Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > Akdeniz Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgi, genel, hakkında, osmaniye

Osmaniye Hakkında Genel Bilgi ::::

Eski 08-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmaniye Hakkında Genel Bilgi ::::



Akdeniz Bölgesi’nin doğu kesiminde yer alan Osmaniye, doğusunda Gaziantep, güneyinde Hatay, batısında Adana, kuzeyinde Kahramanmaraş illeri ile çevrilidirÇukurova’da yer alan il topraklarını Orta Toroslar, Doğu ve Güneydoğu kesiminde de Amanos Dağları ile bu dağların uzantısı Kösür (Gavur) Dağı (1702 m) engebelendirir Bu dağların dışında ilin belli başlı yükseltileri ; Koyunmelen Dağı (2108 m), Kelda Dağı (1900 m), Büyük Kösür Dağı (1626 m), Tozaklık Dağı (1616 m), Hacıdağı (1549 m), Honazin Gediği (1086 m), Haçbel Dağı (1426 m), Boğatepe ( 850 m)’dir İlin etrafını çevreleyen bu dağlarda irili ufaklı pek çok yayla bulunmaktadır Zorkun, Ürün, Fenk, Almanpınarı ve Maksutoğlu yaylaları bunların başında gelmektedir Çukurova’nın Osmaniye ili sınırları içerisinde kalan kesimi Yukarı Ova olarak anılmaktadır


İlçe topraklarını Ilısu ve Akçasu Çaylarını toplayan Ceyhan Nehri sulamaktadır Deniz seviyesinden 118 m yüksekliktedir İlin yüzölçümü 3222 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 458782’dir


Genellikle tarım yapılan düz alanlar dışında, dağlarda kayın, meşe, gürgen, sedir, kızılçam ve karaçam ormanları bulunmaktadır Osmaniye’nin iklimi, dağlık ve ovalık alanlarda farklılık göstermekle birlikte, tipik Akdeniz iklim özelliği göstermektedir Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer


İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, ticaret, dokumacılık ve sanayie dayalıdır Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında yerfıstığı, buğday, soya, mısır, pamuk, çeltik ve çiğit gelmektedir Tarım ürünleri arasında yerfıstığı önemli olup, üretiminde ve pazarlamasında Türkiye’nin merkezi durumuna gelen Osmaniye, dünya sıralamasında yerini almıştır Yapılan üretimin büyük bir kısmı, fıstık fabrikalarında işlenerek yurt dışına ihraç edilmektedir Ayrıca sebze, meyve ve narenciye de yetiştirilmekte olup, seracılık da yapılmaktadır Hayvancılıkta sığır, koyun ve keçi yetiştirilmektedir Karatepe’de dokunan kilimler ilin ekonomisine katkıda bulunmaktadır


Osmaniye’nin yer aldığı Kilikya Bölgesi MÖXIVyüzyılda Hititlerin egemenliği altında olup, Hitit Federasyonu’ndan Kızwatna Krallığının toprakları içerisinde idi Asurlular bir süre bölgeyi egemenlikleri altına almışlarsa da sonunda Kilikyalılar onlara karşı ayaklanmışlardırVIyüzyılın ortalarında Kilikya Bölgesi ile birlikte Osmaniye Perslerin eline geçmiş ancak, MÖ333 yılında Büyük İskender’in Pers İmparatoru Darius’u Adana’nın doğusundaki Dörtyol-Payas Ovası’nda yenmesinden sonra Makedonyalıların egemenliğine geçmiştir Büyük İskender İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Çukurova ile birlikte Osmaniye de Seleukosların payına düşmüştür Akdeniz korsanlarının, Roma deniz


ticaretine ağır darbeler vurmasından ötürü, Roma buraya güçlü bir ordu göndermiştir Romalılar ilk savaşta başarılı olamamışlar, Pompeus’un emrine bütün eyalet kuvvetleri verilmiş ve bunlara 500 savaş gemisi de katılmıştır Romalılar korsanların kalelerini ele geçirmiş ve böylece Kilikya bölgesi Roma İmparatorluğu’nun topraklarına katılmıştır İmparator Hadrianus MS120-135 yıllarında Çukurova bölgesine önem vermiş ve burasını önemli bir ticaret merkezi haline getirmiştir MS395’de Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Adana ile birlikte Osmaniye, Doğu Roma’nın yönetimine girmiştir


