cansel
|
Türk Kültürü Mozaik Değildir
Herkes kabul eder ki, kavramlar, sınıflandırılmış olarak ve açık anlamları ile kullanılmalıdır Toplumsal alanda kullanılan kavramların belirgin olması zorunluluğu daha çok hissedilir Çünkü bu alanda, aynı kavrama farklı anlamlar yükleyerek konuşmak, her zaman anlaşmazlıklara ve hatta kavgalara yol açmaktadır Halkımızın kullandığı tabirle, bu alanda bir delinin bir kuyuya atacağı rastgele bir taşı, kırktan çok akıllı çıkartamamakta, toplum bütünüyle, zaman zaman komik görünümler sergileyen bir anlaşmazlık içine sürüklenmektedir Ülkemizdeki mozaik kültür tartışmaları, bu durumun hem gülmeceli, hem de hüzünlü bir örneği halinde sürüp gitmektedir
Mozaik kültür deyiminin ortaya atılmasından beri, her kesimden insanlar bu deyimi sık sık ve anlamını hiç de açıklama gereği duymadan kullanmaktadırlar Bu kullanış biçiminin giderek tam bir ırkçı anlayışa oturduğunun, belki de çok kimse farkında değildir Oysa Anadolu'muzda bin yıldır oluşmakta olan milliyetimizi/kimliğimizi bozmak isteyen bazı kesimler için bu deyim, surda açılmış bir gedik gibi olmuş ve bütün melânetlerini buradan ihraç etmeye başlamışlardır Türkiye, bir hamlede ırk ayrımlarına yahut bir başka farklılığa dayanan kırk elli parçaya ayrılmıştır Almanya ve Yunanistan gibi ülkelerden kaynaklanan ilmî kılıklı propaganda yayımları, Türkiye Türklerinin zaten hiç var olmadıklarını düşündürecek boyutlara varmıştır
Önce şunu ifade edelim ki, söz konusu olan kişisel değil, toplumsal kültürdür Yani, toplumun görünen kimliğini oluşturan kültürdür Amacımız, iyi niyetli, ancak konunun uzmanı olmayan aydınları uyarmak ve bilgilendirmek olduğu için, teknik görünen bazı açıklamalara girmek zorunluluğu vardır
Mozaik bir kültürden söz edebilmek için, birbirinden bağımsız, her biri kendi kimliğini sergileyen ve canlılığı yani yaratıcılığı devam eden birden çok kültürün bir arada yaşıyor olması gerekir Birlikte yaşayan bu kültürlerin genel görünüşü mozaik olarak nitelendirilebilir Geçmişteki Sovyetler Birliği yahut bugünkü Rusya Federasyonu böyle bir mozaik kültüre örnek gösterilebilir Çünkü, bu ülkede, Rus kültürü/kimliği, Tatar kültürü/kimliği, Saha kültürü/kimliği, Çeçen kültürü/kimliği gibi bir çok kültür/kimlik bir arada yaşamaktadır Bunların her biri kendi bağımsız varlık ve gelişmelerini sürdürmektedirler Rusya Federasyonu içinde ayrı bir Tatar, Saha veya Çeçen coğrafyası, Rusça'dan ayrı bir dil ve edebiyatları, Ruslardan ayrı bir yaşama biçimleri vardır Bütün bu farklı kültür/kimlikleri içinde barındıran bütüne, mozaik kültür denilebilir
Genellikle bütün İmparatorluklar böyledir Osmanlı İmparatorluğunu da diğerlerinden önemli farklarını göz ardı etmeksizin bu çerçevede mütalâa etmek mutat olmuştur Osmanlı Devleti, bölgesel olarak bir nispette mozaik kültür görünümünde idi; çünkü, Türk kültürü/kimliği, imparatorluğun egemen görüntüsü olmakla birlikte, bunun içinde Rum, Ermeni, Yahudi, Arap ve Arnavut vb Kültür/kimlikleri de varlıklarını koruyor ve yaratıcılıkları devam ettiriyorlardı Ancak, Müslüman olmayan tebaayı bir yana bırakırsak, diğerleri için kültürümüzün en önemli rüknü ve iskeleti olan İslamî unsurlar o kadar müşterek idi ki, Osmanlılar için millet/ümmet tefriki Batılılarca bile uzun müddet yapılamadı İmparatorluğun çok uzak bölgeleri için, idareciler dışında Türk olmayan yoğun nüfuslu yarı bağımsız eyaletler için ve nihayet gayri Müslim zümreler için bu mozaik kültürden bahsetmek mümkündür Türk nüfusunun daha yoğun olduğu, merkezi idareye daha yakın Anadolu, kısmen Kafkasya ve Ortadoğu için böyle bir benzetmeyi kolay yapamayız Mahalli ve folklorik ihmâl edilebilir küçük farklılıkları dikkate almazsak İmparatorluğun sıklet merkezinde (yani önemli bölümü bugünkü vatanımız olan coğrafyada) muhteşem bir Türk/Osmanlı üst kültürü yaşanıyordu Bu bölge için mozaik kültürden bahsetmek zorlama olur
