|  | İlk Kadın Sığınma Evini Osmanlı Kurmuş... |  | 
|  08-16-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İlk Kadın Sığınma Evini Osmanlı Kurmuş...17  yüzyılın sonunda Eyüp'te kurulan Hatuniye Dergâhı Osmanlı'nın ilk kadın sığınma eviydi  Diğer adı 'Karilar Dergâhı' olan dergâh bugün harabe halinde   Osmanlı İmparatorluğu yüzyıllar boyu bünyesinde barındırdığı kültürlerle eşsiz bir medeniyet üretti  Sarayda tek söz sahibi padişahlar gibi görünse de hanım sultanlar da en az padişahlar kadar yönetimde etkiliydi   Güzellikleriyle padişahların gönüllerini fetheden harem kadınları, çevirdikleri entrikalarla sarayda güç sahibi olmayı başardı  İmparatorluk sınırlarında yaşayan kadınlar da aynı sultanlar gibiydi  Kadın her ne kadar erkeğin birkaç adım arkasında yürür gibi görünse de en az onlar kadar pek çok konuda söz sahibi oldu   Dünyadaki ilk kadın sığınma evi nerede kuruldu bilinmez ama tarihi verilere göre böyle bir ev Osmanlı İmparatorluğu'nda 17  yüzyıl sonlarında başkent Dersaadet'in (İstanbul) Eyüp semtinde kuruldu ve 1900'lerin ortalarına kadar hizmet verdi  Baba ve kocalarının baskısından kaçıp, "Karilar Dergâhı" olarak da adlandırılan Hatunlar Dergâhı'na sığınan Osmanlı tebaalı kadınlar, burada ilgi alanlarına göre çeşitli zenaatlar öğrendi  Böylece erkeklere ihtiyaçları kalmadan geçimlerini sağlamayı başardılar  Dergâhta 16-80 yaşları arasında 100 kadar kadın bulunuyordu   İstanbul Teknik Üniversitesi mezunu restorasyon uzmanı Yüksek Mimar Dr  Fatma Sedes, Tarihi Mirası Koruma Vakfı bünyesinde 2002'de başladığı çalışmalarda tesadüf eseri dergâhla ilgili bilgilere ulaştı   Bektaşi Tarikatı'na ait olan dergâh, Hoca Hüsam Efendi Tekkesi ve Ahmet Dede Mescidi'nin de bulunduğu bir yapılar kompleksi içerisinde yer alıyordu  Yapılar topluluğundan günümüze sadece mescit duvarı kaldı  Dergâha ait kalıntılar ise apartman ve gecekonduların altında  Dergâhın bir diğer önemli özelliği de Kurtuluş Savaşı yıllarında silah deposu olarak kullanılmış olması  Depolanan silahlar buradan Anadolu'ya sevk ediliyordu  Eyüp semtinin imparatorluğun en güzel ve en kozmopolit semtlerinden biri olduğunu kaydeden Sedes, günümüzde semtin bu özelliğini yitirdiğini söylüyor  Hatunlar Dergâhı'nın bulunduğu Bülbülderesi Mahallesi'nin adını o dönemlerde Eyüp'ten geçen dereden aldığını belirten Sedes, bestekârlığıyla da tanınan Sultan III  Selim'in en güzel eserlerini bu derenin kenarında yaptığını anlatıyor  Sedes, Bülbül Deresi'nin yerinde bugün ise artık çirkin apartmanların yükseldiğini söylüyor   Defineciler talan etti Sedes, Hatuniye Dergâhı'na dair çalışmalarının Kültür Bakanlığı'ndan emekli olan Veli Sarıkamış'ın danışmanlığında yürütüldüğünü belirtiyor   "Eyüp, Osmanlı'nın en eski yerleşim alanı" diyen Sedes, Türk mahallelerinin yanı sıra semtte İslami yapılar olan tekke ve türbelerle mezarlıklar bulunduğunu anlatıyor  Projenin tarihsel araştırmalarını Nihal Demirci'nin yaptığını kaydeden Sedes, "İstanbul Kitaplığı, Atatürk Kitaplığı ve Arkeoloji Müzesi Kitaplığı'nın da aralarında bulunduğu birçok kütüphane ve çeşitli arşivlerde konuyla ilgili araştırma yapıldı  Ama araştırmalar sonucunda dergâhla ilgili kapsamlı bir bilgiye ulaşamadık  Dergâh son derece önemli bir yapı  İmparatorluk sınırlarında ilk kez kadınların bir araya gelip dayanışma başlattığı bir kurum" diyor   Sedes'in verdiği bilgilere göre dergâhın yer aldığı 2000 metrekarelik alan üzerinde bulunan yapılar topluluğu Bektaşi tarikatına ait  Bektaşiliğin hümanist bir öğreti sistemine sahip olduğunu vurguluyan Sedes, "Bektaşilik Hacı Bektaş Veli'nin adına kurulan bir tarikattır  Özgür düşünce sistemini ilke edinen Bektaşilerin felsefesi Tanrı'ya ve insana karşı sonsuz sevgi felsefesini benimser" diyor   Yapılar topluluğunun büyük oranda tahrip edildiğini kaydeden Sedes, dergâh alanının yer aldığı bölgede definecilerin altın aramak için kazı yaptıklarını söylüyor: "Mezarlık alanı olan ve 'hazire' olarak adlandırılan alanda yapılacak kazı son derece önemli ancak bu mümkün değil  Çünkü hazire alanı çevredeki apartmanların zemininde kalıyor" diye konuşuyor   Doğu tarihi umursamıyor Sedes, "Kadın hakları savunucusu değilim" diyor ama Osmanlı'da böyle bir kurumun varlığından etkilendiğini söylüyor: "Her şeyin ilki Batı'da oluyor gibi bir kanaat var  Fakat görüyoruz ki Osmanlı'da da böyle kurumlar var  Batı'yla aramızdaki en büyük fark bizim tarihimize sahip çıkmayı bilmeyişimiz  " Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun ardından 1925 tarihli bir kararla tekke, zaviye ve türbelerin kapatıldığını hatırlatan Sedes, bunun o dönemin şartlarında yerinde bir karar olduğunu savunuyor  Buna karşın bu yapıların sanatsal ve sosyal açıdan büyük öneme sahip olduğunu belirten Sedes, şöyle konuşuyor: "Bu yapılar Osmanlı yaşam tarzına ve mimari stiline ışık tutan yapılar  Eğer günümüze ulaşsalardı bu yapılar sayesinde Türk sanatının son evrelerini inceleyebilirdik  " Türkiye'de restorasyonların kalitesi üzerine hararetli tartışmaların yaşandığına da dikkat çeken Sedes, "Bu soruna sadece Türkiye perspektifinden yaklaşmak büyük hata olur  Restorasyonun anayasası 60'larda hazırlanan Venedik Tüzüğü'dür  Bu tüzük restorasyonun abecesi  Tüzükteki birinci ilke tarihi yapıya saygıdır  İkinci ilke ise tahrip olan yapıyı özüne dönüştürmek" diyor   | 
|   | 
|  | 
|  |