MSVIIyüzyılın ortalarında Arap akınlarının Anadolu’ya yönelmesinden sonra, Emevi halifesi Abdülmelik (685-705) yöreyi ele geçirmiş ve İslâm kültürünün kökleşmesinde etkili olmuştur


Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Kutalmış oğlu, 1 Rükneddin Süleyman Şah Adana, Tarsus, Misis ve Anazarva dahil bütün Çukurova’yı ele geçirmiş (1082-1083), böylece bütün Çukurova bu tarihte, Anadolu Selçuklu Devleti’nin egemenliğine girmiştir MSXIIIyüzyılda Memlûklular Ermeni Prensliğini ortadan kaldırmıştır Horasan’dan gelen oğuzların Yüreğir boyundan Ramazanoğulları Adana ve çevresine yerleşmiştir Ramazanoğulları Beyliği Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır’ın Kölemen sultanları arasında sıkışıp kalmıştır Çukurova bölgesi Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında (1517) Osmanlı topraklarına katılmışsa da, Ramazanoğlu Mahmut Bey’in Yavuz Sultan Selim ile Mısır Seferine katılması ve Adana şehrinin anahtarını Ona vermesinden ötürü eyaletin yönetimi bir süre daha Ramazanoğulları’nın elinde kalmıştır Ramazanoğulları babadan oğula geçen valilik sistemi ile Adana ve Çukurova bölgesini Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kalarak idare etmiştir


1517 yılında Toprakkale’nin doğusunda İpek Ticaret yolunun da içinden geçtiği yerde önemli bir ticaret merkezi ortaya çıktı Fakuşağı, Dereobası, Karacalar ve Erzin’i de içerisine alan bu bölgeye Kınık adı verilmiştir Bu şehre Adana, Tarsus, Maraş ve Belen den Bezirganlar ticaret mallarını getirerek İsneyn pazarında satıyorlardı Pazar Salı günü kurulduğu için adına İsneyn denilmiştir Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu bölgeden Kınık Şehri olarak bahsetmektedir Kınık’ın bugünkü Osmaniye olduğu kuvvetle muhtemeldir


Osmanlı Devletinin Duraklama döneminde Anadolu’da çıkan Celali İsyanları Amanos’larda yaşayan Ulaşlı aşiretini de etkilemiş, Osmanlı Devleti iç güvenliği ve siyasi istikrarı sağlamak amacıyla Derviş Paşa’yı Çukurova’da mecburi iskanı uygulamak üzere görevlendirmiştir Derviş Paşa Fırka-i İslahiye adı verilen askerlerle Osmaniye’nin Dereobası Köyünün yamacına 1865 yılında karargahını kurmuştur Dağdaki Ulaşlı Aşiretini Hacı Osmanlı Kariyesine, ovada yaşayan Cerit, Akçakoyunlu, Tecirli aşiretlerinin de ovada bulundukları bölgeye yerleştirmiştir


XIXyüzyılın ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğuna karşı isyan eden Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Adana ve yöresini ele geçirmiş, Kütahya Antlaşması (1833) ile Mısır’a bağlanmış, ardından yapılan Londra Antlaşması (1840) ile tekrar Osmanlı topraklarına katılmıştır


1866 yılında Hacıosmanlı merkezli kurulan Osmaniye, Payas, Üzeyir, Cebeli Bereket sancağı Halep eyaletine, Osmaniye de Cebeli Bereket Sancağı bağlanmıştır Cebeli Bereket Sancağı Gavur Dağlarındaki isyanların ve asayişin sağlanması amacı ile 1878 yılında kurulmuştur Cebeli Bereket Sancağının merkezi 1905 yılında Osmaniye’ye taşınmıştır


IDünya Savaşı’ndan sonra 24 aralık 1918’de Fransız birlikleri, işbirlikçi Ermeni çeteleriyle Adana ve yöresini işgal etmişler, Türk milis kuvvetlerinin şiddete direnmesi, işgalcilerin önemli kayba uğramalarına neden olmuştu 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara İtilafnamesi hükümleri uyarınca 5 Ocak 1922’de Fransız işgal kuvvetleri yöreden çekilmişlerdir


