Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alinin, bilimsel, imam, kişiliği, üzerine

İmam Ali'nin Bilimsel Kişiliği Üzerine

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İmam Ali'nin Bilimsel Kişiliği Üzerine




“Kişi insanlar arasında aklıyla yaşar, bilim ve tecrübeleri aklıyla edindiği gibi
“Bilim elde etmek için istekli ve araştırıcı ol
“Ben devranın bilginiyim, öyleki (onun) anası-babası gibiyim
Bu sözleri İmam Ali’ye ait olduğu bilinen Ali Divanı’dan (Hazreti Emir Ali İbn-i Ubu Talib, Hazreti Ali Divanı, Arapça Çeviri:Vedat Atila, İstanbul-1990, nos 164,1390,1405) derledik Bilimin ve deneyimlerin akıl yoluyla elde edilebileceğini söylerken Ali, aynı zamanda iki koşul ileri sürüyor: İstekli ve araştırıcı olmak! Bu iki sözcük, öğrenmenin, eğitim-öğretimin psikolojik ve çevresel koşullarıyla birlikte yöntemlerini de kapsıyor Üzerinde sayfalarca açıklamalar yapılabilir Bir düşünen kişi; aklıyla hareket eden, sorgulayarak yargıya varan, soyutlamayı başaran bir kuramcı, kavramlar geliştirir, yorumlar açıklamalar gerektiren özlü sözler söyler ve önermelerde bulunabilir Bugün İmam Ali’yi, Muaviye’nin ona lanetle başlattığı Emevi anlayışını günümüzde sürdüren Suudi Vahhabileri gibi değerlendirip küçümseyen ve Halife Osman’dan (644-656) sonra beş yıl kadar İslam imparatorluğunu yönetmiş başarısız , sıradan bir halife olarak görenlerle; bilgeliği, erdemleriyle birlikte bilginliği ve bilimsel düşüncelerinden habersiz ve onu sadece doğaüstü güçleri ve kerametleriyle yüceltenler bizim gözümüzde aynıdır Ali zamanının bilginiydi; Peygamberin ölümünden itibaren “Ali bilim şehrinin kapısı” değil, kendisiydi Zaten o, alçak gönüllülüğe gerek duymadan “ben devranın( dönemin, zamanın) bilginiyim” diyor Üstelik bir bilgin, bir alim olarak zamanın ebeveyni, yani ana-babasıdır; öyle söylüyor Ana-baba çocuklarını korur-kollar, eğitip-yetiştirir, iyiye doğruya yönlendirir Öyleyse zaman ve o zamanı yaşayanlar, bilginlerin koruması altında olmalı ve onlar yönlendirip yönetmelidir İmam Ali, ben bir bilgin olarak devranın (zamanın) anası-babasıyım, derken bunları söylemiş olmuyor mu?
Aşağıda, Ali üzerinde yapmakta olduğumuz çalışmadan bir bölüm olan, onun bilimsel kişiliği ve kuramcılığı üzerine kısa bir bakış bulacaksınız Yazının önemli bir kısmında İslam bilginleri, İmamlar,Ehlibeyt ve Şiilik hakkında bilgiler, araştırma yazıları, makaleler yüklenmiş web sitelerinden yararlanıldı
1 İmam Ali’nin Bilimsel Kişiliği ve Kuramcılığına Kısa Bakış
Ali bin Abu Talib'in(600-661) erdemlerinin ve niteliklerinin bir portresini çizmek kolay değildir, zira o bilginin kaynağı ve bir erdemler örneğiydi Gerçekten o, bir canlı bilgi ansiklopedisiydi Bütün tanınmış sufiler batini (esoteric) bağlarını Ali'ye götürürler
Abu Nasr Abdullah Sarraj "Kitab al-Luma fi't-Tasawwuf" (yayımlayan: Nicholson, London, 1914, s 129) kitabında; Junaid Baghdadi'ye (ö 910) batıni alanda Ali'nin bilgisi sorulduğu zaman, “Savaşlarda daha az görevli olsaydı, Ali'nin bizim batıni şeyler üzerinde bildiklerimize çok daha büyük katkısı olabilirdi, çünkü o, kendisine ilm al-ladunni (doğrudan Tanrıdan gelen ruhsal bilgi, gizli ilim) bağışlanmış biriydi” diye yazmaktadır
