|
|
Konu Araçları |
arayışı, emekten, günlük, kuramsal, marksizminin, yaşamabatı |
Emekten Günlük Yaşama-Batı Marksizminin Kuramsal Arayışı |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Emekten Günlük Yaşama-Batı Marksizminin Kuramsal ArayışıEmekten Gündelik Yaşama -Batı Marksizminin Kuramsal Arayışı Aklı sorunsallaştırmaya ek olarak, Batılı Marksistler, ilgilerini üretim tarzından gündelik hayatın "sınırları"na yöneltmeleri açısından Foucault ile ortak bir noktaya sahiptir Yakın zamanda yapılan bir röportajda Foucault, kendini Fransız batılı Marksistlerin içinde tanımlar ve onları 1981 de kı Sosyalist Parti nin seçim başarısından dolayı kısmen takdir eder: " Sosyalist Parti'nin bu kadar hevesle karşılanmasının nedeni büyük oranda yeni yaklaşımlara, yenı sorulara ve yenı meselelere oldukça açık olmasıydı Parti, gündelik yaşamla, cinsel yaşamla, eşlerle, kadın meseleleri ile ilgili sorulara açıktı Mesela, özyönetim sorunu karşısında duyarlıydı Bütun bunlar, siyasi partilerin içinde kabuk bağlamamış ve Marksızme yaklaşımında geleneksel olmayan bir sol düşüncenin temalarıdır" Gündelik yaşamın temaları, eleştirel teorinin yeniden canlanması açısından bir alan sağlar Fransa' da, Le Temps modernes dergisinde Sartre ve Merlau-Ponty, Arguments dergisinde Henri, Lefebvre ve Edgar Morin, Socialisme ou barbarie' de Cornelius Castoriadis ve Claude Lefort bu temalara öncülük etmiştir Gündelik yaşam analizinin, eleştirel teorinin ana konusu haline geldiği Sartre'ın Diyalektik Aklın Eleştirisi (1960) sayesinde Fransa' da önemli bir teorik kırılma olmuştur Ana hatları Marx tarafından çizildiği şekliyle, işçi sınıfının tarihsel projesini terk etmiş gibi göründüğü bir dönemde, Sartre devrim sorununu özgür bir öznellik biçiminin koşulları ve bunun önündeki engeller açısından tekrar inceledi Bir sınıfın rutinlerini terk etme, tabi kılınmanın ağırlığına odaklanma, özgürlüğe giden yolu düşünme ve bu amaca ulaşmak için eyleme geçme koşullarını analiz etti Sartre, devrimci bilinç uğraklarının neden bu kadar nadir görüldüğünü anlamak için, gündelik yaşamda tabi kılınan gruplar arasındaki bilinç ve ilişki tarzlarını inceledi "Seri" diye adlandırdığı bir etkileşimsel varoluş biçimi varsaydı Gündelik yaşamda, ezilenler, her bir bireyin diğerini uzak ve düşman taraf olarak gördüğü bir grup ilişkisi içindedirler Bireyler amaçları ve hedefleriyle birlikte kendilerini öyle bir şekilde ortaya koyarlar ki diğerleri sadece önlerine çıkan engellerdir Aslında içinde olduğumuz grupları Sartre, gazete okuma örneğiyle ortaya koyar: Birçok insan bunu yapar ve aynı anda yapar, ama aynı pratiği aynı anda gerçekleştirse bile herkes yalnızdır Hepimizin bir diğerini engel olarak gördüğü fikrini Sartre, kendi oturacağı yeri bir başkasının alabileceğinin farkında olan, otobüs bekleyen insanlar örneğiyle açıklar Bu şekilde halk, gruplar içinde kalmasına rağmen atomlaşmış ve sınıf bilincini edinmekten etkili bir şekilde uzaklaştırılmıştır Atomlaşma teması, 1960'lı yıllar boyunca, Fransız Batılı Marksistler tarafından geniş bir şekilde araştırılmıştır Henri Lefebvre'nin Modern Dünyada Gündelik Hayat (1968) kitabı ve Guy Debord'un Gösteri Toplumu (1967) kitabı gibi çalışmalarda atomlaşma ana konu olarak ele alınmıştır Her biri, tabi kılınan grupların tahakkümden ne kadar acı çektiğini ve komünal varoluşları üzerindeki kontrolü nasıl kaybettiklerini anlamaya girişen bu kitaplar ve makaleler; tüketim, şehirleşme, aile, cinseIlik, eğitim ve boş zaman konularına adanmıştı Marx’ın ilk dönem yazılarında geliştirdiği yabancılaşma teması, sürekli kullanılacak kavramsal bir rehbere dönüşmüştü Marx, yabancılaşma kavramının