Aslantaş Hitit KabartmalarıCumhuriyetin ilanından sonra sancakların vilayete dönüştürülmesi ile Cebeli Bereket Vilayet olmuş, 1933 yılında da yeniden ilçe olarak Adana’ya bağlanmıştır 1996’da da il konumuna getirilmiştir


Osmaniye’de günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Karatepe Hitit Yerleşimi, Hierapolis Castobela kenti kalıntıları, Hemit Köyü’nde Hemite Kalesi, Çardak Kalesi, Gastabala Kalesi, Savranda Kalesi (Kaypak Kalesi), Toprakkael, Karakışla Kalesi, Kırıklı Kalesi, Aslantaş Hitit Kalesi, Aslantaş Açıkhava Müzesi, Saat Kulesi, Ala Cami bulunmaktadır Kadirli Almacık, Sumbas Bağdaş, Ürün, Zorkun, Dokurcan, Çığraş, Beyoğlu Savrungözü, Hasanbeyli Almanpınarı ve Maksutoluğu Yaylaları ilçenin doğal güzellikleri ve mesireleridir



Akdeniz Bölgesi’nin doğu kesiminde yer alan Osmaniye, doğusunda Gaziantep, güneyinde Hatay, batısında Adana, kuzeyinde Kahramanmaraş illeri ile çevrilidirÇukurova’da yer alan il topraklarını Orta Toroslar, Doğu ve Güneydoğu kesiminde de Amanos Dağları ile bu dağların uzantısı Kösür (Gavur) Dağı (1702 m) engebelendirir Bu dağların dışında ilin belli başlı yükseltileri ; Koyunmelen Dağı (2108 m), Kelda Dağı (1900 m), Büyük Kösür Dağı (1626 m), Tozaklık Dağı (1616 m), Hacıdağı (1549 m), Honazin Gediği (1086 m), Haçbel Dağı (1426 m), Boğatepe ( 850 m)’dir İlin etrafını çevreleyen bu dağlarda irili ufaklı pek çok yayla bulunmaktadır Zorkun, Ürün, Fenk, Almanpınarı ve Maksutoğlu yaylaları bunların başında gelmektedir Çukurova’nın Osmaniye ili sınırları içerisinde kalan kesimi Yukarı Ova olarak anılmaktadır


İlçe topraklarını Ilısu ve Akçasu Çaylarını toplayan Ceyhan Nehri sulamaktadır Deniz seviyesinden 118 m yüksekliktedir İlin yüzölçümü 3222 km2 olup, 2000 Yılı Genel Nüfus Sayım sonuçlarına göre; toplam nüfusu 458782’dir


Genellikle tarım yapılan düz alanlar dışında, dağlarda kayın, meşe, gürgen, sedir, kızılçam ve karaçam ormanları bulunmaktadır Osmaniye’nin iklimi, dağlık ve ovalık alanlarda farklılık göstermekle birlikte, tipik Akdeniz iklim özelliği göstermektedir Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ılık ve yağışlı geçer


İlin ekonomisi tarım, hayvancılık, ticaret, dokumacılık ve sanayie dayalıdır Yetiştirilen tarımsal ürünlerin başında yerfıstığı, buğday, soya, mısır, pamuk, çeltik ve çiğit gelmektedir Tarım ürünleri arasında yerfıstığı önemli olup, üretiminde ve pazarlamasında Türkiye’nin merkezi durumuna gelen Osmaniye, dünya sıralamasında yerini almıştır Yapılan üretimin büyük bir kısmı, fıstık fabrikalarında işlenerek yurt dışına ihraç edilmektedir Ayrıca sebze, meyve ve narenciye de yetiştirilmekte olup, seracılık da yapılmaktadır Hayvancılıkta sığır, koyun ve keçi yetiştirilmektedir Karatepe’de dokunan kilimler ilin ekonomisine katkıda bulunmaktadır


