Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
abd, hiroşima, nagazaki’de, nükleer, terörü, yıl

62 Yıl Sonra: Hiroşima Ve Nagazaki’De Abd Nükleer Terörü

Eski 08-16-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

62 Yıl Sonra: Hiroşima Ve Nagazaki’De Abd Nükleer Terörü



62 Yıl Sonra: Hiroşima ve Nagazaki’de ABD Nükleer Terörü-I



Saçlarım tutuştu önce
Gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim
Külüm havaya savruldu
Nazım HİKMET

“Şimdi artık sadece savaşı kökünden dönüştürmekle kalmayacak aynı zamanda tarihin ve uygarlığın da seyrini değiştirecek bir silaha sahiptik

Harry S Truman

6 Ağustos 1945 günü saat sabah 8:15’te bir ABD uçağı Japonya’nın 350000 kişinin yaşadığı Hiroşima kentinin üzerine “Little Boy” (=Küçük Oğlan) adı takılmış olan atom bombasını bıraktı “Küçük Oğlan” 80000 kişiyi anında öldürdü Atom bombasının yaydığı korkunç sıcaklık patlama gücü basıncın etkisiyle ilk elde ölenlerin çoğunun cesetlerinden geriye hiçbir iz kalmayacaktı Bedenleri radyasyonun ve ısının etkisiyle yanan ancak anında ölecek kadar talihli olmayanlar ya kendilerini kentin içinden geçen ırmağa atarak ya da korkunç acılar içinde can çekişerek öleceklerdi Bunu izleyen haftalarda ise onbinlerce insan gerekli tedavi olanaklarının bulunmaması radyasyondan kaynaklanan hastalıkların tedavisi konusunda bilgi eksikliği ve Japonya’nın altyapısının ve sağlık tesislerinin büyük ölçüde tahrip edilmiş olması nedeniyle yavaş yavaş ve büyük acılar çekerek can verecekti 1950 yılına gelene dek “Küçük Oğlan”ın patlaması sonucunda yaralanan ve hastalanan 200000 kişi daha yaşamını yitirecek 1950-1980 yılları arasında ise gene bu son nedenden ötürü 97000 kişi daha ölecekti Yani Hiroşima’ya atılan atom bombası toplam 377000 kişinin ölümüyle sonuçlanacaktı 9 Ağustos 1945’te 270000 kişinin yaşadığı Nagazaki’ye atılan ikinci atom bombası yani “Fat Man” (=Şişko) ise 1980 yılına kadar toplam 200000’den fazla insanın canına mal olacak böylelikle iki atom bombasının yol açtığı ölü sayısı 580000’e yaklaşacaktı (1) Bu arada 1945’te yaklaşık 1000000 kişinin yaşadığı Kyoto kentinin bir nükleer felaketten adeta bir rastlantı sonucu kurtulduğu daha sonra ortaya çıkacaktı Atom bombasına ilişkin çalışmaları gerçekleştiren Manhattan Projesinin yöneticisi General Leslie Groves’in yoğun itirazlarına rağmen ABD Savaş Bakanı Henry Stimson Kyoto’yu hedef listesinden çıkarmış ve yerine talihsiz Nagazaki’yi geçirmiş ve böylece ilk evrede en az 800000 kişinin yaşamını yitireceği bu kenti “kurtarmıştı” Manhattan Projesinin yöneticisi General Groves daha sonra kaleme aldığı anılarında Kyoto’nun hedef listesinden çıkarılmasından duyduğu hayal kırıklığını şöyle dile getirecekti:

“Daha önce de söylemiş olduğum gibi ben özellikle Kyoto’nun hedef olarak kullanılmasını istedim; çünkü burası atom bombasının etkileri hakkında tam bir fikir sahibi olabilmemize olanak verecek büyüklükteydi Nagazaki bu bakımdan aynı ölçüde doyurucu değildi” (Leslie Groves Now It Can Be Told (Story of the Manhattan Project) Andre Deutsch Londra 1963 s 275)

Hiroşima ve Nagazaki’de ölü sayısının artmasının bir başka nedeni de kent sakinlerinin daha önceden hiçbir biçimde uyarılmamış olmasıydı ABD Hava Kuvvetleri 17 Haziran-5 Ağustos 1945 tarihleri arasında 58 ayrı Japon kentine karşı konvansiyonel bombaların kullanıldığı yoğun hava bombardımanları gerçekleştirmişti ABD yüzbinlerce insanın yaşamını yitirdiği ve büyük tahribata yol açan bu bombardımanlardan önce göstermelik olarak da olsa insan kaybını azaltmak amacıyla uçaklardan bildiri atmak suretiyle kent sakinlerini uyarıyor ve onların hedef bölgelerden uzak durmalarını anımsatıyordu Ancak Hiroşima ve Nagazaki’nin bombalanması sırasında bu standart prosedür uygulanmadı O sıralar (Manhattan Projesinin bir parçası olan) Metalürji Projesinin başında bulunan Dr Arthur Compton bunu daha sonra şu sözlerle itiraf edecekti:

“Hiroşima’ya hiçbir spesifik uyarı yapılmamıştı Halk habersiz yakalanmıştı Herkes sokaklarda günlük olağan işleriyle meşguldu” (Arthur Compton Atomic Quest Oxford University Press Londra 1956 s 254-255)

ABD Başkanı Truman’ın yüzbinlerce insanın bir anda korkunç bir biçimde ölmelerine yol açan nükleer patlamaya reaksiyonu ilginç ve öğreticiydi Joseph Stalin ve Britanya Başbakanı Winston Churchill ile birlikte katıldığı Potsdam Konferansından Augusta kruvazörüyle ABD’ne dönüşü sırasında Başkan Truman’a ivedi bir mesaj ulaştırılacaktı Mesajda “HİROŞİMA BOMBALANDI” yazıyordu Hiroşima’nın bombalanmasını “Bu tarihin tanık olduğu en büyük olay” diyerek sevinçle karşılayan Truman geminin içinde koşarak haberi herkese duyuracaktı Truman’ın biyografisini kaleme alanlardan Donovan Conflict and Crisis adlı kitabında bunu şöyle anlatacaktı:

“O üzerinde hiç kafa yormadan şimdiye kadar yaptığı hiçbir açıklamanın kendisini bu denli mutlu etmediğini söyledi” (Aktaran Tim Weiner Blank Check Warner Books New York 1991 s 23)


