|  | Telepatiden Uzaktan Şifaya |  | 
|  08-20-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Telepatiden Uzaktan ŞifayaAlfred Stelter Bilinen beş duyunun dışında gerçekleştirilen insandan insana iletişim, günümüzde bilim adamları tarafından genelde telepati olarak kabul görmektedir  Fakat insanlar arasındaki saf ruhsal  etkiler, tahmin edilenden çok daha yaygın ve güçlü bir fenomen olarak  kendini göstermektedir  Düşünce aktarımı dediğimiz şey, bilim adamları  tarafından araştırılmaya başlanmadan çok ama çok önce ilkel toplumlarda  haberleşme aracı olarak kullanılmaktaydı  Antropologlar, Afrikalı kabilelerin bu gizemli haber trafiğini, davullar aracılığıyla gerçekleştirilen bir tür mors sistemiyle açıklamaya kalkışmışlardı  Profesör Ernesto Bozzano (Genua), 2  Dünya Savaşı’ndan önce, Avrupalı  tanıklar tarafından anlatılan iyi belgelenmiş telepati vakaları ile bu  görüşü çürütmüştü  Rodezya'da çalışan Dr  G  B  Kirkland tarafından  aktarılan bir belgeyi aşağıda sunuyoruz, bu vaka oraların güncel  yaşamında henüz teknolojik bir haberleşme olanağı yokken  gerçekleşmiştir  Sarhoş olan bir yerli tarafından bıçakla akciğeri delinen bir yerli, yaralı olarak hastaneye getirildi  Ağır  yaralı, Dr  Kirkland'a bir sonraki sabahı yaşayıp yaşayamayacağını  sordu  Doktor da açık ve dürüst bir şekilde, bunun zor bir olasılık  olduğunu belirtti  Bunun üzerine yaralı, en azından yakınlarını son bir  kez daha görünceye kadar dayanmaya çalışacağını söyledi  Fakat yaralının  akrabaları, elli kilometre uzaktaki bir köyde yaşıyorlardı  Bu, vahşi  ormanların içinde yapılması gereken 9 saatlik zorlu bir yolculuk  demekti  Olup bitenleri, yaralının akrabalarına bir haberci aracılığıyla  bildirmenin dışında bir başka yol da yoktu  Buna karşın yaralı, akşam  tam güneş batmak üzereyken yakınlarını kendisinin “çağıracağını”  söyledi  Doktor tek bir davul bile kullanılmadığına dair garanti  veriyordu    Güneşin doğmasına az bir zaman kala, tüm aile zorlu bir  gece yürüyüşünün ardından ölüm döşeğindeki akrabasına ulaştı  Bu olayı aktaran doktorun orada olanları hayretle karşılaması için bir sebep yoktu, çünkü o zamana kadar telapati üzerine birçok bilimsel denemeler gerçekleştirilmişti ve de “mantal telkin üzerine yapılmış deneysel araştırmalar”280 vardı  Fakat ne yazık ki, “ciddi” bilim  adamları bunlara gerekli dikkati vermemişlerdi  Titizlik içinde  yürütülen ilk deneysel çalışma 1886 yılında düzenlenmişti ve sonucu  bugün bile bir sansasyon yaratabilirdi: Saygın Fransız psikolog Prof  Pierre Janet ve Dr  M  Gibert, Bröton köyünden 50 yaşındaki bayan  Léonie'yi çeyrek milden, bir mile kadar varan uzaklıklardan kadının  bilgisi olmaksızın mantal telkin yoluyla hipnoz etmeyi yani uyutmayı  denediler  Bu sırada köylü, bir şeyden haberi olmaksızın evinde  bulunuyordu  Yirmi beş denemeden on dokuzu tam istenildiği gibi  sonuçlandı, diğerleri ise kısmen ya da, tamamen sonuçsuz kaldı  Deneyler  daha sonra Paris’te saygın otoritelerden oluşan bilimsel bir komisyon  önünde, ileride tıp Nobel Ödülü kazanacak olan Charles Richet  yönetiminde aynı denekle tekrarlandı ve onaylandı  Yirminci yüzyılın yirmili yıllarında bu deneyler Rus bilim adamları tarafından tekrar ele alındı ve geliştirildi  Daha sonra tespit edildiği üzere  sorun, denek