Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
karadelikler

Karadelikler

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Karadelikler








Dış katmanlarını uzaya püskürterek Güneş kütlesinin 14 katı haline gelen ölmüş yıldızlar,yaşamlarını Beyaz Cüce olarak devam ettirirken,kütlesi bunun üzerindeki bir değere sahip olan yıldızlar da Nötron yıldızına dönüşürler


Buna karşın yaşam süresinin sonuna gelmiş olan bir yıldız eğer Güneş’in en az 25 katı bir kütleye sahipse bu sefer de yoz elektron ve nötron basıncı tarafından kendini dengeleyemeyeceğinden, yıldızın sahip olduğu kütle nedeniyle trilyonlarca basınç ile güçlü bir şekilde çökmeye başlarÇökmesiyle birlikte yıldız,çevresine uyguladığı gravitasyonel çekimin güçlenmesine, dolayısıyla da uzay zaman eğriliğini gittikçe artırmasına neden olur ki, sonunda ışık dahil hiçbir şeyin kaçmasına izin vermeyeceği kıritik bir aşamaya gelirİşte ışığın artık kaçamayacağı bu kritik yarıçapa “Olay Ufku”, yıldızın çökerek bir karadelik oluşturması için meydana gelecek büyüklüğe de “schwarzchıld” yarıçapı adı verilirBu aşamadan sonra ise, yıldız olay ufkunun altında tüm kütlesini merkezdeki sıfır hacimde ve sonsuz yoğunluktaki Zümrütü Anka misali bir Düşsel Tekillik noktasında toplamaya yönelik çökmesine devam eder


Bir karadelik ne kadar kütleli ise, yoğunluğu,olay ufkunun etki alanı ve yüzey alan genişliği de o kadar fazla olur Eğer Güneş bir karadelik olabilseydi, schwarzchıld yarıçapı 3 km,Güneş’in 150 milyar katı kütleye sahip olan samanyolu galaksisinin 450 milyar km ve tüm evreni kapalı evren haline getirecek kadar madde bulunmuş olsaydı ,onun da yarı çapı 300 milyar ışık yılı kadar olacaktı Ayrıca yapay bir karadelik oluşturmayı deneseydik, 1600 ton demiri cm’ nin yüz milyonda birine sıkıştırmak gerekirdiAynı durumu dünyamızın kendisine uygulamak amacıyla tüm kütlesi 1 cm yarıçaplı bir misket içine sıkıştırılabilseydi,suyun yoğunluğunun cm küpte bir gram olduğu yerde dünyanın beş gram olan yoğunluğunu trilyar kez artırmış olurduk Bunun ilginç yanı,Dünya bu halde iken Ay’ın yine onun çevresinde dönmesini sürdürebilmesidir Ay’daki bir insan bu misketi asla göremezdi, fakat çekimini algılayabilirdi


Aynı şekilde Güneş de Beyaz Cüce olma durumuna geldiğinde yakın gezegenleri yutmasına karşın,dış gezegenler yörüngelerinde hareket etmeye devam edecektir Çünkü evrende önemli olan hacim değil,kütledir Yani bir şey hacimce ne kadar büyük olursa olsun,eğer kütlesi seyrekse başka deyişle yoğunluğu az ise, kendinden daha yoğun olan fakat çok küçük bir kütlenin çekimine kapılmak durumundadır Bununla beraber Güneş ‘ten üç defa büyük, çöken bir yıldızın,karadelik haline gelmesi, saniyenin 67 milyon birinde ,Güneş ‘ten on kat daha kütleli bir yıldız için saniyenin 4 milyonda biri, milyon kez daha büyük bir yıldızın çökme süresi de diğerlerine göre oldukça uzun bir dilim olan saniyenin dörtte biri kadar olmaktadır


Bir karadelik kütlesi,elektrik yükü ve dönme hızı ile ölçülebilir üç parametreye sahiptir Şu ana kadar üzerinde durduğumuz (durağan)schwarzchild tipi karadelikleri idi Şimdi de elektrik yüklü olanlar ile dönen türleri üzerinde duralım (Bunlara ayrıca Reissner-Nordstrom ile Kerr karadelikleri de denmektedir)


Bilindiği üzere, Elektromanyetik kuvveti,çekim (gravitasyonel) kuvvetlerinden 10 sayısının 40 kuvveti kadar güçlüdür Bunu göz önünde bulundurarak ,yüksüz ve durağan bir karadelik üzerine elektrik yükü düşürerek yüklediğimizi düşündüğümüz zaman,oluşan Elektromanyetik kuvvet, çekim kuvvetine karşı koyarak tekilliğin çevresinde iki ayrı olay ufkunun oluşmasına neden olacaktır Yani, zamanın durduğu iki bölge Deliğin elektrik yükü arttıkça iç olay ufku büyümeye,çekimden kaynaklanan dış olay ufku ise küçülmeye başlar Alabileceği en fazla yükle yüklendiğinde ise, iki olay ufku çakışarak birbirlerini yok edip olay ufkunun kalkmasını ve tekilliğin çıplak olarak görünmesini sağlar


Fakat burada önemli olan bir husus,böyle bir karadeliğin evrende bulunabileceğinin beklenmemesidir Çünkü Elektromanyetik kuvvet alanları o kadar güçlüdür ki, her yöne doğru, birçok ışık yılı uzaklıktaki yıldızlar arası gaz ve toz bulutlarının atomlarını kolayca ayırarak yörüngelerindeki elektronları itip artı yüklü çekirdeği de kendine çekerek nötr duruma gelir Bu sefer deliğin, artı yükle yüklendiğini düşündüğümüzde ise, çevresindeki eksi yüklü elektronları kendine çekerek aynı şekilde yüksüz hale gelir


III olarak,biraz önce bahsedildiği gibi yine elektriksel olarak yüksüz ve durağan bir karadeliği göz önüne alalım Deliği döndürmeye başladığımız taktirde yine ikinci bir olay ufku açığa çıkacaktır Bunun nedeni de tıpkı merkezkaç kuvvetinde olduğu gibi,dönmesiyle çekim kuvvetine direnmesidir Deliğin dönme hızı artarsa,içindeki olay ufku artmaya ,dış olay ufku ise daralmaya başlayacaktır Dönme maksimum hıza ulaştığında ise,iki olay ufku üst üste çakışarak ortadan kaybolur ve yüklü karadeliklerde olduğu gibi yine çıplak tekillik oluşur Fakat yüklü olan türle olan benzerliğine karşın, bu türün Tekilliği,dönme eksenine dik ve ekvator düzleminde halka şeklinde olmaktadır


Daha sonra karadeliklerin ayrı uzay-zaman noktalarını birbirlerine bağlama özelliği ortaya konunca,diğer ikisinde hangi yönden yaklaşılırsa yaklaşılsın sonsuzca eğrilmiş uzay zaman tarafından parçalanmasına karşın bu türde ancak yandan,yani ekvator düzleminden yaklaşmakla parçalanmanın gerçekleşebileceği bunun dışındaki başka bir açıdan yaklaşıldığında ise, sonsuz eğrilmiş uzay zamandan etkilenmeden halka tekilliğinin içinden geçebilme şansı tanıdığı ortaya çıkmıştır (belli bir açı ile tekilliğe girme şartı ile)


Ayrıca bu tür karadelikler küresel biçimde olmayıp dönme hızına bağlı olarak,ekvator bölgeleri şişkin haldedir Şu an için kendi etrafında saniyede on bin kez dönen böyle bir karadelik bilinmektedirİki olay ufuklu sistemlerde var olan ayrı bir özellik de ufukların ortasında uzayın soyut olmasın karşın, iç olay ufku ile tekillik arasındaki uzayın bizim uzayla aynı olmasıdır


Güneş’in tam 295 katı olan bir karadeliğin schwarzchıld ile olay ufkunun yarı çapları özel bir hal olarak aynı uzunlukta olup üst üste çakışık durumdadırBu durumda da karadeliğin donmuş yüzeyi aynı zamanda onun olay ufku olur


Bununla birlikte başlangıçta evreni oluşturan tüm maddenin aynı anda ve aynı yerde olmasından dolayı büyük patlamadan 10 üssü (-20) sn lik zaman parçası içinde bu aşırı yoğun bölgelerin sıkıştırılmasıyla birlikte, mini karadeliklerin oluşabileceği hesaplanarak her ışık yılı küplük hacimde böyle üç yüz yapının olabileceği ortaya çıkmıştırBu mini karadeliklerin ortalama yarıçapları bir proton boyutundaki 10 üssü (-13) cm,ağırlıkları da yaklaşık olarak Everest Dağı’nın ağırlığına eşit 10 üssü (15) gramdır


Bize en yakın böyle bir karadeliğin yaklaşık 16 trilyon km uzaklıkta olduğu düşünülmektedir Güneş’e yaklaşacak bir karadeliğin var olduğunu göz önüne alırsak,buharlaşmadan ya da Güneş’ten etkilenmeden içinde hareket ederek, kütle yutup çok büyük ölçekte enerji üreterek ve onun içinde büyüyerek daha büyük bir karadelik olarak ayrılabilir


Ayrıca bunun gibi ya da daha büyük bir yapının Güneş’e çarpması veya yakın bir yörüngede konuşlanması da Güneş’e ait tüm maddeyi hortumlayıp onu karadelik içinde yok edebilir Bu durumda da Beyaz cüce halinde mevcudiyetini devam ettireceğini düşündüğümüz Güneş’in bir karadelik olması bu şekilde söz konusu olabilmektedir


Böyle bir durumun evrende olup olmadığı çift yıldız sistemleriyle (bunlar evrende bolca vardır)açıklanabilirKi bu sistemde bildiğimiz normal bir yıldız ile ondan önce ömrünü tamamlayarak çökmüş bir karadelik bulunmaktadır Karadeliğin olay ufku zarına yakalanan yıldızın sahip olduğu hidrojen ve helyum gazlarının (ki kolay çözünürler) karadeliğin yüzeyindeki yakalanma girdabında helisler çizerek milyarlarca derece ısınıp x ışını yayınlaması ile olay anlaşılmaktadır


