Prof. Dr. Sinsi
|
Havva Da Bu Varlık Ailesinin Bir Yönüdür...
HAVVA DA BU VARLIK AİLESİNİN BİR YÖNÜDÜR,
ÜYESİDİR, ÂDEM’İN KABURGASIDIR
Âdem, insanlığın ruhî, kültürel, dinî, ilâhî boyutu demektir ki; kadın da bu manada âdemiyete (insanlığa) ortaktır İman ve hukukta eşittir Fakat kadın, tabiatı dolayısıyla maddeyi temsil ediyor Onun için diyebiliriz ki; insanlığın umumî varlığı içinde madde ve tabiat, eğri ve yağlı bir kemik mesabesindedir Evet, maddesiz olmaz; fakat insanlık, sadece mide ve madde değildir Böyle düşünenler, madde gibi edilgen, kırılgan ve pasif olurlar Kaburga kemiği gibi kırılmaya, yenilmeye mahkûm olurlar Özetlersek: Her kadın ruhu, kişiliği, inancı ve maneviyatıyla Âdem olduğu gibi; her erkek de maddesiyle, bedeniyle, doğurganlığıyla Havvadır, kırılgan bir kaburgadır Ey bütün kadın ve erkekler! Katı, sert, semiz bir madde olarak kalmak istemiyorsanız, âdem (insan) olun Yüce değerlerden ibaret olan Allah’ın sıfatlarına ayna olun Bütün insaniyet türü olarak, yeryüzünde Allah’ın meşru bir halifesi seviyesine çıkın! Evet, manevi ve soyut bir gerçeklik olan insanlığın tek başına ruhî gelişmesi yeterli değildir Ona eş olacak, yalnızlığını paylaşacak bir yardımcıya ihtiyacı vardır O da maddedir Demek bu kaburga, sembolik bir ifadedir Madde mana mukayesesini yapan ontolojik bir derstir Bunun asla biyolojik bir manası yoktur Çünkü Tevrat, Tekvin kitabının 1 babında insanlığın (kadını ile erkeği ile) biyolojik yaratılışı tamamlandıktan sonra; bu sefer manevi ve sosyolojik yaratılışı anlatmak için bu kaburgadan yaratılma meselesi zikredilmiştir İbranice ve Arapça, kardeş lehçe olduklarından, diyebiliriz ki, “Havva” kelimesi, ince ve kıvrak özellikler taşıyan ve insanın ruhanî boyutunu, zürriyetini içine ihtiva eden, dişil madde demektir Âdem ise, toprak renginde olan canlı tür demektir Havva’nın ebced değeri 22’dir, Âdem’in ise 46’dır [color="#ffffff"] Evet, insan, kadın da, erkek de 46 kromozomdan bir araya geliyor [color="#ffffff"] Ve 4+6=10 eder, bir mükemmel sona bakar 22 ve 2+2=4 ise, düzene, maddeye ve maddenin dört köşeliliğine bakıyor Arapçada da, İbranicede de ebced harflerinin sayısal değerleri, hem tarihî bir gerçektir, hem de sayısal değerleri iki dilde de eşittir
KUR’ANIN BU KONUDAKİ HÜKMÜ
Kâinat, maddî yönüyle dişildir, edilgendir Ruhî ve manevî yönüyle, bilinç yönüyle ilâhîdir, erildir Ve kâinattaki her maddî oluşun bir manevî ve ruhî yönü vardır Onun için meleklerden söz eden ayetlerde, eğer asıl anlatılmak istenen, işin maddi yönü ise, dişil kip ve dişil çoğullar kullanılır Eğer o meleklerin ibadet, tesbih ve manevî yönleri söz konusu ise, eril kipler ve çoğullar kullanılır Meselâ, meleklerin maddî tabiî olayları idare etmeleri dişil kip ile ifade edilmiştir Allah’a yaptıkları hamd ve ibadet de eril kipi ile ifade edilmiştir Bazı müfessirler bu farkı göremedikleri için, melâike ile ilgili ayetleri mecrasından çıkarmışlardır
Meselâ, Saffât 1–5 ayetleri, kâinatı düzene sokan, ona canlılık veren meleklerden; kâinatı dağıtan, onu entropiye tabi tutan meleklerden ve bu iki grubun üstünde, Allah’tan gelen zikre (üst eyleme, mesaja; birleştirici bir fonksiyona sahip, iki ayrı yönü bir hakikat yapan zikre) tabi olan meleklerden söz eder Bunların belirgin bir hakikat olduklarına işareten onlarla yemin edilir Yeminin cevabî cümlesinde, bizi yaratan ve besleyen Allah’ın bir olduğu vurgulanır
Zikir, birleştirici, toparlayıcı bir eylem demektir Bu surenin 13 ayetinde ifade edildiği gibi, maddeciler bu ruhtan mahrum kalıyorlar [color="#ffffff"] Demek kâinattaki şeklî ikililiğe bakıp şirke girmemek gerek Kâinatta asıl olan mana ve tevhiddir Tevhid bir ruhtur, bir zikir ve eylemdir, üstün bir kuvvettir, birbirine zıt şeyleri başka, güzel ve güçlü bir hakikat yapar Niyazi Mısrî şöyle demiştir:
“Lutf u kahrı şey-i vahid bilmedi çekti azap
Ol azaptan kurtulan, olur sultan anlar bizi”[b]
Fakat kâinatın bu temel birliği ile beraber, ondaki ikililiğin de belli ölçülerde bir değeri vardır Meselâ gayb âleminde meleklerle şeytanlar savaşırlar; maddî boyutta da yıldız kaymaları sembolik de olsa o işte kullanılıyor
