Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
“kaşgarlı, 2008, edildi, ilan, mahmut, yılı”

2008, “Kaşgarlı Mahmut Yılı” İlan Edildi

Eski 08-17-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

2008, “Kaşgarlı Mahmut Yılı” İlan Edildi





2008, “KAŞGARLI MAHMUT YILI” İLAN EDİLDİ




UNESCO, 2008'i 1000 doğum yılı münasebetiyle Kaşgarlı Mahmut yılı ilan etti Bu senenin ilk sözlüğümüz ve dilbilgisi kitabımız Divanü Lûgati't-Türk'ün yazarı Kaşgarlı Mahmut adına kutlanacak olması, Türk dili ve Türk kültürü açısından önemli bir kazanç olarak görülüyor Yazılışı, içeriği ve tek nüshasının bulunuşu bile belgesel filmlere konu olabilecek Divanü Lûgati't-Türk'ün ve yazarı Kaşgarlı Mahmut'un ülkemizde ve dünyada tanıtımı için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türk Dil Kurumu tarafından çalışmalar başlatıldı




Türk dilinin ilk sözlüğünü ve Türk kültürünün ilk ansiklopedisini hazırlayan Kaşgarlı Mahmut, 1008 yılında Kâşgar'da doğduYakın zamana kadar doğum tarihi ile ilgili kesin bilgilere ulaşılamayan büyük Türk Bilgininin hayatı hakkında yapılan son araştırmalarda doğum tarihinin 1008 yılı olduğuna karar verildi Kaşgarlı Mahmut'un hayatı da eserlerinin serüvenleri de son derece sıra dışı ve heyecan uyandıracak özellikler taşırlar Eğer bu gerçekten ilgi çekici gelişmeler olmasa idi, bugün biz Kaşgarlı Mahmut'u büyük bilgin olarak değil de Batı Karahanlı devletinin Hakanlarından birisi olarak kitaplarda okuyacaktık Ve belki de o zaman ünvanı da "Kaşgarlı" olmayacaktı




Kaşgarlı Mahmut, Türk tarihinin önemli devletlerinden birisi olan Karahanlı Devletinin hanedan sülalesine mensuptur ve Batı Karahanlı Hakanlarından Buğrahan Muhammet Yağan Tekin'in torunu ve Şehzade Hüseyin Emir Tekin'in oğludur Buğrahan Muhammet Yağan Tekin Batı Karahanlıların Hakanı iken 1005 yılında Doğu Karahanlıların Hanı Arslan Hanla savaşmış ve Arslan Hanı ele geçirmiştir Kaşgarlının dedesi Yağan Tekin, 18 aylık kısa Hakanlık döneminden sonra tahtı kendi isteği ile Kaşgarlı Mahmut'un babası Hüseyin Emir Tekin'e devretmek istemiştir Bu devir teslim için büyük ziyafetler hazırlanmış davullar dövülmüştür Bu ziyafet sırasında Yağan Tekin'in eşlerinden Hanısı, tahta kendi oğlu İbrahim'i geçirebilmek için diğer şehzadeleri zehirlemiştir Kaşgarlının Babası Hüseyin Emir Tekin de zehirlenenler arasındadır Bu saray darbesinden sonra İbrahim 1057 yılında Batı Karahanlıların Hakanı olmuştur Kaşgarlı Mahmut ise bu tuzaktan kendisini kurtararak Batı Karahanlı Devletinin topraklarından kaçmıştır Ancak İbrahim Hanın adamları her yerde onu aradıklarından o kendisini gezgin veya bilgin gibi sıfatlarla takdim ederek sık sık yer değiştirmek zorunda kalmıştır




Urimçi'de yayınlanan eserlerde Kaşgar'dan 45 km güney batıda Opal kasabasında dünyaya geldiğini bildirmektedirler Kırgızistan'daki yayınlarda ise Issık göl kenarında bir köyde doğdu ve halen köy halkının bu bilgiyi benimseyerek yaşadıklarını ileri sürmektedir Bu yıllardır süren Kaşgarlı Mahmut'un Kırgızistan'da Barsgang'da mı yoksa imparatorluğun merkezi Kaşgar'da mı doğduğu hakkındaki tartışmaların bir devamı gibi sürüp gideceğe benzemektedir Büyük Türk ermişi Yunus Emre'nin, Anadolu'nun 40 yerinde makamı olmasının güzelliğinde olduğu gibi hem Uygur hem de Kırgızların Kaşgarlıyı sahiplenip bağırlarına basmalarını memnuniyetle karşılamalıyız Bilimse kendi işini yapmaya devam etmeli