Elbette ki bir mozaiğin oluşabilmesi için, mozaiğin bağımsız parçası olan bir kültürü yaratacak, yaşatacak ve gelişmesini devam ettirebilecek ölçekte bir toplum biriminin (kültür taşıyıcı birim) var olması gerekir Böyle bir birimin var olabilmesi de belli bir nüfus sayısını ve belirli bir coğrafyada yoğunluğu gerektirir Arnavutköy'de şu kadar Arnavut kökenli, Adapazarı'nda şu kadar Abhaz kökenli insan oturuyor diye Türk kültürü içinde, bağımsız bir Arnavut yahut Abhaz kültür/kimliğinden , dolayısıyla da mozaiğinden söz edilemez
Dikkat edilirse, Türkiye'de insanları soy köklerine gönderme yapılarak mozaikten bahsedilmekte; yani, kültür denilmekte fakat soy şuuru kurcalanmaktadır
Sözünü ettiğimiz ölçüde, bağımsız kültür taşıyıcı toplumsal birim niteliğine ulaşamamış dağınık, farklı kültürlerden toplumumuza intikal etmiş birimlerin, mozaikliğinden değil Türk kültürüne katkılarından bahsedebiliriz Doğru olan, gerçeğe uyan da budur Bu şekilde, farklı kültürlerden gelip bizim kültürümüz içinde yaşamaya başlayan bir tek ailenin bile kültürümüzü zenginleştiren, renklendiren katkıları olabilir Ama bu mozaik değildir, Türk kültürüne katkı, Türk kültürünü zenginleştirmektir Çok güzel bir benzetme ile bu tür katkılar kilim üzerine işlenmiş desenler gibidir, Kilim Türk kültürüdür, desenler nereden gelmiş olursa olsunlar, son terkipte Türk Kilimini oluşturmuşlardır Bu noktanın, yani kültürel alış veriş, etkileşme ve zenginleşme süreçlerinin biraz açılması faydalı olacaktır
Canlı bir kültür, başta kültürlerden, kültürel unsurlar yahut olgular alarak bunlardan yeni terkipler yapar yahut özümseyerek kendi üslûbuna katarsa, zenginleşir Bütün canlı kültürlerin, yaratıcılıklarını devam ettirdikleri sürece yaptıkları da budur Bütün unsur ve olguları kendi yaratışı olan, başka kültürlerle hiç bir alışverişi olmayan kültür, ancak balta girmemiş ormanlarda saklı bir kabile hayatı olabilir Canlı olan her kültür, alır-verir, kendini, üslûbunu zenginleştirir Mesela, Türkler taş işçiliğini bir kültürden, kemer yapma tekniğini bir başka kültürden, kubbe ve minareleri de diğer kültürlerden öğrenmiş olabilirler, ama, Mimar Sinan'ın elinden Selimiye'yi yapmakla, Türk kültürünün en güzel, en özgün bir eserini ortaya koymuş olurlar Selimiye'nin Türk mimarisinin ürünü olduğundan kimse şüphe etmez
Çoğu kere, bir millî kurumun, yahut unsurlarının, kendi yaratışımız mı, yoksa başka kültürlerden alınma mı olduğunu tespit etmek bile mümkün olamaz Bu o kurumun ne ölçüde millîleştiğini, ne kadar bizim olduğunu gösterir Farz-ı muhâl, bir kurumun bütün unsurları yabancı kültürden alınmış olsa, yahut o kurum bütünüyle yabancı bir kültürden alınmış olsa bile , eğer millî kültürce özümsenmiş; yani kendi içindeki yeri, değeri, işlevleri yeniden belirlenerek, millî üslûba katılabilmişse, o kurum artık millîdir Kültür, yaratıcılığını bu şekilde göstermiştir Söz gelişi, Osmanlı Devletinde Divân teşkilâtı, bütün işlevi, ihtişamı ile Osmanlıdır, Bizans'tan mı, Acem'den mi alındığı yoksa Göktürklerden mi geldiğini tarihçiler tartışabilir Şunu belirtelim ki, bir kültürel kurumu millî yapan, onun maddesi yani unsurlarından ziyade, ona biçim ve işlev kazandıran toplumun yaratıcılığıdır Ona damgasını vuran insandır, kültürel imândır
