Divan Edebiyatı Divan Edebiyatı'nda Nazım |
08-20-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Divan Edebiyatı Divan Edebiyatı'nda NazımDivan Edebiyatı'nda Nazım Nazım, sözlük anlamıyla "sıra", "düzen" demektir Ama Divan Edebiyatı'nda nazım dendiğinde şiir anlaşılır Divan şiiri, kurallarını Arap ve Fars Edebiyatı'ndan alan aruz ölçüsüyle (vezniyle) yazılmıştır Bununla beraber, Nedim ve Şeyh Galip gibi bazı şairlerin hece ölçüsüyle yazılmış şiirlerine rastlamak mümkündür Aruz ölçüsünde (vezninde) açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu ve kısalığı temeline dayanan bir şiir ölçüsüdür Türklerin İslamiyet'i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsça'yı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk Edebiyatına da girmesini sağlamıştır Aruz ölçüsü nazım şekillerine göre değişik kalıplarda kullanılır Örneğin; Ruba nazım şekli ahreb ve ahrem adı verilen belli aruz kalıplarıyla yazılabilir Rubai'de mısralar; a+a+b+a şeklinde kafiyelidir Divan Edebiyatı'nda Nazım Birimi Mısra Mısra Divan şiirinde aruz vezinli yazılmış bir satırlık nazım parçasıdır Divan şiirinde en küçük nazım birimi mısra olmakla beraber, esas olan beyittir ve bu Arap edebiyatından gelmiştir Arapca sozluk anlami ile beyt ev demektir; mısra ise, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır ve beyitten ayrı değildir Fakat az olsa da, tek başına bir mısra şekilnde bulunan bir nazım şekli de bulunmaktadır Buna mısara-i azade (azade mısra) adı verilir "Azade mısralar" bir şair tarafından hazırlanmış olan divanın en sonunda yer alırlar Şair "azade mısraları" tek bir mısra halinde söyler ve diğer herhangi mısra ile hiç bağlantı kurmaz Örnek Lisana gelmeyen burhan-i vicdanı muattaldır (Leskofçalı Galip) Güzel söylenmiş ve herkesçe beğenilmiş bir mısra bazan tek başına olarak tanınır Bunlar "azade mısra" olabildikleri gibi çok kere bir beyit bir parçası olabilirler Bunlara mısra-i berceste (berceste mısra) adı verilir Örnek Eğer maksüd eserse mısra-ı berceste kafidir (Koca Ragıp Paşa) Bu güzel söylenmiş mısra bir beyit parçasıdır ve "azade mısra" değildir ama tek bir "mısra-ı berceste" olarak bilinmektedir Beyit Ayni vezinle yazilmis iki misra'a beyit adi verilir Beyit Divan siirinin en onemli birimidir Beyti meydana getiren iki misra anlamca da iliskili olmasi gerekir Beyiti olusturan iki misra birbirlerine ya kafiyeli olabilirler ya da kafiyesiz olurlar Beyitin ana ogeleri anlam iliskisi ve ayni vezinde olmasidir ve bir beyitte iki misra kafiyeli veya kafiyesiz olabilir Divan siirinde beyit esas oldugu icin anlamin bir beyit icinde tamamlanmasi ana kuraldir Ancak istisnalar da gorulur Anlam bir beyitte tamamlanamayip yardimci beyitlerle anlam tamalanmaktaysa bu beyitler "merhun" adi verilir Beyitin iki misra-ini birbirlerine kafiyeli olarak hazirlamaya tasri' denir ve bu turlu yazilan beyite musarra denilir Bir divanda iki beyiti kafiyeli beyitler iki sekilde bulunabilirler Birinci halde iki misra kafiyeli beyit tek basina altindaki beyit ve ustundeki beyit ile hic baglantisi olmadan bulunur Bu turlu altindaki ve ustundeki beyitlerle iliskisi olmayan birbirine kafiyeli iki misarlik beyite "mufred" adini veren edebiyatcilar bulunmaktadir Ikinci halde ise bircok beyitlerden kurulu bir siirin en basinda biriyle