Kaşgarlı Mahmut, kendi döneminin imkanları ile çok iyi bir eğitim gördükten sonra kendisini Türk halklarını dili ve kültürlerini incelemelerine adamıştır Bu amaçla Orta Asya'yı boydan boya şehir şehir, köy köy, oba oba, oymak oymak gezen Kaşgarlı Mahmut, 30 dan fazla Türk lehçesini ve özellikle Oğuz, Kıpçak, Karluk, Bulgar, Argu, Kençe, Uğrak, Yabaku, Peçenek, Çiğil, Suvar, Hakaniye, Tatar, Başkurt lehçe ve ağızlarını çok iyi öğrenmiştir Kaşgarlı Mahmut bu lehçeleri niçin öğrendiğini şu sözlerle açıklamaktadır: " Ben Türklerin, Türkmenlerin, Oğuzların, Çiğillerin, Yağmaların, Kırgızların şehirlerini uzun yıllar baştan başa dolaştım, sözlerini topladım, değişik sözlerin özelliklerini öğrendim Ben bu işleri dil bilmediğim için değil aksine bu dillerin en küçük farlarını kaydetmek için yaptım" demektedir O, yalnızca kelimeleri değil; atasözlerini, şiirleri, hayat tarzlarını, kültürlerini Türk felsefesini yansıtacak değerleri de kayıt altına almıştır




Kaşgarlı, 1072-1073 yılları arasında hazırladığı meşhur kitabını (Divanü Lügati't Türk) Abbasi halifesine armağan etmiştir Divanü Lügati't Türk, sıradan bir kitap, sıradan bir sözlük değildir O Türkçenin sesbilgisi ve yapı bilgisi özelliklerini de göstermektedir Madde başları, günümüz anlayışına göre, bir sözlük için uzun sayılabilecek bilgiler ifade etmektedir Bu sebeple, Divanü Lügati't Türk aynı zamanda bir ansiklopedidir de Ansiklopedi, bütün bilim dalları ile ilgili bilgileri içeren veya belirli bir bilgi dalını kapsamlı biçimde inceleyen başvuru kaynağı demek ise, Kaşgarlının eseri Divanü Lügati't Türk de Türklükle ilgili bilgileri kapsamlı biçimde ihtiva eden bir başvuru kaynağıdır ve bir Türklük ansiklopedisidir Ansiklopedi kelimesi ilk kez Alman yazar ve derlemeci Paul Scalich'in 1559'da yayınladığı kitabının kapağında yer alır Yani Kaşgarlı'nın yaşadığı dönemde, Batıda da ansiklopedi kavramı yer almamaktadır Bu tarihten önce yayınlanan ansiklopedik eserlere, sözlük deniyordu Yıllarca, bizim dilimizin ve kültürümüzün dev ansiklopedisi Divanü Lügati't Türk'ü adlandırdığımız gibi: Sözlük Divanü Lügati't Türk'ün adında sözlük kelimesinin bulunması, onun ansiklopedik niteliğine zarar getirmez ve onun bir ansiklopedi, bir uzmanlık ansiklopedisi olduğu gerçeğini de kapatamaz Ansiklopedinin tarifinde de olduğu gibi, bu tür eserler, ya bütün bilim dallarına yönelik genel ansiklopedilerdir veya özel bir alanla kendini sınırlamış uzmanlık ansiklopedileridir Divanü Lügati't Türk, konusunu Türklükle sınırlamış insanlık tarihinin ilk uzmanlık ansiklopedilerindendir denilse bu yanlış olmaz




Divanü Lügati't Türk, sözlük olarak da dünya tarihinin önemli eserlerindendir Elbette onun, bugün dünyanın neresinde olursa olsun, Türk dili konuşan halklar için kıymeti paha biçilmezdir Bir düşünün lütfen, Türk dili konuşanların bugün, düşünürken konuşurken kullandıkları kelimelerin bin yıl önceki hallerini bir kitapta topluca bulabilme imkanları var Emin olun bu, yaşayan dillerden çok azına nasip olan bir imkandır Ölü bir dil olduğu için Latinceyi saymazsak, İngilizce ve Fransızca'nın hazırlanan ilk sözlüğü 1480 tarihine kadar gider Bu sözlük ise, William Caxton tarafından Fransızca-İngilizce sözlük olarak gezginler için hazırlanmıştır Görülüyor ki, Kaşgarlı Mahmut'un eseri Divan-ı lügat-it Türk, yalnızca Türkçe için değil, insanlık tarihi için de kıymetli bir eserdir Avrasya Yazarlar Birliği, Kaşgarlı Mahmut'un kayıp eseri olan, Türkçe'nin ilk gramer kitabını bulana, 1000 yıl dolayı ile 1000 Cumhuriyet altını ödül verecek