Bu x ışını yayımı beyaz cücelerde ve nötron yıldızlarında da vardır Fakat ayırt edici özelliği beyaz cüce olmayacak kadar küçük ve onlar kadar parlak olmamaları, nötron yıldızı olamayacak kadar da düzenli aralıklarla x ışını yaymamalarıdır


Böyle tehlikeli olabilecek bir cismin, şu anda galaksi merkezinden 9 ışık yılı uzaklıktan bize doğru saniyede 50 km’lik hızla yaklaşmakta olduğu tesbit edilmiştir Bundan kurtulduğumuzu düşünsek dahi, galaksimizin merkezindeki şiddetli olayların neden olduğu dev kütleli ve çok hızlı dönen bir karadeliğin içine sürüklenip onda yok olmamız da çok çok yüksek olasılıklar içindedir


Alınan radyasyonla ispatlanmış olan bu karadelikler Güneş kütlesinin 10 üssü(6) ile10 üssü(9) katı arasında kütle içerirlerBununla beraber, yapılan gözlem ve hesaplamalar yüz bin ışık yılı genişliğindeki galaksimizin kendi ekseni etrafında 250 milyon yılda tamamladığı dönüşünün nedeninin de galaktik sistemin dışında yer almış bir karadeliğin korkunç şiddetteki çekim gücünden kaynaklanmakta olduğunu düşündürmektedir


Yerleşik anlayışımızı zorlayan karadeliklerin daha iyi anlaşılması için Toskana kırlarında gezerken Ünlü fizikçi AEinstein’ ın zihninde uyanan şu iki soruyu kendimize sormamız gerekecektir


İlki: “Acaba bir ışık dalgası üzerinde yolculuk etseydik dünyayı ve evreni nasıl algılardık?” ikincisi ise, “bu durumda dışarıdaki bir gözlemci bizi nasıl görürdü?”


Bu sorular,karadeliğe doğru hareket eden bir gözlemci ile ona dışarıdan bakan ayrı bir gözlemcinin birbirlerini ve çevrelerini nasıl algılar sorusu ile eşdeğer olduğu için, bir ana uzay gemisi ve ana gemiden de ayrı bir aracın karadeliğe doğru gönderildiğini düşünelim Ayrıca bu süreç içinde hem duran,hem de hareket halindeki gözlemcilerimiz birbirlerine her saniye birer sinyal göndersinler Dıştan bakan gözlemci ilkin hiçbir şey fark etmez ve gönderdiği her saniyelik sinyale karşılık gelen sinyalleri aynen almaya devam eder (çünkü değişimler ışık hızına çok yaklaştıkça açığa çıkmaktadır) Fakat hareketli olan karadeliğe yaklaşmaya başladıkça, dıştaki gözlemciye gelen sinyallerin zaman aralığı yavaş yavaş artmaya, gelen ışığın dalga boyu da kırmızıya kayarak kızıl renkte görünmeye başlar Bunun nedeni çekimin yol açtığı etkinin fotonlar üzerindeki belirtisidir; yani enerjisini azaltmaktadır Tıpkı,Dopler etkisi olarak bilinen yasaya göre,evrenin genişlemesiyle birlikte bizden uzaklaşan cisimlerin gönderdiği ışınların,hız nedeniyle kırmızıya kayması gibi Başka bir deyişle, araç karadeliğin olay ufkuna yaklaştıkça,dıştaki gözlemci her saniyeye karşılık,sırasıyla artan bir zaman aralığıyla sinyalleri almasıyla beraber, aracın boyutlarının küçüldüğünü ve kütlesinin de arttığını gözlemlerVe tam araç olay ufku sınırına geldiğinde ise, bu zaman genişlemesi 1 saniyeye karşılık sonsuz bir süreye uzayarak (ki zaman durmuştur artık) bu uzay zaman ağında (sadece zaman parametresini göz önüne aldığımız taktirde) aracın donmuş görüntüsünü algılar hale gelirBu durumda da aracın boyutları sıfır, kütlesi ise sonsuz olur


Şimdi de araçtaki bir gözlemci,dışarıyı nasıl algılar onu görelim Öncelikle o da anormal bir şeyle karşılaşmaksızın hareket etmesine rağmen, çekim etkisi arttıkça (gelen sinyallerin dalga boyları kısalarak mavi renge doğru kayar), geride bıraktığı cisimlerin kenarlarını önünde görmeye başlar Nedeni de hareketin (çekimin) yol açtığı uzay zamanın eğilip bükülmesidir Işık hızına yakın bir sürate ulaştığında ise her şeyin sıkışıp küçücük dairesel pencereye dönüştüğünü ve baktığı uzayın kütlesinin azalarak şeffaflaştığını,boyutların uzayıp arttığını ve zamanın da hızlandığını görür Tam olay ufkunda ise,hızı ışık hızına ulaşarak (olay ufkuna giren tüm nesneler,çekim etkisiyle sırasıyla moleküllerine,atomlarına,parçacıklarına ve nihayetinde fotonlarına yani en temel bileşenlerine ayrılıp ışık hızıyla hareket etmektedirler) kütlenin sıfır, zaman ve boyutların da sonsuz olmasıyla,dairesel pencerede kapanarak Tekillik de yok olur


Evrenin gizlerinin saklı olduğu bu noktada tüm tarih tüketilmiş, uzay ve zaman,madde ve enerji anlamını yitirmiş olur Artık burada,bilimin yasalarından, dolayısıyla Einstein denklemleri ve quantum mekaniğinden söz edilemezFiziğin bitip fikir yürütmenin başladığı bu boyutta,madde ve enerji yerini fokur fokur kaynayan kaotik bir yapıdaki Kuantum Köpüklerine bırakır


Beyaz cücelerin sonu olan siyah cüce evresi ile güneşten çok daha büyük kütleli yıldızların çökmesiyle oluşan süreçleri araştıralım:


Beyaz cüceler, içindeki tüm yakıtlarını yüz-iki yüz milyon yıllık süreç içinde demir elementine çevirirlerVe bu haldeki yıldızlar da artık enerjisi kalmadığından, içindeki demiri yakamazlarSoğuk ve karanlık uzayda kararıp sönerek siyah cücelere dönüşürlerBununla birlikte yoz elektron basıncı da sonsuz güçlü değildir ve dengeleyebileceği madde ağırlığının bir üst sınırı vardır

Güneş kütlesinin 1,4 katı olan bu önemli sınıra chandrasekhar sınırı denirBu yüzden beyaz cücelerin kütlesi, bu sınırdan daha küçük olmak zorundadır


Büyük kütleli yıldızlar da tıpkı küçük kütleli olanlar gibi kırmızı dev evresine geldiklerinde, merkezlerinde hidrojen ve helyum yakmaktadırlar Bir farkı, büyük kütleli olmaları dolayısıyla daha yüksek düzeydeki termonükleer tepkimeleri başlatabilmeleridir Yani küçük kütleli bir yıldızın sıcaklığının düşük olması nedeniyle, çekirdekteki karbon ve oksijence zengin yakıtı ateşlenemiyordu Oysa büyük kütleli bir yıldızın korkunç basıncı, merkezdeki sıcaklığı yedi yüz milyon dereceye dek yükseltir ve karbon yanması başlar Daha sonra, sıcaklık bir milyar dereceye yükseldiğinde de oksijen ateşlenerek her iki durumda da tepkimeler çekirdekte karbon ve oksijen tükeninceye kadar sürer Bu anda tepkimeler bir an durur ve çekim etkisi altında çekirdek büzülmeye başlarKısa bir süre içinde sıcaklık öylesine yükselir ki bu kez aynı tepkimeler, çekirdek etrafındaki ince bir katmanda kendini gösterir


Oksijen yanmasının artığı silikondur ve oksijen tepkimeleri ince bir katman halinde yıldızın merkezinden dışarıya doğru yayıldıkça bu silikonu bırakır Daha fazla basınç, merkezdeki sıcaklığı üç milyar dereceye yükselttiğinde de silikon yanması başlar Silikon yanmasının artığı da demir elementidir Fakat demir, merkezdeki sıcaklık ve basınç ne olursa olsun termonükleer tepkimeye girmez Bu nedenle yaşamının sonuna doğru böyle büyük kütleli bir yıldızın demirce zengin bir çekirdek ve çevresindeki ince katmanlarda sırasıyla yüzeye doğru silikon,oksijen,karbon,helyum ve en dışta da hidrojen termonükleer tepkimeleri bulunur Böyle bir yıldızın merkezdeki demir atomlarının çekirdekleri ve elektronları birbirlerinden tümüyle ayrı durumdadır Çünkü hiçbir atom böyle sıcaklık ve basınç altında varlığını sürdüremezBu nedenle de yıldızın içi tümüyle elektron denizinde yüzmekte olan demir çekirdeklerinden oluşur


Sonunda merkezdeki ölü bölge yıldızın basıncını taşıyamaz duruma gelir Ve korkunç basınç yüzünden elektronlar, demir atomun çekirdeğine itilerek bir elektron bir protonla birleştirip,bir nötron ve bir nötrinoya dönüşmesine neden olurYani eşit sayıdaki karşıt elektrik yükleri birbirlerini yok ederek, yıldızın içini tek ve nötr nötronlardan oluşan büyük atom çekirdeğine dönüştürürler Nötronların kendilerini meydana getiren proton ve elektronlardan çok daha az yer kaplaması dolayısıyla yıldız şiddetle çöker ve bu çökme çok ani olur, açığa çıkan enerji,yıldızın doğumundan o ana kadar yaydığı toplam enerji kadardır Milyarlarca yıl, yıldız ışığı azar azar yayılan enerji birkaç saat gibi kısa bir sürede yıldızın içini doldurur Çöken çekirdekten yayılan (ki açığa çıkan nötrinonun da yarattığı) şok dalgası yüzeye doğru yayılırken, yıldız tümüyle parçalanırBu korkunç patlamaya Süper Nova patlaması adı verilir (Nova patlamaları bundan farklı olarak biri kırmızı dev, diğeri de beyaz cüce safhasına gelmiş çift yıldız sisteminde kırmızı devin yüzeyindeki tepkimeye girmemiş hidrojen gazının çekim etkisiyle beyaz cücenin yüzeyinde birikerek güçlü çekimin etkisiyle sıcaklık ve basıncının artıp patlamalı bir hidrojen termonükleer tepkimesiyle parlaklığın on bin kat artması sonucu oluşan olaya denir)


