Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dünyadışı, kerimde, kuran, ufolar, yaşam

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam





Yazar: handan bucak

Kur´an-ı Kerim´de UFO´lara temasdan söz ediliyor mu? Bu ilahi metinde günümüzün en ilginç sorunlarından biri olan UFO ile ilgili mesajlara yer verilmiş miydi? Genelde Kur´an etrafında yapılan çalışmalarla buna hemen ´evet´ demek mümkün değil Kur´an´da bizden başka varlıkların mevcudiyeti söz konusudur ama bizim ´uzaylılar´ diye tanımladığımız aaaabolizmaları bizimkine benzer yaratıkların varlığından açıkça söz eden ayetler var mıdır? “Uzayda canlılar var mı?” diye bir din adamına veya Kur´an yorumcusuna bir soru yöneltseniz alacağınız cevap hemen ´evet´ olacaktır Çünkü Kur´anı Kerim insanlar´dan başka en az dört türden bahsediyor Bunlar melek cin şeytan ve ruhanilerdir Kur´an´a göre bütün bu türler bizim dünyamızın da içinde yer aldığı evrende yaşıyorlar Ve hatta bizim mekanlarımızı bizimle paylaşıyorlar Ancak yapılan izahlar ışığında bu türlerle bizim aaaabolizmamız arasında bir benzerlik kurmak mümkün değildir Bununla birlikte bu soyut varlıkların hemen hepsinin ´temessül´ yani başka bir form içinde görünebilme yetenekleri vardır
Oysa bizim aradığımız aaaabolizma bakımından bize tam olarak benzemese bile bize yakın olan formlardır Peki kutsal kitabımız böyle bir varlıktan söz ediliyor mu? Bunun cevabı şüphesiz “evet”tir Kur´an-ı Kerim bu türlerin dışında bir de “Dabbe” den söz eder Dabbe kelimesi daha çok canlı şuurlu ve kendi arzusuyla yer değiştirip yürüyebilen ve yeme içmeye ihtiyaç duyan varlıkları anlatır aaaabolizma açısından cinden de melekden de şeytan´dan da farklıdır Nitekim bu kelime daha çok hayvanlar ve insanlar gibi beslenmeye ihtiyaç duyan varlıklara kapsamına alır Dabbe´nin tariflerini de yine Kur´anda bulabiliyoruz

Çok eski bazı rivayetlerde insan neslinden önce Nesnas denilen bir türün yer yüzünde yaşadığı o dönemde yer yüzünün gerçek sahipleri olan bu varlıkların aynı zamanda ´hilafet´ yani bugün insanın üstlenmiş olduğu Tanrı´ya muhatap olma vasfı- makamında bulundukları belirtiliyor Fakat bu tür zaman içinde istikametini kaybettiği için toptan imha edilmişler ve onların yerine cin taifesi atanmıştır Sonunda Allah meleklere ve diğer muhatap varlıklara insan diye bir varlık yaratacağını ve onları yer yüzüne göndereceğini deklare edince Kur´an´ın yalın ifadesiyle ´cin´ ´melek´ ve ´şeytan´ diye anılan türler insan türünün evrendeki dengeyi bozacağını ve uzun savaşlarla birbirlerini yok edeceklerini belirterek itiraz ettiler (Bakara Suresi) Ama Allah onlara ´sizin bilmediklerinizi de biliyorum´ diyerek insanı yarattığı ve dünyaya ´halife´ tayin etti İstelik ´melek´ dahil bütün varlıkları Adem´e secde etmeye çağırdı Bu bir tür üstün varlığı tayin etme seramonisiydi şeytanlar bu çağrıya uymadılar ve insan türüyle her alanda savaşacaklarını dile getirdiler Kur´an´da geniş geniş anlatılan bu ´gaybi´ hadise aslında aynı zamanda insan türünün evrendeki mücadelesinde başka varlıklarla da hesaplaşmak zorunda kalacağının açık bir kanıtıydı Demek insan sadece kendisine ´müsahhar´ edildiği emrine verildiği belirtilen tabiata hükmetme mücadelesiyle kalmayacak kendi varlığını korumak için üstün formda yaratılmış varlıklarla da mücadele etmek zorunda kalacak Kur´an´ın açık ifadelerinden anladığımız bu mücadelenin cin ve şeytan taifesiyle verileceği yolundadır östelik bu her iki türle yaptığı mücadele ´enfüsi´ (içsel) bir mücadeledir Yani liyakat ve kimlik mücadelesi
Oysa Mülk Suresi açık açık uzaydan saldıracak bir türden; uzaylılardan söz ediyor Bunların özel kimlikler taşıyan varlıklar olduğunu ayet metninde yer alan ´men´ sözcüğünden anlıyoruz Ayette geçen ´men fi´s Semai´ ifadesinde men kim sorusuna verilen cevaptır Eğer bu ayet gökten başımıza inecek ilahi belalar veya bir yıldız çarpması olsaydı ´men´ yerine ´ma´ kelimesinin kullanılması gerekirdi Arapça´da ´men´ ingilizce´deki ´Who´ sözcüğünün karşıtıdır ´Ma´ ise ´that´ sözcüğünün Demek ki uzayda bizimle teke tek karşılaştırılacak varlıklar vardır ve var olmalıdır


Alıntı Yaparak Cevapla

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam

Eski 08-20-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam




YEDi DüNYA
şimdi biraz da insanın ilk yaradılışından söz edelim Bize Kur´an´da anlatılan şey Adem´in topraktan yaratılan ilk insan olduğudur Adem önce ´cennet´e konmuş burada bugün eşeysiz üreme diyebileceğimiz bir yöntemle ondan bir eş -Havva- yaratılmış ve daha sonra da işledikleri bir hatadan -şehvetlerine mağlup olup içinde yaşadıkları atmosferi kirletmelerinden dolayı ´aşağı´ diye nitelenen dünyaya sürülmüştür Kur´ani üslupla Adem ile Havva´nın yani ilk atalarımızın hikayesi böyledir Burada akla şöyle bir soru gelir; Adem ile Havva cennette idilerse dünyaya nasıl geldiler? Tabii ki hemen Allah´ın her şeye muktedir olduğunu söyleyeceksiniz Muhakkak ki Allah herşeye muktedirdir Ama Adem´in cennetten çıkarıldıktan sonra tabi olduğu kanun determinist ve sebep sonuç ilişkisine dayanan evrensel kanunlardır Yani kudret yurdu -sebep sonuç ilişkilerinin geçerli olduğu evren- olan Cennet´ten çıktıktan sonra sebep sonuç ilişkilerinin geçerli olduğu ´hikmet yurdu´na -eşyanın oluşumunda sebep gerekliliğinin ortadan kalktığı evrene- geçti Burada her şeyin bir vasıtası olmalıydı Dolayısıyla Cennet´ten çıkarıldıktan sonraki maceralarını akıl yoluyla izah edebilmemiz gerekirdi Çünkü eğer cennet bu dünya üzerindeyse sürülme nasıl gerçekleşmişti? Daha da önemlisi eğer Adem ile Havva atmosferimizin dışındaki bir yerden dünyaya gelmişlerse zarar görmeden atmosferi nasıl geçtiler Ve niçin ayrı ayrı yerlere düştİler Sonra ayrı ayrı yere düştükleri halde buluşma noktasını nasıl bildiler ve nasıl birbirlerini buldular? Ve hangi vasıtalarla yön tayini yaptılar?

Herhalde Adem ile Havva´nın atmosferi oluşmamış bir dünyaya gönderildiklerini iddia etme şansımız yok Çünkü Rahman Suresi´nde Cenab-Hak yer kürenin insanlar için nasıl hazırlandığını safha safha anlatır

“Semayı yükseltti ve ona ölçü koydu Sakın bu ölçüleri bozmayın Siz de bu dengeleri koruyun ve dengeleri zorlamayın (Ve sonra) yeri ´Enam´ için yaşanabilir kıldı Onda meyva ve salkımlı hurmalar var Yapraklı taneler ve hoş kokulu meyvalar var Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Ve insanı fokurdayan balçıktan yarattı” ´Rahman Suresi 7-14)