Ali, yandaşlarına İslamın, kendi nesnelliği içinde düşünce ile uyum sağlayan, ayrıca kendi yasakları ve buyruklarında da doğa ile anlaşan tek din olduğunu öğretti İslamın din alanında yarattığı büyük devrim, açıkça aklın üstünlüğünü kabullendiği tutumuyla canlılık kanzandı Ali insanları akıl ve düşüncenin üstünlüğünü kabul etmeye çağırdı ve onları doğal olaylar üzerinde düşünmeye ve tartışmaya yönlendirdi Ali'ye göre İslam, herşeyden önce aklın dinidir; kör bir inanç yolu değildir ve bu nedenle mensuplarının, içsel kavrayışa sahip olurken düşünceyi, yeterliliği ve aklı kullanmalarını talebeder; ancak böylece onlar daima adalet ve gerçeğe ilişkin öğretilenler gereğince hareket edebilir ve sağlam bir karakter sahibi olabilirlerdi Bunlardan dolayı Ali, çeşitli söylev ve konuşmaları aracılığıyla bilimin değerini yüceltti Onun eğitim ilişkilerinden, bilginin bütün dalları kapladığı ve dinsel bilgiyle sınırlı olmadığı, buna karşılık Araplar'ın sadece teolojinin sınırları içinde durmuş oldukları anlamı çıkmaktadır
Ali'nin, öğrencisi Abdul Aswad al-Aulai aracılığıyla Arab grameri çalışmalarını kurucusu ve doğru Kuran okuma yönteminin yaratıcısı olduğu bilinmektedir Ali'nin çalışmaları, Sharif al-Razi Zul Hussain Muhammad bin Hussain bin Musa al-Musawi (ö 408/1015) tarafından, “Nahjul Balagha” (Güzel konuşma yöntemi) adıyla çok geniş bir özet (compendium) içinde toplanmıştır Bu onun, konuşmaları-vaazları, mektupları, tartışmaları, öğütleri, tavsiyeleri; ceza, sivil ve ticari hukuk sistemlerine ilişkin hükümleri, mali ve ekonomiksorunlar için çözüm önerileri antolojisidir; kitap ahlak, bilim, teoloji ve felsefe üzerinde yazılan en erken İslami örneği temsil etmektedir Kendi özgün dokunulmazlığı içinde yapıt, Şiiler tarafından Kuran'dan sonra ikinci derecede saygı görür
Onun tartışma konularını incelediğimiz zaman, 1300 yılı aşkın zaman önceki birçok çağdaş bilim kuramlarının Ali tarafından ortaya atılmış olduğunu göreceğiz 9yüzyıl yazarlarından Şeyh Ali bin İbrahim al-Kummi “Wassaffat”da, bir keresinde dolunaylı bir gecede Ali'nin şöyle söylediğini yazmakta:
“Gökyüzünde gördüğünüz yıldızlar, onların hepsi bizim dünyamızın şehirleri gibi şehirleri vardırHer kent dikey doğrultuda bir ışık ışınıyla(huzmesiyle) bağlıdır ve bu dik çizginin uzunluğu, gökyüzündeki iki yüz elli yıllık bir yolculuğun uzaklığına eşittir"
Fransız bilim adamı Monsieur Xion bu sözlerden öylesine etkilenmişti ki, şunları ifade etmek zorunda kaldı:
“Bin yıl önce herhangi bir araca ve gerece başvurmaksızın böyle bir bilgiyi veren bir kişi, sadece bir insan gözü ya da zihnine sahibolamaz, fakat o Tanrısal bilgiye sahip olmuş olmalı; böyle bir dinsel rehber ve öndere sahip İslam gerçekten göksel bir din olmalıdır Ki bu din, onun kurucusuna ardıl olan kişinin, insanüstü akıl ve bilgiye sahip olduğu gerçeğiyle kanıtlanmış (olarak) duruyor