Osmaniye’nin yer aldığı Kilikya Bölgesi MÖXIVyüzyılda Hititlerin egemenliği altında olup, Hitit Federasyonu’ndan Kızwatna Krallığının toprakları içerisinde idi Asurlular bir süre bölgeyi egemenlikleri altına almışlarsa da sonunda Kilikyalılar onlara karşı ayaklanmışlardırVIyüzyılın ortalarında Kilikya Bölgesi ile birlikte Osmaniye Perslerin eline geçmiş ancak, MÖ333 yılında Büyük İskender’in Pers İmparatoru Darius’u Adana’nın doğusundaki Dörtyol-Payas Ovası’nda yenmesinden sonra Makedonyalıların egemenliğine geçmiştir Büyük İskender İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra Çukurova ile birlikte Osmaniye de Seleukosların payına düşmüştür Akdeniz korsanlarının, Roma deniz


ticaretine ağır darbeler vurmasından ötürü, Roma buraya güçlü bir ordu göndermiştir Romalılar ilk savaşta başarılı olamamışlar, Pompeus’un emrine bütün eyalet kuvvetleri verilmiş ve bunlara 500 savaş gemisi de katılmıştır Romalılar korsanların kalelerini ele geçirmiş ve böylece Kilikya bölgesi Roma İmparatorluğu’nun topraklarına katılmıştır İmparator Hadrianus MS120-135 yıllarında Çukurova bölgesine önem vermiş ve burasını önemli bir ticaret merkezi haline getirmiştir MS395’de Roma’nın ikiye ayrılmasından sonra Adana ile birlikte Osmaniye, Doğu Roma’nın yönetimine girmiştir


MSVIIyüzyılın ortalarında Arap akınlarının Anadolu’ya yönelmesinden sonra, Emevi halifesi Abdülmelik (685-705) yöreyi ele geçirmiş ve İslâm kültürünün kökleşmesinde etkili olmuştur


Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, Kutalmış oğlu, 1 Rükneddin Süleyman Şah Adana, Tarsus, Misis ve Anazarva dahil bütün Çukurova’yı ele geçirmiş (1082-1083), böylece bütün Çukurova bu tarihte, Anadolu Selçuklu Devleti’nin egemenliğine girmiştir MSXIIIyüzyılda Memlûklular Ermeni Prensliğini ortadan kaldırmıştır Horasan’dan gelen oğuzların Yüreğir boyundan Ramazanoğulları Adana ve çevresine yerleşmiştir Ramazanoğulları Beyliği Osmanlı İmparatorluğu ile Mısır’ın Kölemen sultanları arasında sıkışıp kalmıştır Çukurova bölgesi Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında (1517) Osmanlı topraklarına katılmışsa da, Ramazanoğlu Mahmut Bey’in Yavuz Sultan Selim ile Mısır Seferine katılması ve Adana şehrinin anahtarını Ona vermesinden ötürü eyaletin yönetimi bir süre daha Ramazanoğulları’nın elinde kalmıştır Ramazanoğulları babadan oğula geçen valilik sistemi ile Adana ve Çukurova bölgesini Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kalarak idare etmiştir


1517 yılında Toprakkale’nin doğusunda İpek Ticaret yolunun da içinden geçtiği yerde önemli bir ticaret merkezi ortaya çıktı Fakuşağı, Dereobası, Karacalar ve Erzin’i de içerisine alan bu bölgeye Kınık adı verilmiştir Bu şehre Adana, Tarsus, Maraş ve Belen den Bezirganlar ticaret mallarını getirerek İsneyn pazarında satıyorlardı Pazar Salı günü kurulduğu için adına İsneyn denilmiştir Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu bölgeden Kınık Şehri olarak bahsetmektedir Kınık’ın bugünkü Osmaniye olduğu kuvvetle muhtemeldir


Osmanlı Devletinin Duraklama döneminde Anadolu’da çıkan Celali İsyanları Amanos’larda yaşayan Ulaşlı aşiretini de etkilemiş, Osmanlı Devleti iç güvenliği ve siyasi istikrarı sağlamak amacıyla Derviş Paşa’yı Çukurova’da mecburi iskanı uygulamak üzere görevlendirmiştir Derviş Paşa Fırka-i İslahiye adı verilen askerlerle Osmaniye’nin Dereobası Köyünün yamacına 1865 yılında karargahını kurmuştur Dağdaki Ulaşlı Aşiretini Hacı Osmanlı Kariyesine, ovada yaşayan Cerit, Akçakoyunlu, Tecirli aşiretlerinin de ovada bulundukları bölgeye yerleştirmiştir


XIXyüzyılın ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğuna karşı isyan eden Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa Adana ve yöresini ele geçirmiş, Kütahya Antlaşması (1833) ile Mısır’a bağlanmış, ardından yapılan Londra Antlaşması (1840) ile tekrar Osmanlı topraklarına katılmıştır


