Deyimlere Sözlügü (İ_İ ) |
08-15-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Deyimlere Sözlügü (İ_İ )Icığını cıcığını çıkarmak: 1 Her yanını ellemek, didiklemek 2 Bir meseleyi en ince ayrıntılarına kadar soruşturmak, incelemek”İyice ıcığını cıcığını çıkardınız meselenin” Ikınıp sıkınmak: Bir işi yapabilmek için kendini çok zorlamak”Ikınıp sıkındı ama bir çare bulamadı” Isıtıp ısıtıp önüne koymak: Daha önce meydana gelmiş bir olayı ya da bir işi bir düşünceyi yeniden, sık sık tekrarlamak Iska geçmek: 1 Hedefe isabet ettirememek, vuramamak 2 Üzerinde durmamak, önem vermemek, atlamak”Bu sefer de ıska geçersen kaybedeceksin” Iskartaya çıkarmak: İşi yaramaz, değersiz bularak bir yana atmak”Beni hiç kimse ıskartaya çıkaramaz” Işığı altında: Bir durum veya düşüncenin konuyu aydınlatmasından yararlanarak, onu göz önünde tutarak Işık tutmak: 1 Karanlık bir yeri ışıkla aydınlatmak 2 Bilgisiyle, düşüncesiyle bir konuya açıklık getirmek, tutacağı yolu göstermek”Kutlu Peygamber hemen her konuda ışık tutardı çevresindeki insanlara” İbret almak: Kötü bir olaydan etkilenerek ders almak”Görmesini bilseydi ibret alırdı her hâlde” İcabına bakmak: 1 Gereğini yerine getirmek 2 Yok etmek, ortadan kaldırmak”O adamın icabına bakarız, merak etme sen” İç çekmek: Üzüntüyle göğüs geçirmek, derin derin soluk alıp hıçkırıkla ağlamak”Yavrucağın iç çekişi dayanılır gibi değildi” İç etmek: Eline geçen bir şeyi sahibine bildirmeden kendisine mal etmek, ortadan kaldırıp kimseye göstermemek”Babasına bildirmeden o kadar parayı iç etmiş” İç gıcıklamak: 1 Huylandırmak 2 İstek uyandırmak İçi açılmak: Sıkıntısı dağılıp gitmek, ferahlamak”Denizi, kuşları, ağaçları seyre dalarım, böylelikle içim açılır, rahatlarım” İçi cız etmek: Ansızın içi sızlamak, çok üzülmek”O zavallı ihtiyarı birden bire karşımda görünce içim cız etti” İçi çekmek: Canı arzu etmek, istek duymak İçi çıfıt çarşısı: 1 Başkaları için daima art niyet besleyen, içinden türlü kötülükler geçiren 2 Çok karışık İçi dışı bir: İkircikli olmayan, iki yüzlü davranmayan, düşündüğünü açıkça söyleyen, özü sözü bir olan”İçi dışı bir olan insanlara her zaman güvenebiliriz” İçi dışına çıkmak: 1 Kusmaktan ötürü çok fena olmak 2 Bindiği taşıtın çok sarsılması yüzünden bedenî rahatsızlık duymak İçi erimek: Kaygı duymak, çok üzülmek İçi geçmek: 1 İstemediği hâlde uyuya kalmak 2 İşe yaramaz duruma gelmek 3Yaşlılıktan, zayıflıktan gücü azalmış olmak; hiçbir şeye ilgi duymamak”O artık içi geçmiş bir ihtiyardır” İçi gitmek: Çok fazla istek duymak”Vitrindeki kızarmış tavuklara içim gidiyordu ama param olmadığı için alıp yiyemiyordum” İçi içine sığmamak: Çok heyecanlanmak, coşkunluk duymak ve sevincini belli etmekten kendini alamamak”Annemi karşımda görünce ne yapacağımı şaşırdım, içim içime sığmıyordu, koşup boynuna sarıldım” İçi kabarmak (kalkmak): 1 Midesi bulanmak 2 Duygulanıp heyecanlanmak 3 Taşkın bir ağlama duygusu içinde olmak”Ne berbat bir koku, içimiz kabarmadan kalkalım buradan” İçi kan ağlamak: İçten, büyük bir