Alıntı Yaparak Cevapla

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam

Eski 08-20-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam




Burada kast edilen ´sema´ tefsirlerde iki anlamda kullanılır; atmosfer ve gök yüzü Her ikisi de belli ölçekler ve mizanlar İzerine kuruldu Bu ´ölçü´ kavramıyla hem uzayın ruhunu teşkil eden müthiş denge kast edilir hem de atmosferi teşkil eden hava küresinde yer alan gazların gramajları kast edilir Azot gazlar ve oksijenin dağılım ve miktarları insanın varlığını en iyi şekilde sürdürebilmesi için gerekli miktarlarda tutulmuştur Böylece atmosfer toprak kökenli varlıkların yaşamasını sağlayacak duruma getirildi Bu iki ayetin hemen devamında gelen iki ayet çok ilginç bir ikaz taşımaktadır Cenab-ı Hak insani ´dengeleri bozmamak´ hususunda uyarıyor ve ölçüyü elden kaçırmayın” diyor Çünkü insanın bir özelliği de bozmaktır O yüzden Allah ancak bugün yani yaptığımız ölçüsüzlükler ve ürettiğimiz zararlı gazlar yüzünden ozon tabakasının delinmesiyle anlayabildiğimiz bir konuya dikkatimizi çekiyor Atmosferdeki dengeyi bozabileceğimizi bunun da sonumuzu hazırlayacağını hatırlatıyor Ve bu dengelerin korunması konusunda insanı uyarıyor Birinci sırada atmosferin yaratılması yani aşırı sıcaklarla yer kürenin tabiatında bulunan buharların yükselip atmosferi oluşturması ikinci etapta bu atmosferdeki gazlarçn insan tabiatına uygun miktarlarda düzenlenmesi üçüncü etapta da yeryüzündeki bitki örtüsünün insan ihtiyacına göre ayarlanması (Rahman Suresi´nin üçüncü ayetinde dev ağaçlardan ve ormansı otlaklardan bahsedilir Ala Suresi´nde ise bu dev otlakların yerin dibine geçirilerek onlardan akışkan bir sıvının yani petrolün var edildiği hatırlatılır) Nitekim önce dev otlaklar ardından meyva ağaçları ve taneli bitkiler ve nihayet nazenin varlık olan insanın dünyaya teşrifi…”Biz insanı fokurdayan balçıktan yarattık” diyerek Cenab-ı Hak balçıktaki kimyasal aktiviteye dikkat çeker Sonuç olarak insan yer küreye indirildiği zaman yer kürenin onu dışardan gelecek meteor ve yabancı cisimlere karşı koruyacak atmosfer gibi bir koruyucusu vardı Peki öyleyse Adem ile Havva yine insan oğlunun yaşadığı ama artık yaşanmaz hale getirdiği bir dünyadan bir uzay aracıyla dünyamıza gelmiş olmazlar mı? Bizim neslimizin atası olan bu iki insan bizim dünyamız gibi bir dünyadan geldiler dersek çok mu saçma olur?
Adem ile Havva insan türünün bozgunculuk ve fesatçılık özelliğinden dolayı tükettikleri bir dİnyadan uzaya atılmış iki kahramandı belki de Pekala şöyle diyebiliriz; Milyon milyon yıl önce bu evrenin bir başka aleminde belki de bugün aşırı sıcaklar sonucu yaşanmaz bir hale gelmiş ama hala hayat izleri taşıyan Mars´ta yaşayan insan nesli kendi yanlışları ve güneşin genişleyen sıcaklık halesi sonucu artık o gezegende varlığını sürdüremez hale geldi Ulaştıkları teknolojiyi türlerinin devamını sağlamak için kullandılar Seçtikleri bir çifti kapsüle koyup buzul çağından henüz çıkmakta olan dünya gezegenine fırlattılar Gemilerinin adı ´fülki´l-Meşhun´ (hayat için gerekli her türlü kaynağı içinde barındçran gemi uzay gemisi denizaltı vs gibi) idi Nitekim Kur´an´da bir iki yerde Cenab-ı Hak “Zürriyyetiniz´i Fülki´l-Meşhun ile taşıdık” buyurur Ve ona benzer daha nice gemi yarattığını hatırlatır Bu geminin zahiri veya tarihi karşıtı Nuh Tufanı´nda kullanılan; Cebrail´in o en büyük meleğin adıdır ilerde melek kelimesi İzerinde de duracağız talim ve gözetimi altında inşa edildiği´ belirtilen gemi olmakla birlikte bundan pek ala yıldızlar arası seyahat eden bir gemiyi anlamak da mümkün Çünkü Kur´an ´atalarınızı´ demiyor ´zürriyyetinizi´ diyor Bu ifade bizim neslimizin akibetinden de haber verir gibidir Belki bizim neslimiz de yaşadığı dünyayı yaşanmaz hale getirdikten sonra hayat belirtisi tesbit ettiği -buzul çağından yeni yeni çıkan- bir gezegene neslinin örneklerini gönderecektir Tabii yaşayan insan nesli son nesil değilse Çünkü bazı kaynaklarda şu anda dünya üzerinde yaşayan neslin insan ırkının 13 Versiyonu olduğu ve insan ırkının bugüne kadar en az altı dünya tükettiği belirtilir Bediüzzaman Said Nursi İşaratü´l-i´caz adlı tefsir denemesinde Bakara Suresi´ndeki “O Allah ki yeryüzündeki her şeyi sizin için yarattı Sonra göğe yöneldi ve onu 7 uzay halinde düzenledi O herşeyin gerçeğini bilendir” ayetini yorumlarken ´Yedi´ kelimesi İzerinde uzun uzadıya durur ve bu ayetten Yer küremiz gibi atmosferi bulunan yedi dünyayı anlamanın mümkün olabileceğini hatırlatır Demek ki biraz cesur bir yorumla yedi dünyadan ve üzerinde yaşayan insansı varlıklardan söz etmek pek de akıl dışı olmayacak

Alıntı Yaparak Cevapla

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam

Eski 08-20-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam




UZAYDA HAYAT VAR MI?
Uzay´da melek ve ruhanilerin varlığı yer yüzünde insan ve hayvanların varlığı kadar kesindir denilebilir Kur´an-ı Kerim bu gerçeği sayısız ayetlerde anlatır Çağdaş bir kelamcı ve çağımızın en orijinal Kur´an yorumcularından olan Saidi Nursi “Sözler” adlı eserinin 33 bölümünden birini tamamen ´Melekler ruhaniler ve uzayda hayat´ konusuna ayırmış 29 Söz´ün tamamında bu meseleyi isbat etmeye çalışmıştı Burada dikkatimizi en çok çeken bir cümle var ki bu çalışmamızın da kalbini teşkil ediyor Ona göre çok değişik cins ve türdeki uzaylıların tamamına Kur´an tarafından ´Melek´ ve ´Ruhani´ diye isimlendirilmişlerdir İlerde melek ve ruhani kelimelerini ele aldığımızda göreceğiz ki melek nisbeten nesnel varlıkların ruhani tamamen soyut varlıkların adıdır Şimdi Saidi Nursi´nin Kadir Suresi´nin “O (gecede) melekler ve Ruh Rablerinin izniyle yeryüzüne inerler” mealindeki ayetinin yorumunu yaptığı bölümden bir pasaj aktaralım

“Hakikat katiyyen gerektirir ve hikmet kesin kes ister ki yer yüzü gibi uzayın da -hem de bilinçli- sekeneleri (oturanları) bulunsun Ve o sekeneler yaradılış bakımından oturdukları yıldızlara uygun yaradılışta olsun Kur´an bütün bu yaratıkları melek ve ruhaniler diye isimlendiriyor” Evet işin gerçeği bunu gerektiriyor Uzayda bizim gibi bilinçli canlılar var ve olmalıdır Nitekim dünyamızın -küçüklüğü ve basitliğine rağmen- bilinçli yaratıklarla dop dolu olması ve üstelik zaman zaman boşaltılıp yeniden doldurulması bize şu gerçeği açıklar; Yıldızlarla ve burçlarla bezenmiş uzay da şuurlu ve idrak sahibi yaratıklarla dop doludur O yaratıklar da tıpkı insanlar ve cinler gibi şu muhteşem kainatın seyircileri gözetleyicileri ve yorumcularıdırlar Uzayın yapısı niceliği ve niteliği böyle yaratıkların varlığını gerektiriyor zorunlu kılıyor

Evrenin bu muhteşem varlığı çaplı ve geniş bir tefekkürü onu tam anlamıyla kavrayacak bir kulluğu gerektirir Oysa insanlar ve Cinler bu tefekkİr ve kulluğun milyonda belki birini bile yapamıyorlar Bu muhteşem yaradılışı daha üst bir şuurla temaşa edecek ve onun Yaratıcı´sına karşı şükranlarını sunacak daha üstün formda yaratılmış varlıklara ihtiyaç vardır Meleki ve ruhaniler de bunlardandır…

“Bazı hadislerin bize verdiği işaretlerden şunu anlıyoruz ki bu yaratıklar uzayda başıboş gibi görünen seyyar cisimleri-meteor bulut ve tanımlanamayan sair uçan cisimleri-yıldızları-karanlıkta hızla akıp gittikleri için yıldız şeklinde algıladığımız UFO´ları da bu çerçeveye sokabiliriz-binek olarak kullanıp evrenimizde olup bitenleri temaşa ediyorlar O varlıklar bu seyyarelere-hızla akıp giden görünüp ve bir anda yok olabilen şeyler-binerek yaşadığımız şu nesnel dünyayı gözetlerler Bineklerinin tesbihatını yaparlar” (Sözler Yirmi Dokuzuncu Söz Mukaddime) (Burada Seyyare kelimesine küçük bir not düşelim Teyyare uçan kanatlı nesnelere verilen isimdir Seyyare ise uçmaktan çok son derece büyük bir hızla akıp giden kanatsız vasıtaları anlatmaktadır Her ikisi de ´binek´ diye anılmaktadır Acaba UFO´ya -yani İngilizce´deki Tanımlanamayan Uçan Cisim´e- tek kelimelik bir isim verilmek istenseydi Seyyare´den uygun ne bulabilirdik?) Yukarıda Saidi Nursi´den aldığımız metinde bir tek şey yaptçk Bilinen klasik ifadelerin yerine -mesela sema yerine uzay şuur yerine bilinç gibi- günümüzde kullanılan kelimeleri yerleştirdik Ve gördük ki “pekala uzaylılar var” ve üstelik bizi gözetliyorlar Hatta bir hadiste peygamberimiz “Cennet ehli yeşil ´kuş´ların ´cevf´lerine binerek cennet yurdunu gezecekler” diyor Arapça´da ´tare´ ´uçtu´ demektir ´Tayr´ ise uçan şeye verilen ad Eh geçmişte bir tek kuşlar uçtuğu için de Kur´an´da ve hadiste ´tayr´ kelimesinin geçtiği her yerde bu kelime ´kuş´ olarak isimlendirilmiş Kur´an´ın belirttiğine göre Hz İsa imana çağırdığı insanlara şöyle diyordu; “Ben size çamurdan kuşa benzer bir şey yaparım Sonra ona kendi ruhumdan İflerim -yani enerji yüklerim- o da Allah´ın izniyle uçar” diyordu Demek ki her uçan kuş değildi ve her ´tayr´ kelimesiyle ifade edilen şeyin illa da kuş olması gerekmiyordu

