Prof. Dr. Sinsi
|
Zina İle İlgili Hadisler - Zinayla İlgili Hadisler
Zina İle İlgili Hadisler - Zinayla İlgili Hadisler
Zina İle İlgili Hadisler
710 – İbnu’z-Zübeyr (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “(Kâbe’ye) Kur’ân-ı Kerim’de, Beytu’l-Atik denmiş olması (Hacc 29, 33) ona hiç bir cebbârın galebe çalmamış olmasındandır ”
Tirmizi, Tefsir, Hâcc (3169) 
711 – İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Mekke’den çıkarıldığı zaman Hz Ebu Bekir (radıyallahu anh) şöyle söyledi: “Peygamberlerine eziyet ettiler, o da (dayanamayıp) oradan çıktı ” Bunun üzerine şu ayet indi: “Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı koşup savaşmasına izin verilmiştir Hz Ebû Bekir (radıyallahu anh) der ki: “Bu ayet üzerine anladım ki, (müşriklerle) savaş olacak ”
Mutlaka helâk olacaklar Allah onlara yardım etmeye elbette kâdirdir” (Hacc 39)
Tirmizi, Tefsir, Hacc, (3170); Nesâî, Cihad 1, (6, 2)
KAD EFLAHA (MÜ’MİNUN) SURESİ
712 – Hz Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a sorarak: “Ey Allah’ın Resûlü, “Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler O uğurda ileri geçerler” (Mü’minun 60) ayetinde kastedilenler, şarap içenler, hırsızlık yapanlar mı? dedim Bana “Hayır ey Sıddik’in kızı Aksine onlar, oruç tutup, sadaka verip, yaptıkları bu hayırların kendilerinden kabul edilmemesinden korkanlardır (Baksana ayet ne buyuruyor): “İşte onlar iyi işlerde yarış ederler” cevabını verdi ”
Tirmizi, Tefsir, Mü’minun (3174) 
713 – Ebu Said el-Hudri (radıyallahu anh), “Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır” (Mü’minun 104) ayeti hakkında şu açıklamayı yapar: “Ateş yüzü kızartır ve üst dudak büzülür, öyle ki, başının ortasına kadar çekilir, alt dudak da aşağıya sallanır ve göbeğe kadar düşer ”
Tirmizi, Tefsir, Mü’minun, (3175)
NUR SURESİ
714 – Amr İbnu Şu’ayb, babası, dedesi tarikiyle rivayet ediyor: “Kendisine Mersed İbnu Ebi Mersed denen bir zât (radıyallahu anh) vardı Mekke’den Medine’ye esir taşırdı Mekke’de Anâk adında fahişe bir kadın bu adamın dostu idi Mekkeli esirlerden birine, kendisini götürmeyi vaadetmişti (Şimdi hikayesini kendisinden dinleyelim):
-”Mersed’sin değil mi?” dedi Ben:
-”Evet Mersed’im” dedim 
-”Merhaba, hoş geldin, gel yanımızda geceyi geçir!” dedi Ben:
-”Hayır, ey Anâk, Allah zinayı haram etti” dedim Kadın:
-”Ey çadır ahalisi, bu adam esirlerinizi götürüyor!” diye bağırdı Kaçtım
Beni sekiz kişi takip etti Handeme Dağı’nın yolunu tuttum, bir mağaraya girdim Takipçiler arkamdan gelip mağaranın ağzını tuttular Tepemden üzerime bevlettiler Sidikleri başıma isâbet etti Ancak Allah, onların beni görmelerine mani oldu Sonra dönüp gittiler
Ben de arkadaşımın yanına döndüm Onu sırtladım Ağır birisiydi Mekke’nin dışındaki İzhir denen mevkiye geldim Orada demir bukağılarını çözdüm Onu sırtımda taşıyordum Beni çok yormuştu Nihayet Medine’ye geldim
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın huzuruna çıktım:
-”Ey Allah’ın Resulü, Anâk’la evleneyim mi?” dedim
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cevap vermedi Sonra şu ayet indi: “Zina eden erkek, ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir 
Zina eden kadınla da, ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir…” (Nur, 3)
Bu vahiy üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana:
-”Ey Mersed, zina eden erkek ancak zina eden veya putperest bir kadınla evlenebilir Zina eden kadınla da ancak zina eden veya putperest olan bir erkek evlenebilir, onunla evlenme!” dedi
Tirmizi, Tefsir, Nur (3176); Ebu Davud, Nikah 5, (2051); Nesâî, Nikah 12, (6, 66) 
715 – İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hilal İbnu Ümeyye (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın yanında, hanımının Şerik İbnu Sahmâ ile zina yaptığını söyledi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Ya delil getirirsin ya da sırtına hadd tatbik edilir” dedi
Hilâl: “Ey Allah’ın Resûlü! Birimiz, hanımı üzerinde bir adam görse, koşup delil mi arayacak?” dedi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) önceki sözünü tekrar ediyordu: “Ya delil getirirsin ya da sırtına had uygulanır ” Bunun üzerine Hilâl:
“Seni hak üzerine gönderen Zât’a kasem olsun doğru söylüyorum Mutlaka Allah sırtımı hadden kurtaracak bir vahiy gönderecektir” dedi Cibril (aleyhisselam) indi ve şu vahyi indirdi: “Karılarına zina isnad edip de kendilerinden başka şâhidleri olmayanların şâhidliği, kendisinin doğru sözlülerden olduğuna Allah’ı dört defa şahid tutmasıyla olur Beşincisinde eğer yalancılardan ise Allah’ın lânetinin kendisine olmasını diler” (Nur 6-7)
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) oradan ayrıldı Onlarra adam gönderdi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Allah biliyor ki, ikinizden biriniz yalancısınız, tevbekâr olanınız var mı?” dedi
Hilâl geldi (lânet okuyarak) şehâdette bulundu
Sonra kadın kalktı, a da şehâdette bulundu Kadın beşinci şehâdette iken kıdını durdurdular ve: “Beşinci şehâdet, (yalancı olduğun takdirde) şiddetli azab gerektirir” dediler
İbnu Abbâs der ki: Bunun üzerine kadın durakladı ve sükut etti Öyle ki, yeminden rücû edeceğini sandık
Sonra: “Hayır, vallahi kavmimi bundan böyle mahçup hâle düşürmeyeceğim” dedi ve yeminini tamamladı 
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “İyi bakın, eğer bu kadın gözleri sürmeli, kabaları iri, bacakları kalın bir çocuk doğurursa bilin ki bu çocuuk Şerik İbnu Sahmâ’dandır” buyurdu Gerçekten de bu evsafta bir çocuk doğurdu Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle söylediler:
“Eğer, Allah’ın Kitabı’nda kadının yemini ile haddini düşeceği hususunda hüküm gelmemiş olsaydı, (çocuktaki bu benzerlikten hareketle kadının zâniliğine hükmederdim ve) onun benden göreceği vardı ”
Buhari, Tefsir, Nur 3, Şehâdet 21, Talâk 28; Ebu Davud, Talak 27, (2254); Tirmizi, Tefsir, Nur, (3178),
716 – Zühri merhum, Urve ve başkalarından almış olarak Hz Aişe’nin şu rivayetini nakleder:
“Hz Aişe (radıyallahu anhâ) buyurmuştur ki: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir sefere çıkacağı zaman kadınları arasında kur’a çeker, kur’a kime çıkarsa onu beraberinde sefere götürürdü
Bir sefer sırasında da benim okum çıktı ve yolculuğuna ben refakat ettim Bu sefer, örtünme emri geldikten sonra idi Ben yol sırasında deve sırtında giden bir mahmil içinde taşınıyordum Konak yerlerinde de onun içinde iken iniyordum Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın o gazvesi sona erinceye kadar hep böyle yol aldık Nihayet geri döndü ve Medine’ye yakın bir yerde konakladık Geceleyin bir müddet kaldıktan sonra dönüş emri verildi Dönüş emri çıktığı sırada ben kalkıp (kâza-yı hacet için tek başıma) sordudan ayrılıp gittim İhtiyacımı gördükten sonra bineğime geri geldim O sırada göğsümü yokladım Yemen’in göz boncuğundan yapılmış gerdanlığım kopmuştu Aramak üzere geri döndüm Onu aramak beni epeyce oyaladı Benim bineğimle meşgul olan askerler gelip mahmilimi deveme yüklemişler Zannetmişler ki ben mahmilin içindeyim O zamanlar kadınlar çok hafifti Az yedikleri için şişman değillerdi Askerler mahmilini kaldırırken hafifliğine şaşırmayıp yüklemişler Ben zaten küçük yaşta bir kadındım: Hülâsa devemi sürüp gitmişler
Ordu gittikten sonra gerdanlığımı buldum Ordugâha geri döndüğüm zaman kimseyi bulamadım Herkes gitmişti Önce bulunduğum yere geldim Beni bir müddet sonra kaybetmiş olduklarını farkederek aramaya geleceklerini düşündüm Bu halde iken uyku bastırmış ve uyuyup kalmışım
Safvan İbnu Muattal es-Sülemî -ki bilâhere (Zekvan’da ikamet ederek) Zekvâni ünvanını da almıştır- (geri gözcülüğü vazifesiyle) ordugâhın gerilerinde geceyi geçirmişti Sabah olunca benim menzilden geçerken uyuyan bir insan karaltısı görerek yanıma geldi Görür görmez beni tanıdı 
Zira örtünme emri gelmezden önce beni görmüştü
Ben onun istirca sesiyle “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râci’ûn =Biz Allah’ın kullarıyız ve Allah’a dönüp varacağız” uyandım Derhal başörtümle yüzümü örttüm Allah’a kasem olsun bana tek kelime konuşmadı, istircâından başka bir tek sözünü de işitmedim İndi ve devesini ıhtırdı Binmem için devenin ön ayaklarına ayağıyla bastı Ben de bindim Devemi önden çekti, böylece yol aldık Ordu bir yerde konakladığı sırada onlara yetiştik
(Gecikme hadisesini iftira vesilesi yaparak) benim yüzümden helâk olanlar oldu Bu işte en büyük vebal de Abdullah İbnu Ubey İbni Selûl’e düşmüştü
|