üzüntü duymak; dıştan belli etmeyerek çok acımak”Çocuğunun yüzüne bakarken içim kan ağlıyordu” İçi kazınmak: Çok acıktığından ötürü midesinde eziklik duymak”Sabahtan beri açtı, içi kazınıyor ama belli etmemeye çalışıyordu” İçinden gülmek: Birisine sezdirmeden içten içe gülmek, eğlenmek İçinden okumak: 1 Dudaklarını kıpırdatmadan, hiç ses çıkarmadan okumak 2 Ses çıkarmadan sövmek, beddua etmek”Hikâyeyi şimdi de içinizden okuyacaksınız” İçinden pazarlıklı: Sinsi, yapacağı kötülükleri sezdirmeyen”Senin gibi içten pazarlıklı adamlarla iş yapmam ben” İçine atmak: 1 Derdini, sıkıntısını kimseye söylememek 2 Kendisine yapılan kötülüğe karşı sesini çıkarmamakla beraber, bunu unutmamak”O her şeyi içine atar, bir gün kanser olacak diye korkuyorum” İçine dert olmak: Yapmak istediği bir şeyi yapamadığı için kaygılanıp üzüntü duymak”Hastahanedeki arkadaşımı ziyarete bir türlü gidemedim, bu da içime dert oldu” İçine doğmak: Malûm olmak, bir işin olduğunu ya da olacağını sezinlemek, tahmin etmek”Onun bize geleceği sanki içime doğmuştu” İçine işlemek: Duygulanmak, etkilenmek, dokunmak”Babamın o etkili sözleri âdeta içime işlemişti sanki” İçine çekilmek (kapanmak): Duygularını kimseye açmamak, çevresindeki kişilerle ilişkisini kesmek, yalnızlığa gömülmek”Kardeşinin ölümünden sonra içine çekildi, kimseyle görüşmüyor” İçine kurt düşmek: Kuşkulanmak, kendisine zarar geleceğinden şüphe etmek”Tilkiyi civarda dolaşırken gördüğü andan itibaren içine kurt düşmüştü” İçine sindirmek: Benimsemek, iyice kabul etmek İçine sinmemek: 1 İçi rahat etmemek, yaptığı şeyden memnun olmamak 2 İstediği gibi olmadığı için rahatlık, mutluluk duymamak; tadına varamamak”İşi bitirdim ama hiç de içime sinmedi” İçine sokacağı gelmek: Birini aşırı ölçüde, çok sevmek İçine yedirememek: Benimsememek, kabul edememek İçini dökmek: Dertlerini, sıkıntılarını, üzüntülerini anlatmak”Şu koca dünyada içimi dökecek bir insan bulamadım” İçini kemirmek: Bir üzüntü ve düşünce dolayısıyla rahatsızlık duymak”İçini kemiren bu düşünceden kurtulmak istiyordu” İçini (bir) kurt yemek: Sürekli olarak bir kaygı içinde olmak İçi parçalanmak (paralanmak): Birine acıyarak çok üzülmek”Onun bu hâlini gördükçe içim parçalanıyor” İçi rahat etmek: Endişelenecek bir durum bulunmadığını öğrenerek sıkıntıdan kurtulmak, rahatlamak”Ne yapayım, ben anneyim, onlar sağ salim dönerlerse içim rahat edecektir ancak” İçi sızlamak: Bir şey veya kişinin içine düştüğü durum sebebiyle üzülmek İçi titremek: 1 Çok üşümek 2 Çok istek duymak 3 Bir zarar gelecek korkusu içinde bulunmak”Hava iyice soğudu, içim titremeye başladı, haydi içeri girelim” İçi yanmak: 1 Çok susamak 2 Büyük bir acı sebebiyle çok fazla üzülmek”Sanki yalnız onun içi yanıyordu” İçler acısı: Oldukça üzücü, çok acıklı İçli dışlı olmak: Teklifsiz, çok samimi, sıkı fıkı, senli benli olmak”Biz Fatma`yla iyice içli dışlı olduk” İçtikleri su ayrı gitmemek: Sıkı fıkı dost, samimi arkadaş olmak; birbirlerinden saklayacakları bir şeyleri bulunmamak İdare etmek: 1 