08-16-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Mimarisi ...
OSMANLI MıMARİSİ
Yıldız Demiriz
Mimar Sinan’ın ölümü ile Osmanlı mimarisinde “Klasik Dönem” diye adlandırılan çağ kapanmış, ama bu büyük ustanın etkileri uzun süre devam etmiştir Bu etki, özellikle cami planlarında çok güçlü ve kalıcı olmuştur Mimar Sinan’ın şehzade Camii’nde geliştirdiği dört yarım kubbeli sistem, birçok yapıda yinelenmiştir Bunlar arasında en önemli olanı Sultan Ahmet Camii’dir I Sultan Ahmed’in mimar Sedefkar Mehmed Ağa’ya yaptırdığı bu külliye, Sinan’ı izleyen, onun ekolünü sürdüren yapılar arasında en tanınmış örnektir denilebilir Külliyenin merkezini oluşturan cami, dört yarım kubbeli plan şemasının başarılı uygulamalarından biridir Yapının öteki camilerden ayrılan yönü ise avlunun dört köşesinde ve caminin iki yanında birer olmak üzere altı minareye sahip oluşudur Caminin avlusu da ortasındaki şadırvanı ve çepeçevre revaklarıyla klasik dönemdekilere benzer Ancak ayrıntılarda bazı farklar vardır 17 yüzyılın ilk yıllarına ait olan bu yapıda dikey hatların ön plana geçmeye başladıkları görülür Süslemede klasik motifler ele alınmış, ancak kompozisyon anlayışında bazı küçük farklar belirmiştir Caminin iç mekanı aydınlık ve ferahtır Kubbenin çok iri payelere oturtulmuş olması mekan bütünlüğünü az da olsa zedelemektedir Ama bu durum, aynı tipteki yapıların ortak bir özelliğidir
Sultan Ahmed Camii çinileri açısından da oldukça zengindir Çinilerin tümü galeri biçimindeki üst mahfilin duvarlarını kaplamaktadır 16 yüzyıldaki örneklere göre daha değişik renkler görülür Kırmızılar kiremit rengine dönüşmüş, sırlar maviye çalmaya başlamıştır Kompozisyonlarda ise servi, bahar açmış ağaç motifleri büyük panolar halindedir Ayrıca, sonsuz düzende tekrarlanan motiflerin yer aldığı bitkisel süsleme görülür Natüralist üslupta çiçekler arasında lale, karanfil, sümbül ve gül ön plandadır Kapı ve pencerelerde ise yüksek kaliteli ağaç işçiliği karışmıza çıkar Bunlarda özellikle sedef ve fildişi kakmalara yer verilmiştir
Yapının hemen yanındaki hünkar mahfili bugün Halı Müzesi olarak kullanılmaktadır Caminin yakınında bulunan Sultan I Ahmed’in Türbesi ise kare planlı oldukça büyük bir yapıdır Çinileri ve alçı üzerine yapılan “Malakâri” denilen süslemelerinin yanında sedefli kapısı da dikkati çeker
Yapımına 1603 yılında başlanıp 1663’te bitirilen Eminönü’ndeki Yeni Cami, Osmanlı mimarisinin en uzun sürede tamamlanan camisidir Bu cami de dört yarım kubbeli tipin bir örneğidir Bugün Mısır Çarışsı adıyla tanınan arasta aslında Yeni Valide Camii Külliyesi’nin bir parçasıdır Bir yolla ayrılmış olduğu için ilgi kurmak biraz güçtür ama Turhan Valide Sultan Türbesi de külliyeye aittir Caminin yanında ise belki de Osmanlı hünkar mahfillerinin en görkemlisi yer alır Başlıbaşına bir mimari yapıt olan bu mahfil, çini ve sedef süslemeleri bakımından da önemli örneklere sahiptir Yeni Camii’nin içi Sultan Ahmet Camii ile aynı planda olmasına rağmen bir hayli loıtur Klasik döneme oranla dikey hatlar artık gelişmeye başlamıştır Yapının, özellikle de hünkar mahfilinin çinileri, 17 yüzyılın ilk yarısına ait en zengin koleksiyonlardan biridir Bu çinilerde mavi renkler egemendir Kompozisyon bakımından çok zengin örnekler olmakla birlikte teknik açıdan bir gerileme söz konusudur
Klasik dönemde, “Külliye” olarak adlandırılan yapılar topluluğunun merkezini cami oluşturmaktaydı 17 yüzyılda ise merkezde cami yerine medresenin yer aldığı bir dizi külliye karışmıza çıkar Bunlar, sultanların değil de devlet ileri gelenleri ve vezirlerin yaptırmış olduğu örneklerdir Bu tipteki külliyelerden biri de 1683-1690 yılları arasında yapılmış olan Divanyolu’ndaki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Külliyesi’dir
18 yüzyıl, Osmanlı sanatına Batı etkilerinin girdiği, başka bir deyişle Batılılaşmanın başladığı dönemdir Bu dönemde özellikle süslemede Barok, Rokoko gibi Batı kaynaklı üsluplar görülür Ama bu üslupların Osmanlı sanatındaki uygulamasında geleneksel Türk motifleri ve yapı tiplerinden vazgeçilmemiştir
Bu dönemde çeşme ve sebiller birden önem kazanmıştır Topkapı Sarayı yakınındaki III Ahmet Çeşmesi, bu yüzyılın başına ait tipik bir örnektir Çeşme ve sebil işlevlerini birlikte gören bu yapıda, Barok üslupta taş süslemelerin yanı sıra 18 yüzyıl çinilerinden örnekler de vardır Bu çiniler, Tekfur Sarayı atölyelerinde Türk çiniciliğini canlandırma denemeleri olarak yapılmıştır Taş süslemede ise akantus kıvrımları ve çiçekli panolar, Barok üslubun kıvrık hatlarını ve güçlü gölge-ışık etkisini zengin bir biçimde yansıtırlar
18 yüzyılın ilk yarısında Sultan I Mahmud tarafından yaptırılan Tophane Çeşmesi’nde de plastik görüntü veren zengin taş süsleme vardır Mimari neredeyse ikinci plana itilmiştir Taş süslemede saksı içinde meyva ağaçları, vazoda çiçekler zengin bir görüntü sunarlar Bunların yanı sıra palmet ve rumi benzeri motiflere de rastlanır Ancak, artık klasik dönemin çizgiciliğinden eser kalmamıştır
Klasik Osmanlı mimarisindeki plan tiplerinin uygulanmasına 18 yüzyılda da devam edilmiştir 1734’te tamamlanan İstanbul’daki Hekimoğlu Ali Paşa Camii, böyle bir örnektir Bu yapıda da altı dayanaklı plan şeması ele alınmıştır Planın klasik döneme dayanmasına karışlık, üst yapıda ve süslemede farklı bir dönemin özellikleri görülür Yapının yüksekliği artmış, mimariye değişik oranlar girmiştir Bu arada klasik motifler de yeni bir anlayışla ele alınmıştır Mekan içeriden de hayli yükselmiş, böylece aydınlık bir ortam yaratılmıştır ıç süslemede Tekfur Sarayı atölyelerinde yapılan çiniler karışmıza çıkar Sırların mavimtırak bir renk alması, sarının fazlaca kullanılışı bu çinilerin önemli özelliklerindendir
|
|
|