Prof. Dr. Sinsi
|
Hegel
Varlığın yokluk olduğu, ya da varlıkla yokluğun özdeş olduğu önermesi, belli bir çeşit varlığın, örneğin bu masanın yoklukla aynı şey olduğu ya da yemek yemenin yemek yememekle aynı şey olduğu gibi saçma, bir anlamda anlaşılmamalıdır varlık kategorisi bir soyutlamadır, oysa masa ve yemek somut nesnelerdir ve varlığın yanı sıra türlü özgül belirlenmeyle donanmışlardır Masanın dört köşeliği, kahverengiliği, katılığı gibi bütün özgül ~belirlemelerden soyutladıktan sonra kal,an katıksız soyut varlık fikrin- den söz ediyoruz Yokluk düşüncesiyle aynı alan bu tamamen boş varlık fikridir Aynı şeyi başka bir biçimde de anlatabiliriz Bir şeyin «olduğunu", ama bu “olma”sı dışında hiç bir nitelik ya da karakteristiği olmadığını söylemek - bu şeyin hiçbir şey olmadığını söylemekle birdir Masa dört köşe, kahverengi, katıdır şimdi biçimini yok edelim, katılığını, rengini, bütün niteliklerini alalım, geriye hiçbir şey kalmaz Masanın “olduğunu” ama “olma” dışında hiçbir nitelik ya da özelliği olmadığını Söylemek, masanın «olmadığını>, söylemekle aynı şeydir Demek ki katıksızca “almak”, başka herhangi bir belirlemeye uğramaksızın «olmak», olmamakla eştir Varlık, yok - varlıkla ya da yokluklar özdeşir Özdeş olduklarına göre birbirlerine dönerler Varlık yokluğa döner Ve tersine, yokluk da gene varlığa döner; çünkü yokluk fikri boşluk fikridir ve bu boşluk katıksız varlıktır Her kategorinin böylece öbür kategori içinde kaybolması sonucu üçüncü bu fikir ortaya çıkar ki bu da varlık ile yokluğun birbirlerine geçişleri fikrıdir Bu, oluş kategorisidir Parmenides oluşu incelemiş ve yalnız iki biçimi, yokluğun varlığa ve varlığın yokluğa geçişi biçimlerinin olduğunu söylemişti Birinci biçim başlangıç, doğuş, varlık durumu- geliştir; ikincisi sona ermek, bitmek, yok almaktır Böylece şimdi üç kategorimiz oldu Varlıkla başlamış- tık Bundan yakluğu çıkarsadık Bu ikisi arasındaki ilişkilerden de oluş çıkarsadık Bunlar, Hegelci Mantığın ilk üç kategorisidir Şimdi burada sözkonusu olan genel yöntem ilkelerini ele alalım Bir kere bu üç kategori sırayla cins, ayırt, tür 'dür Varlık, ci dıran bir varlıktır, yok - varlık bulaşmış bir varlıktır Yok - varlıkla varlık fikirlerini birleştirdiğimizde oluş fikrine geliriz Yok - varlık ya da yokluk, yani ikinci kategori, dolayısıyla ayırt'tır Varlık, yokluk, oluş ilk Hegelci üçlüdür Bütün sistem boyunca bu üçlü ritm görülür Her üçlünün birinci kategorisi, burada olduğu gibi, olumlayıcı bir kategorisi, bura da olduğu gibi, olumlayıcı bir kategoridir Buradaki gibi olumlu bir öne sürüm, örneğin varlık, olmak şeklinde ortaya çıkar İkinci kategori her zaman birincinin olumsuzu, ya da karşıtıdır Birincinin olumladığını yoksar, yani yok - varlık, olmamak, v b olur Bu ikinci kategoriyi Hegel hiçbir dışsal kaynaktan getirmez İkinci kategori birinciden çıkarsanır, demek ki birinci ikinciyi içerir ve onu kendi içinden çıkarır Kategorileri bizim; Hegel 'in çıkarsamadığını söylerken kastedilen budur; onlar kendi kendilerini çıkarsar Böylece ilk kategori kendi karşıtını içerir ve bununla