* * *

Nükleer fizik alanında araştırmaların daha Birinci Dünya Savaşı sonrasında belli ölçüde gelişmiş olduğu ABD’nde atom bombasına ilişkin çalışmalar ilk kez 1939’da başladı Bu çalışmalar 1942 yazından itibaren “Manhattan Projesi” kod adıyla Nazilerin zulmünden kaçan ve ABD’li bilim adamlarının yanısıra Britanya ve Kanada’nın da katılımıyla son derece gizli bir biçimde sürdürüldü Churchill ile Roosevelt nükleer alanda işbirliği yapmayı ilk kez 20-25 Ocak 1942’de yapılan ve Sovyetler Birliği’nin temsil edilmediği Washington Konferansında kararlaştırdılar Onlar 17-24 Ağustos 1943’de Kanada’nın Quebec kentinde yaptıkları bir başka konferansta aralarındaki nükleer işbirliğini faşist bloka karşı bağlaşıkları durumundaki SSCB’nden gizli tutma konusunda da anlaştılar Açıkça dile getirmemekle birlikte iki taraf ta savaşın gidişatının faşist blokun aleyhine döndüğünün ortaya çıkmış olduğu bu dönemde atom bombasını gelecekteki düşmanları olan SSCB’ne karşı bir askeri tehdit ve bir diplomatik koz olarak kullanmayı düşünüyorlardı 1942 yazından itibaren Manhattan Projesinin başına getirilen General Leslie Groves şöyle diyecekti:

“(Projenin- b n) Yönetimini üstlenmemin üzerinden daha iki hafta geçmeden kafamda Rusya’nın düşmanımız olduğu ve bu Projenin bu temelde yürütüldüğü konusunda hiçbir yanılsama kalmadı
ABD yetkilileri önemli bir bölümü anti-faşist eğilimli olan nükleer bilimcilerin duraksamalarını gidermek ve bir an önce böyle bir silahı üretmelerini sağlamak için Nazi Almanyası ile bu alanda sıkı bir yarış olduğu kanısını uyandırmaya çalışmışlardı Tarihçi Kenneth C Davis şöyle diyordu:

“Birçoğu Hitler Avrupası’ndan kaçarak ABD’ne sığınmış olan ve New Mexico’nun Los Alamos kentinde çalışan nükleer bilimciler bir ‘Nazi bombası’ geliştirmekte olan Almanlarla yarıştıklarını sanıyorlardı” Daha sonraları gizlilikleri kaldırılan belgeler Nazilerle yarışın uydurma olduğunu gösterecekti SIS’in (=Britanya İstihbarat Servisi) resmi tarihine göre bu örgüt savaşdışı ülkelerdeki bilimadamlarıyla bağları sayesinde 1943 ortalarına gelindiğinde Almanların nükleer bomba üretme programı diye bir şey olmadığını öğrenmişti

ABD hükümet üyelerinin büyük bölümünden bile saklanan bu projeye 1941-1945 yılları arasında gizli fonlardan 2 milyar doları aşkın kaynak ayırdı General Leslie Groves’in komutası altında yürütülen bu çalışma sonunda 16 Temmuz 1945’te New Mexico eyaletinin Alamogordo kentinde dünyanın ilk başarılı nükleer denemesinin yapılmasıyla taçlandı

Eylül 1944’de Roosevelt ile Churchill başarıyla denenmesi halinde atom bombasının ilk evrede “belki iyice ölçülüp biçildikten sonra Japonlara karşı kullanılabileceği” konusunda genel bir görüş birliğine varmışlardı Roosevelt’in 12 Nisan 1945’de yani İkinci Dünya Savaşının sonuna yaklaşıldığı günlerde ölümünden sonra yerine yardımcısı Harry S Truman’ın geçtiği dönemin koşulları bir önceki dönemin koşullarından farklıydı; faşist bloka karşı SSCB-ABD-Britanya arasında bir askeri bağlaşmaya duyulan gereksinim ortadan kalkmaya yüz tutmuş emperyalist ülkelerin Sovyetler Birliği’ne ve dünya işçi sınıfı ve ezilen halklarına karşı birleşik cephesi politikası bir kez daha öne çıkmaya başlamıştı Bu koşullarda ABD ve Britanya’nın atom bombasını bu siyasal amaçlarının bir dayanağı haline getirmeyi düşünmemeleri olanaksızdı Peki ama Hiroşima ve Nagazaki hangi gerekçelerle bu cehennem silahının hedefi haline getirilecekti?



Gerekçeler…

Öteden beri ABD emperyalistleri ve onların borazanları Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasını bu yolla yüzbinlerce hatta milyonlarca ABD askerinin yaşamını kurtarmış oldukları savıyla meşrulaştırmaya çalışmışlardır Ama bu savların gerçeklerle hiçbir ilişkisi olmadığı bilinmektedir Ağustos 1945’e gelindiğinde hatta ondan aylar önce Japonya fiilen yenilmiş bir ülkeydi; faşist bağlaşıkları İtalya çoktan ve Almanya 9 Mayıs 1945’te teslim olmuş hava ve deniz kuvvetleri hemen hemen tümüyle tahrip edilmiş ve etkisizleşmiş ekonomisi çökme noktasına gelmiş savaş sırasında işgal ettiği yerlerin hemen hemen tümünden ağır kayıplar vererek çekilmek zorunda kalmış ve Sovyetler Birliği’nin de kendisine savaş ilan etmeye hazırlandığı Japonya teslim olmaya hazırdı ve zaten bu amaçla birtakım diplomatik girişimlerde bulunuyordu ABD Başkanı Truman Aralık 1945’te Hiroşima ile Nagazaki’nin bombalanması sayesinde 250000 ABD askerinin yaşamının kurtarıldığını söylerken 12 Ocak 1953’te yaptığı bir konuşmada bu rakamı 1 milyona çıkarmış ve 28 Ocak 1959’da yaptığı bir başka konuşmada “bombaların atılması… milyonlarca insanın yaşamını kurtardı” demişti Oysa Truman’ın buyruğu üzerine ABD askeri makamlarının Haziran 1945’te hazırladığı bir rapora göre Japon adalarına karşı gerçekleştirilecek genel bir saldırının 40000 dolayında ABD askerinin yaşamına mal olacağı tahmin edilmişti
Bu gerekçenin hiçbir iler tutar yanı yoktu Hatta bazı öndegelen Amerikalı askeri ve siyasal yetkililer de bunu teslim etmişlerdi ya da kendilerini Hiroşima ve Nagazaki’de işlenen savaş suçundan uzaklaştırmak için bir süre sonra bunu teslim edeceklerdi Örneğin resmi bir kuruluş olan ABD Stratejik Bombardıman Ölçümü 1946’da yaptığı bir değerlendirmede şu sonuca varmıştı:

“Japonya; atom bombaları atılmamış Rusya savaşa girmemiş ve hatta bir işgal planlanmamış ya da düşünülmemiş olsa bile kesinlikle 31 Aralık 1945’ten ve büyük olasılıkla 1 Kasım 1945’ten önce teslim olacaktı” (Aktaran Barton Bernstein The Atomic Bomb: The Critical Issues Boston Little Brown 1976 s 52)
Başkan Roosevelt ile Başkan Truman dönemlerinde genelkurmay başkanlığı görevinde bulunmuş olan Donanma Amirali W D Leahy ise aynı konuda