Avrasya Yazarlar Birliği tarafından bulunması halinde, bulan kişiye 1000 Cumhuriyet Altını ödül verilecek olan Kaşgarlı Mahmut'un diğer önemli eseri Kitabu Cevahirü'n-Navh fi Lugat it Türkî ise yine dünya tarihinin ilk dil bilgisi kitaplarından birisidir Bu kitapla Türk dili, yaşayan dünya dilleri arasında gramer çalışmaları en erken başlayan diller arasında yer alır Kaşgarlı Mahmut'un gramer kitabının bulunması, bugün Türk lehçeleri arasında sürüp giden gramer tartışmalarına bir hakemlik yapacak ve Türkçenin pek çok tartışmalı konusunun halline imkan sağlayacaktır Ama maalesef, bir zamanlar Divanü Lügati't Türk'ün adının bilinmesine rağmen kendisinin bilim dünyasınca tanınmaması gibi bugün de Kaşgarlı Mahmut'un Kitabu Cevahirü'n-Navh fi Lugati't Türkî adlı eseri için aynı durum söz konusudur Pek çok Türkolog bu kitabı bir kapalı kütüphanede, bir köy kitaplığının tozlu raflarında bulmanın ümidi ile yaşamıştır Kardeş Kalemler Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ali Akbaş'ın aktardıklarına göre, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Ord Prof Reşit Rahmeti Arat da bunlardan birisiydi O, her Anadolu gezisine bir gün bir köşede Kitabu Cevahirü'n-Navh fi Lugati't Türk'le karşılaşacağı ümidi ve heyecanı ile çıkıyordu Ve asistanı genç Ali Fehmi Karamanlıoğlu'na " Ali derleme için gittiğimiz köylerin birinde Kitabu Cevahirü'n-Navh fi Lugati't Türk'e de rastlarız bir gün inşallah!" derken gözlerinin içi gülüyordu




Divanü Lügati't Türk Nasıl Bulunmuştu?


Büyük dil bilgini Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lugati't Türk isimli muazzam eseri, 1910'a kadar adi bilinen, fakat kendisi meçhul bir eserdi Diğer bir deyişle, o zamana değin, eserin sadece adi vardı, fakat kendisi ortada yoktu Eser, bugün bütün dünyada biliniyor, hakkında makale, kitap yazılıyor ve üzerinde tartışmalar yapılıyorsa, bunu büyük kitap aşığı, ilim ve kültür sevdalısı Ali Emiri Efendi'ye borçluyuz Ali Emiri Efendi, Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072-1074 yıllarında Bağdat'ta Abbasi Halifesine sunulmak üzere yazılan bu muhteşem eseri, sahaflarda Divanü Lugati't Türk olduğu bilinmeden satılırken, fark etmiş ve satın alarak Türk kültür hayatına kazandırmıştır Bu sebeple, Ali Emiri Efendi'nin isminin, eserin yazarı Kaşgarlı Mahmut ile birlikte her zaman anılmayı hak ettiğine şüphe yoktur Bundan dolayı, Divanü Lugati't Türk ile ilgili toplantılarda kendisinden bahsetmenin bir vefa borcu olduğu muhakkaktır Aslında, Ali Emiri'nin kitabı buluşu ve daha sonra yayınlatışı romanlara konu olacak güzellikte ve kültürün, kitabın önemini somut bir biçimde vurgulayacak olgulara haizdir Ziya Gökalp ve Talat Paşa'nın kitabın yayınlanmasına yaptıkları katkı ise çok ilginçtir Ayrıca Ali Emiri Efendi'nin hayatı, kitaba verilen değerin ve kitap okumaya ayrılan zamanların bir hayli azaldığı günümüzde, sadece gençlere değil, hepimize kitap sevgisi konusunda, örnek teşkil edebilecek öğelere haizdir




Ali Emiri Efendi'nin çocukluğu


1857'de Diyarbakır'da doğan Ali Emiri Efendi, daha küçüklüğünden itibaren okumaya ve araştırmaya meraklıydı Sekiz on yaşlarında, eski yapılar üzerindeki yazıları okuyup anlamaya çalışıyordu Ayrıca şiiri de seviyordu Güçlü bir hafızaya da sahip olan Ali Emiri, dokuz yaşındayken, beş yüzden fazla şairin şiirlerinin yer aldığı Nevadir'ul Asar isimli eserdeki dört bin beyiti ezberlemişti bile Gençliğinde hat sanatıyla da meşgul olan Ali Emiri bu konuda oldukça başarılı sayılır Çünkü, yazdığı bazı levhalar Diyarbakır'da camilere asılmıştı




