Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
galaksi, gözlem, tarihcesi

Galaksi Gözlem Tarihçesi

Eski 08-20-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Galaksi Gözlem Tarihçesi




Gözlem Tarihçesi
Samanyolu




Samanyolu'nun 360 Derece fotoğrafik panoraması


Galaksimizin diğer galaksiler gibi dışarıdan görünüşü, içinde bulunduğumuz için, elde edilememektedir Gökyüzünde çıplak gözle gördüğümüz, Samanyolu adını verdiğimiz ışıklı bölge ise, aslında yalnızca, galaksimizin kollarından biridir
Antik çağda Grek filozofu Democritus (450-370 BC) gece gökyüzünde görünen Süt Yolu denilen ışıklı bölgenin uzak yıldızlardan oluşuyor olabileceğine dikkat çekmişti[18] Aristo'nun (384-322 BC) düşüncesine göreyse, Süt Yolu büyük, birbirine bağlı çok sayıdaki yıldızın alevlenmesinden kaynaklanmaktaydı ve bu alevler dünya atmosferinin üst kısmında yer almaktaydı
Arap astronom İbn-i Heysem (965-1037) Samanyolu'nun ıraklık açısını gözlemleme ve ölçme girişiminde bulundu;[19] Süt Yolu'nun ıraklık açısı yoktu, bunun üzerine "bu, Dünya'dan uzaktadır, atmosfere ait değildir" diyerek Aristo'nun görüşüne karşı çıktı[20][21] İranlı astronom Birüni (973-1048) Samanyolu Galaksisi'nın sayısız bulutsu yıldızlar yığını olabileceği görüşünü ortaya attı[22] İbn Bacce ise Samanyolu'nun pek çok yıldızdan oluştuğunu ve gözümüze sürekli bu şekilde görünmesinin dünya atmosferindeki kırılımdan kaynaklanıyor olabileceğini ileri sürdü[23] İbn Kayyim El-Cevziyye (1292-1350) Samanyolu Galaksisi'nın sabit yıldızlar feleğinde bir araya gelmiş çok sayıdaki küçük yıldızlardan oluştuğunu ve bu yıldızların gezegenlerden daha büyük olduklarını ileri sürdü[24]
Samanyolu Galaksisi'nın birçok yıldızdan oluşmasının ilk kanıtı Galileo Galilei'den geldi 1610 yılında Samanyolu Galaksisi'nı bir teleskopla inceleyen Galileo Galilei bunun çok sayıdaki yıldızın bir araya gelmesinden oluştuğunu farketti[25] 1750'de İngiliz astronom ve matematikçi Thomas Wright "Evrenin orijinal bir teorisi ya da yeni hipotezi" adlı eserinde galaksinin Güneş Sistemi'ne benzer tarzda, fakat daha büyük ölçekte, kütleçekim gücüyle birbirlerine bağlı çok sayıdaki dönen yıldızlardan oluşmuş bir kitle olduğu görüşünü iddia etti (ve hakliydi) Bu düşünceye göre, söz konusu yıldızların oluşturduğu ve bizim de içinde bulunduğumuz bu disk, bizim gökyüzüne bakışımız açısından, bize gökyüzünde Süt Yolu olarak görünüyor olabilirdi[26]




1785'te William Herschel tarafından sayılan yıldızlardan yola çıkılarak hazırlanan Samanyolu diyagramı O dönemde Güneş galaksi merkezine yakın olduğu zannedildiğinden Güneş galaksi merkezine yakın olarak işaretlenmiştir(Günümüzde yakın olmadığı bilinmektedir)