1866 yılında Hacıosmanlı merkezli kurulan Osmaniye, Payas, Üzeyir, Cebeli Bereket sancağı Halep eyaletine, Osmaniye de Cebeli Bereket Sancağı bağlanmıştır Cebeli Bereket Sancağı Gavur Dağlarındaki isyanların ve asayişin sağlanması amacı ile 1878 yılında kurulmuştur Cebeli Bereket Sancağının merkezi 1905 yılında Osmaniye’ye taşınmıştır


IDünya Savaşı’ndan sonra 24 aralık 1918’de Fransız birlikleri, işbirlikçi Ermeni çeteleriyle Adana ve yöresini işgal etmişler, Türk milis kuvvetlerinin şiddete direnmesi, işgalcilerin önemli kayba uğramalarına neden olmuştu 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara İtilafnamesi hükümleri uyarınca 5 Ocak 1922’de Fransız işgal kuvvetleri yöreden çekilmişlerdir


Cumhuriyetin ilanından sonra sancakların vilayete dönüştürülmesi ile Cebeli Bereket Vilayet olmuş, 1933 yılında da yeniden ilçe olarak Adana’ya bağlanmıştır 1996’da da il konumuna getirilmiştir


Osmaniye’de günümüze gelebilen tarihi eserler arasında; Karatepe Hitit Yerleşimi, Hierapolis Castobela kenti kalıntıları, Hemit Köyü’nde Hemite Kalesi, Çardak Kalesi, Gastabala Kalesi, Savranda Kalesi (Kaypak Kalesi), Toprakkael, Karakışla Kalesi, Kırıklı Kalesi, Aslantaş Hitit Kalesi, Aslantaş Açıkhava Müzesi, Saat Kulesi, Ala Cami bulunmaktadır Kadirli Almacık, Sumbas Bağdaş, Ürün, Zorkun, Dokurcan, Çığraş, Beyoğlu Savrungözü, Hasanbeyli Almanpınarı ve Maksutoluğu Yaylaları ilçenin doğal güzellikleri ve mesireleridir


Osmaniye Gezgin Gözüyle


Hierapolis Açıkhava Müzesi:Osmaniye İl merkezinin 12 km kuzeyindeki Ceyhan Nehrinin kuzeybatıya döndüğü kıvrımın içinde, Kesmeburun ile Bahçeköy arasında bulunan ovaya hakim olan bir kaya çıkıntısı üzerinde Bodrum Kalesi adını taşıyan 13 yy dan kalma bir kale yükselmektedir Osmaniye'den Cevdetiye, Kesmeburun üzerinden Karatepe-Aslantaş ören yerine ulaşan yolun doğusunda bulunan kalenin eteklerinden başlayarak kalıntıları çepeçevre birkaç km²'lik alanı kaplayan Kastabala Ören Yerini ilk kez 1875 yılında İngiliz diplomat EJ Davis ziyaret etmiş ve ayrıntılı olarak tanımlamıştır Kentin antik devirdeki diğer bir adının da Hierapolis olduğu ancak 1890 yılında İngiliz araştırmacı Th Bent tarafından burada bulunan antik yazıtlar sayesinde anlaşılmıştır Çeşitli uluslara mensup gezgin ve araştırmacıların Kastabala'nın anıtları, yazıtları ve sikkeleri hakkında 20 yy da yaptıkları araştırmalar sayesinde antik kent tarihinin karanlıkta kalan bazı noktalarını aydınlatmak mümkün olabilmektedir


Kilise


Antik yazarlardan Ptolemaeus ve Plinius ovalık Kilikya'nın antik kentleri arasında Kastabala'ya komşu kentler Anazarbos'tan sonra ve Epiphaneia'dan önce değinmişlerdir Coğrafyacı Strabo ise, Toros dağları üzerinde ikinci bir Kastabala bulunduğu yanılgısına düşmüştür


