|  | Gnostizmin Temel Değerleri |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Gnostizmin Temel DeğerleriGNOSTİZMİN TEMEL DEĞERLERİ Her şeyden önce belirtmek isteriz ki, Uluslararası Altın Gül Haç Okulu’nun felsefesi ve amacı hakkında bilgilendirmeye başlamadan önce, bütün samimiyetimizle sizleri selamlıyoruz  Gnostizmin temel değerleri hakkında bilgilendirme  çalışmaları yoluyla okulumuzun düşüncelerini ve sistemini, insan ve  varoluşu konularında sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz  Gnostizmin Temel Değerleri hakkında felsefemizi ve sistemimizi ortaya koymadan önce, ilgilendiğinizi düşündüğümüz okulumuzun kısaca da olsa kurumsal tanıtımını yaparak başlamayı düşünüyoruz  Modern Genç Gnostik Altın Gül  Haç Okulu 1924 yılında Hollanda’da kurulmuştur  Okulumuz, doğal olarak,  kendi finansmanını üye aidatlarından ve bireylerin gönüllü bağışlarından  karşılamaktadır  Okulumuz, evrensel öğretisi gereği, hiç bir ekonomik  ve politik amaçla ilişki içinde değildir  Evrensel Bilgelik Geleneği Topluluğumuz Mistik Okullar geleneği içinde yer almaktadır ki, onların kökleri insanlık tarihinin başlangıcına kadar uzanır  Ruh Okulumuz kökleri,  temsilcilerini insanlığa hizmet eden bütün uygarlıklar; eski Mısır,  Asyadaki uygarlıklar ve Antik Yunan, aynı zamanda değişik Gnostik  Okullar, Ortaçağ Kathararleri diye sayabileceğimiz gnostik mirasa  dayanmakta ve bu geleneğe bağlı kalarak görevini sürdürmektedir  Sizler  gibi bizlerin de üyesi olduğu her kardeşimiz kendi özgür iradeleri ve  gönül rızalarıyla hakikati arayanlara, iç yolculuğa yönelmek isteyenlere  yardımcı olmaktadır  Evrensel Kardeşlik Okulumuz ilk gizemli taliplerin başlattıkları hizmet geleneğini sürdürmektedir  Bu öz  çekirdek yapı bütün büyük ve kitlesel dinlerin merkezinde bulunmaktadır  Burada sizlere sunmaya çalışacağımız gnostik sistemin temel değerleri üzerine mektupları 12 bölüm olarak düzenlemeyi düşünüyoruz  Sunacağımız  sistemsel çalışma sayesinde, umuyoruz ki, her bölümle birlikte giderek  derinleşen ‘yol’un sizlere yansıtılan boyutu, Altın Gül Haç Okulu ile  birlikte yola çıkmanız için yeterli olur  Sözlerimizi salt bir  entelektüel kelimeler yığını olarak ele alınmamasını özellikle umut  ediyoruz  Bırakın sözümüz içinizde önyargılara çarpmadan kendi yankısını  bulsun  Böylelikle, hayatınızın içsel yolculuk için hazır olup  olmadığına kalbiniz karar versin  Bu durumda okulumuzun felsefesi ile  karşılaşınca, tamamen objektif olarak, hayatınız konusunda hiç bir  yönlendirme yaşamadan kendinizi yanıtlamış olabileceksiniz  Çünkü her  bireyin gerçek düzeyi toplumsal ve kültürel normlara göre ölçülemez;  aksine her birey kendi can yapısına uygun bir düzeydedir ve onu ancak  kendisi bilebilir  Can içsel iletişim sonucu ulaşabileceğimiz gerçek  doğamızı ortaya koyar  Bu nedenle Ruh Okulu içinde her birey kendine  özgü tutumuyla bütün içinde kendisini ve kendi yolunu deneyimleme  olanağı bulur  Şimdiye kadar inana geldiğiniz ve emin olduğunuzu düşündüğünüz fikir ve görüşleriniz, gnostizmin temel değerlerine dair bilgilenmenin ardından tamamen değişebilirler  Belki bazı kutsal  değerleriniz yıkılacaktır  Böyle olması da gereklidir  Eğer, gerçeği  arıyorsanız zorlu bir yolculuğa çıkmayı arzuluyorsunuz demektir  Kişinin  yüce ve çetin bir dağ yolculuğuna çıkmadan kendisi için gerekli olmayan  bütün gereksiz ve işe yaramaz şeylerden kurtulması akıllıcadır  Kim tamamen özgürleştiren bir bilinç düzeyine erişmek ister ise gereklerine hazırlıklı olmalıdır  Bütün geleneksel ve güven duyduğu yasaları tekrar  sınavdan geçirmelidir  Gerektiğinde yeniden düzenlemelidir  Gerçeğin  yolcusu, bugüne kadar kendi öznel rengini verdiği her türlü bireysel  yanılsamanın aldatıcılığı kendisine somut olarak görünür hale geldikçe  özünü arındırabilecektir  Kim hakiki özgürlüğü ister ve onu arzularsa,  gereklerini seve seve yerine getirerek bunu başaracaktır  Büyük ve köklü değişimlerin yaşanacağı bir zaman diliminde yaşıyoruz  Bilimin  anlayışı ve uygulamaları, teknik ve toplumsal açıdan dünyamızı tamamen  değiştirdi  Bugünkü toplumsal yapı kültürel gelişimini sadece dışsal  yaşam düzeyi ve yaşam tecrübesi, dışsal ve maddesel alanlarla sınırlı  tutmaktadır  Buna bağlı olarak etrafta büyük bir egoizme ve dünyanın her  tarafından insanların ruhsal olarak artan yoksullaşmasının çığ gibi  büyümesine tanık oluyoruz  Her yerde bugüne kadar varlığını sürdürebilen toplumsal yapılar parçalanmakta; gelenekler, görgü ve geçmişten kalan iyi olan ne varsa çözülmekte, normlar son derece büyük bir hızla değişmekte ve değerler geçerliliklerini yitirmektedirler  Bazı  geleneksel köleleştirici zincirler parçalanırken, diğer bazı sistemler  varoluş güçlerini sürdüremeyerek yok olmakta ve sınırlar açılmaktadır  Ancak bu süreç bir nebze olsun içsel özgürlüğü sağlamak yerine daha çok insanın yörüngesini yitirmesine ve amaçsızlaşmasına yol açmaktadır  Güvensizlik ve içsel boşluk duygusu insanları giderek daha derinden  sarmaktadır  İnsanların çoğunluğu çok katı bir yaşam mücadelesi vermek  zorunda oldukları duygusuna kapılmaktadırlar  Aynı zamanda, içinde  yaşadığımız Doğa ortamında insanın genişleme çabası gezegeni tehdit eder  bir noktaya sürüklenmektedir  Asla bitmeyen problemlerimiz giderek daha da çoğalmakta ve çözülemez bir noktaya ulaşmaktadırlar  Giderek derinleşen bir krize girilmektedir  İnsanlar kendilerine ve dış  dünyaya dair aklıselim görüşü yitirmektedir  İçsel bilginin dünyalarını  birbirleriyle bağlı tutan içsel yasaların önemi artık, ne yazık ki,  bilinmemektedir  Böylesi bir zaman diliminde Altın Gül Haç felsefesinin yolu çok daha güncel bir önem kazanıyor  Bu yol yeni bir  açılım değildir  Arayan insan için gizem okulu her zaman burada  olmuştur  Bütün zamanlarda, mistik okullar veya başka biçimler altında  ve değişik koşullar altında insanlığı ileri taşıma ve kurtuluş yolunu  öğretme görevini yerine getirmiştir  Olgunlaşan insan için bu acil ve  zorunlu yolla sürekli yeni bir özgürleşme ve kurtuluş olanaklarını  sürekli kullanmaya çalışmışlardır  Ruhun Özüne Dönmesi Okulumuzun kuruluşunu gerçekleştiren ilk öncü üyelerin çok büyük görevleri vardı  Bu Din sistemi ile öze dönüş, ruhun gerçek konumuna ulaşması, kaynağına  ulaşmasına hizmet etme, oldukça önemli bir çalışma anlamına geliyordu  Her üyenin bu yolu kendi öz çabaları ve iradeleriyle açmaları ve  sonrakiler için bir örnek teşkil etmelerinin çok önemli olduğunu  biliyoruz  Bu değerli emekler, okulumuz Altın Gülhaç öğrencilerinin  yollarını aydınlatıyor  Okulumuzun aşamalı ruhsal yolculuğunda her  bireyin kendi çabasıyla grup çalışmasının olanaklarıyla yürümesi  okulumuzun canlı yaşayan ortak bedeniyle bağlantısının bir gereğidir  Altın Gülhaç’ın amblemi bir haç ve haçın ortasında açmış bir gülle sembolize edilmektedir  Okulun sembolü kendi amacını ortaya koymaktadır  Haçın  yatay çizgisi buradaki yaşamı, dünyadaki isteklerimizi, yaşam  tecrübelerimizi ve zorunlu ihtiyaçlarımızın karşılanması, her insanın  kendi sınırlarını tanıması ve her türlü talebinin karşılığını ödenmesi  gerektiğini ifade eder  Dikey sütün ise; tanrısal ışığın akışını,  Tanrısal gücün kendisini temsil eder  Göksel yaşama dikkat çekmek ve  Tanrısal çağrıya işaret eder  Haçın ortasındaki merkez nokta ”iki  dünyanın” kesişmesidir  Birleşme noktası her insandaki kalpte gizlidir  Bu ruhsal element aracılığıyla her birey Tanrısal ruhla ilişki  kurabilir  Bu gizem dolu kesişme noktası dünya ile dünya ile,  Gülhaçlılar bunu gülle simgeliyorlar  Zaman zaman yükselmekte olan  hayatın anlamı sorusuna son vermektedir  Genel anlamda insanın ya da kişi olarak benim yaşamımın amacı nedir? Sorusu, doğal olarak düşünen ve hakikati arayan her bireyi gün be gün uğraştırmaktadır  Genellikle bilinmezlikler içinde uyanarak yaşamının çok daha önemli  olduğu ve birbirleriyle ilintili ilişkileri içinde kendisini bulacağı  tecrübeler aleminde yaşamaya devam eder  Gül tohumu, insanda var olan bu muhteşem ruh atomu ölümsüz ve sonsuz yaşamın kaynağı, ruhun kaynağına giriş kapısı, insanın kalbinin sağ odasında bulunmaktadır  Eğer kişi isteyerek ve yeterli çaba gösterirse, iç kapı açılacak, haç  sembolü bizim için canlı bir gerçeklik haline gelecektir  Tanrısal,  kusursuz olanı tecrübe ettiğimizde ve belirgin bir şekilde yaşadığımızda  dünyada bilinçli mükemmeliyetle var oluşumuz mümkün olacaktır  Böylesi  bir hakikati gerçekleştirmeyi bizler dinin gerçek görevi olarak  görüyoruz  Gülhaç Akımı Modern gnostizmin oluşumu bundan yaklaşık 400 yıl önce Valentin Andrea etrafında toplanan bir grubun ”Christian Rosenkreuz” üzerine yayınladıkları eserlerle başladı  Hıristiyan dünyasında yeni bir formla gnostik oluşumu ortaya koydular  Ruhsal konulara ilgi duyan birçok insan, bu çalışmayı takdirle  karşıladı  C  R  ismi İsa’nın gerçek takipçileri için  kullanılmaktaydı  Sadece İsa’nın takipçileri değil aynı zamanda onun  enerjisini bizzat kendisinde taşıyanları ifade etmektedir  1924 yılında yeni bir şekilde -geçmiş yüzyılların eski ruhsal tecrübelerinin ışığında- Hollanda da bir grup, daha sonra Enternasyonal Altın Gülhaç oldu ve birçok ülkeye açılarak gelişti  Ruh Okulumuzun kurucuları olan Jan von Reichenborgh ve Catharose de Petri büyük hazineler değerinde eserleri bizlere bıraktılar  Aynı zamanda bir yığın orijinal  gnostik kaynağı ortaya çıkararak ilgili olanların kolayca ulaşmalarını  sağladılar  Altın Gülhaç Avrupa kıtasında benzer olan eski Mistik bilgi gelenekleriyle ilişkilidir  İnsanlığın madde dünyasında yaşamaya  başlamasından bu güne değin insanlığı kurtarma görevine aralıksız devam  etmektedir  Mistik okulun öğrencileri, sadece bu gizli öğretinin  taşıyıcıları ve aktarıcıları değildirler  Aynı zamanda, yüksek yaşam  olanaklarını tecrübe edilmesinin ve gerçekleştirilmesinin olanaklarını  da sağlamaktadırlar  İnsanın içsel dünyasında tanrısal tohuma sahip olması tamamen gerçektir  Mistik okul kavramıyla ortaya konulmak  istenilen, her insanın içinde gizlenmiş bulunan gizemli bir gücün,  sırrın önemine vurgu yapmaktır  Ve bu içsel hakikati canlandırmak için  yapılması gereken sistemsel bilgilere sahip