Immanuel Kant 1755'deki bilimsel incelemesinde Thomas Wright'ın düşünce ve çalışmalarını biraz daha ayrıntılandırdı, galaksimizin da Güneş Sistemi'mize benzer biçimde, kütleçekim ile bir arada tutulan ve dönen bir yıldız kümesi olduğunu ifade etti Kant ayrıca o dönemde gözlemlenebilen birkaç bulutsunun[not 2] da ayrı galaksiler olabilecekleri varsayımında bulundu Samanyolu Galaksisi'nın biçimi ve Güneş'in galaksi içindeki konumu hakkındaki ilk girişim 1785'te gökyüzünün farklı bölgelerindeki yıldızları özenle sayan William Herschel'dan geldi Herschel, Güneş Sistemi'ni merkeze yakın bir yere koyarak galaksinin biçimini gösteren bir diyagram hazırladı[27][28]
Jacobus Kapteyn, hassas bir yaklaşım sergileyerek, 1920'deki çiziminde Güneş'in merkeze yakın bulunduğu elips biçimli küçük bir galaksi tasarladı Farklı bir yöntem uygulayan Harlow Shapley ise küresel kümeler kataloğu çalışmasında kendinden öncekilerden tümüyle farklı olarak, galaksimizi Güneş'in merkezden uzak olduğu yaklaşık 70 kiloparsek yarıçapındaki yassı bir disk biçiminde tasarladı[26] Her iki hatalı çalışma da galaktik düzlemde yıldızlararası toz vasıtasıyla ışığın soğurulmasını hesaba katmamıştı Bu ancak Robert Julius Trumpler'ın 1930'da açık yıldız kümeleri üzerinde çalışırken bu etkiyi ölçmesinden sonra hesaba katılmaya başlandı ve günümüzdeki galaksi görünümü kuramlarına ulaşıldı[29]
Samanyolu Galaksisi'nın diğer bulutsulardan ayırt edilmesi




"Büyük Andromeda Bulutsusu" adı verilen gök cisminin 1899'da çekilen fotoğrafı Cisim sonradan Andromeda Galaksisi olarak tanımlanmıştır






Girdap Galaksisi'nın 1845'te Lord Rosse tarafından yapılan krokisi


10 yy'da İranlı astronom Abdurrahman el-Sufi (El Sufi adıyla da tanınan Azophi) Andromeda Galaksisi'nın ilk kayıtlı gözlemini yaptı ve onu "küçük bulut" olarak tarif etti[30] El Sufi aynı zamanda Yemen'den görünür olan ve Macellan'ın 16 yy'daki yolculuğuna kadar Avrupalılar tarafından görülmemiş Büyük Macellan Bulutu'nu da tanımladı[31][32] Bunlar Samanyolu Galaksisi haricinde yeryüzünden gözlemlenen ilk galaksilerdi El Sufi buluşlarını 964 yılında "Sabit Yıldızlar" adlı kitabında duyurdu
1054'te SN 1054 süpernovasının patlamasıyla Yengeç Bulutsusu'nun oluşması Çin, Arap ve İranlı gökbilimcilerce gözlemlendi Bu bulutsu yüzyıllar sonra, Batı'da önce John Bevis (1731) tarafından daha sonra Charles Messier (1758) ve ardından Lord Rosse (1840'lar) tarafından gözlemlendi[33]
1750'de Thomas Wright "Orijinal bir Teori ya da Evrenin Yeni Hipotezi" (An original theory or new hypothesis of the universe) adlı eserinde Samanyolu Galaksisi'nın yıldızlardan oluşan basık bir disk olduğunu ve gece gökyüzünde görünen bazı bulutsuların Samanyolu Galaksisi'ndan ayrı olabilecekleri düşüncesini ifade etti ki, bu düşüncesinde haklı olduğu zamanla anlaşılacaktı[26][34] 1755'te Immanuel Kant Samanyolu Galaksisi'ndan ayrı olan bu bulutsular için "ada evren" terimini ortaya attı
18yy sonuna doğru Charles Messier en parlak 109 bulutsuyu içeren bir katalog derledi Bunu William Herschel tarafından 5000 bulutsunun derlendiği geniş bir katalog çalışması izledi[26] 1845'te Lord Rosse eliptik bulutsular ile spiral bulutsular arasında ayrım yapabilmesini sağlayan yeni bir teleskop yaptı
1917'de Heber Curtis Andromeda Galaksisi'ndaki (Messier nesnelerinden M31) S Andromedae adlı novayı gözlemledi, fotoğraf kayıtlarını araştırarak 11 nova daha buldu Ayrıca bu novaların ortalama olarak bizim galaksimizdekilerden 10 kat daha soluk olduğunu saptadı Buradan yola çıkarak da 150000 parsek mesafede olduğu tahmininde bulundu ve spiral bulutsuların bağımsız birer galaksi olduklarını varsayan "ada evrenler" hipotezini destekledi
1920'de esas olarak Harlow Shapley ile Heber Curtis arasında geçen, Samanyolu ve spiral bulutsuların doğasının yanı sıra evrenin boyutu hakkındaki "Büyük Tartışma" o döneme damgasını bırakmıştı Konu ancak yeni bir teleskop kullanan Edwin Hubble'ın 1920'lerin başlarındaki çalışmaları sayesinde sonuca bağlandı Bazı spiral bulutsuların dış kesimlerinde bireysel yıldız toplulukları olduğu ayrıntılarını gözlemlemeyi başaran Hubble, bazı sefe değişkenlerini tanımlayabildi ki, bu da kendisine bulutsuların uzaklığını hesaplayabilme imkanı verdi Böylece bu bulutsuların Samanyolu'nun parçası olamayacak kadar uzak olduklarını ortaya çıkardı[35] Hubble ayrıca, 1936'da, hala kullanımda olan bir biçimsel galaksi sınıflandırma sistemini (Hubble düzeni) ortaya atmıştır[36]
Modern araştırma