Divanü Lugati't Türk'ü Bulması


Ali Emiri Efendi sahaf Burhan'dan 33 liraya satın aldı Ancak, Ne sahafın ve ne de eseri satanın onun Divanü Lügati't Türk olduğundan haberleri yoktu Eğer bunun farkına varmış olsalardı, çok daha büyük meblağlara satacakları kesindi Daha kötüsü, bu eser kitap avcılarının eline geçmiş olsaydı, anında yurt dışına kaçırıp karşılığında bir servet elde etmeleri mümkündü Ali Emiri Efendi böyle bir esere malik olduğu için tarif edilemez bir mutluluk içindeydi Çünkü, bu kitap Osmanlı ulemasının asırlardır peşinde koştuğu "Divanü Lugati't Türk"ün ta kendisiydi Bir başka nüshası dünyada yoktu Ali Emiri Efendi kitabı satın aldığında duyduğu sevincini şu şekilde dile getirir: "Bu kitabı aldım; eve geldim Yemeği içmeği unuttum Bu kitabı sahaf Burhan 33 liraya sattı Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığındaki elmaslara, zümrütlere değişmem




Büyük bir coşku içinde olan Ali Emiri Efendi kitabını kimseye göstermek istemedi Hem kitabı kıskanıyor ve hem de kaybolmasından endişe ediyordu Devrin ünlü simaları Ziya Gökalp ve Fuad Köprülü gibi şahıslar, Ali Emiri Efendi'nin Divanü Lügati't Türk'ü bulduğunu işitmiş ve görmek istemişlerse de Ali Emiri Efendi onları kitaba yanaştırmamıştı; Kitabi sadece çok güvendiği Kilisli Rıfat Efendi'ye gösteriyordu Ali Emiri Efendi satın aldığında, kitap hırpalanmış ve yıpranmış vaziyetteydi Şirazeleri çözülmüş, formaları dağılmış, sayfaları birbirine karışmış ve numaraları yoktu Bu sebeple kitabın eksik mi, tam mı olduğu belli değildi Ali Emiri Efendi bunun tespitini Kilisli Rıfat Efendi'ye yaptırdı Kilisli Rıfat Efendi, iki ay müddetle kitabı üç kere okudu Sonunda belli olmuştu eser tamdı Kilisli Rıfat Efendi karışmış sayfaları yerli yerine koydu ve numaralandırdı Ali Emiri Efendi bu hizmeti karşılığında, Kilisli Rıfat Efendi'ye bir evini hediye etmek istediyse de kabul ettiremedi Kilisli Rıfat Efendi, eğer illa kendisine bir mükafat verecekse, kitabı yayınlamasının yeterli olacağını söyledi




Divanü Lügati't Türk'ün neşri


Ancak Ali Emiri Efendi kitabı hemen yayınlatmak istemedi Kitabın neşrini en çok da Ziya Gökalp istiyordu Kilisli Rıfat Efendi'ye şunları söyleyip duruyordu: "Rıfat ben sevda bilmezdim Fakat bu kitaba tutuldum Görmek için ne yaptımsa olmadı Şu kadar var ki, cezmettim bu kitabı hem almalı, hem neşretmeliyiz Bu hazinenin anahtarları senin elindedir Gel, bana yardım et Şu kitabı kurtaralım Bütün Türklere armağanımız olsun Haydi bana çaresini söyle!" Gerçekten de Kilisli Rıfat Efendi çareyi biliyordu Çare, Sadrazam Talat Paşa'nın devreye girip Ali Emiri Efendi'den kitabı neşretmesini rica etmesiydi Ama nasıl olacaktı? Talat Paşa, bunun için Ali Emiri Efendi'yi Babıali'ye çağırsa olmazdı veya Ali Emiri Efendi'nin evine gitse yine olmazdı Bunun için yalnızca bir yol vardı Ali Emiri Efendi'nin çok yakın dostu ve sık sık görüştüğü Adliye Nazırı İbrahim Bey'in evine yemeğe çağrılması ve yemekler yendikten sonra Talat Paşa'nın arkadaşlarıyla tesadüfen İbrahim Bey'in evine ziyarete gelmesi ve orada Ali Emiri Efendi'ye iltifatlar ettikten sonra, kitabın basımına izin vermesini rica etmesiydi Ancak, böyle bir şeyi Sadrazam Talat Paşa kabul eder miydi? Ziya Gökalp, İttihat ve Terakki'nin merkez azasından yakın dostu Talat Paşa'yı buna ikna edebileceğini söyledi