olmak, uygulamak ve her  bireyin kendindeki yeni yaşamı ortaya çıkarmaya olanak sunmaktır  Biz Altın Gülhaçlılar Antik gnostik geleneğin devamcısı olarak ”İki Doğa Düzeni” iki yaşam kaynağı olduğu gerçeğini vurgulamanın, temel önem ve anlamına işaret etmek istiyoruz  İnsanın tanrısal alemden inerek  maddesel yaşama düştüğünü söylüyoruz  Bu tanrısal alemden aşağıya  dünyasal aleme sürekli bir çağrı vardır  Bu çağrı içimizde gizli ve  gizemli olan tanrısal atomun özüyle tekrar bütünleşmek istediğini kişiye  bildirmektedir  Bu tohum, bütün evrensel bilgelerin ve bilgelik  okullarının öğrettiği gibi, güç kaynağıdır  Her şeyimizin kaynağı ve  ışık olan ”Gnosis” tir  Tanrısal-Ruhsal ilk Atom Tamamen durulmaya ve sakinleşmeye başlayan tanrısal çekirdeğin bir sonucu olarak içimizdeki tanrısal ruhun uyanmaya başlaması mümkün olabilmektedir  İnsanlığın maddesel aleme düşmesiyle birlikte başlayan ilk öğreti her  dönem içimizdeki öze işaret etmektedir  Eskilerin sürekli dile getirdiği  inci gibi sözlerden biri der ki; ”İnsan aramak zorundadır  İlk  Hıristiyan gnostikler gibi, günümüz felsefesine ışık tutan ve Altın  Gülhaç’ın devam ettirdiği gelenek yoluyla her insanın içindeki tanrısal  atom bayrak gibi dalgalandırılmaktadır  Bunu kendisinde başarabilen  birey artık insana dair her türlü sınırları aşmış demektir  Kurtuluş ve  diriliş kazanılarak gerçek insan denilen düzeye ulaşılmış olunmaktadır  Dogmatik fikirler ve öğretiler bu yolda insana yardım edemezler  Bu yol her  adayın karakterine, kendi istencine, tecrübelerine ve olanaklarına  bağlıdır  Bütün insanlarda olan ve birbirleriyle bağlantısını sağlayan cevher bütün insanlarda aynıdır  Bu nedenle her insan eşittir  Bu gerçeği kabul etme olgunluğuna ulaşan her birey, kendi yaşam düzeyine  uygun, yepyeni bir gerçeğe kendisini açmış olmaktadır  Yaşadığımız Alemde hiç kimse herhangi bir yetkiye sahip olamaz, kimse kendisini yada başkalarını aziz kılma yetkisi bahşedemez  Her aday kendi çabasına  bağlı olarak kurtuluş yolunda payına düşeni alabilir  Bu özgürlüğü  hiçbir şey onun elinden alamaz  Bu gerçek, Güneş’in ayrımsız her canlı  üzerine ışığını saçması gibidir  Her canlı yaşam ekmeğini alır ve kendi  ihtiyacına göre kullanır  Evrensel Öğreti, kelimelerle ve öğretileri  araştırmakla anlaşılmaz  O ruhsal bir güç kaynağıdır; sonsuz ve ölümsüz  Her bireyin içinde bulunan bu güç bütün kozmos ile birlikte hareket  etmektedir  Senden hareketle bu çağrı yanıt bularak yeniden özüne  kavuşmuş olabilecektir  Kimler Altın Gülhaç Yolunu gidebilir? Nereden geliyoruz ve nereye gidiyoruz sorusunu kendilerine soran ve bunu içlerinde hissedenler bütün insanlar Altın Gülhaç sistemini başarabilme aşamasına gelmiş demektirler  İnsanın kendi özünü bulması, tecrübe etmesi, tanıması ve gönül rızası ile yol yürümesiyle mümkündür  Kişinin bu yolu akıl ve gönül rızası ile tercih etmesi olmazsa olmaz bir  gerekliliktir  Rosenkreuz kişiyi davetin başlangıcından itibaren  izlemektedir; ”İnsan Kendini Tanı  ” Delfi Tapınağı’nın giriş kapısının  üstünde yazan inisinasyon sözüdür bu  Nag Hammadi’de 1945 yılında  bulunan yazıtlarda şu değeli inci yazmaktadır: ”Kim kendisini Tanır,  Sonsuzluğu Tanır  ” İnsan Kimdir? Aslında gnostizmin temel değerleri üstüne sizlere sunduğumuz bu bilgiler dahi insan merkeziliğini göstermektedir; -Kim veya nedir insan? -İnsanın amacı nedir? Bütün insanlar kendi yaşamlarına bir anlam verirler  Herkes bir hedef  belirleyerek amaçlarını yaşamları kılarlar ve bu amaçlarını  gerçekleştirme yolunda yaşamlarını sürdürürler  Ancak öznel ideeler ve  istemler uğruna çabaladıkları yaşam ile yaşanması gerekenler çok  ayrıdır  Çoğunluğun yaşamları ile talepleri tamamen zıt yönlü  olabilmektedir  Bütün bu öznel ve dünyasal tecrübelerin yanı sıra  gerçekte bütün insanların ortak bir arzuları vardır ve aslında insanları  harekete geçiren de bu güçtür  Temel Eksiklik Açıkça ortadadır ki, ne yapılırsa yapılsın insanda asıl olan hep eksik kalmaktadır  İçindeki bu temel eksikliği dünyasal ve yaşamsal eylemlerde  bulunarak bastırmış olsa da, onu ortadan kaldırması imkânsızdır  Bu  içsel boşluk hissini tamamen ortadan kaldırmak veya yok etmek için  yaşamın bütün alanlarında amansız bir koşturmacaya yönelmektedir  Her gün artan oranda daha çok maddesel şeyler tüketmek ve kullanmak   Düşünmekten kurtulmak ve Büyüyerek gelişen güvenlik duygusu ihtiyacı   Diğer yandan; özgürlük, mükemmellik, esenlik, huzurlu bir yaşam, adalet ve ahenkli bir yaşam istiyoruz  Bütün bu arka plana rağmen, bir de tanrısal anayurt özlemi ruhumuzun derinliklerinde sürekli insanı hakikate davet eden çağrısını sürdürmeye devam ediyor  İçimizde varlığını sürekli bize duyuran yaşanılmamışlık  olgusu, arayışı hızlandırmakta ve içimizdeki hoşnutsuzluğu yeniden  uyandırmaktadır  Dünyadaki her şeye ulaştığını iddia edebilecek  insanların içinde de bu hoşnutsuzluk çok daha canlı ortaya çıkmaktadır  Bu giderilemez eksiklik duygusunun yanı sıra ve aynı zamanda içsel bir  çözüm bulunmaktadır  Bunun için ”Alaadinin Lambası’nın parlatılması  gerekmektedir  Ölçülemez uzmanlar ordusu resmi açıklamalarında insanlığın bu köklü özlemini dindirmeye çalışmaktadırlar  Bu durum  kendilerinin başarısızlığa uğradıklarını ortaya koymanın yanı sıra, aynı  zamanda çok derin bir bilgisizlik sergilemektedirler  Yorulmak bilmeksizin denememizin ve tecrübe etmemizin nedeni yaşamlarımızı eksiksizleştirmektir  Bütün hareketlerimizi sağlayan gücün arkasında  bizim bu tür davranışlarımız söz konusudur  Bu itki, bireysel, politik,  kültürel ve sosyal alanlardaki çabalarımıza damgasını vurmaktadır  Tükenmek bilmez ideeler dünyasının zenginliğinde yaşamlarımıza ideal bir boyut kazandırmak istiyoruz  Muazzam büyüklükteki enerjileri kullanarak,  geçmiş veya vadesi dolmuş enerji yasalarına bağlı olarak, barışı ve  savaşı sürekli güvence altına almak istiyoruz  Ancak bu çok yönlü amaçlar için yeterince geniş bir tecrübeler dünyasında yaşayoruz  Bunun  bir gerekçesi var mıdır? Bu inancımız, dünyada dindirilemez arayışımıza  son verdirebilir mi? Dünyada huzur ve cennet tamamen bir yanılgıdır  İçimizde dindirilemez bir arzu olan Tanrısal Yurt özlemi dünyada  giderilemez  Bu tatmin ancak, bambaşka bir yaşamın sınırlarına yönelmek  ve başka boyutlardaki hakikate ulaşmakla mümkündür  UYANIŞ Kim derinden, buradaki yaşamın tamamen geçmiş olduğunu ve dünyasal geçmişi yaşadığını kavramaya başlıyor ise, dünyasal yaşam ile sonsuz yaşam arasında tercih yapma olgunluğuna erişmiş sayılır  Buradan hareketle,  kendisini hazır hissettiğinde, gizemin örtüsünü kaldırarak gerçeği  bulabilir  Ruhsal yasanın gelişimi bizleri sürekli kendimiz ile evren  arasında yeni deneyimler yapmaya sevk eder  Gelişime paralel giderek  kendimizi tanıma ve iç evrenimizi kavrama olanakları elde etmiş oluruz  Gerçek ”tanıma” kesinlikle salt düşünsel bir çaba değildir  İçsel yol için  elbette ilk önce bilmek ve düşünebilmek önemlidir ama asıl önemli olan  kişinin kendi içsel gelişimini sağlayacak ”yeni bilinç” organını ve  gücünü kazanmasıdır  Böylelikle nihai olarak kalbimizle düşünmeyi  hatırlamış olacağız  Bizler buna hatırlama aşaması diyoruz  İlk Hal ya  da Öze ulaşmaya dönüş diyoruz  İnsanlar eğer yolculuklarının dünya aşamalarında kendilerini sonu gelmez kültürel, siyasi, sanatsal vb gibi çalışmalara verdiklerinde sürekli tanrısal atomla aralarına yeni perdeler çektiklerini göreceğiz  Bizlerin sürekli yeni ideeleri ve  uzmanlaşmalarımız, tanrısal alemle yakınlaşmamıza yaramadığı gibi,tam  tersine aradaki mesafeyi büyütmektedir  Öte yandan, ne kadar sancılı ve  kaçış şeklinde dünyasal tecrübeler yönelinirse o derece kesin bir  şekilde kendisindeki gnostik bilinç ile yakınlaşma ve uyum noktasına  gelecektir  Kişi, böylece, başarılı olmak amacıyla yola koyulabilir  Tanrısal kaynağa ulaşabilir  Bizler içimizdeki Tanrısal  Planı bulabilir ve bu plana bağlı olarak Tanrısal aleme geri  dönebiliriz  Gnostizmin insanlar için gerçek müjdesi budur  Bu gerçek  Kutsal Kitap’ta kendisini açıkça ortaya koyar; ” Bizzat sen gerçeksin ve  Baba sende ve sizler babadasınız  ” Yeni ÜÇ Kudret İnsanlığın başlangıcından beri kendisinde uyandırdığı üçlü oluşum yapısı; ruh, can ve beden şeklindedir  Bu üçlü birliğin gelişiminin kozmik etkisi  gnostik ( Eflatun ya da violet olarak da düşünebilirsiniz) gücü ile  mümkün olabildi  Onun merkezi rolü aracılığıyla, insan tanrısal alem  dışındaki atmosferde ve kendi içinde varlığını sürdürme imkanı sağladı  Gnostik violet enerjisi sayesinde, tanrının gücü atmosferce ve insanca  alınma olanağını buldu  Kim bu çağrıya kulak verir ve tanrısal boyuta  geri dönme rızasını gösterir ise gerçek yaşama ve gerçek kurtuluşa  erecektir  Kim hakikatle birleşmek ve gerçeği almak- devamla gnostik  bilgelikte söylendiği gibi; ”Eğer sizler O’nu tanırsanız, tanınacaksınız  ve O’nu tanımakla kendiniz gerçek yaşama ulaşmış olacaksınız  ” Bu bölümü sonuçlandırırken, ”Modern Okulumuzun kurucularından Jan van Reıchenborgh’un kitabından bir alıntıyla noktalamak istiyoruz: ”Temel ve radikal bir şekilde öze dönüş insandaki üç yeni kuvvetin uyanmasına bağlıdır  Ruh Okulu bundan şunları anlamaktadır; Birincisi, yeni bir istenç  Bu içimizdeki tanrısal ruhun tutuşması anlamına gelmektedir  İkincisi, yeni bir bilgelik  Tanrısal planı ve dolayısıyla evreni, insanı tanımak ve insanlığın ışığı olmak  Ve üçüncüsü, yeni yapma gücü ile tanrısal plana uygun olarak kendi payımıza düşen görevlerimizi üstlenmek  Bu üçlü süreç, başından beri Ruh Okullarıyla çalışan öğrenci kardeşlerimizin, kazanabileceği bir durumdur  Okulumuz, gerçek insan  olmanın anahtarlarını hazır olanlara öğretir  Yeniden doğuş yolunu  Modern Altın Gülhaç Okulu öğrencilerine aktarır  | 
|   | 
|  | 
|  | Gnostizmin Temel Değerleri |  | 