Rivayet edilmektedir ki Ali, Mısırlı astrolog Sarsafil'e şu soruyu sormuş: “Söyle bana, Venus yıldızının uydular (tawabi) ve sabit yıldızlarla (jawami) ilişkisi nedir?” Sarsafil, sadece Grek astronomisini bildiği için yanıt verememişti Uydular için Arapça tawabi sözcüğü kullanılır ve “izleyenler” anlamındadır Gerçekten de bir uydu, gezegenin çevresini dolaşan bir “izleyen-takibeden”dir Benzer biçimde, sabit yıldızlar için kullanılan jawami sözcüğü “biraraya getiren-toplayan ve birarada olanlar” anlamındadır ve gerçekten güneş ya da bir sabit yıldız, biraraya toplanıp çevresinde dönen bütün gezegenleri korur Ali'nin bu terminolijileri ne denli doğruydu?
Bir kere bir kişi Ali'ye sordu:
“Yer ile güneş arasındaki uzaklık ne kadardır?” Ali yanıtladı:
“Bir atın gece gündüz ara vermeden yeryüzünden güneşe doğru koştuğunu farzet; onun güneşe ulaşması için tam 500 yıl geçerdi
Bunun hesabı yapılırken, bir Arap atının satte normal olarak 22 mil hızla koştuğu bilinmiş olmalıydı Böylece at 500 yıl içinde, güneş ile dünya arasındaki uzaklığı belirten 95,040,000 mil yol alacaktı Anımsanmalıdır ki, güneş ile dünya arasındaki aynı uzaklık Rönesans döneminde Avrupa'da genel olarak kabul gördü
Batılı bilim adamları, başka bir düşünce çerçevesinde 18yüzyılda aynı uzaklığı ortaya çıkarmışlardı Dünyadan saatte 10 000 mil hızla uçan bir jet uçağı 11 yılda güneşe ulaşabilir Bu yöntem dahi uzaklığın 95,040,000 mil olduğunu göstermektedir (bkz “The Book of Knowledge” edt EV McLoughlin, New York, 1910) Çağdaş bilim gösteriyor ki, yeryüzünün güneşe en yakın olduğu Ocak başlarında yerden uzaklık 91,400,000 mil ve en uzak olduğu Temmuz ayında bu uzaklık 95,040,000 mil olmaktadır Öyleyse o kişi, yukarıdaki soruyu Ali'ye, büyük olasılıkla Temmuz ayında sormuş olmalıydı
Philip K Hitti “History of the Arabs” (London, 1949, s 183) kitabında diyor ki:
“Savaşırken yiğit, danışırken zeki, konuşurken akıcı ve anlaşılır, dostlarına karşı dürüst, düşmanlarına alicenap olan Ali; hem İslam yiğitliğinin (şövalyeliğinin) tek örneği hem de adının çevresinde şiirler, atasözleri, kısa dinsel özlü sözler ve sayısız erdem ve yiğitlik öyküleri (anecdots)) anlatılan Arap geleneğinin Süleymanı oldu
William Muir, Ali'nin hayranlarından biriydi ve “The Caliphate, its Rise, and Fall” (London, 1924, s 288) yapıtında şunları yazıyor:
“Ali'nin karakterinde övülecek ve saygı duyulacak pek çok şey vardır Ayaklarına kapanmış (teslim) olan Basra kentine, cömertçe bir sabırla çok kibar ve hayırsever davrandı Sürekli entrikalar ve acımasız isyanlarla onun sabrını taşırmış olan fanatiklere karşı öcalma duygusu göstermedi
Ali İbn Abu Talib’in Ali Divanı’ndaki(No1197) “ kim benden birşey için yardım isterse, yıldız kayması hızıyla ona koşarım” sözü acaba sadece onun büyük cömertliğini, yardımseverliğini mi gösteriyor? Ya da kendisinden yardım isteyenlere, Ali olabilecek en büyük hızla yardım ettiğini mi anlatıyor? Zahiri (dışsal) anlamda bu söz iki açıklamayı da kapsar Ama Ali’ye inananlar, ona “Ali evvel Ali ahir, Ali batın Ali zahir”diyen Alevi toplumu tarafından batıni (içsel, mecazi) anlamda şöyle anlaşılır: Ali nerede çağrılırsa orada hazır ve nazırdır; sıtk-ı bütün olarak, yani kalpten inanarak, “ya Ali medet!” derseniz, anında imdadınıza yetişir