Bu patlama uzaydaki olayların en muhteşem ve en dramatik görüntüsüdür Bu sırada yıldız, normal ışığından milyonlarca defa daha fazla ışıma yaparak içinde bulunduğu galaksiyi projektör gibi aydınlatıp onun ışımasını gölgede bırakabilmektedirPatlamadan hemen sonra, yıldızdan geriye kalan iç merkezi kendi içine doğru çöküp artık ışıma yapamaz hale gelirÇünkü yıldızda artık hidrojen,helyum,demir gibi elementler yerine,sadece nötron çekirdekleri bulunur Başka bir deyişle, yıldız artık boş bir nötron yumağı haline gelerek,nötronların aşırı çekiminden kaynaklanan korkunç şiddetli bir çekim alanına sahip olur Fakat bu güçlü basıncı,beyaz cücelerdeki elektronların yaptığı gibi, nötronlar da pauli dışlama ilkesine uyup (iki nötronun aynı yerde ve kuantum durumunda bulunamama durumu) durdurur; yoz nötron basıncı ve bu hale gelmiş yıldızlara Nötron yıldızı adı verilmektedir


Yıldızın boyutu küçüldükçe dönüşü de hızlanır Öyle ki, çapı yaklaşık otuz-otuz beş kilometre ve bir kaşıklık maddesi kırk milyar ton gelen yıldız, saniyede bir ile on dönüş hareketi yaparak radyo dalgaları yayınlar Çünkü zayıf manyetik alana sahip bir yıldız, küçük boyutlara dek büzülürse manyetik alanı çok çok artarBunun nedeni de önceden milyonlarca, milyarlarca kilometre kareye dağılmış olan alanın çökmeden sonra çok küçük bir yüzeye sıkışmasıdır Sonuçta nötron yıldızları güneşinkinin bin milyar katı (elektro) manyetik alana sahip olur Yıldızın yüzeyindeki elektronlar da kuzey ve güney kutuplarından manyetik alanlarla etkileşince ivmelenerek Radyo dalgaları yayınlarlar (Manyetik kutuplar dönme ekseniyle aynı doğrultuda değil, belli bir açı altında bulunur ve hızlı dönen bir mıknatıs gibi davranır)İşte bu haldeki nötron yıldızlarına,aralıklı ve düzenli Radyo dalgaları yayan anlamında Pulsar (atarca ) denmektedir Ve bunlar karadeliğe giden yolda istasyon durumundadırlar


Bununla birlikte,kütlesi güneşinkinden kırk-elli kat olan bir yıldız yaşamının sonunda, süpernova patlaması ile gazlarının büyük bir kısmını püskürtemeyeceğinden, kütlesi güneşten iki buçuk kat daha büyük olan bir yıldız kalıntısına dönüşür


Bu kütle,yoz elektron ve nötron basıncı tarafından dengelenemeyeceğinden, her yönden basınç yapan bin milyarlarca ton ağırlığındaki yanıp bitmiş yıldız maddesi, gittikçe küçülmeyi sürdürerek tüm varlığını Tek bir noktada yitirir (Doğada güneşin kütlesinin iki buçuk katından daha büyük kütlelerin basıncını dengeleyebilecek hiçbir kuvvet yoktur) Bu çökme sırasında yıldızın çevresindeki çekim alanı öylesine güçlüdür ki, uzayın ve zamanın dokusunu kendi üzerine katlayıp yırtarak tamamıyla evrenden yok olur


Geriye kalan ise sadece bir ‘Karadelik’tir


Karadeliklerin doğasını daha iyi anlamak için, Einstein’in genel görelilik kuramını ve dolayısıyla alan kavramını göz önünde bulundurmamız gerekir Çünkü evrensel çekim kuvveti, Newton’un ortaya koyduğu gibi, iki kütle arasındaki kuvvetin bu iki kütle ve aralarındaki uzaklığa bağlı bir büyüklük değil, bu kuvvete kaynaklık eden gökcisminin oluşturduğu eğri uzayın geodeziklerini izlemesi şeklinde ifade edilir Başka bir deyişle bir cismin çevresindeki çekim alanı, yine o cismin içinde bulunduğu uzay- zaman yapısını bükmesi, burması ile oluşur Bu nedenle kütle çekimi dediğimiz şey, uzay-zamanın kendisinden kaynaklanan bir özelliktir (durumdur)


Bunu kafamızda canlandırabilmemiz için uzayı sadece eni ve boyu olan iki boyutlu bir yüzeyle temsil edilen çarşaf gibi düşünüp dümdüz (ki bu gerçekte üç boyutlu uzayı temsil etmekte) gergin biçimde bir arkadaşımızla iki ucundan sıkıca tutalım Şimdi bu yüzeye bir elma konulduğunda çarşaf hemen gerginliğini kaybederek elmanın kendi etrafında üçüncü boyuta (yani gerçekte dördüncü zaman boyutuna) çökmesine neden olacaktır (1) Elma yerine bir karpuz koyduğumuzda ise ellerimizdeki gerginlik biraz daha artarak karpuzun ağırlığıyla ilgili olarak çarşaf biraz daha çökecektir Karpuz yerine ağır bir gülle konulduğu takdirde de çarşafın yüzeyi o kadar çökecektir ki, artık ucundan elle tutmak bile zorlaşacaktır Çünkü cisimler kütleleri ile doğru orantılı bir biçimde yüzeyi eğriltip bükmektedirler Eğer güllenin ağırlığı çarşafın dayanma sınırından fazla ise o zaman çarşaf bir külah halini alıp yırtılacaktır


Bunu uzay zamana monte ettiğimizde ise, yırtılmayla beraber ya evrenin (çarşafın) başka bir bölgesiyle birleşecek ya da ayrı evrenler (çarşaf düzlemine paralel diğer çarşaflar)olarak nitelendirilen yapılarla huni biçiminde bağlantı kuracaktır Bununla birlikte bir misketi alıp çarşafın yüzeyine fırlattığımızda, misket iki boyutlu yüzeyde ilerlemesine karşın üçüncü boyutta oluşturduğu çukur ve neden olduğu eğik yüzey etrafında dairesel harekete zorlanacaktır İşte Güneşi çarşaf yüzeyine konan karpuz, dünyayı da misket olarak düşünürsek, dört boyutlu uzay-zamanda yerküremiz dümdüz hareket etmesine karşın üç boyutlu uzayda, dördüncü boyuta olan eğrilik yüzünden dairesel hareket ederek sanki aralarında çekim kuvveti varmış gibi algılanmasına neden olmaktadır Başka bir deyişle çekim eğrilik biçiminde açığa çıkmaktadır Dolayısıyla madde; uzay-zamanın nasıl büküleceğini, uzay-zaman ağıda; maddenin nasıl davranış sergileyeceğini belirler


Tüm bunları göz önüne aldığımızda, aslında gravitasyonel (yerçekimi) kuvveti, cisimlerin uzay-zamandaki hareket şekillerinin oluşturmuş olduğu bir yanılsamadır Bir adım daha ilerlersek, evrende asıl var olan sadece ve sadece uzay-zamandır Madde (dağ, taş, sandalye,) ve enerji (dört temel kuvvet) ise, gerçekte var olmayıp uzay-zaman kumaşındaki birer buruşukluktan, eğrilikten, büğrülükten ibarettir Yani madde ve enerjinin her biri bu uzay-zaman kumaşında bir yumruğa, tümsek ve çukura karşılık gelir Bu nedenle güneşin etrafında dönmekte olan dünyamız, gerçekte bir uzay-zaman çukuru etrafındaki eğimde yol almakta olan daha küçük bir çukurdur Beyaz cüce ve nötron yıldızları bu çukurların yani eğimin en güçlü olduğu yerler iken, karadelikler ise, uzay-zaman ağının, kumaşının delindiği yırtıldığı yerlerdir Bu yırtığın oluşturduğu uzay-zaman kumaşındaki aşırı bükülmeler (buruşukluklar), karadeliklerin o muazzam çekim güçlerine karşılık gelmektedir Bu durumun en büyük ispatlarından biride, kütlesi sıfır yani kütlesiz fotonların (yada elektromanyetik dalgaların)büyük gök cisimlerinin yanından geçerken yollarından sapmalarıdır Eğer gerçekten çekim gücü (kuvveti) bildiğimiz klasik anlamda mevcut olsaydı, fotonların (Elektromanyetik dalgaların) bu gök cisimlerinin yanından geçtiklerinde hiç etkilenmemeleri gerekirdi Oysa durum bunun tam tersidir Demek oluyor ki, fotonlar(elektromanyetik dalgalar) Newtonsal çekim etkisiyle değil, gök cisimleri tarafından meydana getirilmiş eğri uzayı takip etmelerinden ötürü sapmaya uğramışlardır Yada hareket ettikleri uzay eğrildiği için fotonlarda doğal olarak o uzayla birlikte bükülürler


Böylece, eğri uzay-zamanın içinden geçen ışık ışınları da, yolundan ayrılarak bükülür Bu yüzden de örneğin, güneş tutulması sırasında güneşin yanında görülen yıldızlar gerçekteki yerlerinden biraz sapmış (kaymış) olarak görünmektedir


Bununla birlikte uzay-zaman eğriliğinin bir başka özelliği de,özel rölativite teoreminde olduğu gibi fiziksel kavramların hıza bağlı değişimlerinin ona eşdeğer çekim altında da gerçekleşmesidir Tıpkı, bir cismin ışık hızına yakın bir süratte sahip olacağı kütlenin,eşdeğer çekim altında da (kütleyi hızlandırmadan) aynı ölçüm sonucunu vermesi gibi