|  08-20-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Gnostizmin Temel DeğerleriKendimizi Bilme ve İki Sistemi Tanıma Bütün zamanlarda ve dünyanın her yerinde arayış içinde olan insanlar, büyük bir şeyin kaybedildiği duygusuyla gerçeği bulma ihtiyacı duymuşlardır  Bu arayışların çok  farklı biçimlerde kendilerini açığa vurmasını her yerde görebiliriz  Evrensel Ögreti’den biliyoruz ki, bir başka doğaya ait olan  sonsuz ışık  yasaları vardır  İnsanın içindeki bu sonsuz arayış onu, kökeni bu  doğaya ait olmayan Tanrısal Aleme ulaşmasını ve ona bağlanmasını  istemektedir  Insanın arayışını sağlayan güç belirli zamanlara ait bir çağrıdır ve madde dışı bir şeydir; bu nedenle insan sürekli hareket halinde ve bir tecrübe avcılığından bir diğerine koşturup durmaktadır  Bir yığın güçlüklerle dolu arayışlar içinde  yarattığı fikirlerin itici gücüyle bu dünyada emellerini  gerçekleştirmeye çalışmaktadır  Insanlık tarihi bu yorucu yaşam  biçimleri ve çeşitlilikleriyle doludur  Benzeri çabalar da hala dünyada  ”Cennet Muradı”nı gerçekleştirme arzusundadırlar  Büyük Anayurt özlemi, içimizde söndürülemeyen arayış duygusu, kişi kalbindeki tanrısal atom çekirdeğinin sesine kulak vermediği sürece hiçbir şekilde sükunet bulamayacaktır  Son alternatif olarak tanrısal yaşamı uyandırmak ve  kurtuluşu başarmak için kavgasız bir yaşam, özgür, Eşitlikçi ve Adaletli  bir yaşam sürdürmesi gerekmektedir  Günümüze kadar insan içindeki huzursuzluğun kaynağını tanıyamadı  Hala ideal bir yaşamı bu  dünyada gerçekleştirmeye çalışıyor  Bugüne dek gündeme getirilen bütün  denemelerin tamamen hayal oldukları kanıtlanmasına rağmen  Geçmiş her  şeyi silip süpürüyor  Bununla birlikte arayış halindeki insanlar  hissediyorlar ki, bizler bütün bunları daha önceden yaşamıştık ve yaşam  sadece bu olamaz! Mutlaka başka bir yaşam boyutu olmalı!? Kendini Tanıma Altın bir iplik gibi, eski dönemlerden günümüze kadar bir bütünlük içinde gelen hikayeler, evrensel bilgelerin ve Ruh Okullarının çağrıları başka yaşamların varolduğuna işaret etmektedirler  Hepimiz biliyoruz ki,  gerçek bir din insanın sonsuz ve değişmeyen tanrının kaynağına kavuşmak  için yeniden bağ kurmasını gerektirir  Klasik Gülhaçlılar bunu  ”Christian Rosenkreuzun Simyasal Evliliği” olarak tanımlarlar  Bu sürece hazırlanmak için, birey kendini tanıma, objektif olarak kendi karekterini açığa çıkarma ve Kozmosla arasındaki ilişkiyi kavrama imkanı elde edebilir  O gerçek yaşama dönebilmesinin ruhunun gnosis ışığıyla  beslenmesiyle mümkün olduğunu kavrayacaktır  Burada anlatılmak istenildiği gibi, ”kendini Tanıma” olgusu salt egzersizlere dayalı pratik uygulamalarla veya psikoloji ile, astrolojik ya da meditatif tekniklerle kazanılabilecek bir yöntem değildir  Bizzat Evrensel  Tanrısal Güç korumasında yaşanabilir ve tecrübe edinebilinir  Biz Altın  Gülhaç Ruh Okulu atmosfersel bir Chistus (gnostik elektro-manyetik  enerji) gücünden sözediyoruz  Incil’de bulunan şu cümlenin durumu çok iyi ifade ettiğini düşünüyoruz; ”Benim Halkım Kaybediyor, çünkü gerçeği bilmiyor  ” Çünkü insan kendinin ve diğerleriyle olan gerçek  yaşam ilişkisinin önemi ve anlamını bilmiyor! Çünkü insan bilinci geçmiş  evrenlerin kötülüğe yönelten ilgisi ve bunun hareket ettirici gücü  tarafından belirlenmektedir  Birey yeni bir şuur kazanmaya hazır durumdadır  Eğer kişi, kendi geçmişsel organlarını ve yeteneklerini  tanrısal ruhsal alem ile karşılaştırma olanağı bulması halinde, açılıp  gelişebilecektir  Bu yeni bilinç içimizde saklı hazine gibidir ve  yeşertilerek mükemmelliğe ulaşma, uyumlu olma, sevgi ve ideal yaşam  düzeyine kavuşmak mümkündür  O bizi sonsuz derin hakikati tanımamız için  yüceltmek ve kendi alemine kabul etmek istiyor  Detaylı olarak gerçeği anlama çabamız nedeniyle; öz varlığımızı içinde yaşadığımız evreni yaşam biçimimiz ve içinde yaşamakta olduğumuz madde aleminin zorunlu yasalarını içinde yaşamakta olduğumuz dünyadaki başarısızlıklarımızın ve çok yönlü acılarımızın temel nedenlerini kavramış olacağız   Böylece gerçekleri bileceğiz ki… Bizler kimiz? Kendi gerçeğimiz nedir? Nereden geliyoruz? Neden bu dünyadayız? Dünyadaki hayatın sona ermesiyle ne olacağız? Ve devamla soruları çoğaltabiliriz… Bu güç nereden geliyor? Bu evreni hangi güç bir arada tutuyor ve ne zamana kadar tutacak? Evrensel Öğreti’den biliyoruz ki, bütün bu konuların yanıtını her insan kendi içsel tecrübelerinin sonucu bulacaktır  Nasıl bireyin kendini tanıması, onun aynı zamanda evreni tanıması anlamına geliyorsa, aynı şekilde, bütün her şey sonuçta tek olan kaynağına ulaşır  Bu şekilde kişide yaşamla ilgili büyük sorularına çözüm bularak  sade bir yaşama yönelme güç ve isteği oluşur, o aklını yaşamı her gün  biraz daha kaosa çeviren boş, yararsız etkinliklerinden  kurtarabilecektir  GERÇEĞİN KAYNAĞI Özgürleştiren hakikat, varolan her şeyin ilk kaynağına, yaşamın asıl kaynağına yönelmekle mümkündür  Bu nedenle eski Rosenkreuzlular derler ki, ”Kim altının  hakikatine ulaşmak ister, altınla işe başlamak zorundadır  ” Gerçekten hakikat bir insan için kendisini aldatmak amacıyla değil, önceden sezmiş olduğu doğruya yönelerek gerçeğe ulaşmaya dayanır  Arayış  halinde olduğumuz hakikat ve gerçek yaşam, çok geniş kapsamlı bir planın  hayata uygulanmasıyla, her insanın içindeki gizli tohumu büyütmesiyle  sonuçlanacak derecede başarıyla taçlandırılması ile tümüyle kazanılmış  olacaktır  İncil de yazıldığı gibi: ” Tanrısal Krallık İçinizdedir  ” Bütün büyük dünya dinleri özünde, insanın içindeki gizemli ruh tohumunu temel alırlar  Asya dinlerinde buna; ”Lotus çiçeğindeki Kıymetli Mücevher  ”  denir  Teozofi, ilk haldeki öz olarak kalan cevher olarak tanımlar  İsa  bunu tohuma benzetmektedir  Klasik 17  yüzyıl Altın Gülhaçlılar bunu  değişim halindeki Gonca Gül’le simgeleştirmişlerdir  Günümüz diliyle Okulumuz Altın Gülhaç bunu insandaki sistemin merkezinde titreşim halinde olan ” Titreşimsel Ruh Atomu’ ( Geist Funkatom) olarak tanımlamaktadır  Bu ilk atom, bu ruhsal kelamı her insan içinde taşımaktadır ve kendi öz tanrısal kaynağına dönebilmesi için bu ”ruhsal atom’un harekete geçirilmesi zorunludur  Bu sonsuz ve ölümsüz atom  dışında, insan sadece gerçeğin hatırlanmasının öncesine ait bir geçmiş  zamanda yaşama zorunda kalmaktadır  Bu aleme ait olmayan söz konusu  tanrısal atom canlandırılmadan, kişi gerçek yaşamı, hakikati, gnosisi  kavrama gücüne erişemeyecektir  Gnostik idrak (bilinç) öğrenmekle elde edilemez, salt intellektüel bilgiyle kazanılamaz ya da Öğretmenin takipçisi olmakla bilinçli olunamaz  Ancak ve ancak kişinin kendi özgür  iradesi ve istenciyle kendisine yapacağı iç yolculukla mümkün  olabilecektir  Bu gerçekleşme, sadece buraya kadar getirdiğimiz yapımızı  kavramakla ve izlemekle, biz gerçek bilgi dünyasına, Gnosis alemine  adım atabiliriz  Bize gerekli olan gerçek yaşama yönelmeye hazır  olduğumuzda, bu dünyadaki yaşamımızı gerçek yaşamla değiştirme isteği  kazanılmış olacaktır  Evrenimizin Özelliği Bizce, içinde yaşadığımız evrenin kendine özgü karekteristik özelliği açıkca ortadadır  Evrenimizin en temel özelliklerinden biri istikrarsızlığıdır  Bütün yasa; Oluşum, gelişme ve yokoluştur, yani ölerek son bulmadır  Hangi nedenle bu hızlı değişimi takip etmektedir insanoğlu? Durmadan emin olmayan dayanıksız yapıları bir kez daha denemesi niye?… Mal mülk, itibar-saygınlık, Güç-kudret, sağlık ve mutluluk, hepsi geçmişi tanımlarlar  Daha yüksek olduğunu düşündüğümüz idealler, aynı şekilde  sosyal, dini, bilimsel veya sanatsal alanlar, bir an gelip tamamen  anlamlarını yitiriveriyorlar  Bu evrende meydana gelen her şey, doğasal  bir yasa olarak, yok olmak zorunda kalıyor  Ve her şey zıddıyla açılıyor, varolabiliyor; doğum-ölüm, gece gündüz, savaş-barış, vb gibi  Evrenimizdeki bu değişim yasalarına bizler ”dialektik” diyoruz  Dialektik evrende, tek atomlu bir kutupluluk yasasına bağlı olarak  kutupların birlikte uyumlu çalışmasının aksine kutupların birbirlerine  karşı mücadelesi hakimdir  Bu nedenle mükemmellik sözkonusu  olamamaktadır  Varolan ne varsa, kendi yokluşunu içinde taşımaktadır  Insanlığın kalıcı ve sürekli bir yaşam sürdürememesi  hissettiği bütün acıların kaynağını oluşturmaktadır  ”Geçmiş” bir  evrende; ölümsüz, sonsuz, adaletli ve uyumlu bir yaşam gerçekleştirmeye  çalışmak, doğal olarak, mantıksız ve akıldışı bir düşünceyi  gerçekleştirme girişiminden başka bir anlam ifade edememektedir  Kim  hayal avcılığı yapmak ister!? Onlar ki hiçlikten gelip hiçliğe  gitmektedirler  Öbür Dünya (Ahiret) Dialektik Evrenin Bir Parçasıdır  Belki sizleri de ahirette sonsuz yaşamın olduğu ve sizleri beklediği inancıyla uyuttular veya ölümden sonra ahirette yaşamın devam ettiği hikayesini anlattılar  Eğer hakikati arıyorsanız, bu ifadelerin tamamen  bir yanılsama olduğunu keşfetmiş bulunuyorsunuz  Bu nedenle, yaşamdan  sonra ölümün de, zamansal olarak, dialektik bir yokoluş olduğunu  düşünebilirsiniz  Öbür dünya aleminde, olan  sadece insanın duygu  bedeninin fizik bedeninden ayrılmasıdır  Ölümden sonra da, burada yaşam aynı şekilde belirli bir zaman dilimiyle sınırlandırılmıştır  Yeni bir doğumla kendi mikrokozmik sistemimize hizmet etme olanağı  bulmaktayız  Ölümsüz ruhumuzun yaşamı, bu nedenle, biz tanrısal öz ateş  olarak adlandırıyoruz mikrokosmosu  Bu ölümsüz yapı bir zamanlar  tanrısal insanda yaşıyordu  Bugün, mikrokosmosu yeniden ölümsüz bir  insanın kabul etmesi gerekmektedir  Mikrokosmos böylesi bir ölümsüz  insanla bu dünyadan ve öbür dünyadan, iki düşük doğa düzeninden de  kurtularak yolculuğuna devam edebilir  Mükemmel olmayan dialektik doğa,  sonsuz bir doğum ve ölüm çemberidir  Doğumdan ölüme, ölümden doğuma  dönüp durmaktadır  Bu konuyu daha ileriki bir tanıtım çalışmamızda  yeniden ele alarak araştıracağız  Evrensel Öğreti, içinde varolduğumuz yaşam bölgesini ”Düşkünlük” ya da Tanrıdan Ayrılmış evren olarak adlandırmaktadır  Bu nedenle İsa söylemiştir ki, ”Benim Krallığım  Bu Alemde Değildir  ” Birçok kutsal eser de belirtildiği gibi, dialektik insan Tanrısal Alemden ayrıdır  Buna rağmen gnosisin oğul ve  onun bize ulaştırdığı ışığı yoluyla tanrısal aleme tekrar geri dönebilme  olanağına kavuşma gücü buluyoruz  Eğer kişi kendi özünü tanıma imkanı  bulur ise, ona alenen belli olacaktır ki, o ilk zamanlardaki tanrısal  insan değildir artık  Mikrokosmos (Küçük Alem) tanrıyla olan bilinçli birliktelik bağını yitirmiş durumdadır  O bizimle, dünyasal bir  kişilik ile dogasal bir bilinçle bağlanmış