İmam Ali, kendisini yardıma çağıranların yardımına koşmasındaki hızının ölçüsünü, dörtnala koşan Arap atının ya da yaydan çıkan okun hızına neden benzetmemiş de, bir anda yanıp sönen yıldızkayması ışığına benzetiyor? Acaba o, saniyede 312 500 kmolarak hesaplanan ışık hızının ilk habercisi miydi? Yukarıdaki örneklemeler de gözönüne alarak söylersek, bir başka deyişle ışık hızının ilk kuramcısı Ali olamaz mı?
Son olarak aşağıda birkaç batılı yazarın daha Ali hakkındaki görüşlerini vermek istiyoruz:
RA Nicholson, “A Literary History of the Arabs”, Cambridge, 1953, s 191:
“O cesur bir savaşçı, akıllı bir danışman, dürüst bir dost ve alicenap bir düşman idi Şiirde ve düzgün konuşmada en ilerideydi; dizeleri ve sözleri -onlardan ancak bazılarının aslına uygun olduğu düşünülmesine rağmen-, Doğu Muhammedileri arasında çok meşhurdur
Charles Mills, “A History of Muhammadanism”, London, 1817, s 84:
“Haşimi ailesinin başı Peygamber’in damadı ve kuzeni olarak Ali'nin, Muhammed'in ölümü üzerine hemen halifeliğe geçirilmemiş olması açıkça inanılmaz ve takdir edilemez bir durumdur Onun doğuşu dahil evliliğinin avantajına, Muhammed'in yakın dostluğu, en önde gelen sahabiliği de eklenmişti Abu Talib oğlu Ali İslamı ilk kabul edenlerin başında geliyordu ve Muhammed'in, kendisine Musa'nın Harun'u kadar yakın olduğunu söyleyecek kadar da gözdesiydi Onu, bir hatip olarak başarısı ve bir savaşçı olarak yiğitliği bir millete sunmuştu Ali’nin içindeki kararlı cesareti erdem, belagatı (güzel konuşması) ise akıldı, bilgiydi
Dr Andrew Crichton, “History of Arabia and its People”, London, 1852, s 307:
“Bu prens (Ali), bir ozanın, bir hatip ve bir askerin yeteneklerini birleştirip, üzerinde toplamıştı; zira o kendi ilgi alanlarında en cesur ve en güzel konuşan kişiydi Ockley tarafından İngilizceye çevrilmiş olan Ali’nin 169 özdeyiş ya da ahlak kuralları; onun aklından, ilim ve irfanından bir anıt olarak kolleksiyonunda hala ayakta duruyor
Thomas Carlyle de “Heroes and Hero-worship” (London, 1850, s 77) kitabında şöyle yazıyordu:
“…bu genç Ali'ye gelince, kimse ona sevmek dışında birşey yapamaz Onun kendisinin gösterdiği gibi zamanının ve sonraki zamanların, sevgi ve cesaret dolu, yüce ve çok akıllı bir yaratığıydı Hristiyan şövalyeliğininin gerçek ve incelik içeren sevgi değerlendirmesi ile, ondaki şövalyelik tam bir arslan cesaretiydi
Halifeliği dönemindeki iç çatışmalara, savaşlar ve çeşitli anlaşmazlıklara rağmen, Ali devlet içinde birçok reformlar yaptı İlk kez o, toprak sahibi köylülerden yıllık arazi vergisi almayı uyguladı Ticaretini at üzerinde (gezginci çerçi ticareti?) yapanları vergiden muhaf tuttu İlk kez o, devletin gelir kaynağına ormanları da dahil etti ve onlar üzerine zorunlu vergi getirdi Ayrıca yoksullar için, kendine özgü bir “fakirlere yardım vergisi” koydu Yargıçlar için İslam yasalarını (Şeri hükümleri) bir sisteme bağladı Devlet sınırları içinde taş kırıkları (mıcır) dökerek ilk stabilize yollar yapan Ali oldu ve tanınmış Astkhar kalesi gibi bazı kaleler yaptırdı Orduyu yeniden organize etti ve çeşitli yerlerde askeri karakollar kurdu Ayrıca Fırat ırmağı üzerinde ilk kez o sağlam bir köprü yaptırdı
Ali'nin halifelik yılları aynı zamanda eğitim düzeyinin çok yükseldiği dönem olarak bilinir Ali eğitim-öğretimi kendi koruması altına almış olan ilk halife idi Bunun sonucu olarak, Küfe'de okuyan 2000 civarında öğrenciye devlet hazinesinden karşılıksız burs vermişti
Yazıya, gerçekten tamamlanmasına katkısı olacağına inandığımız, kısa bir bölüm daha eklemek istiyoruz Bu, “Görmediğim Tanrıya Tapmam” (Alev Yayınları, İstanbul 1996, s125-128) kitabımızın “İmam Ali’nin akıl ve gönül penceresinden Derviş Baba’nın gördükleri” bölümünden birinci kısım olacak Derviş Baba, Ali’nin aşağıdaki sözlerini yedi kıtalık bir şiirle yorumlamaktadır :


