Prof. Dr. Sinsi
|
Havadis Amca Ve Blackberry - Ali Çolak
"Gurbet kelimesini eskiden daha sık kullanırdık İçimizi titreten bu kelimenin, farklı bir ağırlığı vardı hayatımızda  " diye başlıyor, Hasan Ali Toptaş'ın 'Harfler ve Notalar'daki bir denemesi Şimdi içinde binbir 'ihtimalin' saklı olduğu gurbete değil, adı belli şehirlere gidiyoruz O gidişler de eski hüznünü ve anlamını yitirdi büsbütün Artık, diyor Toptaş, "Gurbet de tıpkı mektup, firak ve hicran kelimeleri gibi yavaş yavaş kullanımdan düşüyor sanki "
Ben, buradaki 'sanki'nin bir iyi niyet ifadesi olduğunu düşünüyorum 'Sanki' değil, 'çoktan' unutuldu gurbet, hicran ve firak  Daha ne çok kelime var, 'eskiden sık kullandığımız', şimdi çok eski bir tanıdıkla selamı keser gibi arayıp sormaz olduğumuz  Onlar, artık terk ettiğimiz eski hayatımızın diliydi ve bugünün sınırsız 'hız' çağında günlük dile girebilme şansını kaybettiler Orada, sözlüklerin soğuk köşelerinde bir huzurevi yalnızlığında bekleşiyorlar
Toptaş'ın o nefis denemelerini okurken bir yandan da kendi 'unutulmuş' kelimelerimi düşündüm Ne zamandır içimde hicranı kımıldayıp duran bir kelime vardı, onu hatırladım: Havadis  Ne cıvıltılı, ne çiçekli, ne tok sesli bir kelimeydi! Eski İstanbul hanımlarının ağzına pek güzel yakışırdı 'Yeni bir havadis var mı?' derlerdi, 'Bu ne güzel havadis!' derlerdi  Herhalde bugünün kadınları pek beceremez böyle güzel söylemeyi
Şimdi 'havadis' yerine 'haber'i kullanıyoruz; fakat asla o zenginliği vermiyor 'Havadis'; olay, durum, haber, bilgi, rivayet, dedikodu gibi pek çok kelimeyi birden karşılıyordu Bütün 'olup biten'den haber veriyordu Kesin bilgiden çok kulaktan dolma olana, rivayete daha yakın bir anlamı vardı Bu çağrışımlarıyla, 'ben sözlü kültürün egemen olduğu zamanlara aidim' diyordu Kuş uçmaz kervan geçmez bozkırların, unutulmuş köylerin, altı ay kar kalkmayan uzak kasabaların; ellerin alınlara siper edilip günlerce uzaklara bakıldığı, yabancıların Tanrı misafiri diye evlere buyur edildiği; şehre tütün, şeker, çay ve Gripin ısmarlandığı, asker yolu gözlendiği, gurbetten haber beklendiği ve kara haberlerin bile geç duyulduğu zamanların diliyim  Uçan kuştan medet beklenen çağların dili 
Şimdilerde, yalnız Anadolu'daki kimi küçük yerel gazetelerin adında yaşayan 'havadis', çocukluk çağımın en unutulmaz, en renkli kelimesiydi Bir kelime olmaktan çıkıp ete kemiğe bürünmüştü 10 haneli küçücük dağ köyünün biricik eğlencesi, dünya ile biricik bağlantısı, biraz matrak, çokça malumatfuruş bir adamcağız vardı Biz çocukların 'Havadis amca'sıydı o Büyükler, sadece 'Havadis' derdi Gerçek adının ne olduğunu kimse bilmez, merak da etmezdi Halk hikâyelerinden çıkıp gelmiş birine benzerdi Onun herkesi, hatta devlet adamlarını bile yakından tanıdığını sanırdık Her yerde kulağı vardı Dışarıdan gelenler onun evine uğrar, çayını içip yemeğini yer, bütün malumatı ona bırakırdı Bir de evinde radyo olan ender insanlardan olmanın nimetine sahipti Ama malumat alma konusunda hususi becerileri de yok değildi Köyde sinek uçsa duyar, her hanede olup biteni bilir, ana rahmine düşen çocuktan bile haberdar olurdu Sonra bütün duyup ettiklerini öyle allaya pullaya anlatırdı ki dinlemeye, seyretmeye doyum olmazdı Bir adama adı bu kadar mı güzel yakışırdı, ona bu lakabı kim takmıştı!
Çocukluğumun bu biricik roman kahramanı, bütün canlılığıyla yaşıyor hafızamda 'Havadis' kelimesinin içini öyle canlı, öyle güzel dolduruyor ki, onu bütün bütün ölümsüz kılıyor Bir zamanlar, dünya ile tek bağlantısı dünya tatlısı bir ihtiyar olan ben, talihin cilvesine bakın ki şimdi 'haber' almak için cebimde, medeniyetin son harika icadı Blackberry'yi taşıyorum Zaman zaman bu ironik hali düşünüp hüzünle gülümsediğim oluyor Havadis amcam yaşasaydı, bu aleti ona göstermek isterdim Kim bilir, ne ilginç yakıştırmalar yapardı, ne eğlenceli hikâyeler uydururdu onun için Cümbüşlü bir buluşma olurdu şüphesiz
'Havadis'in 'haber'e dönüşürken yaşadığı kuraklığı anlamak için, o dünya tatlısı halk adamı Havadis amcam ile Blackberry denen şu modern zaman eğlencesine bakmak yeterli değil mi?
|