bulmaktaydı; çünkü nasıl ki herkes, her hipnotizör  tarafından hipnoz edilemiyorsa, bu tür deneyler de herkes tarafından  başarıyla sonuçlandırılamamaktaydı  Böylece denenmiş 300 kişiden oluşan  bir ankette, sadece 10 ila 12 kişi, bu telepatik uyutma için uygun  bulunuyordu  Bunlar genellikle aşırı duyarlı ve hassas insanlardı  Bunların en ünlüleri iki Rus kadın; İvanova ve Fedorova'ydı, otuzlu  yıllarda onlarla geniş çaplı birçok deney yapıldı  Bu deneylerin çoğunun  yöneticisi, 1927 yılında ölen tanınmış fizyolog Prof  Vladimir  Brechterev’in bir öğrencisi olan Leningradlı fizyolog Prof  Leonid  Vasiliev’di  Uyutulması gereken kişi, hipnotizörün görüş alanının dışında, genelde başka bir odada hatta uzak bir yerde bulunmaktaydı  Hipnotizör, deneğin bilmediği bir anda zihinsel yolla, normal beş  duyunun dışında bir iletişim vasıtasıyla uykuya dalmasını telkin etmeye  başlıyordu  Hipnotizör bunu yaparken kişide uykuda hissedilene benzer  hisler uyandırmaya çalışıyor ve bu hisleri İvanova veya Fedorova'nın  zihinsel resmiyle birleştirmeye uğraşırken aynı zamanda uyku emrini de  veriyordu  Bu tarz bir zihinsel odaklanma bazı uzaktan şifacıların,  uzakta bulunan hastaya konsantre oluşuyla benzerlik taşımaktadır  Vasiliev’in denemelerinde, uzaktan hipnoz edilen kişinin durumunu gözlemleyen ve kayıt tutan üçünçü bir kişi bulunuyordu  Uzaktan hipnoz başarıldığında,  hipnotizör bu kez, denek ve kontrolör için bilinmeyen bir anda uyandırma  telkinleri göndermekte ve bunu yaparken uyuturken uyguladıklarının  aynısını yapmaktaydı  1933–34 yıllarında 260 telepatik hipnoz ve telepatik uyandırma denemesi gerçekleştirildi  Bu mantal uyutma  vakalarının sadece 6 tanesinde başarısız olundu, telapatik uyandırmada  ise 21 vaka sonuçsuz kaldı  Fedorova ilk denemelerde iki dakika  içerisinde uyudu ve uyandırma ise bundan çok daha kısa sürelerde  gerçekleşti  İvanova'da bu süreler biraz daha uzundu  Daha sonraları  Fedorova'nın süreleri daha da uzamaya başladı  Deney sonuçlarıyla ilgili açıklamalar o zamanlarda, hipnotizörün beyninden, deneklerin beynine radyo dalgaları tarzında aktarılıyor olabileceği düşüncesinden öteye geçmiyordu; çünkü teknisyenler ve fizikçiler radyoyu henüz yeni keşfetmişlerdi  Bu, haberlerin uzaktan aktarımını elektromanyetik  dalgalar aracılığıyla olanaklı kılıyordu  Yirmili yıllarda, köpek  beyinlerinde çeşitli elektrik potansiyelleri tespit edildi ve Hans  Berger 1929 yılında, insan beyninin elektrik akımlarının, kapalı  kafatası içinden ve cilt üzerinden dışarıya iletilebildiğini keşfetti  Bu yöntem, daha sonra elektroensofologram (EEG) vasıtasıyla  geliştirildi  280 Eğer beyinden dalga karakterli elektrik akımları çıkmaktaysa ve kafatasının yüzeyine ulaşabiliyorsa, o zaman bu akımların insan kafasının çevresinde elektromanyetik dalgalar ve alanlar üretiyor olması da akla yatkın gelmekteydi ve bu büyük bir olasılıkla başka kişilerin beyinlerine de ulaşabiliyordu  Bu bakış açısı altında insan beynini, elektromanyetik beyin ışınları alıcısına ve vericisine benzetmek, pek uzak bir ihtimal gibi gelmiyordu  Dolayısıyla  İtalyan psikiyatrist Cazzamalli, gerçekleştirdiği telapati deneylerinde  beyin radyo dalgalarının mevcudiyetini kanıtladığına inandığında hiç  kimse buna şüpheyle bakmadı, bu dalgalar desimetre-metre