Prof. Dr. Sinsi
|
İstanbul Efsaneleri
ANITTAKI FUZE
İsa peygamberi çarmıhtan indiren havarilerinden biri, el ve ayaklarındaki çivileri söktükten sonra saklamış Bu çiviler daha sonraki yıllarda Bizans İmparatorluğu'na teslim edilmiş Bizans imparatorlarından biri, sonsuza kadar korunabilmesi için Hz İsa'nın çivilerini Çemberlitaş'ın temeline gömdürtmüş Bu paha biçilmez çiviler hala Çemberlitaş'ın temelinde gömülüymüş
Beşiktaş'taki sütuna benzeyen ne idüğü belirsiz anıt, aslında bir füze rampasıymış O yüzden silindir şeklinde yapılmış Nüfus sayımı yapılırken, sabaha karşı kimsenin göremeyeceği bir saatte içine füze yerleştirilmiş Füze yerleştirme harekatı çok gizli yapılmış ama bir şekilde bu bilgi sızdırılmış Bu dedikodunun doğruluğunu araştırmak isteyen iki kafadar, anıtı incelemeye karar vermiş Ancak anıtın etrafında dolanırlarken iki sivil polis tarafından anında gözaltına alınmışlar
O YASAK BU YASAK
4 Murat devri Padişah tarafından, mey (şarap), afyon ve fal bakmak yasaklanmış İstanbul'da bütün meyhaneler ve keşhaneler "underground" takılmaya başlamış 4 Murat bi gece, tebdil-i kıyafet İstanbul'a indiğinde, karşıya geçmeye karar verip bi sandal kiralamış
Sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyomuş tabii Bi ara, sandalın yanından sarkan bi ipi çekmiş İpin ucunda bi testi! Sultan, "Ne var o testinin içinde?" diye sormuş Sandalcı "Ne olacak, mey işte" diye gülerek müşterisine ikram etmiş Her ne kadar yasaklamış olsa da, 4 Murat'ın alkolle arasının iyi olduğu bilinir İkramı kabul etmiş ama yine de, "Mey yasak Hünkarımız görse kafanı vurdurtur diye korkmuyo musun?" diye sormaktan da geri kalmamış Sandalcı da haliyle, "Yahu hünkar ner'den görecek bizi denizin ortasında" demiş
Aradan biraz zaman geçmiş Sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış Gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikram etmiş Sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış Sandalcı aynı şekilde, "Kim görecek ki bizi denizin ortasında" demiş Biraz daha vakit geçmiş Bizim sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış Hünkara, "Ver 5 akçe de falına bakayım" demiş Fal 4 Murat'ın en kızdığı şeymiş, ama "Hadi biraz daha sabredeyim" diye düşünüp, "Bak bari" demiş
Fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı, "Efendi, sorunu sor bakalım" demiş Padişah, "Hünkar şu anda nerededir?" diye sormuş Sandalcı taşlara bakıp "Hünkar şu an denizdedir" demiş 4 Murat güya endişelenmiş havalarına girip, "Sakın yakınımızda bi yerde olmasın" diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş Sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden, 4 Murat'ın ayaklarına kapanıp, "Affet beni hünkarım " diye yalvarmaya başlamış Kıyıya dönene kadar yalvarmaya devam etmiş Padişah dayanamayıp, "Sana bi soru sorucam Eğer bilirsen seni affederim Bilemezsen boynunu anında vurduracam" demiş Sandalcı sevinçle, "Padişahım çok yaşa" demiş ve merakla soruyu beklemye başlamış
4 Murat, sandalcıya, "Dönüşte İstanbul'a hangi kapıdan giricem?" diye sormuş Tabii sandalcı hemen itiraz etmiş, "Hünkarım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz Affinıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bi kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş Hünkar başını "Olur" anlamında sallayınca, sandalcı tahminini yazıp kağıdı vermiş
Padişah kağıdı alır almaz, daha bakmadan, yanındaki fedaisine, "Hemen boynunu vur şu kafirin" emrini vermiş Sonra da, "Surlara yeni bir kapı açıla! İstanbul'a oradan giricem" demiş çevresindekilere Kapı 5-10 dakikada açılıp, padişah ve erkanı şehre girmiş 4 Murat bi ara, sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş Kendinden çok eminmiş, laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış Ama okuyunca hayretler içinde kalmış Sandalcı kağıda şunları yazmışmış: "Hünkarım, yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun"
O gün bugündür de işte o kapı, "Yenikapı" olarak anılıyormuş
ISTANBULUN DIBI KIVRIM KIVRIM