durumdadır  Yaşamlarımız  birçok farklı biçime girdi, kendi başına hareket etmesinden ve giderek  egozentrik olarak tanımlayabileceğimiz noktaya geldi  Hepimiz, ilk elden  direkt aldığımız hakikat, tanrısal bağın kesilmesiyle, süreç başlamış  oluyordu  Devam etmekte olan büyük Eonik çağla birlikte insan-oğlu daha da derin şekilde madde dünyasıyla bağlantıya girmektedir  Aynı zamanda içimizde devinmekte olan itki ilk zamanları  hatırlama noktasına gelmiş bulunuyor  Bu durumda, doğal olarak, kişi  yoluna devam edemez, daha ileri bir gezegensel yaşama ulaşamazsa,  mikrokosmos çok daha derin bir yanılgıya düşecek ve karanlığa  zincirlenecektir  Kendimizi Özümüzden Ayırmaya Son Verme Özümüzle buluşmak için ayrılığa son vermemiz gerekmektedir  Bizler, bütün  güçlerimizi bu dünyaya bağlanmak için kullanıyoruz  İşte bu temel trajik  nedenden dolayı bir yığın yaşam tecrübeleri ve yeniden doğumlar yaşamak  zorunda kalıyoruz  Ama içimizdeki tanrısal güçle bağ kurarak,  bizi  sakinleştirmesini sağlayabiliriz  Eğer içimizde yaşadığımız yığınlarca  acı tecrübeye son vermek amacıyla; ”Efendi, benden ne istiyorsun, ne  yapmam gerekli?” sorusunu kendimize yöneltebilecek konuma geldiğimizde  O’nunla aramızdaki perdeyi kaldırma olanağını elde etmek olanağı doğmuş  demektir  Bizler, başlangıçtaki gnostik gücü kazanma koşullarını elde  edebilmekle, içimizde uyanan yeni bir can-ruh, egemen hale gelerek  dialektik evrenin hakimiyetini aşabilecektir  Yaşamımızı sağlayan temel bir güç var  Biz bu gücü ya yeniden dirilmek, gerçek hayata  dönmek ya da ölüm-doğum çemberinde varlığımızı sürdürmek için  kullanacağız  Her durumda karar kişinin kendi elindedir  Eğer kişi bu  hakikati açık ve net olarak bilince çıkardığında önüne mükemmel bir  hayat anlayışı, yepyeni bir ufuk açılmış olacaktır  J  V  Rijckenborgh, ”İlk Mısır Gnosizmi” adlı eserinde şunu dile getirir: ‘‘Dialektik Ülkenin sınırındaki gnostik aday her şeyi sunmalıdır  Eğer aday baştan  çıkıp tekrar ayağa kalkamazsa, kendi kendisine ördüğü ağla şansını  yitirecektir  Gerçek uyanış için her şeyi geride bırakması gerekliliğini  anlaması gerekmektedir  Gerekli gördüğünüz sürece içsel anlayışı  kullanabilirsiniz, ama bilmelisiniz ki, hareketlerinizi ne yana  döndürmek istediğinizde karşıtını, zıddını serbest bırakmak  zorundasınız…” devamı              | 
|   | 
|  | 
|  | Gnostizmin Temel Değerleri |  | 
|  08-20-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Gnostizmin Temel Değerleriİki Hayat Alanı Bundan önceki bölümde sizlere, içinde yaşadığımız evrenin gerçek doğasını açıklamaya çalıştık  Bu hakikati her birey kendi  yaşamında deneyimler  İçinde yaşadığımız evrenle diğer evren arasındaki  ayrımlar ortaya çıktığı oranda insan kendini kurtarma imkanı  kazanabilir  İnsan dünyamızda varolan her şeyin doğa yasalarına bağlı olduğunu bilir; doğum, gelişme ve ölüm, yeniden yokoluş  Bir şey bir  kez varolma imkanı kazandığında kesinlikle bir daha bu imkana sahip  olamamaktadır  Zamana bağlı evrenimizde hiçbir şeyin kalıcı derecede  sonsuz ve ölümsüz olma imkanı yoktur  Aynı şekilde, bu evrende doğa  yasalarından başka bir yasa hakim değildir  Öbür alemde (ahiret) de,  zaman ve mekan, yani ”Geçmişlik”tir  Çoğunluk, burası için vaat edilen  ‘’sonsuz yaşam’ı bulamadı  Öbür Dünya denilen şey iyice anlaşılmalıdır: görünen evren gözle görünmeyen- maddesel olmayan evrenin (yansıması) aynasıdır  O evren maddesel olmadığı için duyularımızla  algılamamız mümkün değildir  Duyu organlarımız onları  algılayamamaktadır  Yaşamın görünür ve görünmez alanların -bu dünya ile  öteki dünya- birliğinin kendisidir  Bunlar aynı doğanın birbirini  bütünleyen iki yüzüdür  Her iki yüzü de geçmiş yasaların gücü  altındadır  Aynı şekilde, insan da, bu doğa yasalarının dışında değildir  Bütün bunlar bizim yaşam tecrübelerimizdir  Lakin ne kadar çok  deneyim kazanırsak kazanamıl, bu doğa yasalarına bağlı olmaktan  kendimizi kurtaramıyoruz ya da onlardan vazgeçemiyoruz! Yaşam biçimimiz  bundan dolayı tümüyle değişemiyor  Eski kuşakların bugünkülere  bıraktıkları çözüm çabaları çerçevesinde, örneğin birçok bilimin  gücünden faydalanarak insan ömrünü uzatmaya çalışıyorlar  Ama zaten,  sadece ölüm karşılığında bu dünyadaki geçmiş hayatlarımızın  yansımalarını elimizde tutabiliyoruz  Bizler sürekli, sonu gelmez bir biçimde, bütün inadımızla dünyasal bir çözüm aramaya devam ediyoruz  Bizler, çalışıp çabalıyor, devasa enerjiler harcıyoruz; insanlığın  enerjilerinin büyük kısmını bu tür amaçlar için harcıyoruz  İçsel Farkındalık Her insanın iç dünyasının derinliklerinde, gerçek insani bir yaşam meseleyisyle ilgili olarak, yaşamın çok daha farklı bir şey olması gerektiği gerçeği ve başka daha insani bir hayatın olmak zorunda olduğu duygusu hakimdir  Nereden geliyor bu içsel farkındalık? Hangi içsel  devinim bizleri yeniden ve sürekli arayışa yönelmemizi sağlıyor? Bizlere bu güç, ”ilksel hatırlama”, köklü arzu, kaynağı arayış, mükemmel yaşama tekrar kavuşma arzusu nereden geliyor? Ruh Atomu, ilk Atom; yokedilemez tanrısal bir cevherden  İçine düştüğümüz bu zorlu ve mutsuz dünyasal yaşam, bu geçmiş ruh halleri kaynağına dayalı yaşam mücadelesi bu hayatın gerçek olmadığını, asıl yaşamın bu boyutta olmadığına yeterli delil değil mi? Bunca özgürlüksüzlük, haksızlık, acı ve ızdıraplar yeterli bir kanıt oluşturmuyor mu? Çevremizde her şey bu yaşamın gerçek olmadığına ve Tanrısal bir çağrının içimizde açılmak istediğine işaret etmiyor mu? Sadece bu gerçeği tanımak değil, aynı zamanda, iki evrenin tam ortasında bulunduğumuzu ve düşüncelerimizin bu iki alemden geldiğini kavramalıyız  Bu ikili temel rol gnostik bilginin  anlaşılmasını sağlıyor  Bunları şu şekilde ifade edebiliriz: Birincisi, tanrısal yaşam kaynağı, ilk insana ait olan ve bugün de ondan geriye sadece ”İlk Ruh Atom’un kaldığını kavramak  İkincisi, dünyasal yaşam kaynağıdır  Içinde yaşadığımız doğasal yapı, insan olarak adlandırılmaktadır  Tanrısal Alem Tanrısal Alem; kesinlik, denge ve ölümsüzlük olarak tanımlanabilir  Bu nedenle  ‘’statik” olarak adlandırılmıştır  Bu alem sadece ebedi olan varlıkların  yaşayabileceği bir açılımdan diğer başka bir oluşuma giden hakikatten  harikalığa süren alandır  İnsanın yaratılış aşamasında yaşadığı öz  hayatın mevcut olduğu tanrısal ülkedir burası  Tanrısal insanın bir zamanlar yaşamış olduğu alandır  Düşmüş insanlığın, şu an içinde  yaşamakta olduğu dünyadan kurtulma ve ilk dönemlerdeki cennetsel yurduna  dönüş arzusu ve bunun yolaçtığı arayış çabaları bu yüzden dur durak  bilmeden sürer  Tanrısal Alemi bu dünyada boşuna aramayınız  Işığın  evreni daha çok bizimle ve bizde O size adeta ayak ve ellerinizden daha  yakındır  Dünyasal Alem Bizler dünyasal yaşam kaynağını, aynı zamanda, dialektik doğa olarak tanımlıyoruz  Çünkü dünyasal yaşam ebedi  ve sürekli değil ve her seferinde yaşam iki zıt gücün karşılıklı  mücadelesi sonucu mümkün olabilmektedir  Bu hayat gerçeğin kendisi değil  sadece onun bir yansımasıdır  Yaşamın bizzat kendisi değildir, bir o  yana bir bu yana gidip gelen ve bir o güce bir bu güce dayanarak  varlığımızı sürdürmekte, ışıktan karanlığa ve karanlıktan ışığa,  savaştan barışa ve barıştan savaşa, özgürlükten köleliğe ve yeniden  özgürlüğe yöneliş sürüp gitmektedir  İnsanın asıl özü olan ilk Ruh Atom’u uyanıncaya kadar dialektik yaşam insan için bir hapis olma özelliğini koruyacaktır  Bu nedenle içinde yaşadığımız doğa, aynı  zamanda, dur durak bilmez zahmete son verme yeridir  Yeniden gerçek  insan olanağını elde etmek için asıl yaşam kaynağına, gerçek Anayurda  dönmemiz yeğane köklü çözümdür  Sizlere Jan Van Rijckenborgh’un ”Gelmekte Olan Yeni İnsan” adlı güncel eserinden bir parça sunmak istiyoruz: ”Bu dünyada oluşumuz, bir süre dünyada kalmamız, bizlere buranın bir cezaevi, bir cezalar adası olduğunu ama daha çok sadık kullarının affedilme yeri olduğunun anlaşılması açısından önemlidir  Bütün çaba,  bizlere sunulan merhametle, tekrar tanrının çocukları olma şansını elde  edebilmemiz içindir… Ve hepimizin bilinçlerinde açık ve net olarak  anlaşılmalıdır ki, atmosferimizde her iki yaşam kaynağı da vardır; biri  burada diğeri başka bir yerde değil, ikisi de aynı zamanda ve aynı  mekanda varlıklarını sürdürmektedirler  Bunlardan biri zevk ve rahmet,  sabır ve yardım kaynağıdır  Diğer ikincisi ise, Mutlak ve Tanrısal yaşam  bahçesidir  Her ikisi de aynı mekanda, burada ve şimdi hazır  bulunmaktadır  Tanrının Krallığı ve yaşam atmosferi bize kendi ellerimiz  ve ayaklarımızdan daha yakın  Evet o sizin içinizde  İki Yaşam Kaynağının Gerçekliği Her iki yaşam kaynağı da tamamen gerçek, aynı zamanda atmosferimizde mevcut bulunmaktadır  Sonsuzluk zaman ve mekanda kendisine yol açarak  girmektedir  Onunla yeniden bağlantı kurma arayışında olan insan, bu  nedenle, kendi dışşal yaşamını bırakması ve yaşamdan geri çekilmesi,  ondan kaçması gerekmez  Tanrısal yaşam kaynağı, sonsuzluk, her yerde  bulunabilinir  İnsanın kendini özgürleştirmesi sürecine şimdi ve burada  başlayabilir  Her iki yaşam kaynağı algılanabilir  Fakat bunun için  gerekli organların hazır olması gerekmektedir  Biz dialektik insanlar  sadece duyu organları ile algılayabildiğimiz şeylerle sınırlı  yaşamaktayız  Bunun ötesindeki gerçeklikleri algılayabilmek için  dialektik algı organlarımızın durması gerekmektedir  Doğal yapısına  dayalı yeteneklerle insan Tanrısal düzeyi tanıyamaz  Neden Yapamıyoruz? Çünkü bizim dialektik yapımız tamamen dünyasal etmenlerden oluşmuştur  Kaba  bedenimiz aynı zamanda daha ince vücutların taşıyıcısıdır  (Bu konu  gelecek yazıda daha geniş olarak ele alınacaktır  ) Bizlerin bilinci tamamiyle bilinç atomları alabilen hücrelerden meydana gelen fiziksel bir bilinçtir  O maddede oluşmuş ve sürekli onunla bağlantı halindedir  Başka biçimde söylemek gerekirse; biz sadece onu gerçek olarak  algılayabiliyoruz, maddenin yogunluk derecesiyle bağlantılı olan, kendi  varoluşumuzu  Bu nedenle, bizler sadece kristalize olmuş enerjileri  gerçek olarak algılamaktayız  Sadece kristalize olmuş ve herhangi bir  maddi formdaki enerjiler algılanmakta, bunun dışındaki alan ise boş  