Böylece, plan tatbik edildi Tanıştırmada misafirler Emiri adini duyunca, başta Talat Paşa olmak üzere birden ayağa kalktılar, ilk önce Talat Paşa Emiri'ye doğru yürüyerek yanına geldi ve "Hay üstad-ı muhterem, mübarek elinizi öpmekle kesb-i şeref etmek isterim Müsaade buyurunuz" dedi Elini tekrar tekrar öptü Sonra ötekiler de sırayla öptü Ali Emiri Efendi bu sahneyi daha sonra dostlarına anlatırken "ben o gece belki 33 kere estağfurullah çektim Ben istiğfar ettikçe, onların aşkı artıyor, elimi eteğimi öpmek istiyorlardı Bu merasimden sonra, hiçbirisi oturmadı Ayak üstünde durarak el bağladılar Durdular Adeta kendimi Kanuni Sultan Süleyman zannediyor, hem de onların bu edibane vaziyetlerinden sıkılıyor, rica ederim, istirahat buyurun diyordum Nihayet oturdular Benden müsaade alarak tarihe, edebiyata dair bir şeyler sordular Ben de anlattım Teşekkürlerin bini bir para" Bundan sonra, Talat Paşa Divanü Lügati't Türk hakkında bilgi rica etti Ali Emiri Efendi malumat verdikten sonra Talat Paşa ayağa kalkarak bu muhteşem eseri yayınlanmasına izin vermesini istedi Ali Emiri Efendi şartlı olarak kabul etti Ali Emiri Efendi öne sürdüğü şarta göre, kitabı yayına Kilisli Rıfat Efendi hazırlayacaktı Talat Paşa onun şartını memnuniyetle kabul etti ve ayrıca kendisine yüksek bir memuriyet teklif etti Ancak, Ali Emiri Efendi reddetti




Dîvân ü Lügati't Türk Sadakası


Kitabın neşir çalışmaları başlar başlamaz, Talat Paşa Ali Emiri Efendi'ye 300 lira hediye gönderdi Ali Emiri Efendi bu hediyeyi kabul etmeyerek şunları söyledi: "Lütfunuza, kadirşinaslığınıza teşekkür ederim Fakat parayı kabul edemem Çünkü, kabul edersem, vatanî, millî bir ufacık hizmet mukabilinde para almış olacağım Bu ise vicdanıma ağır gelen bir şeydir Bundan dolayı, size teşekkür ile beraber parayı da iade ediyorum Siz parayı muhtaç olan birkaç namuslu aileye dağıtırsanız, ben size müteşekkir kalacağım gibi Cenab-ı Hakk da memnun olur Bu sadakanın adı da Dîvân ü Lügati't Türk sadakası olsun"




Kilisli Rıfat Efendi'nin kitaba gösterdiği muazzam özen


Kilisli Rıfat Efendi (Rıfat Bilge) kitabı yayınlamak için aldı Almasına aldı, ama kitabı koyacak bir yer bulamadı Kitabı kaybetmekten müthiş endişe duyuyor, emniyetli bir yer bulmak için çırpınıyordu Önce umumi kütüphaneye götürdü Müdür, şiddetle itiraz etti: "Yüzlerce okuyucu gelip gidiyor Biri alıp giderse, ben ne yaparım, alamam" dedi Bunun üzerine Vefa Okulu'na götürdü Okulun demir kasası vardı Müdür Akif Bey, aman aman diyerek mesuliyeti kabul etmek istemedi Oradan Maarif muhasebecisine gitti Muhasebeci Sıtkı Bey de demir kasasına koymayı kabul etmedi Matbaa-i Amire'nin kasasına koymak istedi Müdür Hamit Bey, "Ne söylüyorsun Bizim matbaa ahşaptır Bir yangın olur da, kitap yanarsa beni astıracak mısın? Kabul etmem, ne yaparsan yap" dedi Sonunda bir çanta içinde evde saklamak zorunda kaldı Duvara koca bir çivi çakarak oraya astı Çocuklarını devamlı surette nöbete dikti Yangın halinde önce bu çantanın kurtarılmasını istedi Geceleri ise çantayı yastığının altına koyarak yattı Bir buçuk yılda kitabın basımı tamamlandı

Kilisli Rıfat Efendi'nin elyazmasından matbaa için hazırladığı defterler, günümüze ulaşmıştır Millet Kütüphanesi'nin emekli müdürlerinden Mehmet Serhan Taysi, bu defterleri iki cilt halinde ciltlenmiş bir biçimde Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi'nde gördüğünü söylemektedir Onun fikrine göre, Matbaa-i Amire'nin o dönemdeki sorumluları, bu defterlere tarihi önem arz etmişler ve ciltleyerek kütüphaneye teslim etmiş olmalıdırlar Böylece, büyük bir duyarlılık örneği sergilemişlerdir

Dîvân ü Lügati't Türk için en veciz değerlendirmelerden birini yine Ali Emiri Efendi yapmıştır:

"Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir Türkistan değil bütün cihandır Türklük, Türk dili bu kitap sayesinde başka revnak kazanacak" Bir başka sözünde de "Türk dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır Bundan sonra da yazılamaz Bu kitaba hakiki kıymeti verilmek lazım gelse, cihanın hazineleri kafi gelmez" demiştir




Ali Emiri Efendi, kitaplarını milletine bağışlıyor


Ali Emiri bütün hayatı boyunca büyük fedakarlıklarla topladığı çok kıymetli el yazması kitap ve vesikaları karşılıksız olarak milletine armağan etmiştir Bunun için Fatihteki Feyzullah Efendi Medresesi'ni kütüphaneye çevirtmiş ve kitaplarını buraya bağışlamıştır Bütün ısrarlara rağmen kütüphaneye kendi adının verilmesini reddetmiş ve kütüphanenin adının "Millet Kütüphanesi" olmasını istemiştir Bu, onun milletine hizmet aşkının en somut bir göstergesidir Bugün bile yüzlerce kişinin her gün ziyaret ettiği bu kütüphaneyi Ali Emiri, 4500'ü el yazması, 12 bin kadarı matbu toplam 16500 kitabı bağışlayarak kurmuştur Bu kitaplar arasında çok kıymetli kitap ve vesikalar mevcuttur Dîvân ü Lügati't Türk de onlardan biridir Zamanında Macar İlimler Akademisi Dîvân ü Lügati't Türk satın almak için 10 bin altın teklif ettiğinde, Ali Emiri Efendi hiç tereddüt etmeden reddetmiş ve şu cevabı vermişti: "Ben kitaplarımı milletim için topladım Dünyanın bütün altınlarını önüme koysalar, değil böyle bir kitabı, herhangi bir kitabımın tek bir sayfasını dahi satmam"

Buna benzer ve hatta daha cazip başka bir satın alma teklifi de Fransa' dan geldi Fransızlar Ali Emiri Efendi'ye tüm kitapları için 30 bin altın ve ayrıca onun adına Paris'te bir kütüphane, yüksek maaş, kendisine özel hizmetkarlar teklif ettiler Ali Emiri Efendi bunu da şiddetle reddetti Milletinin kültür mirasının korunmasında böylesine çok büyük hassasiyetler gösteren, her türlü maddi menfaatleri elinin tersiyle hiç düşünmeden iten Ali Emiri Efendi üç gün süren hastalıktan sonra, 23 Ocak 1924'te Fransız Hastanesinde vefat etti Mezarı, Fatih Türbesi avlusundadır Kendisini Kaşgarlı Mahmut'un doğumunun 1000 yılı vesilesiyle rahmetle anıyoruz Mekanı cennet olsun! Milletine karşılıksız hizmet eden Ali Emiri Efendi'yi de milleti sonsuza dek unutulmayacaktır




İkinci Baskı Macaristan'da


Dîvân ü Lügati't Türk'ün bulunması ile birlikte kitabı elde etmeye çalışan Macarlar, bu ilgilerini Kilisli baskısından sonra da devam ettirerek bu büyük eseri dillerine hemen aktardılar Karl Brokkelmann 1928' de Macaristan Bilimler Akademisinin desteği ile Dîvân ü Lügati't Türk'ü yayınladı




Türkiye Cumhuriyeti de Eserin Üzerine Titredi


Cumhuriyetin kuruluşunun ardından Dîvân ü Lügati't Türk tercümesi meselesi, sürekli gündemde olan bir mesele oldu 1932 yılında toplanan 1 Türk Dili Kurultayında, Dîvân ü Lügati't Türk'le ilgili olarak özel karar alındı ve tercüme çalışmaları için 2500 lira bütçe ayrıldı Besim Atalay'ın çalışmalarının ilk cildi 1939'da, ikinci cildi 1940' ta, üçüncü cildi 1941'de indeksi ise 1942 yılında yayınlandı




