Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bedene, gelişi, ruhların

Ruhların Bedene Gelişi

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ruhların Bedene Gelişi




Ruhların Bedene gelişi



“Lekad halaknel
insane fi ahseni takvim, sümme redednahü esfele safilin – İnsanı en
güzel surette yarattım, sonra alçakların en alçağına ilettim” (Tin,
4-5)
Âyeti ile Alah, ruhun macerasını kullarına açmıştır Ruhlar
âleminde, ruh, Allah'ın bütün güzel niteliklerini taşıyıp, kutsal ve
güzel bir nur-Allah'ın ışığı – iken, su ve topraktan madde âleminin
diğer unsurlarından-elementlerinden-yaratılan, bu durumu ile
süfli-alçak- durumda biyolojik bir yapıt olan insan bedenine iletildiği
belirtilmektedir “İnsana ruhumdan üfürdüm” (Sad, 72) Âyeti kesin
delildir Kutsal âlemden bu alçak ve kirli bedene iletilen ruh, bedende
7 yaşına kadar kutsallığını korumakta, sonra beden ve maddi âlemle
ilişkisini artırınca, yavaş yavaş letafet ve kutsallığını kaybedip
maddeleşmeye, bu suretle alçaklaşmaya başlıyor
Maddeleşen ruh, korkunç
bir madde karanlığına ve cehalet çukuruna düşüyor İlk kutsal durumunu,
Alah ile olan zuhur anındaki anlaşmasını , hatta kendi aslı ve kaynağı
olan özünü , Allah'ını unutuyor Hayvansal duygular hakim oluyor,
zalimleşip vahşi hayvanlar gibi kan dökmeye başlıyor Artık onda
kutsallık ve yücelik kalmamıştır Madde bulaşığı ile kirlenmiş ,
alçalmıştır “Belhüm edel- Hayvandan da aşağıdır” Âyetinin ithamı
altına girmiştir Gerçekleri bilmez, şaşkın ve inkârcı durumdadır

“Vezekkirhüm bi eyyamillah-Allah ile geçen günlerini hatırla” (İbrahim,
5) âyeti ile belirtilen eski o kutsal ve parlak günlerini unutmuş,
korkunç bir bilgisizlik karanlığına yuvarlanmıştır Özü olanAllah'ına
asi ve insanlara, çevresine zararlı bir durum almıştır Artık maddenin
karanlığında, Cehennemdedir
RUHLARIN TEKRAR GELDİĞİ ALEME DÖNÜŞÜ Ulu
Allah, bu duruma düşen insana, Rahman-çok acıyıcı- niteliği ile acımış,
onları bu durumdan kurtarmak için, kutsal ve gerçekleri bilen ruhu
taşıyan bazı özel kişileri-Peygamberler ve Veliler- onlara göndermiş ve
“İrcii ila Rabbiki- Rabb'ine dön” (Fecr 28) çağrısında bulunmuştur İlk
oluş âleminde Allah'ın belirtisi olan, kutsal ruhu taşıtan, bu madde
âlemine gelip, tekrar O’na dönüp kutsallaşan ve yeryüzündekiAllah ile
anlaşmasını unutmuş şaşkın insanları ayıktırmak için, Allah tarafından
tekrar gönderilen, Alah bilgini ve güzel ahlâklı kişiye: “Kâmil İnsan”
denmiştir Olgun insanın içi Hak, dışı halktır
Yani içi kutsal nur,
dışı maddedir İçi ile, içlerin içi Allah'a, dışı ile insanlara
yöneliktir Bu durumu ile iç ve dış âlemi birleştiren bir noktadır

“Kül innema ena beşerün mislüküm yuha- De ki bende sizin gibi insanım,
ancak sizden fazla olarak bende , Tanrının kutsal sözü ve kutsal ruhu ,
yani üstün Allah bilgisi vardır” (Kehf, 110) “İn hüve illa vahyün
yuha- Peygamber (Muhammed) –Olgun İnsan- ne söylerse vahiy -Hakk'ın
sözü- dür” (Necm, 4) Olgun İnsanın sözleri Haktandır