Tipik bir sarmal galaksinin döngü (rotasyon) eğimi: (A) tahmin edilen ve (B) gözlemlenen Uzaklık galaksinin çekirdeğinden uzaklıktır


Galaksilerin uzayda rastgele dağıldıklarını ileri süren teoriler, modern araçlarla yapılan gözlemler sonucunda önemini kaybetmiş, hepsinin belli bir düzen içinde yer aldıkları, gök cisimlerinin hepsinin belirli yasalar dahilinde hareket ettikleri anlaşılmıştır 1944'de, Hendrik van de Hulst'un dalgaboyunu 21 cm olarak tahmin ettiği, 1954'te gözlemlenen, yıldızlararası hidrojen atomlarından kaynaklanan mikrodalga ışınımının[37][38] ortaya çıkarılması ile galaksi incelemeleri yeni bir boyut kazandı Çünkü, bu ışınım tozların soğurmasından etkilenmiyordu ve Doppler etkisi galaksi içerisindeki gazların hareketlerini belirlemede kullanılabilecekti Gelişmiş radyoteleskoplarla hidrojen gazı diğer galaksilerde da belirlenebildi
1970'lere gelindiğinde ise, Vera Rubin'in galaksilerdeki gazların dönüş hızı üzerine çalışmaları sonucunda şu husus saptandı: Galaksilerdeki yıldız ve gazların görünen toplam kütlesi, galaksilerin bu denli yüksek dönüş hızı için yeterli olamazdı; şu halde gözle görülmese de, ek kütlesiyle, hızın bu düzeyde olmasını sağlayıcı bir madde daha var olmalıydı Böylece bu eksik kütle, görülemeyen, fakat büyük miktarlarda bulunan karanlık maddenin varlığı ile açıklandı[39]
1990'ların başlarında Hubble Uzay Teleskobu daha ileri düzeyde gözlemlerde bulunulmasını sağladı Örneğin galaksimizdeki görünmeyen karanlık maddenin yalnızca soluk ve küçük yıldızlardaki karanlık maddeden ibaret olamayacağı anlaşıldı[40] Yine bu teleskopla önceleri nispeten boş olduğuna inanılan bir gökyüzü parçasının (Hubble Derin Alan) incelenmesi sayesinde, o gökyüzü parçasının boş olmayıp galaksilerle dolu olduğu anlaşıldı ve böylece evrende 125 milyar (125x1011) galaksinin olması gerektiğine ilişkin kanıt bulunmuş oldu[41] Öte yandan gözle görülemeyen birçok tayfı gözlemleyebilen gözlem aygıtlarının (radyo teleskop, x-ışını teleskobu, kızılötesi kameralar vb) geliştirilmesi Hubble tarafından da saptanamamış birçok galaksinin keşfedilebilmesini sağladı Böylece sakınma bölgesi (İng zone of avoidance) denilen "Samanyolu kuşağı" yüzünden iyi görülemeyen gökyüzü bölgesindeki galaksiler da keşfedilebildi[42]

Kaynak : Wikipedia

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.