“Bu barbarca silahın Hiroşima ve Nagazaki’de kullanılmasının Japonya’ya karşı sürdürmekte olduğumuz savaşa hiçbir somut yararı olmadı Fiili deniz ablukası ve konvansiyonel silahlarla gerçekleştirdiğimiz başarılı bombardımana bağlı olarak Japonlar zaten yenilmişlerdi ve teslim olmaya hazırdılar” (W D Leahy I Was There: The Personal History of the Chief of Staff to Presidents Roosevelt and Truman Victor Gollencz Ltd Londra 1950 s 429) demişti

Nükleer silahların geliştirilmesini Başkan Roosevelt’le birlikte kararlaştırmış ve desteklemiş olan Britanya Başbakanı Winston Churchill bu değerlendirmeye katılıyordu O İkinci Dünya Savaşını anlatan kitabında şöyle diyordu:

“Japonya’nın yazgısını nükleer silahların belirlediğini düşünmek yanlış olacaktır Daha ilk atom bombası atılmadan Japonya’nın yenilgisi kesinleşmişti ve bunu sağlayan da çok üstün deniz gücü oldu” (Winston S Churchill The Second World War Cilt VI: Triumph and Tragedy Houghton Mifflin Company Boston 1953 s 646)

Japonya’ya karşı nükleer silah kullanılmasına gerek olmadığı yolunda görüş bildirenler arasında Avrupa’daki ABD kuvvetlerinin komutanı ve daha sonra Truman’dan başkanlık koltuğunu devralacak olan General Dwight D Eisenhower da bulunuyordu O anılarında ABD Britanya ve Sovyetler Birliği arasında Temmuz 1945’de yapılan Potsdam Konferansında şöyle dedi:

“(ABD Savaş Bakanı- b n) Henry Stimson’a… Japonya’nın zaten yenilmiş olduğu ve dolayısıyla atom bombasının atılmasının tümüyle gereksiz olduğu yolundaki kanıma dayanarak ciddi kaygılarımı ilettim” (Dwight D Eisenhower Mandate for Change: 1953-1956 Doubleday & Company Inc New York 1963 s 312-313)
Eisenhower 1963’de Newsweek dergisinin kendisiyle yaptığı bir röportajda
“Japonlar teslim olmaya hazırdı ve bizim onları vurmamız son derece kötü bir şeydi” diyerek bu görüşünü bir kez daha yineleyecekti

İkinci Dünya Savaşı sırasında Güneybatı Pasifik Bölgesi Bağlaşık Kuvvetleri Başkomutanı olan ve sorumluluk bölgesinde atom bombalarının kullanılması sırasında kendisine danışılmayan General Douglas MacArthur da Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasını gerekli görmeyenler arasındaydı 1950-53 yılları arasındaki Kore Savaşı sırasında saldırgan ABD birliklerine komuta eden Kore’nin tüm kentlerini yerle bir etmek ve yüzbinlerce sivilin katletmekle kalmayıp Kore halkına yardıma gelen Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı atom bombası kullanmayı öneren bu azılı gerici yıllar sonra yaptığı bir basın toplantısında

“Japonya’ya karşı Bomba’yı kullanmaya gereksinimimiz yoktu” (New York Times 21 Ağustos 1963 s 30) diyecekti MacArthur daha sonra anılarında aynı görüşü şu sözlerle yineledi:

“Kurmaylarım Japonya’nın çökme ve teslim olma noktasında olduğu konusunda görüş birliği içindeydiler Hatta ben başka askeri operasyonlara girişilmeksizin ‘Japonya’nın barışçı bir biçimde işgali’ planlarının hazırlanması yolunda direktif vermiştim” (Douglas MacArthur Reminiscences McGraw Hill Book Company New York 1964 s 260)

Bu arada Şikago Üniversitesindeki “Metalürji Projesi” laboratuarında çalışan bilim adamlarının atom bombasının Japonya’ya atılması konusunu kendi aralarında tartıştıklarını başında Nobel ödüllü James Franck’ın bulunduğu bir bilim adamları komitesinin ABD hükümetine gücünü göstermek için atom bombasının kimsenin yaşamadığı boş bir adaya atılmasını önerdiğini ancak bu önerinin dikkate bile alınmadığını anımsatayım

Ve Gerçekler

Peki Hiroşima ve Nagazaki’de uzun erimde yarım milyondan fazla insanın canını alan saldırının gerçek nedeni ve amacı Japon adalarının işgali sırasında şu ya da bu kadar ABD askerinin ölmesini önlemek olmadığına göre neydi? Burada bu sorunun hiç de tek ve basit olmayan yanıtını vermeye çalışacağım Ama öncelikle şu gerçeğin altı çizilmelidir: Hiroşima ve Nagazaki’de gerçekleştirilen nükleer terör önemli bir sembolik anlam taşıyordu ABD bu eylemiyle can çekişmekte olan Japon militarizmi daha doğrusu Japon halkı üzerinden tüm dünyaya tarihsel bir mesaj vermekteydi: “Artık dünyanın efendisi benim!”

Aslında yukardaki sorunun yanıtı emperyalizmin doğasında ve gerek İkinci Dünya Savaşından önce ve gerekse bu savaştan sonra kapitalist-emperyalist sistemin dünya işçi sınıfı ve komünist hareketine onun önderi konumunda bulunan Lenin’in ve Stalin’in sosyalist Sovyetler Birliği’ne ve ezilen uluslara ve onların ulusal kurtuluş hareketlerine karşı genel tutumunda yatmaktadır Koşullar (özellikle Nazi Almanyası’nın faşist İtalya’nın ve militarist Japonya’nın nüfuz alanlarının yeniden paylaşımını dayatan saldırgan politikası) ve “kendi” işçi sınıfı ve halklarının anti-faşist öfkesi ABD ve Britanya’yı 1941’de Sovyetler Birliği ile anti-faşist bir bağlaşmaya girmek zorunda bırakmıştı Ancak bu iki emperyalist devlet proleter diktatörlüğü devletiyle istemeden girdikleri bu bağlaşmayı her zaman bir yük olarak görmüş ve anti-faşist savaşı yer yer sabote etmekten de kaçınmamıştı Onlar daha savaş biter bitmez Nazi sürülerine karşı savaşta 25 milyondan fazla şehit veren işçilerin ve emekçilerin anayurduna karşı yeni bir savaşın hazırlıklarına girişmiş yani 1941 yılı öncesinin politikalarına geri dönmüşlerdi Onları böyle davranmaya zorlayan bir başka faktör de gerek Avrupa’da ve gerekse Asya’da Alman ve İtalyan faşizmine ve Japon militarizmine karşı kararlılıkla savaşan Komünist Partilerinin ve diğer devrimci güçlerin siyasal etki ve prestijlerinin büyük ölçüde artmış bir dizi ülkede işçi sınıfı ve ezilen halkların ayağa kalkmış ve önemli devrimci mevziler ve kazanımlar edinmiş olmalarıydı Bu gelişmeler küresel güç dengesinin belli ölçüde devrimci ve anti-emperyalist güçler yararına değişmesine yol açmıştı ABD ve Britanya’nın daha savaşın hemen ertesinde Alman İtalyan ve Japon faşizminin kalıntılarıyla işbirliğine girişmesinin hatta daha savaş sona ermeden anti-Sovyetik komplolar tezgahlamalarının ve Soğuk Savaşın zeminini oluşturmaya başlamalarının altında yatan neden de buydu