Dolayısıyla uzay-zaman eğriliğinin (çekiminin) fazla olduğu yerdeki zamanın da dıştan bakan gözlemciye göre yavaşladığını söyleyebiliriz Yani, uzayın derinliklerinde, tüm çekim kaynaklarından uzaktaki saatler normal hızda ilerlerken çekimin yoğun olduğu bölgelere yaklaşıldığında, çekimsel eğrilik nedeniyle saatler normalden daha yavaş ilerler Bununla ilgili olarak, bir binanın alt katındaki saatlerin, üst kattakilerden ve yeryüzünden gittikçe uzaklaşan tüm saatlerden daha yavaş çalıştığı deneysel olarak gösterilmiştir


Tüm bunların ışığında karadeliklere tekrar dönersek, yıldızı oluşturan parçacıklar arasındaki çekim kuvveti üstün gelmeye başlayınca çökme hızlanır Saniyeler içinde elektronlar, nötron ve protonların birbirlerinin içine girmesiyle yıldızın boyu olağan dışı küçülür Çekim kuvveti, yıldızın hacmini küçülttükçe yıldızın çevresindeki uzay-zaman eğriliği de gittikçe artar Bunun sonucu olarak da yıldız yüzeyinden ayrılan ışınlar da giderek daha büyük oranda eğilmeye başlarlar Bu bükülme sonunda öyle bir kritik aşamaya gelinir ki, tüm ışınlar tekrar yıldız yüzeyine geri dönerler Yıldızdan çıkan ışınlar ne yönden olursa olsun eğri uzay zaman tarafından geri döndürüleceğinden, yıldız simsiyah kesilir ve hiçbir cisim ışıktan hızlı hareket edemeyeceği için de (fakat bu algıladığımız evren için geçerlidir) artık yıldızdan dış evrene hiçbir şey kaçamaz ve sonucunda çekim öylesine güçlü hale gelir ki, yıldız tam anlamıyla evrenden yok olur


Işığın artık kaçamayacağı kritik yarıçapa olay ufku, yıldızın çökerek bir karadelik oluşturması için meydana gelecek büyüklüğe de “schwarzchıld” yarıçapı denir Her ne kadar olay ufkundan bahsederken sanki burada somut bir şey varmış gibi algılansa da gerçekte burada fiziki yada maddi olan hiçbir şey yoktur Burada sadece sonsuz bir biçimde bükülmüş, eğrilmiş uzay-zamandan yada mutlak boşluktan başka bir şey yoktur (2) Buna “saf kütle çekim topuda” denilmektedir Bununla birlikte olay ufkunun ardında ne olup bittiğini anlamanın hiçbir yolu yoktur Bu ufkun ardında kimseyle haberleşemezsiniz (Mesaj gider, ama oradaki mesaj asla gelmez) Çünkü orası, bizim uzay zamanımızdan soyutlanarak evrenimizin bir parçası olmaktan artık çıkmıştır ve yıldız da olay ufkunun altında tüm kütlesini merkezdeki sıfır hacimde ve sonsuz yoğunluktaki bir DÜŞSEL TEKİLLİK noktasında toplamaya yönelik çökmesine devam eder


Bir karadelik ne kadar kütleli ise, yoğunluğu da o kadar fazladır Eğer Güneş bir karadelik olabilseydi schwarzchıld yarıçapı 3 km, güneşin 150 milyar katı kütleye sahip olan Samanyolu Galaksisinin 450 milyar km ve tüm algılayabildiğimiz evrende kapalı bir evren haline getirecek kadar madde bulunmuş olsaydı onun da yarı çapı 300 milyar ışık yılı kadar olacaktı Ayrıca yapay bir karadelik oluşturmak için de 1600 ton demiri cm’ nin yüz milyonda birine sıkıştırmak gerekirdi Bununla beraber, eğer dünyamızın tüm kütlesi 1 cm yarıçaplı bir misket içine sıkıştırılabilseydi, suyun yoğunluğunun santimetre küpte bir gram olduğu yerde dünyanın beş gram olan yoğunluğunu trilyar kez artırmış olurduk Bir karadelik yaratmak için ya bir nesneye çok büyük kütle eklemek yada hiçbir kütle eklemeyip sadece o nesnenin boyutlarını dolayısıyla çapını olabildiğince küçültmemiz gerekir Bu durumda cismin kütlesi sabit olmasına karşın yoğunluğu artacaktır Çünkü bir cismin sahip olduğu kütlesel çekim kuvveti o cismin kütlesiyle doğru, cisimden olan uzaklığının karesiyle ters orantılıdır Yani, cisme olan uzaklık arttıkça çekim kuvveti azalmakta, yaklaştıkça artmaktadır Mesela bir top büyüklüğündeki cismi milyon kez küçülttüğümüzde, cismin yarı çapı da küçüleceğinden cismin yüzeyindeki çekim kuvvetini de bir önceki durumuna göre milyon kere milyon artırmış oluruz Bunun ilginç yanı, dünya böyle halde iken Ay’ın yine onun çevresinde dönmesini sürdürebilmesidir Ay’daki bir insan bu misketi asla göremezdi, fakat çekimini algılayabilirdi Aynı şekilde güneş de beyaz cüce olma durumuna geldiğinde yakın gezegenleri yutmasına karşın (bu sırada kuvvet dengelerinin bozulmadığını varsayarsak), dış gezegenler yörüngelerinde hareket etmeye devam ederdi Ancak gerçekten kuvvet dengeleri bozulacağı için dış gezegenler dağılarak güneş sisteminin dışına itilirler


Çünkü evrende önemli olan hacim değil, kütledir Yani bir şey hacimce ne kadar büyük olursa olsun, eğer kütlesi seyrekse başka deyişle yoğunluğu az ise, kendinden daha yoğun olan fakat çok küçük bir kütlenin çekimine kapılmak durumundadır Bununla beraber Güneş’ten üç defa büyük çöken bir yıldızın, karadelik haline gelmesi benzer değişle yıldızın çökme hızının ışık hızına ulaşması, saniyenin 67 milyon birinde, güneşten on kat daha kütleli bir yıldız için saniyenin 4 milyonda biri, milyon kez daha büyük bir yıldızın da çökme süresi diğerlerine göre oldukça uzun bir dilim olan saniyenin dörtte biri kadar olmaktadır


Karadeliklerin doğasını daha da derinden algılamak için, karadeliğe doğru hareket eden bir gözlemci ile ona dışarıdan bakan ayrı bir gözlemcinin birbirlerini ve çevrelerini nasıl algıladıklarını bilmek amacıyla bir uzay gemisinin olduğunu ve ana gemiden de ayrı bir aracın karadeliğe doğru gönderildiğini düşünelim Ayrıca bu süreç içinde de hem duran, hem de hareket halindeki gözlemcilerimiz birbirlerine her saniye mavi renkli bir sinyal göndersinler Dıştan bakan gözlemci ilkin hiçbir şey fark etmez ve gönderdiği her saniyelik sinyale karşılık gelen sinyalleri aynen almaya devam eder (çünkü değişimler ışık hızına çok yaklaştıkça açığa çıkmaktadır) Fakat hareketli olan karadeliğe yaklaşmaya başladıkça, dıştaki gözlemciye gelen sinyallerin zaman aralığı yavaş yavaş artmaya,mavi renkli ışığın dalga boyu da kırmızıya kayarak kızıl renkte görünmeye başlar Bunun nedeni çekimin yol açtığı etkinin fotonlar üzerindeki belirtisidir Yani enerjisini azaltır Tıpkı, Dopler etkisi olarak bilinen yasaya göre,evrenin genişlemesiyle birlikte bizden uzaklaşan cisimlerin gönderdiği ışınların hız nedeniyle kırmızıya kayması gibi Başka bir deyişle araç karadeliğin olay ufkuna yaklaştıkça, dıştaki gözlemci her saniyeye karşılık, sırasıyla artan bir zaman aralığıyla sinyalleri almaya başlar ve tam araç olay ufku sınırına geldiğinde,bu zaman genişlemesi 1 saniyeye karşılık sonsuz bir süreye uzayarak (ki zaman durmuştur artık) bu uzay zaman ağında aracın donmuş görüntüsünü algılar hale gelir (3)


Şimdi de araçtaki bir gözlemci, dışarıyı nasıl algılar onu görelim Öncelikle o da anormal bir şeyle karşılaşmaksızın hareket etmesine rağmen, çekim etkisi arttıkça (gelen sinyallerin dalga boyları kısalarak mavi rengin üstündeki renk yelpazelerine kayar), geride bıraktığı cisimlerin kenarlarını önünde görmeye başlar Nedeni de hareketin(çekimin) yol açtığı uzay zamanın eğilip bükülmesidir Işık hızına yakın bir sürate ulaştığında ise, her şeyin sıkışıp küçücük dairesel pencereye dönüştüğünü ve baktığı uzayın kütlesinin azaldığını (şeffaflaştığını) boyutların uzayıp arttığını ve zamanın da hızlandığını görür


Tam olay ufkunda ise, hızı ışık hızına ulaşarak (olay ufkuna giren tüm nesneler, çekim etkisiyle sırasıyla moleküllerine, atomlarına, parçacıklarına ve nihayetinde fotonlarına yani en temel bileşenlerine ayrılıp ışık hızıyla hareket ederek, enerji, mikrodalga aslına dönerler) kütlenin sıfır, zaman ve boyutların da sonsuz olmasıyla, dinsel verilerdeki gök katlarının kitabın sayfalarının dürülmesi gibi, dairesel pencerede kapanarak TEKİLLİKTE yok olur Yani, evrenin tüm tarihi tüketilmiş, uzay-zaman, madde, enerji de anlamını yitirmiş olur


