Prof. Dr. Sinsi
|
Ashabin Sünnete İttibâda Gösterdiği Hassasiyet..
Kur’ân-ı Kerim, nasıl Efendimiz’in risaleti ve sunduğu mesaj mevzûunda hassasiyet gösteriyor, sahâbe-i kirâm da, aynı şekilde O’ndan gelen her şeyi kemâl-i hassasiyetle kabulleniyor, korumaya alıyor ve neşrediyorlardı Ne Efendimiz’in (sav) getirdiği esâsâta muhalif bir şey ortaya koymayı düşünüyor, ne de O’na muhalif bir beyanda bulunmayı akıllarının köşesinden geçiriyorlardı Kur’ân-ı Kerîm’in tabiriyle, O’ndan gelen her şeyi “içiyor” gibi alıyor ve belliyorlardı Evet, onların ruhuna hakikat sevgisi, hakikatin yeryüzündeki tek temsilcisi Hz Muhammed (sav) sevgisi içirilmişti Dolayısıyla, sünnet mevzuunda çok titizdiler Nasıl titiz olmasınlar ki, Kur’ân-ı Kerim, meseleyi bir iman mevzuu olarak ele alıyor ve: “Hayır hayır; Rabbine andolsun ki, aralarında anlaşmazlığa bâdî mes’elelerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükümden dolayı içlerinde en ufak bir burkuntu duymadan ve tam bir teslimiyetle sana teslim olmadan iman etmiş olmazlar” (Nisâ/4:65) buyuruyordu Bir gün Hz Ömer (ra), el parmaklarının diyeti mevzuunda içtihadda bulunmuştu Sahâbeden biri ona itiraz edip: “Ey Mü’minlerin Emîri! Ben Resûl-i Ekrem’den (sav) duydum, buyurdular ki: Bir elin beş parmağı, iki elin on parmağı, el için kararlaştırılan diyet ne ise onu eşit olarak bölüşürler İki el tam bir diyet, bir el de onun yarısıysa, tek tek her parmağa on deve düşer” Hz Ömer, beyninden vurulmuşa döndü ve: “Ey Hattaboğlu! Resûl-i Ekrem’in eserinin olduğu yerde, sen nasıl içtihad edersin?” dedi Evet sünnet, sünnet insanında kendisini bütün ağırlıyla hissettiriyordu
Sahâbenin fakirlerinden Abdullah İbn Sa’dî naklediyor: “Hz Ömer ganimetlerden bana bir pay ayırdı Ben: “Ey Emîre’l-Mü’minin, beni bu mevzûda zorlama” dedim Bana dedi ki: “Vallahi, ben de senin gibiydim Bir defasında, Allah Resûlü (sav), bana bir şey vermek istediğinde istiğnâ gösterdim Buyurdular ki: ‘Al bunu, mal edin kendine, istersen tasadduk edersin Sen istemeden, beklemeden, dileyip dilenmeden sana bu dünya malından gelirse al, bunda beis yoktur’ Ben, sana Resûlüllah’ın sözünü tekrar ediyorum O'nun, hakkımızda bu mevzuda verdiği hüküm budur”
Hz Ali (ra), Meysere İbn Yakub’un rivâyetine göre, Kûfe’deyken bir defasında ayakta su içti Meysere: “Ayakta su mu içiyorsun?” diye sorunca da şu cevabı verdi: “Ayakta içmişsem Resûlullah’ı (sav) ayakta içerken gördüğümdendir; otururken içersem, Resûlüllah’ın oturarak içtiğini gördüğümdendir”
Ebû Ubeyde (ra) başkumandanken, Amvâs’ta İslâm ordusuna veba musallat oldu Hz Ömer, Amvâs’a kadar gelmiş ve vefakâr dostu Ebû Ubeyde’yi ziyaret etmek istemiş ama, salgın vebadan dolayı Amvâs’a girmesi uygun görülmemişti Görülmemişti ama, askerlerini ve hele Ebû Ubeyde’yi görmeden oradan ayrılmayı hazmedemiyordu O, bu düşünceler içindeyken, Abdurrahman İbn Avf geldi ve: “Yâ Emîre’l-Mü’minîn, ben Resûlullah’tan şunu işittim, buyurdular ki: ‘Bir yerde vebâ çıktığını duyarsanız, oraya adımınızı atmayın; bulunduğunuz yerde vebâ başgösterirse, o zaman oradan çıkmayın” Hz Ömer Efendimiz (ra), sünnet hatırına vefakâr dostunu göremeyerek, içi yana yana bulunduğu yerden geri döndü
|