|  | Ruhsal Anlamda Ölüm Nedir? |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Ruhsal Anlamda Ölüm Nedir?Ruhsal Anlamda Ölüm Nedir? Ruhsallığımız üzerinden beslenemeyişimiz, ruhsallığımız üzerinden yaşamadığımız dolayısı ile öldüğümüz anlamına gelebilir  Gerçekte, ruhsallığımızda,  fiziksel bakış açısındaki gibi bir ölüm yoktur  Kullanılmayan şey  işlemez, işlemeyen şeyde ölüdür  Bizler nereden yaşıyor isek  yaşattığımız tarafta o oluyor  Ruhsal hissedişlerimiz doğrusunda  yaşıyorsak, ruhsallığımız, egosal yanımızla yaşıyorsak da egosal  yanımızı yaşatmış ve geliştirmiş oluyoruz   Böyle bir sorunun ardından gelecek olan sorular ise şunlar olabilir  Ruhsallığımızı dünya da ne kadar yaşatıyoruz, ruhsallığımızın buradaki  hangi yanları ölü ya da canlı, ölü olan tarafları görüp  canlandırabilecek miyiz? Bu sorulara cevap verebilmemiz içinse,  ruhsallığımızı bilmemiz gerekir  Herkes kendi ruhsallığını, kurduğu  hayat düzeni üzerinden kavrayacaktır   Ruhsal yaşam üzerine, kelimelerin anlamlarından ziyade, çalışma ortamlarında bulunmak, söylenenlerin çoğunu içselleştirip almak, olanları kendi görünümümüzden başka bir görünümle karşılamak, ruhsallığımızın temel ihtiyaçlarını belirleyecektir  Bu temel ihtiyaçlarda ruhsallığımızı  besleyerek gelişmesini sağlayacaktır  Hizmet bilinci, bizlerin en temel  şuuru halini almalıdır  Bilinçli ve hiçbir egosal çıkar sağlamayan  hizmet anlayışımızda, bizlerin yaşam enerjisi ile dolarak evrenle aynı  havayı solumamıza, dolayısı ile ruhumuzun canlı kalmasına neden  olacaktır   Ruhsal anlamda ölmek ise, kesintisiz şuurun, yaşam enerjisinin kesilerek üzerimizden akmaması halidir  Bizler, birbirimize verdiğimiz güçle,  ruhsal bütünlüğümüzü sağlayalım, bu anlamdaki ölümü hiç düşünmeyelim  bile   (Tartık öztürk) Hepimizin bildiği ölüm, aslında bir boyuttan diğer bir boyuta geçiştir  Bulunduğumuz boyutta varlık olarak yaşayıp deneyimlerimizi yapabilmek  için beden denilen kalıba sahip olmamız zorunlu ve gerekli olmaktadır  Bizler üçüncü boyutun kısıtlı algı prensip ve düzenleri içinde  olduğumuzdan bedenlerini terk eden varlıkları, yani ölen varlıkları  şimdilik algılayamıyoruz  Ancak tekâmül ettikçe sahip olacağımız daha  seyyal ve süptil birçok yetenek ve özelliklerimizle bu durumu algılar  hale geleceğiz  Nitekim bildiğimiz ölüm, aslında tekâmül için yeniden  doğuşa bir fırsat, bir çıkış yolu, yeniden imkân ve şartlara sahip  olmaktır  Ruhsal anlamda ölüm ise gerçek yok olmaktır  Hiç yaşamamış gibi yokluğa,  hiçliğe karışmaktır  Varlığa ilahi sistem tarafından tanınan rahmet,  imkân ve kredilerin kesilmesi, sona ermesidir  Bu durum dünya ölümü ile  hiçbir şekilde kıyaslanamaz  Verilen tanrısal enerji ve kudreti gerçek  amaçları dışında, dejeneratif ve yıkıcı sahalarda kullanan varlığın, bu  hazin ve bir o kadarda acıklı bir durumudur  İnsan denenen varlığın kaderi, enerji olarak evrime başladığı mikro enerji boyutlarından bütünlenmiş makro enerji olarak hakiki insan olabilmektir, olmaktır  Tarihin en eski kadim çağlarındaki önerme ve yansımalardan,  peygamberlerle başlayan çağlar ve nihayet kitabi peygamberlerle devam  eden süreç ve zamanımızda tebliğler ve yansımalarla insan olmanın, insan  olabilmenin yol yöntem ve usülleri anlatılmış ve anlatılmaktadır  Akıl  mantık şuur ve ne