Dıştan bakış açısına göre, karadeliğin olay ufkundaki cismin donmuş görüntüsünün algılanmasına karşın, hareketli olan cisim olay ufkunun ardına geçerek ışıktan hızlı takyon boyutuna girer Burada soyut olan zaman, somut, somut olan uzay da soyut hale dönüşür (ve bilinen tüm yasalar ters işler) Bu boyutta zaman başka deyişle Nedensellik ilkesi ters işlediğinden, hareketli cisim merkeze doğru ilerledikçe tükenmiş olan evrenin tarihi, gelecekten geçmişe doğru akmaya başlar ve karadeliğin tam merkezine ulaştığında ise evrenin ilk oluşum anındaki safhaya ulaşır Ve burası aynı zamanda karadelik küresinin tam merkezi, kurt deliğindeki hortumun da tam orta noktasıdır Yolculuktan anlaşıldığı üzere bu nokta da evrenimize ve evrenlere ait tüm bilgi en ufak detayına kadar mevcuttur Yine bu nokta da başlangıç ve son birleşiktir daha doğrusu aynıdır Dolayısıyla bu nokta da evrenimiz ve evrenlere ait son hareket bellidir Sonraki süreçte ise (olay ufuklarını bir huniye benzetirsek, huni hortumlarının birleştiği bu nokta dan), hortumun diğer bölümüne doğru hareket ederken evren soyut (takyonik) olarak zamanda ileri doğru akmaya başlar ve everenin sonu geldiğinde diğer kurt deliğinin olay ufkunda takyon enerjisi bildiğimiz anlamda enerjiye dönüşüp safha-safha yoğunlaşırken zamanda gelecekten geçmişe doğru giderek evrenin herhangi bir uzay ve zamanına geri döner ve orada açığa çıkar


Şimdi de bu nokta ya madde planından giderek değil de, direkt tepe nokta dan bakacak olursak; bu nokta evren ve evrenlere ait bütün programlara sahip bir biçimde big-bang nokta ve noktaları olarak kainatı meydana getirir Benzer bir ifadeyle; Mutlak Bilince ait hülyalı düşünceler bu nokta ile beraber filizlenerek big-bang patlamalarıyla önce bildiğimiz türden enerji boyutunda sonrada sırasıyla yoğunlaşarak algılayıcısına göre maddesel evrenleri meydana getirmektedirler


İşte evrenimiz, t=0 anı olan bu nokta ile 10 üssü (-43) saniye arasında soyut bir halde süper uzayda iken, 10 üssü (-43) sn de Süper Uzay sona ererek soyut haldeki enerji Planck kütleli akdelik noktasının olay ufkundan bildiğimiz anlamda kuantlaşma ile birlikte enerji ve madde şekline dönüşür


Konunun daha iyi anlaşılması için tekrardan maddesel boyuttan yola çıkarsak; 10 üssü (-33) cm çaplı Planck aralığı yada karadeliğin tam olay ufkuna geldiğimizde bildiğimiz uzay-zaman yapısı ortadan kalkıp tek bir nokta olarak süper uzaya açılırız Bu boyutta ise, bizim evrenle birlikte sonsuz evrenlere ait big-bang noktaları bulunur Bu noktalara bir açıdan baktığımızda bunlar tünellerin ağzıdır Dolayısıyla süper uzayın girişi tünellerin ağzından meydana gelmiş bir yapıdır (dokudur) diyebiliriz Bu boyutta noktalar bir diğerinin aynısı olduğu için her bir tünelde de diğer tüm tünellere ait olan bilgiler mevcuttur Bizim evrene ait olan big-bang noktası yada bu tünelin ağzından içeri girdiğimizde (ki bunların hepsi boyutsal iniştir) evrenimize ait tüm oluşlar deminde dediğimiz gibi sonsuz gelecekten geçmişe akarak bize göre t=0 anında en başa döner Yalnız t=0 sınırında süper uzayın tavanında görünen tüm tünellerde bu nokta da birleşirler ki buraya mistik dille “Nur üstüne Nur” denmektedir Yani öyle bir nokta düşünelim ki, süper uzayın tabanı olan bu noktadan huni biçiminde sonsuz tüneller çıkmakta ve süper uzayın tavanı olan tünellerin ucundan (ağzından) big-bang patlamalarıyla somut enerji ve maddesel evrenler oluşmakta


t=0 anından öncesinde ise ne olduğuna bilim cevap verememektedir Bunun cevabını sufizm de buluyoruz Mistisizm bu noktanın öncesinde, bize göre soyut olarak ifade ettiğimiz takyonlara bile soyut bir boyut olan mana boyutunun olduğunu söyler Resulullah da “Allah var idi ve Onunla birlikte hiçbir şey yok idi” şeklinde ki ifadesiyle bu boyutta Allah’ın kendi kendine var olduğunu belirtmektedir Bir başka anlamda burası Salt İlim boyutudur Bu boyutta kesinlikle bir yaratılmışlık söz konusu değildir ve yaratılmışlığa ait olan tüm olaylarda şekilsiz ve suretsiz bir biçimde burada mevcuttur Yaratılma bu t=0 anından itibaren başlamıştır Gerçi bu andan itibaren tüm boyutlarda da Ondan ayrı bir şey yok fakat bu boyutlar yoktan var edilmiştir Üstelik bunlar bile bize göre anlatımlardır


Bununla birlikte; dini terminolojide Hz Muh(sav) in miraç hadisesinde, Sitrei Münteha olarak isimlendirdiği ve Cebrail (as) ın “bir adım daha atarsam yanarım” (ki varlığım bir üst boyut itibariyle devam eder anlamında) dediği bu nokta, tüm enerji biçimlerinin sona erip bittiği ve Allah’a ait olan manaların başladığı sınırdır ki, bu boyutta zaman kavramının her türüne yer yoktur Çünkü bu sonsuz ve sınırsız boyuttaki zaman birimi “An” olarak ifade edilmektedir


Burada çok önemli bir husus da; manaların enerjiye yani soyuttan somuta dönüştüğü ilk anda, sınırda ki sonsuz-sınırsız enerji boyutunda da yine zaman ve mekanın varlığı mevcut değildir Bu yapıda da zaman birimi “An” dır ve her şey yine şekilsiz ve suretsiz bir biçimde bir Bütün olarak mevcuttur Uzay-zaman dediğimiz şey, bu ilk andaki Bilinçli Enerjinin çeşitli oranlarda, terkiplerde yoğunlaşması sunucu big-bang patlamalarıyla bildiğimiz enerji ve madde biçiminde görünmesiyle meydana gelmiştir İşte tam bu t=0 anı olarak kabul ettiğimiz ve tüm sonsuz tünellerin birleşim noktası olan bu nokta da ki sonsuz enerjiye mistik dille Allah’ın Kudret Sıfatının mazharı olarak Ruhu Azam, İlim Sıfatının mazharı olarak Aklı Evvel (Kozmik Bilinç), Kimliğine de Hakikatı Muhammediye ismi verilmektedir Dışarıdan bu nokta (aslında böyle bir şey olmaz ama anlatım sadedinde) 0 (Hiçlik) noktası olarak algılanırken, aynı şeye içeriden bakıldığında bu noktanın sonsuz-sınırsız bir Bilinç ve Enerjiye sahip bir yapı olduğu görünür işte Kainattaki tüm yaratılmışlar varlığını ve bilincini bu Melekten alırlar


Bu konuyu ünlü İslam mistiği Şebüsteri ise şöyle ifade etmektedir “Bütün devir, günler, aylar, yıllar tek bir noktanın içine toplanmış, bir ana sığmış Ezelle ebed birbirinin aynı Başladığı noktadan itibaren dönüp duran şu devran, binlerce şekle bürünüp görünmekte Her noktada bir dönüş başlamakta,ve yine o noktada bitmekte, merkezde O, bu dönüş de dönende O”



(1)Bu kumaşı tıpkı örümcek ağı yada bir alış veriş filesi gibi düşünürsek, bu ağın gergin dümdüz halini uzay, üçüncü boyuta olan derinliğin neden olduğu tümsek ve çukurluklu kırışık durumdaki yapısını da uzay-zaman olarak görebiliriz


(2) Uzay-zamanın geçerli olmadığı bu mutlak boşluğa kuantum fiziği açısından bakacak olursak burasının boş değil, sonsuz sınırsız enerji alanlarıyla dopdolu canlı ve şuurlu bir boyut olduğunu görürdük Bu boyutu David Bohm kuantum potansiyeli kavramı ile açıklarken bazı fizikçiler ise, yine kuantum potansiyeli ile benzer özellikleri taşıyan takyonlarla açıklamaktadırlar Ayrıca hologram teorisinin takyonları da içerecek şekilde açıklaması bu iki görüşün aslında ayrı ayrı şeyler değil, birbirleriyle bağlantılı, ilintili olduklarını da bize göstermektedir




(3) Bu tür anlatımlarda konunun daha iyi anlaşılması için genelde bir–iki parametre göz önünde bulundurulup diğerleri göz ardı edilebilmektedir Mesela zaman gibi Fakat olayı tam algılayabilmek için bütün parametreler aynı anda düşünülmelidir


Kurt delikleri, makroplandan mikroplana kadar bizim evrenin içinde olduğu gibi, ayrı evrenleri de birbirlerine bağlayarak uzay-zaman yapısındaki tüm noktaları diğer tüm noktalara eşitleyerek, evreni sonsuz ve sınırsız kılmaktadır Bu aynı zamanda elektronların evrenin her yerinde neden aynı değere sahip olduğu sorusuna açıklık getirmektedir John Wheeler ve Richard Feyman, bunu evrenin mevcut dört boyutlu uzay-zaman yapısı içerisinde yer alan kurtdeliklerinden geçerek aynı zamanda hemen hemen her yerde ortaya çıkması mümkün olan Tek elektronun bulunduğu şekliyle ifade etmişlerdir


