Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dilbilgisi, kuralları, türk

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları





DÄ°L NEDÄ°R ?


Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır Bu tanım bütün canlıların kendi aralarındaki bildirişimlerle ilgili işaret sistemlerini olduğu kadar, insanlar tarafından doğanın ve eşyanın ortak kalıplar halinde manalandırılması olgularını da kapsamaktadır


İnsan anlatım ve bildirişim için ya hareket eder (jest), ya da ses çıkarır (konuşma) ya da belirli işaretler çizer (yazı) Konuşma dili, yazı dili, hareket dili, insan dilinin üç ayrı görüntüsüdür



LEHÇE NEDİR ?



Lehçe ya da Diyalekt, bir dilin belli bir coğrafî bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir


Bir dilin tarihi, bölgesel, siyasi sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt Kırgız Lehçesi, Kazak Lehçesi vb


Lehçe kendi kelime dağarcığı ve grameri olan sözel (sözlü veya işaretli olan ama mutlaka yazılı olmayabilen) bir iletişim sistemidir; ağız da denmektedir Diyalektle uğraşan ilim kolu ise diyalektoloji olarak adlandırılır Lehçeyi konuşan kişilerin sayısı ve bölgenin büyüklüğü değişir Bu yüzden geniş bir bölgede pek çok lehçe olabileceği gibi o lehçelerin konuşulduğu daha küçük bölgelerde de başka lehçeler olabilir



ŞİVE NEDİR ?



Şive: Konuşma tarzı Aksan Bir dilin bölgesel söyleniş tarzı


Bir dil veya lehçenin daha az konuşma farkları gösteren ve bölgeden bölgeye veya şehirden şehire değişebilen küçük kollarına denir


Şivenin sebepleri fonetik ve morfolojik, folklorik farklılıklardır Bir şivede en eski dil yapılarından, komşu dillerden öğeler bulunabilir Coğrafik şartlara göre halkın gırtlak yapısı eski dilin seslerine aşina olabilir


Gitmek örneğinde:

-Karadeniz: cideyrum

-Ege: gidiyom

-Trakya: gitcem, örneklerindeki gibi


Lehçe ile şive karıştırılmamalıdır

Lehçe, bir anadilin koludur Türkçenin belli başlı şiveleri Ege, Orta Anadolu, Trakya, Karadeniz, Rumeli, Doğu, Güneydoğu ağızlarındadır


Şivelerde dilbilgisi kuralları yoktur Bölge kültürünü, yöre özelliklerini taşır Dilde, özellikle konuşma dilinde tekdüzeliği kaldıran, empati uyandıran bir yanı vardır Sakıp Sabancı merhum, şivesini hiç değiştirmemiş, bir şive simgesidir




TÜRK DİLİ'NİN GEÇMİŞİ ve ADIM ADIM MODERN TÜRKÇE



Türk dili, Ural-Altay dil grubuna dahil olup, Moğol, Tunguz, Kore ve Japon dillerinin de yer aldığı Altay dilleri ailesi veya Altay dilleri topluluğuna mensuptur


Yapı bakımından Altay dilleri ailesine giren bütün dillerde olduğu gibi, Türkçe de eklemeli (mülâsık = yapışkan) dillerdendir


İlk devreleri karanlık olmakla birlikte elde bulunan vesikalar ve Çin kaynaklarının verdiği bilgiler, Türk dilinin geçmişinin, tarih öncesine gittiğini göstermektedir Ancak, Türkçe derli toplu metinler, Yenisey-Orhun mezar taşları ile ele geçmiştir Bilhassa Orhun Âbideleri'nde işlenmiş bir Türkçe ile karşılaşılması, Türklüğün kendine has alfabe sistemi, dil ve tarih şuurunun bulunmasına bakılırsa, Türk dilinin tarih itibariyle daha eski zamanlara götürülebileceği fikrini vermektedir Zaten bu sahanın âlimleri, Orhun Âbidelerindeki işlenmiş ve gelişmiş Türkçe'ye bakarak, dilin tarihî devrelerini, milattan önceki devirlere çıkarmaktadırlar Şimdiye kadar Rusya ve Çin sınırları içinde bulunması, yapılacak kazıları imkânsız kıldığından, Türk dilinin eskiliği meselesi şimdilik bu kadar aydınlatılmıştır Esik, Kurgan vs gibi kazılar da zaten Ruslar tarafından yapılmaktadır Aydınlatıcı bilgiler, bu itibarla sınırlı olmaktadır Ancak, bundan sonraki çalışmalar, Türk dili için ümit verebilir


Geçmişiyle birlikte Türkçe;


- Altay

- En Eski Türkçe

- İlk Türkçe

- Eski Türkçe

- Orta Türkçe

- Yeni Türkçe ve

- Modern Türkçe devri olmak üzere yedi ana devrede ele alınmaktadır


Altay devri; Türk-Moğol dil birliğini meydana getirmekte olup, Türkçe'nin Moğolca ile ayrılmaya başladığı veya bir olduğu devirdir Kısaca bu devir, Türk ve Moğol dillerinin ana kaynağını teşkil etmektedir



Proto-Türkçe de denilen En Eski Türkçe devriyle İlk Türkçe devirleri hakkındaysa kesin bilgi bulunmamakta ve Türk dilinin bu devreleri karanlık kalmaktadır Ancak Türkçe'nin milattan önceki ve milattan sonraki 1000 yıla yakın bir zamanı, bu devrenin içindedir Bu devrin temsilcisi Hunlar olup, haklarındaki bilgiler, derme çatma ve dağınık da olsa, Çin kaynaklarından elde edilmektedir



Eski Türkçe devri; Göktürkler'in tarih sahnesine çıkmasıyla başlamıştır (536) Kağanlığı, Türk dilli milletlerin teşkil ettiği Doğu Göktürk Devleti, 630 yılında; Batı Göktürk Devleti ise 659 yılında, Çin idaresine geçmiştir Bu esaretten ve durgunluktan sonra, İkinci Göktürkler, Kutlug Kağan ve Vezir Tonyukuk�un önderliğinde bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır 682 yılından sonra olan bu ikinci silkiniş ve kuruluş devrinde, Eski Türkçe eserler yazılmıştır Geçmişin musibetlerinden ve tecrübesizliklerinden, gelecek nesillerin ders almasını ve Türk milletinin yok olmamasını, düşmanın tatlı sözüne ve yumuşak hediyelerine aldanılmamasını isteyen vezir ve kağanlar kendi ağızlarından, Orhun Âbideleri diye adlandırılan tarihî eserleri miras bırakmışlardır


Kendilerine has bir alfabeyle yazılan Orhun metinleri, taşlar üzerine kazılmıştır Âbideler, Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kültigin adına dikilmiş olup, kullanılan dil, bir hayli işlek ve açıktır Bilhassa Bilge Kağan Âbidesinde Türkçe, sanat kabiliyetini de sergilemiş ve alabildiğine gür bir hitabet dili kullanılmıştır

Eski Türkçe devrinin belgeleri yalnız Göktürklerden kalan tarihî miras değildir Bu devre, Uygur Türkleri'nin de katkısı vardır Yalnız Uygur metinleri daha çok dinî olup, Türk dilinin Uygurlara ait kısmı, Budizm, Mani, Nesturî vs gibi dinlere aittir Uygurlar, önceleri Göktürk yazısını kullanmakla birlikte daha sonra bu millî alfabeyi terk etmişler ve Soğdlar tarafından kullanılan Uygur alfabesini almışlardır Bu alfabe, Türkçe'nin seslerini karşılamak yönünden Göktürk alfabesine nispetle fakirdir Ancak her iki alfabenin müşterek tarafı, İslâmî Türk yazısında olduğu gibi, sağdan sola okunup yazılmasıdır Bir de Uygur alfabesinde harfler birleşebilmektedir Uygur harfleri ayrıca Moğollar tarafından da kullanılmıştır Ancak Uygurların Manihey yazısını da kullandıklarını belirtmek gerekir Göktürk yazısını ise, tarihte yalnız Göktürkler kullanmışlardır

Eski Türkçe'yi gerek Göktürk, gerekse Uygur Türklerinin bıraktığı eserlerden takip etmekteyiz



Orta Türkçe devrinde Türklük dünyası, yeni bir medeniyete açılmış ve Türkçe, İslâm dünyası içinde yer almıştır Türklük, bu devre kadar çeşitli dinlere girmiş çıkmış olmakla beraber, hâlâ bir arayışın içindedir O, tabiatına en uygun dinin nihayet İslâmiyet olduğunu anlamış; onuncu asrın başlarında Karahanlılar'ın kurduğu devlet sayesinde yeniden toparlanmış, Satuk Buğra Han'ın (ölm 992) da 950 yılında bu dini kabulüyle, İslâmî inanç içindeki yerini resmen almış ve tarih boyunca üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yapmıştır

Bu bakımdan, Orta Türkçe devresine giren eserler, pek azı müstesna, ana kaynak olarak verilen Türk âdet ve örfleri yanında İslâmîdirler Türk dili de bu medeniyete geçişle, artık yeni kelimelere açılmıştır Bu devrin dil yadigârlarının ilki Kutadgu Bilig ve Dîvânü Lügâti�t-Türk�tür Yûsuf Has Hacib, Kutadgu Bilig�i ile Türkçe'nin bu devirdeki kabiliyetini ortaya koyarken, Kaşgarlı Mahmud da Dîvânü Lügâti�t-Türk adlı eseriyle baştan başa Türkçe'yi, şive ve ağızlarına kadar incelemeye çalışmış ve bu sahada ilk defa eser yazma şerefini kazanmıştır



Orta Türkçe devrinin içinde yine 13 yüzyıldan sonra, batıda Osmanlı; kuzey ve güneyde Kıpçak; doğuda ise Çağatay Türkçesi yer almaktadır Bu Türk şîvelerinde, Orta Türkçe devrinde pekçok eser yazılmış, bilhassa Kıpçak ve Çağatay Türkçesi sahalarında, dille ilgili olan, gramer ve lügat kitaplarına geniş yer verilmişti Çağatay Türkçesi, eserlerini bilhassa 15 yüzyıla doğru Semerkand ve Herat gibi kültür merkezlerinde vermiştir



On beşinci yüzyıldan sonra, Orta Türkçe, yerini Yeni Türkçe devresine bırakmıştır Türkçe'nin bu devresi, 20 yüzyıla kadar sürmüştür Bu devirde Türklüğün tek bir alfabe sistemi vardır Bütün Türk dünyası, İslâmî Türk alfabesini kullanmakta ve bu alfabeyle anlaşma gayet kolay olmaktaydı Bu devir Türkçesi, en büyük dil yadigârlarını Osmanlı Türkçesi'yle vermiştir Ancak, Türkçe'nin dış ve iç yapısı yönünden pek fazla değişmeye başlaması, bu devirde dilde çeşitli akımların doğmasına sebep olmuştur



Türk yazı dili: Türkçe, yazılı edebiyata geçerken Arap, Fars, Çin, Yunan vs gibi belli başlı dillerin dışında pekçok batı dili, henüz yazılı edebiyata geçmemiştir Fransız edebiyatı 14, Rus edebiyatı 11, İspanyol edebiyatı 12, İtalyan ve Alman edebiyatları 13, İngiliz edebiyatı ise 15 yüzyıldan sonra yazılı edebiyata sahiptirler Dolayısıyla yazı dillerinin ortaya çıkması da Türkçe'den bir hayli sonradır


Türkçe'nin devrelerinden bahsederken, Türk dilinin ilk yazılı vesikalarının Eski Türkçe devrinde olduğu zikredilmişti Eski Türkçe, Türklüğün, 11 yüzyıla kadar devam eden tek yazı dilidir Eski Türkçe'den sonra batıya yapılan göçler ve yeni kültür merkezlerinin teşekkülüyle Türkçe, çeşitli bölgelerde farklılıklar göstermeye başlamıştır Kaşgarlı Mahmud, bu hususta Dîvân�ında ilk bilgi veren dil âlimlerinden ve araştırıcılardandır


Eski Türkçe'den sonra Türk yazı dili, Batı ve Kuzey-Doğu Türkçesi olmak üzere iki ana kola ayrılmıştır Orta Türkçe devresinde görülen bu ayrılma, batıda Osmanlı ve Âzerî Türkçesi'ni ortaya çıkarırken, Kuzey-Doğu Türkçesi de; kuzeyde Kıpçak, doğuda Çağatay Türkçesi'ni meydana getirmiştir Bunlardan Osmanlı Türkçesi, Türklüğün uzun ömürlü ve kesintisiz olan, en büyük yazı dilidir Yerini, 1908�den sonra Türkiye Türkçesi'ne bırakmıştır Batı Türkçesi'nin doğu dairesini meydana getiren Âzerî Türkçesi ise, şifahî edebiyatın ve şiir an�anesinin tesiriyle varlığını sürdürmüştür Çağatay Türkçesi de yerini Modern Özbek Türkçesi'ne bırakmakla birlikte, Doğu Türkçesi'ni bugün; Kazak, Kırgız, Özbek vs temsil etmektedir Doğu Türkistan�ın dili olan Modern Uygur Türkçesi de aynı daire içinde yer almaktadır


Batı Türkçesi'nin doğu kolu olan Âzerî Türkçesi ise, önceleri Tebriz ağzına dayanmakla birlikte sonraları Bakü ve Karabağ ağızlarının yayılmasıyla üçlü bir kültür merkezine sahip olmuştur Bakü ve Karabağ, bu şîvenin Kuzey; Tebriz ve İran kısmı da Güney dalını meydana getirmektedir Bu ayırma, daha çok Âzerî Türklüğünün siyasî parçalanmaya tâbi tutulmasıyla ortaya çıkmıştır Bölgede fırsat ele geçince istiklâl ilan eden bazı hükümetler, hemen Türkçe tedrisata başlamışlar ve Türkiye�den öğretmenler getirerek dil birliğine yönelmişler, ancak bu hareketler, İran ve Rusya�nın işbirliğiyle yok edilmiş, zaman zaman bu işbirliğinin içine İngiltere de katılmıştır


Türkçe'nin Ana Türkçe'ye bağlı olan iki lehçesi daha vardır Bunlar; Çuvaş ve Yakut lehçeleridir Ana Türkçe'de birleşen bu lehçeler; yukarıda sözü edilen şîvelerden ayrı bir yol takip ederek, tarih boyunca günümüze kadar gelmişlerdir Bunlardan Çuvaşça, Türk-Moğol dil akrabalığının ve birliğinin aydınlatılmasında köprü vazifesi gören mühim bir lehçedir Fikir ve düşünce itibariyle asıl Türklükten ayrılmayan bu lehçe, kendine mahsus ayrı bir yol takip etmiştir Bugün, anlaşılmaz bir durum arz etmektedir Zaten lehçe; bir dilin, bilinmeyen bir zamanda, kendisinden ayrılan ve anlaşılmayacak kadar farklılıklar gösteren koluna denmektedir


Türk dili, bütün bu târihî devreler ve yazı dilinin gelişmesi içinde çeşitli kültürlerin ve dillerin tesirinde kalmıştır Bu yüzden de dilde bazı cereyanlar ortaya çıkmıştır Bunların başlıcası Türkçecilik cereyanıdır

Türk Dili, tarihî devirler içinde, yalnız Göktürk Türkçesi'nde açıklık göstermektedir Ancak bu zamandan sonradır ki Türkçe, Uygurlar zamanında ve İslâmî devreye geçildiği zamanlarda, Türk milletinin çeşitli medeniyet ve dinlerle karşılaşmasının sonucu, yabancı dillerden pekçok kelime almıştır Eski Türkçe devresinde bu durum daha çok, Soğdca'dan gelmiştir Tercüme edilen Brahma, Mani ve Buda metinleri, yeni fikir ve mefhumları karşılamak için, din kültürünün kelimelerini de beraberlerinde getirmişlerdir