Efsaneye göre, İstanbul’un altı birbirine bağlı tünellerle kaplıymış Hatta bu dehlizlere Yerebatan Sarayı’nın gizli bi yerinden de giriliyomuş ve tünel denizin dibinden devam edip taaa Kınalıada’ya kadar gidiyomuş
Tüneller Kapalıçarşının altından da geçiyomuş taabi Hatta şu an, Çarşı’nın gizli tutulan bi yerinden girilebiliyomuş bu tünellere Buralarda yemek takımı üzerine çalışan gümüş kaplama atölyeleri varmış Yerin dibindeki yere ruhsat verir mi belediye? Heepsi kaçakmış bunların Çalışanlara da işe başladıkları gün, dehlizlerden kimseye bahsetmeyeceğine dair Kur’an’a el bastırılıyomuş
Tüneller çarşının altından başka yerlere doğru da gidiyomuş ama buraları kullanmak kesinkes yasakmış Bi keresinde biraz Kolomb ruhlarından, çokça da hazine meraklarından, (çünkü hep, “ilerler hazinelerle dolu o’lum” geyiği yapılırmış bu atölyelerde) üç-dört işçi çocuk denemiş ilerilere gitmeyi
Dehlizler labirent gibiymiş Çocuklardan sadece biri geri dönmeyi başarmış, diğerleri yollarını bulamayıp tünellerde kaybolmuş Dönen çocuk da (Allah muhafaza) aklını oynatmış Çünkü ileriki kısımlar, iskeletlerle, insan boyunda böceklerle, farelerle filan doluymuş Bu çocuk bi daha hiç “yeryüzüne” çıkmamış Büttün gün dehlizlerdeki atölyelerde filan dolaşıyomuş, kim ne verirse onu yiyip, gece de artık ner’de sızarsa or’da uyuyomuş Arada da yine tünellerin ilerilerine gidip bi’kaç gün kayboluyomuş ortalıktan Döndükten sonra hiç bi’şey yiyip içmeden ööyle bi noktaya bakıp duruyomuş günlerce
PAHA BICILEMEZ CAMUR
Caponlar zamanın Belediye Başkanı Bedrettin Dalan’a gelip “Bey’fendicim bizim için Haliç’i temizlemek çoook çok kolay Bi aylık iş He deyin, hemen başlayalım Sizden bi kuruş da istemeyiz” teklifini yapmış Ama karşılığında da “Haliç’in dibinden çıkan büttüün çamur bizim olacak, Caponya’ya götüreceğiz” demişler Teklif çok cazip ama Dalan deyip geçme, akıllı adam, hemen atlar mı hiç öyle? “Siz bana 2 gün müsaade edin, biraz düşüneyim, sonra size kararımı bildiririm” demiş
Abicim Dalan accayip pirelenmiş taabi “Yahu bu işin içinde bi bit yeniği var Elin Caponu napıcak bu balçığı?” diye diye kafayı sıyırmış O ara nerden aklına geldiyse bizim Güzel Sanatlar’ı aramış “Hocalara bi danışayım bakayım ne diy’cekler?” diye düşünmüş Üstadım hocalar daha mevzuyu duyar duymaz, “Amman sayın Dalan hemmmen bu teklifi reddedin Haliç’in dibindeki çamur dünyanın en değerli seramik çamurudur Bunun 100 gramı havada karada enn az 10 bin dolar eder Bu Caponlar sizi kazıklamaya çalışıyo” diye feryat etmiş Dalan ertesi gün sınırdışı ettirmiş Capon grubu Teresler avuçlarını yalaya yalaya binmişler uçağa Valla bu Caponlardan korkulur abicim Adamlar neyin hesabını yapıp gelmiş taa buralara 
HALICIN DIBI ALTIN DOLU
Bedrettin Dalan’ın Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğu zamanlar  Hani “Haliç’in suyu benim gözlerimin rengiyle aynı olacak” filan da demişti İşte tam o sıralarda Caponlar Dalan’a gelip, “Bey’fendi bizim teknolojimizle Haliç’i temizlemek çocuk oyuncağı Burayı 6 ayda temizleriz ama tek şartımız var: Haliç’in dibinden çıkan heeerşey bizim olacak” demiş Taabi Dalan yılların kurdu, yutar mı hiç küçücük Capon’un cinliğini “Olmaz” demiş, “Gidin kendinize başka bi aptal bulun!”
Neden? Çünkü Dalan da Caponlar gibi biliyomuş ki Haliç’in dibi silme, tonlarca altınla dolu Zamanında Fatih İstanbul’u fethettiğinde bütün Bizanslılar altınlarını, “Türko’lara yedireceğime denize atarım daha iyi” diyerek Haliç’e sallamış Osmanlı’dan kaçmaya çalışan o zamanın Bizans İmparatoru Justinyen’in gemisi de Haliç’ten çıkamadan batırılmış Bizans sarayının büttüüün hazineleri denizin dibini boylamış Yine Osmanlı zamanında seferden dönen bi’kaç kalyon da getirdikleri ganimetleri boşaltamadan batmışlar Haliç’te Yağni yer gök altınmış dipte Bu altınların şimdiki değeri de öyle böyle değil, bizim hazineyi yüze katlarmış E altın bu, çamurun içinde de olsa paslanacak değil ya, hala ilk günkü değerindeymiş hepsi
alıntıdır
|