|  | Şamanizm’Den Gelen Türk Adetleri |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Şamanizm’Den Gelen Türk AdetleriŞamanizm’den gelen Türk adetleri Uzağa gidenin arkasından su dökmek  Türbelerde, câmi avlularında mum yakmak  Ağaçlara bez ve çaput bağlamak, dilek tutmak, Nevruzda gül ağacına dilek takmak  Kötülükten korunmak, kötü ruhların duymasını önlemek amacıyla, istenmeyen bir olay duyulduğunda tahtaya parmak eklemleriyle üç kere vurmak  Bazıları bunun arkasından kulak da  çekerler  Amerikalılar da “knock on the wood” deyip 3 defa tahtaya vururlar  Bu adet onlara Bering Boğazını geçip yerlilerle karışan Türklerden gelmiş olmasın? İnsana musallat olan kötü ruhların olumsuz etkisini ortadan kaldırmaya yönelik olarak kurşun dökmek  Şamanlar bu ritüele “Kut Dökme” anlamına gelen “Kut Kuyma” adını vermişlerdi  Aynı amaçla tütsü olarak yüzerlik (üzerlik) otu da yakılmaktadır  Halk arasında nazarlık otu de denilen yüzerlik ya da üzerlik otu  gerçekten de sinir sistemini rahatlatıyor, histeriyi gideriyor, baş ve bel ağrılarına, nefes darlığına iyi geliyor, kalp çarpıntısını önlüyor  Loğusa kadınların başına kırmızı kurdela baülamak  Bu kurdelanın anneyi ve yeni doğan çocuğu, albız denen şeytana karşı koruduğuna, özelikle Alevilik’de gözlemlenen mezarın başına bağlanan kırmızı kurdelanın da ölüye kötü ruhların musallat olmasını engellediğine inanılır  Yeni ayın görünmesi sırasında yere diz çökerek niyaz edilmek, gökyüzüne, aya ve toprağa bakarak dilekte bulunulmak  Yeni ayın yeni umutlara ve yeni başlangıçlara vesile olacağı düşünülür  Bu olgu da Türkler’in eski Göktanrı inancından kaynaklanmaktadır  40 sayısının önemine inanmak  Eski Türk inanışına göre ruh fizikî bedeni 40 gün sonra terk etmektedir  Türk destanlarında kırk sayısı çok yer alır ve kırk yiğitler, kırk kızlar epeyce geçer  Manas destanında olduğu gibi, Dede Korkut hikâyelerinde kırk yiğitler görülmektedir  Kırgız türeyiş efsânesinde de, Sağan Han’ın bir kızı ve otuz dokuz hizmetçisi ile kırk kız bir gölün kenarına giderek sudan gebe kalmışlardı  Oğuz’un verdiği şölende, diktirdiği sırıkların boyu kırk kulaç uzunluğunda idi  Hikâyelerde ve masallarda kırk gün ve kırk gece düğünler, kırk haremiler, kırk satır ve kırk katır çok geçer  Bazı ejderhalar vardır ki onlar yenilmez ve ölmezler, ancak bunların tılsımları bozulursa ölürler  Bu gibi ejderhaların kırk günlük bir uyku zamanı vardır  İşte bu zamanda ejderhanın yanına gidilir, üzerinden kırk tâne kıl koparılır, ateşe atılarak yakılırsa ejderha da ölür  40 sayısı ayrıca totemcilik döneminden kalma bir inanıştır  Semâvî dinler dâhil tüm dinlerde 40 sembolizmasının görülmesi dinlerin evrim süreci konusunda fikir vermektedir  İslâmiyet’te ölümün ardından 40 gün geçtikten sonra Kur’an ve Mevlit okutma âdetlerinin, Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur dağında 40 gün 40 gecede almasının, eski Mısır’da firavunun ölümünden kırk gün sonra cennete gidebilmek için bir boğa ile mücadele etmek zorunda kalmasının, Hıristiyanlar’ın paskalyaya 40 gün oruç tutarak hazırlanmasının, Ayasofya kilisesinin zemin katında 40 sütununun ve kubbesinde de 40 penceresi olmasının kökeninde o devirlerden kalma Şaman veya totem geleneklerine benzetilmektedir  Mezarın önemi  Şaman âyin sırasında yardımcı ruhlarını kullanmaktadır  Ölülerin, âilenin vefat etmiş büyüklerinin, eski Şamanlar’ın ruhlarının, ormanın, suyun ve yerin yardımcı ruhlarının da Şaman’a yardım ettiği kabûl edilir  Ölen büyüklerin ruhlarının çoğalması sonucu bu ruhların en kıdemlisinin ruhların başına geçeceğine