sayılmaktadır  Ama bilim dünyası dahi bilmektedir ki, atmosfer içindeki madde formu ile dışındaki alan boş degildir  Aksine ışık,  foton, parçacıklar ve birbirlerine geçen çeşitli enerji alanları  sözkonusudur  Bunları keşfederek, yaşamlarımızda teknik konularda  yardımcı olacak şekilde kullanıyoruz  Bilim, her türlü itinalı ve zahmetli çabalarına karşın Tanrısal Yaşam düzeyi karşısında tamamen başarısızlığa uğramaktadır  Bilim tanrısal yaşamı hissedemez, öylesi bir  varoluşu algılayamayaz veya ölçemez  Organlarımız ve bedensel  araçlarımız tamamen tanrısal boyuta karşı bir yapıdadır  Çünkü,  bütünüyle bambaşka bir tözden yaratılmış ve sadece bu tözsel yapıya  uygun varlıkları algılayabilmektedir  Tanrısal olan güç ve enerjiler  sadece tanrısal öze dayalı organlarla algılanabilir  İnsanlar hiçbir şekilde gerçeğin kendisini sorgulamadan, bu dünyada, Tanrının varlığına inanarak yaşamlarını sürdürebilirler  Görünenin arkasındaki ilişkileri  ve hakikati öğrenme çabasına yönelmeyi gereksiz bulabilirler  Bu konular  üzerine yorumlar yapabilir ve tahmin yürütebilirler  Çünkü, bilindiği  gibi, Tanrı ve sonsuzluk konularında bir sürü tez ve karşı tez  bulunmaktadır  Bir yığın dinsel kanaat, hipotezler, tartışmalar,  kavgalar ve soruşturmalar hep buradan çıkıyor  Mağara Benzetmesi Plato, insanın gerçeği, eksik ve hatalı olarak algılamasını, onun doğuştan bildikleri ile gerçeği bilen arasındaki anlamsal ilişki farkını mağara benzetmesiyle açıklar: Bizler çocukluğumuzdan beri karanlık bir mağarada zincirlenmiş olarak yaşarız  Kafamızı çevirdiğimizde giriş  kapısının önünde yanan ateşin yansımalarını görürüz ama dışarı çıkıp  gerçeğin kendisini kavramaya çalışmayız  Sadece onun yansımalarının  mağraya vuran parıltılarıyla yetinir ve onu gerçeğin kendisi sayarız  Mağaranın girişi ve ateş arasında karşılıklı oyunların süzgecinden geçen  ideaların (gerçek varlıkların) gölgeleri, mağaranın duvarına yansıma  oyunlarıyla yetinir kişi  Ve zamanla bu yansıyan gölgeleri gerçeğin  kendisi sanmaya başlar  Sadece gölge resimleri alan ve sabitleştiren  insan onu gerçeklik malzemesi yapar  Gelip ve gitmekte olan resimler  (yansımalar) ve anlamlarını bilimin görevleri olarak algılarlar  Eğer  kişi kendisini içinde yaşadığı mağaradan kurtarır, gerçeği görür ve  yansımaların kaynağını kavrar ise öze ulaşmış olur  Aynı şekilde  bizlerin duyu algıları da sadece hakikatin yansımalarını  anlayabilmektedir  Bu nedenle rahatlıkla diyebiliriz ki, görsel  organlarımızla algıladığımız dünyasal her şey sadece bir yansımadır  Kurtuluş Yolu: Bizleri boyunduruk altına alan bedensel yapımızın zincirlerinden kurtulmak ve mağaramızın dışına çıkarak gerçeği arama ihtiyacı duymak özgürleşme ihtiyacımızdan kaynaklanır  Bu mektup da okulumuzun Kurtuluş yolunu  sizlere tanıtmayı istemektedir  Ancak bunu bilmenin tek başına yeterli  olmadığını şimdiden belirtmek istiyoruz  Bilmek özgürleşmek için henüz  yeterli değildir  Tanrısal evren içimizde, iç dünyamıza dalmış durumda  Bize ”ellerimizden ve ayaklarımızdan daha yakın’dır  Bu bilgi ancak  pratik bir süreç olarak başarıyla uygulandığında insanı gerçek kurtuluşa  ulaştırabilir  İnsanda meydana gelmesi gereken temel değişimler hayati  bir öneme sahiptir  Tanrısal hakikati algılayabilecek organlarımızın  yeniden uygun hale getirilmesi zorunludur ve aynı şekilde buna parelel  bedensel ve insani yapımızın hayat kaynağı da değişmelidir  Ruh Okulu bu süreci ögrenciye sunarak gerçekleşmesini sağlamak ve belirli bir proğram dahilinde, tanrısal alemle ilişki kurmak için öğrencinin gerekli olan yetenekleri kazanmasını amaçlamaktadır  Mistik dilde buna Su da  yeniden doğum ve ruhta yeniden doğum denir  Su tanrısal yaşam kaynağının ilk durumdaki öz halini simgelemektedir  Ruh için, biliyoruz  ki, onun ilk zamanındaki yaratıcı yaşam düzeyine ve gücüne ulaşmak için  uygun koşulların sağlanması gerekmektedir  Bu yeniden doğum durumları  gerçekleşmeden ne tanrısal aleme ulaşabilir ne de bu dünyaya  girebiliriz  ”Et ve kan tanrısal aleme yükselemez  ” cümlesiyle kutsal  kitap sorunun özünü vurgulayarak ortaya koymaktadır  Suda ve Ruhta zeniden diriliş içeriği ve mistik bilgelerce de kurtuluş amacı oalrak uygulanmaktadır  Bu üç boyutlu başkalaşım yoluyla yeniden doğum yolunu  ruh okulumuz öğretmekte ve uygulanmasına olanak sağlamaktadır  Biliyorsunuz ki, bu iki yaşam kaynağı arasındaki tutum, gnostikler ile diğer öğretiler, başka spirütüel akımlar ve dinsel organizasyonları birbirlerinden ayırmaktadır  Gelecek mektubumuzda biz sizlere iki yaşam alanı hakkında daha da derinlemesine bilgi vermek istiyoruz  Sohbetimizle konuyu daha somut olarak sizlere anlaşılır kılmak  arzusundayız  devaamı                   | 
|   | 
|  | 
|  | Gnostizmin Temel Değerleri |  | 
|  08-20-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Gnostizmin Temel Değerleriİki Yaşam Kaynağı II İnsan- Bir Mikrokozmos -Yeniden Doğum Bir önceki mektubumuzda her iki yaşam kaynağı hakkında güvenilir derecede bir açıklama sunmuştuk  -Tanrısal Yaşam Alanı ve, -Dünyasal Yaşam Alanı; bu taraf ve öteki tarafıyla ele almıştık  Tanrısal evren sadece sonsuz olanı tanır ve mükemmel, her daim adil, özgür ve uyumlu’dur  İnsan bilir ki, zahmetli yaşam tarzına ve öznel vasıflarına  son vermek için, dünyasal insan olarak yaşadığı bilgisizlikten, yersel  yaşamın ikili ve çatışmalı doğasından kurtulması gerekmektedir  Bizler için dünyasal yaşam tanıdık, onun sürekli değişim yasaları ve sürekli bilincimizi değiştirmek istemesini kendi yaşamlarımızdan biliyoruz  Hepimiz biliyoruz ki, dünyasal hayat kaynağının yasaları; doğum,  olgunlaşma ve yeniden yok oluş şeklinde işlemektedir  Aynı şekilde tecrübelerimize dayanarak da bilmekteyiz ki, buradaki bütün yaşam özü gereği içinde kendi karşıtını taşımaktadır  Ölüm içinde  doğumu, karanlık ışığı, barış özünde savaşı barındırmaktadır ve doğal  olarak tersi biçimde de aynı yasalar işlemektedir  Bir varoluş halinden  zıddına doğru bir değişim zorunluluğu  Işte dünyasal dialektik, buradaki  yaşamın özeti budur  Özü gereği çatışma halinde iki kutuplu, göreceli  ve mutlak olamayan  Her iki yaşam kaynağı kendisini insan biçiminde açığa vurmaktadır ve aynı alanda birbirine paralel var olmaktadır  Dünyasal bir insan sadece buradaki yaşamı tecrübe edebilir  ve tanıyabilir  Diğeri ise, büyük bir Anayurt özlemi yaşar ve ona dönüş  özlemi hep onun içinde ve onunladır  Ruh tanrısal-insani gelişimin bu  aşamasına takılıp kalmış durumda olduğu için, ilk Atom sürekli ruhsal  mesajlarıyla bizlere kurtuluş müjdesini yinelemektedir  Bütün istenç dolu etkinlikler ve kültürel ilerlemeye ve gelişmeye bağlanma, dinler ve ülküler, okült ve esoterik bilimlerin gelişimi insanda gelişimin durmasına paraleldir  Her yeni çaba, dünyasal-insani ve  dünyasal yaşamı kültürlü ve humanist kılma, asıl özümüze dönüşü  engellemese de, en azından durdurmaktadır  Her zaman bizde olan öz  yurdumuza geri dönüş özlemini giderememektedir  Tekrar tekrar yaşanan bir hayal kırıklığı, Sürekli bastırılan ama her seferinde yine burada olduğunu haykıran içsel ses  Ölümlü İnsan, ne ve nasıl gerçekleştirirse gerçekleştirsin, değiştirsin ya da var olanı korumaya çalışsın, insanın hayal kırıklığı her seferinde geri gelecek ve kimse onu ortadan kaldıramayacaktır  O özyurdunu aramaktadır  O gerçek yaşamın merkezinde olmak istemektedir  Sürekli yeni bir konum  ve duruma dalış, eşitlik ve barış, özgürlük, uyum ve adalet sözleri  parlamaktadır  Ancak, içsel olarak hepimiz de biliyoruz ki, burada her  şey çok kısa zamanda karşıtına dönmektedir  Dünyasal yaşam tamamen  yanılgıdır, yanılgı içindedir  İki yaşam kaynağının açıklanmasıyla, sizlere daha önce sunduğumuz mektubumuzda nedenlerin kavranması sonucu, dialektik doğanın kesinlikle değiştirilemeyeceğini anlaşılır biçimde gündeme getirmiştik  Gerçek insan -tanrısal yaratım planı içindeki insan- ilk zamanki mutlak yaşam kaynağından uzaklaşarak tersine bir yönelime yönelmiştir  O madde alemi içinde,  tanrısal varlık koşullarını yitirmiştir  İlk Atom’a kadar her şey gizli  oldu  Bu demektir ki, prensip olarak her şey mevcuttur ama artık etkili  değildir  Su’da ve Ruh’ta Yeniden Doğmak Sudan ve Ruhtan bir yeniden doğum kaçınılmazdır  Eğer ilk atomdan gerçek insanı yeniden  yaratmak ve tanrısal aleme geri dönmesi gerekiyorsa, tanrısal plan  işlemek durumundadır  Kelime anlamı olarak İncil (müjde)’nin adamı,  gerçek olan gücün yardımıyla maddeden kendi özüne, tanrısal doğasına  ulaşması anlamına gelmektedir  Yeniden doğum, insanın ilk halinin  anlamı; ilk elden can’ın yeniden doğması yoluyla ruh ve bedenin tanrısal  anlamda doğmasıdır  Bu mümkün, çünkü ilksel tanrısal atom, dünyasal aleme kendi gücünü yaymaktadır  Dünyasal alemin en küçük  milimetresine dahi giremeyen bir ruhsal ışık yoktur ki, maddesel ortamı  etkilemesin, ona işlemesin  Bu yöntemle uyanmakta olan tanrısal kıvılcım  yeniden uyandırılabilmektedir  Su ve ruhtan yeniden doğma süreci tekrar Bir olma, gerçekleşme hareketidir  Gülhaç Ruh Okulu’nun yolunu  sizlere sunmaya, ortaya koymaya ve tanımlamaya çalışalım  Okulumuzun  zorunluluğunu ve nedenlerini kavrayabilmek için, her şeyden önce,  aşağıdaki soruları açıklamak gerekiyor  Gerçek insan kimdir? Dünyasal insan kimdir? Bizler içimizde kendimiz olarak oturduğumuz Ego-bilinçli kişiliği, insan olarak tanımlıyoruz  Gerçek insan, bütünlüğüyle çok daha muhteşem çapta  bir varlıktır  Biz bu varlığı bütünsel olarak Küçük Evren (Mikrokozmos)  olarak isimlendiriyoruz  İnsan küçük bir evren  Küçük Evren Mikrokozmos Küçük evren yedi aşamalı ve küreseldir  Birbiriyle içice geçmiş yedi yuvarlak  dairesel bir yapı olarak düşünülebilir  Onun merkez noktası İlk  Atom’dur  Mikrokozmos da iki varolma durumu hakimdir  Bu iki varlık  mikrokozmosa hakimdir; Yüksek Ben’lik ve Düşük Ben’lik  Yüksek Benlik, aynı zamanda Aura olarak da tanımlanmaktadır  Çevremizi saran  manyetik yumurta formundaki bir hale biçiminde olan auramız, bütün  geçmişlerin taşıyıcısıdır  Onun içindeki bütün tecrübelerimiz ve bütün  enkarnasyonlarımızın sonuçları kayıtlıdır  O bütün Lipika’nın kendisi,  çeviri anlamıyla ”Yazıcı”, her