2 Ali’nin Siyaset Felsefesi: “Utançtır Yoksulu Ezmek, Ona Zulmetmek

38- Dünya her zaman iki karşıt halde bulunur; biri yokluk ve
yoksulluk, diğeri bolluk ve rahatlık
77- Malı yalnızca kendin için kazanılmış olarak düşünme, Allahın
senden kuvvetli olduğunu unutma ondan kork ve malını paylaş
677- Utançtır insana, evinde serilip yatarken komşusunun üstsüz başsız
bükülerek açlıktan (kıvrılıp) yatması
467- Nasıl bir hastalıktır, sen evinde tok yatarsın etrafında deriyi
kemirmeğe hasret yürekler varken
1187- Benim evim gelen herkesin kendi ortamıdır, kilerimiz yiyecek
alana açıktır
1188- Bütün varımızı sunarız, sadece ekmek ve sirke olsa da
24- Geçim sağlama isteği, beklemekle elde edilmezAma sen de
susuzluğunun giderilmesi için kovanı kuyuya göndermelisin
25- Gün be gün kova sana suyla gelecektir Çamuru çok suyu az da olsa
su getirecektir
1184- İnsanlar bana diyor ki çalışıp kazanmak utançtır Dedim ki utanç
çalışmayıp hazır yemektir
26- Çok kimse çalışıp çabaladığı halde zenginliğe ulaşamazken, bir
diğeri hiç çaba harcamadan zengin olmuştur
27- Ve hiç durmadan mal üstüne mal topladılar
366- Kişiyi ev barındırır, hırkası üstünü ayıbını örter;
ölmeyecek (gereksinimi) kadar yemek yetmez mi insana?
129- Geçimini doğruluk kapılarından iste, kat kat artarak gelecektir
149- Geçimini şerefsizlikle elde etmeyi isteme Nefsini yükselt düşük
isteklerden
157- Mal noksanlığı- kişinin zengin olmaması- aklın yetersizliğine
yorumlanır, zeka fışkırsa da ahmak kabul edilir
1168-(Oysa) malı çok olmasa da saygın kılabilir kendini kişi, nice
zengin insan vardır ki zenginliğiyle zelildir (kişilik yoksunudur)
678- Utançtır yoksulu ezmek, ona zulmetmek
164- Kişi insanlar arasında aklıyla yaşar, bilim ve tecrübeleri
aklıyla edindiği gibi
( Hazreti Emir Ali İbn-i Ubu Talib, Hazreti Ali Divanı, Arapça Çeviri Vedat Atila, İstanbul-1990)