İslâmî devre içinde de aynı durum görülmektedir Bu zamanda Türk dünyası, bütün gönlünü İslâmiyet'e açtığı gibi, dilimiz de pekçok kelimeyi almaktan çekinmemiştir Fakat bu durum, Kaşgarlı Mahmud�la başlayan bir cereyanı da doğurmuştur Türkçe, yalnız İslâm medeniyeti içinde değil, komşu bulunduğumuz ve devlet içinde yer alan kavim ve milletlerin dillerinden de pekçok kelime almıştır Tanzimat'tan sonra bile, batıya açılmamızla batı menşeli kelime ve gramer şekilleri, gitgide Türkçe'de yer etmiştir Bu durum, hangi devirde olursa olsun dilin iç ve dış tarihi yönden başka dillerin tesiri altında kalmasına sebep olmuş ve tarihte Türkçecilik cereyanını doğurmuştur


Kaşgarlı Mahmud ile başlayan dil şuuru, Türkçecilik cereyanının çeşitli şîvelerde nüvesini teşkil etmiş ve müelliflerle şairler, Türkçecilik cereyanını başlatmışlardır Bu durum, Karamanoğlu Mehmed Bey gibi bazı beylerde Arapça ve Farsça'ya karşı, Türkçe'nin devlet dili olması için bir tepki şeklinde doğmuş, bazı müelliflerde sadece Türkçe yazmak arzusu ile ortaya çıkmış; bazı şâirlerdeyse Türkçe'nin işlenmesi ve gramer düşüncesiyle gerçekleştirilme yoluna gitmiştir Fakat asıl istek, 13 ve 15 yüzyıllarda, beyliklerin desteği ve teşvikiyle olmuştur Osmanlı, İsfendiyar ve Aydınoğullarında görüldüğü gibi, beyler, eserleriyle bu cereyana katılmışlardır Ayrıca Karamanoğlu Mehmed Beyden önce 13 yüzyıl başlarında, Selçuklu sarayında Türkçe yazan şairler vardır Ahmed Fakih ile Hoca Dehhânî bunlardandır


Arapça ve Farsça'dan ayrılmanın imkânsız olduğunun, mensubu bulunduğumuz İslâm inancı ile bilinmesini isteyen bazı müellif ve şairler de, Türkçe'yi bu dillerden alınacak kelimelerle işleyip, çeşni ve halâvetine kavuşturmak istemişlerdir Şunu da belirtmek lâzımdır ki, Türkçe, sadece başka dillerden kelime almamış, en azından aldığı kadar da başka lisanlara kelime vermiştir

Anadolu sahasında ilk Türkçecilik cereyanını başlatanlar, 14 asırda, Gülşehrî, Âşık Paşa, Kadı Darir, Şeyhoğlu Mustafa, Hoca Mesud gibi şahsiyetlerdir Bu halkaya 15 yüzyılda İkinci Murad Han, Devletoğlu Yûsuf, Sarıca Kemâl, Aydınlı Visâli, 16 asırda ise Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî eklenmişlerdir Hatta 16 yüzyılda gözle görülen bu akıma, şuarâ tezkirelerinde yer verilmiş, daha sonra Türkî-i Basit Cereyanı diye adlandırılmıştır

Doğu Türkçesi'ndeyse bu cereyan, Timur Han'da nüvesini bulmakla birlikte, asıl, Türkçe âşığı bir hükümdar olan Hüseyin Baykara ve mektep arkadaşı Ali Şîr Nevâî�de şahsiyetini bulmuştur Hüseyin Baykara, bu hususta bir ferman çıkarırken, Ali Şîr Nevâî de Türkçe'nin üstünlüğünü ispat yoluna gitmiş ve onun kudretli bir dil olduğunu göstermek için pekçok eser yazmıştır Hüseyin Baykara'nın ise Türkçe Dîvân'ı vardır


On yedinci yüzyılın ikinci yarısında bu fikre sahip çıkan, Nâbî'dir On sekizinci asırda Sâdi Çelebi, mahallîleşme cereyanının temsilcisi olan Nedim, 19 yüzyılda Padişah İkinci Mahmud Han ve Vakanüvis Esad Efendi de aynı fikirden hareket etmişler ve bu hâl, Tanzimat'a kadar gelmiştir Tanzimat'tan sonra Namık Kemal, Ali Süâvi, Ahmed Midhat Efendi, Şemseddin Sâmi, Muallim Nâci, işi ilmî ölçüler içinde halletmek için, çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir

Bundan sonra, artık, dilde iki düşünce vardır: Bunlardan birisi; ilmî ölçüler içinde Türkçe'ye sahip çıkmak; diğeriyse tasfiyecilik denilen dili fakirleştirme cereyanıdır Bunlardan birinci fikre, Türk Derneği mensupları ile Selânik�te Genç Kalemler sahip çıkmışlardır Türk Derneği 'kullanılacak lisânın, en sâde Osmanlı lisânı olacağını' söylerken, Genç kalemlerse konuştuğumuz İstanbul lisanını istemektedir Türk Derneğinin görüşlerine Necip Âsım; genç Kalemlerinkine de Ali Cânib, Ömer Seyfeddin ve Ziya Gökalp üçlüsü önderlik etmişlerdir

Cumhuriyet devrinde, bir ara denenen, Türkçe olmayan bütün kelimeleri dilden atmak şeklinde özetlenen ve Tasfiyecilik olarak isimlendirilen hareket, ortaya çıkan vahim neticeleri sebebiyle terk edilmiş ve 1936 yılından sonra tasfiyecilik hareketlerine, kesinlikle iltifat edilmemiştir Hattâ Atatürk, Türkçe'nin eskiliği ve başka dillerin kaynağı olduğu tezinin neticesi olarak, Güneş-Dil Teorisini ortaya atmış ve yabancı olduğu söylenen her kelimenin Türkçe olduğunu kabul etmiştir Bu durumda 'Hangi dilden gelirse gelsin Türk Milletinin konuştuğu her kelime Türkçe'dir' hükmü ortaya çıkmıştır


Atatürk'ün ölümünden sonra ise, tasfiyecilik, yalnız dildeki kelimeleri atmakla kalmamış, ilim tanımaz bir yola da sapmıştır Türkçe'nin kendi kaide ve kanunlarına bile ehemmiyet verilmemiş ve pekçok kelime uydurulmuştur Bu hareket, Türk Dil Kurumu'nun önderliğinde olmuştur Kurum, ilim dışı bir yol takip ederek, pekçok dil âlimini bünyesinden uzaklaştırmış, halk ağzından derlenen kelimeleri, Türk yazı diline mal edememiş ve bu işi siyasî devrimcilere bırakmıştır 12 Eylül 1980'e kadar süregelen bu hareket, sonunda durdurulmuştur


Konuşulduğu saha 19878368 km2 olan Altay dillerinin % 55,11'ini Türklerin yaşadığı yerler meydana getirmektedir Türklerin yaşadığı saha, Avrupa kıtasından büyük olup, 10955840 km2'yi bulmaktadır Bu sahanın büyük bir kısmı, Asya topraklarındadır Dağılan SSCB'nin % 37'sini teşkil ederken, halen Çin topraklarının da % 18'inde Türkler yaşamaktadır Bunun dışında Afganistan, İran ve Eski Osmanlı topraklarında ve Kıbrıs'taki Türklerin nüfusu, büyük bir yekûn tutmaktadır


Türklüğün bu dağınıklığı, eski çağlardan beri böyle olup, geniş vatanda yerleşmeleri ve pekçok kültür merkezleri meydana getirmeleri, Türkçe'nin pek fazla kardeşlenmesine sebep olmuştur Aynı dilin, bu kadar coğrafya içinde bölgelere göre çeşitli kollarının teşekkül etmesi, bu sahayla uğraşan âlimleri, Türk şîvelerinin tasnifi gibi güç bir problemin içine atmıştır Bu meseleyle ilk karşılaşan, Kaşgarlı Mahmud olmuştur Bugün Türk şîvelerinin tasnifi üzerinde çalışan pekçok Türkolog mevcuttur

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları



SES, HARF VE ALFABE


Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda meydana getirdiği titreşime ses denir Ses, dili oluşturan en küçük birimdir Harf ise sesin yazıdaki karşılığıdır


Bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe alfabe denir


Türk alfabesi, Latin harfleri esas alınarak 1XI1928 gün ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun ile kabul edilmiÅŸtir Bu Kanun’a göre, Türk alfabesinde 29 harf bulunmaktadır *


Türk alfabesindeki harflerin sıra sayıları, adları, kitap ve el yazısı biçimleri ile kodları **aşağıda belirtilmiştir:




* Kanun’da önce “i” sonra “ı” belirtilmiÅŸse de yaygın ve yerleÅŸmiÅŸ olan sıraya göre önce “ı” sonra “i” gelmektedir


** Türk Kodlama Sistemi, ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak TDK İmla Kılavuzu Çalışma Grubu tarafından 8 Ocak 2004 günü belirlenmiş ve TSE tarafından Nisan 2005/TS 13148 numaralı belge ile ölçünlü (standart) hâle getirilmiştir



Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları





TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ



Türk alfabesindeki harfler,gösterdikleri seslerin ağızdan çıkışına göre "ünlü" (sesli) ,"ünsüz" (sessiz) diye ikiye ayrılır


ÜNLÜ HARFLER


1 Türkçede 8 ünlü harf vardır: "a, e, ı, i, o, ö, u, ü"

Bunlar ağızdan çıkış drumlarına göre,


a) Kalın-ince ünlü: Ünlü,dil ağızda geriye doğru çekilerek çıkmışsa kalın ünlü adını alırBunlar "a, ı, o, u" ünlüleridir


Ünlü,dil ağızda öne doğru bir durum alarak çıkmışsa ince ünlü adını alır Bunlar "e, i, ö, ü" ünlüleridir



b) Düz-yuvarlak ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken dudaklar düz durumdaysa düz ünlü adını alır Bunlar "a, e, ı, i" ünlüleridir


Ünlü, ağızdan çıkarken yuvarlak bir durum alıyorsa yuvarlak ünlü adını alır Bunlar "o, ö,u, ü" ünlüleridir



c) Geniş-dar ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken çene açıksa ünlüler geniş ünlü adını alır Bunlar "a, e, o, ö" ünlüleridir


Ünlü ağızdan çıkarken çene daha az açılıyorsa ünlüler dar ünlü diye adlandırılır Bunlar "ı, i, u, ü" ünlüleridir



Türkçeyi diğer dillerden ayıran özelliklerin başında ses uyumları gelir Türkçede dört çeşit ses uyumu vardır:


1- BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU (Kalınlık-incelik, artlık-önlük uyumu)


Sözcükteki tüm ünlülerin kalınlık ve incelik bakımından gösterdiği uyumdur


* Bir sözcüğün ülk ünlüsü kalınsa öteki ünlüleri kalın, ilk ünlüsü ince ise sonrakiler de ince olur

anlayışınızdan, soyunuz; sevgisiyle, güzelliğinizden


* Büyük ünlü uyumu yalnızca Türkçe sözcükler için geçerlidirKimi kuraldışı durumları da vardır

anne (ana) , kardeş (karındaş), elma (alma), helva (halva) sözcükleri TürkçedirBu durum, bu sözcüklerin incelmesinden kaynaklanır


* Tek heceli sözcüklerde bu uyum aranmaz (tok,gel,bak )

* Yabancı sözcükler bu uyuma uymaz

çiroz,telefon,edebiyat,sosyoloji,televizyon,aferi n ,meydan,kıyafet


*Bileşik sözcüklerde çoğunlukla bu uyum aranmaz

yapıvermek,gecekondu,ilkokul,açıkgöz,külbastÄ ±


Eklerde Büyük Ünlü Uyumu


Ekler eklendikleri sözcüklerin ünlülerine göre uyum sağlar

Eklerin inceliği ve kalınlığı köke göre değişir,incelir,kalınlaşır


Örn: defter-ler, kapı-lar, sıra-lar


NOT:

* Türkçe olmayan sözcüklere gelen ekler, son ünlüye göre uyum gösterirler

Örn: Kalem-ler, cüzdan-lar,kitap-lık,kalem-lik


* Kimi ekler,büyük ünlü uyumuna uymaz


-yor : isti-yor (iste-yor değil) Ulama eki alır

oturu-yor, arı-yor

-leyin: sabah-leyin (sabah-layın değil)

-ki: akşam-ki (akşam-kı değil)

bazı sözcüklerde yuvarlaklaşır dünkü,öbürkü

-gil: Hasangil (Hasan-gıl değil)

-ken: uyurken (uyur-kan deÄŸil)

-ımtrak: yeşilimtrak yeşil-ımtrak değil) Bu ekin yalnız i ünlüleri değişir Mor-umtrak

-deÅŸ: kardeÅŸ (kar-daÅŸ deÄŸil)




2- KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU (Düzlük-yuvarlaklık uyumu)


Ünsüzlerin düzlük-yuvarlaklık,darlık-genişlik bakımından uyumudur


* Düz ünlülerden sonra düz ünlüler gelir

kapıcı,pencere,sıralamak

* Yuvarlak ünsüzlerden sonra düz-geniş,dar-yuvarlak gelir

övünç,borazan,çopur

* Türkçede o,ö sesleri sadece ilk hecelerde bulunur

* -yor eki,uyumu bozar,-yor' dan sonra gelen ekler bu eke uyar

duru-yor-du ,ötü-yor-du, geli-yor-du



3- ÃœNSÃœZ UYUMU


Türkçe kelimelerde tonlu (sedalı) ünsüzler (b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z) tonlu ünsüzlerle; tonsuz (sedasız) ünsüzler (ç, f, h, k, p, s, ş, t) tonsuz ünsüzlerle yan yana gelebilir Buna ünsüz uyumu veya ünsüz benzeşmesi denir Örnek: aş-çı, at-kı, iş-çi, taş-tan, Türk-çe



4- ÜNLÜ - ÜNSÜZ UYUMU


1- Türkçe kelimelerde kalın ünsüzlerinin kalın ünlülerle (a, ı, o, u); ince ünsüzlerinin ince ünlülerle (e, i, ö, ü) aynı hecede bulunmasından ortaya çıkan bir uyumdur Yani, a, ı, o, u ünlüleri g, k, ĺ ünsüzleriyle; e, i, ö, ü ünlüleri ġ, k, l ünsüzleriyle aynı hecede bulunmazlar Bozgun, kuzgun, kapı, kırağı, tatlı; görüntü, gezi, güneÅŸlik kelimelerinin söyleniÅŸine dikkat edilirse g, ÄŸ, k, l seslerinin buradaki örneklerde aynı sesler olmadığı sezilebilir


2- Türkçede o, ö ünlüleri (-yor eki dışında) sadece ilk hecede bulunur İlk hece dışında o, ö sesleri olan kelimeler yabancı asıllıdır: balkon, biyografi, fizyoloji, konsol, konsültasyon, monitör, otomobil, profesör, traktör


3- Türkçede uzun ünlü yoktur İçinde uzun ünlü bulunan kelimeler yabancı asıllıdır: câhil, mâvi, millî, nâhoş, perîşân, şâir, târîh, vazîfe

Bazı ses olaylarıyla ortaya çıkan â < ağa, âbi < ağabey, pekî < pek iyi, ile vârolmak, yârın kelimeleri istisnadır