Ne var ki bu devrim ve sosyalizm korkusu büyük ölçüde abartılmıştı Kapitalist-emperyalist sistemin istikrarını sarsan bütün bu gelişmelere rağmen en azından kısa erimde ABD’nin başını çektiği kapitalist-emperyalist sistemin bir “Sovyet tehdidi”nden ve/ ya da yakın bir proleter devriminden çekinmesini gerektirecek güçlü nedenler yoktu Savaşta 25 milyondan fazla insan kaybeden Sovyetler Birliği’nin ekonomisi ve altyapısı acımasız Nazi işgali nedeniyle çok büyük bir yıkıma uğramıştı Üç aşağı beş yukarı aynı şey Sovyetler Birliği’nin ve Komünist Partilerinin nüfuzunun büyük olduğu Doğu Avrupa ülkeleri için de söylenebilirdi Fransa ve İtalya başta gelmek üzere Batı Avrupa ülkelerinde Komünist Partileri önemli bir güç haline gelmişlerdi; ancak onlar da kapitalist sistem için yakın bir tehdit oluşturacak durumda değillerdi

Dahası savaşta sadece 300000 dolayında asker yitiren ABD’nin toprakları savaşın yıkımından asla nasibini almadığı gibi 1930’lı yılların ortalarının New Deal politikalarının yardımıyla toparlanmaya başlayan ülke ekonomisi savaş siparişlerinin de etkisiyle hızlı bir büyüme göstermişti Sovyetler Birliği ne modern bir deniz kuvvetlerine ne ABD’ninkiyle boy ölçüşebilecek stratejik bir hava kuvvetlerine ne de -1949 yılına kadar- atom bombasına sahipti Kaldı ki ABD ile SSCB arasındaki askeri güç dengesizliği bu tarihten sonra da sürecek 1944 ile 1962 yılları arasında ABD Sovyetler Birliği karşısında gerek nükleer ve gerekse konvansiyonel silahlar bakımından ezici bir askeri üstünlüğe sahip olmaya devam edecekti Bütün bunlara savaşın ekonomisinde toplumsal yapısında ve halklarında yol açtığı olağanüstü maddi ve manevi yıkımın kan kaybının ve yorgunluğun üstesinden gelme gereksiniminin de Sovyetler Birliği’nin ABD ve diğer emperyalistler karşısında bir gerilim politikasından olabildiğince uzak durmasını gerektirdiğini eklemeliyiz

Alıntı Yaparak Cevapla

62 Yıl Sonra: Hiroşima Ve Nagazaki’De Abd Nükleer Terörü

Eski 08-16-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

62 Yıl Sonra: Hiroşima Ve Nagazaki’De Abd Nükleer Terörü



62 Yıl Sonra: Hiroşima ve Nagazaki’de ABD Nükleer Terörü-II

Ancak bütün bunlar kapitalist-emperyalist dünya sisteminin lideri konumundaki ABD’nin temel politikalarını devrim ve sosyalizm düşmanlığı tabanına oturtmasına engel olmayacaktı ve olmadı Olmadı; çünkü İkinci Dünya Savaşının ardından Hitler faşizminin çizmelerini giyen ABD emperyalistlerinin gerek “kendi” işçi sınıfı ve halkına gerek sosyalist Sovyetler Birliği’ne ve ezilen ulusların kurtuluş hareketlerine saldırmak ve gerekse emperyalist-militarist saldırı ve çılgınca silahlanma politikalarını meşrulaştırmak için korku üretmeye ve yaymaya gereksinimi vardı Bu korku üretme ve yayma çabası ABD tekelci burjuvazisinin sınıfsal çıkarlarının doğrudan bir sonucuydu Bu sınıfın bazı açıksözlü temsilcilerinin de itiraf ettiği gibi bu ülkede 1920’lerin sonları ve 1930’ların başlarında olduğu gibi burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki çelişmenin keskinleştiği ve dolayısıyla proleter devrimi “tehlikesi”nin uç vermeye başladığı koşulların oluşmasına izin vermemek gerekiyordu

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Dean Acheson 1944’de bu konuda şunları söyleyecekti:

“Ekonomik ve sosyal sistemimiz bakımından çok kapsamlı sonuçlar doğurmaksızın 1920’lerin sonları ve 1930’ların başlarını kucaklayan on yılda yaşadıklarımızı bir kez daha kaldıramayız” (William Appleman Williams The Tragedy of American Diplomacy Dell Publishing Co Inc New York 1972 s 202)

Hiroşima ve Nagazaki’yi hedef alan nükleer terörün asıl hedefini anlamak için tanıklarımıza başvurmaya devam edelim ABD Başkanı H Truman’ın kızı Margaret Truman F D Roosevelt’in –henüz Almanya ve Japonya’ya karşı savaşın sürdüğü- 12 Nisan 1945 tarihinde ölmesinden sonra başkanlık koltuğuna oturan babası için şunları söyleyecekti:
“Bu ilk haftalarda en başta gelen kaygısı Rusya’ya karşı izlenecek politikaydı

Atom bombasının geliştirilmesinde ve Hiroşima ile Nagazaki üzerinde kullanılmasında belirleyici rol oynayan kişilerden ABD Savaş Bakanı Henri Stimson 11 Eylül 1945’te atom bombasının “diplomatik bir silah” olduğunu ve Âmerikan devlet adamlarının göze çarpacak biçiimde kalçalarının üstüne yerleştirdikleri bu bombayla Rusları korkutmakta çok istekli”
olduklarını söylemişti

Manhattan Projesinde çok önemli bir rol oynayan nükleer bilimci Leo Szilard’ın anlattığına göre ABD Dışişleri Bakanı James Byrnes atom bombasının kullanılması olasılığıyla ilgili kaygılarını kendisine ileten bu bilim adamına şunları söyleyecekti:
“Byrnes… Rusya’nın savaş-sonrası dönem içindeki tutumu konusunda kaygılıydı… Amerikan askeri güç gösterisi yoluyla etkilenmesi halinde Rusya daha kolay denetlenebilirdi ve bombanın gücünün sergilenmesi Rusya’yı etkileyebilirdi” (Aktaran Spencer Weart and Gertrud Weiss Szilard ed Leo Szilard: His Version of the Facts s 184)