Türkülerimizin zenginliğini düşünelim Bunun sebebinin, yaşadığımız tarihi zenginlik ve kültür coğrafyamızın genişliği olduğu şüphesizdir Biz Çin Seddi'nin içlerinden, Viyana önlerine, Moskova kapılarından Ekvator'a kadar muazzam bir coğrafyada kültürümüzü oluşturmuşuz Bu şu demektir: bu coğrafyalarda yaşarken, oralarda yaşayan kültürlerden unsurlar, kurumlar, sesler ve renkler almış Anadolu'yu vatan yapınca, onun derinliğinde yatan uygarlıkların arta kalanlarından alacaklarımızı almışız ve o güzel musıkîmizle birlikte bütün bir kültürümüzü oluşturmuşuz Bu tespitler, bizim kültürümüzün zenginliğini açıklar, ama onu mozaik yapmaz, canlı olan, yaratıcılığını sürdüren bütün kültürler, benzeri süreçleri yaşayarak zenginleşirler, bu onları mozaik yapmaz Bu yüzden, Türk musıkîsi kimindir diye soranlar, ya affedilemez bir bilgisizlik içindedirler, yahut surlarda bir gedik açmak peşindedirler
Eğer kültür, yaratıcılığının azaldığı, problemli bir dönemini yaşıyorsa, bu döneminde alacağı unsurlardan yeni terkipler kurması zor olacaktır Alacağı olgu ve kurumları da özümseyip, kendi üslubuna katmakta zorlanacağı için yamalı bohçaya dönme ihtimâli vardır Taklit düzeyinde kalan bu alış verişler, hem millî kültürün üslubunu bozar, hem de kurumlar işlevlerini gereği gibi yerine getiremezler
*** Görünen odur ki, bilgi yetersizliği sebebiyle rüzgâra kapılmış olanlar bir yana bırakılırsa, bir kısım insanlar, mozaik kültür adı altında vatandaşlarımız içinde farklı soy şuuru oluşturmaya çalışmaktadır Bu çevreler azınlık ırkçılılığı yapmaktadırlar Bir yanda, Türk ırkçılığı yapıldığından şikâyet edilerek, öbür yanda tek tek insanların farklı soy kökenlerine dikkatler çekilerek, Türkiye'nin bir mozaik olduğu işlenmektedir
Türk milliyetçiliğinin kaynağı olan Türk Ocakları, hiç bir zaman, ırk fikrine dayalı bir milliyet anlayışı gütmemiştir Gökalp'ın de, Atatürk'ün de çok açık bir şekilde ifade ettikleri gibi Türk milletinin temeli, belirleyicisi, terbiyedir, kültürdür Türk Ocakları bugün de aynı ilkeleri savunmaktadır Milliyet, aynı geçmişi paylaşan, aynı inançların oluşturduğu bir kültür beraberliğidir Bu ortak kültürü paylaşan insanlar, aynı zamanda, ortak bir geleceğin heyecanını da paylaşırlar Kişisel açıdan bir millete mensubiyet, işaret ettiğimiz, ortak geçmiş, kültür ve gelecek heyecanının yarattığı bir inanç meselesidir İşte, mozaik adı altında azınlık ırkçılığı yapanlar, insanlarımızda bin yıldır fiilen oluşmakta olan bu inancı yıkmaya ve bütünlüğümüzü parçalamaya çalışmaktadırlar Milli eğitimimize ve iyi niyetli bütün kültür kurumlarımıza, medyamıza düşen görev, bu inancı pekiştirmeye çalışmaktır Hangi ad altında olursa olsun, millî bütünlüğümüzü parçalayıcı tutumlar, hoş karşılanmaz