yapma bilinci ile bütün varlıklardan ayrılan ve  Yaradanın kudret ve enerjisini taşıyan insanın bu tanrısal güç ve  yeteneklerini hakiki insan olabilmek yönünde kullanması ilahi sistem  tarafından kurtuluşu için istenmektedir  (Orhan yarat) Ruhsal anlamda ölüm değil, değişim ve geçişler vardır  Eğer mutlaka bir  ölümden söz edeceksek bunun aynı zamanda bir başka plana doğum olduğunu  söylemek zorundayız  Fizik madde için de ölüm, aynı biçimde değişimdir   Fizik ortamda her ne kadar ruhsallığımızı kabul ediyor görünsek de bir yanımızla maddi yapımız olan bedenimizi esas alırız ve ruhun bedeni terk edişini acı bir olay olarak karşılar "ölüm" korkusu yaşarız  Çünkü  ölüm, bir taraftan alışık olduğumuz her şeyi terk etmek, bilinmez bir  boyutun bilinmez koşullarında dünya yaşamının sonuçlarıyla yüzleşmek  olduğu kadar diğer taraftan da bilinmezliğin karanlığında yok olmak gibi  algılanır  Ölümü bu soğuk ve korkulu algılayış kendimizi merkez olarak  almamızdan, yalnızlığımızdan ve sevgisizliğimizden kaynaklanır  Korku  sevginin olmadığı yerde vardır  Bir bakıma gerçek sevgiyi başaramamışsak  korkmakta haklıyız  Dünyada bizi idare etmiş görünen akıl, fizik  ortamda beceri ve başarı gibi görünen pek çok kazancımız, yeni planda  geçerli değildir  Yeni planda bizi ayakta tutacak tek güç, ancak dünyada  öğrenebileceğimiz gerçek sevgidir  Sevgiyi öğrenmeden yapılan  geçişlerin bir kaosa dönüşmesi mukadderdir  İnsan bu durumunun farkında  olduğu için ölümden korkmaktadır  Eğer gerçek sevgiyi keşfedersek, yaşarsak, etrafımıza yaşatırsak, ölüm günü "Şeb-i Aruz" Düğün Günü olacaktır  Hz  Mevlana gibi sevenler için ölüm  ten kafesinden kurtulup Sevgili'ye kavuşmaktır  Gerçek sevgi Bütün'e  katılmak Hakka kavuşmaktır  O kişiler için ölüm yoktur  (Güney Haştemoğlu) Bilinç ölmez ego ölür  Ego, genelde kişinin pek göstermek istemediği olumsuz  yanıdır  Şüphesiz tamamen yararsız değildir, ama kontrol altında  tutulmalıdır  Kişi farkında olabildiği her olumsuz davranışını ve  düşüncesini bıraktığında egonun ilgili bölümü ölmüş demektir ve  vazgeçilen her bölüm özgürlüğe doğru bir adımdır  Kişi bundan böyle  korkularından kurtulup güveni başardığında, sonrasında güvene de  ihtiyacı kalmadığında, artık hiç kıskanmadığında, gururundan  vazgeçtiğinde, öfkelenmediğinde ve sonrasında olanı olduğu haliyle  kabulü başardığında, kimseyi yargılamadığında, kendini başkaları ile  mukayese etmediğinde, egonun olumsuzluklarından kurtulur, özgürleşir ki  bu ruhsal anlamda nefsin ölümüdür  Böylece ölmeden ölünür  Bu ruhsal  akışın da sağlanmasıdır ve bir coşku, bir haz halidir  Buna ulaşan kişi  bedeninin kutsallığının bilincine girer  Bundan böyle fazla yemek yemez,  fazla uyku uyumaz, gereksiz sözlerden, davranışlardan kaçınır  Bu  hallere ulaşan kişi olumsuzluğun bedenine vereceği zararları önceden  hisseder ve önlemini alır  Böylece ince enerjilerin üst birlikteliğine  dahil olur  (Günal gölhan) Ölüm, bedendeki ruhsal enerjinin kesilmesidir  Bedenin ölümü ile  bedenden ayrılan ruh öte âleme geçer  Orada rehber Varlıklar tarafından  karşılanır  Kişinin dünya yaşamında iken nerelerde eksik kaldığı,  yanlışları, eylemleri, seçimleri bilge ruhların orada oluşturdukları bir  konsey tarafından değerlendirilir  Bu konseye karmik komite denilir  Bu  