Prof. Dr. Sinsi
|
Kanser Ve Depresyon
Kanser Ve Depresyon;
Bireysel farklılıklar olsa bile dünyanın hemen her yerinde, kanser gibi yaşamı önemli derecede tehdit eden hastalıklar insanın yaşamını trajik olarak kesintiye uğratır  Kanser ile ilgili deneyimler, insanların bu hastalık ile ilgili bir takım psikolojik uyum süreçleri yaşadıklarını ortaya çıkarmıştır  
Tanı Öncesi;
* Tanı
* İlk tedavi
* Tedavi sonrası
* İlerleyen hastalık ve son dönem  
Tanı Öncesi;
Bu dönemde hasta için kanser tanısı bir soru işaretidir ve hastanın hekimi tarafından hastanın sorununa yönelik bir dizi tetkik ve incelemelerin yapıldığı dönemdir  Hastanın, bu dönemde belli düzeyde bir kaygı yaşaması normal uyum sürecinin içinde yer alabilir  Ancak, günlük yaşam kalitesini bozacak şekilde sürekli uyarılmış hali tedavi gerektirebilir 
Tanı İle İlgili Dönem;
İdeal olan, tanısal fazda hekimin yeni kanser tanısı almış hastaya tanısını dürüst ve gerçekci bir biçimde söylemesidir  Ancak, bazı olgularda hastanın anlama yeteneğine bağlı olarak durumu birkaç vizit sırasında anlatılabilir  Bu fazın erken dönemlerinde hasta kendisini ve geleceğini etkileyen önemli bir kriz karşısında önce şaşırır, şok olur, olanlara inanamaz, inkar eder, öfkeye kapılır, kederlenir, uyku düzeni bozulur  Karışık duyguların hakim olduğu yas dönemi birkaç hafta sonra yerini uyum çabalarına, savaşma isteğine ve umutlara bırakır  Ancak, bazen bu belirtiler daha şiddetli ve süresi uzun olup, kişiye bir toparlanma şansı vermeyecek kadar ağır seyreder  Bu durum, hastanın tedavi planını olumsuz etkiler  Örneğin, erken dönemde hemen bütün hastaların durumu inkar etmesi tedavi gerektiren bir durum değil iken, inkarın uzayıp hastanın tedavisini reddetmesine yol açması ya da dirençli depressif semptomları psikiyatrik bir konsültasyonu gerektirebilir  Çünkü, bu tür durumlarda hastalar hekimini, arkadaşlarını ve ailesini reddedebilir  Kanser tanısı sonrası hayatın anlamı değişir ve hastalık dışında bir şey düşünmek olanaksız hale gelir  Psikiyatri konsültanları bu sorunlar için başa çıkma stratejileri geliştirmeyi ele alırlar, hastaların acılarını, korkularını ifade etmelerini sağlayarak onları dinlerler  
Tedavi İle İlgili Dönem;
Cerrahi tedavi sırasında ağrı, ölüm ve anesaaai ile ilgili korkular yer alır  Hastalar bu dönemde göğüslerini, uterus, kol ya da bacaklarını kaybedebilirler ve bu durum onların aktivitelerini, işlerini yapmalarını, sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyebilir Radyoterapi ile ilgili olarak, tedavinin yapıldığı ortam, makinelerle ilgili korkular ve radyoterapinin yan etkilerine ilişkin kaygılar yer alır  Kilo kaybı, saç dökülmesi, kemoterapide kullanılan ilaçların yoğun yan etkileri ilgili korkular ise kemoterapi sırasında görülür  Cinsel yaşam, fertilite ( üreme ) ile ilgili konular da risk taşır 
Tedavi Sonrası Dönem;