4- İnce a ve ince l sesleri yoktur: harften, hakikate, saati, sıhhatli, şefkâtini; alkollü, hâlâ, hayâl, normalde, plân Örneklere dikkat edilirse kelimelere getirilen eklerin ünlü uyumuna uymadığı görülür


5- Arapçadaki ayın ve hemze sesleri, Türkçede olmadığı için bunlar söylenmez, düşürülür Bu seslerden önce ünlü olması durumunda ünlü, uzun okunur: bāzen, mānā, mēmur, ÅŸāir,tēsir, yâni Arapçadan alınan kelimelerdeki ayın ve hemze kesme iÅŸaretiyle gösterilir Ancak anlam karışıklığı olmayacak kelimelerde bunların kesmeyle yazılmasından -son zamanlarda- vazgeçilmiÅŸtir: san’at, ma’nâ, meb’ûs, me’mûr, neÅŸ’e, te’sîr, te’sîs > sanat, mana, mebus, memur, neÅŸe, tesir, tesis


6- Dilimizde iki ünlü yan yana gelmediÄŸi için ünlüyle biten kelimeler, ünlüyle baÅŸlayan ekler aldığı zaman araya y koruyucu ünsüzü girer: iki - y - e, soru - y - u, bekle - y - en, söyle - y –ecek

Yan yana iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: aile, ait, fail, fiil, muamele, şair, şiir, reis vb gibi


7- Türkçe bir hecede ancak bir ünlü bulunur Aynı hecede iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: kau-çuk, kua-för, koo-peratif, sua-re


8- Kelime kökünde ikiz ünsüz (şedde) yan yana bulunmaz: dikkat, himmet, şedde, bakkal, dükkan, millet, teşekkür

Anne (<ana), belli, bellemek, elli (<elig) kelimeleri istisnadır


9- Kelime kökünde ikiden fazla ünsüz yan yana gelmez: Elektrik, kontrol, quartz, sfenks, strateji, thyssengibi kelimeler batı kaynaklı dillerden alınmadır Türkçe, sertlik gibi örneklerde yan yana gelen üç ünsüzden ikisinin kelime köküne, üçüncüsünün eke ait olduğuna dikkat ediniz


10- Türkçe heceler ve kelimeler iki ünsüzle başlamaz: blok, bravo, grup, klâsik, kral, kontrat, spor, stop, stres, plâj, program, tren,gibi kelimeler, başka dillerden alınmadır Ağızlarda bu iki ünsüz arasında bir ünlü türetilir: kıral, sipor, tiren,


11- Türkçede kelime başında c, ÄŸ, l, m, n, ñ, r, z sesleri bulunmaz Çocuk dili kelimeleriyle (cici, mama, meme, ninni,) nine ve ne ile ne’denyapılan kelimeler (nasıl (<ne asıl), ne, neden, nere, nereden, nereye, nice, niçin, nine, nitelik kelimeleri istisna oluÅŸturur

Alınma kelimelere örnekler: cam, can, cehennem, lâf, limonata, lira, makine, marul, metal, naylon, nohut, numara, reçel, romantik, rol, vakum, vaziyet, vazo, zaman, zarar, zor, zeytin


12- Türkçe kelimelerin sonunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz Alıntı kelimelerdeki bu sesler sert karşılıkları olan p, ç, t, k ünsüzlerine çevrilir: Ahenk (< âheng), fert (< ferd), ihraç (< ihrâc), kitap (< kitâb), kalp (<kalb), levent (< levend)

Kelimenin ünlüyle başlayan bir ek alması hâlinde sert ünsüzler yumuşayarak eski şekline döner: ihtiyâc > ihtiyaç > ihtiyacı; mektûb > mektup > mektuba, reng > renk > rengi gibi

Ad, sac, od, öd gibi kelimeler istisnadır


13- Türkçede f, h, j, v sesleri bulunmaz: Fal, film, filiz, fizik; hakikat, hamur, havlu, jeton, jüri, pijama, plâj; vicdan, vida gibi kelimeler alınmadır Yabancı dillerden alınan kelimelerde görülen j sesi halk aÄŸzında c olarak söylenir Türkçe kelimelerdeki v sesi, ya b’den, ya g/ÄŸ’dan deÄŸiÅŸmiÅŸtir ya da vur- örneÄŸinde olduÄŸu gibi türemiÅŸtir: öfke (<öbke), yufka (< yubka);dahi (< takı), han (< kan), hatun (< katun), hani (< kanı); ev (< eb), var- (< bar-), ver- (< bir) döv- (< döğ-) vur- (<ur-), ev (< eb)


14- Hece ve kelime sonunda, aşağıdaki ünsüz çiftleri dışında ünsüz grupları bulunmaz:

-lç, -lk, -lp, -lt: ölç; ilk, kalk; alp, kulp; alt, bunalt, salt

-nç, -nk, -nt: dinç, genç, gülünç, sevinç; denk; ant, kunt

-rç, -rk, -rp, -rs, -rt: sürç, burç; bark, görk, Türk; sarp, serp; sars, pars, ters;art, kart, kurt, ört, yırt, yurt,yoğurt

-st: ast, üst

Aşk, arş, çift, disk, felç, film, fötr, harf, lüks, misk, modernizm, popülizm, risk, şevk, tolerans gibi kelimeler, Türkçenin bu ses özelliğine uymayan alınma kelimelerdir

Arapçadan ve batı dillerinden alınan kelimelerden bu ses özelliğine uymayanlar, araya bir ünlü getirilmek suretiyle Türkçeye uydurulmuştur Bunlara ünlüyle başlayan bir ek veya kelime gelirse türetilen ünlüler düşer: akıl (< akl) - aklı, fikir (<fikr) - fikre, ömür (<ömr) - ömrü, seyir (<seyr) - seyret-, şükür (< şükr) - şükretmek; film (< film), lüküs (< lüks), moderin (< modern)


15- I ünlüsü Türkçeye özgüdür Batı dillerinin pek çoğunda, Arapçada ve Farsçada ı yoktur: Çıkış, ılık, sıcak, yıldırım, yıldız gibi kelimeler Türkçedir


16- Tabiat taklidi kelimeler için ses özellikleri açısından herhangi bir sınırlama yoktur Bunlar hangi sesle başlarsa başlasın, içinde hangi ses bulunursa bulunsun Türkçe kabul edilir: dank, fıs fıs, fingirti, fiskos, fokurtu, hışırtı, hoppala, horultu, lak lak, lıkır lıkır, melemek, miyavlamak, oh, öf, püf, püfür püfür, rap rap, şırıl şırıl, vıdı vıdı, vızır vızır, zırıl zırıl, zonklamak


17- Çocuk dili kelimelerinde de ses özellikleri aranmaz: baba, bibi, cici, dede, lala, kaka, nene, mama, meme,

Türkçeye, diğer dillerden giren kelimelerin pek çoğu bu ses özelliklerinden birine veya birkaçına uymaz Dolayısıyla Türkçenin ses özelliklerini bilenler, sözlüğe bakmadan kelimenin Türkçe olup olmadığını (tesadüfen uyanlar dışında) kolaylıkla anlayabilirler Aşağıdaki kelimeler, karşılarında sıralanan sebeplerden dolayı Türkçe değildir:


Vilâyet :

1 Ünlü uyumu yok

2 â uzun ünlüsü var

3 v sesi var


Monitör :

1 BaÅŸta m sesi var

2 Ünlü uyumu yok

3 İlk heceden sonra ö sesi gelmiştir


Heyecân:

1 h sesi var

2 Ünlü uyumu yok

3 Uzun ünlü var


Mürâcaat :

1 Ünlü uyumu yok

2 BaÅŸta m sesi var

3 İki ünlü yan yana gelmiştir

4 Uzun ünlü var


Teşekkür :

1 Düzlük - yuvarlaklık uyumu yok

2 İkiz ünsüz var


Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları





TÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ SES OLAYLARI



Kelimelerde zamana ve sahaya bağlı olarak sürekli değişmelerin, gelişmelerin olması dilin canlılığının bir göstergesidir Dil durağan değil, dinamik bir yapıya sahiptir Dilin söz varlığını oluşturan kelimelerdeki sesler, heceleri ve kelimeleri oluştururken tarihî süreç içerisinde düşerler, yer değiştirirler, türerler, başka seslere benzerler İşte bütün bunlar, ses olayları başlığı altında incelenir Dilde ses olayları, çeşitli sebeplerden kaynaklanır Bunlardan başlıcaları aşağıda özetlenmiştir:



Ses olaylarının sebepleri


a) Dilin ses özellikleri: Türkçede kelime sonunda b, c, d, g sesleri olmadığı için Arapça kitâb kelimesi Türkçeye kitap ÅŸeklinde geçmiÅŸtir Uzun ünlü olmadığı için de â ünlüsü kısalarak normal a’ya dönüşmüştür

b) BaÅŸka seslerin etkisi: Bazı sesler, yanlarındaki diÄŸer seslere etki ede*rek onları kendilerine benzetirler, deÄŸiÅŸtirirler Meselâ, anbarkelimesindeki b sesi, yanındaki n’ye etki ederek onu, kendisi gibi dudak ünsüzü olan (m) yapmıştır Böylece kelime, ambar ÅŸekline dönüşmüştür

Yaşıl kelimesinin yeÅŸil’e dönüşmesinin sebebi, y ve ÅŸ seslerinin inceltici etkisidir

c) Vurgu: Türkçede orta hece vurgusu genellikle zayıf olduğu için bu hecedeki ünlüler bazen daralır bazen de düşerler: Tasarıla> tasarla, besileme> besleme, yalınız > yalnız vb gibi

ç) Zayıf sesler:ğ, h, ı, l, n, r, y, z sesleri zayıf sesler olduğu için bazı ses olaylarına sebep olurlar: ağabey > âbi, hastahane > hastane, pek iyi > peki, bir daha> bi daha, soğan> soan, uğur> uur, ınanmak > inanmak

d) Söyleyiş güçlüğü ve kakofoni: Bazı seslerin yan yana gelmesi söyleyiş güçlüğüne veya kakofoniye sebep olur Bu durumda bazı ses olayları olur: büyükcek > büyücek, küçükçük > küçücük, ufakcık > ufacık

Ses olaylarının sebebini, dildeki en az emek yasasına bağlamak mümkündür






SES OLAYLARI

1 Ses türemeleri


Ünlü türemesi ve ünsüz türemesi şeklinde görülür:




a) Ünlü türemesi

Genellikle, alınma kelimelerde görülen bu ses olayına Türkçe kelimelerde de rastlamak mümkündür Ünlü türemesi kelimenin başında, ortasında veya sonunda olabilir: station > istasyon, scala > iskele, limon > ilimon, Recep>İrecep; tren > tiren, kral > kıral, spor > sipor; akl > akıl, ömr > ömür; bircik > biricik, giderkene


b) Ünsüz türemesi

Ä°ki ÅŸekilde görülür Birincisinde, ünlüyle biten kelimeye ünlüyle baÅŸlayan bir ek getirileceÄŸi zaman bu iki ünlü arasında yardımcı bir ünsüz ( y, n)tü*rer: bilgi-y-e, Ali-y-i, sevdi – y – di, soru – y - u; bu-n-u, ÅŸu-n-u, evi-n-e

İkincisi, -daha çok ağızlarda- ünlüyle başlayan kelimelerin başında y, h ünsüzlerinin türemesi şeklinde görülür: avlu>havlu, ayva>hayva, elbet>helbet, ücra>hücra, örümcek>hörümcek; ıldız>yıldız, ırak>yırak, inmek>yinmek

2 Ünsüz ikizleşmesi


Kelime içinde bir ünsüzün iki defa söylenerek ikizleşmesi olayıdır Daha çok ağızlarda görülür:yeddi, sekkiz, dokkuz, eşşek; bilemedim> bilemmedim, sakız>sakkız; anne (<ana), elli (50) (<elig)

Ünsüz ikizleşmesi, ünsüz türemesinin özel bir türü olarak da değerlendirilebilir

3 Ses düşmeleri


Kelimedeki bir veya birkaç sesin, dilin ses özelliklerinden kaynaklanan sebeplerle düşmesi olayıdır Kaybolan sesin kelimedeki yerine göre ve kaybolma şekline göre aşağıdaki şekillerde incelenirler:


a) Ön Ses Düşmesi ısı+cak > sıcak


b) Orta hece ünlüsünün düşmesi

Orta hecenin vurgusuz olması sebebiyle, özellikle ğ, r, y, z zayıf ünsüzlerinin yanındaki ünlünün düşmesi olayıdır: ağızı > ağzı, boyunum> boynum, buradan > burdan, buyuruk > buyruk, dirilik > dirlik, gazete > gazte, kıvırım > kıvrım, oğulu > oğlu, satılık > satlık, yalınız > yalnız, yanılış > yanlış


c) Ünsüz düşmesi

Seslerin birleşmesi sırasında söyleyiş güçlüğü veya zayıf sesler (g, h, n, l, r, y, z) sebebiyle bir ünsüzün düşmesi olayıdır: küçük+çük > küçücük, ufak+rak > ufarak; kağan > kaan, soğan > soan, soğuk > souk, uğur > uur; yapurgak > yaprak; çift > çif, bir daha> bi daha, geliyor > geliyo


ç) Hece düşmesi

Peş peşe gelen ve sesleri birbirine benzeyen hecelerden birinin düşmesidir: alıyor (<ala yorır), başlayım (<başlayayım), budur (<bu durur), pazartesi (<pazar ertesi), söyleyim (<söyleyeyim)



d) TekleÅŸme

Genellikle alınma kelimelerdeki aynı cinsten ve yan yana bulunan iki ünsüzden birinin dilin ses özelliğine uyarak düşmesidir:Edebiyyat > edebiyat, hammâl > hamal, kemmiyyet > kemiyet, medeniyyet >medeniyet


e) Ünlü birleşmesi

İlki ünlüyle biten, ikincisi ünlüyle başlayan ve her zaman birlikte kullanılan birleşik kelimelerde, peş peşe gelen ünlülerin kaynaşarak bir ünlü hâline gelmesiyle ortaya çıkan ses olayıdır: bulamaç (<bulama+aş), cumartesi (<cuma+ertesi), Delorman (<Deli orman), kahvaltı (<kahve+altı), nasıl (<ne+asıl) niçin (<ne+için)


f) Hece kaynaşması

ğ, h, y zayıf ünsüzleri bazen iki ünlü arasında eriyerek kaybolur, kalan iki ünlü kaynaşarak tek ünlü olur Dolayısıyla bir hece eksilmiş olur: âb (< ağabey), ayol (< ay oğul), eczâne (< eczâhâne), eyvallah (< eyi vallah), pastane (< pastahâne), peki (< pek iyi)

4 Yer değiştirme (göçüşme)


Kelimedeki iki ünsüzün yer değiştirmesi şeklinde ortaya çıkan ve ağızlarda çok görülen bir ses olayıdır: gibi-bigi, cereyan-ceyran, çömlek-çölmek, ekşi-eşki, gömlek-gölmek, ileri-ireli, kibrit-kirbit, kirpi-kipri, kirpik-kiprik, köprü-körpü, lânet-nalet, memleket-melmeket, Meryem-Meyrem, ödünç-öndüç, öğrenmek-örğenmek, sarımsak-samırsak, toprak-torpak, yalvarmak-yavralmak, yüksek-yüsgek Bu örneklerde birinci şekiller doğru, ikinciler yanlıştır

5 BenzeÅŸme (asimilasyon)


Kelime içinde bir araya gelen seslerden birinin diğer sesi kendisine benzetmesi demek olan benzeşme, Türkçede çok görülen ses olaylarından biridir Benzeşme, yan yana gelen sesler arasında olabileceği gibi uzakta olan sesler arasında da mümkündür