Alıntı Yaparak Cevapla

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam

Eski 08-20-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam




Cevf ise ´boşluk çukur oyuk iç boşluk´ anlamındadır Eğer siz ´tayr´ kelimesinin yerine ´uzay aracı´ veya ´uçan cisim´; ´cevf´ kelimesinin yerine de ´pilot kabini´ kelimelerini yerleştirirseniz yukarıda bahsi geçen hadisi “Cennet halkı yeşil renkli-yeşilin temiz bir çevrenin sembolü olduğunu unutmayalım-uçan araçlara binip kabininden cennet yurdunu temaşa ederler” şeklinde tercüme edebilirsiniz Tuhaftır bu hadis nedense bana hep Jetgiller´i hatırlatmıştır Öyle ise çıkıp evrenimizi bizimle paylaşan uzaylılar vardır ve bunlar kullandıkları ´seyyareler´le (UFO´larla) bizi temaşa ediyor yani izliyor ve hatta bozgunculuğumuzu önlemek ve dünyamızı korumak için bizi gözetliyorlar dersek abartılı bir ifade kullanmış olmayız
BiR iTiRAZ VE RÖLATiViTE

“Uzaylılar var” denildiği zaman hemen ileri sürülen bir itiraz var Deniliyor ki “Güneş sisteminde başka dünya yok Bize en yakın yıldız grubu yani galaksi Andromeda´dır ve bize şu kadar milyar ışık yılı mesafededir Bu kadar uzun bir mesafeyi nesnel varlıkların aşıp gelmeleri mümkün değildir Bu izah daima ileriye doğru akmak üzere ayarlanmış insan mantığının bir eseridir Oysa ışınlanma ve rölativite bu itirazları sonuçsuz bırakmaktadır Kur´an-ı Kerim´de Hz Süleyman´ın “gudvvuha üehrun ve revahuha üehrun´ (gidişi bir ay gelişi bir ay) diye nitelendirilen bineği ile Belkıs´ın tahtının bir saniyenin de altında bir zaman içinde Yemen´den bugünkü Kudüs´e ışınlanması bu itirazlara açık cevaplar veriyor (Sebe´ Suresi 10 Ayet ve devamı)

Guduv gidişi revah gelişi anlatır Kısacası Süleyman´ın bineğinin hızı gidiş-dönüş altmış gün/saattir Kur´an´ın ifadesinde bir gün bizim saydıklarımızla 1000 bin yıldır Demek ki Süleyman´ın bineğinin hızı 1000 x 60 = 60 bin yıl/saattir Bu da saniyede 1000 ışık yılı demektir (22/ 47)

İnsanın algılayabildiği ya da varsaydığı en büyük hız şimdilik ışık hızıdır (Oysa tasavvufta ´nur hızı´ denilen ve hayalden daha süratli olan bir hız birimi vardır) ışığın saniyedeki sürati 300 bin kilometre olduğuna göre -ki ışık uzayın bütün kavislerini ve büaaalerini tarayarak geçer- Hz Süleyman´a verildiği belirtilen bineğin hızı ışık hızından da yüksektir Bu da akla -bugünkü verilerin ışığında anlatacak olursak-ışınlanma süratinin hızını gösteriyor Çünkü Belkıs´ın tahtı göz kapayıp açıncaya kadar Yemen´den Kudüs´e taşınmıştır Ve üstelik bunu da “Reculün indehu mine´l- kitabi ilmün” (kitabi bilgilere-ki bu tecrübi bilgileri de anlatıyor- sahip bir adam) diye vasıflandırılan bir insan başarmıştı Bu ifade bize bilimsel çalışmalarla insanlığın varabileceği sınırları çok net olarak gösteriyor Çünkü bu işi yapmaya Cin taifesinden bir ´ifrit´ de talip olmuştu Ancak onun tanıdığı süre biraz daha uzundu Yani ´ayağa kalkıp oturacak kadar´ bir süre Hz Süleyman bu süreyi uzun buldu ve bugünün ifadesiyle teknolojik bilgiye de sahip olan yardımcısından talep etti ve Taht bir anda hazır oldu Belkıs gelip de tahtını orada bulunca ona soruldu; “Bu taht senin mi?” Belkıs´ın verdiği cevap bugün ´sanal gerçekçilik´ diye nitelendirilen bilimin de ilk tanımı idi: “Sanki o!” Bugün sanal varlıklara İngilizce´de ´sanki o´ denilmesi oldukça ilginç değil mi? Demek ki bizim kendimizi ışık hızına hapsedip onun üzerinde nesnel varlığın taşınmasını yadsımamız sadece ve sadece bilgilerimizin henüz ilkellikten kurtulmamış olmasından kaynaklanıyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam

Eski 08-20-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam




BiR iTiRAZ VE RÖLATiViTE
“Uzaylılar var” denildiği zaman hemen ileri sürülen bir itiraz var Deniliyor ki “Güneş sisteminde başka dünya yok Bize en yakın yıldız grubu yani galaksi Andromeda´dır ve bize şu kadar milyar ışık yılı mesafededir Bu kadar uzun bir mesafeyi nesnel varlıkların aşıp gelmeleri mümkün değildir Bu izah daima ileriye doğru akmak üzere ayarlanmış insan mantığının bir eseridir Oysa ışınlanma ve rölativite bu itirazları sonuçsuz bırakmaktadır Kur´an-ı Kerim´de Hz Süleyman´ın “gudvvuha üehrun ve revahuha üehrun´ (gidişi bir ay gelişi bir ay) diye nitelendirilen bineği ile Belkıs´ın tahtının bir saniyenin de altında bir zaman içinde Yemen´den bugünkü Kudüs´e ışınlanması bu itirazlara açık cevaplar veriyor (Sebe´ Suresi 10 Ayet ve devamı)

Guduv gidişi revah gelişi anlatır Kısacası Süleyman´ın bineğinin hızı gidiş-dönüş altmış gün/saattir Kur´an´ın ifadesinde bir gün bizim saydıklarımızla 1000 bin yıldır Demek ki Süleyman´ın bineğinin hızı 1000 x 60 = 60 bin yıl/saattir Bu da saniyede 1000 ışık yılı demektir (22/ 47)

İnsanın algılayabildiği ya da varsaydığı en büyük hız şimdilik ışık hızıdır (Oysa tasavvufta ´nur hızı´ denilen ve hayalden daha süratli olan bir hız birimi vardır) ışığın saniyedeki sürati 300 bin kilometre olduğuna göre -ki ışık uzayın bütün kavislerini ve büaaalerini tarayarak geçer- Hz Süleyman´a verildiği belirtilen bineğin hızı ışık hızından da yüksektir Bu da akla -bugünkü verilerin ışığında anlatacak olursak-ışınlanma süratinin hızını gösteriyor Çünkü Belkıs´ın tahtı göz kapayıp açıncaya kadar Yemen´den Kudüs´e taşınmıştır Ve üstelik bunu da “Reculün indehu mine´l- kitabi ilmün” (kitabi bilgilere-ki bu tecrübi bilgileri de anlatıyor- sahip bir adam) diye vasıflandırılan bir insan başarmıştı Bu ifade bize bilimsel çalışmalarla insanlığın varabileceği sınırları çok net olarak gösteriyor Çünkü bu işi yapmaya Cin taifesinden bir ´ifrit´ de talip olmuştu Ancak onun tanıdığı süre biraz daha uzundu Yani ´ayağa kalkıp oturacak kadar´ bir süre Hz Süleyman bu süreyi uzun buldu ve bugünün ifadesiyle teknolojik bilgiye de sahip olan yardımcısından talep etti ve Taht bir anda hazır oldu Belkıs gelip de tahtını orada bulunca ona soruldu; “Bu taht senin mi?” Belkıs´ın verdiği cevap bugün ´sanal gerçekçilik´ diye nitelendirilen bilimin de ilk tanımı idi: “Sanki o!” Bugün sanal varlıklara İngilizce´de ´sanki o´ denilmesi oldukça ilginç değil mi? Demek ki bizim kendimizi ışık hızına hapsedip onun üzerinde nesnel varlığın taşınmasını yadsımamız sadece ve sadece bilgilerimizin henüz ilkellikten kurtulmamış olmasından kaynaklanıyor

Bizim ışık hızına hapsedilmiş olmamız başka yaratıkların da bu hıza hapsolunduğuna inanmamızı gerektirmez Uzayda -elbette tabiatları yaşadıkları gezegenin tabiatına uygun dizayn edilmiş- varlıklar vardır ve olmalıdır Nitekim UFO´ların varlığı nerde ise sabit olmuştur Amerika Birleşik Devletleri´nin 1960 yılında başlattığı Apollo serisi uzay uçuşlarına “refakatçi” uçan cisimlerin eşlik ettiği hem astronotların ses kayıtlarıyla hem de çekilen resimlerle isbat edilmiştir Bilindiği gibi Ay´a ilk inen Apollo 14´ten çıkıp Ay´da yürüyen ve burada hatıra resmi çektiren astronotların arka planında iki UFO poz vermişti Bu tarihi uzay yolculuğunun iki UFO´nun refaketinde gerçekleştiğini NASA çok iyi bilmektedir Hatta hatırlarsanız bu resmi basan Time dergisi aaa elden toplatılmıştı Keza astronotların ses kayıtlarında bu cisimlerden açık açık söz edildiği ve Ay´da son derece ahenkli esrarengiz bir müziğin duyulduğu haberi de o sıralarda basına yansımıştı Burada özellikle cinlerin ´temessül etme´ (istediği forma girip gözükme) kabiliyetinden haberdar olanlar diyebilirler ki UFO´lar cinlerin bir oyunudur Bu pek de akla uzak olmaz Cinler atmosfer içinde böyle görüntüler verebilirler Ancak Apollo 14´e refakat eden uçan cisimler atmosfer dışında bunu gerçekleştirmişlerdi Demek ki bunlar cinler olamazdılar

