08-20-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Düşlerin Yorumu
Düşlerin Yorumu Avusturya'lı nörolog Sigmund Freud'un en ünlü çalışmalarından biridir Aslında 1899 yılında yayımlanan kitap yayınevi tarafından 1900 tarihiyle basılmıştır Freud, araştırma hayatı boyunca bu çalışmasına devam etmiş ve gelişmeleri yeni baskılarına eklemiştir Yazıldığı dönemde çok ilgi çekmemesine rağmen sorguladığı konu ve uyguladığı yöntemle zamanla ön plana çıkan eser olumlu ve olumsuz birçok tepki almıştır Özellikle rüya incelemelerinin bilimselliğinin tartışmaları Freud'un eleştirildiği önemli noktalardan biri olmuştur
Düşlerin Yorumu, yazarın düşün dünyasını her açıdan etkileyen Oidipus kompleksini de ilk defa ileri sürdüğü eseridir Eserin yazılma aşamasından Freud'un Wilhelm Fliess ile yazışmalarında, bu fikri edindikten sonra "önce kafasındaki düşünceleri yazmak istediğini, daha sonra literatürü inceleyip duruma göre tartışmasını değiştirmeyi planladığını" belirtmektedir Araştırmanın özgünlüğü için böyle bir gereksinim hissettiğini ifade eder Fakat bazı iddialarının Nietzsche'nin Tragedya'nın Doğuşu adlı eserindeki Oedipus ile ilgili tartışmalarına benzerlik göstermesi, Freud kendisine herhangi bir gönderme yapmasa da, ondan etkilendiğine işaret edebilir
Rüya nedir?
Kitabın ilk bölümünde rüyaların oluşumunu, nedenlerini ve işlevlerini sorgulayan yazar tarih boyunca bu konuda yapılmış çalışmalardan alıntılar yapmaktadır Tartışmalar uyku durumu ve uyanıklık durumu arasındaki ilişkiyi inceler Kimine göre uyku durumu uyanıklı durumunun doğrudan devamı, kimine göre ise bu iki durum birbirinden tamamen bağımsızdır Bölümün sonlarına doğru bu tartışmaları kendi psikanaliz yaklaşımı doğrultusunda özetler Freud'a göre rüyalar insanın uyanık hayatında arka plana itilmiş, sosyal ve etik değerlerle kontrol altında tutulmuş veya bastırılmış düşünce ve duygularının uykuda bilincin rahatlamasıyla görsel açıdan ön plana çıkmasıdır
Freud'un rüya yorumlama teknikleri
Kitabın ikinci bölümünde rüya yorumlamasında kullandığı yöntemleri açıklayan yazar, örnek olarak kendi gördüğü 23-24 Temmuz 1895 tarihli "Irma" rüyasını kullanmaktadır Bu tartışmasında iki yöntem ön plana çıkar: "Sembolizm" ve "şifre" yöntemi Sembolik rüya anlayışını yeteri kadar bilimsel olmadığı gerekçesiyle elese de özellikle edebiyatçılar tarafından yaratılan yapay rüyalar için geçerli bir sistem olarak tavsiye etmektedir Bilincin incelenmesi bağlamında kendisi şifre çözme yöntemini tercih etmiştir Bu metoda göre rüyaların bir bütünü oluşturan parçalarının rüyayı gören kişinin uyanık hayatı ve psikolojisi üzerinden incelenemesi söz konusudur
Bir "Dilek gerçekleşmesi" olarak rüya
Freud, üçüncü bölümde rüyalar üzerine tavrını açıkça ortaya koymaktadır Ona göre rüya bir "dilek gerçekleşmesi"dir [2] Araştırmacının bu açıklaması tepki almış ve çevresindeki birçok insan aksini kanıtlamak için rüya örnekleri vermişlerdir Kitabında bunlardan bazılarını anlatan Freud, bu sözde dilek gerçekleşmesi olmayan rüyaların aslında nasıl dilek gerçekleşmesi olduğunu yorumlarıyla kanıtlamaktadır Yazara göre rüyalar bazen oldukça açık bir şekilde bazen de ilk bakışta ortaya çıkmayan gönderimlerle, ama her seferinde rüyayı gören kişinin uyanık hayatta gerçekleştiremediği bir dileğin rüya aracılığıyla gerçekleştirilmesi ve bir bakıma bilincin rahatlatmasıdır
Rüyada çarpıtma ve sansür
Rüyanın bir dilek gerçekleştirme olduğunu söyleyen yazar, rüyanın bunu doğrudan gerçekleştirmemesini "çarpıtma" kavramı ile açıklar Kitabı dördüncü bölümünü ise bu çarpıtmayı örneklerle açıklamaya ayırır Rüya-çarpıtması, bilincin rüyalara uyguladığı bir çeşit sansürdür Bu doğrultuda rüyanın dilek gerçekleştirme olduğu iddiasını şu şekilde güçlendirir:[3]
“ Rüya (baskı altında tutulmuş) bir dileğin (başka bir kılıkta) gerçekleşmesidir ”
Rüyanın malzemeleri
Freud, kitabın bir sonraki bölümünde rüya malzemesinin nereden geldiğini açıklamaktadır Buna rüyanın içeriğini ikiye ayırmakla başlar: rüyada görülen asıl içerik ve bu içeriğin oluşumuna katkıda bulunan ve yorumlanmasında önem taşıyan düşünsel içerik Asıl içerik, yani görülen malzeme deşifre edilmesi gereken malzemedir ve uyanık hayatla kurulan bağlantılar doğrultusunda yorumlanarak düşünsel niteliği ortaya çıkarılır Rüya yaratımında bu içerikleri yaratan malzemelerin üç ana özelliği vardır:
1 Rüya görüldüğü gecenin gündüzündeki izlenimleri tercih eder