Türkçenin ses kurallarının çoğu, benzeşmeyle yakından ilgilidir Bunlardan en önemlileri ses uyumlarıdır (Ses uyumları konusu yukarıda anlatıldığı için burada tekrar edilmeyecektir)

Benzeşme, çeşitli şekillerde görülür:


a) Ä°lerleyici benzeÅŸme

Önceki ünsüzün, sonraki ünsüzü kendine benzettiği benzeşmedir: anlamak > annamak, bunlar> bunnar, karanlık > karannık, nişanlı > nişannı, samanlık > samannık, yazsınlar > yazsınnar

b) Gerileyici benzeÅŸme

Sonraki ünsüzün, önceki ünsüzü kendine benzetmesi olayıdır:birlikte > billikte, gözsüz > gössüz, kalmazsa > kalmassa, tarla > talla, terli > telli, türlü> tüllü

c) Oluşum noktası benzeşmesi

Kelime içinde yan yana bulunan ünsüzlerden birinin diÄŸerini kendi oluÅŸum noktasına çekmesi olayıdır: Anbar, onbaşı, çarÅŸanba, penbe, perÅŸenbe kelimelerindeki b dudak ünsüzü yanındaki n’yi kendi oluÅŸum noktasındaki bir diÄŸer dudak ünsüzü olan m’ye çevirerek kelimelerin ambar, ombaşı, çarÅŸamba, pembe, perÅŸembe ÅŸekline dönüşmesine sebep olmuÅŸtur

6 Ses deÄŸiÅŸmeleri


Bir sesin başka bir sese dönmesiyle ilgili ses olayları aşağıda sıralanmıştır:


a) Orta hece ünlüsünün değişmesi

Orta hecenin vurgusuzluğu ve y sesinin zayıflığı sebebiyle orta hecedeki geniş ünlünün daralması olayıdır: başlıyor (<başla-yor), diyor(<de-yor), gülmüyor (<gülme-yor), yiyor(<ye-yor)

b) Sedalılaşma (yumuşama)

Kelime sonunda iki ünlü arasında kalan p, ç, t, k sedasız seslerinin sedalılaÅŸarak b, c, d ve g’ye dönmesidir: çorap+ı > çorabı, genç+i > genci, kanat+ı > kanadı, konak+a > konaÄŸa

Tek heceli kelimelerin çoğunda ve sedalılaşma olduğunda anlamı değişecek kelimelerde yumuşama olmaz: atı, haçı, saça, suçu, otu

c) Aykırılaşma

Birbirine benzeyen veya aynı olan iki ünsüzden birinin başkalaşmasıdır: ahçı (<aşçı)*; aktar (<attâr), muşamba (<muşamma)Türkçede ikiz ünlü (şedde) bulunmadığı için alınma kelimelerdeki ikiz ünlüden biri değişmiştir

Bunların dışında da ses deÄŸiÅŸiklikleri vardır: inmek - enmek, demek –dimek, yemek - yimek (e - i); börek - bürek, büyük – böyük, güzel - gözel (ö - ü); kuÅŸ - guÅŸ, koyun - goyun (k - g) parmak - barmak, pastırma - basdırma (p - b); ben - men, binmek - minmek, boncuk - muncuk (b - m); ögmek - öğmek - övmek, dögmek - döğmek - dövmek, (g-v); kogmak-koÄŸmak-kovmak (ÄŸ-v); tag>daÄŸ

Yukarıda sıralanan ses olaylarından bazıları ağız özelliklerinden kaynaklanır ve sadece söyleyişle ilgilidir Bu kelimelerde görülen ses olayları, yazı diline yansıtılmaz Konuşma diliyle yazı dilinin birbirine mümkün olduğu kadar yaklaştırılması, söyleyişe ait bu özelliklerin kültür diline, ortak dile taşınmamasıyla sağlanacaktır

Türkçenin ses özellikleri iyi bilinmekle herhangi bir kelimenin Türkçe olup olmadığı kolaylıkla ayırt edilebilir Ana dile sahip çıkma bilinciyle anlamdaş kelimelerden Türkçe olanları seçmek de kolaylaşır Ses ve yapı özelliklerine göre Türkçe olan kelimeler kullanmaya özen gösterilmelidir



Uyarılar:

1Dildeki bu ses olaylarından sadece söyleyişte kalanlarla yazı diline geçenler arasındaki farklara dikkat ediniz: ombaşı - onbaşı, Istambul - Istanbul, gelcekler - gelecekler, barmak - parmak, bilmeyor - bilmiyor vb örneklerde olduğu gibi

2 Ses özellikleri ve ses olaylarının kelimelerin imlâsıyla doğrudan ilgili yönle*rine bilhassa dikkat edilmelidir: trend - tirend, spor - sipor, uğur - uur, biçki - biçgi, içki - işgi, gazete - gaste / gazte, memleket - melmeket, eczahane - eczane, sütçü - südcü, işçi - içci, çift - çif, gibi örneklerde önce yazılanlar doğru, sonrakiler yanlıştır

3 babası, altışar gibi örneklerdeki s, ş ünsüzleri koruyucu ünsüz (yardımcı ses) değildir


Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları





TÜRKÇENİN HECE YAPISI VE HECE ÇEŞİTLERİ



Hece, ses organlarının aynı doğrultudaki hareketiyle ve bir çırpıda çıkarılan ses veya sesler topluluğudur

Türkçede hecenin temelini oluşturan sesler ünlülerdir Heceler de keli*melerin ses yapısını oluştururlar Ünlüler tek başlarına hece özelliği gösterdikleri hâlde ünsüzler yanlarına ünlü almadan bir ses bütünlüğü, bir hece oluşturamazlar Dolayısıyla Türkçe bir kelimede kaç tane ünlü varsa, o kadar da hece var demektir Çünkü, Türkçe bir hecede, birden fazla ünlünün bulunması mümkün değildir Türkçecilik kelimesindeki ünlü sayısıyla (ü, e, i, i) hece sayısının (Türk-çe-ci-lik ) birbirine eşit olması gibi

Ünsüzler, kendilerini takip eden ünlülerle birleşerek hece oluştururlar Bu sebeple bir kelime hecelerine ayrılırken -yan yana iki ünsüz gelmemişse- ünlü+ünsüz şeklinde değil, ünsüz+ünlü şeklinde hecelenir: ev - in - iz - de değil, e - vi - niz - de; güz - el - ler - in değil, gü - zel - le - rin vb Benzer bir durum peş peşe gelen kelimeler arasında da vardır: Ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlüyle başlayan bir kelime gelirse okurken birinci kelimenin son ünsüzü ikinci kelimenin ilk hecesine bağlanır Buna da ulama denir: Dün akşam üç ekmek aldım / Dü - nak- şa - mü -çek - me - kal - dım gibi

Kelime içinde iki ünsüzün yan yana gelmesi durumunda ünsüzlerden bi*rincisi önceki heceye, ikincisi sonraki heceye ait olacak şekilde heceleme yapılır: bil - gin, öğ - ret - men - lik

Yazıda, kelimenin hecelerine doğru yerden ayrılıp ayrılmadığı çok basit bir uygulamayla kontrol edilebilir: Kelime, hecelerine ayrıldığı şekliyle çok kolay ve akıcı bir şekilde söylenebiliyorsa heceleme doğru yapılmıştır Tutukluk veya zorlanma oluyorsa kelime, yanlış yerden bölünmüş demektir

Satır sonuna sığmayan kelimeler, hecelerine ayrılırken satır sonunda veya satır başında tek hece olacak şekilde ayrılmaz Özel adlar, satır sonunda hecelerine ayrılmaz Mizanpajı* bozmamak anlayışıyla kelimeleri gelişigüzel yerlerden bölmek doğru değildir

Türkçede hece çeşitleri


Türkçe bir hecede en fazla dört ses bulunabilir Türkçede, heceyi oluşturan seslerin sayısına ve bu seslerin hecedeki yerine göre altı çeşit hece vardır: (Aşağıdaki kısaltmalarda Ü ünlü, sesli yerine; S ünsüz, sessiz yerine kullanılmıştır)

1 Bir ünlüden oluşan heceler ( Ü): e - rik, a-rı, u - yan

2 Bir ünlü,bir ünsüzden oluşan heceler (Ü+S): el - ma, or - du, ül - ke

3 Bir ünlü, iki ünsüzden oluşan heceler (Ü+S+S): ilk, üst, art,

4 Bir ünsüz, bir ünlüden oluşan heceler (S+Ü): el - ma, ar - ka - daş, gör- gü

5 Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluÅŸan heceler (S+Ãœ+S): bil-dik, yal – nız - lık

6 Bir ünsüz, bir ünlü ,iki ünsüzden oluşan heceler (S+Ü+S+S): Türk, kurt, sarp, se-vinç-ten

Bunlardan ilk üçü kelimenin sadece ilk hecesi olabilir Diğerleri kelimenin başında, ortasında veya sonunda bulunabilir

Yukarıda sıralanan hece çeşitlerine uymayan kelimeler Türkçe değildir



VURGU


Konuşma amacıyla çıkarılan ses dizisinde hecelerden birinin diğerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli olarak söylenmesine vurgu denir Konuşmanın tekdüzelikten kurtarılması dilin doğasındaki vurgu ile sağlanmaktadır

Vurgu, dilin bünyesinden ve konuşanın ruh hâlinden kaynaklanır Bu sebeple vurgu, iki çeşittir:

1 Ä°STEÄžE BAÄžLI VURGU


Konuşanın isteğine ve kullanışına göre değişen, dilin doğal vurgusu dışında yapılan vurgudur Konuşmanın etkisini artırmak, konuşmaya ahenk vermek, dinleyenleri etkilemek amacıyla yapılır Pekiştirme vurgusu ve ahenk vurgusu olmak üzere ikiye ayrılır:

a) PekiÅŸtirme vurgusu


Duygu ve düşüncenin şiddetini, derecesini göstermeye yarayan vurgudur: Çok güzel! Enfes! Berbat! Çek git! Zevksiz adam! Kim alacaksa alsın!

b) Ahenk vurgusu


Genellikle bir dinleyici grubuna karşı yapılan konuşmalarda ve şiir okumada sözün etkisini, ahengini artırmak, dinleyenler üzerinde olumlu bir etki uyandırmak amacıyla isteğe bağlı olarak yapılan vurgudur:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak

2 DOÄžAL VURGU


Dilin yapısı ve kelimenin anlamıyla doğrudan ilgili olan, konuşana ve kullanışa göre değişmeyen, herkes tarafından uyulması gereken vurgudur Doğal vurguya uyulmadığı zaman dilin yapısı bozulur Bazen de söylenmek istenenle ortaya çıkan anlam birbirinden farklı olur

Batı dillerinden bazılarındaki gibi, Arapçadaki gibi çok kuvvetli bir vurgu Türkçede yoktur Türkçede vurgulu hecelerle vurgusuz heceler arasında fazla şiddet farkı olmadığı için vurgulu heceyi ayırt etmek zordur Kelimede hangi hecenin vurgulu olduğunu doğru tespit etmek için her defasında farklı bir hece diğerlerinden abartılı bir biçimde söylenir Bu söyleyişlerden hangisi kulağa anormal gelmezse vurgu o hece üzerinde demektir Meselâ,u-nut-ma keli*mesinde ma hecesi dışındaki heceler vurgulu okunduğu zaman anormallik sezilmektedir Demek ki bu kelimede vurgu son hecededir

Dil birliklerine göre; kelime vurgusu, grup vurgusu ve cümle vurgusu olmak üzere üç çeşit doğal vurgu vardır:

a) Kelime vurgusu


Kelimedeki hangi hecenin diğerlerinden daha şiddetli vurgu taşıdığını gösterir Türkçede kelimelerin genellikle son hecesi vurguludur Yapım ekleriyle kelime genişletildikçe vurgu son heceye kayar: anne, durak, konut, sözlük; düşüncesizlik, çekingen

Türkçenin bu genel vurgu sistemine uymayan, vurgusu son hecede olmayan kelimeler de vardır Bunlardan başlıcaları aşağıda sıralanmıştır:

·Yer adlarında ve coğrafî adlarda vurgu genellikle ilk hecede olur Yer adlarından yabancı olanların Türkçe söylenişinde ise vurgu, sondaki heceden öndeki hecelere doğru geçer: Ankara, Kayseri, Erzurum, Türkiye, Asya, Avrupa; Almanya, İngiltere, Münih

-istan ile biten adlarda (ve yer adlarında) vurgu sondadır: Gülistan; Türkistan, Hindistan, Yunanistan, Kazakistan

·Zarfların çoğu: ahmakça, ansızın, artık, ayrıca, belki, demin, gayet, hâlâ, hatta, iyice, kurnazca, öğleyin, önce, sonra, şimdi, şöyle, yalnız, yarın, yine, zorla

·Ünlem ve ünlem olarak kullanılan adlarla hitaplarda vurgu ilk heceye geçer: acaba, aferin, arkadaş!, Aslan!, baba!, beyefendi!, elbette, evet, garson!, Güler!, haydi, hayır, işte, Mehmet!, peki, yahu

·Dil adları: Almanca, Arapça, Farsça, Rusça, Türkçe

·Küçültme eki almış bazı sıfatlar: alçacık, azıcık, daracık, incecik, kısacık, küçücük, ufacık, yumuşacık

·(Geniş zaman çekimi dışında) -ma, -me olumsuzluk eki almış fiiller: aldatmadılar, gitmemek, istemeyecek, kalkmıyor, konuşmamak, oturmayacaklar, uyumayın

·Yukarıdaki maddelere girmeyen bazı kelimeler: anne, banka, çekirge, görümce, karınca, masa, posta, radyo, teyze, yenge

·Birleşik kelimelerden bazıları: bugün, biraz, birçok, onbaşı, başçavuş, cumartesi, ayakkabı, kahverengi

Bu kelimelere vurgulu ek geldiÄŸi zaman da (vurgu, kelime tabanının son hecesinde olmadıkça) vurgunun yeri deÄŸiÅŸmez: annelik, Almancadan, Ankara’da, Bolu’dan, karıncaya, masayı, önceki, radyoda, Türkçenin, yarınki

Çekim eki almış kelimelerde vurgu çoğunlukla çekim eki üzerindedir Vurgusuz bazı çekim ekleri ise vurguyu kendilerinden önceki heceye atarlar Vurguyu önceki heceye atan vurgusuz çekim ekleri aşağıda sıralanmıştır:

·-n vasıta hâli eki: baharın, güzün, kışın, yazın

·-la / -le eki: atla, babamla, bıçakla, çocukla, kalemle

·-ca / -ce ve bunun geniÅŸlemiÅŸ ÅŸekli –casına / -cesine eki: açıkça, bence, güzelce, onca, yüzlerce; alçakçasına, aptalcasına, delicesine

·Soru eki: bildi mi?, öğrenecekler mi? sevecek misiniz?; Ankara mı?, güzel mi?, kitap mı?