KAVRAMLAR

Dabbe; Bu kelimeye öncelik vermemizin iki nedeni var Birincisi bu kelime ile kast edilen varlıkların aaaabolizma olarak bize benzeyen varlıkların kast edilmiş olmasıdır Elmalılı Hamdi Yazır “Hak Dini Kuran Dili” adlı tefsirinde dabbe kelimesine şu açıklamayı getirir; “Hafif hissettirmeden yürüme debelenme demektir Hayvanlar ve böcekler için kullanılır içkinin vücuda yayılması bir çürüğün etrafına bulaşması gibi hareketi gözle tesbit edilemeyen canlılar için kullanılır…” şu halde tren otomobil bisiklet gibi şunu hemen hatırlatalım bu tefsir yazıldığında bilinen mekanik yürüyücüler bunlardan ibaretti Bunlara bugün robotlar dahil daha bir çok eklemeler yapmak mümkündür Bununla beraber “Allah her dabbeyi sudan yarattı Onların bir kısmı ayaksızdır karnı üzerinde sürünür bir kısmı iki ayaklıdır bir kısmı dört ayak üstünde yürür…” (Nur suresi 24/25) ayetinde zikredildiği gibi bütün yürüyen canlı türlerini içine alır İkincisi dabbe diye nitelen varlıkların yerde ve gökte bulunduğunun belirtilmesidir Dabbe kelimesinin Kur´an-ı Kerim´de ilk geçtiği yer Bakara Suresi´nin 164 Ayetidir Bu ayette ´dabbe´ kelimesiyle yer yüzündeki kuşlar hariç her türlü yürüyen canlılar kast edilmiştir

İkinci ´dabbe´ kelimesi ise Hud Suresi´nin 6 ayetinde geçer Burada da yer yüzündeki dabbelerden söz edilir “Yer yüzünde rızkı Allah´a ait olmayan hiç bir canlı yoktur ki onların karar kıldıkları yeri de varacakları yeri de bilir (Bu bilgilerin) hepsi Kitab-ı mübin´dedir” Burada Kitab-ı Mubin´den maksadın ne olduğuna girmek konumuzun dışında kalıyor Ayette “dabbe”nin “nekre” (belirsiz isim) olarak kullanılması çok ilginçtir Bu ifade tarzıyla Cenab-ı Hak ayette geçen dabbenin kesinlikle “hayvan” tarifi içine girecek dabbeden olmadığına onun bambaşka bir varlık olduğuna dikkat çeker Aşağıda tefsirini yapacağımız Neml Suresi´nin 82 Ayeti bu dabbeden maksadın ne olduğunu netleştirir Dabbe tefsirlere göre ´deprenip duran her tür canlı´ anlamına kullanılmış Ayette geçen

“fi´l-Ardi” (yeryüzünde) ifadesi tahsis için değildir Yani bu kelimenin sadece dört ve daha çok ayaklıları değil aynı zamanda iki ayaklı -insan gibi- varlıkları da kapsamına aldığını hatırlatmak içindir

Diğer bir ilginç husus da bu ayetten hemen sonra uzayı ve uzayın altı günde yaratıldığını anlatan ayetin gelmesidir Dabbe kelimesi aynı surenin 56 ayetinde de geçer Burada da benzer ifadeler kullanılır Ancak bu sefer dabbe´nin mekanı belirtilmemiştir ve bütün yaratıkların Allah tarafından idare edildiği hatırlatılır Şu ana kadar ´dabbe´ kelimesiyle yer arasında sürekli bir irtibat vardı Ama aşağıda vereceğimiz ayette ´dabb´ yere has kılınmamıştır aksine yer ile birlikte gökteki dabbelerden söz edilmektedir İşte bizi yakından ilgilendiren ayet! Nahl Suresi´nin 49 ayeti net bir şekilde yer ve gök dabbelerinden bahseder Dabbe kelimesiyle aaaabolizmaları bize benzeyen yaratıkların kast edildiğini bir kere daha hatırlatarak ilgili ayeti aktaralım:
“Göklerde ve yerde mevcut bütün ´dabbeler´ ve melekler-dabbenin gök denince hemen akla gelen meleklerden ayrı tutulduğuna hasseten dikkat etmek gerekir-hiç büyüklenmeden Allah´a secde ederler” Yani onun emrine uyarlar

Burada özellikle dikkat edilmesi gereken hususlar şöyle sıralanabilir Birincisi; Dabbe kelimesiyle aaaabolizması bize benzeyen daha doğrusu elemental canlı yaratıklar zikredilmektedir İkincisi ilk iki ayette dabbe kelimesi ´dünya´ ile sınırlı tutulduğu halde bu ayette ´gökteki dabbeler´den yani uzaylı diye niteleyebileceğimiz şuurlu bilinçli inisiyatif sahibi yaratıklardan söz edilmektedir İçüncüsü ´dabbe´ ile anlatılmak istenen canlıların soyut varlıklar olan ´melek´lerden farklı olduğunun hasseten vurgulanmış olmasıdır Ve nihayet dördüncüsü her topluluk gibi gök ve yer dabbelerinin de ilahi emirlere uymaktan başka çareleri olmadığı vurgulanır Casiye Suresi´nin 4 ayeti de ilginçtir Bu ayette ise dabbe kelimesi insanlardan ayrı tutulur ve şöyle buyurulur:

“Sizin yaratılışınızda ve çoğaltıp yaydığı dabbelerde ibret almasını bilenler için deliller vardır” (Casiye 4)

Alıntı Yaparak Cevapla

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam

Eski 08-20-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam




Tefsirler ayetin metninde ´yer´ kelimesi geçmediği halde bu çoğaltılıp yayılan yaratıkları yer ile irtibatlandırmışlar Oysa metin “Ve fi halkikum ve ma yebussu min dabbetin” şeklindedir ki “min” ile dabbeler içinde bir türe dikkati yoğunlaştırır Bu türün “insan” insan kelimesiyle birlikte anılması da ona benzerliği ihtar eder Aslında ayette insan kelimesi de geçmemektedir ´Halkikum´ kelimesindeki “kum” zamiri insana bakar Bu ´kum´ zamiri doğrudan insana baktığı ve çokluk ifade ettiği halde Dabbe kelimesinin “min” ile tahsis edilmesi ve “nekre” (belirsiz) olarak kullanılması ister istemez zihni yeterince bilimeyen bir türe yönlendiriyor “Yabussu” kelimesi ile de bu varlığın seri bir şekilde çoğalıp yayılabildiğine dikkat çekilir Ve geldik “dabbe” kelimesi konusunda bize en ilginç fikirleri verecek ayete Neml Suresi´nin 82 ayetinde insanlarla konuşacak dabbeden söz edilir Ve bu kıyamet öncesinde görülecek bir türdür ki insanlığa akibetini söyleyecek

“Söz sabit olacağı zaman (yani kıyamet öncesinde) onlar için yerden bir canlı çıkarırız İnsanlara Allah´ın ayetlerini ve maksadını anlayamadıklarını söyler”

Şimdi UFO´larla ilgili verileri gözden geçirelim ve bilgilerimizi tazeliyelim Bugüne kadar yapılan bütün araştırma ve incelemeler onlardan alınan mesajlar ve bilgiler UFO denilen araçlarla bizim dünyamıza kadar sokulup yer küreyi yakından inceleyen bu yaratıkların bir tek maksadı var

İnsanlığı hızla yuvarlanıp gittiği akibeti konusunda uyarmak Adeta bize verdikleri mesajlarla bizi bu bozgunculuktan bu fesadlardan ve kan dökücülükden korumaya vazgeçirmeye çalışıyorlar Burada hemen yaradılışı hatırlatalım ve meleklerin itirazını düşünelim Ne diyordu melekler: “Ya rabbi yer yüzüne halife olarak atayacağın bu insan orada bozgunculuk yapacak ve alemi fesada verecek

Şimdi biz ürettiğimiz teknoloji ile hızla akibetimizi yani kıyameti hazırlıyoruz Oysa Cenab-ı Hakk´ın insandan beklediği barış ve esenlikti Nitekim gönderdiği dine hep ´İslam´ yani barış adını koydu Ama insanlar adı barış olan ve insanlar arasında barış ve kardeşliği tesis etmesi için gönderilen bu dinleri nifak ayrılık ve savaş sebebi haline getirdiler Kendilerine emanet edilen bu cenneti cehenneme çevirdiler İlerde daha geniş temas etmeyi umduğumuz Tarık Suresi´nde geçen “in kullu nefsin lemma aleyhi hafiz” ayeti açık seçik insanların tümünün gözetim ve gözetleme altında olduğunu ortaya koyar İşte şimdi biz kıyamet öncesindeyiz ve bugüne kadar kendilerini gizleyen bu yaratıklar insanlarla konuşmaya yani ilişki kurmaya başladılar UFO´ların gözükmesi yakın dönemlerdedir Geçmiş bazı efsanelerde gökten gelen varlıklardan söz edilir Bunların resmi de çizilmiştir Ama UFO´lar günümüzün mesajcılarıdırlar ve bizimle bizim tekniklerimizi (radyo dalgaları ses ve görüntü) kullanarak iletişim kuruyorlar İnsanları uyarıyorlar Bu gidişatın felaket olduğunu haber veriyorlar Yani artık bizimle konuşuyorlar ve bize Allah´ın ayetlerini dinini anlamadığımızı söylüyorlar