Öyle ki tüm anti-elektronlar (tüm parçacıklar için de geçerlidir) dahi, bu Tek elektronun farklı bir görünümü şeklinde mevcutturlar Kurt deliklerinin bir başka özelliği de zamanda yolculuk yapabilme imkanı tanımasıdır Çünkü olay ufkuna doğru hareket eden cisim, zamanın hızlanmasıyla geleceğe sıçrama yaparken, tünelin içine girdiğinde de zamanın ters işlemesi sonucu, burada kalma nispetince geçmişe doğru hareket eder Bunu daha somut bir örnekle açıklamaya çalışırsak; önce iki ucu arasındaki uzaklığı bir uzay gemisinin bir saatte kat edebileceği bir solucan deliği oluşturalım Gemimizi öğle saatinde yani 12:00’den itibaren bir saat boyunca, solucan deliğinin uçlarından birisi civarında bir saat boyunca hareket ettirelim Cisim, ışık hızında hareket edip (ya da çekim etkisiyle) zamanı donacağından, dışarıda saat 13:00’ü gösterirken, gemide saat yine 12:00 olacaktır Başka bir deyişle, geleceğe bir saat sıçrama yapmıştır (Diğer ucunda zaman yine 12:00, dışında ise 13:00’tür) Dışarıdaki zaman 13: 00’ü gösterdiği sırada, gemiyi deliğin içine gönderdiğimizde de, bir anda tünel boyunca hızlanarak saat 12:00’de diğer delikten dışarı çıkacaktır ve ilk deliğe doğru bir saat boyunca hareket ettikten sonra tünelin içine girmekte olan kendisiyle karşılaşacaktır


Buna başka güzel bir örnekte; Ünlü bilim adamı Carl Sagan’ın aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Mesaj isimli filimde geçen olaylardır Hatırlarsanız bilim kadınımız Vega isimli bir yıldıza yolculuk etmesi için bir küreye konulur Küre belli bir yükseklikten çok aşırı manyetik alan içerisine bırakılır Çünkü çok güçlü manyetik alanlar uzay-zamanı deldiğinden küre bu alan tarafından oluşan karadeliğin içine çekilerek ışığın bile on binlerce yıl gidebileceği yere bir anda gidecektir Ancak olaya dışarıdan bakan gözlemciler, hiçbir şey olmadan kürenin denize düştüğünü görürler Buna karşın küre içindeki gözlemci açısından olay bambaşkadır Çünkü o meydana gelen karadeliğin içine çekilerek Vega yıldızına gitmiş ve üzerinde taşıdığı film hiçbir şey kaydetmemiş olsa da yaklaşık 17 saatlik çekim yapmış sonrada geri gelmiştir Geriye dönerken de ayrıldığı ana zamanda geriye gitmek suretiyle ulaşıp kaldığı yerden suya düşmüştür Oysa dışarıdan bakan gözlemciler kürenin bırakıldığı andan suya düştüğü 10 saniye boyunca kesintisiz bir biçimde hareket ettiğini dolayısıyla kadının gerçekte hiçbir yere gitmediğine şahit olmuşlardı


Ayrıca bir karadelik kütlesi,elektrik yükü ve dönme hızı şeklinde ölçülebilir üç parametreye sahiptir Şu ana kadar üzerinde durduğumuz, schwarzchild tipi karadelikler idi Şimdi ise, elektrik yüklü olanlar ile dönen türleri üzerinde duralım Bilindiği üzere, Elektromanyetik kuvveti, çekim (gravitasyonel) kuvvetlerinden 10 üssü 36 kez daha güçlüdür Bunu göz önünde bulundurarak, yüksüz ve durağan bir karadelik üzerine elektrik yükü düşürerek yüklediğimizi düşürdüğümüz zaman, oluşan Elektromanyetik kuvvet çekim kuvvetine karşı koyarak tekilliğin çevresinde iki ayrı olay ufkunun oluşmasına neden olacaktır Yani, zamanın durduğu iki bölge Deliğin elektrik yükü arttıkça iç olay ufku büyümeye, çekimden kaynaklanan dış olay ufku ise küçülmeye başlar Alabileceği en fazla yükle yüklendiğinde, iki olay ufku çakışarak birbirlerini yok edip, olay ufkunun kalkmasını ve tekilliğin çıplak olarak görünmesini sağlar Fakat burada önemli olan bir husus, böyle bir karadeliğin evrende bulunabileceğinin beklenmemesidir Çünkü Elektromanyetik kuvvet alanları o kadar güçlüdür ki, her yöne doğru, birçok ışık yılı uzaklıktaki yıldızlar arası gaz ve toz bulutlarının atomlarını kolayca ayırarak yörüngedeki elektronları itip artı yüklü çekirdeği de kendine çekerek nötr durumuna gelir


Benzer şekilde, fakat deliğin, artı yükle yüklendiğini düşündüğümüzde,çevresindeki eksi yüklü elektronları kendine çekerek yüksüz hale gelir Buradan da önemli bir sonuç çıkmaktadır O da elektrik yükünün oluşturacağı güçlü Elektromanyetik kuvvetin çekim etkisini azaltması ya da yok etmesi nedeniyle, bir geminin çok güçlü manyetik alan altında, ışık hızına yakın bir hızın (ya da eşdeğer çekimin) oluşturacağı zararlı etkilerin kaldırılması suretiyle hareket imkanı sağlamasıdır Bu aynı zamanda insanın kendindeki mevcut beyin güçlerini kullanarak yayabileceği çok güçlü Elektromanyetik alanlar vasıtasıyla, oluşabilecek negatif etkileri ortadan kaldırıp bir noktadan ayrı bir noktaya çok çok yüksek hızlarda gidebilmesini de göstermektedir Tıpkı, mistiklerin tayyı mekân olarak adlandırılan yer değiştirme olayında olduğu gibi


Bundan ayrı olarak ikinci tür tayyı mekânda ise ; bir mistik, bedenini bırakıp elektromanyetik (mikrodalga) yapılı bedeni ile yani Ruh olarak, herhangi bir yere giderek madde görüntüsü vermesiyle görünebilmektedir Mistik kaynaklarda da belirtilen Hz Hızır (as) da maddesel boyuttaki biyolojik bedeninden “Berzah”denilen dalgasal boyutun ışınsal beden yaşamına geçmiş olmasına rağmen,istediği zaman bu ışınsal bedenini yani Ruhunu biyolojik bedene dönüştürüp dünyamızda yer almaktadır(Günümüzde ise, kaynakların, Mistiklerin ve Âlimlerin çoğunluğunun ittifak ile geleceğini belirtmelerine karşın, materyalist - mekanik bir dünya görüşüne göre bilimsel ve akılcı bulunmadığı için popüler birkaç beynin reddettiği) Hz İsa (as) da kısa bir süre sonra dalgasal boyuttaki yaşamından,ışınsal bedenini yoğunlaştırmak suretiyle biyolojik beden şekline dönüşüp dünyamızda yerini alacaktır( bkz Ahmet Hulusi / Kendini Tanı)


Üçüncü olarak, biraz önce bahsedildiği gibi yine elektrik yükü olmayan ve durağan bir karadeliği göz önüne alalım Deliği döndürmeye başladığımız taktirde, yine ikinci bir olay ufku açığa çıkacaktır Bunun nedeni de tıpkı merkezkaç kuvvetinde olduğu gibi, dönmesiyle çekim kuvvetine direnmesidir Deliğin dönme hızı artarsa, içindeki olay ufku artmaya,dış olay ufku ise daralmaya başlayacaktır Dönme maksimum hıza ulaştığında, iki olay ufku üst üste çakışarak ortadan kaybolur ve yüklü karadeliklerde olduğu gibi yine çıplak tekillik oluşur Fakat, yüklü türle olan benzerliğine karşın, bu türün Tekilliği dönme diskine dik ve ekvator düzleminde halka şeklinde olmasıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Karadelikler

Eski 08-20-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Karadelikler




Daha sonra karadeliklerin ayrı uzay-zaman noktalarını birbirlerine bağlama özelliği ortaya konunca ,diğer ikisinde hangi yönden yaklaşılırsa yaklaşılsın sonsuzca eğrilmiş uzay zaman tarafından parçalanmasına karşın, bu türde ancak yandan,yani ekvator düzleminden yaklaşmakla gerçekleşebileceği bunun dışındaki başka bir açıdan yaklaşıldığı taktirde, sonsuz eğrilmiş uzay zamandan etkilenmeden halka tekilliğinin içinden geçebilme şansı tanıdığı ortaya çıkmıştır (Belli bir açı ile tekilliğe girme şartı ile) Buna ek bir dayanak da, iki olay ufuklu sistemlerde ufukların ortasında uzayın soyut olmasın karşın, iç olay ufku ile tekillik arasındaki uzayın bizim uzayla aynı olmasıdır Fakat tüm bunlar zorlayıcı ilke gibi görünmektedir Çünkü çekim gelgitleri sonsuz olmasa da azalıp çoğalan acayip güçlerin parçalamaya yetecek kadar mevcut bulunması yüzünden canlı, sapasağlam geçme imkânı teoride olmasına karşın, şu an için pratikte olası görünmemektedir


Ancak evrenin gerçekte tüm boyutlarıyla bölünmez, parçalanmaz bir Bütün olduğunu göz önüne aldığımızda madde olarak görünen nesnelerin (dolayısıyla insanların) farklı boyutlarındaki farklı yapılarına yani aslı olan enerjiye dönüşmesi suretiyle geçişler söz konusu olabilir Böylece madde enerjiye oradan da tekrar eski maddesel haline geri dönerek yukarıda değindiğimiz gibi uzay-zaman noktaları arasında yer değiştirebilir Sistemin bu özelliği dolayısıyladır ki, Hz Muhammed(sav) Miraç hadisesinde önce bedenen ışınlanarak mekansal yer değiştirmiş sonra aslı olan boyutlara dönüşüm yaparak Ruh bedeniyle sistemleri aynı anda fakat teker teker, bir bir görmüş sonrada Salt Bilinç boyutunda kendi Hakikatını müşahade etmiştir Yoksa gökyüzüne çıkıp yada ötelerde bir yerlere gidip hele hele birde putperestliğin başka bir şekli olan ötesindeki bir Tanrı veya ne türden olursa olsun bir yaratıcıyla buluşmuş, onu görmüş değildir Bırakın enerji boyutlarını daha atom boyutlarında madde zaten Tek e dönüşmektedir