özdeşir Bu noktada iki kategori karşı karşıya ve birbirleriyle çelişerek dururla r Ama bu çelişki içinde böyle durmak imkânsızdır, çünkü bu aynı şeye aynı anda karşıt kategorilerin uygulanabileceği anlamına gelir Sözkonusu üçlü örneğinde herhangi bir şeyin “olduğunu” söylediğimizde aynı zamanda “olmadığını” kabul etmemiz gerektiği ,anlamına gelir: Çünkü varlık zorunlukla yokvarlığı içerir ve dolayısıyla bir şeyin varlığı olması, yani şeyin olması için, aynı zamanda zorunlukla yok - varlığı alması, yani o şeyin olmaması gerekir Bir şey nasıl aynı anda hem olup hem olmayabilir? Bunun cevabı, oluş sürecindeyken, yani olurken, hem olduğu hem olmadığıdır Başka bir söyleyişle birinci ve ikinci kategorileri ,arasındaki çelişki her zaman, önceki ıki kategorinin birliği olan üçüncü kategoride uzlaşır üçüncü kategori kendi içinde, önceki 'ikinin karşıtlığını içerir, ama aynı zamanda temelde yatan uyumlarını ve birliklerini de içerir dolayısıyla oluş, yak - varlık olan bir varlık ya da varlık olan bir yok - varlıktır Çelişik varlık ve yokluk fikirlerini uyumlu bir birlik içinde bileştiren tek bir düşüncedir Bir üçlünün üç üyesine bazen sırasıyla tez, antitez, sentez , de denir Varılan sentez şimdî yeni bir olumlama olarak kendini koyar ve yeni bir üçlünün tezi olan olumlu bir kategori olur Bu yeni çelişki de, yeni bir sentezin daha yüksek birliği içinde çözülmelidir O zaman bu da yeni bir üçlünün tezi olur ve bu böylece sürüp gider Bütün bu kategoriler sürecinin, aklın zorlayıcı zorunluğu ile ilerlemek zorunda bırakılan bir süreç olduğu görülmektedir Akılcı zorunluğa uyarak karşıtını yaratmakta ve onunla çelişmektedir Akıl, kendisiyle - çelişende duramayacağı için ilerlemeyi zorunlu kılmakta ve böylece senteze varılmaktadır Baştan sona kadar bu böyledir Bu süreç duramaz Artık çelişki yaratmayan bir kategoriye varıncaya kadar devam etmelidir Bu, Mantığın nihaî kategorisi olacaktır O zaman dünyanın ilk sebebinden dünyaya geçebilecektir, doğa ve ruh alanlarına Doğa v e ruhun ayrıntılarını geliştirirken de Hegel Mantıkta kullandığı üçlülere aynı diyalektik yöntemi kullanır Diyalektik yöntem, görünüşte, her kategoriden içinde olmayanı çıkarma mucizesini başarır Sorun, cins kendi ayırtını dışarıda bırakırken, cinsten türe nasıl geçileceğiydi Hegel 'in buluşu, aranan ayırtın(karşısav’ın) her zaman olumsuz olduğunu ve bu durum iyice kavrandığında, cinsin ayırtını dışarıda bıraktığı yolundaki eski görüşün çok doğru olmadığıdır Hegel'in “anlama” dediği eski cins görüşü ile akıl (sebepl görüşü olan doğru görüşü karşılaştırdığımızda bu ikinci noktayı daha iyi anlayacağız Anlama, yokluk ve varlık gibi iki karşıtın her zaman birbirlerini dışarıda bıraktıklarını kabul eder Ama bu dışarıda bırakma mutlak değildir İki karşıtın özdeş olmasını önlemez Dolayısıyla cinsin ayırtı tamamen dışarıda bıraktığını ileri süren eski görüş bütünüyle doğru değildir Başlangıçta imkânsız bir mucize gibi görünen şeyi Hegel 'in başarmasına yol açan da bu buluştur aranan ayırtın olumsuz olduğu konusu, olumsuzlamanın belirleme olduğu ilkesine dayanır