Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
mucizeler, yaratılıştaki

Yaratılıştaki Mucizeler

Eski 03-15-2008   #1
Equinox
Varsayılan

Yaratılıştaki Mucizeler



Posta güvercini yolunu nasıl buluyor?
Posta güvercinleri bir evin çatısına alıştırıldıklarında çok uzak mesafelerden serbest bırakılsalar bile nasıl olup da sürekli yuvalarına hatasızca dönebilirler Posta güvercinleri bir evin çatısına alıştırıldıklarında çok uzak mesafelerden serbest bırakılsalar, hatta serbest bırakıldıkları yer daha önceden hiç tanımadıkları bir bölge olsa bile, nasıl olup da her defasında yuvalarına hatasızca dönebilirler?

Bir insan bile daha önce hiç bulunmadığı bir yerden evine ulaşmak için mutlaka başkalarının yardımına ihtiyaç duyarken, bu konuda güvercinleri insanlardan üstün kılan özellik nedir?

Bilimsel adı Columba livia olan güvercinler, yüzyıllar boyunca güçlü yön bulma yetenekleri sayesinde insanlara hizmet etmişlerdir Güvercinlerin, 1150 yılında Bağdat’ta mesaj iletme amaçlı kullanıldığı, dünyaca ünlü Reuters haber ajansının kurucusu Paul Reuter’in 1850’de Belçika’nın Brüksel kenti ile Almanya’nın Aachen kenti arasında, 45 güvercinden oluşan bir filo ile haber ve borsa tahvil fiyatlarını dağıttığı bilinmektedir İşte bilim adamlarını bu canlıları incelemeye yönelten de bu özel yetenek olmuştur On yıllar boyunca süren çalışmalar sonucunda güvercinlerin evlerinin yolunu tekrar nasıl bulabildikleri sorusunun cevabı, yakın zamanda yapılan araştırmalar sonucunda bulunmuş ve bu muhteşem canlıların manyetik alanları algılama yeteneğine sahip oldukları anlaşılmıştır Üstelik güvercinleri her seferinde şaşmaz bir doğrulukla yuvalarına ulaştıran manyetik algılama sisteminin, bu kuşun birkaç cm boyutundaki gagasında saklı bulunduğu keşfedilmiştir

Güvercin Gagasındaki Manyetik Konumlandırma Sistemi


Güvercinin gagası, Almanya Hamburg’da bulunan HASYLAB senkrotron (elektronları ışık hızına yakın bir hıza çıkan özel bir parçacık hızlandırıcı) laboratuvarlarında bilim adamları tarafından oldukça ayrıntılı bir biçimde incelenmiş, yapılan araştırmalarda şu sonuçlar elde edilmiştir:

Güvercinlerin üst gagasını kaplayan derinin duyusal sinir hücresine giden ince liflerinde (dendritlerinde) demir içeren maghemit ve manyetit parçacıklara sahip olduğu bulunmuştur
Dendritler üç boyutlu ve oldukça kompleks bir yapıya sahiptir Dünya’nın dış manyetik alanına çok duyarlı olan, özel yaratılmış bu alıcılar, manyetik alanda meydana gelen değişikliği üç bileşeni ile ayrı ayrı analiz ederek elde ettiği verilere göre yönlendirme yapar
Bu biçimde Dünya'nın manyetik alanıyla etkileşim sağlayan manyetitli hücreler algıladığı verileri sinirlere iletir, sinirler ise bunları elektrik sinyallerine çevirerek beyne yorumlaması için gönderir
İşte, güvercinin yapısındaki tüm sistemlerin birbiri ile, mükemmel bir uyum içinde çalışması sayesinde kuş binlerce kilometre uzaklıktaki evinin konumunu şaşmaz bir hesapla tayin edebilir İnsanların, güvercinin ilk yaratıldığı günden beri sahip olduğu bu sistemin benzerini yapabilmeleri ise çok uzun süren araştırmalar sonucunda mümkün olmuş ve üç eksenli manyetometreler (Manyetik momentleri ve manyetik alanların momentlerini ölçmeye, karşılaştırmaya yarayan aygıt) yapılabilmiştir Gaganın yapısındaki mükemmel detayı şuursuz atomların bir araya gelerek yapamayacağı ise çok açık bir gerçektir Kuşkusuz gaganın sahip olduğu kusursuz detay, Yüce Allah’ın üstün aklının ve yaratma sanatının delillerinden yalnızca biridir

Güvercinin Gagasındaki Mükemmel Detay

Bilim adamları güvercinin gagasını farklı ışık ve elektron mikroskopları altında incelemişlerdir Yaptıkları araştırma sonucunda elde ettikleri bulgular mükemmel bir detayın varlığını ortaya koymuştur Peki bilim adamlarını hayrete düşüren bu detaylar nelerdir?

Columba livia isimli posta güvercininin üst gagası 5 mikron (mikron, milimetrenin binde biri) çaplı ve süper mıknatıs özelliğine sahip manyetit (SPM) kristaller içerir
Bu kristaller (SPM nanokristalleri) yaklaşık olarak 1-2 mikron çaplı demetler şeklinde toplanmışlardır
Her manyetik SPM demeti, hücrenin yüzeyine açılan lif kutucuklarına gömülüdür ve bu kutucuklar sayesinde manyetik demetler hassas bir şekilde sinir liflerine yapışırlar
Gaganın içinde, manyetik özellikleri olan demetlere ek olarak, ikinci bir inorganik yapı keşfedilmiştir: Bu, uzun bir sinir lifinin sonlandığı yerde bulunan nano kristal yapıdaki demir-fosfat tabakadır (500 nm (nanometre) uzunluk ve genişlikte, en fazla 100 nm kalınlıktadır)
Sinir liflerinin ucunda bulunan bu demir-fosfat tabakaların anatomik özellikleri incelendiğinde, kuşların Düny'anın manyetik şiddetinde meydana gelen en küçük değişiklikleri bile hissetmelerini sağladıkları anlaşılmıştır