komite ışık varlıklardan oluşmuştur  İnsanın geçmiş yaşamını planlayan  ışık varlıklar kişinin nerde nasıl sapma yaptığını, nerelerde gelişme,  ilerleme gösterdiğini de belirlerler  Sonra kişinin bir sonraki  bedenlenmesinde eksiklerini tamamlaması ve gelişmesi için  cesaretlendirilir  Bütün bu olgular yüce Yaratan'ın iradesiyle yerine  gelir   (Fahire öztekin) Ölüm hakkındaki yaygın düşünce ve duyguların büyük ölçüde değişmesi gerekmektedir  Ölüm bir mekândan ayrılıp başka bir mekana doğmaktır  Bu  anlamda ölüm yoktur  Biyolojik ölüm artık gerekmeyen beden elbisesinin  çıkarılmasından başka bir şey değildir  Bu değişimi geçiren bir insan  için "ölü" veya "öldü" gibi kelimeleri kullanmamak gerekir çünkü o  canlıdır ve başka halde yaşamaktadır  İnsanın başka hale geçmesinin  ardından "Nur içinde yatsın", "Hakkın rahmetine kavuştu" "Tanrı'sına  kavuştu" gibi alışılmış ifadeler yerinde olmamaktadır  Rahmet her  yerdedir  Tanrı'ya kavuşmak bir bilinç işidir  Ölmekle bilinç sıçraması  olmaz  Varlık, asıl mekanı olan şuur alanında devinmeye devam eder  Belli düzeyde ruhsal gelişim sağlanmadan, beş duyu dışındaki algılar  açılmadan, ruhsal yetenekler edinmeden sonlanan dünya yaşamı ile  biyolojik algılarının kaybı, boşluk, şaşkınlık ve çaresizlik  yaratabilir  Bu sebepten, içe dönüş uygulamalarının, beş duyu  algılarının tamamen kapatıldığı şartlarda, bedensiz yaşamın pratikleri  şeklinde yapılmasına çok önem verilir   Bazı yeteneklerimizi ortaya çıkarabildiğimiz takdirde, geçişini yapmış kişilerle telepati ve haberleşme mümkün olur  Sadece gidenle değil,  gelecek olanla da iletişim kurulabilir  Geçişi yaklaşan kişiye refakat  etmek, birlikte geçmek, bir noktada ayrılıp geri dönmek mümkündür  Sevginin olduğu yerde bağlantı vardır ve ayrılık yoktur  Dünyada  oldukları halde aralarında sevgi olmayanlar, uzak ve birbirleri  için ölüdürler  Ruhsal anlamdaki ölüm veya cansızlık, sevginin  olmadığı, anlamın bulunmadığı, şekilde kalan içi boş  yaşamlardır  Canlılığımız sahip olduğumuz öz değerler kadardır   Ölüm hakkında bildirilmiş olan ruhsal bilgileri sıralayabiliriz ancak asıl düşüncemiz ölümle yüzyüze geldiğimizde ortaya çıkar  Bilgilere olan  inancımız ve teslimiyetimiz sınanır  Aşırı bir üzüntü ve korkuya  kapılmak bilgilerin içselleşmediğini gösterir  Hayatımızı karartacak  derecede uzun süre üzülmek temel ruhsal bilgilerden habersiz olmaktır  İnsan ölümü aklına getirmez, üzerine kondurmaz, kendisi ve sevdikleri  hiç ölmeyecekmiş gibi davranır  Bir yakını ölünce bir türlü kabul ve  idrak içinde kalamaz  Bu tutumu, bilincinin derinliklerinde ölümsüzlüğü  bildiği için olabilir  O halde sevdiği kişinin öldüğünü kabul etmeye  uğraşmaktansa, başka halde yaşadığını kabul etmeye çalışması daha  yerinde bir çaba olur   Yaşamın anlamını çoğaltmak ve doğru yaşam dengesini korumak için, ölüm üzerinde sıkça düşünmek çok önemlidir  Öleceğimizi hatırlamak, elimizde ne gibi  ruhsal kazançlar olduğunun muhasebesini yapmamızı sağlar  Ne gibi  değerler ürettik, hangilerini arkamızdan gelenlere manevi miras olarak  bırakabileceğiz, kendimizle ne götürebileceğiz? Dünya okulundan  ayrıldıktan sonra varacağımız yeni mekânda değer üretebilecek hangi  donanımları varlığımıza malettik? (Altan gürol'alıntıdır) (Sevgimle kalın) | 
|   | 
|  | 
|  |