Cinsten türe varmak için gerekli olan ,özgül bir belirlemedir Cins belirlenmemiştir, tür belirlenmiştir Gene bir belirleme eklersek türü elde ederiz belirlemenin olumsuzlama olduğu ilkesini Spinoza getirmişti, Hegel şimdi bu ilkeyi tersine çevirerek, olumsuzlamanın belirleme ' olduğu şeklinde kullanıyor Gene olumsuzunu, karşıtını ekleyerek, onu sınırlar, dolayısıyla belirleriz ve belirleyince de onu türe indirgemiş oluruz Her kategorinin kendi karşıtını içerdiği ve hatta kendi karşıtı olduğu ilkesi bazen Hegel'in çelişme yasasını yoksaması olarak yorumlanmıştır Varlık ve yok - varlığın özdeş olması gerçekten o yasayı bozar gibidir Ama, Hegel 'in çelişki yasasını yok- sadığını söylemenin doğru olmadığı, her üçlünün ikinci kategorisinden üçüncü kategorisine bu yasa yoluyla geçmek zorunda olduğumuzu söylemesinden bellidir Akıl bir çelişkide duramayacağı için, tezle anti- tez arasındaki çelişkinin bir sentezde çözülmesi gerekir Gene de, Hegelci karşıtların özdeşliği ilkesinin, düşünce tarihinde en çarpıcı kurgusal cüretlilik örneklerinden biri olduğunu kabul etmeliyiz Ama bu cüret haklıydı ve felsefenin eski sorunlarının çözülmesi için zorunluydu Ayrıca, incelendiğinde, Hegel'in bu ilkesinin sanıldığı gibi yepyeni bir şey olmadığı görülecektir Daha önceki yazarların yazılarındaki belirtik imalar dışında, aslında bütün önceki felsefe de bu ilkeyi içerir Hegel 'de yeni olan sadece, bunu mantıki bir ilke olarak önermesi ve formüllendirmesidir; daha önceki düşünürler, aslında buna yaslanırken, açıkça söylemekten çekinmişlerdi Çünkü dünyanın çeşitliliğini bir birliğe indirgeyen felsefelerin hepsi, Eleacıların, Vedantacıların, Platinus ya da Spinoza 'nın öğretileri, karşıtları birliğine inanmak zorundadır Bütün bu felsefelerde gerçekliğin tek olduğu, çokun bu birden oluştuğu, ya da başka bir söyleyişle çok'un aslında~ bir olduğu ve bu iki karşıtın, çak ile bir'in, özdeş olduğu söylenir Vedantizm “her şey birdir” ilkesine dayanır' “Her şey” ile anlatılan, belli ki, çok'tur, dünyanın çokluğudur Ve dolayısıyla bu ilke, çok'un karşıtı ile, bir ile özdeş olduğu anlamına gelir Bütün panteıst sistemlere özgü olan, çok'un bir'den çıktığı iddiası, Hegel'in yok - varlığın varlıktan çıktığını söylemesine paraleldir (ama bu, Hegel'in panteist olduğu anlamına gelmez Gene bütün bu felsefelerde, bir bitimsiz, çok ise bitimlidir Bitimsiz bitimliyi kendinden çıkarır, bitimli olur, dolayısıyla bitimlidir Bitimsiz karşıtı olan bitimli ile özdeştir Ama bu' felsefelerin hiçbiri bu ilkeyi açıkça koyamadılar, kavrayamadılar ve bu nedenle felsefenin kadim ikiliğini çözemediler Çok, bir'den çıkar, bir'dir, dediler Ama, çok ile bir karşıtken, çok bir değil'ken, bu nasıl olabilirdi? Demek ki çok bir'den çıkmıyor ve çıkamaz Ve bu çelişki tahtirevallisinin ötesine bir türlü geçemedi eski filozoflar Bazı düşünürler çokluğu vurguladı, ama oradan bir'e giden köprüyü bulamadı Bunlar çoğulcular ve maddecilerdi Başka düşünürler birliği vurguladı, ama burada;dan çok'luğa giden köprüyü bulamadı Bunlar panteistler, mistikler, soyut idealistlerdi Felsefe