kafiyeli iki misaradan olusan beyitler bulunur Bu tur kafiyeli iki misradan olusan beyitin basta olmasi gazel ve kaside turunde siirler icin bir kuraldir ve bu turlu sirlerdeki bu turlu beyite 'matla adi verilir Ornek: Beni candan usandirdi cefadan yar usanmaz mi Felekler yandi ahimdan muradum sem'i yanmaz mi Kamu bimarina canan deva-yi derd ider ihsan Nicin kilmaz bana derman beni bimar sanmaz mi (Fuzuli) Bu bir Fuzuli gazelidir Ilk beyitteki iki misra tasridir yani kafiyelendirmistir; beyit musarradir Bu bir gazel baslangic beyti oldugu icin matladir IKici beyitdki iki misra kafiyeli degildir Divan Edebiyatı'nda Nazım Biçimleri Ölçülü ve kafiyeli söz ya da yazıya "manzum" ya da "manzume" denir Şiirde mısra sayısı, beyit veya dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, kafiye yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır Divan Edebiyatı* Medh-i çar-yar-ı güzin) Maktel-i Hüseyin Miraciye Hilye Mevlid Kırk hadis Menkıbname Kıyafetname Sürname Hamamname Şehrengiz Hicviye Hezliyat Tarih düşürme Muamma Lugaz Dariye RahşiyeEvliya tezkiresi Kısas-ı enbiya SiyerTezkire Tarih Sefaretname Seyahatname Siyasetname Münazara MünşeatMecaz Mecaz-ı mürsel Teşbih Telmih Tecahül-i arif İstiare (edebiyat) Tevriye Hüsn-i talil Leff ü neşr Kinaye Teşhis ve intak Tekrir TenasüpDivan Şiiri'nin konuları ve özellikleri Aşk teması, divan şiirinin merkezini oluşturur Divan şiirinde Kur'an, hadisler, Muhammed ve kutsal kişilere ilişkin rivayetler, tasavvufun ortaya attığı sorular da işlenmiştir Divan şiirinde, Türk kültürüne ilişkin ögelerden de yararlanılmıştır Divan Edebiyatı eserlerinde aşk, aşık-maşuk kalıbı her zaman bulunur Aşk uzlaşımsaldır; yani temel özellikleri hiç değişmez Mesela bütün aşklar tek yanlıdır, aşık hep sever, acı çeker, hiçbir karşılık görmez, her zaman sevdiğinden ayrı kalışını dile getirir, ayrıca rakipleri de vardır Bu yüzden, her zaman kıskançlık içinde kıvranır durur Sevilen ise hemen her zaman aşığına ilgisiz davranır, onu tanımazlıktan gelir Sevilen hep bir sultan, efendi, sahip kimliğinde gösterilir Sevilen şah, aşık ise kuldur Aşık için en tehlikeli durum, sevilenin eziyet ve cefa çektirmekten vazgeçmesidir Divan şiirinde betimlenen sevilen tipi de tektir ve değişmez Bütün divan şairleri farklı çağrışımlara yol açabilecek mazmunlar kullansalar da, gerçekte tek bir tip sevilen imajı çizerler Bu geleneksel sevilen tipinin, "boyu servi gibi uzun, beli ince, saçları uzun ve siyah, yanakları gül kırmızısı, gözleri siyah, bakışları kılıç gibi keskin, ok gibi yaralayıcı"dır Başka bir özelliği de, sevilenin hep genç oluşudur Böyle betimlenen sevgilinin aşığının (yani şairin) gözyaşı "Nil" ya da "Fırat" ırmakları gibi akar Hatırlatmak gerekir ise, Divan şiirinde, bütün şairlerin kullandığı bu tür benzetmelere "mazmun" denir Mazmunları yerli yerinde ve başarılı bir biçimde kullananlar başarılı şair sayılırdı Divan şiirinde aşk iki türlü işlenmiştir: Dünyevi aşk ve ilahi aşk Aşk konusu şairin dünya görüşüne koşut olarak anlam kazanırdı İlahi aşk konusunda, tasavvuf yoluna giren şair için amaç mutlak güzellik olan tanrıya kavuşmaktır Bu da ancak maddeden sıyrılıp benliği yitirmek ve aşk (dervişlik) yoluna girmekle olur İlahi aşk; maddi aşkla başlar: Dünya üstündeki bir güzele aşık olan şair, dünyanın