Buraya kadar anlatılan ve insanın anlamakta dahi güçlük çektiği detaylar, güvercinin gagasına yerleştirilmiştir Üstelik bunlar sadece buraya yerleştirilmekle kalmamış aynı zamanda birçok kompleks işlem sayesinde işlev de kazanmışlardır Bu işlev o kadar hassastır ki sinir uçlarının anatomik özellikleri Dünya'nın manyetik alanındaki en küçük şiddetteki değişiklikleri dahi ortaya çıkarabilecek niteliktedir Güvercinin gagasındaki bu detayların derinlemesine düşünülmesi, bunların elbette kendi kendine oluşamayacağını evrimcilerin iddia ettiği gibi kör tesadüflerin böyle mükemmel bir sistem meydana getiremeyeceklerini açıkça ortaya koyar Aksine ince hesaplar ve detaylar bunun üstün bir aklın eseri olduğunu kanıtlar Bu eşsiz aklın sahibi ise alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’tır Rabbimiz bir Kuran ayetinde bu gerçeği şöyle haber vermiştir: “Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır” (Casiye Suresi, 4)

Evrimcilerin Tesadüf İddiası Tamamen Çökmüştür

Güvercine üstün bir konumlandırma yeteneği sağlayan manyetik algılama sistemi, bu sistemin birbiri ile tam bir uyum içinde çalışması, küçücük gaga içinde saklı olan mükemmel detaylar hiçbir şuuru olmayan tesadüflerin eseri olamaz Tesadüflerin evrimcilerin iddia ettiği gibi böylesi muhteşem bir yapıya sahip güvercini meydana getirmesi, bu güvercine mükemmel fizyolojik sistemler eklemesi, manyetitli hücreler yerleştirip kusursuz bir duyu sistemi oluşturması mümkün değildir İnsanların uzun yıllar boyunca uğraşarak bir benzerini elde edemedikleri bu sistemi, güvercinler sonsuz bilgi ve kudret sahibi Yüce Allah’ın onlara bahşetmesi ile ilk yaratıldıkları günden beri kullanmaktadırlar Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah tüm kainatın sahibi olduğunu ve dilemesi ile tüm kainatı bir anda yaratıp, ona kusursuz bir düzen verdiğini bir Kuran ayetinde şöyle bildirmektedir: “Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir” (Furkan Suresi, 2) "Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır)" (Hud Suresi, 56)

Güvercin Gagaları Teknolojiye İlham Kaynağı Oluyor

Bilim adamları güvercinin gagasındaki muhteşem sistemin benzerinin teknoloji alanındaki kullanımının büyük kolaylıklara yol açacağını belirtmekteler Manyetik algılama sisteminin bir benzerinin yapılması durumunda:

Doktorlar ilaçları vücutta sadece hedeflenen noktaya ulaştırabilirler
Yeni bilgi depolama cihazlarına destek verilebilir
Uçaklarda ve uzay mekiklerinde bulunan manyetometrelerin boyutları küçültülebilir

Ancak bunlar şu anda sadece hayal edilebilecek düzeydeki teknolojik imkanlardır Çünkü bilim adamları manyetik alıcıları keşfetmiş olsalar da, bu son derece hassas alıcıları nasıl üreteceklerini bilememektedirler Oysa ki küçücük bir kuş olan posta güvercini milyonlarca yıldan beri Yüce Allah’ın eşsiz yaratışı ile bu son derece hassas algılayıcılara doğdukları andan itibaren sahiptir Frankfurt Üniversitesi’nden bir bilim adamı insanın, Yüce Allah’ın yaratma sanatı karşısındaki acizliğini şöyle ifade etmektedir: “Kuşlar bu parçacıkları milyonlarca yıldan beri üretiyor olmasına rağmen, bunların kullanımından fayda elde etmek isteyen bilim adamları için esas problem, bu parçacıkların teknik üretimi olacaktır

__________________
CHP’siz Atatürkçü,MHP’siz milliyetçi,AKP’siz Müslümanım,Allah istismarcılardan korusun
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Yaratılıştaki Mucizeler

Eski 03-15-2008   #2
Equinox
Varsayılan

Cevap : Yaratılıştaki Mucizeler



SUDAKİ KUSURSUZ YARATILIŞ
Güneş Sistemi'ndeki diğer 63 gök cisminden hiç birinde yaşamın temel şartı olan suyun bulunmadığını biliyor muydunuz? Oysa yeryüzünün büyük bölümü sularla kaplıdır Okyanuslar ve denizler Dünya yüzeyinin toplam dörtte üçünü meydana getirir Öte yandan karalarda da sayısız göl ve nehir vardır Yüksek dağların zirvelerini kaplayan kar ise suyun donmuş halidir Dünya'daki suyun önemli bir bölümü de gökyüzündedir; bulutların her birinde binlerce, bazen milyonlarca ton su bulunur Bu suların bir kısmı da zaman zaman damlalar halinde yere iner, yani yağmur olur Şu an solumakta olduğunuz havanın içinde de mutlaka belirli miktarda su buharı vardır Yağmurlar, denizler, nehirler, akarsular, okyanuslar, musluğu açtığınızda akan içilebilir su… İnsanlar suyun varlığına o kadar alışıktırlar ki yeryüzünün büyük bölümünün sularla kaplı olmasının önemini belki de hiç düşünmezler Oysa su uzayda gerçekten de çok nadir rastlanan bir bileşimdir Bu nedenle bilinen bütün gök cisimlerinin içinde yalnızca Dünya'da suyun bulunuyor olması, üstelik de bu suların içilebilir nitelikte olması son derece önemli bir konudur

Sıkıp suyu çıkaran (bulut)lardan 'bardaktan boşanırcasına su' indirdik Bununla taneler ve bitkiler bitirip-çıkaralım diye Ve birbirine sarmaş-dolaş bahçeleri de
(Nebe Suresi, 14-16)


Susuz bir hayatın var olabilmesi mümkün değildir Su, Allah'ın hayatın temeli olması için özel olarak var ettiği, her türlü fiziksel ve kimyasal özelliği ile hayat için yarattığı bir maddedir Yeryüzündeki milyonlarca çeşit canlı su sayesinde hayatlarını sürdürür, yaşam için gerekli olan dengeler de suyun varlığı sayesinde devamlılığını korur