alanı içinde  düşünülmekteydi  37 Onun 1923 ve 1933 yılları arasında yaptığı  çalışmalar, telapati fenomenlerinin elektromanyetik tezinin seçkin  bilimsel kanıtları olarak görülmekteydi  Vasiliev ve çalışma arkadaşları  da bu görüşten emindiler  Fakat onlar, “Cazzamalli deneyleri”ni tekrar  oluşturmaya çalıştıklarında ve telepati fenomeninde taşıyıcılar olarak,  kendilerini göstermesi gereken elektromanyetik görünümlerle ilgili  araçlarından hiçbir belirti alamadıklarında hayal kırıklığına uğradılar  Telepatik aktarımların fiziki önlemlerce kesilemediğini tespit  ettiklerinde şaşkınlıkları daha da çok arttı  Çünkü bunlar normalde  elektromanyetik ışınları absorbe etmeliydiler  Vasiliev burada ilk önce  çelik, daha sonra kurşun odalar kullandı  Odaların ek yerleri, sızmaya  karşı cıva ile tıkanmıştı ve de söz konusu elektromanyetik ışınlara  karşı geçirmezliği, elektromanyetik jeneratörler ve dedektörler  vasıtasıyla test edilmişti  İki denekten biri yani uyutulan kişi ya da  hipnotizör bu odada oturtuldu, bunun yanında hem uyutulan kişinin hem de  hipnotizörün iki ayrı yalıtımlı odada olduğu deneyler de  gerçekleştirdiler  Eğer elektromanyetik beyin ışınlarına dayandırılan  mantal radyolar tezi235 doğruysa, bu durumda telepatik hipnoz olanaksız  olmalıydı  Fakat İvanova ve Fedorova bu elektromanyetik önlemlerin  şartlarının yerine getirilmesine rağmen, hipnotizörün mantal  telkinlerine karşı duyarlılık gösterdiler  Anlaşıldığı üzere telepatik hipnozun sonucu, fiziki önlemlerin alınması ya da alınmamasına bağlı değildi ki bu da elektromanyetiğe dayandırılan mantal ya da beyin radyo dalgaları tezini olasılık dışı bırakıyordu  Telepati fenomenindeki bir başka etkileyici durum, işlevselliğinin çok uzak mesafeler, hatta akla gelebilecek tüm mesafeler üzerinde gerçekleşebileceğini göstermesidir  Daha henüz bu yüzyılın başlarında  bile, biri Berlin'de diğeri New York'ta bulunan iki kişi arasında, bir  araç vasıtasıyla doğrudan bağlantı kurabilmek bir ütopyaydı; günümüzde  artık bunun için bir fanteziye ihtiyaç yoktur, çünkü çoktan günlük  yaşamımızın bir parçası olmuştur  Fiziki, teknik yardımcı araçlar  olmaksızın insandan insana daha dolaysız bir uzaktan bağlantı kurma  iddiası ise, günümüz Batı medeniyeti bireylerinin çoğu tarafından  inançsızlıkla karşılanmaktadır fakat daha nereye kadar? Bizlerin en iyi  detektörleri ve araç gereçlerimizin en karmaşık yapıda olanları, tüm  hayrete düşürücü kullanım olanaklarına rağmen, bunlardan daha karmaşık  olan biyolojik sistemlerle karşılaştırıldığında, tamamen ilkel birer  yapıdırlar, özellikle insan bedeniyle karşılaştırıldığında  Bu bakış açısından yola çıkıldığında, büyük mesafeleri aşan mantal telkin fenomeni ve dolayısıyla da uzaktan şifa artık insana o kadar da saçma gelmese gerek  Bizler, olanağımız dahilinde olanın en üst noktasına  ulaşmak için kat etmek durumunda olduğumuz, önümüzde sonsuz sayıda yol  varken ve insan denen varlığı daha henüz yeterli derecede araştıramamış  ve tanıyamamışken böyle düşüncelere yönelmemiz hiç de doğru  görünmemektedir  Yeteneklerimizin sadece küçücük bir kısmından haberdar  olduğumuzu kavradığımızda elbette bu tür fenomenlere artık başka bir  gözle bakıyor olacağız  Kaynak: Psişik Şifacılık Ege Yayınları (Saygılar) | 
|   | 
|  | 
|  |