Geçtiğimiz günlerde iki tarihçinin hazırladığı ve Britanya’da yayımlanan New Scientist adlı dergide yer alan bir rapor bu apaçık gerçekliği bir kez daha perçinledi Peter Kuznick ve Mark Selden bu raporlarında “Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılması kararının İkinci Dünya Savaşını sona erdirmekten ziyade (Washington’un savaş sırasındaki bağlaşığı Sovyetler Birliği’ne karşı) Soğuk Savaşı başlatmak amacıyla alındığını gösteren yeni kanıtlar ele geçirdiklerini yazıyorlardı ABD Japonya ve Sovyetler Birliği’nin diplomatik arşivlerini inceleyen Selden ile Kuznick Hiroşima’ya atom bombası atılmasından üç gün önce Truman’ın kendisinin de Japonya’nın “barış istediğini” itiraf ettiğini ortaya çıkardılar Ama atom bombaları gene de atıldı; çünkü ABD emperyalistleri açısından Selden’ın deyişiyle “Rusya’yı etkilemek savaşı bitirmekten daha önemliydi

ABD Başkanı Truman’ın Yalta Konferansının daha önceden saptanmış olan açılış tarihinin bir kaç gün ertelenmesini istemesi ve bu arada New Mexico’daki Manhattan Projesi görevlilerine çalışmalarını bir an önce bitirmeleri ve bombayı patlatmaları direktifini vermesi de Sovyetler Birliği’ni korkutma amacına yönelikti Böylelikle Yalta Konferansının 17 Temmuz’da yani 16 Temmuz’da Alamogordo’da ilk başarılı denemesi yapılan atom bombasından hemen sonra başlatılması sağlandı Ancak Stalin Truman’ın atom bombasının başarıyla denenmesine ilişkin verdiği haberi sükunetle karşılayacaktı (2)

Soğuk Savaşın kışkırtıcılarından Moskova’dan gönderdiği “Uzun Telgraf”ıyla ünlü Amerikan diplomatı George F Kennan ise daha sonraları
“O günün Rusyası konusunda en basit bir bilgiye sahip bir insan Sovyet liderlerinin kendi silahlı kuvvetlerini kullanarak askeri saldırılarla kendi davalarını yayma niyetlerinin olmadığını açıkça görebilirdi” (Aktaran Hugh Higgins Koza Yayınları İstanbul 1975 Soğuk Savaş s 67) diyecekti

ABD emperyalistlerinin nükleer terörizm yoluyla Sovyetler Birliği’ni ve dünya işçi sınıfı ve halklarını korkutma amaçları Japon militaristlerinin bir an önce teslim olma girişimlerinin görmezden gelinmesini ve sabote edilmesini de gerektiriyordu Savaşta yenilmiş olduklarını ve durumlarının umutsuz olduğunu çoktan görmüş olan Japon militaristleri teslim olmak için aylardır çeşitli kanallardan muhataplarıyla temas kurmaya çalışıyorlardı

Örneğin ABD’nin ele geçirdiği ve şifresini çözdüğü 5 Mayıs tarihli bir telgraf mesajında Tokyo’daki Alman elçisi Japon silahlı kuvvetlerinin geniş kesimlerinin koşulları çok ağır olmamak kaydıyla teslim olmaya hazır olduğunu bildiriyordu Daha sonra adı CIA olarak değiştirilecek olan Stratejik Hizmetler Bürosu’nun (=Office of Strategic Services) direktörü William Donovan 12 Mayıs 1945’te Başkan Truman’a sunduğu bir raporda Japonya’nın İsviçre elçisinin İmparator Hirohito’nun tahtını muhafaza etmesi koşuluyla Japonya’nın teslim olmaya hazır olduğunu söylediğini bildirdi Amerikalılara benzer bir rapor da Portekiz’deki bir Japon görevli aracılığıyla ulaştırıldı Haziran ortalarında Amiral William D Leahy Japonya tarafından kabul edilebilecek ve ABD’nin Pasifik bölgesinden gelebilecek bir saldırıya karşı savunmasını güvence altına alabilecek bir teslim olma anlaşmasının yapılabileceğini söylüyordu Başkan Truman’ın gizliliği 1979’da kaldırılan günlük notlarında ise Temmuz 1945’te Stalin’in kendisine “Japon İmparatorundan barış talebinde bulunan bir telgraf aldığını” bildirdiği ortaya çıkacaktı Öte yandan Temmuz 1945’de SSCB ABD ve Britanya liderlerinin Potsdam’da biraraya gelmelerinden önce Japon hükümetinin Moskova’daki elçisi Naotake Sato’ya gönderdiği mesajlarda barışın sağlanması için –o sıralar Japonya’ya henüz savaş ilan etmemiş olan- Sovyetler Birliği’nin aracılık etmesini istediği de biliniyordu Japon askeri şifrelerini çözmüş olan ABD emperyalistleri daha Sovyetler Birliği bu mesajı kendilerine aktarmadan onların içeriğinden haberdar olmuşlardı

Ancak askeri kayıplarını en aza indirmek gerekçesiyle Japonya’ya atom bombası atmakta kararlı olan ABD yetkilileri bu Japon önerilerini duymazdan ve görmezden geldiler Aksi takdirde bu güç gösterisini yapma olanağını yitireceklerdi ABD Savaş Bakanı Stimson 6 Haziran’da yani Hiroşima’nın bombalanmasından 2 ay önce Başkan Truman’a ABD Hava Kuvvetlerinin sürdürmekte olduğu yoğun hava bombardımanının yarattığı büyük ölçekli yıkımdan yakınıyor bunun atom bombalarının etkisini gözler önüne serilmesini önleyeceğini söylüyordu! Stimson daha sonraları anılarında Japonların teslim olma önerilerinin hiçbirinin ciddiye alınmadığını itiraf edecekti

Potsdam Konferansı sırasında ABD Britanya ve –başında henüz Çan Kay-şek’in bulunduğu- Çin 26 Temmuz’da Japonya’ya kayıtsız-koşulsuz teslim olma çağrısı yaptılar Ama onlar bu çağrıyı yaparken Japonya’nın teslim olmak için ülkede adeta kutsal ve yarı-tanrısal bir kişilik olarak kabul edilen İmparator Hirohito’nun sembolik olarak tahtında kalması koşulunu görmezlikten ve duymazlıktan geldiler Bunun nedeni ABD ve Britanya emperyalistlerinin İmparator Hirohito’ya ya da onun tahtını muhafaza etmesine karşı olmaları değildi Değildi; çünkü işgalden sonra ABD işgal yetkilileri İmparator Hirohito’yu tahtında tutmakla kalmadılar; onlar aynı zamanda Japon savaş suçluları militaristleri ve tekelci kapitalistleriyle açık bir işbirliğine girdiler Dolayısıyla bu çağrı tümüyle demagojik bir nitelik taşıyordu Onların amacı kabul edilmesi hemen hemen olanaksız koşullar ileri sürerek Japonya’nın teslim oluş tarihini geciktirmek ve bu arada Tokyo’nun Bağlaşıkların teslim olma koşullarını kabul etmedikleri gerekçesinin arkasına saklanarak atom bombasını kullanmaktı