Suyun Şaşırtıcı Özellikleri

Suyun özellikle ısıyla ilgili (termal) özellikleri dünya üzerindeki canlı yaşamının sürekliliğinde büyük rol oynar Bunlardan birkaç tanesini şöyle sıralayabiliriz: Bilinen tüm sıvılar ısıları düştükçe büzüşür, hacim kaybederler Hacim azalınca yoğunluk artar ve böylece soğuk olan kısımlar daha ağır hale gelir Bu yüzden sıvı maddelerin katı halleri, sıvı hallerine göre daha ağırdır Ama su, bilinen tüm sıvıların aksine, belirli bir ısıya (+ 4°C'ye) düşene kadar büzüşür, daha sonra birdenbire genleşmeye başlar Donduğunda ise daha da genleşir Bu nedenle suyun katı hali, sıvı halinden daha hafiftir Yani buz, aslında "normal" fizik kurallarına göre suyun dibine batması gerekirken, su üstünde yüzer Suyun bu özelliği dünya üzerindeki denizler açısından çok önemlidir Eğer bu özellik olmasa, yani buz suyun üzerinde yüzmese, dünya üzerindeki suyun çok büyük bir bölümü tamamen donacak, göllerde ve denizlerde hiçbir yaşam kalmayacaktı Yağmur damlalarının şekli de özel bir tasarım ürünüdür Buz eridiğinde ya da su buharlaştığında, etraftan ısı çekilir Bunun tersi gerçekleştiğinde ise, dışarıya ısı verilir Bu, "gizli ısı" olarak bilinen kavramdır Tüm sıvıların gizli ısıları vardır Ancak suyun gizli ısısı, bilinen tüm sıvıların en yükseği sayılabilir Ayrıca suyun "termal kapasitesi", yani suyun ısısını bir derece artırmak için gereken ısı miktarı, bilinen diğer sıvıların çok büyük bölümünden daha yüksektir Suyun gizli ısısının ve termal kapasitesinin diğer sıvılara göre çok yüksek olması da denizlerin karalara göre daha geç ısınıp daha geç soğumalarını sağlar Bu nedenle Dünya'da kara üzerindeki ısı farklılıkları en sıcak yer ile en soğuk yer arasında 140°C'ye kadar çıkarken, denizlerin ısı farklılığı en fazla 15-20°C arasında değişir Aynı durum gece-gündüz arasındaki ısı farkında da yaşanır Karada gece ile gündüz arasındaki fark kurak ortamlarda 20-30°C'ye kadar çıkarken, denizlerde en fazla birkaç derecelik bir ısı farkı olur Sırf denizler değil, atmosferdeki su buharı da çok büyük bir denge sağlamaktadır Gece-gündüz arasındaki ısı farkının, su buharının çok az bulunduğu çöllerde çok fazla, deniz iklimi yaşayan yerlerde ise çok daha az olması, bunun bir sonucudur Bundan başka suyun termal iletkenliği, yani ısıyı iletebilme yeteneği de bilinen diğer herhangi bir sıvıdan en az dört kat daha yüksektir Buzun ve karın termal iletkenlikleri ise düşüktür Suyun bu özelliği de çok önemli bir işlev görmektedir Buz, havadaki soğuğu, altındaki su tabakasına çok az iletir Böylece dışarıdaki hava -50°C'yi bulsa bile, denizin üstündeki buz tabakası 1-2 metreyi geçmez Foklar, penguenler ve diğer kutup hayvanları, bu sayede denizin üstündeki buzu delip alttaki suya ulaşabilirler Suyun bu kendine özgü termal özellikleri sayesinde, kış ile yaz ya da gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı daima insanların ve diğer canlıların dayanabileceği bir sınırda kalmaktadır Dünya üzerindeki su miktarı karalara oranla daha az olmuş olsaydı, gece ile gündüz sıcaklıkları arasındaki fark çok artacak, karaların büyük kısmı çöle dönecek ve yaşam imkansızlaşacak ya da en azından çok zorlaşacaktı Okyanusların varlığını düşünelim Okyanuslar güneş ışınlarını karadan daha az yansıtır, böylece karalardan daha fazla güneş enerjisi alır, ama bu ısıyı kendi içinde karalara göre daha dengeli biçimde dağıtır Bu sayede okyanuslar daha sıcak olan ekvator bölgelerini serinleterek aşırı sıcak olmalarını, kutup bölgelerinin soğuk sularını da ısıtarak aşırı soğuk olmalarını ve bunun sonucunda da tamamen donmalarını engeller Eğer böyle olmasa ne olurdu?


Su "Normal" Davransaydı Ne Olurdu?



Su "normal" davransaydı, tüm diğer sıvılar gibi onun da ısı kaybına paralel olarak yoğunluğu artsaydı, yani buz suyun dibine batsaydı ne olurdu?
Bu durumda okyanuslar, denizler ve göllerde, donma alttan başlayacaktı Alltan başlayan donma, yüzeyde soğuğu kesecek bir buz tabakası olmadığı için, yukarı doğru devam edecekti Böylece Dünya'daki göllerin, denizlerin ve okyanusların çok büyük bölümü dev birer buz kütlesi haline gelecekti Denizlerin yüzeyinde sadece birkaç metrelik bir su tabakası kalacak ve hava sıcaklığı artsa bile, dipteki buz asla çözülmeyecekti Böyle bir Dünya'nın denizlerinde hiçbir canlı yaşayamazdı Denizlerin ölü olduğu bir ekolojik sistemde kara canlılarının varlığı da mümkün olamazdı Kısacası Dünya, eğer su "normal" davransaydı, ölü bir gezegen olacaktı Suyun neden "normal" davranmadığı, yani 4°C'ye kadar büzüştükten sonra neden birdenbire genleşmeye başladığı ise, hiç kimsenin cevaplayamadığı bir sorudur Burada yalnızca birkaç tane örneği verilmiş olan suyun özellikleri, bu sıvının insan yaşamı için özel olarak yaratılmış olduğunu göstermektedir Başka hiçbir gezegende böyle bir su kütlesinin olmaması, bunun sadece Dünya üzerinde bulunması elbette ki bir tesadüf değildir İnsan yaşamı için özel olarak yaratılmış olan Dünya, yine özel olarak yaratılmış olan suyla canlandırılmıştır Tüm canlılar için büyük bir nimet olarak suyu yaratan Allah'tır Allah Vakıa Suresi'nde şöyle buyurmaktadır:

Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi? (Vakıa Suresi, 68-70)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Yaratılıştaki Mucizeler

Eski 03-15-2008   #3
Equinox
Varsayılan

Cevap : Yaratılıştaki Mucizeler





SUYUN AKIŞKANLIĞI YAŞAMAMIZ İÇİN EN UYGUN DEĞERDEDİR



Sıvıların akışkanlıkları arasında milyarlarca kat farklılıklar vardır Ama su, bu milyarlarca farklı akışkanlık değerleri içinde tam olması gereken ölçüde yaratılmıştır Sıvı dendiğinde hepimizin gözünün önünde son derece akışkan bir madde canlanır Oysa gerçekte sıvıların akışkanlıkları birbirinden çok farklı olabilir Örneğin katran, gliserol, zeytin yağı ve sülfürik asit arasındaki akışkanlık farkları çok yüksektir Bu sıvılar su ile karşılaştırıldıklarında ise, ortaya çok daha büyük farklar çıkar Çünkü su, katrandan 10 milyar kat, gliserolden bin kat, zeytin yağından yüz kat ve sülfürik asitten de 25 kat daha akışkandır Su, üstteki karşılaştırmadan da anlaşıldığı gibi, çok yüksek bir akışkanlığa sahiptir Hatta, eter ve sıvı hidrojen gibi normal formu gaz olan maddeler bir kenara bırakılırsa, suyun tüm sıvılar içinde akışkanlık değeri en yüksek madde olduğunu söyleyebiliriz Peki acaba suyun bu akışkanlık değerinin bizim için bir önemi var mıdır? Bu hayati sıvı, biraz daha az ya da fazla akışkan olsa, bizim için fark eder miydi? Prof Denton bu sorulara şöyle cevap veriyor: Eğer akışkanlığı daha yüksek olsaydı, su, hayat için uygun bir temel olma özelliğini kesinlikle yitirirdi Örneğin akışkanlığı sıvı hidrojen kadar yüksek olsaydı, canlıların yapıları, tahrip edici etkiler karşısında çok daha şiddetli hareketlere maruz kalacaktı Hassas moleküler yapıların su tarafından desteklenmesi mümkün olmayacak, canlı hücresinin son derece hassas olan yapısı yaşamını sürdüremeyecekti

Öte yandan, suyun akışkanlığı biraz daha az olsaydı, (proteinler, enzimler gibi) makromoleküllerin ve özellikle mitokondri gibi özelleşmiş yapılar ile küçük organellerin kontrollü hareketleri imkansız hale gelecekti Aynı şekilde hücre bölünmesi de imkansızlaşacaktı Hücrenin tüm yaşamsal faaliyetleri fiili olarak donacak ve bizim bildiğimize benzer bir hücre yaşamı mümkün olmayacaktı
Hücrelerin embriyogenez (anne rahmindeki gelişim) sırasındaki hareket etme ve sürünme yeteneklerine bağlı olan daha yüksek organizmaların gelişimi ise, suyun akışkanlığının çok az bile daha düşük olması durumunda, kesinlikle gerçekleşemeyecekti1 (Detaylı bilgi için Bkz, Mucizeler Zinciri, Harun Yahya, Vural Yayıncılık)

Suyun akışkanlık değeri tesadüf değildir



Suyun yüksek akışkanlık değeri, bizim için hayati öneme sahiptir Eğer suyun akışkanlık değeri biraz bile az olsaydı, kanın kılcal damarlar yoluyla taşınması imkansızlaşacaktı Örneğin, karaciğerin karmaşık damar ağı hiçbir zaman kurulamayacaktı Bu kılcal damarlar konusunu biraz daha yakından ele alalım Kılcal damarların amacı, vücudun dört bir yanındaki hücrelerin her birine gerekli oksijen, enerji, besin, hormon gibi maddeleri taşıyabilmektir Bir hücrenin bir kılcal damardan yararlanabilmesi için de, ondan en fazla 50 mikronluk bir mesafe kadar uzak olması gerekir (Bir mikron, milimetrenin binde biridir) Daha uzakta kalan hücreler, beslenemeyerek öleceklerdir İşte bu nedenle insan vücudu öyle bir şekilde yaratılmıştır ki, kılcal damarlar vücudun her bir parçasını ağ gibi sarar Vücudumuzdaki ortalama 5 milyar kılcal damarın toplam uzunluğu 950 km'yi bulur Bazı memelilerde, tek bir santimetrekarelik bir kas alanı içinde, 3000 tane açık kılcal damar yer alır Eğer insan vücudunun en küçük kılcal damarlarının 10 bin tanesini yan yana getirirsek, toplam kalınlıkları ancak bir kurşun kalemin kurşun kısmı kadar olur
Bu kılcal damarların çapı, 3-5 mikron arasında değişir Bu, milimetrenin binde üçü ya da beşi demektir2
Ancak elbette kanın bu kadar daracık damarlar arasında tıkanmadan ve ağırlaşmadan hareket edebilmesi, suyun yüksek akışkanlığı sayesinde mümkün olmaktadır Prof Michael Denton, bu akışkanlığın birazcık bile daha düşük olması durumunda hiçbir kan dolaşımı sisteminin işe yaramayacağını şöyle anlatır: Bir kılcal damar sistemi, ancak kanalların içine pompalanan sıvının yüksek bir akışkanlığa sahip olması durumunda çalışır Yüksek akışkanlık çok önemlidir, çünkü sıvının damar içindeki hareketi, sıvının akışkanlığına doğru orantı ile bağlıdır Buradan açıklıkla görmek mümkündür ki, eğer suyun akışkanlığı sadece birkaç kat daha fazla olsa, kılcal damarlardaki kan akışı için çok büyük bir pompalama basıncı gerekecek ve herhangi bir kılcal damar sistemi işlemez hale gelecektir Eğer suyun akışkanlık değeri biraz az olmuş olsa ve en küçük kılcal damarın çapı 3 mikron yerine 10 mikron olmak zorunda kalsa, bu kılcal damarlar, yeterli oksijen ve glikoz oranını ulaştırabilmek için (beslemeleri gereken) kas dokusunun neredeyse tamamını kaplayacaklardır Açıktır ki, (bu durumda) geniş yaşam formlarının dizaynı imkansız hale gelecek ya da olağanüstü derecede sınırlanacaktır Dolayısıyla, suyun hayata uygun bir temel olabilmesi için, akışkanlığının şu anda sahip olduğu değere çok çok yakın olması, zorunludur3 Bir başka deyişle, suyun tüm diğer özellikleri gibi akışkanlığı da, yaşam için olabilecek en ideal değerdedir Sıvıların akışkanlıkları arasında milyarlarca kat farklılıklar vardır Ama su, bu milyarlarca farklı akışkanlık değeri içinde tam olması gereken değerle yaratılmıştır Allah bir Kuran ayetinde, herşey için bir ölçü kıldığını şöyle buyurmaktadır :


Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir O'na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir (Furkan Suresi, 2)


1) Michael Denton, Nature's Destiny, s 33 2) Michael Denton, Nature's Destiny, s 35 3) Michael Denton, Nature's Destiny, s 35-36

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Yaratılıştaki Mucizeler

Eski 03-15-2008   #4
Equinox
Varsayılan

Cevap : Yaratılıştaki Mucizeler





ÇEKİRGELER GİBİ


Hepsi de alçalmış bakışlarla mezarlarından çıkarlar Tıpkı yayılan çekirgeler gibi 54 Kamer Suresi 7 Yukarıdaki ayette inkârcılara ahirette diriltilecekleri hatırlatılmakta, sonraki ayette ise bu günün inkârcılar için zor bir gün olacağı belirtilmektedir Milyarlarca insanın topluca dirilişi ne kadar da müthiş bir sahnedir! Şaşkınlık Pişmanlık Korku Herkes yalnız başına Bir tek Allah'ın yardımının faydalı olabileceği bir gün Dünya'da çok itibar edilen mevkilerin, ailelerin, paraların, mülklerin fayda etmediği bir gün Geriye dönüşün olmadığı bir gün… İşte o gün insanların mezarlarından çıkışı çekirgelere benzetilir Peki neden çekirgelere? Allah neden bu örneği seçmiştir? Son yüzyılda haşereler üzerinde mikro kameralar ve sistemli gözlemle yapılan araştırmalar bize neden çekirgelerin örnek olarak gösterildiğini açıklamaktadır Herşeyden önce çekirge sürüleri çok kalabalıktır Milyarlarca çekirge bir araya gelerek kilometrelerce uzunluk ve genişlikteki kapkara bir yağmur bulutunu andırırlar Bu sürülerin bazılarının 35 kilometre genişliğinde ve metrelerce derinlikte olduğu tespit edilmiştir Ayrıca çekirgeler yumurtalarını toprağın içine tohum gibi yerleştirirler ve çekirge larvaları uzun bir müddet toprağın altında kaldıktan sonra yeryüzüne çıkarlar Nereden çıkarlar? Toprağın altından Şimdi örnek olarak Amerika'nın New England bölgesinde yaşayan çekirgeleri inceleyelim Bu çekirgeler 17 yaşına bastıkları yılın Mayıs ayında, uzun yıllardan beri yaşadıkları yer altındaki karanlık yarıklardan toprak üzerine çıkarlar Eğer insanlara "Sizi karanlık bir yere kapatacağız ve saatiniz olmadan, dış dünyayla bağlantınız olmadan 17 gün sonra hep beraber dışarı çıkacaksınız" deseniz, emin olun birçok insan 17 günlük süreyi bile doğru tahmin edemez Dünya'dayken maddi bedeni mezara konmuş insanların, ahirette topluca yaratılmalarına bundan güzel örnek olur mu? Kısacası çekirgeler ve insanlar benzer şekilde Toprağın altında uzun bir müddet kaldıktan sonra topluca çok kalabalık olarak yeryüzüne çıkarlar Kuran'da öğüt almamız için örnekler verilir Bu örnekler üzerine düşünmemiz, hem Allah'ın verdiği örneklerin güzelliğini, hem de bu örneklerle kastedilen anlamları anlamamızı sağlayacaktır İşte bunlar bizim insanlara verdiğimiz örneklerdir Ancak bilgi sahiplerinden başkası bunlara akıl erdirmez 29 Ankebut Suresi 43 Gerçekten de insanlara, bu Kuran'da her türlü örneği verdik ki öğüt alsınlar
39 Zümer Suresi 27