Ayrıca bir nesneye yeterince basınç uygulanırsa o nesnenin maddesi bir proton büyüklüğüne kadar sıkıştırılabilir ve meydana gelecek kütlesel çekim kuvveti ile atom çekirdeği boyutlarında bir karadelik oluşturulabilir (bunun yapısı dönen ve yüklü karadeliklerden farklıdır) Evrenin başlangıcında da evreni oluşturan tüm maddenin aynı anda ve aynı yerde olmasından dolayı çok yoğun idi ve büyük patlamadan 10 üssü (-20) sn lik zaman parçası içinde aşırı yoğun bölgelerin sıkıştırılmasıyla da böyle mini karadeliklerin oluşabileceği hesaplanarak, her ışık yılı küplük hacimde üç yüz tane böyle yapıların olacağı ortaya çıkmıştır Bize en yakın böyle bir karadelik yaklaşık 16 trilyon km uzaklıkta olduğu düşünülmektedir Güneşe yaklaşacak bir karadelikte,buharlaşmadan ya da güneşten etkilenmeden içinde hareket ederek, kütle yutup çok büyük ölçekte enerji üreterek onun içinde büyüyüp daha büyük karadelik olarak ayrılabilir Ayrıca, bunun gibi ya da daha büyük bir yapının güneşe çarpması veya yakın bir yörüngede konuşlanması da güneşe ait tüm maddeyi hortumlayarak onu karadelik içinde yok edebilir Bu durumda da Beyaz cüce halinde mevcudiyetini devam ettireceğini düşündüğümüz güneşin bir karadelik olması bu şekilde söz konusu olabilmektedir Böyle bir durumun var olup olmadığı ise yine çift yıldız sistemlerinden (bunlar evrende bolca vardır) birinin normal yıldız, diğerinin ondan önce ömrünü tamamlayarak çökmüş bir karadeliğin olay ufku zarına yakalanan yıldızların sahip olduğu hidrojen ve helyum gazlarının (ki kolay çözünürler) karadeliğin yüzeyindeki yakalanma girdabında helisler çizerek milyarlarca derece ısınıp x ışını yayınlayarak algılanır hale gelmesiyle anlaşılmaktadır


Bu x ışını yayımı beyaz cücelerde ve nötron yıldızlarında da vardı fakat ayrımı,beyaz cüce olmayacak kadar küçük ve onlar kadar parlak olmamaları, düzenli aralıklarla x ışını yaymadıkları için de nötron yıldızı olamayacaklarıdır Böyle tehlikeli olabilecek bir cismin, şu anda galaksi merkezinden 9 ışık yılı uzaklıktan bize doğru saniyede 50 km’lik hızla yaklaşmakta olduğu tespit edilmiştir Bundan kurtulduğumuzu düşünsek dahi, galaksimizin merkezindeki şiddetli olayların neden olduğu, dev kütleli ve çok hızlı dönen bir karadeliğin (alınan radyasyonlarla ispatlanmıştır) içine sürüklenip onda yok olmamız da çok çok yüksek olasılıklar içindedir


Bununla beraber yapılan gözlem ve hesaplamalar, yüz bin ışık yılı genişliğinde galaksimizin kendi ekseni etrafında 250 milyon yılda tamamladığı dönüşünün de galaktik sistemin dışında yer almış bir karadeliğin korkunç şiddetindeki çekim gücünden kaynaklanmakta olduğunu göstermiştir



Genel rölativite teorisi; hareket eden ağır cisimlerin, tıpkı elastiki bir yüzeye bırakılan bir güllenin bu yüzey üzerinde neden olduğu dalgalanmalar gibi, uzay-zaman ağını dalgalandırdıkları yani kütle çekim dalgaları yayınladıklarını söylemektedir Bu dalgalar ışık (elektromanyetik) dalgaları gibi ışık hızıyla yayılırlar Ancak ışık gibi tespit edilmeleri kolay değildir Ayrıca bu dalgalar dalgalanmalarına neden olan cisimlerin enerjilerini tamamen bitirterek onları hareketsiz kılarlar Fakat bu süre kaybedilen enerjinin çok çok zayıf olması dolayısıyla sayılamayacak kadar uzundur Mesela; dünyanın bu şekilde güneşe düşmesi için gerekli zaman katrilyon kere trilyon yıldır


Kütle çekim dalgalarının çok çok zayıf olması nedeniyle çarptıkları cisimleri hissedilir yada ölçülebilir derecede etkilemeleri de söz konusu olamaz Mesela; yeryüzüne yüz milyonlarca uzakta bulunan bir cismin neden olacağı kütle çekim dalga kuvveti dünyanın yakın çevresindeki uzay-zamanı10 üssü 21 de (milyon kere katrilyonda) bir dalgalanmaya neden olur Ancak kütle çekim dalgalarının çok güçlü ortaya çıktığı durumlarda söz konusu Bunlar ışık hızına yakın hızlarda birbiri etrafında hareket eden çift yıldız, nötron, karadelik sistemlerinde ve karadelik oluşturmak üzere çökmekte olan yıldızların süper nova patlaması sonucu meydana gelmektedir Buda cisimlerin enerjilerini daha kısa bir sürede bitirerek hareketsiz kalacakları anlamına gelmektedir


Ortak kütle merkezi etrafında yüksek hızlarla dolanan iki nötron yıldızı güçlü çekim dalgaları yayınlanması sonucu yörüngeleri daralmaya başlar Bu daralma cisimleri daha da hızlandırır ve buda kütle çekim enerjisini o oranda artırır Öyle ki, artarak hızlanan ve kütle çekim dalgaları yayınlayan bu nesneler ışık hızına çok yakın hızlarda bir biri etrafında dönmeye başlarlar Mesela; birkaç milyon km mesafeli iki nötron yıldızı bir turunu sekiz saatte tamamlarken, birbirlerine çarpmadan önce bu durum bir saniyede binlerce tura ulaşmaktadır Çarpıştıktan sonra birleşen cisimler hareketleri tamamen duruncaya kadar güçlü çekim dalgaları yayınlamaya devam ederler


Kütle çekim yani uzay-zaman dalgalarını eğer sese dönüştürebilseydik cisimlerden bize ulaşan sinyalleri rahatlıkla dinleyebilirdik Son zamanlarda yapılan çok hassas ölçümlerde big-bang patlamasına ait ses (yankı) zayıf bir fısıltı olarak tespit edilmiştir Aynı şekilde bir nötron yıldızını dinlemiş olsaydık büyük bir ihtimalle bir çan sesi, bir süper nova patlamasını dinleseydik çok şiddetli bir şıngırtı duymuş olurduk


Bununla birlikte, kuantum fiziğindeki çift oluşması denen olaya göre yüksek enerjili gamma ışınlarının enerjilerini E=mc2 denklemlerine uygun bir biçimde parçacık ve karşı parçacık çiftlerine dönüşürler Yani bir gamma ışını (fotonlar) bir başka fotonla çarpışarak yerinde bir parçacık çifti oluşturmaktadır Uzayın boş olarak düşündüğümüz boyutlarında bu parçacıklar her an var olup yok olurlar Ve bunların çok kısa süreler içinde ortaya çıkıp kaybolmaları yüzünden gözlenemediklerinden, gerçekte yok olmalarına karşın edimsiz çiftler olarak mevcutturlar(Bunlar deneysel olarak ispatlanmıştır)


Bu kavram ışığında, proton boyutlarında tümüyle çökmüş maddeden oluşmuş bir milyar ton kütleli bir mini karadeliğin çevresinde, bu edimsiz parçacıkların sürekli bir biçimde ortaya çıkıp yok olmaları ve karadeliğin boyutlarının da çok küçük olduğu göz önünde bulundurulursa, bu çiftlerden biri, karadeliğin içine girerken, eşi, yalnız kalan parçacık kuantum, mekaniksel yönden yok olmayarak gerçek dünyada, gerçek bir parçacık olmaya zorlanır ve evrenin en uzak köşelerine gitmekle özgür halde bırakılır Olay ufkuna giren bir gözlemci etrafındaki uzayın boş olduğunu görmesine karşın uzaktan karadeliğe bakan bir gözlemci de, bu parçacığın karadelikten çıkmış görünümünün neden olduğu şaşırtıcı bir yargıyla karadeliklerin parçacık yayınladığını düşünecektir Bununla birlikte, doğanın enerji dengesinin korunması nedeniyle de bu parçacıkların yaratılması için gerekli olan enerjinin bir yerlerden gelmesi gerekmektedir ki, bu da açık kaynak olarak karadeliğin çekim alanının enerjisidir


Bu yüzden parçacık yaydıkça da karadelik, enerji ve E=mc2 itibariyle de kütle yitirir Başka bir deyişle, yayılan her 1 kg’ lık parçacık için karadeliğin kütlesi de 1 kg azalarak zamanla buharlaşmaya başlar


Bir karadeliğin parçacık ya da enerji yayma hızı, deliğe bir sıcaklık değeri verilerek tanımlanır Yıldız büyüklüğündeki karadeliklerin sıcaklığı, derecenin milyonda biri kadar (mutlak sıcaklığın –273,16 derece olduğu düşünülürse, ne kadar soğuk olduğu anlaşılır) olduğundan (ayrıca çekim alanının çok yüksek olmasından ) parçacık kaçma olasılığı çok zayıf görünmektedir Dolayısıyla böyle bir karadeliğin buharlaşıp yok olma süresi milyarlarca yıl iken, mini karadeliklerin buna kıyasla çok daha azdır


Deliğin boyutların küçüldüğünden oluşan çiftlerden biri karadeliğin olay ufkunun içine girerken,diğerinin kaçma olasılığı yüksektir Bundan dolayı da karadeliğin kütlesi ne kadar küçükse, bu olayın etkisi daha fazla olacağı için parçacık yayımlaması da o kadar fazla olacaktır Bu da bu tür kardeliklerin sıcaklığının çok yüksek olacağını gösterir


