Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > Serbest Forum

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilinen, çok, gizli, tarikat

Gizli Ve En Çok Bilinen Tarikat

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Gizli Ve En Çok Bilinen Tarikat




Gizli Tarikatlardan en Gizemli ancak ismin en çok bilineni MASONLUK tur

Haçlı Seferleri her ne kadar Hıristiyan inancının bir ürünü olarak bilinse de, aslında temeli bütünüyle maddi çıkarlara dayalı olan savaşlardır Avrupa'nın büyük bir yoksulluk ve sefalet içinde yaşadığı bir devirde, Doğu'nun ve özellikle de Ortadoğu'daki Müslümanların refah ve zenginliği, Avrupalıları özellikle de Kilise'yi cezbetmiştir Bu cazibenin, Hıristiyanlığın dini öğretileriyle de süslenmesi sonucunda, dini görünüm altında, fakat gerçekte dünyevi amaçlara yönelik bir "Haçlı" zihniyeti ortaya çıkmıştır Hıristiyanların, daha önceki devirlerde temelde barışçı bir siyaset izlerken, ani bir dönüşle savaşçılığa eğilim göstermelerinin asıl nedeni de budur

Haçlı Seferleri'nin başlangıç noktası, 1095 yılının Kasım ayında, Papa II Urban'ın başkanlığında ve üç yüz din adamının katılımıyla gerçekleşen Clermont Konseyi oldu Bu konseyde o zamana kadar Hıristiyan dünyasında hakim olan barışçı doktrin terk edildi ve Haçlı Seferleri'nin temeli atıldı II Urban, Clermont Konseyi'nin sonunda, farklı toplumsal sınıflara mensup bir kalabalık önünde yaptığı konuşma ile bu durumu ilan etti

Papa II Urban bu meşhur söylevinde, Hıristiyanlardan kendi aralarındaki çekişme ve savaşları bırakmalarını istedi; zengin, fakir, "asil", "köylü" herkesi tek bir bayrak altında birleşmeye ve "kutsal toprakları Müslümanların elinden kurtarmak için" savaşmaya çağırdı Ona göre bu, "kutsal bir savaş" olacaktı

Tarihçilerin iyi bir hatip olarak tanımladığı II Urban'ın amacı, Hıristiyanları, Müslüman Türklere ve Araplara karşı kışkırtmaktı; bunda da başarılı oldu Doğu'daki Hıristiyanların zor durumda olduğunu, hacıların taciz edildiğini ve engellendiğini, Hıristiyanlarca kutsal sayılan yerlere saygısızlık edildiğini iddia etti Elbette bunlar gerçeklere tamamen aykırıydı

Zira tarihçilerin de ifade ettikleri gibi, o dönem, Müslümanlar Ehl-i Kitaba büyük bir hoşgörü ve adaletle davranıyor, her türlü ibadetlerine de izin veriyorlardı Kutsal topraklarda yaşayan tüm azınlıklar İslam ahlakının getirdiği bu huzurlu ortamdan faydalanıyorlardı Bununla birlikte dönemin günümüze kıyasla son derece ilkel haberleşme ve iletişim koşullarında, Avrupalıların bu gerçeklerden haberleri yoktu elbette (Latince yerine Yunancayı kullanan Bizanslılar ve Ortodoks mezhebi hakkında bile az şey biliyorlardı; İslamiyet ve Müslümanlara dair bilgileri ise bundan daha da azdı, yalan yanlış kulaktan dolma şeylerden ibaretti) Bu nedenle, Papa, dinleyicilerin duygularını tahrik etmeyi başardı Dahası önemli bir teşvik olarak, söz konusu seferde görev alanların tüm günahlarının bağışlanacağı vaadinde bulundu Konuşmanın sonunda büyük bir coşkuya kapılan dinleyiciler, elbiselerine dikmeleri için kendilerine dağıtılan kumaştan yapılmış haçları aldılar ve "kutsal savaş" çağrısını herkese duyurmak için harekete geçtiler

Tarihin akışına etki edecek bu çağrı "olağanüstü" yankı uyandırdı Kısa sürede hem profesyonel savaşçıların hem de on binlerce sıradan insanın katıldığı dev bir "Haçlı Ordusu" oluştu