Asıl amacı Japonya’nın kayıtsız koşulsuz teslim olmasını sağlamak olmuş olması halinde ABD’nin Hiroşima’da meydana gelen yıkımın boyutlarını gözleriyle görmeleri ve bu yıkımı yerinde doğrulamaları için Japon yetkililerine bir süre tanıması ve ardından kayıtsız koşulsuz teslim çağrısını yinelemesi beklenirdi Ama ABD bunu yapmadı ve Hiroşima’nın bombalanmasından üç gün sonra yani 9 Ağustos’ta bu kez de Nagazaki’yi nükleer terörün hedefi haline getirdi
Bu arada atom bombalarının Hiroşima ve Nagazaki’de kullanılmasının daha spesifik bir diğer nedenine de değinmek gerekiyor Roosevelt Churchill ve Stalin’in katılımıyla 4-11 Şubat 1945’te gerçekleştirilen Yalta Konferansında Bağlaşıklar diğer şeylerin yanısıra Sovyetler Birliği’nin Almanya’nın yenilmesinden üç ay sonra Japonya’ya karşı askeri harekata girişmesi ve böylelikle ABD kuvvetlerinin üzerindeki yükün hafifletilmesi konusunda anlaşmışlardı Aslında Kızılordunun Uzakdoğu’da Japonya’ya karşı savaşa girmesini öteden beri talep eden ABD’nin ta kendisiydi Temmuz 1943’de Kızılordunun Wehrmacht karşısında Kursk’da kazandığı büyük zaferin ardından Moskova’daki Amerikan Askeri Misyonunun başında bulunan Tuğgeneral John Deane “Almanya’nın yenilmesinden sonra Rusya’nın Japonya’ya karşı savaşa tam katılımının büyük önemi”nden sözetmiş Pasifik bölgesindeki ABD kuvvetlerinin komutanı General MacArthur ise Kızılordunun Mançurya’da Japonlara karşı savaşa katılmasının kendi kuvvetleri üzerindeki yükü hafifleteceğini söylemişti Başkan Roosevelt’in kendisi de Kasım 1943’deki Tahran Konferansında Stalin’e Nazi Almanyası’nın yenilgiye uğratılmasından sonra Kızılordunun Uzakdoğuda konuşlandırılıp konuşlandırılamayacağını sormuştu 1945 Şubatındaki Yalta Konferansından sonra General MacArthur bir kez daha Sovyet askeri desteği talebinde bulunacaktı Dolayısıyla Sovyetler Birliği Nazi Almanyası’nın 9 Mayıs 1945’de yenilgiye uğratılmasından sonra bağlaşıklarının talebi ve Yalta Konferasında alınan ortak karar uyarınca Kızılordunun bir bölümünü Uzakdoğu cephesine aktarmaya başlamıştı

16 Temmuz 1945’de ilk atom bombasının başarıyla denenmesinin ardından 17 Temmuz’da başlayıp 2 Ağustos’ta sona eren Potsdam Konferansı’na gelindiğinde ise ABD-Britanya ile SSCB arasındaki ilişkiler önemli ölçüde soğumuş ve Batılı emperyalistler atom bombasına sahip olmanın avantajını kullanarak Yalta Konferansında alınan bu kararın yaşama geçirilmesini önlemeyi ve böylelikle kafalarına Sovyetler Birliği’nin Uzakdoğu’da nüfuz edinmesini önlemeyi koymuşlardı ABD emperyalistleri yapacakları nükleer güç gösterisiyle Sovyetler Birliği’ni Mançurya ve Kuzey Çin’deki Japon ordularına karşı harekete geçmekten alıkoyabilecekleriini düşünüyorlardı Bu nedenledir ki Truman güncesine “Japonya’ya atom bombası atmamız Rusya’yı Uzakdoğu’daki konumunu yeniden düşünmeye zorladı” notunu düşecekti (3) Ama ABD emperyalizminin şefi yanılıyordu Uzakdoğu cephesinde gerekli yığınağı yapan Kızılordu kararlaştırılan tarihte Japonya’ya karşı savaş ilan ettikten sonra Japonların bu bölgedeki Kwantung ordusuna karşı askeri harekat başlattı Bir kaynakta bu konuda şunlar söyleniyor:

“9 Ağustos 1945’de Sovyetler Birliği Yalta’da alınan karar uyarınca Japonya’ya savaş ilan etti… Moğol birlikleriyle işbirliği yapan Sovyet ordusu düşmanın savunma sistemini yararak Kwantung ordusunu teslim olmaya zorladı Sovyet saldırısı karşısında Kuzeydoğu Çin Kuzey Kore Güney Sakhalin ve Kuril’deki son Japon direnci de kırıldı” (N V Yelisiyeva-A Z Manfred Yakın Çağlar Tarihi Konuk Yayınları İstanbul 1978 s 523)

Sonunda 9 Ağustos günü sabah saat 11:00’de Başbakan Kintaro Suzuki Japon hükümeti adına yaptığı açıklamada ABD’nin Potsdam konferansında yaptığı kayıtsız koşulsuz teslim çağrısını kabul ettiklerini ve savaşı sona erdirdiklerini açıkladı


Soğuk Savaşın İlk Salvoları

Daha Ekim 1942’de yani asıl yükünü Sovyetler Birliği’nin çektiği anti-faşist savaş bütün şiddetiyle sürmekteyken Başbakan Churchill İngiliz hükümetine gizli bir memorandum sunmuştu O bu memorandumda “Rus barbarlığının Avrupa’nın köklü devletlerinin kültür ve bağımsızlığının üzerine çökmesi halinde meydana gelecek büyük felaketi” önlemek için faşist İspanya ve despotik Türkiye’yi de kapsayacak bir Avrupa Birleşik Devletleri’nin oluşturulmasını savunuyordu (Andrew Rothstein A History of the USSR Penguin Books 1951 s 355) Churchill’in sözleri bu azılı anti-komünistin ve onun temsil ettiği Britanya tekelci burjuvazisinin anti-faşist savaşta takındığı ikircimli tutumun bir yansıması ve savaş sonrasında takınacağı gerici politikanın bir müjdecisiydi

Almanya-İtalya-Japonya faşist blokuna karşı sürdürülen savaşta zaferin kazanılmasından hemen sonra ABD-Britanya kampı ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerin önce daha yavaş ve üstü örtülü bir biçimde sonraları daha hızlı ve açık bir biçimde bozulacaktı Britanya Başbakanı Churchill’in daha Almanya’nın teslim olmasından önce Sovyet Amerikan ve İngiliz birliklerinin Nazi Almanyası’nın sınırlarına dayandığı Nisan 1945’de

“Birinci olarak Sovyet Rusya hür dünya için öldürücü bir tehlike olmuştu İkinci olarak da hiç vakit geçirmeksizin Sovyetlerin ilerlemesini durdurmak üzere yeni bir cephe kurmak gerekir” (A Maurois-L Aragon Amerika-Rusya Cem Yayınevi İstanbul 1969 İkinci cilt s 146) dediği biliniyordu ABD ise Almanya’nın teslim olduğu ama Uzakdoğu’da Japonya’ya karşı savaşın henüz sürmekte olduğu 9 Mayıs 1945 günü Ödünç Verme ve Kiralama programını Moskova’yı önceden bilgilendirmeye bile gerek duymaksızın tek yanlı bir eylemle yürürlükten kaldırarak Sovyetler Birliği’ne yapmakta olduğu askeri malzeme yardımını durduracaktı