·-dir eki: akıllıdır, bilmiştir, gelecektir, geniştir, kısadır

·Kişi ekleri (Birinci ve üçüncü kişi emir ekleri dışında): geleceğim, görmeliyim, güzelsin, kalkın, kalmışsınız, oturunuz, yazarım, yazasın, yorgunum

· -yor şimdiki zaman eki: alıyor, gülüyor, okuyor

·Birleşik çekimlerde kullanılan hikâye (-di), rivayet (-miş) ve şart (-sa) ekleri: başlardı, çalışırsak, gidermiş, giderse okurdum

-ken, -madan / -meden gibi bazı zarf-fiil ekleri de vurgusuzdur: almadan, başlarken, durmadan, giderken, uyumuşken, yazacakken

-ınca ve -dıkça zarf-fiil eklerinde vurgu son hecede değildir: gittikçe, görünce, satınca, okudukça

Dilin yapısıyla doğrudan doğruya ilgili olan vurgu, yanlış hecede yapılırsa anlam karışıklığı ortaya çıkar Yalnız kelimesinin yanlız şeklinde söylenmesi nasıl bir dil yanlışıysa, meselâ okuyan kelimesinin ilk hecesinin vurgulu söylenmesi de aynı derecede önemli, bir dil yanlışıdır Başka millete mensup insanlardan Türkçeyi yeni öğrenenlerin Türkçedeki vurguları kendi dillerindeki gibi vurgulamalarında ve vurgunun yer değiştirmesiyle anlamlarını veya türlerini değiştiren kelimelerde bu durum açıkça görünür:

bebek: küçük çocuk Bebek: İstanbul'da bir semt

kurtuluş: kurtulma, istiklâl Kurtuluş: Ankara'da bir semt

kartal: bir kuÅŸ Kartal: Ä°stanbul'da bir semt

bayat: taze olmayan Bayat: Oğuzların bir boyu

garson : isim Garson!: Hitap, ünlem

yalnız: sıfat veya zarf yalnız: bağlama edatı

okuma: kıraat okuma: okumamaktan emir

bıçakla: bıça klamaktan emir bıçakla: bıçak ile

Türkçede asıl vurgu yanında ikinci derecede bir kelime vurgusu daha vardır: Kelimenin asıl vurgusu sonda ise, ikinci derecedeki vurgu ilk hecede; asıl vurgu ilk hecede ise, ikinci derecedeki vurgu son hecede bulunur: annemin, babamın, deminki, evdeki, Kurtuluş

Türkçede vurgu bakımından en zayıf hece, orta hecedir

b) Grup vurgusu


Kelime gruplarında hangi hecenin daha şiddetle vurgulanacağını gösterir Bir kelime grubunu oluşturan kelimelerden her birinin ayrı ayrı vurgusu olduğu gibi, kelime grubunun da, kelime vurgusunun üstünde, kendine özgü bir vurgusu vardır Grup vurgusu, grubu oluşturan kelimelerdeki vurgulardan daha şiddetlidir

Türkçede grup vurgusu, yardımcı unsur olan (grubun başında yer alan) kelimenin vurgusunun bulunduğu hecededir: beyaz kitap, otuz kalem, evdeki hesap, evin kapısı, masa örtüsü, yuvarlak masa, dilim dilim, gitgide, koşa koşa, çarçabuk, su hava ateş ve toprak, Ali ile Veli, Kızılırmak, Çanakkale, zikretmek, alay etmek, yapıvermek, Osman Bey, Mustafa Kemal Paşa, Fahriye abla, Oğuz Kağan, ey oğul, on iki, güneşe karşı, bunun için, yazı yazmak, okula gitmek, işten dönüş, yuvaya koşan, kitap okuyarak


TONLAMA


Konuşma sırasında ses perdeleri arasında sürekli değişme olur Bu perde değişikliği konuşma sırasında seslerin farklı farklı tonlarda çıkmasını sağlar Duyguların veya düşüncelerin gereğine göre bir uyum içinde, seslerin yükseltilip alçaltılmasına tonlama denir Tonlama, konuşmada tekdüzeliği önler, söyleyişe ahenk katar

Konuşma sırasında duygularla ilgili olarak özel bir tonlama yapılmadığı zaman dilin doğal tonlaması ortaya çıkar Buna göre bildirme cümlelerinde sesin tonu cümlenin sonuna doğru azalır; dilek cümlelerinde ise yükselir Olumsuz cümlelerde, olumsuzluk edatı üzerinde sesin tonu yükselir Birleşik cümlelerde ise, yan cümlenin yüklemi yüksek tonlu söylenir Ara cümlelerde tonlama yapılmaz


Åžu bayırlarda –ki vaktiyle baÄŸlardı- sesi dünyayı tutan bereket çaÄŸlardı


Atlar şahlanmalıdır, yaslar saklanmalıdır

Tonlamanın dile kazandırdığı anlam incelikleri sadece işitmeyle kavra*nabilir Tonlama yazıda gösterilmez Meselâ, anlaştık mı? kelimesi alçak, yüksek veya alaylı tonla söylenmesine göre memnuniyetten tehdide kadar çeşitli anlamlar kazanır

Topluluk karşısındaki konuşmalarda ve şiir okumada tonlamanın ayrı bir yeri vardır Güzel bir şiir, vurgu ve tonlamaya dikkat edilmeden okunursa anlamından çok şeyler kaybedebilir


Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları







KELİME (SÖZCÜK)


Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir Kelime, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaşma sağlanır




KELÄ°MEDE ANLAM


Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diğer kelimelerle olan anlam ilişkisini gösterebilir Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam ilişkileri de karşımıza çıkmaktadır Kelimeler tek başlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaşlık sesteşlik gibi ilişkiler de barındırabilirler


Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam ilişkileri şunlardır:


A ANLAM BAKIMINDAN KELÄ°MELER


Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım


1 GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM)


Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır Buna "temel anlam" da denir


Meselâ, “ağız” dendiÄŸinde akla ilk gelen, organ adıdır “göz” kelimesi de öyle


Soğuktan su boruları patlamış


Ayağında eski bir spor ayakkabı var


Biraz sonra toprak bir yola girdik


Kanadı kırık bir martı gördüm


Soğuk sudan boğazı şişmişti


Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım



2 YAN ANLAM


Temel anlamıyla bağlantılı olarak zamanla ortaya çıkan değişik anlamlara yan anlam denir Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluşturur Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır


Meselâ “göz” dendiÄŸinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır Ama “iÄŸnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır Bunlara da yan anlam denir


Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “ÇocuÄŸun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır


Beşiktaş sırtlarına ağaç dikiyorlar (arka taraf)


Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış


Uçağın kanadı havada parçalanmış


Başı kırık bir çiviyi sökmeye uğraşıyor


Bu dalda başarılı olabileceğimi sanıyorum


Köprünün ayağına bomba koymuşlar



SomutlaÅŸma ve soyutlaÅŸma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir Onun için somutlaÅŸma ve soyutlaÅŸma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaÅŸmıştır


Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduğu hâlde bilinmeyen varlıklar çeşitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır Buna yakıştırmaca denir Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu vb


3 MECAZ ANLAM


Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaşarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir Başka bir deyişle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, başka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiştir


Bu konuyu bir daha açmayacağım


Derdim çoktur, hangisine yanayım


Doktora boş gözlerle bakıyordu


Bu şarkıya bayılıyorum


Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı


Yakında savaş patlayacak


Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir Eğretileme ve deyim aktarması da denir


“Kurban olam, kurban olam


BeÅŸikte yatan kuzuya” (açık istiare)


“Tekerlekler yollara bir ÅŸeyle anlatıyor” (kapalı istiare)


İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır Aşağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da işlenir)


Dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilâl


Saçını kestir demedim mi?


Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek


Ayağını çıkarmadan girebilirsin


Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor


Orhan Veli’yi okur musun?


4 DEYÄ°MLER


Deyim, en az iki kelimenin kalıplaşarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluşan mecazlı sözlerdir Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uğrar


Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun?


Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu


Korktuğu başına gelmiş, arabası bozulmuştu


Her gördüğüne dudak büküyordu


Senin yaptığın pire için yorgan yakmak


İki genç adam boğaz boğaza geldi


Olur olmaz konularla baş ağrıtmayı seversin


Bu şekilde anlatırsanız aklı yatar


Matematiği aklım almıyor


Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu


Hiçbir işte dikiş tutturamamıştı


Bizimkinin iyice çenesi düştü


Göze girmek için her şeyi yapıyor


İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuştu


Bu soruya kafa yormanı istemiştim


Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış


Burası çok ayak altı, şurada duralım


Deyimlerin özellikleri:


a) Deyimler kalıplaşmış sözlerdir


b) Sözcüklerin yerleri değiştirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine başka kelimeler konulamaz


Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez,


"ocağına incir ağacı dikmek" yerine "ocağına çam ağacı dikmek" denilemez,


"ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez,


"dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki şekeri çıkar" denilemez,


"tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez


Ama istisnalar yok deÄŸildir: “baÅŸ baÅŸa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi


Araya baÅŸka kelimeler girebilir:


“Başını derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu


c) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır Az sözle çok ÅŸey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armaÄŸanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-”


d) Deyimler en az iki sözcükten oluşurlar Bu özellik deyimi mecazdan ayırır


1 Ya kelime öbeği ve mastar şeklinde olurlar:


ağzı açık, kulağı delik,


eli uzun, kaşla göz arasında,


bulanık suda balık avla-, dikiş tutturama-,


can kulağı ile dinle-, köprüleri at-,


pire için yorgan yak-, pişmiş aşa su kat-,


kafayı ye-, aklı alma-,


akıntıya kürek çek-, ağzı kulaklarına var-,


bel bağla-, çenesi düş-,


göze gir-, dara düş-,


2 Ya da cümle şeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır


Yorgan gitti, kavga bitti


Dostlar alışverişte görsün,


Atı alan Üsküdar'ı geçti,


Tut kelin perçeminden,


Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı,


Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın


Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?,


Ne şiş yansın ne kebap


e) Deyimler özel anlamlı sözlerdir Deyimler genel yargı bildirmezler Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuş sözlerdir Öğütte bulunmazlar Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuşlardır Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür Çalışmanın önemini anlatmaktadır Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir


f) Deyimlerin çoğunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır Çantada keklik, ağzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne şiş yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuğun var?


Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: Çoğu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı sağ olsun


g) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede başka görevler de alabilir:


Üzüntüsünden ağzını bıçak açmıyordu (Yüklem)


Damarıma basmadan konuşamaz mısın? (Zarf tümleci)


Aslan payı ona düştü (Özne, isim tamlaması)


O, dik kafalı biridir (sıfat tamlaması, sıfat)


h) Kafiyeli deyimler de vardır:


Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı



5 TERÄ°M ANLAM


Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır


Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar


Örnek: kök, mısra, muson


“yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir


Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk ağzında kullanılıp da sonradan terim özelliği kazanmış kelimeler vardır


Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir


Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur


BoÄŸaz’ı geçip Karadeniz’e ulaÅŸtık


Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur


Ağacın kökleri çok derinde


Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir


6 ARGO ANLAM


Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluşan dile argo denir


Argo, dil içinde bir dil gibidir


Külhanbeylerinin anlaşma vasıtası da denebilir Küfürle karıştırılmamalıdır


Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteğidir


Şekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır


Bağımsız ve sorumsuz yaşayışın dilidir de denebilir


Dışa dönüklük, boşalma, rahatlama argoda sınırsızdır Her şeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir


“Canına yandığımın dünyası” gibi


aklına tükürmek: birinin düşüncesini beğenmemek


mektep çocuğu: acemi, toy


zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak


yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek


arakçı: hırsız


bal kabağı: aptal, beyinsiz


çakmak: sınıfta kalmak


7 SOYUT ANLAM


Beş duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de soyut anlam denir


Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik


8 SOMUT ANLAM


Beş duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiği anlam özelliklerine de somut anlam denir


Ağaç, taş, ev, mavi, soğuk, su, masa, yol, yürümek, koşmak


Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir


“Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum


“Adam yıldızlara basa basa yürüyordu



Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları



B KELÄ°MELER ARASINDAKÄ° ANLAM Ä°LÄ°ÅžKÄ°LERÄ°


1 EÅž ANLAMLI KELÄ°MELER


Yazılış ve okunuş bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir Anlamdaş kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir


kıymet - değer

cevap - yanıt

sene - yıl

medeniyet - uygarlık

imkân - olanak

acele - ivedi

zelzele - deprem

yoksul - fakir

misafir - konuk

sınav - imtihan

yöntem - metot

mesele - sorun

fiil - eylem

kelime - sözcük

vasıta - araç


Fakat bazı durumlarda anlamdaÅŸ kelimeler birbirinin yerini tutamaz: “kara bahtlı” kelime grubunda “kara” kelimesinin yerine “siyah” kelimesini kullanamazsınız Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaÅŸ veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliÄŸini taşımaları gerekir


Türkçe kelimeler arasında da eş anlamlılık olabilir:


deprem-yer sarsıntısı-zelzele,


kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen



2 YAKIN ANLAMLI KELÄ°MELER


Yazılışı ve okunuşu farklı olan, anlamdaş gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir Bunlar çoğunlukla Türkçe kelimelerdir


göndermek-yollamak, bezmek-bıkmak-usanmak, dilemek-istemek, çevirmek-döndürmek, söylemek-demek-konuşmak, eş-dost, hısım-akraba, bakmak-seyretmek,


Kardeşim sana küsmüş


Kardeşim sana kırılmış


Kardeşim sana gücenmiş


Kardeşim sana darılmış


Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoşgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır


Ben her sorunla başa çıkarım (baş etmek)


Bu kadar yürekten çağırma beni (candan)


Davranışları hiçbir zaman içtenlikli değildi (yürekten, candan)


Yaptığı işi önemsemiyordu (özen göstermiyordu)



3 ZIT ANLAMLI KELÄ°MELER


Anlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir


Siyah-beyaz, uzun-kısa, aşağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek,


Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur Eylemlerde de durum aynıdır Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz


“sevinmek” karşıtı sevinmemek deÄŸil “üzülmek”tir


Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre değişir


“doÄŸru” kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede “eÄŸri” olurken, diÄŸerinde “yanlış” olabilir


Ä°ki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaÅŸ, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliÄŸini taşımaları gerekir Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar Hafif olmayan anlamındaki “ağır” kelimesinin ağır olmayan anlamındaki “hafif”le zıt anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir



4 EÅž SESLÄ° KELÄ°MELER


Yazılışı ve okunuşu aynı olduğu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler Şiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır


Gül: 1 çiçek, 2 gülmekten emir


Kır: 1 kırsal alan, 2 kırmaktan emir, 3 beyaz


Yazma: 1 baş örtüsü, 2 yazmaktan olumsuz emir, 3 yazma işi


Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eş seslilik söz konusudur Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir:


Siyah anlamındaki “kara” ile “kar-a” (-a: yönelme hâl eki) gibi


“Oyuncakları olmuÅŸ çocukların kurÅŸunlar”


“Zalimler her saat taze fidanları kurÅŸunlar”


Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya


Ben yarimden vazgeçmem götürseler asmaya


“hala” ve “hâlâ”, “kar” ve “kâr”, “adet” ve “âdet” kelimeleri eÅŸ sesli deÄŸildir OkunuÅŸları ve anlamları farklıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları



DOLAYLAMA


Bir sözcüğü birden fazla sözcükle ifade etmeye dolaylama denir Dolaylamaların temelinde halkın benimsemesi vardır


ÖrneÄŸin bizler nasıl oluÅŸtuÄŸuna pek bakmadan “aslan” için “ormanların kralı” deriz Çünkü insanlar arasında bu, öyle benimsenmiÅŸ, kabul görmüştür


Kaleci : File bekçisi

Turizm : Bacasız sanayi

Kömür : Kara elmas




YANSIMA SÖZCÜKLER


Doğada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluşan sözcüklere yansıma denir


“Suyun şırıltısı insanı dinlendirir

“Kedinin acı miyavlaması ile uyandım

“Åžu cızırtıyı durdurun artık

cümlelerindeki altı çizil sözcükler birer yansımadır Çünkü bu sesleri biz doğada duyuyoruz




Ä°KÄ°LEME


Sözün anlamını pekiştirmek, onu zenginleştirmek ya da değişik anlam ilgileri oluşturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluşan söz öbeklerine ikileme denir