Bazı tarihçiler Doğu'nun zengin kaynaklarını sömürmeyi amaçlayan Hıristiyan kralların Papa'ya böyle bir "kutsal savaş" çağrısı için baskı yaptığını ifade ederler Kimi tarihçiler ise, Papa II Urban'ın bu girişiminde, kendisine rakip olan bir diğer papa adayını gölgede bırakabilme isteğinin rol oynadığını düşünürler

Papa'nın çağrısına heyecanla tabi olan Avrupalı krallar, prensler, aristokratlar veya diğer insanlar da aslında temelde dünyevi niyetlerle bu savaş çağrısını kabullenmişlerdi "Fransız şövalyeleri daha fazla toprak ummuş, İtalyan tacirleri Doğu Avrupa limanlarında ticareti büyütmeyi hayal etmiş, çok sayıdaki yoksul insan da, sadece gündelik sıkıntı ve zorluklarından kaçabilmek için bu seferlere katılmıştı" Nitekim bu aç gözlü kitle, yol boyunca pek çok Müslümanı -ve hatta Yahudiyi- sırf "altın ve mücevher bulma" hayaliyle öldürdü Hatta Haçlılar, öldürdükleri insanların karınlarını deşerek, "ölmeden önce yuttuklarına" inandıkları altın ve değerli taşları araştırıyorlardı Haçlıların maddi hırsı o kadar büyüktü ki, IV Haçlı Seferi'nde Hıristiyan Konstantinopolis'i (yani İstanbul'u) dahi yağmalamaktan çekinmemişler, Ayasofya'daki Hıristiyan fresklerinin altın kaplamalarını sökmüşlerdi

Haçlı Barbarlığı
İşte kendilerine "Haçlılar" denen bu güruh, üç büyük grup halinde 1096'nın yaz aylarında yola çıktılar; farklı rotaları izleyerek Konstantinopolis'de bir araya geldiler Bizans İmparatoru I Alexius'un elinden gelen desteği verdiği bu topluluk, yaklaşık 4000 atlı şövalye ve 25000 yaya askerden oluşmaktaydı Ordunun kumandanları, Toulouse Kontu Raymond, Taranto Dükü Bohemond, Godfrey of Bouillon, Vermandois Kontu Hugh ve Normandiya Dükü Robert'di Manevi liderliği ise, II Urban'ın yakın arkadaşı olan Piskopos Adhemar of Le Puy üstlenmişti
Haçlılar yol boyunca pek çok yeri yakıp-yıktıktan, pek çok Müslümanı kılıçtan geçirdikten sonra 1099 yılında Kudüs'e vardılar Yaklaşık 5 hafta süren uzun bir kuşatmanın ardından şehrin düşmesiyle kente girdiler Bir tarihçinin ifadesiyle, "Buldukları tüm Arapları ve Türkleri öldürdüler Erkek veya kadın, hepsini katlettiler"

Kudüs'e giren Haçlılar karşılaştıkları herkesi akla hayale gelmez işkencelerle öldürdüler, kılıçtan geçirdiler; buldukları herşeyi yağmaladılar Camilere sığınan masum insanları çoluk çocuk, genç yaşlı demeden katlettiler, Müslümanların ve Yahudilerin kutsal mabetlerini tahrip ettiler Şehrin sinagogunda saklanan Yahudileri, sinagogu ateşe vermek suretiyle yaktılar Eşine az rastlanır bu barbarlık şehirde öldürecek kimse kalmayıncaya kadar devam etti

Haçlılardan biri, Raymund of Aguiles, bu vahşeti "övünerek" şöyle anlatıyordu:

"Görülmeye değer harika sahneler gerçekleşti Adamlarımızın bazıları -ki bunlar en merhametlileriydi- düşmanların kafalarını kesiyorlardı Diğerleri onları oklarla vurup düşürdüler, bazıları ise onları canlı canlı ateşe atarak daha uzun sürede öldürüp işkence yaptılar Şehrin sokakları, kesilmiş kafalar, eller ve ayaklarla doluydu Öyle ki, yolda bunlara takılıp düşmeden yürümek zor hale gelmişti Ama bütün bunlar, Süleyman Tapınağı'nda yapılanların yanında hafif kalıyordu Orada ne mi oldu? Eğer size gerçekleri söylersem, buna inanmakta zorlanabilirsiniz En azından şunu söyleyeyim ki, Süleyman Tapınağı'nda akan kanların yüksekliği, adamlarımızın dizlerinin boyunu aşıyordu"

Araştırmacı Desmond Seward ise, The Monks of War (Savaşın Rahipleri) isimli kitabında bu vahşeti şu şekilde tasvir ediyordu:

"Temmuz 1099'da Kudüs ele geçirildi Yağmalamanın vahşiliği, Kilisenin soydan gelen içgüdüleri Hıristiyanlaştırmakta ne kadar az başarılı olduğunu ortaya koyuyordu Kutsal kentin tüm nüfusu kılıçtan geçirildi; Yahudiler, Müslümanlar, erkek, kadın ve çocuk toplam 70000 kişi üç gün süren bir soykırımda katledildiler Bazı yerlerde askerler ayak bileklerine kadar yükselen kan gölü içinde yürüdüler ve sokaklarda gezen atlıların üzerlerine kan sıçradı

Bir tarihi kaynağa göreyse, Haçlıların vahşice öldürdüğü Müslümanların sayısı yaklaşık 40000'dir Her ne kadar öldürülenlerin sayısına ilişkin rakamlarda farklılıklar olsa da, Haçlıların kutsal topraklarda yaptıkları büyük bir barbarlık örneği olarak tarihte yerini almıştır

Birinci Haçlı Seferi, 1099 yılında Kudüs'ün düşmesi ve yaklaşık 460 yıldır Müslümanların egemenliği altında bulunan toprakların Hıristiyanların eline geçmesiyle sonuçlandı Haçlılar, Kudüs'ü kendilerine başkent yaptılar ve sınırları Filistin'den Antakya'ya kadar uzanan bir Latin Krallığı kurdular

Bu tarihten sonra Haçlıların Ortadoğu'da tutunabilme mücadelesi başladı Kurdukları devleti ayakta tutabilmek için örgütlenmeleri gerekiyordu Bu nedenle daha önce benzeri bulunmayan "askeri tarikatlar" kuruldu Bu tarikatların üyeleri, Avrupa'dan Filistin'e göç edip, burada bir tür manastır hayatı yaşıyor, bir yandan da Müslümanlara karşı savaşmak üzere askeri eğitim görüyorlardı

İşte bu tarikatlardan biri, diğerlerinden farklı bir yol tuttu Ve tarihin akışına etki edecek bir değişim yaşadı Bu tarikat, "Tapınakçılar" tarikatıydı


Tapınakçılar'ın Kuruluşu

Tapınakçılar, Haçlıların Kudüs'ü ele geçirmelerinden ve bir Latin Krallığı kurmalarından yaklaşık 20 yıl sonra tarih sahnesine çıktılar 1118 yılında kurulan ve herkesçe tanınan adı "Tapınakçılar" veya "Tapınak Şövalyeleri" (İngilizce'de Templars ya da Knights Templar) olan bu tarikatın tam ismi "İsa'nın ve Süleyman Tapınağı'nın Yoksul Şövalyeleri" idi ("Pauperes Commilitones Christi Templique Salomonis") Kurucuları ise toplam 9 şövalyeden oluşuyordu: Hugues de Payens, Godfrey de St Omar, Godfrey Rossal, Gundemar, Godfrey Bisol, Payen de Montdidier, Archibald des St Aman, Andrew de Montbard ve Provins Kontu Ortaçağ Avrupasının en güçlü, en etkili ve hakkında en çok konuşulan örgütlerinden biri olacak bu tarikatın kuruluşu Kudüs'te sessiz sedasız gerçekleşti (Bu tarikat hakkındaki bilgilerin önemli bölümü, 12 yüzyılda yaşayan tarihçi Guillaume de Tyre kanalıyla günümüze ulaşmıştır)