ve bunun da diğerlerinin yardımı ile Şaman’a yol göstereceğine inanılır  Kuş biçiminde düşünülen bu ruhlar Şaman’a gökyüzüne yapacağı yolculukta yardımcı olmaktadırlar  Toplumda ulu kabûl edilen kişilerin ölümünden sonra ruhlarından medet ummak mezarları kutsamış ve bu yerler medet umulan yerler hâline gelmişlerdir  Günümüzde mezar, türbe, yatır ve benzeri yerlerin ziyareti ve bunlardan medet umulması da bu inanç sisteminin devamı olarak ortaya çıkmıştır  Eski Türkler’de mezarları gizleme geleneği yoktur, aksine özellikle büyüklerin özel mezarları yapılıp, üzerlerine bir yapı (bark) yapılmış, barkın iç duvarları ölünün yaşarken katıldığı savaş sahnelerini gösteren resimlerle süslenmiştir  Ayrıca mezarın veya mezar yapısının üstüne Balballar dikilmiş, sıradan kişilerin mezarlarına da, belirli olması için tümsek biçimi verilmiştir  Mezarlara taş dikilmesi ve bu taşın san’at eseri hâline getirilecek kadar süslenmesi Türklerde görülmektedir  Suudi Arabistan’da yerleşik ve hakim Vahhabi inanışı buna şiddetle karşı çıkmakta ve şirk (Allah’a eş koşma) olarak kabul etmektedir  Bu nedenle Suudi Arabistan’da bazı Şii mezarlıkları dışında mezar taşı, ve yapılı mezar hatta bazı yerlerde tümsek bile yoktur  Ölünün toprakla bütünleşmesi ve zaman içinde kaybolması istenir  Anadolu’da köpek uluması uğursuz sayılmaktadır  Köpeklerin bâzı olayları önceden algıladıklarına ve bunu uluyarak anlattıklarına inanılır  İnanışa göre  köpek ruhun yaklaştığını uzaktan acı ulumayla haber verebilmektedir  Köpeğin ulurken yöneldiği yerde birisinin pek yakında öleceğine işaret sayılır  Bu olayı yıllarca önce Ankara’da bizzat yaşadım  Bir köpek Sağlık sokakta oturduğumuz apartmanın arkasındaki arsada birkaç gün boyunca bizim apartmana bakarak uludu  Anneannem “eyvah bu köpek buradan birini götürecek” dedi  Nitekim 5 gün sonra üst kattan bir bey vefat etti  Türklerde halk arasında “nazar” olgusu çok yaygın ve eski bir inançtır  Bâzı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve bunların bakışlarının karşılarındaki kimselere rahatsızlık verdiğine, kötülük yaptığına inanılır  Bunun önüne geçmek için “nazar boncuğu”, “deve boncuğu”, “göz boncuğu” v  s  takılır  Göktanrı inancında kanlı kurbanlardan başka bir de kansız kurbanlar vardır  Saçı, yalma, yani ağaçlara veya kamın davuluna bağlanan paçavralar, ateşe yağ atma, tözlerin ağızlarını yağlama ve kımız serpme gibi törenler bu kansız kurbanlardır  Şamanlar (kamlar), Tanrı ve koruyucu ruhlar için arak (rakı) saçı saçarlar, bu kansız kurban sayılır  Eski Türk kültüründe içki içilmesi yaygın bir gelenektir  Özellikle düğünlerde ve mutlu günlerde müzik eşliğinde içki içilmesi geleneği vardır  İslâm’da içki içilmesi kesinlikle yasaklanmış olmasına rağmen Türklerde bu adet yer yer sürdürülmektedir  Türklerin cami mimarisine kattığı “kubbe” gök tanrı dini’nden taşınan bir durumdur  Şaman’ın üzerine giydiği giysiye yılan, akrep, çiyan, kunduz gibi yabanî ve zararlı hayvan şekilleri çizilerek onların kaçırılacağına inanılırdı  Bugün Anadolu’da Türkmen köylerinde dokunan halı, kilim gibi örgüler Şaman giysilerinin izleri taşımaktadır  Şamanlar âyinlerinde davul ve kopuz kullanmışlardır  Müziksiz bir âyin düşünülemez  Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz  Muhammed’in, Hz  Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır  Mevlevi semaları, alevi semahları, mevlit ve ilâhiler sâdece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır  Oysa İslam dininde Kur’an dışındaki dinî eserlerin müzikle okunması günahtır  Alıntı  | 
|   | 
|  | 
|  |