Yönetmek, çekip çevirmek 2 Tutumlu olmak, kullanmak 3 Elvermek, yetmek, yetişmek, korumak, kurtarmak 4 Hoş görmek, göz yummak 5 Örtbas etmek”Bu ayakkabıyı bu fiyata veremem, çünkü idare etmez” İfade vermek: Sorguya cevap vermek İflâhını kesmek: Gücünü tamamiyle yok edip bir daha karşı koyamayacak, düzelemeyecek, iş yapamayacak duruma getirmek”Ben adamın iflâhını keserim, anladın mı?” İfrit olmak: Çok öfkelenmek; aşırı ölçüde, kendini kaybedecek kadar sinirlenip kızmak”İfrit oluyorum şu adamın hareketlerine” İğne atsan yere düşmez: Çok kalabalık, yürünecek gibi değil İğne ile kuyu kazmak: Zor denecek bir işi yetersiz araç ve gereçlerle başarmaya çalışmak İğne ipliğe dönmek: Aşırı derecede zayıflamak, kilo vermek”O iri yarı adam hapisten çıktı ki iğne ipliğe dönmüş” İğneli söz: Dokunaklı, kırıcı, üzücü söz”O iğneli sözlere ben bile dayanamazdım doğrusu” İki ahbap çavuşlar: Hemen her yerde birlikte görülen, birbirlerinden ayrılmayan iki arkadaş, dost İki arada bir derede (kalmak): Sıkışık, zor şartlar altında (kalmak) İki ayağını bir pabuca sokmak: Bir kimseyi, bir işi yapması için zorlamak, sıkıntıya sokmak İki cami arasında kalmış beynamaza dönmek: İki yoldan hangisini tutacağını; şöyle mi, böyle mi yapacağını bilememek; şaşırıp bir şey yapamaz olmak İki cihanda yüzü ak olmak: Doğru ve faziletli yaşayıp dünya ve ahrette mükâfat görmek İki çift söz etmek: Bir araya gelip birkaç söz söylemek”Ne zamandır seninle bir araya gelip de iki çift söz edemedik” İki eli kanda olsa: Ne kadar önemli olursa olsun, elindeki iş hiç bırakılamayacak derecede olsa bile”Söyleyin ona, iki eli kanda olsa da durmasın gelsin” İki eli (birinin) yakasında olmak: Ahrette, hesap gününde ondan davacı olmak; hakkını istemek İki gözü iki çeşme: Sürekli, çok ağlayarak”Kadıncağız iki gözü iki çeşme ağlayıp duruyormuş” İkili oynamak: Birbirine karşı olanlardan hem birini, hem ötekini çıkarı için destelemek”Sendika başkanı ikili oynuyormuş” İki paralık etmek: Değerini, onurunu çok düşürmek”Seni arlanmaz utanmaz seni, beni iki paralık ettin, senin yüzünden topluma çıkamaz oldum!” İki rahmetten biri: Ağır hasta olan birisi için “ya şifa, ya ölüm” anlamında kullanılır İki sözü bir araya getirememek: Düşüncelerini, duygularını düzgün bir biçimde anlatamamak, güzel konuşma becerisinden yoksun olmak İki yakası bir araya gelmemek: Geçim sıkıntısı içinde olmak ve borçtan kurtulamamak, gelir ve giderini denkleştirememek”Bilmiyorum ne zaman iki yakamız bir araya gelecek” İleri geri konuşmak: Yersiz, kırıcı, yaralayıcı biçimde konuşmak İleri gitmek: Söz ve davranışta ölçü dışına çıkmak; gereksiz, aşırı davranışta bulunmak ve haddi aşmak”O saygısız adamın daha fazla ileri gitmesine fırsat verilmemelidir” İlk göz ağrısı: 1 İlk doğan çocuk 2 İlk sevgili İmana gelmek: 1 Hak dini olan İslâm`ı kabul etmek 2 En sonunda doğruyu söylemek 3 Önceden kabul etmediği şeyi sonradan kabul edip uymak”İmana gel, tövbe et ki öbür dünyada mutluluğa eresin” İnce eleyip sık dokumak: Titizlik göstermek, bir