Anadolu dillerinden türetilmiş bir yer ismi olan Kastabala adının geçtiği en eski yazılı belge Kastabala'nın 20 km kadar kuzeyinde bulunan bahadırlı köyü civarında 1961 yılında bulunan Aramice bir sınır yazıtıdır MÖ 5 ve 4 yy da Anadolu'ya hakim olan Perslerin kullandığı resmi yazı olan bu metinde Pirvaşua adını da taşıyan Anadolu ana tanrıçası Kubaba'nın arazisinin bir kısmının da Kastabala'a ait olduğu belirtilmektedir Buradaki Kastabala ismiyle bir kentin mi yoksa bir arazinin mi kastedilmek istendiği kesin olarak anlaşılamamaktadır Kastabala ilk kez Seleukos krallarından IV Antiochos Epiphanes'in hakimiyet döneminde (MÖ 175-164) basılan sikkelerde Hierapolis adıyla anılmaktadır Antiochos kentte uzun zamandan beri tapınım gören "Perasia" ismindeki tanrıçanın tapınağından ötürü kente "Kutsal Şehir" adını vermiştir Perasia adı büyük bir olasılıkla yukarıda bahsedilen Arami yazıtında geçen ve kökleri geç Hitit dönemine uzanan Pirvaşua adından türetilmiştir Roma devrinde yaşamış olan Amasyalı tarihi coğrafya yazarı Strabo Perasia tanrıçasına tapınım törenleri sırasında gözlenen ilginç bir gelenekten söz etmektedir Strabo'ya göre tanrıçanın rahibeleri dini törenler sırasında çıplak ayakları ile korlaşmış kızgın kömürler üzerinden ayakları yanmadan yürümekteydiler Bu törenler Hindistan, Pasifik adaları, Orta İtalya ve Trakya'da bazı halk toplulukları arasında halen yapılmaktadır Kastabala sikkeleri üzerindeki Perasia tasvirleri ve Kastabala'da bulunan Perasia'ya sunulmuş olan adak yazıtları bu tanrıçanın kült merkezinin Kastabala'da olduğunu belgelemektedirler En önemli atribüsünün meşale olduğunu sikkelerden öğrendiğimiz Perasia yazıtlarda unvanı ile onurlandırılmaktadırStrabo'ya göre Perosia Kastabala'da Artemis ile özdeşleştirilmekteydi Antik Yunan tanrılar dünyasından tanıdığımız Artemis'in kökleri Hitit devrine kadar uzanan bir yerel Anadolu tanrıçası olan Persia ile özdeşleştirilmesi Anadolu'nun bir çok yerinde benzerleri görülen synkretimus olgusunun Çukurova'daki en dikkati çeken örneğidir Kastabala'da bulunmuş olan ve Roma imparatorluk devrinin başlarına tarihle nen vezinli bir yazıtta Perasia'ya , Selene, Demeter, Artemis, Aphrodite ve Hekate tanrıçalarının adlarıyla yakarışta bulunulması doğu ve batı din ve tanrılar dünyasının Kastabala'da Roma imparatorluk devrinde birbirleriyle kaynaştıklarını belgelemektedir


Anfi Tiyatro

Çukurova'nın doğusunda yer alan Hierapolis-Kastabala'nın Seleukos imparatorluğunun hakimiyeti altında bulunduğu MÖ IV yy sonu ile MÖ I yy ortaları arasındaki konumu hakkında antik kaynaklarda dikkate değer bir bilgiye rastlanmamaktadır MÖ I yy ortalarında Seleukos'ların tarih sahnesinden çekilip, bölgeye Roma devletinin hakim olmaya başladığı dönemde Hierapolis-Kastabala'nın tekrar tarih sahnesine çıktığı görülmektedir Bilindiği gibi MÖ 67 yılında ünlü Romalı komutan Cn Pompeius Magnus tarafından denizde ve karada kesin bir yenilgiye uğratılan Kilikya korsanlarının Doğu Kilikya'da sahil kentlerine ve sahille yakın yerlere iskan edilmeleriyle bölgenin tarihinde yeni bir dönem başlamış olduÖnceleri Kapadokya Kralı Archelaos'un denetimine verilen Kastabala ve diğer ovalık Kilikya kentlerinde Seleukos imparatorluğunun son yıllarında ortaya çıkan yönetim sorunlarının devam ettiği görüldü Bunun üzerine Romalılar bölgedeki iktidar boşluğunu önlemek için antik devirdeki adı Pyramos olan Ceyhan nehri havzasının denetimini Tarkondimotos ismindeki eski bir korsan önderine bıraktılar O dönemde bu bölgenin başşehri Hierapolis-Kastabala idi


Bodrum Kalesi-Kastabala (Hierapolis)