KURAN MUCİZELERİ AHİRETİN VARLIĞINI İSPATLAR


Kuran'ın çok büyük bir bölümü ahiretin varlığının anlatımına ayrılmıştır Diyebiliriz ki; Allah'ın varlığı ve buna bağlı anlatımlardan sonra Kuran'ın en önemli haberi, ahiretin var olduğu, Dünya'da yaptıklarımızın, ahiretteki hayatımızı nasıl yaşayacağımızda etkili olacağıdır Kuran 1400 yıl önceden, hiç kimsenin o dönemlerde bilmesine imkan olmayan bilgileri, fizikten embriyoljiye, jeolojiden zoolojiye kadar vermektedir Tüm bu birbirinden farklı konulara giren Kuran, hiçbir konuda kendi döneminin yanlış inançlarını, yanlış bilgilerini içermeden, her konuda tam isabetli, tam mükemmel olarak doğruları ortaya koymuştur İşte bu Kuran'ın en büyük iddiası, en büyük haberi Allah'ın varlığı, Allah'ın varlığının her şeyden daha önemli olduğu ve Allah'a ortaklar koşmamamızdır Kuran, Evren'deki tüm oluşların dayanağı olan Allah'ın varlığını anlatmakta ve Evren'deki tüm oluşumlar Allah'ın bilgisini, kudretini, sanatını göstererek Kuran'ı onaylamaktadır İşte bu en önemli bilgi olan Allah'ın varlığını ortaya koyan Kuran'ın, yeryüzünde hiçbir alternatifi yoktur Kuran, Allah'a inanç gibi en önemli konuyu ortaya koymuş ve insanların bu inancı kazanmasını sağlamıştır Kuran, insanları inançsızlıktan, putperestlikten kurtarmış, aynı zamanda kendisinden önce gelen kitapları ve Peygamberleri de onaylamıştır Kısacası Allah'ın varlığını ve Allah'ın varlığının önemini anlayanlar, bu konudaki inancı oluşturan Kuran'ın da önemini anlayacaklardır Hiçbir kitapta, hiçbir eserde, hiçbir yerde görülmeyen mucizeleri oluşturan Kuran, aynı zamanda en önemli görevi yerine getiren kitaptır Kısacası Kuran; 1 Allah'ın varlığı gibi en önemli konuyu insanlara duyurur ve insanları Allah'a yöneltir 2 Dünya'da eşi ve benzeri olmayan mucizeleri sergiler Böylece hem kendisinin Allah'tan olduğunu, hem mesajlarının doğruluğunu ispatlar örneğin Evren'in yaratılışı ile ilgili ilk üç konuda anlattıklarımızı inceleyin Kuran'ın bu konuda ortaya koyduğu bilgilerin (bilimsel olarak bu konu anlaşılmadan) daha önce hiçbir yerde olmadığını göreceksiniz Kuran'ın anne rahmindeki embriyonun gelişimlerini ele alan açıklamalarını ele alın, durum yine aynıdır Kuran'ın hayvanların dünyası hakkındaki açıklamalarını ele alın, denizlerin altına dair açıklamalarını ele alın, durum hep aynıdır Tüm bu mucizeler ve Kuran'ın üstlendiği görev, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu ve Kuran'ın ne kadar güvenilir olduğunu ispatlar İşte tüm bu mucizelere sahip Kuran'ın daha önce de dediğimiz gibi Allah'ın varlığından sonra en büyük iddiası ahiretin varlığıdır Kuran'ın güvenilirliğini ortaya koyan her mucize böylece ahiretin varlığına da bir delil oluşturmaktadır

AHİRETİ YARATMAK ALLAH İÇİN ÇOK KOLAYDIR

Ahiretin varlığının delilleri pek çoktur İçimizde var olan daima var olma isteği, hiç yok olmama isteği de ahiretin varlığının delilidir Allah susama hissi verince karşılığında su vermiş, acıkma hissini yaratınca karşılığında yiyeceğimiz rızıkları da yaratmıştır İnsanın bu hayatla tatmin olmamasını, sürekli yaşama isteğini, yani ahirete olan muhtaçlığı da yaratan Allah'tır Susama hissine karşı su imkanını, acıkma hissine karşı yeme imkanını yaratan Allah, elbette sürekli yaşama hissimize karşılık ahireti yaratacaktır Allah eğer bunları vermek istemeseydi, bize istemeyi vermezdi Madem ki Allah bize her şeyden daha şiddetli şekilde ahireti istetiyor, elbette verecektir Ahiretin varlığının en önemli ve tek başına yeterli olan delili Allah'ın bu konudaki vaadiKuran'ın mucizeleri ahiretin varlığı için de delildir Kuran'ın en dir Hiç mümkün müdür ki Allah, önemli mesajlarından birisi ahiretin varlığıdır Kendi vaadine inanan, ahireti yaratmanın Allah'a çok kolay olduğuna inanan, Allah'a yönelen ve Allah'tan ahireti isteyen kullarını yalancı çıkarsın, hüsrana uğratsın; buna karşılık Allah'ın vaadine inanmayanları, Allah'ın ahireti yaratmasını mümkün görmeyenleri, Allah'a aldırmayanları, Allah'ı inkâr edenleri ve Allah'a yönelenlerle alay edenleri haklı çıkarsın, onaylasın Elbette ki mümkün değildir! Her görünen Allah'ın doğru sözlü olduğunu, Allah'ın vaadinden caymayacağını gösterir Yalan eksiklikten, zayıflıktan doğar Allah'la beraber ise ne bir eksiklik, ne bir zayıflık düşünülebilir Peygamberimizin döneminde ve sonraki dönemlerde de ahiretin varlığı ile ilgili kuşkuların temelini "Acaba Allah ahiret yaratabilir mi?" sorusu oluşturmuştur Ahiretin varlığı ile ilgili düğümün düğümlendiği soru budur Kuran çok kısa, çok net ve tamamen çözümleyici şekilde bu soruyu yanıtlar, cevabı harika bir şekilde verir 77 İnsan kendisini çok az bir sıvıdan yarattığımızı görmez mi? Şimdi o apaçık bir düşman kesilmiştir 78 Kendi yaratılışını unutarak bize bir de örnek veriyor Dedi ki "çürüdükten sonra kemikleri, kim diriltecek?" 79 De ki: "Kim onları ilk başta yarattıysa, onları yine O diriltecek O, her tür lü yaratmayı bilendir" 36 Yasin Suresi 7779 İlk defa yaratan! Allah'ın bizi yarattığını bilmek, ahiretin varlığını, Allah için ahireti yaratmanın ne kadar kolay olduğunu anlamaya yeterli delildir Evren'i incelememiz; Allah'ın, Evren'i ne kadar mükemmel, ne kadar incelikle ve tüm ayrıntıları planlayarak yarattığını anlamamız, ahireti, Allah'ın ne kadar kolay yaratacağını kavramamız için yeterli olacaktır 49 Dediler ki: "Biz kemikler haline geldikten, toprak haline gelip ufalandıktan sonra mı, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?" 50 De ki: "İsterseniz taş olun, isterseniz demir" 51 "Ya da gönlünüzde büyüyen herhangi bir yaratık olun" Diyecekler ki: "Bizi kim geri döndürecek?" De ki: "Sizi ilk kez yaratan kimse, O…" 17 İsra Suresi 4951 Ahireti yaratmak Allah'a çok kolaydır Hem bu Allah'ın vaadidir, hem bu hepimizin en büyük ihtiyacıdır, hem Kuran'ın yüzlerce ayeti ısrarla ahireti müjdelemektedir Yaratmanın Allah için ne kadar kolay olduğu belliyken inkâr, gerçekten de şaşırılacak bir davranıştır Allah insanın yaratıcısıdır ve toprağın insan bedenini nasıl bozduğunu bilir Allah, toprağın insan bedenini bozmasından ötürü, insanın ilk yaratılışını unutmaz 3 "Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı? Bu uzak bir dönüş" 4 Doğrusu biz yerin onlardan neyi eksilttiğini biliriz Katımızda her şeyin korunduğu bir kitap vardır 50 Kaf Suresi 34