İkilemeler aynı sözcüğün tekrarıyla, yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir


“Adam acı acı güldü

cümlesinde ikileme aynı sözcüğün tekrarı ile,

“Yalan yanlış sözlerle bizi oyalamışlardı

cümlesinde yakın anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile,

“Gece gündüz çalışıyordu

cümlesinde karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile,

“Lütfen saçma sapan konuÅŸma

cümlesinde ikileme biri anlamlı, biri anlamsız sözcüklerin birlikte kullanılması ile oluşmuştur




AD AKTARMASI


Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün, başka bir sözün yerine kullanılmasına ad aktarması denir


“Seni ÅŸirketten aradılar

cümlesinde “ÅŸirket” sözcüğünde ad aktarması vardır Burada ÅŸirkette görevli birinin, örneÄŸin sekreterin araması söz konusudur Ama cümlede “ÅŸirketten” sözü ile genel söylenip, özel anlam anlatılmak istenmiÅŸtir


“Ben ortaokulda Akif'i çok okudum

cümlesinde “Akif” sözü ile Mehmet Akif'in ÅŸiirleri kastedilmiÅŸtir


“Öğretmen içeri girince sınıf ayaÄŸa kalktı

cümlesinde “sınıf” sözcüğünde ad aktarması vardır Bu cümlede “sınıf” ile anlatılmak isten “öğrenciler”dir Dış söylenerek iç kastedilmiÅŸtir


“Batı teknolojide bizden ileridir

“Türkiye sizinle gurur duyuyor

“Soba yanınca oda ısındı

cümlelerindeki altı çizili sözcüklerde ad aktarması söz konusudur




ATASÖZÜ


Bir deneyimi, birikimi aktarırken değer yargısı oluşturan ve değer yargılarını yaşatan, akılda kalıcı, özlü sözlerdirBir toplumun derin manevi, tarihsel

ve mitoloji bilgilerini birleÅŸtirirler


Bazı özellikleri ise ;


- Kalıplaşmış sözlerdir

- Sözlerin yeri değiştirlemez ,başka söz kullanılamaz

- Kısa ve öz olmalıdır Az sözle çok şey ifade etmelidir

- Genellikle tek cümleden bazen de iki cümleden ibarettir

- Atasözlerinin kimileri doğrudan doğruya öğüt vericidir

- Atasözlerinin mecazi anlamları vardırKimisinde ise mecaz yoktur,doğrudan sözlerdir

- Diğer anonim halk edebiyatı ürünlerinde olduğu gibi atasözlerinin de,ilk söyleyeni zamanla unutulmuştur

- Atasözleri ulusların çok değişik dönemlerinde söylenmiş sözlerdir

Bunun için de bazılarının söylenmiş oldukları döneme göre çok

doğru sözler olabilmelerine karşın günümüzde ya da gelecekte doğrulukları tartışılabilecektir



Bazı örnekler :


* Acı patlıcanı kırağı çalmaz

* Görünen köy kılavuz istemez

* Harman yel ile, düğün el ile olur

* Saç sefadan tırnak cefadan uzar

* Yazın başı pişenin,kışın aşı pişer

* Zahmetsiz rahmet olmaz




ÖZDEYİŞ (VECİZE)



Söyleyeni belli, kısa, anlamlı sözdür Bireysel ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır Yaşam deneyimine ve gözleme dayanır


Bazı örnekler:


* Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır (Mustafa Kemal ATATÜRK)

* Bir ülkenin geleceği o ülke insanlarının göreceği eğitime bağlıdır (Albert Einstein)

*İyiliğe gücün yetmezse, kötülük etme (Aristo)

*En tehlikeli insanlar yarı deliler ve yarım akıllılardır (Goethe)

*Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır (Eflatun)

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları





SÖZCÜK TÜRLERİ


Sözcükler tür bakımından temelde iki ana gruba ve sekiz ayrı türe ayrılır:


a İsim soylu sözcükler: İsim,sıfat,zamir,zarf,edat,bağlaç ve ünlemler

b Fiiler soylu sözcükler: Fiiller



Ä°SÄ°M (AD)


Varlıkları,kavramları karşılayan sözcüklerdir

İsimlerle,karşıladıkları kavram ve nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardırBunlar daima birbirlerini çağrıştır


Örneğin; "kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap" nesnesini canlandırır ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir


Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişki varlığını söyleyemeyiz Örneğin "dert" dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir


İsim çeşitleri ise şu şekildedir:



A Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler


1 CÄ°NS Ä°SÄ°M


Aynı türden varlıkları karşılayan isimlerdirBu varlıkların benzerleri etrafta çoktur

Cins isimlerin ilk harfleri büyük harflerle yazılmaz


Örn; "Çiçek,okul,kitap,silgi " vs




2 ÖZEL İSİM


Tek olan,tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan isimlerdir


Ankara, Kayseri, Adıyaman gibi yer adları,

Hatice, Sultan, Recep gibi kişi adları,

Türkiye, İtalya, Sudan gibi ülke adları,

Günün Ötesi, Kiralık Konak, Türk Edebiyatı, Hürriyet gibi kitap, dergi, gazete adları,

Bilkent Üniversitesi, Yeşilay, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kurum adları,

İngilizce, Türkçe, Rusça gibi dil adları,

Boncuk, Tekir, Yumak gibi hayvanlara verilen adlar özel isimdir, başharfleri büyük harf olarak yazılır



B Varlıkların Sayılarına Göre İsimler


1 TEKÄ°L Ä°SÄ°M


Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlere tekil isim denir

Bunlar; "kitap, çocuk, şiir, bilgisayar " gibi bir varlığı karşılayan isimlerdir



2ÇOĞUL İSİM


Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir Çoğul isimler, "-ler, -lar" eki getirilerek yapılır


"Kitaplar, çocuklar, şiirler, bilgisayarlar "




3TOPLULUK Ä°SMÄ°


Yapıca tekil olduğu halde, yani çoğul eki almadığı halde birden çok varlığı karşılayan isimlere topluluk ismi denir


"Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü " sözcükleri birer topluluk adıdır



Topluluk isimleri de çoğul eki alabilir Bu durumda grupların çoğulu bildirilmiş olur


Örn; "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!" cümlesinde "ordu" topluluk ismi çoğul eki almıştırBurada ordunun birden fazla olduğu anlatılmak istenmiştir



C Varlıkların Oluşlarına Göre İsimler


1SOMUT (MADDE) Ä°SÄ°M


Duyu organlarımız ile algılanan isimlere somut isim denir


"Kitap,masa,insan,ışık " isimleri, beş duyumuzdan biri ile algılanan somut isimlerdir



2SOYUT (MANA) Ä°SÄ°M


Duyu organlarımız ile algılanamayan, ama varlığına inandığımız isimleridir


"Neşe, özlem, sevgi, korku " isimleri, duyu organımız ile algılanamayan soyut isimlerdir



D Yapıları Bakımından İsimler


1 BASÄ°T Ä°SÄ°M


Yapım eki almamış kök halindeki isimlerdir


"Masa,sıra,televizyon,kalem,defter,anne "



2 TÃœREMÄ°Åž Ä°SÄ°M


İsim yada fiil kökünden yapım ekiyle elde edilen yeni,anlamlı isimlerdir

Türemiş bir iismle o ismin kökü arasında mutlaka anlam bağlantısı vardır


"Kulaklık,gözlükçü,sevgi,yolcu,görev,kitapç ı,t uzlu k,evsiz,Türkçe



3 BİRLEŞİK İSİM


- En az iki sözcükten oluşurlar

- Sözcükler temel anlamlarını yitirip,birlikte yeni bir anlam kazanırlar

- Sözcüklerin türleri ne olursa olsun mutlaka bir ismi karşılar

- Her zaman bitişik yazılırlar


"Biçerdöver, dedikodu, uçaksavar, sivrisinek,eczane, ateşböceği, sütlaç "


NOT:

sütlaç => sütlü + aş


"sütlü" kelimesinde süt sıfattır ve "ü" harfi ses düşmesine uğrar "aş" ise isimdir ve "ş" "ç" ye dönüşür


Aynı şekilde ;

eczane => ecza + hane


"ecza" kelimesi isimdir, "hane" kelimesinde ki "h" harfi ise ses düşmesine uğramıştır



Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları



EKLER ve SÖZCÜK YAPISI



I EKLER


Sözcüklerin kök veya gövdelerine gelerek onların cümledeki görevlerini belirleyen, onlara değişik anlamlar katan ya da onlardan yeni sözcükler türeten ses veya ses birleşimlerine ek (takı) denir


Ekler çekim eki ve yapım eki olmak üzere temelde ikiye ayrılır




A ÇEKİM EKLERİ


Çekim ekleri fiil çekim ekleri ve isim çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır Fiil çekim eklerini “fiiler” konusunda gördüğümüz için burada sadece isim çekim eklerine deÄŸineceÄŸiz


Şimdi isim çekim eklerini anlamlarıyla görelim




İSİM ÇEKİM EKLERİ


İsim soylu sözcüklere gelerek onlara cümlede görev ve anlam kazandıran eklerdir



1 Çokluk Eki


Asıl işlevi isimlerin sayı bakımından çokluğunu bildirmektir


"Okullar, evler, insanlar, çiçekler, sular"


Çokluk eki, bu işlevinin dışında eklendiği sözcüğe değişik anlamlar da kazandırır


“Türkler köklü milletlerdendir


cümlesine “millet” anlamı,


“BeÅŸ yaÅŸlarında bir çocuÄŸu var


cümlesine “yaklaşık” anlamı,


“Bu akÅŸam Bülent Beyler bize gelecekler


cümlesine “aile” anlamı,


“AkÅŸamları erken yatmayı severim


cümlesine “her” anlamı katmıştır



2 Hâl (Durum) Ekleri


İsim soylu sözcüklere gelerek onların yüklemle ya da diğer sözcüklerle ilgilerini sağlayan eklerdir


a - i hâl eki (belirtme hâli) : Ä°simlere getirilen “-ı, -i, -u, -ü” ekidir


“Ses - i duydum


“Okul - u bitirdim


cümlelerinde kullanılan eklerdir Fiilin neyi etkilediÄŸini gösterir Fiile sorulan “kimi, neyi” sorularına cevap verir



b - e hâl eki (yönelme hâli) : Ä°sme getirilen “-a, -e” hâl ekidir


“Okula dün gitmedim


cümlesinde yer bildirir


“AkÅŸama size geleceÄŸiz


cümlesinde zaman bildirir; zarf yapar



c - de hâl eki (bulunma hâli) : Ä°sme getirilen “-da, -de, -ta, -te” ekidir


“Durakta otobüs bekliyor


cümlesinde yer bildirir


“Ä°ki saattir ayakta duruyor


cümlesinde durum bildirerek zarf yapmış


“BeÅŸte gidelim sinemaya


cümlesinde zaman bildirerek zarf yapmış


“Onlar sanatın gözde kiÅŸileridir


cümlesinde eklendiÄŸi sözcüğün anlamını deÄŸiÅŸtirmiÅŸ ve sıfat yapmış “-de” hâl eki bu durumda yapım eki olmuÅŸtur


“Tarlada adam boyunda mısırlar vardı


cümlesinde sıfat yapmış ancak yapım eki olmamıştır



d - den hâli (çıkma durumu) : Ä°sme getirilen “-dan, -den, -tan, -ten” ekidir


“Dükkândan az önce çıktı


cümlesinde yer bildirmiş


“Ä°zmir'e akÅŸamdan gidelim


cümlesinde zaman bildirmiş


“Sıradan kitaplar sana bir ÅŸey kazandırmaz


cümlesinde eklendiği sözcüğün anlamını değiştirerek sıfat yapmış ve yapım eki olmuş


“Kitaptan daha iyi dost olur mu?”


cümlesinde karşılaştırma bildirmiş


“Hastalandığından okula gelememiÅŸ


cümlesinde neden bildirmiş



e Yalın hâli : İsimlerin hâl eki almamış şeklidir İsimler hâl ekleri dışındaki çekim eklerini aldıklarında yalın hâlden çıkmaz


“Çiçek, evler, okulumuz, kitap, aÄŸaç



3 EÅŸitlik Eki


İsim soylu sözcüklere gelip onlara değişik anlamlar katan ve anlama bağlı olarak onları sıfat, zarf yapan - ce , -ca (-çe, -ça) ekleridir


“Böyle çocukça davranmamalısın” (benzerlik)


“Ailece tatile gittik” (topluluk, birlikte)


“Benden boyca uzunsun” (karşılaÅŸtırma, bakımından)


“Bence sen de haklısın” (görelik, kanaat)


“Masraflarınız ÅŸirketimizce karşılanacak” (tarafından)



4 Ä°yelik Eki


Eklendiği ismin bir şahsa ya da nesneye ait olduğunu gösteren ektir Aitlik ilgisini, kendinden önceki bir sözcüğe ya da söz öbeğine bağlayarak bildirir Altı şahsa göre çekimlenir

(benim)_____defter - im___-_silgi - m


(senin)___-__defter - in___-__silgi - n

(onun)______defter - i______-silgi - si

(bizim)____--defter - imiz_-_--silgi - miz

(sizin)--------defter - iniz------silgi - niz

(onların)------defter - leri -----silgi - leri


İyelik eklerini benzer eklerle karıştırmamak gerekir Örneğin iyilik üçüncü tekil kişi eki ile belirtme hâli eki karıştırılabilir


“Ev- i yeni aldık” (o evi)

“Ev- i çok büyükmüş” (onun evi)


Bu iki sözcükte de “-i” eki var Hangisi iyelik, hangisi hâl anlamak için ÅŸu soruyu sorabiliriz:


“Kimin evi?”