Tarkondimotos'tan beri ilk kez MÖ 51 yılında Cicero tarafından Romalıların dostu ve müttefiki olarak bahsedilmesine karşın, MÖ 64 yılı kışından beri ovalık Kilikyanın doğu kesimlerinin denetiminin elinde olduğu sanılmaktadır Babası olduğunu, Kastabala'da 1914 yılında bulunan bir onur yazıtından öğrendiğimiz Strato'ya ne antik kaynaklarda ne de yazıtlar ve sikkelerde bugüne değin kral olarak değinilmemesi nedeniyle Tarkondimotos'un kendi adıyla anılan yerel hanedanlığın kurucusu olduğu sanılmaktadır Kesin doğum yılı bilinmeyen Tarkondimotos'un, ovalık Kilikya'nın doğusundaki bazı yerel halk topluluklarının başındaki aşiret liderleri üzerinde kontrolü sağlayarak buranın hakimi olduğu anlaşılmaktadır Romalılar tarafından bölgenin lideri olarak tanınmasının nedenlerinin başında Strabo'nun bahsettiği kahramanlıklarından daha önemlisi Roma'nın güvenilir bir müttefiki olduğunu birçok kere kanıtlamış olmasıydı MÖ 64 yılı kışında Pompeius'un legatı Afranius'u, Lucullus'un Amanos dağlarına yerleştirmiş olduğu Arap kabilelerinin saldırıları sırasında desteklemesi ve MÖ 51 yılında Cicero'nun Kilikya eyalet valiliği sırasında Parthların Kilikya'yı istila etmek üzere yığınak yaptıklarını zamanında bildirmesi, Romalıların Tarkondimotos'un sadakatine inanmaları için yeterliydi Çünkü Anadolu ile Mezopotamya arasında anahtar konumunda olan Doğu Kilikya ve Amanos bölgesinin kontrolü, Romalılar için büyük stratejik önem taşımaktaydı Bunun için bölgede çok güvendikleri bir yerel güce gereksinimleri vardı Tarkondimotos daha önce korsan olmasına rağmen şimdi hem araziyi ve hem de Doğu Akdeniz ve Kilikya sahillerini iyi tanıdığından Romalıların hizmetinde onlara çok yararlı olmaktaydı Tarkondimotos'un kral unvanını alması Cicero'nun Kilikya eyalet valiliği görevinin bitiminden yaklaşık 10 yıl sonra gerçekleşecekti Zaten Cicero da Tarkondimitos'tan sadece Romalıların dostu ve müttefiki olarak bahsetmekte, ama kral unvanı olduğuna değinmemektedir Tarkondimotos'un, Pompeius ile Lulius Caesar arasındaki mücadele sürecinde Pompeius'un tarafını tuttuğunu ve onun donanmasının hazırlanması konusundaki en büyük yardımcısı olduğunu Cassius Dio'dan öğrenmekteyiz


Ancak Pompeius'un , Caesar tarafından MÖ 48 yılında Pharsalos savaşında yenilmesinden ve Mısır'da öldürülmesinden sonra, Pompeius'un taraftarlarına sadık kalmaya devam edeceği izlenimini uyandırıp onları tuzağa düşürüp, Caesar'a teslim ederek Caesar'ın güvenini kazanmaya ve bu sayede kendi konumunu kurtarmaya çalıştı hatta Lulius Caesar'a bağlılığını göstermek için kızına Lulia adını verdiği de bazı araştırmacılar tarafından öne sürülmektedir


Caesar'ın MÖ 44 yılının 15 Mart'ında öldürülmesinden sonra Caesar katilleri ile Marcus Antonius ve Octavian arasında çıkan savaşta, Philippi muharebesi öncesi Tarkondimotos'un Cassius'a askeri destek vermeyi reddettiğini, ancak Brutus'un kuvvet kullanması nedeniyle onun safında yer almak zorunda kaldığını Cassius Dio yazmaktadır MÖ 42 yılında Philippi de yapılan savaşta Caesar katillerinin yenilerek ortadan kaldırılmalarından sonra kurulan Trumvirat'ın Roma hakimiyet alanını paylaşımları sonucu Doğu Akdeniz ve dolayısıyla Kilikya Antonius'un kontrolüne bırakıldı