şeyi kaydeden anlamına gelmektedir  Yaşadığımız hayatların sonucu, yüksek benliğimizde oluşan manyetik gücümüzün yoğunluk merkezi, bütünlüğümüzün Astral ateşini, bireysel kalitemizi ortaya koymaktadır  Mikrokozmosun manyetik özelliği kesindir ve bunun  yanı sıra bir pozitif ve bir negatif ışıma (radyasyon) alanına sahiptir  Mikrokozmosun kalitesine bağlı olarak çekme ve itme gücü vardır  Aurasal, astral ateşin açılımı düşük benliktir  Oluşan her bir açılımlar ya da  mikrokozmosun nefes alanı, aurasal alanın içinde kapalıdır  Düşük benlik  sadece yüksek benliğin etkisi altında kalmamakta, aynı zamanda, onun  yaratımının bir parçası olarak ona bağlı olarak hareket etmektedir  Lipika içindeki yüksek benlik olarak tanımladığımız geçmiş düşük  benliğin karması kişiliktir  Kaderimiz, kişiliğimiz ve auralarımız  burada meydana gelmektedir  Şöyle diyebiliriz ki, kişilik (per-son)  benmerkezidir  Onun yaratıcısı yüksek benlik, tamamıyla kendisini  yargılamaktadır   Başlangıç aşamasında, tanrısal bir mikrokozmos varlığını sürdürüyordu; bunun içinde ruhumuz kendisini ifade edebiliyor, içindeki ruhsal can, kişilik üzerinden kendisini ifade edebiliyordu  Ruh, Can ve Beden birdi  Her biri diğeri üzerinden kendisini ifade  edebiliyordu  Bu durumda Küçük Evren bütün tanrısal yaratım planı içinde  kendisine çekebiliyor ve kendisinden uzaklaştırabiliyordu  Mikrokozmos, Eonların ilk günahına bulaşmalarından itibaren, süreç tamamen farklı bir yönelim göstermeye başladı  İlk Günah’la birlikte oluşan ”Düşme”  sürecinin başlaması sonucu alma süreci yoğunlaşırken, bu özel durumda  mikrokozmos tanrısal kaynağından kopacak şekilde farklılaşmaya  başlıyordu  Bugün en aşağı düzeye düşmüş olan mikrokozmosun konumu  nedeniyle yüksek benlik ve düşük benlik arasında birbirlerini karşılıklı  ifade etme ilişkisi ortadan kalkmış durumdadır  Sağlıklı olmayan bu  değişim sonucu mikrokozmos geçmişsel evrende var olmaktadır  Bugün insanın anladığı her şey düşmüş olan mikrokozmosun geçmişsel zamanı ifade edebilme durumudur  Günümüz insanının kişilikleri, çok ileri  derecede bozulmuş olan mikrokosmozun kendisini ifade etmesidir  Artık  düşük ve yüksek benliklerin yaratıcılıkları, tanrısal yaratım planını  bilemeyecek kadar kaynağından uzaklaştığı için tamamen tanrısal alemin  dışındadır  Bizler, bugün kendimizi insan ve insanlık olarak  tanımlıyoruz ama kesinlikle uzun zamandan beri artık bu anlamı ifade  etmiyorlar  Ve kesinlikle düşmüş ve bozulmuş yapısı sonucu, prensip olarak, sürekli geçmiştedir  Kendisini ifade etmesi, kendi  yaratımı, dünyasal kişiliği her zaman geçmiş Hal’dir  Madde aleminin  geçmişliğinden yaratılan her şey, aynı zamanda; doğma, gelişme ve  kaybolma (dağılma, ölme) yasalarına tabiidir  Topraktan gelen zorunlu  olarak toza dönüşmek zorundadır  Reinkarnasyon ve Tanrısal Kurtuluş Mikrokozmosun sürekli kendisini geçmiş halde yaşatması sonucu, her bedenlenmesinde kendisine yeni bir person edinmektedir  Böylece o kendi araçlarını,  dünyada varoluşunu sağlayan ve tecrübelerini sağlayacak olanaklarını  yaratmaktan, kullanmaktan alıkoymaktadır  O yine kendi işlevini yerine  getirmesini sağlayacak parçaları çalınmış olarak eksik kalmaktadır  Bu  durum onu büyük oranda yeniden madde alemine inmeye zorlamaktadır  Yeni  bir kişilik edinmesini zorunlu kılmaktadır ve böylece maddesel aleme  dalmaktadır  Böylece mikrokozmos (Kişi değil) bir enkarnasyondan  diğerine yol alıp durmaktadır  Varlığını sürdürmekte olan (per-son) kişilik sadece mikrokozmosun geçmiş hali değil ve aynı zamanda, bütün yüksek benliği için de çaba harcamak durumunda kalmaktadır  Kişilik sadece her türlü diyalektik kozmosun ışınlarını ve  mikrokozmosun yasalarından daha çok, büyük tanrısal kurtuluş çabasını  üstlenebilme gücüne ve olanaklarına sahiptir  Sürekli bir çağrı, düşmüş  olan mikrokozmostan yayılmaktadır  ‘Tanrı büyük çalışmayı onun ellerine  bırakmaz  ” Bu tanrısal plan, aynı zamanda İlk Suç’la başlamaktadır  Harika şekilde işleyen bir yapıya sahip olan ve her şeye  kadir olan içimizdeki güç dünyasal insana ulaşmaktadır  Koşullar ve  olanaklılıklar ölçüsünde mikrokozmosun yeniden tanrısal aleme geri  dönmek için gerekli koşulları birlikte oluşturabilir  Düşük Benlik Bizler bugün dört yapılı bir bedenlenmeye sahibiz ve bunlar; maddesel, fizik bedenimiz yoluyla algılarımızı dış dünyaya yöneltebiliyoruz   Ether yada Yaşam Bedenimiz yoluyla da bütün yaşam fonksiyonları mümkün olabiliyor   Astral yada Arzu Bedenimiz ile istek ve arzularımızı gerçekleştirebiliyoruz   Mental Beden ile de düşünmemiz mümkün olmaktadır   Mental bedenimiz içinde bulunduğumuz zaman ve mekan koşullarında tam işlevsel düzeyde gelişmemiştir  Bu nedenle gelişim halindeki bu yapıya ”düşünce  gücü” olarak tanımlıyoruz  Bu dört beden birbirlerinden çok değişik bir yapıya ve fonksiyonlara sahiptirler ki, bunu ileride yeterince ele alacağız  Şimdilik sadece, bu birlikte olan dört bedenin  ölümle birlikte ayrıştıklarını açıklamakla yetinelim; Kaba maddesel  fizik bedenimiz ve ether bedenimizin bir kısmı burada kalmaktadır  Geri  kalan ether bedenler ile astral beden ve düşünce gücü belirli bir  zamandan sonra kendi öteki alemine gitmektedirler  Bu durumda kişiliğimizden burada yaşadığımız tecrübelerin dışında bir şey kalmamaktadır  (Kendimize özgü titreşim yapımız ve geçmiş hayattaki  yaşamımızın asli yapısı, gelecek yaşamımızın özünü ve işleyişini  belirleyen mikrokozmik gerekliliklerin dışında bir şey kalmamaktadır  Bu kaba biçimsel ifadeleri daha basit biçimde açmak gerekirse; dünyadaki kaba fiziksel bedenimiz düşük benliğimiz ölmekte ve hiç bir zaman tanrısal-ruhsal gelişme sağlayamamaktadır  Kendisini çözerek yeniden  doğal ortamına dönmektedir  O hiç bir zaman, bu biçimiyle de, sonsuzluk  kapısından geçemeyecektir  Eğer düşük benliğimiz kendi çabasıyla mikrokozmosun yeniden doğumunu tanımazsa, mikrokozmos için yenilenmiş bir enkarnasyon zorunlu olacaktır  Mikrokozmos sadece bir kişilik  yardımıyla tekrar tanrısal yaşam alanına geri dönme sürecini  başlatabilir  Bu nedenle, aynı zamanda, fiziksel beden, kişilik her  birey için kolay bulunmaz büyük bir şanstır  Mikrokozmosun yeniden doğumunu tamamlayarak, tanrısal insan olarak dirilmesi ve tanrısal yaratım alemine ulaşması anlamına gelmektedir  Ancak bu duruma  ulaşmakla yeniden doğum süreci başlatılmış olunur  Dört yapılı kişiliğin  özgür istenciyle ve iradesiyle düşük benliği terk ederek ve kendi  mikrokozmosuna güven duyarak gerçek yaşamı elde etmeye hazır olmalıdır  Biz dünyalılar sadece kendi yaşamlarımıza ait yaptıklarımızı algılayabiliyor ve hayatın zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaya yoğunlaşıyoruz  Sürekli dünyasal ihtiyaçlara bağlanma zorunluluğu  hissediyoruz ve düşünüyoruz ki, önümüzde sürekli tercih edebilme  olasılığı var  Gerçekte bizim üstünü açtığımız her türlü bilgi ve buluş  içerimizdeki derin istencimizden kaynaklanmaktadır  Böylece her adımda  kendimiz yeniden doğuş yolunu bulmayı ve bu yolu yürümeyi daha da  zorlaştırmış oluyoruz  Bir kez, sayılamaz derecede enkarnasyon tecrübeleri yaşadığımız gerçeğine ulaştığımızda, bizim için yeni bir şafak doğmuş olacaktır  Böylece dünyasal yaşamın döngüsel çarkından  hayatlarımıza bakarak ve çözümü içimizdeki tanrısal tohuma ulaşarak  kurtuluşla taçlandırabiliriz  Bu noktaya ulaşmış bireyler yüz binlerce ”Arayan’ları meydana getiriyor  Diğer yandan, milyonlarca kişi  içinde yaşadıkları koşullardan dolayı, gerçeğe götüren yoldan  uzaklaşıyorlar ve yaşamsal görevin kendilerini korumak olduğu  yanılgısına kapılıyorlar  Nereden geliyor bu kadar farklı tutum? Neden arayan insan var ve neden alışkanlıkların insanı? İki Kozmik Güç İnsanlardaki davranışların farklı olmasını sağlayan iki gücün işleyişine dönmek durumundayız  Bizi ölçen bunlar; Birincisi, bizi dünyaya bağlamak isteyen Lusifer gücü  Kutsal Kitap’da bu güç  Evrenin Krallığı, Karanlığın Efendisi ve Güçler arasındaki uçurumlar  olarak tanımlanmaktadır  Ve, İkincisi, Işığın gücü, yaşamların kardeşliği, Aydınlık olarak ifadelendirilmektedir  İşte bu güç sayesinde  düşmüş olan mikrokozmosun geri dönmesi olanaklı kılınmıştır  Karanlığın gücü suçun kaynağıdır  Karanlığı krallığı bugün dahi insanı zahmetli  çabalara sürüklemektedir  Tanrısal yaratıcı işleyişin yansıma biçimini  burada uygulayarak insanlığın zahmetle varlığını sürdürmeye  zorlamaktadır  Böylece ego her seferinde bilinci dünyasal kişiliğe  döndürmüş olmaktadır  Bizlere telkin etmekte ve benimsetmeye  çalışmaktadır ki, bizler yaratımın taç’ı olalım ve bu alem ile öteki  alem (yansıma alemi)’nin kaynaksal, ilksel yaratıcıları olalım  O  elinden geldiğince hatırlama ötesi bilginin kaynağını silmek ya da  bizlerin mükemmel yaşamı bu dünyada (yansıma aleminde)  gerçekleştirmemizi sağlamaya yöneltmektedir  Böylece bizler kendimizin; arzu, düsünce, duygu ve isteklerimizi yönlendirerek ve çabalarımızı diyalektik alanla sınırlayarak kurtuluşumuzu engellemekteyiz  Bu yönlendirme, karanlığın krallığının gücü ve  varlığını korumak için insanı yanılsamadan yanılsamalara  sürüklemektedir  O tanrısal yaratıcı plandan ayrılarak oluştu ve bütün  insanlık tanrısal aleme ulaştığında kendisini çözerek kaynağına  dönecektir  Onun krallığının devamı Düşkün İnsanlığı kendi aleminde  tutabilmesine bağlıdır  Bu nedenle insanları suça bağlaması doğası  gereğidir  Bu konudaki işleyişi, insanlığın geride bıraktığı izlerini,  daha sonraki yazılarda konuşacağız  Işığın Gücü, yönünü hiç bir zaman egosal bilinç tarafına dönmez  Kutsal Kitap söylemi de bunu  onaylar  ”Tanrı hiç kişiyi kabul etmez” Bir kimse kendi kalpten gelerek  kurtulmak istemez ve kurtuluş çabası göstermez, sonsuz uçurumların  karanlık güçlerine karşı savaşmaz ise sonsuz tanrısal sevgiyle bağ  kuramaz  Tanrısal kurtuluş çağrısına yanıt veremez  Her insan bu sevgi ışığına pozitif ya da negatif tepki vererek bu gücü tecrübe etmektedir  Negatif yanıt vermek çağrıyı anlamamak ve alışkanlıkların  devamıyla eski yaşam düzeyini koruyarak,  sevgi ışığına itiraz  etmektedir  Sonsuz sevgi ışığına yanıt vermek demek, yaşadığı karanlığı  anlaması, tanıması ve tekrar