2 Bu izlenimlerden genellikle önemli olan detayları değil kıyıda köşede kalmış ufak detayları seçer
3 Çocukluğumuzdan kalma çok eski, unuttuğumuzu sandığımız detayları bulup çıkarabilir
Bölümün devamında rüya malzemesinin niteliklerini ve bu niteliklerin nasıl bir araya gelip rüyanın iki seviyeli içeriğini oluşturduklarına örnekler vermektedir Rüya malzemesinin kaynakları üç genel grupta toplanmaktadır Yakın döneme ait anılar, bebeklik dönemine ait anılar ve doğrudan bedensel kaynaklardan gelen uyarıcılar Yazar rüyaların en önemli malzemesi olarak bebeklik anılarını verirken yakın dönem anılarının da bir çeşit tetik olarak altını çizmektedir Bedensel uyarıcıları etkisini ise kabul etmekle birlikte önemsiz, daha doğrusu etki seviyesi çok düşük olarak değerlendirmektedir
Tipik Rüyalar
Freud bu bölümde ayrıca hemen hemen herkesin gördüğü "tipik" rüyalara örnekler verip yorumlamaktadır Bunlardan birincisi "çıplaklık" rüyasıdır Kişinin rüyasında kendini çıplak ya da yarı-çıplak görmesi, bundan rahatsızlık duyması, durumdan kurtulmak için bir şeyler yapmak istemesi ama yapamamasını içerir Yazarın yorumlamasına göre bu tip rüyalar rüyayı gören kişinin bebeklik dönemindeki "teşhircilik" dileğinden kalmadır Bebeklerin çıplaklıklarından aldıkları zevkten büyürken, kültürleşme sürecinde, vazgeçilmek zorunda olunması ve bastırılmasıyla bu dileğin izleri yetişkinlikte rüyada dilek gerçekleşmesi olarak orataya çıkmaktadır Rüyada duyulan utanç ise bilinçaltındaki ikincil alanın sansürcü olarak devreye girmesidir
Tipik rüyaların ikinci örneği sevilen birinin öldüğünün görülmesidir Freud bu rüyaları da bebeklikten kalma dileklere bağlamaktadır Eğer öldüğü görülen kişi bir kardeş ise kişinin yaşadığı, yine erken yaşlardan kalma, kendisine gösterilen ilginin paylaşılma durumu ve buna bağlı olarak rekabet duygularını içermektedir Fakat bu rekabet duygusunda yaş farkı önemli yer tutmaktadır Bu rüyalarda görülen kişi anne ya da baba ise yine benzer bir ilgi paylaşımı durumu söz konusudur Bu tür rüyalarda hemen her zaman kişi kendi cinsiyetinden olan ebeveynin öldüğünü görmektedir Yani genellikle kız çocuk annenin, erkek çocuk babanın öldüğünü görür Bunun nedeni kültürleşme sürecinde çocukta cinsiyet ayrımlarının oluşmaya başlaması ve kendi cinsiyetinden olanın olası rakipliğidir Kısacası özde çocuksu bir bencillik yatmaktadır Fakat şu unutulmamalıdır ki çocuklar için ölüm yetişkinlerindeki deneyimindeki anlamını taşımamaktadır Onlar için ölüm kişinin uzun süreli uzaklaşmasından, bir yerlere gidip dönmemesinden öteye gitmemektedir Yani yetişkinlerdeki gibi hayatın sona ermesi, toprağa gömülme, biyolojik bedenin çürümesi, hiçlik, varolmamak gibi karmaşık duygu ve düşünceleri içermez Çocuk ölümden bahsettiğinde oldukça masum duygulara sahiptir Kişinin yetişkinliğinde bu tür rüyalar görmesi yine çocukluktan kalma dileklerin gerçekleşmesidir
Oedipus Rex
Ana madde: Oidipus kompleksi
Freud, tipik rüyalar altında erkek çocuğun babasının ölümünü dilemesinden bahsederken ünlü Oedipus teorisini de ilk defa ortaya koymaktadır Efsaneye göre Thebes'in kralı Laius oğlu Oedipus'un kendisini öldürüp tahtına geçeceği kehanetini duyduktan sonra oğlunu Thebes'ten uzaklaştırır Başka bir kral tarafından büyütülen Oedipus babasını öldürüp annesiyle evleneceği kehanetini duyunca ülkesinden ayrılır Yolda Laius ile karşılaşır ve savaşarak onu öldürür Thebes'e vardığında büyük sfenks'in bilmecesini çözer ve kral ilan edilir Bilmeden annesiyle evlenir ve çocuk sahibi olur, bunu öğrendiğinde ise ceza olarak kendi gözlerine mil çektirir Bu bağlamda Freud, erkek çocukların anneleri ile olan yakınlığının büyüdüğünde bozulması ve babanın bir irade temsilcisi olarak bunun nedeni olmasından dolayı çocuğun bilinçaltında rekabet ve nefret oluşur Zamanla kültürleşme sürecinde bu duygular unutulsa da erkek çocuğun bilinçaltında babanın yerini alma ve anneye tekrar tamamen sahip olma (bebeklik dönemindeki gibi) dileği yer edinir Efsanede ve Sofokles'in oyununda Kral Oedipus'un hikayesi aslen kaderden kaçılmayacağı ve Tanrıların gücünü anlatsa da Freud'un baba-oğul rekabetini örneklemesi için önemli bir araç olmuştur
William Shakespeare'in Hamlet oyununu da bu bağlamda değerlendiren Freud, edebi eserlerin yazarlarının psikolojik süreçlerinin ürünleri olduğunu ileri sürerek Psikanalitik edebiyat kuramının temellerini atmıştır
|
|
|