“Bir gün Tanrı arslanı Ali keremullahı vecheye (iki yüzü Hakka dönük) sordular: Tanrıyı görürü müsün ki taparsın? Ali eder: ‘Görmesem tapmayıdım(tapmaz idim)”1

Ali'm Sen Alimsin

Ali'm sen alimsin biz bilmiyoruz
Gizemine akıl erdirmiyoruz
Dinsel dünyada görüşün nesnel
Sen maddeciymişsin biz görmüyoruz

“Dünyada karşıtlık var” ne demektir
Açıkça diyalektik düşünmektir
Dilindeki “akıl, bilim, emektir”
Sosyalistmişsin de biz görmüyoruz

Sözün açık yorumlamak gerekmez
Tok olan varlıklı açları görmez
Emek sömürücü seni hiç sevmez
“Paylaş” demeni hiç düşünmüyoruz

“Kişinin barınacak evi olsun”
“Giyecek hırkası devliği olsun”
Yani ihtiyacı kadar pay alsın
Demek komünistsin de görmüyoruz2

Emek sermay' çelişkisin görmüşsün
“Varlık şerefle sağlanmaz” demişsin
Aklı öne alıp bilg'üretmişsin
Sen bir öğretmensin biz görmüyoruz

Ali'm sen Tanrıyı insanda gördün
Onu “görmeseydim ben tapmam” derdin
İnsana sen Tanrı değeri verdin
Evvel ahir sensin biz görmüyoruz

Peygamber “bilimin kapısı” dedi
Övdü seni kızı Fatma'yı verdi
Derviş Baba ya Ali meded! dedi
Sen aramızdasın biz görmüyoruz
----------------------------------------------------------------------------
1 Kaynaklar: Hacı Bektaş Veli, Makalat, Haz Sefer Aytekin, Emek Basım Yayımevi: İstanbul, 1954, s73; Shihabaddin Shah Hoseyni'den W İvanow'un İngilizceye çevirdiği True Meaning or Religion of Risala dar Haqiqat-e Din'den (Bombay 1947, s72) aktaran Henry Corbin, Temps Cyclique et Gnose Ismaélienne, Paris 1982, s143:par exemple, attribué au Premier Imam: "Je n'adorais jamais un Dieu que je ne verrais pas"(Görmediğim bir Tanrıya asla tapmazdım) Ve yine Kolayni “Usul-u Kafi I, 98”de İmam Cafer Sadık’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Birisi, Müminlerin Emiri Hz Ali (as)'ın yanına gelerek dedi ki: 'Ey
Müminlerin Emiri, kulluk ederken hiç Rabb'ini gördün mü?' Ali (as) cevaben
şöyle buyurdu: 'Yazıklar olsun sana! Ben görmediğim Rabb'e kulluk etmem' Sonra
da şöyle devam ettiler: 'O baştaki gözle görülmez; ancak O'nu kalpler iman
hakikatleriyle görür
--------------------------
alıntıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.