Ragıp el-Isfahani Müfredat adlı tefsirinde (s165) “İnsanlarla konuşacağı” belirtilen bu dabbenin o ana kadar bilinen görülen bir yaratık olmadığını özellikle vurgular ve kıyamet öncesinde çıkacağını belirtir Ayette geçen “Fi´l-Ardi” (yerde) ifadesi de atmosferin içinde anlamına gelir Çünkü Arz atmosferiyle birlikte arz özelliği taşır Arz kelimesinin “artikel” (belirli isim) olarak kullanılması gösteriyor ki bu yaratıklar atmosfer içinde görülmeye başlayacaklar Nitekim biz de UFO´ları ancak atmosfer içine girdikten sonra görebiliyoruz Oysa onların atmosfer dışında görüldüklerini de biliyoruz (Apollo 14´ün verileri) Müslümanlar 14 asırdır işte bu dabbeden (dabbetül arz) söz edip duruyorlar ama her asırda onunla ilgili tarifler değişip karma karışık bir hal alıyor Bunların ansızın saldırıya geçecek-ki bu da olsa olsa beşerin artık iler tutar yanının kalmaması sonucudur- uzaylılar olduğu söylenebilir Çünkü bu dabbe ile ilgili rivayetlerin birinde onların saklı bir topluluk oldukları ve zamanı geldiğinde içine hapsedildikleri boyuttan çıkıp saldırıya geçecekleri belirtilir

Tayr
Tayr kelimesinin bizi ilgilendiren şekliyle ilk geçtiği ayet Enam Suresi´nin 38 ayetidir Bu ayette “Yer yüzünde hiç bir canlı ve iki kanadıyla uçan hiç bir ´uçucu´ yoktur ki sizin gibi kendilerine has kanunları bulunan bir topluluk olmasınlar” denilir Burada ´tayr´ kelimesinden maksadın bilinen kuşlar olduğu açık seçik belli oluyor Çünkü onları “İmmet” (topluluk) diye nitelendiriliyorlar Cenab-ı Hak “tairun yatiru bi cenaheyhi” diyerek iki kanatlı kuşlardan söz ettiğini özellikle vurguluyor Ancak bir sonraki ayette Cenab-ı Hak Kitapta (anılması gereken) hiç bir şeyi eksik bırakmadık diyerek bilinen ´dabbe´ ve bilinen ´tayr´ın dışında ilerde ve gelecekte karşılaşılabilecek diğer uçucuların veya canlıların da kendi yaratığı ve kendi kudreti altında olduklarını hatırlatmış olur Kur´an-ı Kerim de sık sık bu tür açıklamalar vardır Bir ayette Cenab-ı Hak dönemin bilinen binekleri olan eşek at katır ve deveyi andıktan sonra

“Biz daha onlar gibi nice binekler yaratmışız” diyerek hem o dönemin insanlarına akla aykırı olmayan bir ibret dersi vermiş oluyor hem de çağımızda artık uçak roket helikopter tren otomobil ve gelecekte üretilmesi mukadder olan bineklere de insan zihninde kapı açmış oluyor Keza bir başka ayet-i kerimede Cenab-ı Hak insana yerlerde denizlerde ve göklerde geçitler ve yollar yarattığını söyler ki bu ayet bugün dünkünden çok daha derin anlamlar içermektedir Nitekim teknoloji geliştikçe ilmi çalışmalar yeni yeni gerçekler ortaya çıkardıkça Kur´an´daki bir çok ayet de anlam kazanıyor ve ne demek istediği daha iyi anlaşılıyor ´Tayr´ kelimesi de bu neviden bir kelimedir Kur´andaki her ´tayr´ kelimesinin kuş olmadığını bugün çok daha iyi anlıyoruz

“Uçan Ümmet!”

Bu tabir etrafında biraz fikir jimnastiği yaptığımız zaman kuşlarla birlikte uzaylıları da bir ümmet kabul etmekte güçlük çekmeyiz Hele “Biz kitapta anılmadık hiçbir şey bırakmadık” tenbihi bizleri bilinenlerin ötesinde geniş düşünmeye sevk etmek içindir Çünkü her ayetin hem umumi bir bakışı hem özel bakışı vardır Yani bütün zamanlara toptan hitap ettiği gibi her bir zamana da ayrı ayrı göndermeler yaparlar Tair´ kelimesinin-Yasin Suresi´nde olduğu gibi- ´uğursuzluk´ ´vebal´ ve ´sorumluluk´ ifadesi taşımaşı da ilginçtir Özellikle Mülk Suresi´nde uzaydan yapılacak saldırı ile birlikte düşünüldüğü zaman insanlık için bu kelimenin neden bu anlamlarç taşıdığını anlamakta güçlük çekmeyiz(27/47; 36/19) Nur Suresi´nin 41 Ayeti de ilginçtir “Görmüyor musunuz yer yüzündekiler de göktekiler de ve bölük bölük gruplar oluşturan ´tayr´lar da Allah´ı tesbih ediyorlar Ayette geçen “Men fi´s-semavati ve´l-ardi” ibaresi üzerinde özellikle durulması gereken bir ifadedir Çünkü Arz kelimesi tekil olduğu halde ´Sema´ kelimesi çoğul kullanılmış Yani “men fi´s-Semai” denmemiş de “men fi´s-semavati” denmiş Oysa ayetin genel akışı içinde Sema kelimesinin ´tekil´ kullanılması daha makul görülüyor Şayet bu kelime tekil kullanılmış olsaydı Tayr kelimesinden ancak atmosfer içinde hayatlarını sürdürebilen kuşları anlamak zorunda kalacaktık Ayrıca

´men´ edatı da insanlar gibi bilinçli yaratıkları anlatmak için kullanılmıştır Kuşlar için ´men´ edatı kullanılmaz Peki sema kelimesinin tekil değil de “semavat” (gökler) çoğul kullanılmasının hikmeti nedir?

Eğer daha sonra gelen “et-Tayr” kelimesinden maksadın bizim bildiğimiz ve sadece atmosfer içinde varlıklarını sürdürebilen kuşlar olsaydı bu kelimenin de “sema” olarak kullanılması daha uygun olurdu Oysa Semavat bütün katmanlarıyla “uzayı” anlatır Demek ki atmosferimizin dışında da bölükler oluşturarak yaşayan ve bir tür ümmet (yani topluluk) olan uçucular vardır Kur´an onlara da işaret ediyor Ve onların da kendilerine düşen vazifeleri bildiğini hatırlatıyor ardından da “Allah” onların da ne yaptığını bilir diyor Neml Suresi´nde ise Cenab-ı Hak ´tayr´ topluluğu ile iletişim kurmanın yolunu gösterir Hz Süleyman bildiğiniz gibi bütün teknik kudretlerle donatılmış büyük peygamberlerden biridir Bugünkü teknolojimizin ilk ipuçlarını hep O´nun mucizelerinde görürüz Ses ve eşyanın ışınlanması aktarılması havanın taşıyıcılık özelliği (aerodinamik) rezonans sesin gidiş ve dönüş sureleri sesin hızı insan dışı yaratıkların bayağı işlerde kullanılması (mesela cinlerin Süleyman Tapınağı´nda bilfiil çalıştırıldıkları Kur´an´da zikredilir) gibi İşte insan dışı yaratıklarla irtibat ve iletişim kurulabileceğini de Hz Süleyman´ın lisanından aktarılan şu ayetten anlıyoruz; Süleyman Davud´a varis olup dedi ki; Ey İnsanlar! Bize ´mantıku´t-tayr´ öğretildi ve bize her şeyden verildi (Neml 16) Burada bizi ilgilendiren “mantıku´t-tayr” dır ´Mantık´ ´nataka´ kelimesinin mastarıdır Nataka ´söz söyledi´ ´(adam) konuştu´ demektir Kuşların konuşmasını anlatmak için ilk etapta akla gelmesi gereken bir fiil değildir Bunun yerine ´kelleme´ filinin mastarı olan ´tekellüm´ de kullanılabilirdi Kullanılmamış Çünkü tekellüm doğrudan insana bakar insanın konuşmasına ´tekellüm´ denir Buradaki konuşma ´mantık´ kelimesinin ikinci anlamı olan ´makuliyeti´ de çağrıştırır Böylece ´uçan´ cin veya kuşlarla kurulacak iletişimin insanların konuşmasına benzemediği ihtar edilmiş olur Nataka´ kelimesi cansız varlıklar için de kulanılır ´Nataka´l-avdu´ (ses çıkardı) anlamınadır Yani ´nataka´ fiili zihinsel iletişimi ve ´sinyal´leri ifade eder