Antonius, denetiminde bulunan Doğu Akdeniz'in birçok yerinde olduğu gibi, Anadolu'nun ortasında ve doğusunda da büyük ve güçlü krallar yerine, başında Roma'nın güvenebileceği yerel önderlerin ya da rahiplerin bulunduğu prensliklerle bölgeyi denetim altında tutma politikasını tercih etmekteydi Bu politikaya uygun olarak ovalık Kilikya'yı elinde tutan Tarkondimotos daha önce Antonius'un düşmanı olan Caesar katillerinin yanında yer almaya zorlandığına Antonius'u ikna edebildiği için, MÖ 40 yılından itibaren Antonius'un müttefiki oldu ve Antonius Tarkondimotos'a elinde bulundurduğu araziyi yönetme izni verdi Bu dönemde Tarkondimotos, Roma'ya üstün hizmetlerde bulunmuş ve özellikle Antonius'a Parthlar ile yapılan savaşlar sırasında sadakatini çok belirgin bir şekilde göstermiş olmalıydı ki, kendisine Antonius tarafından kral unvanı verilmişti Tarkondimotos'un sikkelerinden öğrendiğimiz Philantonius unvanını da kullanmaya başlaması MÖ 40 ile 36 yılları arasındaki bu döneme rastlamaktadır Fakat tüm sadakatine rağmen Tarkondimotos, o zaman kadar elinde tuttuğu Elaiussa ve Korykos'u da kapsayan orta Kilikya sahilinin Antonius tarafından Kleopatra'ya hediye edilmesini kabullenmek zorunda kalmıştır


Antonius'un Octavian ile yaptığı Roma'nın tek hakimi olma savaşında Antonius'un tarafını tuttu Ancak MÖ 31 yılında yapılan ve Antonius'un kaybettiği Actium savaşı öncesi denizde Agrippa'nın gemileri ile meydana gelen bir çatışma sırasında komuta ettiği donanma birliklerinin başında öldü


Buraya kadar sunulan bilgilerin ışığında Tarkondimotos'un Seleukoslar imparatorluğunun yıkılmasından sonra Doğu Akdeniz'in diğer yerlerinde olduğu gibi ortaya çıkan iktidar boşluğunun Roma tarafından doldurulacağını zamanında gördüğünü ve bölgesinde yerel bir güç olamaya başlamasından beri politikasını Roma ile iyi ilişkiler kurulması üzerine oturttuğu, bu amaçla Roma'nın Doğu Akdeniz'deki yöneticilerine sadakatini göstermekten hiçbir zaman çekinmediği anlaşılmaktadır Tarkondimotos'un Pomprius, Cicero ve Caesar'a gösterdiği sadakat Antonius'a bağlılığını, Philantonius adını alarak göstermesiyle doruk noktasına ulaşmıştı Bu durumda alışılagelmiş olanı Philantonius yerine Philoromaios unvanını almasıydı Tarkondimotos böylece doğulu krallara özgü devletlerin başındaki kişilerin arasındaki iyi ilişkileri yeğlemekte olduğunu göstermektedir Ancak Tarkondimotos'un MÖ 64-31 arasındaki 33 yıllık yönetimine damgasını vuran en önemli unsurun Romalıların sadık müttefiki olmaya çalışmasına rağmen uyguladığı ya da uygulamak zorunda kaldığı salıncak politikası olduğunu görmekteyiz Kilikya'nın Seleukos imparatorluğunun hakimiyet alanından Roma imparatorluğunun hakimiyet alanına geçişi dönemine rastlayan MÖ 1 yyın bu en karışık döneminde, Anadolu ile Suriye arasında, o zamanın iki büyük dünya gücü olma iddiasıyla birbirlerine acımasızca düşmanlık besleyen Parthlar ile Romalıların arasında yok olmamak için Tarkondimotos'tan başka bir politika izlemesi de beklenemezdi Ancak burada dikkati çeken husus Tarkondimotos'un sadakatini sunduğu Romalıların daima onların konumlarına göz diken rakipleri tarafından yenilenler ya da öldürülenler olmalarıydı Bunun ötesinde Tarkondimotos sadakatini gösterdiği Romalıları onların ilk başarısızlıklarında terk etmemiş, ölümlerine kadar onları desteklemiş ve sonunda kendi de Antonius'a olan bağlılığı nedeniyle bu yolda hayatını kaybetmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.