08-20-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Aids Nedir? Vücuda Nasıl Etki Eder?
AIDS, Acquired Immuno Deficiency Syndrome kelimelerinin kısaltması olarak ortaya çıkmış ve Edinilmiş Yetersiz Bağışıklık Sistemi Sendromu olarak Türkçe'ye çevrilmiştir AIDS ilk olarak 1981 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde keşfedilmiştir Keşfinden hemen sonra hızla yayılarak; erkek, çocuk, siyah, beyaz, Latin, Asyalı, zengin, fakir demeden bir çok insanın ölümüne neden olmuştur Günümüze kadar AIDS'ten 225 000 kişinin öldüğü kaydedilmiştir Bu sayı her 13 ila 15 ayda ikiye katlanmaktadır AIDS için halen kesin olarak bilinen bir tedavi yöntemi bulunmamaktadır AIDS'ten korunmak bu tehlikeli ve ölümcül virüsün yayılmasını önlemek için uygulanabilecek tek yoldur HIV, Human Immune Deficiency Virus, vücut bağışıklık sistemi virüsü, AIDS tamamen vücut bağışıklık sistemi ile ilgili olduğundan, hastalığa sebep olan virüse bu isim verilmiştir Virüs, insan vücudunun hastalıklara karşı direncini sağlayan bağışıklık sistemini etkisiz hale getirmektedir Vücut bağışıklık sisteminin etkisiz hale gelmesi, virüsten etkilenmeden önce kolayca başedebildiği deiğer hastalık mikroplarıyla artık çarpışamayacak duruma gelmesi demektir Bu da basit bir enefeksiyonun bile ölümcül hale gelmesine sebep olabilir AIDS hastalarının yarısından çoğu bağışıklık sistemlerinin etkisiz hale gelmesi yüzünden basit enfeksiyonlara yenilerek hayata veda etmişlerdir İnsan vücudu bir defa HIV virüsü ile enfekte olmuşsa artık bu virüsün hiçbirşekilde yok edilmesi yada vücuttan atılmasımümkün değildir Fakat,virüsün etkilerine engel olmak için bir takım ilaçlar geliştirilmiştir Bunlardan ilki ve ençok bilineni AZT (Zidovudine) adı verilen ilaçtır Bu ilaç virüsün çoğalmasını engellemektedir AZT AIDS virüsünün meydana getirdiği belirtilerin görünmesini engellemekte ve AIDS'li hastanın yaşamının kısmende olsa uzamasını sağlamaktadır Bilim adamları AIDS'le savaşabilmenin diğer yollarını aramaya devam etmektedirler Son yıllarda bu konuda büyük gelişme kaydedilmiştir AIDS'e karşı korunmak için aşıların testleri halen deneysel aşamadadır 1990 yılının başlarından itibaren bu konuda başarılı sonuçlar kaydedilmektedir AIDS dokunma, öpüşme, solunum gibi dış kontaklarla bulaşan bir hastalık değildir Bu nedenle insanların AIDS'li hastalara yaklaşmaması yada onları toplumdan dışlaması hem gereksiz hemde yanlış bir tutumdur Çünkü AIDS'li bir hastaya dokunarak veya yanında bulunarak AIDS'e yakalanmanın mümkün değildir Ayrıca AIDS evcil hayvanlardan, tuvaletlerden, yüzme havuzlarından, tabak yada bardaklardan bulaşıcı özellik göstermez Bu nedenle insanların bu konularda korkutulması yada yersiz bir kaygıya neden olunması çok yanlıştır AIDS'in ana bulaşma yolu seksüel birleşme, uyşturucu kullanıcılarının enjektyörlerini paylaşması ve çok da az olsa kan transferidir Ne yazık ki, AIDS hastalığına yakalanmış hamile bir kadının daha doğmamış bebeğide bu hastalığa yakalanmış demektir Neden AIDS'i daha önce duymamıştık? AIDS 1981 yılına kadar tanımlanmış bir hastalık değildi AIDS'in izinin sürülmesidoktorların bu bilinmeyen hastalığı yeterli derecede tanımasıyla başladı AIDS'in ilk rastlandığı 1981 yılında ABD'de 316 kişinin AIDS hastalığına yakalandığı tesbit edilmiştir Beş yıl sonra 1986 Ağustos'unda 23 000 vaka rapor edilmiştir Hastalığın artışı büyük bir hızla devam etmiş ve 1990'larda sadece ABD'de 60 000 nin üstünde AIDS hastası tesbit edilmiştir Bu hızlı artış, bilim adamları, doktorlar ve hükümetler için bir alarm sinyali olmuş ve onları konuyla ciddi biçimde ilgilenmeye itmiştir AIDS'in