Haçlıların Kudüs'ü işgalini gösteren bir Ortaçağ gravürü
Tapınakçıları Kudüs'te tasvir eden bir Ortaçağ çizimi

Yukarıda adı geçen kurucular dönemin Kudüs Kralı II Baldwin'in huzuruna çıktılar ve Birinci Haçlı Seferi'nin ardından Kudüs'e akın eden Hıristiyan hacıların mallarını ve canlarını koruma işine talip olduklarını belirttiler Kral Tapınakçılar'ın ilk "Büyük Üstadı" olan Hugues de Payens'i yakından tanıyordu Kendilerine büyük destek verdi; aynı zamanda onlara bir zamanlar Süleyman Tapınağı'nın yer aldığı (Mescid-i Aksa'yı da kapsayan) bölgeyi tahsis etti Büyük İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi'nin Hıttin Savaşı'nın ardından Kudüs'ü geri almasına kadar geçen 70 yıl süresince "Tapınak Tepesi", Tapınakçılar'ın merkezi oldu Kendilerine "Süleyman Tapınağı" ile bağlantılı bir isim verilmesinin nedeni de işte buydu Özellikle burasını kendilerine üs olarak belirlemeleriyse rastgele bir seçim değil, bilinçli bir tercihti Tapınak, Hz Süleyman'ın gücünün bir simgesiydi; Tapınak'tan geriye kalanlar ise büyük gizler barındırıyordu

Kurucu şövalyelere göre, bir araya gelmelerinin, diğer bir deyişle bu tarikatı kurmalarının amacı, kutsal toprakların ve Hıristiyan hacıların güvenliğini sağlamaktı Ancak Tapınakçılar'ın gerçek amacı çok farklıydı


Tapınakçılar'ın Amacı

O dönemde Kudüs'te Tapınakçılar'dan başka askeri tarikatlar da vardı Ancak onlar kuruluş amaçlarına uygun işlerle iştigal ediyorlardı Örneğin Tapınakçılar'la aynı dönemde kurulan ve büyük bir teşkilat olan St John Şövalyeleri ya da diğer adlarıyla Hospitaler Şövalyeleri örgütü hayır işleri yapıyor, kutsal topraklardaki hastaların ve fakirlerin yardımına koşuyordu Diğer taraftan, 9 Tapınak şövalyesinin, ilan ettikleri gibi, Hayfa'dan Kudüs'e kadar olan bir bölgeyi kendi başlarına korumaları fiziksel olarak imkansızdı Tapınakçılar'ın yardımseverlik değil, aksine ekonomik ve siyasi çıkarlar peşinde oldukları açıktı

Masonlukla ilgili resimler












Masonluğun en tanınmış isimlerinden biri olan 33 dereceden büyük üstad Albert Pike (1809-1891), masonluğun temel eserlerinden biri kabul edilen Morals and Dogma (Ahlak ve Dogma) adlı kitabında, Tapınakçılar'ın gerçek amacını şöyle açıklamıştır:

"1118'de, aralarında Geoffroi de Saint-Omar ve Hugues de Payens'in bulunduğu, Doğu'daki dokuz haçlı şövalyesi kendilerini dine adadılar ve Photius zamanından beri Roma'nın dinsel otoritesine gizli ya da açık daima düşmanlık gösteren bir Piskoposluk olan Constantinople'nin Patriğinin önünde ant içtiler Tampliyelerin ilan edilen görevi, kutsal yerleri ziyarete gelen Hıristiyanları korumaktı Gizli amaçları ise, Ezekiel'in haber verdiği modele uygun olarak Süleyman Mabedi'ni yeniden inşa etmekti Tapınakçılar, en baştan beri Roma'nın (Papalık) ve onun krallarının egemenliğine karşıydı Amaçları, zenginlik ve güç elde etmek ve gerekirse savaşarak Kabalistik dogmayı yerleştirmekti"10