Dîvân ü Lügati't Türk Şehitleri


Ali Emiri Efendinin "Bu kitap değil Türkistan ülkesidir Türkistan değil Bütün cihandır" dediği Dîvân ü Lügati't Türk'ün değişik Türk lehçelerinde yayınlanması bilim adamlarını ve aydınları heyecanlandırmaktaydı Türk Dünyasının her köşesinden bu büyük kitaba yoğun ilgi vardı Dîvân ü Lügati't Türk'ün varlığının bilinmesinin Türk kökenli halkların moral dünyasına yapacağı katkı, onlara kazandıracağı özgüven, maalesef bazı yönetimlerin yapay paradigmalarını tek başına parçalayabilecek güçte idi Örneğin kendi dilinin Dîvân ü Lügati't Türk gibi bir büyük varlığa sahip olduğunu bilen Kafkasyalı, Orta Asyalı veya Sibiryalı bir gence, "yüksek Rus dilini" kayıtsız şartsız kabul ettirebilmek eskisi kadar kolay olmayacaktı Kaşgarlı Mahmut'un Karahanlı sarayında komplo ve dehşetle başlayan serüveni, adeta eseri üzerinden bir kadermişçesine devam edecektir Dîvân ü Lügati't Türk'ün Türk Dünyasında ilk tercüme girişimi, Azerbaycan'da olmuştur Sovyet Bilimler Akademisi'nin Azerbaycan Şubesi, bu iş için Halid Said Hocayev'i görevlendirir Hocayev, 1935-37 yıllarında bu görevi tamamlar Fakat başarısının mükafatı, ölüm olur Hocayev, ilk Divan şehitlerinden olur Aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz İlk şehitlerden olur, diyoruz; çünkü 1937 yılı bu kez Uygurlardan şehitler alır Meşhur Uygur şairi Kutluk Şevki ve eğitimci şair Muhammed Ali Dîvân ü Lügati't Türk'ü Uygurcaya tercüme ettikleri için şehit edilirler ve bütün çalışmaları yakılır Kutluk Şevki, hac yolculuğu sırasında uğradığı İstanbul' dan Kilisli baskısını alarak ülkesine götürmüştür Bilim dünyasına hizmet için giriştikleri iş, kendi sonlarını hazırlar Ancak Kutluk Şevki ve Muhammed Ali'nin şehit edilişleri, Dîvân ü Lügati't Türk Şehitleri kervanının yalnızca başlangıcıdır




Uygurlar, 1944 yılında Şarki Türkistan Devletini kurduklarında, ilk iş olarak Dîvân ü Lügati't Türk'ün tercümesi işine girişirler Bu iş için meşhur alim İsmail Damollam görevlendirilir Birinci cildin tercümesi tamamlanmıştır ki Rusya ile Çin anlaşarak Şarki Türkistan Devleti ortadan kaldırılır ve İsmail Damollam şehit edilir Divan tercümeleri yakılır Şehitler kervanı burada da bitmez: Şarki Türkistanın Kızıl Çin tarafından işgal edilmesinden sonra Uygur bölgesinde Sinjang Özerk Yönetimi kurulur Kaşgar bölgesinin Valisi Seyfulla Seyfullin, maddi kaynak da ayırarak tanınmış şair ve tarihçi Ahmed Ziyaî'yi Dîvân ü Lügati't Türk'ün tercümesi için resmen görevlendirir 1952-54 yılları arasında Divanın tercümesi tamamlanır ve Pekin' e basılması için gönderilir Baskının giderleri de Kaşgar valiliği bütçeşinden ayrılmıştır Ancak Pekin "karşı devrimcilik ve milliyetçilik" suçlamaları ile Ahmet Ziyaî'yi 20 yıl ağır hapse mahkum eder ve Ziyaî cezaevinde Divan Şehitleri kervanına katılır Divanın bütün tercümeleri de yakılır Uygurlar, yılmazlar; diğer bir tercüme girişimi de 1960-63 yıllarında, Çin İlimler Akademisi Şincang Bölümü Müdür Yardımcısı Uygur Sayrami tarafından hayata geçirilir Fakat bu tercümenin metinleri de yakılır Uygurların Divan'a merakı bütün bu olanlara rağmen azalmamakta aksine artmaktadır Halkın ve aydınların yoğun isteği ile Dîvân ü Lügati't Türk İbrahim Muti'in yönetiminde Abdusselam Abbas, Abdurrahim Ötkür, Abdurrahim Habibulla, Abdulreşit Kerim Sait, Abdulhamit Yusufi, Halim Salih, Hacı Nur Hacı, Osman Muhammed Niyaz, Emin Tursun, Sabit Ruzi, Muhammet Emin ve Mirsultan Osmanov'dan oluşan 12 kişilik komisyon tarafından tercüme edilir Bu tercüme ile Divan, ardında şehitler bırakarak 1981-84 yıllarında Urimçi'de 3 cilt halinde ve 10 bin trajla basılır