gerçek kökeni bilinmemektedir Çünkü AIDS yeni gelişmiş bir hastalıktır AIDS'in kökeni hakkındaki en geçerli görüş hastalığın Afrika kökenli olduğudur Afrika'da ki yeşil maymunların taşıdığı bir virüs insanlarda rastlanan AIDS virüsüne çok benzemektedir Bilimsel tahminler maymunlarda rastlanan virüsün doğal ortamda organizmalar içinde yaşamını sürdürerek, mutasyon geçirdiği ve burdanda insanlara geçtiği üzerinde yoğunlaşmaktadır Görülen mutasyonun çok nadir olduğu da görüşler arasında yer almaktadır Bir başka görüş ise virüsün biyolojik silah olarak üretilmek istendiği fakat sonucun etkisi uzun sürede görüldüğü için araştırmalara devam edilmediği, ve bir ara nasıl olduysa labaratuvar dışına çıkarılarak insanlara bulaştırıldığı üzerinedir Yeşil maymunlar Afrika'nın çoğu bölgesinde lezzetli bir yemek olarak görülmektedir Virüsün maymunlardan insana iyi pişmemiş organlardan yada etlerin pişirilmeye hazırlanırken meydana gelebilecek kesik vb gibi yaralardan bulaşmış olabileceğide düşünülmektedir Çünkü bilindiği gibi virüsün bulaşma yollarının en önemlilerinden biri kandır Hastalığın ilk insana bulaşması böyle olmuştur Bundan sonra hastalık diğer insanlara seksüel birleşme ve uyuşturucu kullanımı ve kan transferleri sırasında yayılmıştır Afrika devletlerinin bir çoğu bu görüşün mantıklı olduğunu savunmaktadır Bu olayların hiçbiri ırkla ilgili değildir Şunu unutmamak gerekir ki tek bir kişi değil tüm insanlık AIDS'in gelişmesinden sorumludur; ve bizde bu sorumluluğu paylaşmaktan ve bu öldürücü virüsün yayılmasını engellemekten sorumlu sayılırız
AIDS Vucüda Nasıl Etki Eder?
AIDS'e neden olan virüs ilk defa 1983 yılında Dr Luc Montagnier tarafından kaydedilmiş daha sonra Paris Pasteur Enstitüsündeki bilim adamları tarafından izlenmeye devam edilmiştir Enstitü araştırmacıları virüse Lymphadenopathy-AssociatedVirüs (LAV) adını vermişlerdir Çünkü bilim adamları virüse bir hastanın lenf düğümlerinde rastlamışlardı Bu araştırmalarla aynı zamanlarda, başka bir yerde Dr Robert Gallo ve meslekdaşları Ulusal Kanser Enstitüsü'nde yaptıkları araştırmalarda AIDS virüsünün izine rastladılar Dr Gallo ve meslekdaşları virüse Human T-Cell Lymphotropic Virüs III (HTLV-III) adını verdiler Gallo ve personeli yeni tanımladıkları bu virüse benzeyen diğer virüsleride ayırarak ayrılan virüsler HTLV-I ve HTLV-II isimlerini verdiler Yeni tanımlanan bu virüsün etiketlenmesinden sonra Uluslararası Virüs Sınıflandırma Komitesi (International Commite on The Taxonomy of Viruses) virüsün adını Human Immuno Deficiency Virüs HIV olarak belirledi Halen tıbbi topluluklar virüsün tanımlanmasında bu ismi kullanmaktadır
HIV diğer virüslerden çok farklıdır HIV virüsü retrovirüsler olarak bilinen özel bir aileye mensuptur Retrovirüslerde diğer virüsler gibi sıkıca paketlenmiş bir genetik yapıya ve protein kılıfına sahiptir Retrovirüsler genetik bilgilerini Deoxiribonukleikasit DNA yerine Ribunükleikasit RNA larında saklarlar Retrovirüsler kendilerini eşlemek, yani viral RNA larından yeni bir DNA oluşturmak için "reverse transcriptase" adı verilen bir enzimi kullanırlar Yani oluşturulan DNA virüsün etkilemek istediği hücrenin DNA sıyla birleşir Virüsün oluşturduğu DNA ile birleşen hücre DNA'sı provirüs olarak adlandırılır