bütün içtenliğiyle kendisini tekrar ışıkla  bütünleştirmeye yönelmesi anlamına geliyor  Işıkta Uyanma Işık yasaları insanda etkisini göstermeye başladığında, kalbimizdeki ilk atom yeniden işlemeye başlar  Bu mikrokozmosumuzun deniz dolusu  tecrübeleri sonucunda olgun bir kişiliğe ulaşmıştır  Böylece öz atom,  mikrokozmosun merkezindeki ilk atom, dünyasal kişilik içinde etkin  olmaya çalışır  Unutulamaz olan tanrısal tohum giderek daha belirgin  olarak kendisini hissettirmeye başlar  Belirli bir gelişim aşamasından  sonra bir an gelir ki, kişi bilinçli olarak gnostik bir ruh okuluna  yönelir ve geri dönüş için kendisini hazırlamaya başlar  Ruh Okulu ışığın gücünün dünyadaki bağlantı aracıdır  O ışığın tutuşma  noktasıdır  Onun işleyişi sayesinde çok derin bir kavrayışa ulaşarak  kişi kendisini tanıyacak ve dünyasal alandaki tecrübelerinin  muhteşemliğini görebilecek duruma gelebilecektir  Herhangi bir gerçek  ruh okulu sayesinde kişinin yeniden doğum sürecini başlatmasını, kutsal  yazılarda olduğu gibi, tanık olabilirsiniz  Jan van Richenborg’un ”Büyük Devrim” adlı eserinde; böylece, İsa’nın Nikodemus’a tanımladığı gibi, kişi yeniden doğumu kendisine çeker  Yani su da ve ruh’ta yeniden doğum, Materia Magica’dan, taa ki  evren tarihinin en derin geçmişine uzanacak şekilde çalışması  gerekmektedir  Bu anlamda, Altın Gülhaç Kardeşliği yeni bir şeyler  getirmeye cesaret etmez, daha çok saygıdeğer hizmetkarlar ve her zamanki  statik krallığın eski kardeşliğinin, Fraternitas Üniversalis’i  kendilerinin gerçek yolu olarak devralmışlardır  Johan Wolfgang von Goethe, ışığın canlı mücadelesini anlattığı şiiri, ”Kutsala Özlem’inde; Karanlık dünyada  Ve uzun zamandır sahip değildin Bu; ölüm ve olabilmek Sen sadece bulanık bir misafirsin ve başka bir bölümde de şöyle ifade eder Goethe…  Uzunca kendime direndim Sonunda bu sona erdi Eğer eski Adamı püskürtürsen Yeni büyümeye başlayacaktır  | 
|   | 
|  | 
|  | Gnostizmin Temel Değerleri |  | 
|  08-20-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Gnostizmin Temel DeğerleriTamamen Öze Geri Dönüş Daha önceki bölümde insanın bugün göründüğünden çok daha fazla hazinelere sahip olduğunun anlaşılmasını sağlamaya çalıştık  İnsanın etten, kandan, organlardan ve iskeletinden  çok daha öte bir şey olduğunu gördük  Küre şeklinde ve birkaç metreyi  aşan yapısı ve merkezinde ruhsal titreşimi sağlayan çekirdeksel yapı ya  da  ilksel ‚Ruh Atom’u ile varlığımızın asıl özünü irdeledik  Her mikrokozmos, kendi konumuna göre, değişik düzeylerde açılım ve yaratma gücünü ortaya koyan bir alana sahiptir  Bugün başarabildiği şeyler,  genellikle insan olarak tanımladığımız alışkanlıklarıyla kişinin dört  boyutlu olarak bedenlenmesine bağlıdır; ışıksal güç ve Geçmiş Hal olan  maddesel doğa bu bedenlenmenin parçasıdır  Ego kişiliği geçmişe aittir ve ölümle dağılarak kendi doğasına geri dönmektedir  Bu nedenle,  mikrokozmosun kendisine yeni bir alet yapma, yeni bir bedeni inşa etmeyi  başarma zorunluluğu ortaya çıkar  Beden belirli bir zaman sonra ölüm  yasasına boyun eğmek -doğmak, gelişmek ve dağılmak- zorundadır  Egosal  kişilik enkarnasyonu bilmez, yapısı gereği enkarne olamaz  Başka bir  deyişle enkarnasyonu yaşayan mikrokozmostur  Sadece O ölümden sonra yok  olmadan varlığını sürdürür  Doğası gereği ve oluşumunun ilk zamanlarında mikrokozmos tanrısal yaşam alanında varlığını sürdürmekteydi  Mıkrokozmos bu ortamda sonsuzluğun akımıyla dolu  tanrısal atmosferde yaşıyor ve sürekli bu enerji ortamına açık bir  şekilde doğasına uygun olarak varlığını sürdürebiliyordu  Mikrokozmosun  kendi yaratıcılığı geçmişe dayanmıyordu, aksine aynı biçimde ölümsüzdü  Ruh onun içinde kendini ifade edebiliyordu  Bu ilksel dönemde  mikrokozmos kendi içinde Bir’liğini ifade ediyordu  İşte biz bu  durumdaki bir mikrokozmos yapısına sahip varlığa gerçek anlamıyla İNSAN  diyebiliyoruz  Bugünkü mikrokozmos ve onun geçmiş hal’lerden ortaya çıkardığı kişiliği nedeniyle mikrokozmosun başardığı kişilik de, geçmiş hal olmaktadır  Bu öznellik, ilksel insan gibi, Ruh-Can-Beden  bütünlüğünü sağlayamadığı için reınkarnasyon süreci de yoğun bir  tahribata uğramış, İlk Suç’un ağır tahribatıyla bozulma meydana  gelmiştir  İlk zamanki mikrokozmostan günümüze geriye sadece Işık  Prensibi olarak Ruh Atom’u kalmıştır  İnsanda bedensel olan, sadece zamansal, geçmişseldir  Şimdiki düşmüş yapı mıkrokozmosun bugünkü  durumunu ortaya koyar  Bu aşamanın doğal bir sonucu olarak iki düzenin,  iki doğanın birbirleriyle mücadelesi ortaya çıkar  Bu iki sistemin  çarpışmasından bizlerin yaşamı, gayretlerimiz, acılarımız ve  tecrübelerimiz meydana gelir Hepimiz bir yandan İlk atoma ait ışığın gücünü yeniden etkin kılmak isteriz, bu unutulamaz ve bastırılamaz güç kendini sürekli dışa vurur  Diğer yanda, içinde  yaşadığımız dünyanın yasaları ve karanlığın gücü vardır  Içinde  olduğumuz dialektik doganın ve Karanlığın Efendisinin yasalarına  eğilimli oluşumuz, hayatın akışı içinde yaşamlarımızın bitişi ve  yenilerinin başlamasına ilişkin arayışlarımız, yaratıcılığın tacını  hissetmemiz ve bu ve yansıma dünyalardaki tanrısallığın yaratıcılığını  aramamız şeklinde ortaya çıkar  İşte egonun iddiaları ve yurt özlemi ya  da içimizdeki yokedilemez çatışma  Ego ve Mikrokozmos Daha önceki yazımızda sizlere dünyasal kişiliğin dört bedenden oluştuğunu açıklayarak, konuyu şu şekilde açıklamıştık: Kaba maddeden meydana getirilen fizik beden   Esir’den oluşan Yaşam Bedeni, çok daha az yogunluktaki maddeden meydana gelen ve bugün henüz gözlerimizle dahi göremediğimiz derecede ince bir yoğunluktadır  O kaba maddesel yapıda olan fiziksel bedenimize girmekte  ve fiziksel bedeni birkaç santim taşacak şekilde fizik bedeni saracak  şekilde ondan büyüktür  Esir bedeni Yaşam Gücü yada Vital Beden olarak  da adlandırabilir  Çünkü, esir bedenle hareket ve fiziksel bedenin  fonksiyonları mümkün olmaktadır  İşte bu esir beden sayesinde ölü olan  mineral cevhere can verilir   His yada Astral Beden, yapısı gereği diğer düşük iki bedeni saran ve her ikisine de işleyen bir bedensel yapıdır  Yumurta formunda halesel bir yapıya sahiptir  Onu hareket  bedeni olarak da tanımlamak mümkün  Çünkü kendi fonksiyonlarını aynı  şekilde yeniden tekrarlamaktadır  Ve ilk başlangıç olarak mental yada Düşünce Bedeni, düşünce kalitesidir   Bu dört yapılı düşük açılım kendisini hava ortamında, atmosferinde ifade etmektedir  Bu anlamıyla kişilik bu atmosferde nefes almakta ve  yaşamaktadır  O ihtiyacı olan gücü ve cevheri içine çektiği nefesten  almaktadır  Mikrokozmostaki açılım yedi aşamalı aurasal canlılık  yansıtır  Aynı şekilde, Lipika Varlığı ya da kısaca Lipika (yazıcı)  olarak bilinir  Burada başarılarımız, tecrübelerimiz, arzularımız ve geçmiş hayatlarımızdan silinmeden kalan arzu ve dileklerimiz mikrokozmosta korunmaktadır  Bütün bunlar kişiliğimizi etkileyen  nedenler olarak mental bedenimizde kalmaktadır  Lipika, duyular yoluyla  algılarımızın toplandığı yer, güç prensibi ve güç radyasyonları, aynı  zamanda, mikrokozmik Gök yada Gökyüzü ve düşük benlik ise mikrokozmik  dünya olarak tanımlanmaktadır  Mikrokozmik Gökyüzü Mikrokozmosun yapısını kendisine bakarak keşfedebiliriz  Bu çok eski zamanlardan beri  uygulanan temel bir yöntemdir  Yeryüzünde hayat nasılsa, fizik  bedenimizde de aynı şeyleri keşfedebiliriz  Onun yansımalarını,  kabalığını, etkilerini, makrokozmik yıldızların etkilerini bulabiliriz  Böylece mikrokozmik yeryüzüne mikrokozmik gökyüzünün etkilerini ortaya  çıkarabiliriz  Aurasal varlığın bütünsel yapısının yaratıcı ateşi çok belirgin bir kaliteyi ortaya koyar  Bizler bu ateşten meydana  geldik ve her saniye bundan besleniyoruz  O kendini içimizde her an  yansıtmaktadır  Ama aurasal ateş değiştirilemez değildir  O kendisini  her an yaşam düzeyine bağlı olarak yaratıcılığını düşük benliğe  yansıtır  Bu nedenle, şunu sezebiliriz ki, yüksek yada aurasal şahsımız,  eğer kendimizi kötü hissediyorsak, kötüdür  Eger kendimizi iyi  hissediyorsak O iyidir  Ve o kendisini dayattığında bizler de kendimizi  dayatmaktayız  İşte böyle her an değişir mikrokozmosumuzun gökyüzü;  yıldızlar söner ve yerlerine yenisi yanar  Ne ekersek onu biçmekteyiz  Aurasal doğamız ve kişiliğimiz, birbirleriyle karşılıklı etkileşimlerine  bağlı olarak bağımlılık ilişkisini sürdürürler  Yüksek Benliğin Yapma Gücü İnsanların çoğunda auraları onların hükümdarı haline gelmiştir  Bu kişinin doğa  tanrısıdır, onun bugünkü yüksek benliği budur  Güç potansiyeli açısından  aura korkutucu bir güçtür  Bilinçaltı gücüdür, aynı zamanda çok büyük  etkinlikleri bu dünyada ortaya koymakta ama sonuç olarak geçmişin  bütünsel yükünü mikrokozmosa yüklemektedir  Daha da korkuncu, yüksek  benlik, karmamızın taşıyıcısı ve karmamızın ışığının yayıcısıdır  Bu  nedenle, yüksek benlik ile düşük benlik arasındaki dengeyi yeniden  sağlamak için çok çeşitli yöntemler ve terapi biçimleri  geliştirilmiştir  Örneğin psikoterapi böylesi bir gelişmeyi sağlamaya  çalışmaktadır, aynı şekilde okültizm, hatta bütün hayırsever çalışmalar  ve günümüzün birçok dini görüşü de bu konuyla ilgili çözüm üretmeye  yoğunlaşmıştır Aurasal yapı sadece kişiliğin bağlanmış etkilerini kullanmakla kalmaz  Aynı zamanda, mikrokozmosun dialektik doğasının  manyetik zenginliklerini de kendisine bağlar  Böylece dialektik  mikrokozmos ne açılım yaparsa yüksek benlik de ona göre kendi  kişiliğinin kararlarını ve emirlerini düzene koyar  Bu açıdan  bakıldığında günümüzde yüksek benlik çaresizlik ve bir şey yapamamanın  etkilerini mikrokozmos ve kişilik üzerinden dışa vurmaktadır  Dünyasal kişilik çok katlı bir zindandır  O aurasal varlığın tutsağıdır  İçinde  yaşadığı mikrokozmosta ve sonuç olarak onu bu dogaya bağlayan  ilişkilerinde tutsaktır  Atalarının değerleri, aile, toplum ve ırkının  kana işlenmiş etkileri,  kişiyi baskılayan alışkanlıklar, hep işin  içindedir  Böyle bir yapılanma sonucu kişilik, et ve kan yoluyla  dünyadaki kendine özgülüğünü kazanmakadır  İnsanlığın bütün tutsaklıklarının trajik özü… Kişilik de, tanrısal işleyişin kurallarına bağlı değildir, aksine her sey sadece yüksek benliğin