Demek ´uçucularla´ yapılacak muhabere veya iletişim ancak sinyallerle olacak Bildiğimiz kelimelerle değil Nitekim atmosfer dışı varlıklarla insanların kurabildiği iletişimler radyo dalgaları ve sinyallerledir Bu ayette Hz Süleyman insanlara uzaylılarla iletişimin yollarını öğretiyor Bunun bildiğimiz dil formlarıyla değil daha evrensel bir iletişim yolu olacağını hatırlatıyor Nitekim ´tekellüm´ iletişim kurma biçimlerinin en alt tabakasıdır Balinaların iletişimi bile biz insanların iletişiminden daha ilginçtir Yukarıda zikrettiğimiz ayetten iki adım sonra gelen ayette de Süleyman´ın karıncalarla kurduğu iletişime sahip oluruz Süleyman insanlar cinler ve ´tayr´lardan (bu kelime malesef bütün tefsirlerde ´kuş´ diye geçer Çünkü o dönemlerde bilinen tek uçucu kuşlardır) oluşan ordusu Neml Vadisi´ne girdiği zaman Süleyman aleyhi´s-selam karıncalar kralının kendi halkına “Ey karıncalar yuvalarınıza çekilin Süleyman´ın ordusu sizi bilmeden ezebilir” dediğini duydu Bu duyuşun ve algılayışın bizim bildiğimiz tarz olmayacağını pekala tahmin edersiniz Nitekim Süleyman bu çağrıyı duyup algılayınca tebessüm etti ve “Bana verdiğin nimetlerle beni azdırma ya Rabbi” diye Allah´a dua ve şükretti Enbiya Suresi 79 ayet Sebe´ Suresi 10 ayet ve Sad Suresi 19 ve 19 ayetlerde dağların ve kuşların Hz Davud´a baş eğdirildiği ve de onun emrine verildiği belirtilir Burada söz konusu ettiğimiz ayet Sebe´ Suresi´nin 10 ayetidir Bu ayette Allah dağları kuşları Davud´un emrine verdiğini hatırlatır hatırlatmaz ona madenleri eritmeyi öğrettiğini de hatırlatır Birbiriyle alakasız gibi görİlen İç şey peş peşe sıralanır Oysa bugün bu üç unsur arasında çok rahat ilişki kurabiliyoruz Dağlar her türlü madenin kaynağıdır Onların Davud´un çağrısına aynıyla karşılık vermesi hem aksi sedaya (eko) işaret var hem de madendeki ses özelliğine işaret var Dağların canlı gibi Davud´a ses vermesi kuşların ona boyun eğmesi ve madenlerin ilk defa onun tarafından eritilmesi birer mucize olarak aktarılır

Fil Suresi
Meryem Suresi´nde geçen Hz İsa´nın “ben size çamurdan bir kuş yaparım ve ona üflerim o da uçuverir” şeklindeki ayet ile bu ayet birlikte zikredildiği zaman ikisi arasındaki irtibat net anlaşılır Dağlardan elde edilecek madenlerin eritilip kuşa dönüştürüleceği fikrini pekala ilham eder Fazla uzatmaya gerek kalmadan görüyoruz ki sadece et ve kemik olan kuşlar söz konusu değil Madenden yapılma kuşlar da söz konusu Nitekim bir çok eski efsanede ve destanda ´demir kuşlar´dan ´ateş kuşlar´ dan söz edilir Tayr´ kelimesi etrafında yaptığımız bu yorumlardan sonra şimdi Fil Suresi ´ni ele alabiliriz Mekke bünyesinde barındırdığı Ka´be dolayısıyla en eski zamanlardan beri Arabistan´ın hem kültür hem ticaret merkeziydi Buralarda her yıl kültür şenlikleri düzenlenir şiir yarışları tertip edilir ve kurulan panayırlarda hem kültür alış verişinde bulunulur hem de ticaret yapılırdı Putperest Kureyşliler bu faaliyetler sayesinde büyük servetler edinmişlerdi Habeşistan bütün çabalarına rağmen bu kültürel faaliyetleri ve ticari sürkilasyonu kendi İzerine çekemiyordu Gün geçtikçe Mekke daha zengin oluyor ve kültür merkezi olma bakımından öne geçiyordu Dönemin Habeşistan Kralı Ebrehe putperest olan Kureyşliler´in bu avantajı Ka´be sayesinde yakaladıklarını biliyordu Eğer kendisi de bir mabed inşa ederse belki ticareti Habeşistan´a çekebilecekti Öyle de yaptı Altın kubbeli muhteşem bir mabed yaptırdı ve herkesi buraya gelmeye mecbur etti Mekkelilere de bu yolda haber gönderdi Bunun üzerine Habeşistan´a giden bir Kureyşli bu da mabed mi diyerek mabedin içine pisledi Buna çok öfkelenen Ebrehe Mekke´yi alıp Kabe´yi yıkmaya karar verdi Ordusunun önünde filler yürüyordu Nihayet Mekke civarına gelince otağını kurdu ve Mekke´lilerin sürülerini gasp etmeye başladı O sıralarda Mekke´nin siyasi lideri Hz Peygamber´in dedesi Abdülmuttalib´ti Ebrehe Abdülmuttalib´in de 200 devesini almıştı Bu haber Abdülmuttalib´e ulaşınca Abdülmuttalib Ebrehe´nin karargahına gitti Ebrehe onun Mekke´nin affı için yalvaracağını umuyordu Ama öyle olmadı Abdülmuttalib develerini talep etmek için geldiğini söyledi

Alıntı Yaparak Cevapla

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam

Eski 08-20-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kuran İ Kerimde Ufolar Ve Dünyadışı Yaşam




Ebrehe şaşırdı Onun Mekke lideri olarak kendisinden bağışlanma dileyeceğini ve Kabe´ye zarar vermemesini isteyeceğini sandı Ve; “Sen develerin için mi geldin? Oysa ben senin Kabe´ye zarar vermemem için ricacı olacağını umuyordum” dedi Abdülmuttalib ona şu cevabı verdi:

“Hayır ben Kabe için gelmedim Ben develerim için geldim Ben develerimin sahibiyim Kabe ise Allah´ındır” Ebrehe aşağılayıcı bakışlarla Abdülmüttalib´i süzdükten sonra; “Verin şunun develerini yarın hepsini birlikte alacağım!” Abdülmuttalib oradan ayrıldıktan hemen sonra Fil Suresi´nde geçen hadise cereyan etti Şimdi surenin mealini aktaralım;

“Görmedin mi Rabbin Fil sahiplerine ne yaptı? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine ´siccil taülarç´ fırlatan “uçan ebabil”ler gönderdi Ve onları “asfin mekul”e çevirdi

Burada üzerinde duracağımız kelimeler ´tayr´ ´ebabil´ ´siccil´ ve ´asf´ tır Tayra: Bu kelimeyi yukarıdan beri izah edip geliyoruz Burada bu sureye özel bir iki nüansına temas edeceğiz Bilindiği gibi ´tayr´ uçan şeye verilen genel addır Bu surede ´tayr´ kelimesinin ´nekre´ (belirsiz) bir isim olarak kullanılması bunların bildiğimiz kuşlar olmadığına dikkat çekmek içindir Elmalılı Hamdi Yazır bu surenin tefsirini yaparken “Bu kelimenin nekre kullanılması bunların tanınmadık bilinmedik garip uçucular olduğunu hatırlatmak içindir” der “Tanınmadık garip kuş” Bu ifadeler son derece ilginç değil mi? UFO´ların İngilizce´deki karşılığıyla tamtamına örtüşmüyor mu? (tanımlanamayan uçan cisim)! Tahmin ediyoruz ki merhum Yazır bu tefsiri yaparken UFO´lar görünmüş olsaydı mutlaka onlara bir atıfta bulunurdu Çünkü Elmalılı Tefsiri teknolojik gelişmelere en çok dikkat çekmiş tefsirlerden biridir hatta kendi dönemi için en iyisidir Elmalı aynı kelimenin tefsirinde “Bunlar-siz bunu uçan cisimler olarak da anlayabilirsiniz-o zamana kadar oralarda hiç görülmemiş irili ufaklı siyah yeşil beyaz takım takım kuşlardı” der Eğer surede geçen ´tayr´ kelimesi bilinen bir tür kuş olsaydı bunların irili ufaklı olması veya değişik renklerde olması gerekmezdi Oysa irili ufaklı ve muhtelif renklerden söz ediliyor ve bunların takım takım yani filolar halinde saldırdığı belirtiliyor Amon-Ra´nın dönüşünü anlatan “Yıldız Geçidi-Stargate” filmiyle Amerika´nın uzaylılar tarafından istilasını anlatan ve yeni yeni vizyona giren filmdeki “Independent Day” uzay araçları gözönüne alınacak olsa Ebabil-ki aşağıda izah edeceğimiz gibi ebabil filo demektir-diye nitelendirilen kuşların ne derece hakikate uygun olduğu da anlaşılır Bilinen bir gerçek varsa bu surede geçen Tayr bildiğimiz kuşlar değildi ve o daha önce hiç görülmemişti

Ebabil
Bu surede geçen diğer ilginç bir kelime de Ebabil´dir Tefsirlerde Ebabil kuşunun adı olarak değil ´uçuş şekli´ diye anılır Uçan ve aşağıdakilere ´siccil´ atan bu uçucuların uçma biçimini anlatmaya yöneliktir Ebabil kelimesini anlatabilmek için ´şemati´ ve ´abadid´ kelimeleri örnek verilmiş Şemati askeri literatürde ´dağınık kıtaları´ ´abadid´ ise ´manga´ ´bölük´ ve ´filo´ ları anlatır Bütünden ayrılıp küçük birlikler oluşturmaya ´abadid´ denmiş Ebabil´in ilginç bir yanı da bu kelimenin tekilinin olmamasıdır Daima çokluk olarak kullanılır Tıpkı filo gibi Filo dendiğinde hemen aklınıza üçten fazla sayılar akla gelir Sahabe´den ünlü müfessir İbn-i Mes´ud da bu kelimeyi ´uçan fırkalar´ diye tefsir etmiş Bugün buna kısaca ´filo´ diyebiliriz Bir diğer ünlü müfessir İbni Cerir de Ebabil´i kuşun adı olarak değil uçuş biçimlerinin vasfı olarak algılamamız gerektiğini söyler ve Ebabil´i “dört bir taraftan ayrı ayrı ve gruplar halinde uçmanın adı” diye zikreder Ancak bazı tefsirlerde bu kelimenin ´ibbale´ kelimesinden geldiğini ibbalenin de grup ve demet anlamına kullanıldığını hatırlatır Görülüyor ki hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın Fil Suresi´nde geçen ´uçucuların Ebabil Kuşları ile alakası yoktur Ebabil onların adı değil uçuş şekillerini anlatan bir özelliktir Sonra bu uçan varlıklarla ilgil başka detaylar da vardır “Bunların ayakları köpek ayağına benziyordu” deniliyor ve denizden geldikleri ansızın belirdikleri rivayet ediliyor Ve renkliliklerine özellikle dikkat çekiliyor