Allah tek bir DNA molekülü içinde bile insan bedenine ait tüm bilgiyi saklamaktadır Kuran yaratılışımıza bakıp ahiretin varlığını anlayabileceğimizi söylerken, birçok ayetinde de Allah'ın nasıl yarattığına gözlerimizi çevirmektedir Kuran'ın mucizelerini incelediğimiz bölümlerde, bu mucizelerin çoğu Allah'ın Evren'deki yaratışının mükemmelliklerine de değinmektedir Vücudumuzun hücreleri her an ölmekte, yeni hücreler her an yaratılmaktadır Hiçbirimizin doğduğu günkü vücudundaki hücreleriyle, bugünkü bir hücresi bile aynı değildir Yediğimiz yiyecekler sürekli vücudumuzdan bir parçaya dönüşür ve eski ölen parçalarımızın yerini alır Vücudumuzun temel taşı olan karbon, hidrojen, azot, oksijen, fosfor, kükürt gibi atomlar biz yaşadıkça sürekli vücudumuza girer ve çıkarlar, sonunda ise toprağa karışırlar Fakat "nefs, ruh" dediğimiz maddi olmayan esas özümüz, bütün bu değişimlerde sürekli aynı kalan özümüzdür Allah daha biz yaşarken bile maddi vücudumuzu sürekli yenileyerek yaratmaktadır Toprağın vücudumuzu nasıl tahrip ettiğini, vücudumuzun aslının nasıl olduğunu bilen Allah, bizi yeniden yaratmayı vaad etmiştir Madem ki bu vaad çok kolaydır ve Allah'ın vaadidir, elbette gerçekleşecektir Evren'in ve yeryüzünün yaratılışına birçok Kuran ayeti gözlerimizi çevirir ve bunların yaratılışı ahiretin yaratılışı, ölülerin diriltilişi için delil olarak gösterilir
Görmüyorlar mı ki, gökleri ve yeryüzünü yaratan ve bunları yaratmakla yorulmayan Allah'ın ölüleri de diriltmeye gücü yetmektedir Evet, O her şeye gücü yetendir 46 Ahkaf Suresi 33 Evren'deki çok uzun mesafeli yaratılışlar, canlıların adedindeki, türlerindeki çok büyük sayılar, Allah için bir adedin de, çok büyük sayılardaki yaratışların da eşit olduğunu, Allah için hiçbir zorluk olmadığını ortaya koyar Sizin yaratılmanız da diriltilmeniz de bir tek kişininki gibidir Allah işitendir, görendir 31 Lokman suresi 28

HAZIRLANALIM GİDİYORUZ


Kuran'da birçok konu apaçık anlatılırken, özellikle bizim duyu organlarıyla algılayamadıklarımız benzetmeli anlatım metoduyla (müteşabih olarak) anlatılır (Bakınız 3Ali İmran Suresi 7 ayet) Ahirette cennet ve cehennemin anlatılışında da bu benzetmeli anlatım metodu kullanılır (Bakınız 2Bakara Suresi 25 Buradan ahiretteki nimetlerin müteşabih, yani benzetimli anlatımla anlatıldığı anlaşılmaktadır) Yani ahiretteki anlatımların tam anlamıyla nasıl olduğunun anlaşılması ancak ahirete gidilmesiyle mümkün olacaktır Dünya'daki anlatımlar ahiret hakkında bir bilgi kaynağı olmakla beraber, bu anlatımlar benzetmeli (müteşabih) oldukları için, bunların %100 ahiretin resmi olarak düşünülmesi hatalı olur Cennetteki mutluluk, cehennemin pişmanlığı apaçık olmakla beraber, Kuran'ın anlatımlarının tam anlamıyla neyin karşılığı olduğu ahirette anlaşılacaktır Ayrıca ahiretle ilgili anlatılanların cennetin ve cehennemin bütününün bilgisini kapsamadığı unutulmamalıdır Türkiye'deki Antalya yöresini anlatmaya kalksak bile Kuran'dan kalın bir kitap olurdu Kuran, cennet ve cehennem ile ilgili tüm ayrıntıları verseydi herhalde birçok cilt kitap olurdu Kuran'da cennet ve cehennem ile ilgili belli kesitler verilir, bu insanlar için belli ipuçları niteliğindedir Cennette birkaç meyvenin isminin sayılması, cennette bir tek o meyvelerin olduğunu göstermez Cennette insan nefsinin arzuladığı her şeyin olduğunun söylenmesi bu dediğimizin bir delilidir (Bakınız 42 Şuara Suresi 22, 43 Zuhruf Suresi 71, 21 Enbiya Suresi 102, 50 Kaf Suresi 35) Kuran insanların ve indiği ilk dönemin genel arzu ve korkularına göre ahiretten kesitler vermiştir Elbette bu kesitler doğrudur Fakat bu kesitler cennet ve cehennemin bütününü ifade etmez, sadece belli tabloları benzetmeli anlatımla anlatır Şu kısacık hayatta Allah'a yönelmekten, ahiret için çabalamaktan daha akıllıca, daha vicdanlıca bir hareket olamaz Dünya hayatı çok kısadır üstelik bu kısa hayatın üçte biri uykuda, birkaç yılı tuvalette, uzunca bir zamanı yolda geçer Birkaç yıllık fazladan zevk uğruna her türlü nimeti veren Allah'a yönelmemek büyük bir nankörlük, Dünya'daki kısacık ömre karşı sonsuz olan ahiret için uğraşmamak büyük bir akılsızlıktır

Allah her yarattığı hakkında mutlak bilgiye sahiptir (36 Yasin Suresi 79), Allah her şeye gücü yetendir (24 Nur Suresi 45), Allah ölüleri diriltecektir (36 Yasin Suresi 12) ve bu Allah için çok kolaydır (64 Tegabun Suresi 7)