şeyi en ince ayrıntılarına kadar araştırmak, gözden geçirmek”O kadar da ince eleyip sık dokunacak bir iş değil, kaygılanma” İn cin top oynamak: Issız, sessiz olmak, bir yerde hiçbir canlı yaratık bulunmamak”Adada in cin top oynuyordu sanki” İncir çekirdeğini doldurmaz: Çok az veya pek önemsiz”Ne akılsız adam bunlar, kavga etmelerine sebep olan mesele incir çekirdeğini doldurmaz bile, ayırın şunları” İnme inmek: Felç olmak, bedenin bir yeri hareketsiz ve duygusuz duruma gelmek”Adamın sağ yanına inme inmiş diyorlar” İnsan eti yemek: Birini çekiştirmek İnsan evlâdı: İyi, anlayışlı, ahlâk sahibi insan”İnsan evlâdı olmasaydı, tanımadığı birine onca yardım yapar mıydı?” İnsan hâli: Olabilir, doğaldır, hoş karşılamak gerekir İnsanlıktan çıkmak: 1 Çok zayıflamış, bir deri bir kemik kalmış olmak 2 İnsanî niteliklerini yitirmek, insana yakışmayacak davranışlarda bulunmak İnsan sarrafı (olmak): İnsanların karakterini çabucak anlayacak duruma gelmiş (olmak)”Dedem insan sarrafıdır, onu bir görse ne biçim bir adam olduğunu hemen anlayıverir” İpe çekmek: Asarak öldürmek İpe un sermek: İstenilen işi yapmamak için birtakım bahaneler, sebepler ileri sürmek, güçlük çıkarmak, engeller göstermek İpi koparmak: Bağlı bulunduğu yer ya da kişi ile ilişkisini kesmek, aradaki anlaşmazlığı artırmak İpin ucunu kaçırmak: Bir yeri yönetmede veya bir şeyi kullanmada gereken ölçüyü kaçırıp, artık duruma hâkim olamamak; çıkmaza girmek”Biraz daha dikkatli olmalıyız, yoksa ipin ucunu kaçıracağız” İpi sapı yok: Birbirini tutmaz, yersiz, anlamsız, işsiz, yersiz yurtsuz, saçma sapan”İpi sapı yok bu sözlerin, daha inandırıcı olmalısın” İpiyle kuyuya inilmez: Kendisine güvenilmez, ona güvenilerek bir işe girilmez”O ipiyle kuyuya inilmez adamla yola çıkmam ben” İple çekmek: Zamanın gelmesini sabırsızlıkla beklemek, çok istemek”Yarını iple çekiyorum” İpucu vermek: Aranılan şeyi bulmaya yarayan işareti, onu açıklamaya yarayan bilgiyi vermek”Bir ipucu vermezsen bu bilmeceyi çözemeyeceğim” İsabet etmek: 1 Nişan alınan yere değmek, rastlamak 2 Çıkmak 3 Yerinde iş görmüş olmak”Böyle karar vermekte çok isabet ettiniz” İskele vermek: Vapura binmek, vapurdan inmek için iskeleyi uzatmak İsmi var, cismi yok: 1 Sözü edilen bir kimse veya şeyin gerçekte var olmadığını anlatmak için kullanılır 2 Adı olmasına karşılık görevini ve etkinliğini yerine getirmeyen, varlığı ile yokluğu arasında bir fark bulunmayan İster istemez: 1 Zorunlu olarak, elinde olmadan 2 İstemesi üzerine, hiç vakit geçirmeden, istediği anda”İster istemez ben de ona bağırdım” İstifini bozmamak: Bir olay karşısında aldırış etmemek, durum ve davranışını hiç değiştirmemek”Karşıma geçmiş avazı çıktığı kadar bağırıyordu, bense istifimi bozmadan bekledim” İş ayağa düşmek: İş sorumsuz, yetkisiz ve beceriksizlerin elinde kalmak”Bunlar da işi iyice ayağa düşürdüler” İş başa düşmek: Beklediği yardım gelmeyince, kendi işini kendisi yapmak zorunda kalmak”İş başa düştü desene!” İş çatallanmak (çatallaşmak): Bir işin sonuca