Siccil

Siccil kelimesi de surede dikkat çeken bir kelime Siccil kelimesi Kur´an-ı Kerim´de başka yerlerde de geçer Bir ayette ise ´müsevveme´ kelimesi ile birlikte anılır Müsevveme nereye isabet edeceği belirlenmiş anlamınadır Hedefe kilitlenmiş fİzeye de ´müsevveme´ denir Siccil tefsirlerde kabaca ´Pişmiş sıcak taş´ olarak geçer Bugün rahatlıkla bomba diyebileceğimiz siccil kelimesinin tefsirlerdeki yorumları incelendiğinde mİfessirlerin nerde ise ´bomba´ diye nitelendirilecek bir anlamı yakalamaya çalıştıklarını hissedersiniz Tefsirci Zamehşeri (sanki yazılmış tedvin edilmiş (yani koordine edilmiş ve sabitleştirilmiş) ateş dolu azap´ diyor siccil için Siccil keçi veya koyun gübresi iriliğinde taşlar diye tanımlanmış ve kuşların bunları ağızlarında ve ayaklarında taşıdıkları rivayet edilmiş Bir savaş uçağını anlatmak için acaba o devirde bundan daha güzel tanım yapılabilir miydi? İbni Abbas ise ´fındık´ tanımı yapıyor çok çok ağır cisimler olduğunu aktarıyor Fındığın bildiğiniz gibi üzerinde sert bir kabuk vardır ama özü yani işe yarayan kısmı içindedir Size kurşunu hatırlat mıyor mu? Evet bu uçan cisimlerin Ebrehe ordusuna fırlattığı bu siccil´ler onları bir anda ´asfi me´kul´ e çevirdi Asfin Me´kul yenmiş kırık dökük hale gelmiş ekin demektir Bu saldırı neticesinde onlar yanmış yerler de delik deşik olmuştu Dışardan bakan biri saldırının gerçekleştiği yeri biçilmiş ve sonra çiğnenerek kırık dökük samanlara dönüşümü bir şekilde gördüler Bu tasvir bombardıman sonrasının en güzel tanımı değil mi?

Zülkarneyn ve Yecüc Mecüc

“Bir de sana Zülkarneyn´i soruyorlar De ki size ondan bir bilgi aktaracağım Biz ona yerkürede bir yer belirledik Ve ona ulaşmak istediği her şey için bir vasıta verdik Derken o o vasıtaların birine tabi oldu Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman güneşi sanki kara bir balçığa batıyor buldu Bir de bunun yanında bir kavim buldu Biz ona dedik ki “Ey zülkarneyn onlara zulmetmekte veya iyi davranmakta serbestsin” (Onları cezalandırırsın veya iyi davranırsın)” O da dedi ki “kim haksızlık ederse muhakkak ona azap edeceğim Sonra onlar Rablerine döndürülür O da onlara görülmedik bir azab verir Ama her kim de iman edip iyi şeyler yaparsa buna da en güzel mİkafat vardır Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu Nihayet güneşin doğduğu yere varınca orada güneşin güneşe karşı hiç bir siperleri olmayan bir kavmin üzerine doğduğunu gördü işte Zülkarneyn´in kudret ve saltanatı böyleydi Ve biz onun yanında bulunan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık Sonra yine bir yol tuttu Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde hemen hiç söz anlamayan bir kavim buldu” Dediler ki “Ey Zülkarneyn Ye´cüc ve Me´cüc bu yerde fesat çıkarıyorlar Sana bir “harc” verirsek bizimle onlar arasında bir sed yapar mısın?” Dedi ki “Rabbimin bana verdiği şey sizin bana vereceğinizden daha hayırlıdır Siz bana güç verin ben de sizinle onlar arasında bir sed yapayım Bana demir kütleleri getirin” Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit “Ateş yakıp körükleyin” dedi Demiri bir ateş koru haline getirince “Bana erimiş bakır getirin döaaaim” dedi (Ve ekledi): “Artık Ye´cüc ve Me´cüc bunu asla aşamazlar Bu rabbimin bir lütfudur Ne zaman Rabbimin emri (kıyamet çağı) gelir o sed yıkılır ve onları salıverir Rabbimin vaadi de haktır ve bu olacaktır (Kehf Suresi 83-96)

Tefsirlerde Zülkarneyn ile ilgili çok rivayetler var Onun Büyük İskender olduğunu söyleyenler ekseriyette Ancak çok kuvvetli bazı kaynaklarda Zülkarneyn´in “müslüman” yani Tek Tanrı´ya inanan bir insan olduğu belirtilir Oysa Büyük İskender çok tanrılı hatta Tanrı Kral inancında olan biriydi Aslında tarih bize Zülkarneyn diye birinden hiç söz etmiyor Büyük İskender´in Zülkarneyn diye bilinmesinin tek sebebi onun iki boynuzlu miğfer giymesidir Çünkü Zülkarneyn bir isim değil bir sıfattır Yani iki boynuzlu demektir Vikingler de iki boynuzlu miğfer takarlardı Dolayısıyla Zülkarneyn tarihi bir şahsiyet olmaktan çok Hızır As gibi hükmi bir şahsiyettir Bir tür uzay gezginidir Nitekim Zülkarneyn kıssası Kur´an-ı Kerim´de Hızır Aleyhisselam´dan hemen sonra anlatılmya başlanır Hızır için bilinen rivayetler onun zamanın tersinden gelen ve olayların geleceğini ve geçmişini bilen bir ´temessül´ kabiliyeti olan bir şahsiyet olduğunu gösteriyor O zamanın akış istikametinin tersine hareket eden bir kutlu kişidir Melek değildir insan da değildir Ama insan suretine bürünebilen ve insanların dar zamanlarında karşılarına çıkıp yol gösteren ilahi bir erdir Nitekim Hz Musa kendi nefsinde “Acaba Allah´ın kudret ve hikmetini benden daha iyi anlayan kullar var mı?” diye düşününce Cenab-ı Hak ona Hızır Aleyhisselam´ı örnek gösterdi Bunun üzerine Musa “Ben onu tanımak istiyorum” dedi Sonunda Cenab-ı Hak ikisi arasında bir randevu gerçekleştirdi ve birlikte çok ilginç bir yolculuk yaptılar İşte Kur´an-ı Kerim Zülkarneyn kıssasını bu soyut yolculuktan hemen sonra anlatmaya başlar Böylece Zülkarneyn´in de saklı bir kul olduğu fikrini pekiştirir

Zülkarneyn´in yolculuklarına gelince şimdi şu yuvarlak küremiz İzerinde güneşin battığı yeri düşünün Var mı öyle bir yer? Güneş nerde batıyor veya nerde doğuyor? Bunlar son derece izafi şeylerdir Eğer doğu Japonya ise Japonya´nın doğusu Amerika´dır Oysa Amerika aynı zamanda Japonya´nın batısındadır Doğu ve batı kavramı izafi şeyler olduğu için insanlar İngiltere´deki Greenwich´i sıfır noktası saymışlar doğusuna doğu batısına batı demişler Demek ki mutlak olarak doğu ve batı yoktur Nitekim Kur´an-ı Kerim iki doğudan ve iki batıdan da söz eder Demek ki burada doğu ve batıyı uzaysal kavramlar olarak anlamak zorundayız (Burada hemen şu notu da düşelim Uzaylılarla ilgili tasvirlerin çoğunda da kralların başında boynuzlu miğferler bulunur) Öyleyse Zülkarneyn´in macerası bizim bildiğimiz tarihsel bir macera değil Eğer öyle bir şey olsaydı bu maceranın Tevrat ve İncil´de de bulunması gerekirdi

Hatta destanlarda da… Çünkü insanlığın yaşadığı müşterek hatıraların tümü hem semavi kitaplarda var hem de destanlarda Amerika yerlilerinin destanlarında ve efsanelerinde İki Boynuzlu Tanrılar´dan söz edilir ve bunlar genellikle göklerle ilgili tasvir edilmişlerdir Mamaafih tarihte hem batıyı hem doğuyu bütünüyle hakimiyeti altına almış bir kraldan hiç söz edilmez Büyük iskender´in hakimiyet sahası Yunanistan´dan Çin Seddi´ne kadardır Yani eğer karalar esas alınarak düşünülse bile ne tam doğuya ulaşmıştır ne de tam batıya
Öyleyse bu doğu ve batı kavramını başka türlü anlamak zorundayız Belki de bu doğu ve batı insanlığın içinde hapsedildiği boyutun alt ve üst noktalarıdır Bu da Güneş Sistemi´nin Samanyolu Galaksisi içindeki alt ve üst eşikleridir Ayet metninde “Fe-etbea sebeba” denir Etbaa tabi oldu uydu hükmüne göre hareket etti anlamına gelir Sebep ise bir şeyin olması için gerekli vasıtadır Dolayısıyla bunu boyutları geçme boyutlar arası geçiş yapma olarak da algılanabilir Çünkü Zülkarneyn bildiğimiz bir insandan çok Hızır gibi hükmi bir şahsiyettir Bizim üstümüzdeki boyutta Hızır´ı sayılabilir Onun üstündeki boyutta ise Allah tarafından göğe çekilmiş Hz İsa´yı gösterir Hızır bize en yakın boyuttadır Hz İsa ise üçüncü boyutta Hızır sık sık bizim boyutumuza geçer ama Hz İsa bir tek sefer boyutumuza girecek ve yeryüzünde hükümran olacaktır Bu inanç hem Hıristiyanlar´da vardır hem de müslümanlarda Nitekim Hadis´te de