2 Ekim 1998’de Milliyet’te yayımlanan “Churchill 3 Dünya Savaşını Çıkartacakmış” başlıklı haberde bu konuda başka ilginç ama hiç de şaşırtıcı olmayan bilgiler sunuluyordu Zafer Arapkirli’nin Londra’dan geçtiği haberde aynen şöyle deniyordu:

“İkinci Dünya Savaşının hemen sonunda İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in Sovyetler Birliği’ne karşı ‘Üçüncü’ Dünya Savaşı’nı başlatmanın planlarını yaptığı bildirildi İngiliz arşivlerinde ortaya çıkan gizli belgelere göre Sovyet lideri Stalin’in güneye inerek Türkiye Yunanistan İran ve Irak’ı işgal edeceği varsayılarak hazırlanan planlarda ABD ve İngiliz kuvvetlerinin yanısıra mağlup Alman kuvvetlerinin de Sovyetler’e karşı taarruza geçmesi planlanmıştı

“The Daily Telegraph gazetesinin dün manşetten verdiği haberde 29 sayfadan oluştuğu belirtilen gizli raporun ayrıntıları yeraldı Churchill’in ‘Operation Unthinkable’ (Akla Bile Gelmeyecek Harekat) adını verdiği harekatla ilgili planların 22 Mayıs 1945 tarihinde yani Avrupa’da savaşın sona ermesinden sadece 14 gün sonra hazırlandığı bildirildi 1 Temmuz 1945 tarihinde başlayabileceği tahmin edilen Üçüncü Dünya Savaşı’nın Dresden ve Baltık kıyıları arasında bulunan toplam 47 İngiliz ve Amerikan tümeninin taarruzuyla başlamasının da planlandığı kaydedildi

“Belgelerde Churchill’in General Montgomery ve General Eisenhower ile birlikte yeni savaş planları hazırlamasına neden olarak savaşın sona ermesinden kısa bir süre sonra Sovyet ordusunun 29 Haziran 1945 tarihinde yeniden ‘Topyekun savaş alarmına’ geçirilmesi gösteriliyor Ancak daha sonraki gelişmeleri izleyen İngiliz hükümetinin savaş fikrinden vazgeçip bunun yerine savunma planlarına yöneldikleri de anlaşılıyor

Truman’ın anılarında yazdığına göre Japonya’nın Nagazaki’nin bombalanmasının ardından kayıtsız koşulsuz teslim olmasından sonra ABD Genelkurmayı “Bombanın gizliliğinin muhafaza edilmesinin ve sürdürülmesinin şimdi her zamankinden daha fazla gerekli olduğu”nu düşünüyordu Hiroşima’nın bombalanmasının üzerinden dört hafta bile geçmeden ABD Genelkurmayı “saldırganlık güçlerinin bize karşı mevzilendiği netleşir netleşmez… gerektiğinde ilk darbeyi indirmeye” (Aktaran Tim Weiner Blank Check Warner Books New York 1991 s 24) hazır olunması gerektiğini ileri sürüyordu (4)

Anglo-Amerikan emperyalistlerinin niyetlerini açığa vuran bir başka veri Martin Walker’ın 1993’de yayımlanan bir kitabında sunuldu Buna göre ABD Genelkurmayı İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden yalnızca on hafta sonra Sovyetler Birliği’nin en büyük 20 kentine atom bombaları atmayı planlamıştı (The Cold War: And the Making of the Modern World Londra s 26-27)

Kuşkusuz Soğuk Savaşın ilk salvoları arasında ABD ve bağlaşıklarının Sovyetler Birliği’ne dünya işçi sınıfı ve ezilen halklarına karşı Alman ve İtalyan faşizminin kalıntılarının yanısıra Japon militarizminin kalıntılarıyla işbirliği yapmayı da içerecekti Çin’de Kore’de ve Güneydoğu Asya ülkelerinde gerçekleştirdikleri katliamlarla Alman Nazilerinden hiç de “geri” kalmadıklarını kanıtlamış olan Japon militaristleri Nazi liderlerinkini andıran sembolik bir yargılamayla yakalarını kurtaracaklardı İkinci Dünya Savaşının bitiminde ABD’nin işgali altına giren Japonya’nın başkenti Tokyo’da toplanan askeri mahkeme milyonlarca insanın kanını döken Japon militaristlerinin sivil ve askeri önderlerinden yalnızca yedisini darağacına çıkarabildi İmparator Hirohito’nun başını çektiği bu savaş suçluları İkinci Dünya Savaşı’nın ertesinde ve özellikle Soğuk Savaşın başlamasından hemen sonra ABD’nin önderlik ettiği “Hür Dünya”nın saygın kişilikleri oluverdiler

Asıl misyonları kapitalist-emperyalist dünya sistemini ayakta tutmak ve dünya işçi sınıfına diğer emekçilere ve ezilen uluslara karşı devrim ve sosyalizm “tehlikesini” önlemek amacıyla acımasız bir savaşım sürdürmek olan ABD emperyalistlerinin Alman Japon ve İtalyan faşizminin kalıntılarını kendi kanatları altına alması nesnelerin doğası gereğiydi Anti-faşist savaşın temel hedeflerinden birisi olan denazifikasyon yani faşizmden ve faşist öğelerden arınma ve emekçi halka karşı en korkunç katliamları gerçekleştirenlerin yargılanması ve cezalandırılması gibi Potsdam Konferansı tarafından da karara bağlanmış olan ilkesel yaklaşımlar ancak Sovyet Kızılordusu’nun girdiği ve/ya da halk iktidarlarının kurulduğu ülkelerde gerçekleştirilebildi Buralarda faşizmin sosyal dayanağını oluşturan büyük toprak sahipleri ve gerici burjuvazi mülksüzleştirildiler ve siyasal iktidardan uzaklaştırıldılar O günden bu yana yaşanan tarihsel deneyim işçi sınıfının büyük öğretmenlerinin çok önceleri dile getirmiş olduğu bir gerçeği yeniden ve yeniden doğruladı: Sadece sömürüye ve zulme değil kapitalist sınıf egemenliği sisteminin ürünü olan savaşlara son vermenin yolu da bu sistemi yıkmaktan insanın insanı sömürmesine ve ezmesine son vermekten geçmektedir