oluşması konusunda türlü güçlüklerle karşılaşmak, ya da çeşitli seçeneklerle yüz yüze gelmek, sonuca nasıl ulaştırılacağı bilinemez olmak”İş gittikçe çatallaşıyor, sense aldırmıyorsun bile” İş çığırından çıkmak: Bir iş asıl amaçtan çıkarak düzelmesi güç bir durum almak, bir bozukluk ve kargaşalık baş göstermek İş inada binmek: Bir işi yapmakta direnmek İşi düşmek: Birinin yardımına ihtiyaç duymak”Eh, onun da bize işi düşecek bir gün” İşe koşmak: Birini bir iş yapmak üzere görevlendirmek, göndermek İşi ağırdan almak: Acele etmemek, bir işi yapmak için isteksiz görünmek”Söyle onlara, işi ağırdan almasınlar, müşteriler mal bekliyor” İşi azıtmak: Yanlış ve aşırı yollara sapmak”Bu çocuk da işi iyice azıttı” İşi Allah`a kalmak: Güç şartlar altında, beşerden hiçbir yardım umudu kalmamak”Kime baş vurduysa bir sonuç alamadı, artık işi Allah`a kalmıştı” İşi başından aşmak: Pek çok işi olmak, iş içinde kaybolmak İşi bitmek: 1 Hâli, gücü kalmamak 2 Yaptığı işi sona ermek”Git de bak, babanın işi bitmiş mi?” İşi duman olmak: İşi ve durumu kötü olmak, berbat bir durumda bulunmak İşi iş olmak: İşi yolunda, iyi olmak; hâlinden memnun bulunmak”İşi iş herifin, baksana yan gelip yatıyor her gün” İşinden olmak: Bir süredir yaptığı işi elinden gitmek, görevini yitirmek”Haydi canım, yoluna git de patronunla kavga etme; yoksa işinden olacaksın” İşi sıkı tutmak: Gevşekliğe yol açmamak, işe gereken önemi vermek ve sağlıklı yürümesini sağlamak İşi tıkırında olmak: İşi çok uygun ve iyi olmak”O konuşmayacak da ben mi konuşacağım, işi tıkırında adamın” İşi yokuşa sürmek: Yapılabilir, görülebilir işi yapmamak için güçlük çıkarmak, bahaneler ileri sürmek İşkembeden atmak: Uydurarak söylemek, tutarı olmayan sözler sarf etmek”Ona sakın inanmayın, işkembeden atıyor” İş sarpa sarmak: İş, içinden çıkılması zor bir durum almak; engellerle karşılaşmak”İşler sarpa sarmadan çekip gidelim buradan” İşten el çektirmek: Görevden uzaklaştırmak”Yolsuzluk yaptığı iddiası ile işten el çektirdiler ona” İş yok: O şeyde yarar yok, faydası olmaz”O arabada hiç iş yok, almaya değmez” İte kaka: Zorla, güçlükle”Adamı her sabah ite kaka işe götürüyoruz” İtibar kazanmak: Saygınlık görmek, kendisine değer verilmek İt sürüsü kadar: Gereğinden fazla, oldukça çok, kalabalık”İt sürüsü kadar adam, nasıl başa çıkacağız bunlarla” İyi etmek: 1 Hastalıktan kurtarmak, sıhhatine kavuşturmak 2 Yerinde bir davranışta bulunmak 3 Bir şeyi gizlice almak, kendisine mal etmek İyi gözle bakmamak: Birisi hakkında iyi düşünmemek, kötü niyet beslemek”Komşuları ona hiçbir zaman iyi gözle bakmadılar” İyi gün dostu: Dostlarının sıkıntılı günlerinde onlardan kaçan kimse”Bize iyi gün dostu gerekli değil” İyi saatte olsunlar: Cinlerden söz edilirken kullanılır İzinden yürümek: Birine içten bağlanarak onun başladığı işi aynı anlayışla sürdürmek, fikirlerini ve hareketlerini aynen benimsemek İzi silinmek: Yok olmak, ortadan kaybolmak”Çiçek hastalığının bu kasabada izi silindi hemen hemen, çünkü çocuklar aşılanıyorlar” |
|