Özbekistan' da Divan'a Verilen Önem


Özbekistan Maveraünnehir kültür birikiminin devam ettiği ülkedir Bu büyük kültür birikimiyle Özbek aydınları Dîvân ü Lügati't Türk'ün önemini ve aynı zamanda Sovyet kültür paradigmasını tek başına parçalayabilecek bu büyük eseri yayınlamaya kalkanlara karşı yönetimin neler yapabileceğini gayet iyi değerlendiriyorlardı İşte bu ortamda Özbek dehası kendini gösterir: Özbekistan İlimler Akademisinin tüm dil ve edebiyat bilim adamlarının ortak kararı ile Dîvân ü Lügati't Türk'ün tercüme kararı alınır Puşkin Dil ve Edebiyat Enstitüsü ve Ebu Reyhan Biruni Şarkşinaslık Enstitülerinin akademik kurulları ortak bir toplantıyla bu kararı alırlar Böylelikle tercüme işleri için gelecek tepkileri bütün bilim adamları ortaklaşa göğüsleyeceklerini ve bu iş için kararlılık derecelerini göstermiş oluyorlardı Kurul Salih Mütelibov'u bu iş için görevlendirir ve Dîvân ü Lügati't Türk'ün ilk cildi "Türki Sözler Divanı" adıyla 1960 yılında yayınlanır Diğer ciltler 1960, 1963 ve 1967 yıllarında yayınlanır Son cildi Mütelibov, Kani Abdurrahmaonov'la birlikte hazırlar Özbek ilim dünyasının Divana gösterdiği saygı bununla bitmez Dîvân ü Lügati't Türk'ü Özbekçeye kazandıran Salih Mütelibov, yine Puşkin ve Biruni Enstitülerinin akademik kurullarının ortak kararı ile filoloji bilimleri doktoru unvanı ile taltif edilir Bu durum da modern bilim tarihinde ender rastlanan bir haldir Özbek ilim dünyasının aldığı bu karar, onların divana ne kadar önem verdiklerinin bir başka göstergesi olmuştur




Kazakistan' da Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev'in Önsözü


Dîvân ü Lügati't Türk'ün Kazak diline tercümesinin yapılabilmesi için bağımsızlığın gelmesi beklenmiştir 1997-98 yıllarında Asker Egeubay tarafından üç cilt halinde yayınlanan esere Kazakistan'ın bilge Devlet Başkanı Nursultan Nazarbay'ev uzun bir önsöz yazarak burada, Dîvân ü Lügati't Türk gibi eserlerin milli kültür ve milli şuurun gelişmesinde oynadıkları müstesna rolü vurgulamıştır




Azerbaycan da Bağımsızlığı Bekledi


İlk Dîvân ü Lügati't Türk Şehidini veren Azerbaycan' da eserin yayınlanabilmesi için yine bağımsızlık yılarını beklemek gerekti 2006 yılında büyük araştırmacı Ramis Asker tarafından yayına hazırlanan Dîvân ü Lügati't Türk Türkiye Cumhurbaşkanlarından Süleyman Demirel' in ön sözü ile yayınlandı Azerbaycan kültür ve edebiyat adamalarınca sevinçle karşılanan Asker'in tercümesi için Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar, "Medeniyetimizin Büyük Bayramı" başlıklı yazısıyla selamladı Divan'ın Azerbaycan'da yayınlanması Türkiye'de de yankı buldu ve Avrasya Yazarlar Birliği Ramis Asker'e Türk kültüre yaptığı büyük hizmetten dolayı şükran plaketi verdi




İngilizce Baskıları


Dîvân ü Lügati't Türk'ün ilk İngilizce tercümesi Gerard Klauson tarafından 1972 yılında yayınlandı İkinci tercüme ise Robert Dankoff'un tercümesi ile 1982-85 yılında Chicago' da yayınlandı Bu baskının redaksiyonunu Şinasi Tekin ve Gönül Alpay tarafından yapıldı




Çince Tercümesi


Dîvân ü Lügati't Türk'ün yayınlanması için şehitler veren Uygurlar 2002 yılında Alimcan Said'in redaktörlüğü ile Xe Iuy, Hin İ Syaao Cuni ve Lyu Çzintszya'nın tercümesi ile Pekin'de yayınlamayı başardılar




Farsça Tercümesi


Dîvân ü Lügati't Türk'ün Farsça tercümesi 2004’de Hüseyin Düzgün tarafından yayınlanmıştır Farsça tercüme Düzgün'ün yaptığı ilmi tahlillerle zenginleşmiş en iyi baskılarından biri olmuştur




İstanbul' da Yeni Baskısı


Seçki Erdi ve Serap Tuğba Yurtseverin hazırladıkları yeni baskı Kabalcı yayınları arasından 2005’te yayınlanan çalışma Dîvân ü Lügati't Türk'ün yeni Türkçe ile okuyucuya ulaşması bakımından önemli olduğu gibi özel bir yayınevi tarafından yayınlanmasıyla da ayrıca dikkate değerdir (Kaşgarlı Mahmud ::: wwwKASGARLIMAHMUDorg / com / net oKaşgarlı Mahmud :: Kaşgarlı Mahmut oooooooooooooooooooooooooooooooooooooKAŞGARLI MAHMUD - KAŞGARLI MAHMUToooooooooooooooooooooTürk Türk Dili Türk Geleneği)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.