Gerçekten de bir trilyon madde içeren bir ilk karadeliğin (evrenin başlangıcında oluşan mini karadelikler) sıcaklığı 1 milyar derece iken, delik küçüldükçe bu değer artmaktadır Sonuç olarak karadelik küçüldükçe,ısınacak ve daha çok parçacık yayımlayacak, parçacık yayımladıkça daha da küçülecek ve küçüldükçe de …

Buharlaşıp patlayıncaya değin bu kısır döngü böylece devam edip gidecek ve son 1/10 sn içinde de karadeliğin tüm enerjisi 10 milyon tane 1 megatonluk hidrojen bombasının (ki 1 hidrojen bombası atom bombasının yaklaşık 1400 katıdır) aynı anda patlamasına eşdeğer bir güçle patlayarak gamma ışınlarına dönüşecektir


Böylesine büyük bir enerji Ayı toz haline getirmeye ve tozları güneş sisteminin her yanına dağıtmaya yeterlidir 1 milyon tonluk mini bir karadelik otuz yıl içinde tümüyle buharlaşıp patlamasına karşın,kütlesi 1 milyar ton olan bir karadelik de yaşamını 300 milyon yıl sürdürür Kütleleri 4 milyar tondan daha büyük olanları ise, yavaş yavaş buharlaşmalarından dolayı günümüzde de varlıklarını sürdürebilmektedirler Karadeliklerin buharlaşıp yok olma süreleride sahip oldukları kütlelerine bağlı olmaları dolayısıyla mesela; güneş büyüklüğündeki bir karadeliğin ömrü 10 üssü 66 yıl iken, galaksi merkezlerinde yer alan galaktik karadeliklerin ömrü ise, 10 üssü 96 yıldır Buna karşın çok çok küçük yeterli miktardaki bir karadeliğin ömrü ise mili saniyeler civarında iken, plank kütleli bir karadeliğin ömrü 10 üssü (-43) saniyedir


Güneşin tam 2,95 katı olan bir karadeliğin schwarzchıld yarıçapı ile olay ufkunun yarıçapı özel bir hal olarak aynı uzunlukta olup üst üste çakışık durumdadır Dolayısıyla, karadeliğin donmuş yüzeyi aynı zamanda onun olay ufku olur Çift olay ufuklu karadeliğin dış ile iç olay ufukları arasında uzay soyut iken iç olay ufku ile tekillik arasındaki bölgeye geçilince, tekrar bizim uzay zaman boyutlarına geçerek iç olay ufkunun yarıçapı uzunluğu reel olur


Fakat, schwarzchıld karadeliklerinde, karadeliğin kütlesi olay ufkunun ardında kalıp soyut olacağından (ki diğer karadeliklerde de aynıdır ) yani böyle kütlesel bir tanım bize göre, bizim var kabul edişimize göre mevcut olacağından, tek yönlü zarın arkasına geçerek yolculuk yapan birisi ezilmek üzere merkeze doğru çekildiğinde, önünde kendisini başka bir sona götürecek madde yığınıyla karşılaşmaksızın hareketine devam edecektir

Ayrıca evrende, makrokozmostan mikrokozmosa her şey kendi çevrimleri içerisinde kurtdelikleri içerir


Dolayısıyla insan da,anne karnındaki bir akdelikten dünyaya gelip büyür yaşar ve sonucunda da karadeliğine gömülerek aslına rücu etmeye başlar Günümüzde sayılı bazı bilim adamları da (mesela Poul Davies gibi) parçacıklar adı altında olanın gerçekte evrenin o boyuta çökmüş birer karadelik olduğunu (*1) (Elektromanyetik alan parçacığı olan fotonlara da aynı şekilde alttaki evrenimizin tünel uçları olan kurt delikleri olarak bakılabilmektedir) belirtmeleriyle birlikte John Wheeler de daha temel düzeydeki evrenin dokusunun kuantum köpüğü adını verdiği kurtdelikleri olduğunu söylemektedir Başka bir deyişle schwarzchıld karadeliklerindeki gibi mini karadelikler ve akdelikler olan fotonlar


Yani evrenimizi mikroskopik olarak gözden geçirebilseydik, üç boyutlu uzayın tüm anlamını yitirerek uzay zaman örgüsünün kuantum köpüğü denilen,oluşan ve gözden kaybolan,devamlı hareket halinde fakat asla ilerlemeyen veya gerilemeyen baştan başa durağan ve zamansız olup,bitmek tükenmek bilmeyen bir etkinlikle dolu solucan deliklerinden oluşmuş bir dantel gibi olduğunu görürdük


Biraz daha açarsak, uzay, üzerinde uçan bir pilota göre düz bir okyanusa benzer, fakat üzerine düşen talihsiz bir kelebek için çalkantılı bir karmaşadır Daha yakından bakıldığında da tüm yapının her tarafı solucan delikleriyle doluncaya kadar daha çok karışık olduğu görülür ve bu delikler uzaydaki her noktanın,diğer bütün noktalarla oyuk bir fincan kulbunun fincan içindeki iki ayrı bölgeyi birleştirmesi gibi bağlar


Bu noktadan bakıldığında da elektromanyetik ve gravitasyonel kuvvetlerle diğer iki kuvvetin kuantum köpüğüne tesir edip sakin bir göle atılmış bir kayanın meydana getirdiği dalgaların örneğine benzer bir titreşim meydana getirerek,çekirdek altı parçacıklar diye belirttiğimiz şeylerin, bu titreşim modelleri ya da dalgalar olduğunu görürüz (Yani elektromanyetik olarak oluşmuş üç boyutlu holografik görüntüler)Bunlardan bazıları proton,bazıları nötron,diğer bazıları ise kuark…vbdir Bu dalgalar, atomları meydana getirmek üzere birbirlerine etki ederek, atomlar,molekülleri,moleküller de fiziki dünyanın maddesini meydana getirmektedir


Böylece garip bir biçimde kayalar ve yıldızlar, sadece Hiçlikteki bu dalgalanmalardan yani boş eğri uzaydan ibaret olurlar Başka bir deyişle; fiziki gerçekliğin temel yapı taşları bizim onları bildiğimiz anlamda maddi nesneler olmayıp mini karadelik ve akdelikler olarak göz önüne alınan uzayın bir bölümündeki hafif bükülmenin bir yerçekimi alanını başka bir yerdeki farklı cinsten bir eğriliğe sahip dalgalı bir geometri bir (maddeye göre var saydığımız belli skaladaki dalgalar olan) elektro manyetik alanını, eğriliği fazla düğümlenmiş bir bölgede parçacık gibi hareket eden bir yük, kütle enerji yoğunluğunu ifade ederek her şeyin hiçliğin kendisi olan (ki varlık yokluğun ta kendisidir) bu boş eğrilikten (geometriden) ibaret olduğunu dolayısıyla da kuantum köpüğündeki dalgalanmalar şeklindeki madde kavramının, boş uzay zaman eğriliği ile Tek ve aynı şey olduklarını göstermektedir


Nasıl gravitasyonel ve elektromanyetik dalgasal kuvvetler,maddi nesneler ve parçacıkların arasındaki etkileşimlerden oluşmuşlarsa, algılar ve diğer zihinsel görüntüler de beyin (duygular ve vücut) ile ,onu çevreleyen gerçek dünya arasındaki etkileşimlerden oluşmuştur Bu yüzden gözlemler,algılar ve tüm evrenin temel özelliklerinin maddi değil, zihinsel olduklarını söyleyebiliriz


Böyle bir anlayış da bizi,dışımızda var kabul ettiğimiz karadelik-akdelik (kurtdelikleri) gibi kavramların ötelerde,haricimizdeki bir ortamda değil (çünkü onlar orada yer almıyorlar) bilincin örtünerek dışta var kabul ettirdiği bir yanılsama olduğu gerçeğine götürüp her şeyin her şeyle bağlantılı olduğunu ve bunun bilincin bir özelliği olduğunu gösterir


Dolayısıyla,zihnimiz,özümüz olan bilincimizin kurtdeliğine sıçrama yapabilseydi, beşinci boyuttan tüm evrenimizin bir kağıt gibi dürüldüğünü görürdük ve bir mistiğin “bilinçliliği evreni kapsamakta olan bir insan için evren kendi “bilinci” olur,bu arada fiziksel bedeni de “Evrensel Aklın” belirişi şekline dönüşür Kendi içsel görüntüsü en yüce gerçekliğin bir ifadesi olur, kendi sözü de sonsuz gerçekliğin ve kuvvetin bir yansıması haline gelir” sözleriyle ifade ettiği biçimde evrenimizi göklerin, arzın ve dağların emanetlenemediği yükü sahiplenerek algılardık


Bu konuda Hz İsa (as), kendisine “Bize Baba’yı göster” diyen havarisi Filipus’u “bunca zamandır sizinle birlikteyim, Beni hâlâ tanımadın mı” diye biraz azarlayıp “size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum; ama bende yaşayan Baba kendi işlerini yapıyor Ben Babadayım,Baba Bendedir Beni gören Babayı görmüştür”ifadeleriyle, sistemi kısaca dile getirirken, Hz Muhammed (sav) de bu durumun istisnasız her bir varlıkta, noktada mevcut olduğunu “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözü ile özetlemiştir



(*1) parçacıklar hem tünel ucu olan karadelik biçiminde var iken aynı zamanda bir alt boyutundaki kuantum köpüğündeki çalkantılı titreşimlerinin bir görüntüsüdür







Kaynakça:

Ahmed Hulusi ; Kendini Tanı

William J Kaufman ; Evrenin Evrimi

John Taylor; Kara Delik

Stephen W Hawking; Zamanın Kısa Tarihi

Michael Talbot; Mistik Düşünce Ve Yeni Fizik

Discovery Channal; Black Holes

Tubitak Bilim Teknik; Ekim 95, syf 26 – Ekim 2000

Holografik Evren ; Ken Wilber

Joseph Silk: Evrenin Kısa Tarihi

John Taylor: Karadelikler

Discovery Channel: Black Holes

William J Kaufmann :Evrenin Evrimi ve Yyıldızların Oluşumu

Carl Sagan:Kozmos


Popüler Bilim Dergisi

Eylül 2001

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.