*** Doğu ve Güneydoğu Anadolu'muzda Türk, Zaza, Lori, Gur, Kürt gibi isimlerle anılan muhtelif gruplar yaşamaktadır Bunların arasında Türkçe dışında ortak bir dil yoktur, ortak mahalli özellikler de yoktur Kürt adı altında birleştirilmeye ve tek bir etnik grup olarak takdim edilmeye çalışılan bu insanlarla, en az bin yıldan beri birlikte yaşamakta, aynı kültür ve coğrafyayı paylaşmaktayız Bu yüzden, bu insanların Türk kültüründen bağımsız bir îman ve hayat üslûpları olmamıştır Bir Karadeniz köylüsü, bir Güneydoğulu köylü ile aynı îmanı paylaşır, aynı hayat üslûbunda yaşar Farklı gibi görünen özellikler, yerel folklorik tezahürlerdir Aynı yerel özellikler bir Egeli ile Karadenizli arasında daha çok görülebilir Bunlar paylaşılan ortak Türk Kültür/Kimliğinin, alt kültür özellikleridir ve hemen her büyük kültürde görülen olgulardır
Alt kültürün üstünde yer alan asıl bina ve çatı, yani üst kültür, bir milletin gerçek mührüdür, kimliğidir ve dünyaya takdim ettiği yüksek değerlerdir Fuzuli'yi, Şeyh Galib'ı, Yunus'u Mevlana'yı Karacaoğlan'ı, Mimar Sinan'ı, Itrî'yı, Abdülkadir Meragı'yı, Dede Efendi'yi Karahisar'yi Matrakçı Nasuh'u ve binlercesini nasıl paylaşacağız, niçin paylaşacağız? Hepsi bizimdir, hepimizindir Müştereken oluşturduğumuz büyük Türk kültür terkibinin mimarlarıdır Meselâ Sinan Kayserili mi, Edirneli mi, İstanbullu mu? Hatta Türk asıllı mı? Ne önemi var bir Rum veya Ermeni'ye bile en büyük klâsik Türk musıkîsi bestelerini yaptıran kültürel gücü bilerek görmezden gelip, mozaik edebiyatı ile olmayan milletleri icat etmek, her halde sadece bizim yarı aydınlarımıza mahsus bir özellik olsa gerekir
İki bin yıllık müşterek tarihimizin öncesi için hiçbir ciddi tarih ortaya koyamayan, Türkçe, Farsça ve Arapça kelimelere çok az özgün kelime eklenmesinden oluşan dar bir lügatçe ile (sadece) konuşan, yazamayan, işlenmiş bir dili ve edebiyatı olmayan, hiç bir kültür farklılığı bulunmayan öz kardeşlerimizi mozaik masalı ile farklı kimlik yönünde özendirmek, onlar için siyasi çözüm veya kültür hakları maskesi arkasında siyasi haklar talep etmek böylece ayrı bir devlet kurmanın merdivenlerini adım adım tırmanmak, kasıtlı veya gafil ve cahil olanlar dışında artık herkesçe delâlet ettiği bütün manâlarıyla apaçık anlaşılmıştır
Mozaikçiler en çok dile istinat ediyorlar Oysa açıklamalarımızda da gösterildiği gibi konuşulan Kürtçe, Doğu Karadeniz ağzı gibi yerel bir özellik olmaktan öteye geçemez
Ayrı bir Kürt mîmarisi yahut musıkîsi yoktur, aynı türküleri söyleriz İnanç sistemimiz, bin yıllık tarihi hikâyemiz ve devletimiz de aynıdır Bu durumda, sadece ırkçılık yaparak farklı bir kültürün varlığından söz etmek ve buna bağımsız bir etnisite dayandırmak mümkün değildir Böyle bir iddianın, propagandadan başka hiç bir değeri yoktur Ve propagandaların da hiçbir gerçeğe dayanması gerekmediğini herkes bilmektedir
Sonuç olarak ifade edelim ki, kişisel olarak, soy kökünün tarihin derinliklerinde kalmış tartışılabilir bazı farklar taşıması, Türk kültürüne mensubiyet için engel değildir Yaşar Kemal, Kürt kökenli bir Türk romancısı olduğunu söylerken, bunun binlerce örneğinden birini vermiştir Ancak, daha önce işaret edildiği gibi, sayılamayacak kadar çok tarihi ve güncel ortaklıklarımız, eğer insanlarımızı ortak bir milliyet inancına götürememiş ve sırf ırka dayalı bir farklılık şuuru ve inancı yaratılabilmişse, halâ mozaik döşeme meraklıları kalmışsa, problem eğitimdedir Yüzlerce yıldır var olan ortaklıkların bir imân ve şuur haline getirilememesi, bunun yanında, Türk millî eğitimi ve bütün aydınları için açıklanması zor bir zafiyettir
__________________
worapsow adige
|