güzelliklerine aşık olan şair, bu durumu soyutlama yoluyla ilahi aşka dönüştürür ve Tanrı'nın benliğine kavuşmaya çalışır; Tanrı'da kendi benliğini eritme anlamına gelen "fenafillah" aşamasına erişince de gerçek mutluluğu bulur Ancak, bu aşama ölümden sonra gerçekleşebilecektir Divan şiirinde sevilenin, erkek kimliğinde görülmesi, doğrudan doğruya tasavvuftan kaynaklanır Yunan düşünürü Platon'a kadar uzanan bu yaklaşımda, en saf ve en gerçek aşk önemlidir; tensel zevkler ve cinsellik söz konusu edilemez Tensel zevkler ve cinsellik ancak neslin devamının sağlanması açısından karşı cinsiyete duyulan aşklarda söz konusu olabilir Bu nedenle, Tanrı'nın gerçek güzelliğinin yansıdığı, gerçek aşk kaynağı genç erkekler, ilahi aşkın nesnesi olmuştur Dünyevi aşk konusunda, aşk düşüncesi, yaşama bağlı şairler tarafından da din dışı bir anlayışla ele alınmış ve işlenmiştir Yaşamdaki güzellikler ve güzelliğiyle simgeleşen kadın, divan şiirinde önemli yer tutmuştur Dünya nimetlerine bağlı Divan Edebiyatı şairleri, bu nimetlerden zevk alarak yararlanmasını bilmişlerdir Söz konusu ozanlar için kadın tapılacak biridir: Güzelliğiyle büyüler, zaman zaman ilgi gösterip, zaman zaman rakipleriyle gönül eğlendirerek aşığını üzer Aşık, sürekli bir üzüntü içinde kıvranıp durur Divan şiirinde yaygın işlenen konulardan biri de doğadır Ama doğa, şairin hünerini göstermesi için bir araçtır Çünkü şair, doğayı kendisinin gördüğü gibi değil, önceki usta şairlerin gözüyle yansıtır Doğa, daha çok kasidelerin ve mesnevilerin konusu olmuştur Bahar ve kış mevsimleri o kadar çok işlenmiştir ki, bu iki mevsimi anlatan şiirlere ayrı adlar bile verilmiştir Baharı anlatan şiirlere bahariye, kışı anlatanlara da şitaiye denmiştir Bahar, şair için sevinç kaynağıdır Bahar için yapılan benzetmelerden biri sultandır Örneğin bahar sultanı, ordusunu toplar, kış sultanına hücum ederek onu yener Bak'nin "Bahar Kasidesi", en güzel bahariye örneğidir Bahar betimlenirken gül, bülbül, lale, sümbül, çimen gibi sözcüklere sıkça başvurulmuştur Divan şairine göre bahar, yaşam ve canlılığın kaynağıdır Kış ise can sıkıcı ve bunaltıcıdır; zalim bir padişaha benzetilir Divan şiirinde, işlendiği biçimiyle doğa belli öğelerle sınırlı kalmıştı Örneğin, orman, dağ, ova, rüzgar, yağmur gibi öğeler Divan şiirinde hemen hiç kullanılmamıştır Divan şiirinde kayıklar vardır, ama deniz yoktur Divan şiirinde bilinçli olarak yapay bir dünya yaratılmıştır Divan Nazmında söz sanatları Divan şairinin başarılı olabilmesi için dilin inceliklerini bilmesi gerekirdi Şairin söz sanatlarındaki ustalığı şiirinin değerini arttırırdı Bu nedenle şairler, hüsn-i ta'lil ve teşbih sanatına sıkça başvurmuşlardır Hüsn-i ta'lil, nedeni bilinen bir olayı, daha güzel biçimde açıklama ve anlamlandırma sanatıdır Benzetme de denen teşbih ise, bir durumu, bir oluşu, bir varlığı daha güzel bir duruma, bir oluşa, bir varlığa benzetmektir Divan şairi için benzetilenler, daha doğrusu neyin neye benzetileceği bellidir ve kalıplaşmıştır Bu amaçla hazırlanmış listeler bile bulunmaktadır Ancak, Divan Edebiyatı'ndaki asıl yenilik, hüsn-i ta'lil sanatıyla ortaya konulurdu Böylece şair, bir sözcüğe ya da deyime, kullandığı dili iyi bilmesi oranında artan anlamlar yüklenmiş oluyordu (yukarıda bkz mazmun) Kaynak : Wikipedia |
|