İsa´nın yeniden dünyaya dönüp İslamiyet üzerine hükümran olacağı haber verilir Bütün bu izahlardan sonra pekala diyebiliriz ki Zülkarneyn´in seyahat alanı insan merkezli evrendir Yani Güneş sistemi içinde Ancak bu sistem içinde bile birbirine geçmiş sayısız boyutlar olduğunu bilim adamları kabil ederler

Mesela burnumuzun dibinde bize diaaa bir boyut vardır ama biz onu hissetmeyiz iki boyut arasında milyarlarca ışık yılı mesafe olduğu halde boyut diaaa olarak aşıldığında saniyelik zamanlarla izah edilebilecek yakınlıktadırlar Zülkarneyn de Hızır gibi “süper bilgin” lerdendir Şöyle bir temsil ile anlatalım Big Bang gerçekleştiğinde zaman iki yönlü akmaya başladı Sıfırın artı ve eksi yönüne doğru… Birisi “Ol” yönüdür biri de “÷l yönüdür Aslında Allah katında her şey olup bitmiştir O yüzden de Allah “kıyamet koptu” buyurur Allaha göre kıyamet koptu Ama zaman boyutuna hapsedilmiş bizler için henüz o zamana ulaşmış değiliz Bir noktadan başlayan bir dairenin iki yönü vardır Bir noktadan çıkan iki çizgi birbirinin üzerine katlanarak aynı noktaya ulaştıklarında daire tamamlanır ve iş bitmiş olur işte Hızır ve Zülkarneyn bizim istikametimizin tersinden gelen ölümsüz varlıklardır Karn kelimesi üzerinde de biraz duracak olursak belki meseleye biraz daha ışık tutarız Karn boynuz demektir Ama aynı zamanda çağ ve dönem anlamı da vardır Zülkarneyn iki boynuzla anlamına geldiği gibi “iki zamanlı” anlamına da gelir iki zamanlı insan için elbette iki doğu ve iki batı vardır Çünkü her zamanın bir başlangıç ve bitiş noktası vardır Dolayısıyla iki zamanlı olanın iki doğusu ve iki batısı mevcuttur Zülkarneyn iki boyutlu zamanın başlangıç noktasıyla bitiş noktasını gördü Yani insanlığın macerasını Yecüc ve Mecüc ise bu boyutlar arası gelgitte varlığını tesbit ettiği iki topluluk Bunlarçn yerle ilintili olmaları ise yer yüzünde icra edecekleri operasyonlarla ilgilidir Çünkü Yecüc ve Mecüc ile ilgili rivayetler bu iki kavmin insanlığın ürettiği bütün uygarlığı ve kültürü yerle bir edecekleri yolundadır

Yecüc ve Mecüc´in ortaya çıkış dönemleri tıpkı Zülkarneyn kıssasında izah edildiği gibi kıyamet öncesidir iyi ve kötü iki grubun dünya üzerinde cereyan edecek mücadeleler neticesinde insanlığa ait bütün eserler yerle bir olacak Bilim kurgu filmlerinde de görüldüğü gibi zaman ilerisinden gelen uzaylılar hep iki gruptur Bir grup insanlığın geleceğini kurtarmaya çalışırken diğer grup bu fesadcı ve azgın insanları yok etmeye yöneliktir Ayette geçen “Ve iza cae va´du Rabbi cealehu dekkae ve kane va´du Rabbike hakka” ibaresi Zülkarneyn eliyle bir boyuta hapsedilmiş olan bu topluluğun zamanı geldiğinde bu boyuttan kurtularak yeryüzüne saldıracaklarını ve bunun da gerçekleşmesi mukadder bir olay olduğunu göstermektedir Kur´an´a göre uzay yedi tabaka olarak dizayn edilmiştir Bu hem yedi kat göğü ifade eder hem de her katta yedi uzayın varlığını haber verir Nitekim ayette gök “tabakan an tabak (yani kat kat içinde) olarak yaratılmıştır İstelik Kur´an´a göre yedi kat uzayın ilk katı yıldızlıdır Demek ki yıldızların serpildiği alan sadece birinci kat göktür Bu ise sonsuzluk fikrini verecek kadar geniştir Ancak bu uzaklık tek istikametli zaman içindir Çift zamanlı varlıklar için bir boyuttan diğer boyuta sıçramak an meselesidir Nitekim UFO diye nitelediğimiz cisimler de aniden gözden kayboluveriyorlar İstelik radarlar bile tesbit edemiyor Çünkü bizim radarlarımız da tek yönlü zamana göre yapılmışlardır Dolayısıyla ancak bilinen zaman istikametinde akan cisim ve onların sinyallerini alabilirler Oysa UFO´ların kullandığı teknik boyuttan boyuta geçebilecek imkanı veriyor Dolayısıyla gözümüzün önünde oldukları halde bir anda sırra kadem basarlar İlerde Tarık Suresi´ni anlatırken göreceğiz ki Cenab-ı Hak bir anda görülüp ve aynı süratte kaybolan yıldızlardan söz ediyor Halbuki bilinen hiç bir yıldız bir anda görünüp kaybolmaz Keza ayetlerde geçen ´yol´ tabiri de yol olmaktan çok bir “rota”yı ifade ediyor Nitekim “iki dağın ucu denk olunca bana eritilmiş maden getirin döaaaim buyurdu Bu tam tamına bu varlıkların eksi ve artı iki zaman kutbu arasında örülen bir boyut çizgisiyle hapsedilmeleridir Ve Ahir Zaman yaklaşınca bu zaman boyutu çözülecek ve bizim uzayımız içinde bulunan bu yaratıklar dünyamıza gelmeye başlayacaklardır Nitekim UFO´ların görünmesi de son 50 yıllık bir hadisedir

Hatta bazç rivayetlerde dönİp geriye bakan birinin ´kör olup taş kesildiği´ belirtilir Bu ve benzeri tasvirler ve rivayetler bize bir atom bombasını anlatır Elbette ki Cenab-ı Hak kudret sahibidir Ama O bu “sebepler dünyası” nda kudretini vasçtalarla izhar eder Pekala melekler gibi yukarıdaki ayetlerde “men” işaretiyle tarif edilen melek dışı varlıkları da bu amaçla kullanmış olabilir ve bu O´nun kudretine halel getirmez Sonuç olarak göktekilerin -siz buna uzaylı deyin- insanlara yönelik bir saldırıları söz konusudur ve bu çok şiddetli olacaktır Nitekim aynı surenin 20 ayetinde Cenab-ı Hak “Rahmanın nezdindeki bu ordulara karşı hangi ordularla karşı koyacaksınız?” diye soruyor Rahman´ın ordularının vasıfları ise 19 ayette anlatılır “Onlar üzerlerinde uçan kuşlara bakmıyorlar mı? Onları gökte tutan boşlukta uçmalarını sağlayan Rahman´dır” deniliyor
Şimdi 16 – 20 ayetlerini birlikte yorumlayalım

“Uzaydakilerin ansızın size saldırıp sizi yere geçirmelerine karşı nasıl güvende olabilirsiniz? Onlar bunu yapmaya muktedirdir O zaman göreceksiniz ki altınızdaki yer sarsıntılar geçiriyor

“Hem siz uzaylıların size dumansız ateşlerle (hasib) -bugünün verileriyle lazer- saldırmayacaklarından emin misiniz? Hayır hayır emin olmayın Bunu yapacaklar Ve siz o zaman korkutulmak nasıl olurmuş dehşet neymiş anlayacaksınız Hatırlayın daha önce de bizim uyarılarımızı peygamberlerimizin getirdiği bilgileri kale almayan topluluklar oldu Onları nasıl cezalandırıp yok ettiğimizi görmüyor musunuz? Bunu yapabileceğimiz konusunda bir şüpheniz mi var? Şüpheniz olmasın İzerinizde uçuşup duranlara (kuş uçak helikopter füze ve UFO) bakmıyor musunuz? Onları o boşlukta tutan Rahman´dan başkası değildir O her şeyi görendir Hem onlara karşı kendinizi ne ile savunacaksınız? Şu elinizdeki ordularla mı? Rahmanın kudretli ordularına karşı kendinizi bu ordularla mı savunacaksınız? Yazık! Gerçeği görmemekte ısrar edenler aldatıcı bir gurur içindedirler” Niçin gizliyorlar?

Evet aldatıcı bir gurur içinde kimimiz UFO´ları binek olarak kullanan yaratıklara aldırmazlıktan geliyoruz kimimiz inanmıyoruz kimimiz işi çarpıtıyoruz Nitekim Cenab-ı Hak

“Biz sizleri bir kuşluk vakti oyunla oynaşla meşgulken ve gaflet içinde yakalayıveririz Siz buna karşı tedbir almak zorunda olduğunuz halde durup durup aynı soruyu soruyorsunuz; Hadi söyleyin bu iş ne zaman olacak! Ey Muhammed de ki onun ne zaman olacağının bilgisi Allah´ın katındadır Ben sadece bir uyarıcıyım buyuruyor

Bugün de bütün ilgililer elde ettikleri bilgileri toplumlardan gizliyorlar Özellikle Amerika´nın elinde UFO´ların varlığını isbat edecek kadar bilgi ve belge mevcut Bunların büyük bir kısmı zaman zaman basına da intikal etti Ama hiç bir resmi ağız çıkıp bu konuda bir şey söylemiyor Bu da ilahi bir hüküm Çünkü insanlık bunu hakkedecek ve tedbir almadığı için ansı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.