nedenlerine bağlı, insan bunları ne tanıyabilir ne de kontrol edebilir  İnsan yaşamaz; O  yaşanılır  O tamamen olmasa da, gönüllü olarak, ya kendi aurasal canının  ya da yüksek benliğinin hizmetkarı olur  Yüksek benlik doga üstü değildir  O kesinlikle insanın ilk zamanlardaki hali olan  tanrısal-insan türü bir canlı değildir  O sadece toplama ve dönüştürme  yeridir  Dialektik yaşamın özü, dünyadaki dialektik karakter için bir  transformasyon alanıdır  Bizim ile dialektik evrenin ilişki ve buluşma  bölgesidir  Bu nedenle, ögrenci olarak ruh okulumuzun üyesi, bu yüksek  benliği büyük baştan çıkarıcı, şeytan ve düşman olarak tanımlar  İsa’nın  bir keresinde söylediği gibi; ”Defol Benden” söylemine uygun  davranmaktadır  Kurtuluş Olanağı Daha önce söylemiş olduğumuz gibi, düşük benlik ile yüksek benlik değişen ilişkilerine bağlı olarak değişebilmektedir  İnsanın sürekli kendisini korumaya  yönelik yoğun egosal çabası, aurasal yapı tarafından o kadar sabit  kılınır ki, ego-insan bu süreci işler, bu şeyler aurasal-ego tarafından  çok daha güçlü olarak tutulmakta, olduğu gibi kabul edilmekte ve  pekiştirilmektedir  Burada, aynı zamanda kurtuluş olanağının da aydınlandığını görebiliyor musunuz? Bu değişken güç oyunu içinde bilinç düzeyine yükselen ve kendini bilen bir birey oluşturulabilir  Dolayısıyla azaltmak ya da silmek mümkün müdür? Hayır  Aurasal  güçle olan karşılıklı bağımlılık ilişkisi yüzünden egonun kendini  azaltmasıyla sorun çözülemez  Kişinin kendisiyle dolu olması sonucu,  aurasal yapısı daha da güçlenmiş olarak karşısına çıkacaktır  Hayır,  küçülme yada azaltma yöntemleriyle insan oranları değiştirme oyunuyla  sadece kişiliğin gelişimi pekiştirilmiş olacaktır  Bu şekilde yüksek  benlik düşük benliğe bağımlı hale gelecektir  Tanrısalı arayan bir kişinin kendisiyle, yüksek benliğiyle uğraşması, onu kültürel gelişime tabii kılması ve ”yüksek” gelişime tabii kılmasının hiç bir anlamı olamaz  Yüksek benlik tamamiyle ‘suçtur‘  Onun tanrısal olana  başlangıç yapması söz konusu olamaz  Aksine, tamamen tersine yolaçar  Kişinin kültürel gelişime bağlanmasının doğal bir sonucu olarak sadece  yüksek ve düşük benlikler   güçlendirilmiş olunur  Sonuç olarak,  ”kişinin kendisini merkez nokta alması” ve kendisine yoğunlaşmasının  gelişmesi kaçınılmazlaşır  Bu çabalarla dialektik evrenle bağlarından  kurtulunamaz aksine o sadece güçlendirmiş olur  Radikal Geri Dönüş Kişilerin benliklerini geliştirme ve güçlendirme eğilimine karşı Altın Gülhaç Ruh Okulu, Transfugirasyon sürecinin zorunlu olduğunu ileri sürer  Bu  yöntem köklü geri dönüşü sağlamayı amaçlar  Sürekli değişen dialektik  işlevlerin aldatıcılığı oyununa karşı tutumuyla işe başlar  Birey, doğal  kişiliğinin esas  işlevsel yöntemi olarak tarafsız olmanın yaşamdaki  önemini kavrar ve bunu gerçekleştirmeye yönelir  Mikrokozmosun dialektik  küçük evren kısmını ve makrokozmos ile bağlı zincirlerini koparmayı  amaçlar  İnsan, mikrokozmos ile olan birlikteliğini, beraberliğini tanıdıkça, kendi yaşamının anlamını da kavrayacaktır  O  artık kendisindeki gerçek insanı yeniden varetmek için birlikte ve  uyumlu çalışmaya başlayacaktır  O artık kendisinden, gerçek insana  ulaşılması için birlikte çalışmaya başlayacaktır  Beraberinde artık uzun  süre aurasal varlığına veya yüksek benliğine tepki göstermemeyi  öğrenecektir, artık bu aurasal ışınımı saçmayacaktır  Buradan kendisini  beslemeyecek ve onu beslemeyecektir  Aksine arzu ve benliği  nötralleştirecektir  Birey bütün bu çabalar ve kavrayış içinde  egosentrik varlığın mikrokozmosu ile evrene bağlanmakta olduğunu çok net  anlayacaktır  Egosentrik bir yapı ama onunla mücadele edilmesi, ona karşı savaşılması anlamına gelmiyor  Egozentrik yapıya karşı onu  yerinden çıkarma yada gücünü değiştirme çabaları zıddını doğurur ya da  belirli bir noktadan sonra sürecin ego tarafından püskürtülmesine tanık  olunur  Egozentrik bir ben merkezci mücadeleyi esas almak da bencilce  bir aktivitedir ve hiç bir özgürleşmeye yol açmaz,  kurtuluşa  ulaştıramaz  Bu nedenle, her şeyden önce böylesi bir uyarıya dikkatinizi çekiyor ve doğru tutumu tekrar tekrar vurgulama gereği duyuyoruz; kişinin nötralizasyonu sağlaması, dünya zevklerinden kaçma, takva ya da herhangi bir şekilde egosunu baskı altına almasıyla mümkün olamaz  Bütün bu aktiviteler, egoya yatırım ve onu güçlendiren  uygulamalardır  Sonuçta hepsi egonun aktiviteleridir  Nötral olmak, aynı  şekilde her şeye kayıtsız kalmak da değildir  Örneğin kişinin kendi  giyimine, beslenmesine ya da temizliğine karşı kayıtsız kalması anlamına  gelmemektedir  Kayıtsızlık da egonun aktivitelerindendir  Nötralizasyon, bütün her şeyi geride bırakarak, yepyeni bir başlangıç yapma değildir  Kim bu yolla egoya karşı etkili olacağını düşünürse düşünsün sürekli  hezimete uğrayacaktır  Nötral kalma, insanın kendi kişiliğini gizlemesi  veya farklı göstermesi de değildir  Egosal yapıyı cilalama yada farklı  renklerle çekici kılma, duygu ve düşünsel davranışları değiştirme  ihtiyacı da nötralizasyon değildir  Nötralizasyon, egodan daha çok,  kişinin içselleştirme olasılıklarını ifade edebilmesidir  Kişi, kendi  içsel bütünlüğünün o andaki açılımını ortaya koyabilmeli yada kendi  içselliğini ifade edebilmelidir  Bu, gnostik okulun gücünün korunması ve  yokedilemez olan’a ulaşılarak, içimizdeki vicdana ulaşılarak elde  edilebilinir  Bu şekilde, dialektik doğa gücünü tanrısal yaşam alanının  gücü haline dönüştürme olanaklarını elde edebiliriz  Nötralizasyon, süreci geri döndürmek değil, aksine dialektiği salıvermektir  Ruh okulu  öğrencisinin yaşam biçimi, temel olarak sempati ve antipati güçlerine  bağlanmamak, etkisiz-tarafsız kalabilmektir  Her türlü olay ve olay  karşısında objektif olmayı sevmeli ve objektif kalmasını öğrenmiş  olmalıdır  Böylece, öğrenci belirli bir ilgiden boşalıp başka bir  ilgiyle bu evrene bağlanmamış halde kalabilecektir  O olay ve olguları  ne kendisine yakın ne de kendisine karşı bir konuma getirmeyecektir  Öğrencinin varlığı hareketsiz (düşünsel, duygusal ve bedensel olarak  kendisinden bir şey katmadan) sessiz kalacaktır  Böylece, her durumda  bilinçli, her yerde ve her zaman nötral olmayı başaracaktır  Sukunet onu  koruyan bir manto gibi bir hediye olacaktır  ”Gloria İntacta” kitabından şu paragrafı aktaralım; ”Eğer öğrenci uzun bir dönem kazanmış olduğu nötralizasyonu korumayı başarır ve böylece bütün felsefi ve metafizik spekülasyonları aşabilir, kendisinde yeniden kazandığı düşünme gücünün kendine özgünlüğünü kullanabilir  Normal insanın kullandığı  düşünce gücü bizim geçmişsel ilgilerimizdir  Kanımızın ya da kültüre  dayanan yetiştirilme değerleridirler  Bu nedenle öğrenci tamamen kendi  ilgilerini ve kanındaki instiktif değerleri bırakabilmelidir ki, geçmiş  olan yaşamı, bir daha geri gelmeyecek şekilde ”geçmişte” kalabilsin  Ruh Yolu, egonun kendisini kusursuzlaştırması, belirleyici, önemli kılınması ya da kutsallaştırılması değildir  Ancak, kişinin kendi  egosunu reddetmeye karşı çok büyük bir korku vardır  Kişinin, içinde  yaşadığımız şu çetin dünyasal yaşamda kendisiyle yoğunlaşması onun  kanındandır  Ruhsal yola gitmeye hazır olabilmek için geçmiş haldeki  dünyasal doğamızın ne olduğunu egonun açıkça kavraması gerekmektedir  Bu düzeye ulaşmak için doğal korkularımızı yok etmeyi bilmek ve onun küçük egosuna güneş ışığı tutmak ve onu korumak gerekmektedir  Giderek  bilinçli bir konuma yükselmesini sağlayarak, gerçek insanı yaratmak için  gönüllü hareket etmesini sağlayabiliriz  Gerçek insanı, gerçek kişiyi  ve onu ayakları üzerine dikebiliriz  Bütün çaba, kişinin kendi özünü  bulma ilişkisini sağlamaya dayanmaktadır  Bu açıdan ego, doğal yapısı  gereği, ilk elden köklü bir değişimi reddetme eğilimi gösterir  Eğer,  öğrenci gerçek özgürlüğe ulaşmak isterse, mikrokozmosunu aydınlatması  gerekmektedir  Mikrokozmik sistemin aydınlatılmasının ardından  öğrencinin köklü değişim için gerekli ana kapıdan içeri girebilmesi  mümkün olabilecektir  ” Günlük Ölmek ve devamla ”Glorıa Intacta” dan okuyalım; ”Günlük ölüm kişinin biyolojik bilincini parçalaması, kırıp aşmasıdır  Bireyin kendisiyle yoğunlaşmasından  kurtarmak, düşük benliğinden arındırmak ve spekülatif arzularından ve  her türlü hayvani güdülerden kurtulmasını sağlamaktır  Bu süreci  bilimsel yaşam kanunları dikkate alınarak, fonksiyonel, sağlıklı bir  yaşamla garanti altına alınabilinir  Bu ‘günlük ölüm’e ilişkin Pavlus’un  1  kor  15, 31′de belirttiği şey, öğrenci tarafından uygulanabilinir  Yaşadığımız bedenimiz dönüştürülemez derecede kristalleşmesine rağmen her zaman insan doğal yapısından diriliş yoluyla kurtulma olanağına sahip bulunmaktadır  Dünyasal beden ölümle birlikte çözülmekte ve hiçbir  biçimde yeniden aynı şekilde var olamamaktadır  Ondan başka bir ölümlü  uyanacaktır  Eonların varoluşundan beri hazır bir ölümlü, göksel ölümsüz  insanın bedenidir  Bu ölümlü sadece,  dünyadaki ölümlü kişiliği yok  ettiğinde ölümsüzlüğe dirilebilir  ” Bu yaşamda ölümlü ile ölümsüz insan, özünde birlikte çalışmaya hazırdırlar  İnsan, dünyasal yaşamını  feda ettiğinde mikrokozmosundaki gizli İlk Atom çalışmaya başlamaktadır  Her şey kişinin nötralizasyon sağlayıp sağlayamamasına, sessizlikte  güçlenmesine bağlı görünüyor  Bu sükunet de, Patmos’daki Yohannes gibi  yaşaması gerekiyor  Kişinin güç konsantrasyonu yoluyla aurasal temel  yapısını değiştirmesi ve kendi mikrokozmosuna yeni bir gökyüzü ve  yeryüzü doğması söz konusu olabilecektir  Yepyeni aurasal özüyle doğmuş  ve ilk öz göksel insan yeniden dirilmiş olmaktadır  ”Ve ben yepyeni bir yeryüzü ve gökyüzü görüyorum…” Belki bu cümlenin özündeki derinliği anlayabiliyorsunuz  Bu aşamadan sonra zaman ve saatler  bilinmiyor artık  Çünkü, bu noktadan sonra kişinin mikrokozmosu  Efendisinin saatine uygun işliyor  Diriliş, yaşamın ölümle noktalandığı aşamada devasız mikrokozmosun kendi devasız yaratıcılığını aşarak, yeniden doğan küçük evren aynı zamanda makrokozmostur  Böylelikle tutulmaya layık balık olarak yakalanacaksınız  Tanrının çocukları  olmakla hakiki özgürlüğü gerçekleştirmiş olacaksınız  | 
|   | 
|  | 
|  |