Her benlik ölümü tadacaktır Kıyamet günü (Diriliş günü) hak ettiğiniz karşılıklar size eksiksiz olarak ödenecektir Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o kesinlikle kurtulmuştur Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka bir şey değildir 3 Ali İmran Suresi 185

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Yaratılıştaki Mucizeler

Eski 03-15-2008   #5
Equinox
Varsayılan

Cevap : Yaratılıştaki Mucizeler





KURAN'DA EVRENİN VAROLUŞU





20 yüzyılın başlarına dek hakim olan görüş, evrenin sonsuz boyutlara sahip olduğu, sonsuzdan beri var olduğu ve sonsuza kadar da var olacağı şeklindeydi "Statik (durağan) evren modeli" adı verilen bu anlayışa göre, evren için herhangi bir başlangıç veya son söz konusu değildi Materyalist felsefenin de temelini oluşturan bu görüş, evreni sabit, durağan ve değişmez bir maddeler bütünü olarak kabul ederken, bir Yaratıcının varlığını da reddediyordu Oysa 20 yüzyılda gelişen bilim ve teknoloji, materyalistlere zemin sağlayan durağan evren modeli gibi ilkel anlayışları kökünden yıkmıştır 21 yüzyılın başlarında olduğumuz şu dönemde, evrenin bir başlangıcı olduğu, yok iken bir anda büyük bir patlamayla var olduğu modern fizik tarafından pek çok deney, gözlem ve hesapla ispatlanmış durumdadır Ayrıca, evrenin, materyalistlerin iddia ettikleri gibi sabit ve durağan olmadığı, tam tersine sürekli bir hareket ve değişim içinde olduğu, genişlediği de saptanmıştır Bugün bu gerçekler bütün bilim dünyası tarafından kabul edilmektedir Kuran-ı Kerim'de evrenin ortaya çıkışı şöyle açıklanır gökleri ve yeri yoktan var edendir (Enam Suresi, 101)Kuran'da verilen bu bilgi, çağdaş bilimin bulgularıyla tam bir uyum içindedir Başta da belirttiğimiz gibi astrofiziğin ulaştığı kesin sonuç, tüm evrenin madde ve zaman boyutlarıyla birlikte, bir sıfır anında, büyük bir patlamayla var olduğudur "Büyük Patlama", orijinal adıyla "Big Bang" teorisi, tüm evrenin yaklaşık 15 milyar yıl önce tek bir noktanın patlamasıyla yokluktan meydana geldiğini kanıtlamıştır Big Bang'den önce madde diye bir şey yoktur Maddenin, enerjinin, hatta zamanın dahi bulunmadığı, tamamen metafizik olarak tanımlanabilecek bir yokluk ortamında, madde, enerji ve zaman bir anda yaratılmıştır Modern fiziğin ortaya koyduğu bu büyük gerçek, Kuran'da bize 1400 yıl önceden haber verilmektedir




NASA'nın 1992'de gönderdiği Cobe uydusunun hassas tarayıcıları Big Bang'den sonra tüm evrene yayıldığı varsayılan radyasyonun kalıntılarını buldu Bu buluş evrenin yoktan var edildiği gerçeğinin bilimsel bir açıklaması olan Big Bang teorisinin ispatı oldu

KURAN'DA EVRENİN GENİŞLEMESİ



Edwin Hubble, dev teleskobuylaAstronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim'de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir:
Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz (Zariyat Suresi, 47)

Yukarıdaki ayette geçen "sema (gök)" kelimesi Kuran'ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir Türkçeye "Şüphesiz Biz genişleticiyiz (genişleteniz/genişletmekte olanız)" olarak çevrilen Arapça "inna le musiune" ifadesindeki "musi'une" kelimesi, "genişletmek" anlamına gelen "evsea" fiilinden türemiştir "Le" ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek "çok fazla" anlamı katmaktadır Dolayısıyla bu ifade "Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz" anlamı taşımaktadır Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kuran'da bize bildirilenle aynıdır




Georges Lemaitre


20 yüzyılın başlarına dek bilim dünyasında hakim olan tek görüş, "evrenin durağan bir yapıya sahip olduğu ve sonsuzdan beri süregeldiği" şeklindeydi Ancak, günümüz teknolojisi sayesinde gerçekleştirilen araştırma, gözlem ve hesaplamalar evrenin bir başlangıcı olduğunu ve sürekli olarak "genişlediğini" ortaya koyduRus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20 yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesapladılar Bu gerçek, 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlandı Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri sayılmaktadır Hubble bu incelemeler sırasında yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı





Evren ilk patlamadan bu yana her an büyük bir süratle genişlemektedir Bilim adamları genişleyen evreni şişen bir balonun yüzeyine benzetmektedirler Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar Hubble'ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti Kısacası yıldızlar sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı Herşeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli "genişleyen" bir evren anlamına gelmekteydi Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandıKonuyu daha iyi anlamak için, evreni şişirilen bir balonun yüzeyi gibi düşünmek mümkündür Balonun yüzeyindeki noktaların balon şiştikçe birbirlerinden uzaklaşmaları gibi, evrendeki cisimler de evren genişledikçe birbirlerinden uzaklaşmaktadırlar Aslında bu gerçek 20 yüzyılın en büyük bilim adamlarından biri sayılan Albert Einstein tarafından da teorik olarak keşfedilmişti Fakat Einstein, o devrin genel kabul gören "durağan evren modeli" ile ters düşmemek için, bu buluşunu bir kenara bırakmıştı Einstein bu davranışını daha sonra, "kariyerinin en büyük hatası" olarak adlandıracaktı 2 Bu bilimsel gerçek, henüz hiçbir insan tarafından bilinmezken, Kuran'da asırlar önce açıklanmıştır

Çünkü Kuran, tüm evrenin yaratıcısı ve hakimi olan Allah'ın sözüdür

1) S Waqar Ahmed Husaini, The Quran for Astronomy and Earth Exploration from Space, Goodword Press,
3 baskı, New Delhi, 1999, ss 103-108


2) TIME 100: Edwin Hubble

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.