Alıntı Yaparak Cevapla

62 Yıl Sonra: Hiroşima Ve Nagazaki’De Abd Nükleer Terörü

Eski 08-16-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

62 Yıl Sonra: Hiroşima Ve Nagazaki’De Abd Nükleer Terörü



62 Yıl Sonra: Hiroşima ve Nagazaki’de ABD Nükleer Terörü-III


SONSÖZ


Aradan geçen 60 yıla rağmen insanlık Hiroşima ve Nagazaki’nin karabasanının gölgesinde yaşamaya devam ediyor O acı günlerden sonra da dünyanın dörtbir yanında giriştiği doğrudan ya da dolaylı saldırganlık yoluyla milyonlarca işçi ve emekçiyi katleden ve Ortadoğu ve Orta Asya’da savaş kundakçılığı yapan Amerikan devlet teröristleri ve onların Siyonist ortakları bugün de İran’a karşı bir nükleer saldırı hazırlığındalar Ellerinde her biri “Küçük Oğlan”dan ve “Şişko”dan binlerce kez daha güçlü onbinlerce nükleer füze bulunan ABD emperyalistleri bütün dünyayı bir Hiroşima’ya bir Nagazaki’ye çevirmeye hazır olduklarını onyıllardır kanıtlamış bulunuyorlar Ellerindeki korkunç ve nicelik ve nitelik bakımından sürekli olarak geliştirdikleri konvansiyonel silah stoğuyla yetinmeyen uzayı silahlandıran 2001 yılından itibaren nükleer silahların yaygınlaştırılmasına bazı kısıtlamalar getiren uluslararası anlaşmadan çekilen ve değişik tipte yeni nükleer bombalar geliştirmekte olan ABD emperyalistleri tüm emekçi insanlık için Hitler faşizminden ve onun bağlaşıklarından çok daha büyük bir tehlike oluşturuyorlar Askeri harcamaları dünyanın geri kalanının toplamının askeri harcamalarına eşit olduğu tahmin edilen bu devlet teröristleri çılgınca silahlanmaya dünyanın her tarafında askeri üsler kurmaya ve kendilerine boyun eğmeyen herkesi tehdit etmeye devam ediyorlar Halihazırda onlar İslam ülkeleri işçi sınıfı ve halkları başta gelmek üzere dünya işçi sınıfı ve halklarına karşı “teröre karşı savaş” adı altında pazarlanan bir savaş yürütmektedirler Onları durdurabilecek biricik güç ezilen ve sömürülen yığınların demokrasi ulusal kurtuluş ve sosyalizm kavgasıdır Bugün emekçi insanlığın ivedi ve merkezi görevi her ulustan milliyetten dinden ve mezhepten işçi ve emekçilerin geniş ve militan bir anti-emperyalist birleşik cephesini oluşturmak ve tüm dünyayı köleleştirmek için yola koyulmuş bulunan Amerikan neo-faşizmini ve onun yakın bağlaşık ve uşaklarını tarihin çöplüğüne gömmektir Yeni Hiroşimalardan ve Nagazakilerden ve tüm dünyanın bir nükleer cehenneme çevrilmesinden kaçınmanın biricik yolu budur

DİPNOTLAR

(1) Fakat savaşın sonunun yaklaştığı 1945 yılında ABD ve Britanya emperyalistleri kısmen Almanya’da ama daha çok Japonya’da atom bombasının kullanılmadığı ama aşağı yukarı aynı ölçüde sivil can kaybına ve büyük maddi yıkıma yol açan çok şiddetli hava saldırıları da gerçekleştireceklerdi Örneğin ABD ve Britanya savaş uçaklarının hiçbir askeri tesisin bulunmadığı ve Avrupa’nın en önemli kültür merkezlerinden biri sayılan Alman kenti Dresden’e karşı 13 Şubat 1945’te gerçekleştirdikleri ve 14 saat süren korkunç saldırı 60000’e yakın insanın bombalanarak yanarak ve havasızlıktan boğularak ölmesine yol açacaktı Mültecilerle birlikte 1 milyona yakın kişinin bulunduğu tahmin edilen kente 700000 fosfor bombasının atılması sonucunda sıcaklığın 1600 dereceye çıktığı için ölen insanların çoğunun cesetlerinin tümüyle yanarak tanınmaz hale geldiği ya da betona ve kentin zeminine karıştığı tahmin ediliyor

9-10 Mart 1945’te ise 334 B-29 dev bombardıman uçağı 6 milyon kişinin yaşadığı Tokyo’yu üç saat süreyle yoğun bir biçimde bombaladı 1665 ton yangın bombasının kullanıldığı bombardımanda yaklaşık 84000 kişi can verirken 41000 kişi yaralandı; yer yer kentin içinden geçen ırmağın sularının kaynadığı saldırıda 265000 kadar bina yıkıldı ve yaklaşık 42 kilometrekarelik bir alan tamamen küle döndü Ölenlerin çoğunu kadınların çocukların ve yaşlıların oluşturduğu bombardımanda B-29 uçaklarının pilotları yanan insan eti kokusundan ötürü kusmamak için oksijen maskesi takmak zorunda kaldılar

Kapitalizmin vahşeti sosyalizmin insani niteliğiyle bu alanda da tam bir karşıtlık oluşturuyordu İkinci Dünya Savaşında ölçülemeyecek derecede fazla kayıp vermiş olmasına rağmen Sovyetler Birliği’nin hava kuvvetleri hiçbir zaman kentsel yerleşim bölgelerinin ve diğer sivil hedeflerin ayrımsız ve yoğun bombardımanı taktiğine başvurmadı

(2) Potsdam Konferansının 24 Temmuz tarihli oturumu sırasında Truman bir ara Stalin’in yanına gelerek ona “bizim artık olağanüstü ölçüde güçlü bir silahımız var” diyecekti Stalin’in sakin bir biçimde “bunu duyduğuma sevindim” demesi üzerine Truman ile Churchill Sovyet liderinin neyin sözkonusu olduğunu kavramadığı sonucuna vardılar Oysa ABD’ndeki ve Manhattan Projesi içindeki ajanları aracılığıyla Sovyetler çoktandır nükleer çalışmalar hakkında geniş bilgi sahibiydiler

(3) Azılı bir anti-komünist olan ve Nazi Almanyası’nın Haziran 1941’de Sovyetler Birliği’ne saldırmasından sonra ABD’nin bu iki ülkenin karşılıklı olarak birbirlerini yormalarına ve tüketmelerine yardımcı olması (!) gerektiğini savunan Senatör Truman o günlerde şöyle demişti: “Almanya’nın kazandığını gördüğümüzde Sovyetler Birliği’ne; Sovyetler Birliği’nin kazandığını gördüğümüzde Almanya’ya yardım etmeliyiz ki bu şekilde birbirlerini mümkün olduğunca çok kırsınlar” (New York Times’tan aktaran Tarih Çarpıtıcıları İnter Yayınları İstanbul 1989 s 76)

(4) Yani bazılarının sandığının tersine “önleyici savaş doktrini” hiç de George W Bush dönemine özgü değildi; ABD emperyalistleri en azından Hitler kliğinin yolundan gitmeye başladıkları 1940’ların sonlarından bu yana bu faşist doktrin uyarınca hareket ediyorlar 1960’larda Vietnam halkına karşı girişilen korkunç saldırı savaşının gerekçesi de Çinhindi’nda ve Asya’da komünizmin yayılmasını “önlemek” değil miydi?

Garbis Altınoğlu 3-6 Ağustos 2005


***

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.