Yukarıdaki şekilde hücre RNA'sının (RU5-U3R) konak hücreyle (LTR) birleşerek provirüsü (U3RU5LTR) oluşturması gösterilmektedir Provirüs hücrenin genetik yapısının tamamını kendi kendini sürekli yenilemek için kullanır Bu durumda retrovirüsler diğer virüslerde olduğu gibi yeni virüsler oluşturabilmek için gerekli mekanizmayı bulaştıkları hücreden temin ederler HIV virüsünün ilk hedefi T-4 yardımcı hücresi (AKYUVAR) adı verilen beyaz kan hücreleridir Akyuvarların görevi bağışıklık sistemini yöneterek istenmeyen organizmalara karşı vücudu korumaktır HIV virüsü vücuda herhangi bir şerkilde bulaştıktan sonra, eğer hemen aktifleşirse, akyuvar hücrelerine saldırır ve hücrenin içine girer Hücrenin içine girmesiyle birlikte akyuvar hücresinin genetik maddesini kullanarak kendini eşlemeye ve çoğalmaya başlar Yeni virüs partikülleri kendilerini kan akıntısına bırakarak enfekte edecek yeni akyuvar hücreleri aramaya başlarlar Bir akyuvar hücresinin içinde HIV bulunması bu hücrenin görevini kısmen yada tamamen yapamaması anlamına gelmektedir Akyuvar sayısının azalması vücut bağışıklık sisteminin normal zamanda kolayca başedebileceği enfeksiyonlarla artık başedemeyecek duruma gelmesi demektir Bu fırsatçı enfeksiyonlarla ilgili komplikasyonlar kişinin ölümüne neden olabilmektedir Aşağıdaki şekilde HTLV-III Human T-Cell Lymphopatic Virüsünün şematik yapısı görülmektedir
Beyaz kan hücrelerinin diğer bir çeşidi olan makrofajlarda AIDS virüsü tarafından enfekte edilebilir Makrofaj hücreleri kan dolaşım sisteminin dışında kalan bölgelerde mevcut olan organizmalarla savaşırlar Makrofaj hücreleri beyine dahi taşınabilirler HIV virüsü makrofaj hücrelerini kullanarak beyine girdiğinde glial hücrelerine saldırır Bu hücreler sinir sistemi için yapısal destek ve izolasyon sağlayan hücrelerdir Eğer virüs bu hücrelerin büyük bir kısmını yok ederse, kişinin akıl ve düşünme fonksiyonları tekrar onarılamıyacak bir hal alır HIV virüsü hakkında açıklamalar kişiden kişiye farklılık göstermektedir Çünkü enfeksiyonların sınırı insanların yakalandığı mantarsal, bakteriyel ve viral hastalıklarla birlikte çok geniştir Fakat çok sık duyduğumuz iki hastalıkKaposis Sarcoma ve Pneumocystic Carinii Pneumonia'dir Kaposis Sarcoma kan hücresi kanseri olarak bilinir Kan kanseri hastalarının derilerinde portakal rengi bölgeler oluşmaya başlar Bu bölgelerin vücut içinde olması ve dışarıdan görünmemeside olasılıklar dahilindedir Zamanla oluşan bölgelerin sayısında ve büyüklüğünde iki kat artma görülür Hastalık zaman geçtikçe vücudun her tarafını sarar Pneumocystic Carinii Pneumonia AIDS hastalarında en çok görülen fırsatçı enfeksiyondur Hastalığa protozoan adı verilen tek hücreli mikroskopik bir canlı organizma neden olur PCP hastalrında hastalığın ortaya çıkmasıyla beraber şiddetli yorgunluk, kilo kaybı, ateş, kuru öksürük ve nefes almakta güçlük görülmeye başlar Hastalığın şiddetli olması nedeniyle hastanın mutlaka bir hastanede kontrol altına alınması gerekir PCP'de diğer AIDS ilgili hastalıklar gibi tedavi edilebilir; fakat bağışıklık sistemi ve ilgili problemlerin yok edilmesi mümkün olmamaktadır AIDS hastaları, şakınlık, hafıza kaybı, denge kaybı, kekeleme, felç gibi problemeler oluşturabilen bazı enfeksiyonlardan kolayca etkilenebilirler Bu problemler beyinin direk olarak HIV virüsü ile etkilenmesinden yada texaplasmosis (cryptoccoccal meningitis) adı verilen bir hastalıktan kaynaklanmaktadır Görülen diğer hastalıkların HIV enfeksiyonu taşımayan kişilerde görülmesi çok nadirdir AIDS tedavisinin bulunma süresi araştırmalar devam ettikçe değişmektedir Bu arada araştırmacılar virüs ve hastalık hakkında daha fazla tecrübe edinmektedirler Yapılan araştırmalar AIDS'in ortaya çıkma süresinin ortalama 7 ila 8 yıl olduğunu söylemektedir Bazı vakalarda bu süreden daha sonra AIDS hastalığının görünmeye başladığı doğrulanmıştır Halen kayıtlarda 10 yıl önce AIDS virüsü ile enfekte olmuş ve daha hiçbir AIDS belirtisi göstermemiş hastalar mevcuttur
alıntıdır  
|
|
|