tarihi bu iki eğilim arasında devamlı bir gidip gelme süreci oldu Her iki eğilim de zorunlulukla ikicilikte son buluyordu Hegel 'in cüreti ve özgünlüğü, iki karşıtın , karşıtlıklarını muhafaza ederken özdeş olmalarının mantıken nasıl mümkün olabildiğini açıklaması ve ayrıntılarıyla göstermesidir Bir ile çok'un özdeş olduğu düşüncesi eski filozofları o kadar korkutuyor ki bunu incelemeye bile girişemediler Oysa Mantık'da işte bu sorunun çözüldüğünü görürüz Hegel birlik düşüncesinin (kategorisinin) çokluk düşüncesiyle nasıl hem özdeş hem de ayrı olduğunu kusursuz bir kesinlik ve açıklıkla ,anlatır Varlığın karşıtı olan yoklukla nasıl özdeş olduğunu tamamen mantıki ve akılcı bir şekilde nasıl anlattığını gördük ' Şu halde, Hegel 'deki yenilik, daha önceki sistemlerde örtük olarak ima edileni belirtik bir mantıki ilke olarak formüllendirmesidir O zamana kadar mantıkta, olumlu ile olumsuzun birbirlerini dışarıda bıraktıkları, aralarında aşılmaz bir uçurum olduğu kabul edilmişti Her zaman A, A'dır diyebileceğimiz, amâ hiçbir durumda A; A - değil'dir, diyemeyeceğimiz kabul edilmişti Örneğin Spinoza, bitimli ile bitimsizi karşılıklı olarak birbirini dışarıda bırakan karşıtlar olarak görmüştü Dolayısıyla Spinoza bitimlinin bitimsizden nasıl çıktığı sorununu çözmeyi mümkün göremedi Sadece A, A'dır diyebiliyorsak, bitimsiz bitimsizdir diyebiliyorsak A' her zaman A olarak kalmalı, bitimsiz her zaman bitimsiz alarak kalmalıdır, dolayısıyla kendi içinde kısırdır ve bitimli dünya hiçbir zaman ondan çıkamaz Ancak bitimsiz bitimliyi, var- lığın yok - varlığı içerdiği g'ıbi içerirse~ bitimsiz bitimli ise, A ,A - değil ise, bu sorunu çözebiliriz Karşıtların özdeşliğinin, bu karşıtların karşıtlığını dışarıda bırakmadığına dikkat etmek gerekir A ve A - değil, özdeştirler Ama aynı zamanda ayrıdırlar Sadece bir karşıtların özdeşliği yoktur; aynı zamanda karşıtların özdeşliği vardır Karşıtlık da özdeşlik kadar gerçektir Bunu unutur ve özdeşliğin, karşıtlık hayalidir anlamına geldiğini sanırsak, ilkemiz alt üst olur, çünkü a zaman karşıtların değil özdeşlerin özdeşliği ile karşı karşıyayız ve bunun mantıkî formülü de eski A = A'dır Böylece varlık ve yokluk, ikisi de aynı tam boşluk olduğu için özdeştirler Ama aynı zamanda ayrı ve karşıttırlar, çünkü varlık varlık, yokluk da yokluktur Ama, bu koyuş kendi içinde çelişir Önce iki terimin ayrı olduğunu söylüyoruz Sonra da özdeş olduklarını ileri sürüyoruz Bizi üçüncü kategoriye getiren de bu çelişkidir Üçüncü kategori olan “oluş”da ise, özdeşliğin doğrunun tama,mı olmadığını, ayrılığın da doğrunun tamamı olmadığını, doğrunun tamamının, ayrılık içinde özdeşlik olduğunu görürüz
* Burada ayırt kelimesini differentian karşılığı kullanıyoruz Türkçe felsefe dilinde buna ayrım da deniyor Ancak, I “ayırım”başka yerlerde “distinction”~ karşılığında kul1andığımız için bu kavramı “ayırt” kelime'siyle karşılamayı tercih ettik Bu son paragrafta anlatılan “cins,ayırt-tür” üçlüsü Hegel' diyalektiğinin ünlü “tez-antitez-sentez” üçlüsü ile özdeştir
Hegel Üzerine-W T Stace-Çev: Murat Belge- V Yayınları
|