Bu soruyu sorduÄŸumuzda ikinci cümlenin cevap verdiÄŸini ve “Onun evi büyükmüş” ÅŸeklinde söylenebildiÄŸini görüyoruz Öyleyse “-i” eki ikinci cümlede iyelik eki, birinci cümlede ise “Neyi aldık?” sorusuna cevap verdiÄŸinden “-i” hâl eki olarak kullanılmıştır


Ayrıca “-i” eki almış sözcüğün başına “onun” sözcüğü getirerek de bunu anlayabiliriz


(Onun) “Ev - i yeni aldık


olmuyor, ama


(Onun) “Ev - i çok büyükmüş


oluyor Demek ki ikinci cümledeki “-i” eki, iyelik ekidir



5 Ä°lgi Ekleri


İyelik ekiyle çok sıkı biçimde ilgisi olan bir ektir Eklendiği isme ait olan başka bir sözün varlığını gösterir Bağlı olduğu isim ilgi ekli isimden sonra gelir


Ben - im = kitabım

Sen - in = kitabın

O - nun = kitabı

Biz - im = kitabımız

Siz - in = kitabınız

Onlar - ın =kitapları



B YAPIM EKLERÄ°


İsim ve fiillerin kök veya gövdelerine gelerek onlardan başka isim ya da fiil türeten eklerdir


Burada kök sözünü de açıklamakta fayda var


Kök


Bir sözcüğün anlamı ve yapısı bozulmadan parçalanamayan en küçük parçasıdır


Köklerde yapım eki bulunmaz, ancak çekim eki bulunabilir Örneğin;


“AÄŸaçlarımız” sözcüğünde “aÄŸaç”, sözcüğün, anlamlı ve parçalanamayan en küçük parçasıdır “lar” çokluk ekidir; yani isim çekim ekidir


“-(ı)-mız” eki iyelik ekidir; yani isim çekim ekidir


Öyleyse bu sözcük yapım eki almamıştır, kök hâlindedir


Kökler iki türde bulunur: İsim kökleri ve fiil kökleri


“Baktı” sözcüğündeki kök “bak-” fiil kökü; “tuzluk” sözcüğünün kökü olan “tuz” isim köküdür


Sözcüğün köküyle, ek aldıktan sonraki şekli arasında mutlaka bir anlam ilgisi olmalıdır


“Balıkçılık” kelimesinin ek ve köklerine “balık-çı-lık” ÅŸeklinde ayrılır Yoksa “balık” kelimesi bölünüp de köküne “bal” denemez Çünkü “bal” kelimesi ile “balık” kelimesi arasında anlamca baÄŸlantı yoktur


Sözcüğün yapım eki aldıktan sonraki durumuna gövde denir


Bir sözcük birden çok yapım eki alabilir İlk yapım eki köke diğerleri gövdeye eklenir


Çekim Ekiyle Yapım Ekinin Farkları


Çekim ekleri eklendiği sözcüğün anlamında bir değişiklik yapmaz; yapım ekleri ise anlamı, köke bağlı olmak şartıyla, değiştirir Örneğin;


“Kitabı aradım


cümlesindeki “kitaözcüğü “sayfalardan oluÅŸan ve okunan nesne” anlamındadır “-i” hâl ekini alarak “kitabı” ÅŸekline geldiÄŸinde de anlamı deÄŸiÅŸmemektedir


“Kitapçı aradım


cümlesinde ise “sayfalardan oluÅŸan ve okunan nesne” olan “kitap” sözcüğü “-cı” yapım ekini alarak bu anlamını yitirmiÅŸ, “kitap satılan yer” anlamına gelmiÅŸtir Yani “kitap”la bir anlam ilgisi vardır; ama yeni bir sözcük oluÅŸmuÅŸtur


Çekim ekleri bir sözcüğe yapım ekinden sonra eklenir Yani önce yapım ekleri, sonra çekim ekleri gelir İstisnaları olsa da bu genel bir kuraldır


Ek ve kök hakkındaki bu genel bilgilerden sonra şimdi eklerin önemlileri üzerinde durabiliriz



1 Ä°simden Ä°sim Yapan Ekler


İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni isimler türeten eklerdir Ancak bu sözcükler sıfat, zarf gibi görevlerde de kullanılabilir


“Kiralık ev vardır

“Sulu yemeleri çok sever

“Ä°ÅŸsiz insanlara yardımcı oluyordu

“Büyüyünce futbolcu olacakmış”

“Sınıflara üçer kiÅŸi alalım



2 Ä°simden Fiil Yapan Ekler


İsim kök veya gövdelerine gelerek onlardan fiil türeten eklerdir


“Bahçedeki çiçekleri suladı

“Hastamız nihayet düzeldi

“Arabanın çamurluÄŸu eÄŸrildi

“Dudağın kanamış

“ÇocuÄŸunu görünce gözleri yaÅŸardı

“Kulağına ne fısıldadı?”

“Bugün çok geciktin”

“Sonbaharda yapraklar sararır



3 Fiilden Ä°sim Yapan Ekler


Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan isim türeten eklerdir Bunlar da cümlede sıfat, zarf görevlerinde kullanılabilir


“Otobüs durakları yenileniyor

“Ders çalışmak için istek gerekir

“Asırlardır bir yığın dertle uÄŸraşıyoruz

“Evrenin mayası sevgi deÄŸil midir?”

“Senin alıngan olduÄŸunu unutmuÅŸum

“Dalgıçlar batan gemiyi arıyor

“Okuyucu eserin kalitesini bilir

“Yazı yazmakta ustalaÅŸmıştı

“Artık elektriklerde kesinti olmayacak

“Bu daÄŸlar arsında geçit var mı?”



4 Fiilden Fiil Yapan Ekler


Fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan yeni fiiller türeten eklerdir


“Masadan düşen vazo kırıldı

“KurÅŸun sesiyle ortalık karıştı

“Ä°nÅŸaatı iki yılda bitirdi

“Küçük köpek, konuklara saldırdı

“Bakkaldan kendine gazete aldırttı

“Bahçedeki çiçekleri koparmışlar

“Savcı bütün dosyaları inceletti

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları







Ä°SÄ°M TAMLAMALARI



Bir ismin aitlik ilgisi bakımından daha belirli hale gelmesi için başka bir isim tarafından tamlanmasıyla meydana gelen söz öbeğine isim tamlaması denir


Belli kuralar dahilinde en az iki sözcük bir araya gelerek isim tamlamasını oluşturur


İsim tamlamaları "tamlayan ve tamlanan" olmak üzere iki unsurdan oluşur


Tamlayan birinci sözcük, tamlanan ise ikinci sözcüktürİsim tamlamalarının tamlayanında ilgi, tamlananında ise iyelik eki vardır



1 BELÄ°RTÄ°LÄ° Ä°SÄ°M TAMLAMASI


Tamlayanın ilgi, tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır


Her iki unsuru da ek olarak oluşturulan bu tür tamlamalarda kuvvetli bir aitlik ilgisi vardır


"Evin kapısı açık kalmış"


cümlesindeki "evin kapısı" söz öbei belirtili isim tamlamasıdır Görüldüğü gibi, her iki sözcük de ek almıştırBu tamlamada iki sözcük arasındaki kuvvetli bir ilişki kendini göstermektedir


Belirtili isim tamlamalarında tamlayan ile tamlanan arasına başka sözcükler girebilir


"Kerem'in mavi gömleği güzelmiş"

cümlesinde araya "mavi" sıfatı girmiştir


"-den" hal eki tamlayanda kullanılan ilgi ekinin yerine geçerek belirtili isim tamlaması kurulabilir


"Resimlerin birini de ben alayım"

cümlesindeki "resimlerin biri" sözü belirtili isim tamlamasıdır Biz bunu "resimlerden birini" biçiminde de söyleyebiliriz Yani sadece tamlayan eki "-in" yerine, aynı işlevi gören "-den" hal ekini getirmiş oluyoruz


Belirtili isim tamlamalarında bir tamlayan birden fazla tamlanana bağlanabileceği gibi, bir tamlanan birden fazla tamlayana da bağlanabilir


"Evin bahçesi, odaları, mutfağı o kadar geniş ki "

cümlesinde "evin" tamlayan; "bahçesi, odaları, mutfağı" sözcükleri de tamlanandır



2BELÄ°RTÄ°SÄ°Z Ä°SÄ°M TAMLAMASI


Tamlayanın ilgi eki almayıp tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır

Bu tür tamlamalarda bir ismin başka bir isme aitliğinden çok bir nesne ya da kavram ismi oluşturmak esastır


"Çocuğun elbisesini alacağız"

cümlesinde "çocuğun elbisesi" tamlaması belirtilidirBu tamlamada belli bir çocuğa ait elbiseden söz edilmektedir


Biz bu tamlamayı;


"Çocuk elbisesi alacağız"

şeklinde söylersek yani "-nın" ekini kaldırırsak tamlama belirtisiz olur Bu durumda belli bir kişiye ait elbiseden değil,genel bir elbise çeşidinden "çocuk elbisesi" nden söz etmiş oluruz


Belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan tamlananın neden yapıldığını,neye benzediğini bildirebilir


"Lahana turşusu" , "Erik hoşafı" , "Bulgur pilavı"

Bu tamlamalarda tamlayan tamlananın neyden yapıldığını bildirir


"Deve kuşu" , "Kılıç balığı" , "Küpe çiçeği"

Bu tamlamalarda ise tamlayan tamlananın neye benzediğini bildirir



3 TAKISIZ Ä°SÄ°M TAMLAMASI


Tamlayanı ve tamlananı ek almamış olan isim tamlamalarıdır

Takısız isim tamlamalarında her iki unsur da ilgi ve iyelik eklerini almaz


Bu tamlamalar iki grupta incelenir


a)Bir şeyin neyden yapıldığını gösterir


"Boynunda altın kolye vardı"

cümlesindeki "altın kolye" sözü kolyenin neyden yapıldığını gösterir


"Cam vazo,çelik tencere,deri mont " tamlamaları da bunlara örnektir



b)Bir ÅŸeyin neye benzediÄŸini bildirir


"Altın saçları rüzgarda dalgalanır"

cümlesinde "altın saç" takısız isim tamlamasıdır bu tamlamada "saçlar" altına benzetilmiştir


"Gül yanak, zeytin göz,tilki Rıfkı " gibi tamlamalar takısız isim tamlamasıdır



4ZÄ°NCÄ°RLEME Ä°SÄ°M TAMLAMASI


Tamlayan,tamlananın veya her ikisinin kendi içinde başka bir isim tamlaması olduğu söz öbekleridir

Zincirleme isim tamlamaları en az üç ismin bir araya gelmesi ile oluşur


"Macera romanlarının okuyucusu çoktur"

cümlesinde "macera romanları" belirtisiz isim tamlamasıdır Bu tamlamaya "-nın" eklenmiş ve tamlama "okuyucusu" tamlananına bağlanmış Böylece iki tamlama iç içe girmiş ve zincirleme isim tamlaması olmuştur


macera romanları -nın okuyucusu

tamlayan tamlanan _____tamlanan



"Saka kuşunun ötüşü çok hoştu"

cümlesinde "saka kuşunun ötüşü" üç isimden oluşan zincirleme isim tamlamasıdırTamlayan "saka kuşu", tamlanan ise "ötüşü" sözcüğüdür



Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları



SIFAT (ÖN AD)

İsimleri niteleyen ya da belirten sözcüklere sıfat denir

Sıfatların varlığı isimlere bağlıdırBu nedenle sıfatlar tek başına kullanılmazBu açıdan sıfatlar tamlama olarak karşımıza çıkar

"Güzel kitapları hemen alırım"
cümlesinde güzel sözcüğü kitap isminin özelliğini belirten bir sıfattır Burada "kitap" isminden önce gelerek onun özelliğini belirtmiş ve sıfat olmuştur

Bu nedenle bir sözcük yalnız başına sıfat olamaz Yukarıdaki örnekte görüldüğü gibi mutlaka bir isimle kullanılır

Sıfatlar içinde niteleme ve belirtme sıfatları olmak üzere ikiye ayrılır


A NÄ°TELEME SIFATLARI

Varlıkların yapısal özelliklerini ortaya koyan sıfatlardır Niteleme sıfatları isimlerin nasıl olduğnu bildirir ve isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir

"Kimsesiz çocuklara yardım edelim"
cümlesindeki "kimsesiz" sözcüğü "çocuklar" ın özelliğini belirtmektedirBu cümlede "çocuklar" ismine "nasıl" sorusunu sorduğumuzda "kimsesiz" cevabını almaktayız

"Siyah gözlükler sana yakışmış"
cümlesindeki "siyah" sözcüğü gözlüğün yapısal özelliğini anlatan bir sıfattır

Nasıl gözlük?
Siyah gözlük

Görüldüğü gibi isme sorulan "nasıl" sorusuna cevap veriyor


Adlaşmış Sıfat

Bazen kişinin tam olarak bilinmediği ya da niteliğinin vurgulanmak istendiği durumlarda isim söylenmeyip sıfat, ismin yerine geçirilebilir Bu tür sözcüklere adlaşmış sıfat denir

Adlaşmış sıfatlar niteleme sıfatlarıyla yapılır

"Akıllı insanlar kendine güvenir"
cümlesinde niteleme sıfatı olan "akıllı" sözcüğü,

"Akıllılar kendine güvenir"
cümlesinde "insanlar" isminin düşmesiyle adlaşmış sıfat olmuştur


B BELÄ°RTME SIFATLARI

Varlıkların diğer varlıklarla ilgileri sonucunda aldığı özellikleri belirten sıfatlardır

Belirtme sıfatları varlıkların geçici özelliklerini belirtirBelirtme sıfatları kendi arasında dört gruba ayrılır

1 Ä°ÅžARET SIFATI

Varlıkların bulunduğu yerleri gösteren sıfatlardırBu sıfatlar, söyleyen kişinin, sözünü ettiği nesneye uzaklığına göre değişir

"Bu kitabı ben aldım"
cümlesinde yakındaki kitabı,

"Şu kitabı verirmisin"
cümlesinde biraz uzaktaki kitabı,

"O kitabı getirirmisin"
cümlesinde çok uzakta olan ya da,sözü edilen kitabı işaret etme anlamı vardır

Yukarıdaki cümlelerde bulunan "bu,şu,o" sözcükleri işaret sıfatıdır

İşaret sıfatları,isme "hangi" sorusunun sorulmasıyla bulunur

Hangi kitap?
Bu kitap


2 SAYI SIFATLARI

İsimlerin sayısal özelliklerini bildiren sıfatlardır
Sayı sıfatları kendi içinde dörde ayrılır

a Asıl Sayı Sıfatları İsimlerin sayılarını kesin olarak belirten sıfatlardır

"Üç arkadaş geziye çıktık"
"İzmir'de on gün kalacaktık"
"Bu çantayı ancak iki kişi taşıyabilir"

b Sıra Sayı Sıfatı Varlıkların sırasını bildiren sıfatlardır

Sıra sayı sıfatları isimlere gelen "-ıncı,-inci" ekleri ile yapılır

"Biz beÅŸinci katta oturuyoruz"
"Buradaki birinci günüm iyi geçmişti"

c Üleştirme Sayı Sıfatı İsimlerin eşit paylara ayrılmış olduğunu belirten sıfatlardır

Bu sıfatlar isimlere getirilen "-ar,-er" eki ile oluşturulur

"Öğrencilere ikişer kitap verildi"
"Her koşulda yarımşar saat kaldık"

d Kesir Sayı Sıfatı İsimleri kesirli olarak belirten sıfatlardır

[i]"Bu işte yüzde yirmi kâr var"
"Yarım kilo kıyma yeter"


3 BELGÄ°SÄ°Z SIFAT

İsimlerin sayı bakımından belirsizliklerini ifade eden sıfatlardır

"Bazı işlerde acele edilmeli"
"Birkaç arkadaş dışarıda bekliyor"
Hiçbir emek boşa gitmez"
"Bütün öğrencileri bahçeye çıkarmışlar"
"Her konuda bilgi sahibi olmalıyız"
"Bir gün yine karşılaşırız"

cümlelerinde altı çizili sözcükler belgisiz sıfatlardır
Bu sözcükler, isimleri sayıca belirtmişler, ama onların ne kadar olduğunu belirtmemişlerdir


4 SORU SIFATI

İsimlerin niteliğini,herhangi bir özelliğini soru yolu ile bildiren sıfatlardır

"Nasıl şiirleri beğenirsiniz?"
"Kaçar gün kaldın şehirlerde?
"Kaç soru çözmeli günde?"
"Hangi konuyu iÅŸleyeceÄŸiz?"