alanını fabrikadaki işçilerle sınırlandırmışken, Batılı Marksistler gündelik yaşamda birçok grubun durumunu açıklamak için bu kavramı kullandı Sonuç kaçınılmazdı: İşçiler sadece fabrika koşullarında değil, hayatın tüm alanlarında tahakküme maruz kalıyordu; üstelik işçiler, bu tahakkümü yaşayan tek grup değildi Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, öğrenciler, azınlıklar, tüketiciler, mahalle sakinleri de en az onlar kadar tahakküme maruz kalıyorlardı Atomlaşma ve yabancılaşma yaygın fenomenlerdi ve bunlar işyerine dışarıdan yapılacak referanslarla veya emek sömürüsünü analiz etmek için geliştirilen kategorilerle kavranamazdı (bkzforumdan ulaşılabilecek Adako yazıları CG) Marksizm iki yönden yetersizdi: Marksizmin kategorileri işyeri dışındaki tahakkümü açıklamaya yetecek kadar geniş değildi ve Marx'ın zamanından bu yana, toplumsal oluşum değişmişti ve iş alanında bile politik ekonominin klasik temalarıyla kopuşu gerektiriyordu Tahakküm biçimlerinin işyeri dışında var olduğu bir kez anlaşıldıktan sonra, analiz için uygun teorilerin ve yöntemlerin neler olacağı sorusu da ortaya çıkmış oldu Lukacs'ın "şeyleştirme teorisi" ve Gramsci'nin "hegemonya" kavramı incelendi Klasik Marksizmden en keskin ayrılışlar olan varoluşçuluk ve fenomonoloji, psikanaliz, yapısalcılık ve göstergebilim, hepsi Batılı Marksistler tarafından araştırıldı Batılı Marksistlerin karşılaştığı genel problem, klasik Marksizmin işyerinin ötesine geçerek gündelik yaşam alanlarına kolayca aktarılamamasıydı Batılı Marksistler klasik Marksizmin, üretim tarzı teorisinin getirdiği kapanma yüzünden, işyeri dışındaki tahakkümün özgünlüğünü kaybettiren veya gözden kaçıran teorik sınırıyla karşı karşıya kaldılar Mesela Lukacs, işyerindeki şeyleştirme teorisini kapitalizmin genel kültürel eleştirisine uyguladı Fakat kapitalist ekonomide işçilere şey gibi muamele eden mekanizmalar, nüfusun genelini konumlandıran bürokrasi mekanizmaları ile aynı değildir Bürokratikleşmiş yaşamın edebiyattaki, örneğin Kafka' daki ifadesi, Lukacs'ın şeyleştirme eleştirisine karşılık olarak gördüğü gerçekçiliğin biçimsel ilkelerine uyumlu değildi Gramsci'de de aynı problemler ortaya çıktı Gramsci'nin hegemonya teorisi, sınıf mücadelesinde siyaset ve ideolojinin (üstyapı) aktif rolünü anlatmayı hedefledi Kapitalizmde siyasi tahakkümün ekonomik sömürüden ayrı olduğunu savundu Feodal sistemden farklı olarak, burjuva sivil toplum, iş için ayrı, zor ve baskı için ayrı alanlara hükmeder İşçiler, burjuvazinin siyasal iradesine köylülerin soyluların siyasal iradesine tabi oldukları şekilde tabi değildir Bunun yerine kapitalizm, burjuvazinin hegemonyasını veya tahakkümünü, siyaset ve ideoloji dolayımı sayesinde ilan eder Bu düşünce çizgisi, politika ve ekonomi arasındaki bağları göstermede çok verimli olsa da önerdiği teorik strateji sadece, politika ve ideolojinin üretim ilişkileriyle uyumlu yönlerini aydınlatmaktır Örneğin, cinsiyete dayalı politikalar, genelde hegemonya kategorisi kullanılarak analiz edilemez Batılı Marksistler, gündelik yaşamın boyutlarını yabancılaşma kategorisi bağlamında tartıştıklarında, yine üretim tarzına geri dönüş yaşandı Tüketicinin alışveriş yerinde reklam yoluyla, öğrencilerin sınıfta sınav sistemleriyle ve kadınların evde tecrit yoluyla yabancılaştığı gösterilebildi Ancak her durumda, yabancılaşmanın kaynağının işyeri olduğu ve diğer yabancılaşma biçimlerinin bu kaynaktan türediği varsayıldı Sonuçta, yine işyerindeki yabancılaşmaya karşı mücadele öncelik kazandı Gündelik yaşamdaki özgün tahakküm biçimleriyle, kapitalist ekonomi işçiler tarafından devrildikten sonra nasılsa otomatik olarak ilgilenilecekti |
|