Meselâ, insan maddî yönüyle bir çamurdur Fakat ruhî ve manevî yönüyle çok yüce, mü-kellef bir görevlidir
Meselâ, insan mucizeyi görüyor, fakat onu tam tersi bir şekilde anlıyor, onu sihir sanıyor Allah’ı birleyeceğine, O’na eş koşuyor
Meselâ, insanlar somut olan dünyayı seviyorlar, öteki âlemleri unutuyorlar İlâahir… (Bakınız, Saffât, 1–24) Bu ayetlerde bu değişik değerler, tek tek dizilmiştir Bu surenin en sonunda da “Subhane Rabbike Rabbi’l-izzeti…” ayeti var Mealen şöyledir:
“Seni ve bu surede adı geçen benzer peygamberleri İslâm ve denge üzere terbiye eden, onları tevhid ve hakikat zirvesine çıkaran Rabbin, o kâfirlerin sandığı ve tanıttığı eksik tanım-lamalardan yücedir
“Bütün peygamberlere selam ve dolayısıyla muvaffakiyet var Sonuçta maddî, sosyal bütün yönleriyle kâinat, Allah’ın mükemmel sıfatlarını yansıtır; O’na hamd eder ‘Vel-hamdu lillahi rabbi’l-âlemin’ der
Özetlersek: Namazın ana umdeleri olan tesbih, hamd ve tekbirinher biri bu hakikatlerden birine bakıyor Tesbih, Allah’ı eksik, kusurlu ve negatif şeylerden kutsal bilmektir Hamd, Allah’ın bütün mükemmel değerlere ve nimetlere sahip olduğunu bilmek demektir
Tekbir ise, Allah’ın bu iki yönü dışında ve birleşiminde sonsuzluğunu, yüceliğini, aşkınlığını, eşi ve benzeri olmadığını ifade eder Onun için her hareketin sonunda tekrar edilir
İşte namaz, bu şekilde değişik ve farklı değerleri birleştirip barıştırdığı ve insanı tevhid zirvesine çıkardığı, dolayısıyla esenlik, barış, rahmet ve bereket olduğundan; sonunda, Esse-lâmu aleykum ve rahmetullahi ve berekâtuhu, denilir Bakın ibadette, hukukta, kişilik ve manevi değerlerde kadın-erkek arasında hiç ayırım ve fark yoktur
* Medeniyetin tarlası ve beşiği olan kadınlarla ilgili Nisa suresinin 1 ayetinin tefsiri:(Kur’anın en çok yanlış anlaşılan ayetlerinden biri de, Nisa suresinin bu 1 ayetidir Surenin ve dolayısıyla ayetin birinci derecedeki anlamı, sosyal ve sınıfsal eşitliği özellikle kadın erkek eşitliğini dile getirmek iken; sadece kuru ve hayalî bir biyolojik izah gibi değerlendirilmiştir Hâlbuki ayet meal ve tefsir olarak bize diyor ki:“Ey bütün insanlar, (fakiriyle, zenginiyle, kadınıyla, erkeğiyle) sizi nefs-i vahide (tür birliği) içinde yaratan ve o türün eşlerini aynı cinsten (yani erkeği kadından, kadını erkekten) yaratan, yani o iki eşten nice erkekler ve kadınlar yeryüzüne dağıttıran Rabbiniz ve terbiye ediciniz olan Allah’a saygı duyun Ve ismiyle birbirinizden dilekte bulunduğunuz O Allah’ın yasalarını ve hısım akraba bağlarını çiğnemekten sakının Çünkü Allah ezeli ebedi olarak üstünüzde murakıptır ” (Nisa suresi; 1) 2 3 2012 Bahaeddin Sağlam
[color="#ffffff"] İnsanın maddî-manevî, bedenî-ruhî yönüne dikkat çektiren Kur’anın 22 suresinin 46 ayeti, başlı başına bir mucizedir Evet, insan maddî yönden fanidir, fakat âdemî (insanî, dinî) yönden ebedîdir Ayet mealen şöyle diyor: “Onlar, bu çürüme ve yok olma riskini yenecek idrak, akıl ve kalb sahibi olabilmek için, neden yeryüzünde göç ve seyahat etmediler? Çünkü maddî gözlerin körlüğü gerçek körlük değildir Gerçek körlük, gönüllerdeki idrak merkezlerinin körlüğüdür ”
[color="#ffffff"] Âdem (insan) 46 kromozomludur, yani maddenin pozitif-negatif iki yönünü, yani iki adet 22’yi içinde taşımakla beraber, ilaveten iki kromozoma daha sahiptir ki; bu iki kromozom remzen insandaki soyut algılama duygusunu karşılıyor Evet, canlı türler içinde soyut değerleri bilen, geçmiş ve geleceği yaşayabilen, farklı maddî âlemleri birleştirip, soyut ve başka bir boyuta çıkabilen tek tür, insan türüdür Erkeği ve kadını ile…
[color="#ffffff"]Onun için, zikir hem Kur’anın, hem namazın, hem kelime-i tevhidin, hem vahyin ismi olmuştur Ve erillik manasında erkeğe müzekker denilmiştir 13 rakamının aynası olan Yahudiler, çoğu zaman maddeci oldukları için çoğunlukla bu güzellikten mahrum kalıyorlar, diye ayet numarasıyla onlara bir gönderme yapıyor
[color="#ffffff"]Demek kadın-erkek birdir… Ayırım yoktur
|