SIFATLARDA KÜÇÜLTME

Sıfat olan sözcüğün anlamında küçültme ya da daralma "-cik,-ce,(-ı)msı,(-ı)mtırak" ekleri ile yapılır

Küçültme sıfatları;bu eklerin getirilmesi ile oluşan sıfatlardır

"Küçük bir evleri vardı"
cümlesinde "küçük" sıfattır ve kendinden sonra gelen ismin niteliğini belirtmektedir

"Küçücük evleri vardı"
cümlesinde "-cik" eki almış "küçücük" sözcüğü de niteleme sıfatıdır Buradaki "küçücük" sözcüün "küçük" sözcüğünden farkı, eklendiği ismin anlamında küçültme yapmış olmasıdır

Küçük ev => küçücük ev

"Ekmek ayvasının ekşimsi bir tadı vardı"
"Üzerine mavimtırak bir ceket giymişti"
"Masada kalınca bir kitap duruyordu"

Yukarıdaki cümlelerdeki altı çizili sözcükler küçültme sıfatlarıdır


SIFATLARDA PEKÄ°ÅžTÄ°RME

Sıfatlarda pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendirilmesi iki şekilde yapılır

* sıfat olan sözcüğün ünlüye kadarki ilk hecesi alınır, daha sonra "m,p,r,s" harflerinden uygun olanı getirilir En son da sıfat olan sözcük tekrar yazılır

Te-r-temiz => tertemiz

"Çocuklar bembeyaz elbiseler giymişlerdi"
"Dümdüz yolda ilerliyorduk"
"Şöyle yemyeşil çimenlerin üzerine uzansam!"

cümlelerinde altı çizili sözcükler pekiştirme sıfatlarıdır

* Sıfat olan sözcüğün tekrar edilmesi ile yapılır

Örneğin "çeşit" sözcüğünü düşünürsek,bu sözcüğün tekrra ederek bir ismi nitelediği durumlar pekiştirme sıfatıdır

"Çeşit çeşit meyveler vardı masada"
"Bahçede uzun uzun ağaçlar vardı"
"Derin derin ırmaklar aşarak geldik"

cümlelerinde altı çizili sözcükler pekiştirme sıfatıdır



SIFATLARDA DERECELENDÄ°RME

Sıfatlarda derecelendirme "pek, çok, daha, en " gibi sözcüklerle yapılır

"Kardeşin onlardan daha akıllı biri"
cümlesinde "daha" sözcüğü üstünlük,

"En güzel kitap buydu"
cümlesinde "en" sözcüğü en üstünlük,

Çok güzel çiçekleri vardı"
cümlesinde "çok sözcüğü aşırılık anlamı katmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #13
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları



ZARF (BELİRTEÇ)


İsimlerin varlıkları ya da kavramları karşılar Fiillerin ise hareketleri, oluşları karşılar


Varlıkların nasıl belli nitelikleri varsa, fiillerin de belli nitelikleri vardır İsmin niteliğini bildiren sözcüklere sıfat demiştik Fiillerin niteliğini bildiren sözcüklere de zarf denir


"Güzel bir kitap okuyorum"


cümlesinde "güzel" sözcüğü "kitap" isminin niteliğini bildiriyor, onun nasıl olduğunu açıklıyor Öyle ise bu sözcük sıfat görevindedir


Aynı sözcük;


"Bu kitap daha güzel görünüyordu"


cümlesinde "görünmek" fiilinin nasıl olduğunu bildiriyor İşte bu durumda "güzel" sözü zarftır


Zarflar kendi içinde beşe ayrılarak incelenir:


1 Durum Zarfları


Fiilin durumunu yani nasıl yapıldığını bildiren sözcüklerdir Fiile sorulan "nasıl" sorusuna cevap verir


“KardeÅŸim, hızlı koÅŸardı


Bu cümlede "hızlı" sözcüğü "koşmak" eyleminin durumunu anlatmaktadır Bunu eyleme sorduğumuz "nasıl" sorusu ile bulabiliriz


"Mobilyalar çok yeni görünüyordu"


– Nasıl görünüyor?


– Yeni görünüyor


"Derdini iyi anlatırsan çözüm bulursun"


"Neden çok sessiz konuşuyorsun?"


cümlelerinde altı çizili sözler durum bildiren zarflardır



2 Zaman Zarfı


Fiilin yapılma zamanını bildiren sözcüklere zaman zarfı denir


Zaman zarfları fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap verir


"İzmir'den dün geldim"


cümlesinde "dün" sözcüğü,


"Bu konuyu akşam konuşalım"


cümlesinde "akşam" sözcüğü,


"O erken kalkar, geç yatardı"


cümlesindeki "erken ve geç" sözcükleri fiile sorulan "ne zaman" sorusuna cevap veren zaman zarflarıdır



3 Yön Zarfı


Fiilin yöneldiği yeri bildiren sözcüklere yön zarfı denir


Yön zarfları ek almadan kullanılır ve fiile sorulan "nereye" sorusuna cevap verir


Bunlar "aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri" sözcükleri eylemin yönünü belirttiğinde yön zarfı olur


"İsterseniz aşağı inelim"


cümlesinde, fiile "Nereye inelim?" diye sorarsak, "aşağı" cevabı gelir


Bu sözcük ek almadan da kullanıldığına göre yön zarfıdır


Eğer cümle,


"İsterseniz aşağıya inelim"


şeklinde olsaydı, sözcük isim görevinde kullanılmış olacaktı Çünkü ikinci cümlede sözcük, çekim eki alarak kullanılmıştır


aşağı ==> aşağıya


Aşağı inecek misiniz?


Öte git de rahatlayalım


Geri gelmeyi düşünüyorlar mı?


Beri gel de ne ezdiÄŸine bak


Ä°leri git, sonra tekrar gelirsin


Dışarı çıkarsan üşürsün


İçeri gir de, biraz konuşalım


cümlelerinde altı çizili sözcükler yön zarflarıdır



4 Miktar Zarfları


Fiilleri miktar bakımından sınırlandıran sözcüklerdir Miktar zarfları diğer zarflardan farklı olarak fiilin, sıfatın, zarfın miktarlarını da bildirir


Miktar zarfları fiile sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir


"İstanbul'da çok gezdiniz mi?"


cümlesinde "gezmek" fiiline "ne kadar" sorusunu sorarsak "çok" cevabı gelir İşte fiilin miktarını bildiren bu sözcük zarftır


Bu tür zarflar sıfata sorulan "ne kadar" sorusuna da cevap verebilir


Örneğin;


"Çok güzel bir evi vardı"


cümlesinde "ev" isimdir "Nasıl ev?" diye sorarsak "güzel" sıfatı cevap verir


"Ne kadar güzel?" diye sorarsak "çok" cevabı gelir İşte sıfatın derecesini bildiren "çok" sözcüğü zarftır Çünkü burada çok olan güzelliktir


Bu tür zarflar, başka bir zarfın derecesini de bildirebilir Bu durumda zarfa sorulan "ne kadar" sorusuna cevap verir


"Çok hızlı koşuyor"


cümlesinde "koşuyor" fiildir


"Nasıl koşuyor?" diye sorarsak "hızlı" zarfını buluruz


"Ne kadar hızlı?" diye sorduğumuzda ise "çok" cevabı gelir


Zarfın derecesini bildiren bu sözcüğe de zarf diyoruz


“O, bu derse pek çalışmadı


“Pek saÄŸlam bir ayakkabıya benzemiyor


“Pek akıllısın sen de!”


"Ne kadar" sorusu elbette sadece zarfı buldurmaz


"Fazla mal göz çıkarmaz"


cümlesinde altı çizili sözcük "mal" isminin miktarını bildirdiği için sıfattır Çünkü isimlerin zarfı olmaz



5 Soru Zarfı


Cümlelerde zarfları bulmak için kullandığımız sorular vardı


"Sizi nasıl tanımam?"


"Gittiği yerden ne zaman dönecek?"


"Ne kadar hızlı yürüyor?"


"Neden söz vermesine rağmen gelmiyor?"


"Ne konuÅŸup duruyorsun ki?"


cümlelerinde altı çizili sözcükler soru zarfıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları





ZAMÄ°R (ADIL)



İsim olmadıkları halde isim gibi kullanılan,isimlerin yerini tutan kelimelerdir

Zamirler sözcük ve ek durumunda olmak üzere ikiye ayrılır


A Sözcük Halindeki Zamirler


1- KiÅŸi Zamirleri

2- Ä°ÅŸaret Zamirleri

3- Belgisiz Zamirler

4- Soru Zamirleri


B Ek Halindeki Zamirler


1- Ä°lgi Zamiri

2- Ä°yelik Zamiri



A SÖZCÜK HÂLİNDEKİ ZAMİRLER


Sözcük durumundaki adıllar da kendi aralarında şahıs, gösterme, belgisiz ve soru olmak üzere dörde ayrılır


1 Şahıs (Kişi) Zamirleri


Sadece insan isimlerinin yerini tutan zamirlerdir Sözü söyleyenle diğerlerini ayırmada kullanılır Üç tekil, üç de çoğul olmak üzere altı şahıs zamiri vardır Bunlara kişi adılı da denir


Bu zamirler; “ben, sen, o, biz, siz, onlar” dır


“Size ben yardım ederim

"O, sana mektup göndermiş


Åžahıs zamirlerinin yerine kullanılabilen, ama esas olarak ÅŸahıs zamirleriyle birlikte kullanılarak cümledeki anlamı pekiÅŸtiren “kendi” zamiri vardır Bu zamire “dönüşlülük” zamiri de denir


Dönüşlülük zamirlerinin asıl görevi anlamı pekiştirmektir


“Bu kitabı ben yazdım

“Bu kitabı ben kendim yazdım


İki cümle arasındaki anlam derecesi açıkça görülmektedir



2 İşaret (Gösterme) Zamirleri


İsimleri, yerini işaret yoluyla, göstererek tutan zamirlerdir


Gösterme adılları tekil ve çoÄŸul olarak kullanılabilir Asıl iÅŸaret zamirleri “bu, ÅŸu, o, bunlar, ÅŸunlar, onlar” dır


"Bu bana dedemden kaldı

"O dün kapıya bırakılmış

"Åžunlar neden masanın üzerinde duruyor?”

"Åžu senin deÄŸil mi?”

"Bunlar en sevdiğim kitaplarımdır


İşaret zamirleri varlıkların mesafesini belirtmek için kullanılır


Yakında olan için : bu

Biraz uzakta olan için : şu

En uzakta olan için : o


işaret zamirleri kullanılır


“O ve onlar” zamirleri hem iÅŸaret hem de ÅŸahıs zamiri olarak kullanılabilirBu zamirler insan isimlerinin yerine kullanılırsa ÅŸahıs, insan dışındaki nesnelerin yerine kullanılırsa iÅŸaret zamiridir


"O, tatilde dayısının yanına gidecek

"Onlar, sınıfın en çalışkan öğrencileridir

cümlelerindeki altı çizili zamirler insanların yerine kullanıldığından şahıs zamiri,


"O, okula giderken cebinden düşmüş

"Onlar, bayatladığı için çöpe atılacak


cümlelerindeki altı çizili zamirler, insan dışındaki nesneleri karşıladığı için işaret zamiridir



3 Belgisiz Zamirler


İsimlerin yerini belli belirsiz, kesin olmayacak şekilde tutan zamirlerdir Hangi varlığın yerini tuttukları açıkça belli değildir Bunlara belirsizlik adılı da denir


Başlıca belgisiz zamirler şunlardır:

“Bazısı, kimi, çoÄŸu, hepsi, birkaçı, birçoÄŸu, tümü, tamamı, herkes, hiçbiri, biri, falan, ÅŸey


"Biri bizi gözetliyor

"Herkes bu kitabı okusun

"Öğrencilerin çoğu Türkçeyi sever

"Kimler ödevini yapmamış?”



4 Soru Zamirleri


Ä°simlerin yerini soru yoluyla tutan zamirlerdir Esas soru zamirleri “kim” ve “ne” dirBunun yanında soru bildiren diÄŸer sözcükler de soru zamiri olarak kullanılabilir


“Annem sana ne dedi?”

“Bu çocuk da kim ?"

“Bu saate kadar nerede kaldın

“Åžimdi nereye gidiyoruz?”

“Soruların kaçını çözmüş?”

“Bu iÅŸi kime danışalım?”

“Hanginiz bu soruyu çözecek


Soru zamiri olarak kullanılabilecek diğer sözcükler şunladır:


“Nere, nereye, nerede, nereden, kime, kimde, kimden, kimi, kaçı, kaçımız, hanginiz



B EK DURUMUNDAKÄ° ZAMÄ°RLER


1 Ä°yelik Zamirleri


İsimlere getirilerek, onların ait olduğu kişiyi bildiren zamirlerdir


1 tekil - m________1 çoğul - miz

2 tekil - n_____-___2 çoğul - niz

3 tekil - ı_________3 çoğul - ları


“Okulumuz ana yolun kenarındadır


“Annesi güzellik salonu açmış


Kısacası, isim tamlamalarının tamlananlarında bulunan eklere iyelik zamiri denmektedir İyelik ekleri aynı zamanda iyelik zamiridir



2 Ä°lgi Zamirleri


Cümlede daha önce geçmiÅŸ bir ismin ya da isim tamlamalarında tamlananın yerini tutan ek hâlindeki “-ki” zamiridir Bu zamir kendinden önceki kelimeye bitiÅŸik yazılır


“Bizim arabamız sizinkinden eski


“Bahçedekiler içeri girsin


“Ãœzerindeki sana çok yakışmış


cümlesindeki altı çizili sözcüklerdeki “-ki” eki ilgi zamiridir



Alıntı Yaparak Cevapla

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları

Eski 08-16-2012   #15
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Dilbilgisi Ve Kuralları



FÄ°Ä°LLER (EYLEMLER)




Bir oluşu, bir durumu veya bir kılışı kip ve kişiye bağlayarak anlatan sözcüklere denir


Pratik olarak ismi fiilden ayırmak için –me, -ma olumsuzluk ekini ya da –mak ,-mek mastar ekini kullanırızEÄŸer bir kelimenin sonuna –ma ,-me olumsuzluk ekini ya da –mak ,-mek mastar ekini getirebiliyorsak o kelime fiil demektirGetiremiyorsak o kelime isim soylu bir kelimedir




Geldi--------- gelmedi ,gelmek


Oturmuş------ oturmamış, oturmak


Söylüyorum---------- söylemiyorum, söylemek


Yukarıdaki kelimelere –ma,-me ve –mak,-mek getirebilmekteyiz Öyleyse bu kelimeler fiildir



Kitap--------- kitapma , kitapmak


Yukarıdaki ‘kitap’ sözcüğüne ise bu ekleri getiremiyoruzÖyleyse bu kelime isimdir



Fiiller, anlattıkları hareketin niteliğine göre değişik özellikler gösterirBunları üç grupta inceleyebiliriz:


a) Kılış fiilleri

b) Durum fiilleri

c) OluÅŸ fiilleri


Bunları birbirinden ayırt etmek için pratik olarak şu bilgiyi kullanabiliriz:


- EÄŸer bir fiil geçiÅŸli ise (yani ‘neyi’, ‘kimi’ sorularını sorabiliyorsak) kılış fiilidir


Kırmak ,atmak , dikmek, içmek, ezmek,delmek,yolmak,dizmek…


Görüldüğü gibi yukarıdaki fiillere "neyi kırmak?, neyi atmak…" sorularını yöneltebiliyoruz

Öyleyse bu fiiller geçişlidir ve geçişli olduğu için de kılış fiilidir


- Fiil, öznenin kendi iradesi dışında geçirdiği değişimi anlatıyorsa ve bir hareket bildirmiyorsa o fiil oluş fiilidir


Sararmak ,YaÅŸlanmak,Uzamak, Paslanmak,büyümek,solmak,acıkmak…


Görüldüğü gibi yukarıdaki fiiller geçişli olmadığı için kılış fiili olamazBir hareket olmadığı için ve eylem öznenin kendi isteği dışında gerçekleştiği için bu fiiller oluş fiilidir


- Fiil, öznenin kendi iradesinde yani kendi isteği ile gerçekleşiyorsa ve fiil bir hareket ifade ediyorsa o fiil durum fiilidir


Yürümek, oturmak, gitmek, çıkmak,aÄŸlamak…


Görüldüğü gibi yukarıdaki fiiller , bir hareket bildirmektedir ve bu hareket kişinin kendi isteğiyle gerçekleşmektedir bu yüzden yukarıdaki fiiller durum fiilleridir


Not: Durum fiilleri de oluş fiilleri de geçişsiz fiillerdir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.



forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.