Her ikisi de mason olan İngiliz yazarlar Christopher Knight ve Robert Lomas da, The Hiram Key (Hiram Anahtarı) adlı kitaplarında Tapınakçılar'ın kökeni ve amaçlarına yer vermektedirler Onlar Pike'ın verdiği bilgilere bazı ekler yaparlar Yazarların tezine göre, Tapınakçılar Kudüs'te bulundukları dönemde gerçekten de büyük bir değişim yaşamışlar, Hıristiyanlık inancı yerine başka öğretiler kabul etmişlerdir Bunun temelinde ise, Kudüs'teki Süleyman Tapınağı'nda "keşfettikleri bir giz" yatar Zaten Tapınakçılar'ın Kudüs'teki asıl hedefleri, Süleyman Tapınağı'nın harabelerini araştırmak olmuştur Yazarlar, Tapınakçılar'ın "Filistin'e giden Hıristiyan hacıları korumak" şeklindeki görüntüsünün sadece bir kılıf olarak kullanıldığını, tarikatın asıl hedefinin çok daha farklı olduğunu şöyle açıklarlar:

"Tapınakçılar'ın kurucularının herhangi bir zaman hacılara koruma sağladıklarına dair hiçbir kanıt yoktur, ama öte yandan Herod Tapınağı'nın (Süleyman Tapınağı'nın yeniden inşa edilmiş hali) yıkıntıları altında yoğun araştırma kazıları yaptıklarına dair son derece ikna edici kanıtlar buluyoruz

Bu konuda kanıtlar bulan yegane araştırmacılar The Hiram Key kitabının yazarları değildir Fransız tarihçi Gaetan Delaforge şu benzer yorumu yapmaktadır:

"(Tapınakçılar tarikatını kuran) Dokuz şövalyenin gerçek amacı, Yahudiliğin ve Eski Mısır'ın gizli geleneklerinin özünü içeren kalıntılar ve yazıları bulabilmek için bölgede araştırma yapmaktı Bu özel görevi yerine getirdiklerine hiç kuşku yoktur

19 yüzyılın sonlarında Kudüs'te arkeolojik bir çalışma yürüten İngiliz Kraliyet araştırmacısı Charles Wilson da, Tapınakçılar'ın Kudüs Tapınağı'nın kalıntılarını araştırmak için oraya gittikleri kanısına varmıştır Wilson, Tapınak'ın temellerinin altında bazı araştırma ve kazı izlerine rastlamış ve incelemeleri sonucunda bunların Tapınakçılar'a ait araçlar olduğunu belirlemiştir Söz konusu araçlar halen Tapınakçılar hakkında büyük bir arşive sahip olan İskoçyalı Robert Brydon'un kolleksiyonundadır

The Hiram Key kitabının yazarları, Tapınakçılar'ın bu araştırmalarının sonuçsuz kalmadığını, bu tarikatın gerçekten de Kudüs'te, "dünya görüşlerini değiştiren" önemli bir şeyler bulduklarını yazmaktadırlar Pek çok araştırmacı da aynı kanıdadır Tapınakçılar'ın Hıristiyan bir dünyada doğmalarına, Hıristiyan kökenden gelmelerine rağmen, Hıristiyanlıktan tamamen farklı bir inanca ve felsefeye bağlanmalarına neden olan, onları sapkın ayinlere, kara büyü ritüellerine yönelten bir "kaynak" olmalıdır

İşte bu kaynak, pek çok tarihçinin ortak görüşüyle, Kabala'dır

Kabala, kelime anlamıyla "sözlü gelenek" demektir Ansiklopedilerde veya sözlüklerde, Yahudi dininin mistik, ezoterik (batıni) bir kolu olarak tarif edilir Bu tanıma göre, Kabala, Tevrat'ın ve diğer Yahudi dini kaynaklarının gizli manalarını araştıran bir öğretidir Ancak konuyu biraz daha yakından incelediğimizde, karşımıza daha farklı gerçekler çıkmaktadır Bu gerçeklerin bizi ulaştırdığı sonuç ise, Kabala'nın, Yahudiliğin temeli olan Tevrat'tan da önce var olan, Tevrat'ın vahyedilmesinden sonra Yahudiliğin içinde yayılan, "pagan" yani putperest kökenli bir öğreti olduğudur


***Alıntıdır***

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.