Tedaviler ve iyi sonuçlarla birlikte yeni umutlar, üstesinden gelinecek güçlükler bu endişeleri tamamen ortadan kaldırmasa da azaltır, zamanla endişeler, kuşkular daha az düşünülür ve günlük hayatın akışı daha fazla önem kazanmaya başlar  Ancak bu akışı bozan, kansere yakalanan kişinin tedavi sonrası ciddi anksiyete ve depresif belirtiler yaşamasıdır İlk tedavi sonrası hastaların karşılaşacağı en önemli tehdit, kanserin tekrarlama ( kanser hücrelerinin vücudun başka bir organına atlaması ) olacağı korkusudur  Çok sayıda hasta, hekimlerin yeterli tedavi etmediği veya tümördeki aktivitenin tam olarak yok edilmediği düşüncesi ile kanserin tekrarlıyacağı endişesini yaşar  Bu korku ile hastalar, hemen her türlü basit ağrı ve acıyı kanser ile ilişkilendirirler  Çok sayıdaki hasta için remisyon döneminde yapılan her türlü check-up, rutin kontroller, her bir hekim ziyaretleri, muayene ve tetkiklerde çıkabilecek hastalığa ait bir işaret beklenti anksiyetesine neden olur 
Hastalığın tekrarlama ya da sonuç alınama haberini alan hastada yine şok olma, inanmama, inkar, sinirlilik, anksiyete ve depressif belirtiler görülür  Bazı hastalarda ise uykusuzluk, anoreksia, yorgunluk, anksiyete ve irritabilitenin eşlik ettiği ciddi reaktif depresyon tabloları görülür 
İlerleyen Hastalık Dönemi;
Bu dönemde, hasta hastalığının önlenemez bir biçimde ilerlediğini fark eder  Bu nedenle, hastalık ile ilgili yeni bilgilere, hekimlere ve alternatif tedavi yöntemlerine gereksinim duyar  
Son Dönem;
Bu dönemde hastalığının artık geriye dönüşü olmayan bir sürece girdiğini fark eder  Hasta için bu dönemde ortaya çıkacak dayanılmaz ağrılar, acılar ölüm ya da bilinmeyenden korkma söz konusudur  
Kansere yakalanan kişilerin hemen hemen beşte birini depresyona duyarlı kılan bazı etmenler, hastalığı yenme isteğine egemen olabilirler  Kanser tanısı ile başa çıkabilme gücü ya da kanser hastalarında depresyon riski oluşturan etkenler bir çok değişkenle ilgilidir  
Hasta İle İlgili Özellikler;
Yaş, cinsiyet, eğitim, kişilik özellikleri, psikiyatrik öykü (depresyon, madde kullanımı, anksiyete bozuklukları, psikotik bozukluk)  
Hastalığa Ait Özellikler;
Yeti yıkımı yapan belirtiler, kanser yerleşimi, prognoz, ağrı, yaşam kalitesinin ne oranda düştüğü (yaşam amaçları, kariyer, evlilik aile gibi Nutriyonel/endokrin, nörolojik 
Tedavi İle İlişkili Özellikler;
Kortikosteroidler, opioidler, kemo-terapi (vincristine, vinblastine gibi), antiviral ilaçlar, antifungal ilaçlar  
Çevresel Özellikler;
Sosyal destek eksikliği, duygusal alanda destekleyici olarak algılanan bir kişinin olmaması, ekonomik güçsüzlük, yaşam stresleri, ailede kanser öyküsü 
Tanı Güçlükleri;
Kanserli hastaların psikiyatriste başvurmada çekinceleri olduğu ya da kanserli hastalarla çalışan ekibin ruhsal sorunları tanıma ve psikiyatri konsültasyonu istemede güçlükleri olduğu bilinen bir gerçektir  Bir hastanın günlük yaşamını etkileyen ve yaşam kalitesini düşüren herhangi bir sorun olduğunda ya da psikiyatrik bozukluk saptandığında zaman yitirmeden tedaviye başlamak, hastanın bu dönemini daha rahat geçirmesini sağlar  Kanserli hastalarda psikiyatrik morbidite ( hastalanma) % 38-47 arasında değişebilen oranlarda bildirilmektedir 
Kanserli hastalarda en sık görülen ruhsal bozukluk depresyondur; sıklığı için % 4 5-58 gibi çok geniş bir aralık içinde değişen oranlar bildirilmiştir  Sıklığın bu kadar değişken oluşu, araştırmaların farklı tanı yöntemleri ve hasta grupları ile yapılmasına bağlıdır  Uyum bozukluğunu ayıran ve fiziksel olarak iyi durumdaki hastalarla yapılan çalışmalarda oranlar düşüktür  
-Alıntıdır 
|