Cahil insandan
ayrıldığı yön budur Yoksa O da insandır Geri dön çağrısı ile
görevlenlendirdiği Olgun İnsana uyan ham kişilere, Olgunun göstereceği
yolda ve Onun yüksek terbiye- eğitimi altında Allah'ın lütfu onları
tekrar ilk durumlarına geçirmektedir Yeniden maddenin katılığından
latifleşmek sureti ile kurtulup,Allah'ın güzel nicelikleri ile
bezenip,Allah bilgisine kavuşacak, iyiliği ve doğruluğu bulup
kutsallaşacak ve Olgun İnsan olmak olanağını kazanacaktır Bu eğitime
eski Tasavvuf bilginleri Seyri süluk – Allah yolunda seyretme –yürüme
demişlerdirİşte Tasavvufta Seyri süluk, Velâyet, Tarikat namları ile
adlanan AllahYolu, bu kutsal ve ruhani, sonsuzluk yolculuğudur Bunun
bir adı da tecrit –maddeden soyunma- kötülüklerden arınma, paklanmadır
Allah: “Soyun, kavuş” demiştir Olgun İnsan sönmemiş kirece ve incire
benzer İncirin içi dolu, şirin, kendi bir tane olup, çekirdeği
binlercedirO çekirdekler “İnsana bütün adlarımı öğrettim” (Bakara,31)
âyetinde belirtilen tüm bilgilerdir Her çekirdek bir adın
yansıtıcısıdır Çünkü varlık bir, nitelikleri binbirdirİnsana “büyük
nüsha” da denmiştir Bütün gerçekleri kendisinde toplamış anlamınadır
Bu yönü ile de bütün nesneleri hem kendinde toplamış , hem de hepsinden
üstündür Niyazi Mısri’nin: “Hüdanın sun’una âyine âlem, Düşüptür
Sâniin mir’atı Âdem” “Allah'ın sanatlarına nesneler aynadır İnsan,
sanatçının-Allah'ın kendisine aynadır” sözü, İnsanınAllah'ı yansıttığı
gerçeğini ifade etmiştirÖzellikle insanın kalbi,Allah'ı yansıtan büyük
ve çok parlak bir ayna veya ampül gibidir Bu gerçeği Tanrı, “Yere Göğe
sığmam, inançlı insanın kalbindeyim” sözü ile açıklamıştır Bu yönü ile
Olgun insan , bilgisiz ve allah bilgisi eğitimi görmemiş insandan
tamamen ayrıdır

Bilgisiz insana insan-ı hayvan denmiştir Bu durum
insanın bedeninde de görülür Diyafram ile beden ikiye bölünmüştürÜst
tarafta kalp ve beyin, alt tarafta kirli sindirim organları ve tenasül
aletleri vardır Diyaframın üst kısmı meleki, alt kısmı hayvanidir
Ancak kalbindeAllah'ın nuru ve beyninde Alllah düşüncesi ve bilgisi
olmayan insanın, tamamı hayvandır Daha da aşağıdır Erzurumlu Osman
Kemali Efendi bu gerçeği şu beyitiyle çok güzel ifade etmiştir “Sireti
hayvan dolu, surette insan istemem, Meyli esfeldir onun, hayr işlese
eyler vebal” Böyle bir insanın temayülü daima belden aşağıyadırOnun
için, hayrı da şerdir Varlık kendisi olan Allah, her yerdedir, ve O,
bize bizden yakın olduğunu Kur’an’da açıklamıştır “Ve nahnü akrebü
ileyhi min hablil varid – Biz insana, boğazındaki damardan daha
yakınız” (Kaf, 16) O, heryerdedir ve yerden münezzehtir Zira mekan
–yer- kendisidir Yerin yeri olmazVarlık kendisi olan Allah, ilksiz
ilk, sonsuz son, dışsız dış, içsiz içtir İlkin ilki, sonun sonu, dışın
dışı , için içi olmaz O bir bütündür, ilk ,son,dış ve iç O’dur Çünkü
O, kenarı olmayan ve nesneler kendisinin çeşitli belirtileri olan daimi
varlıktır O nesneleri ve zamanı kendi varlığından yaratan ve zamanla
da bağlı olmayan ezeli ve ebedi var olandır Zaman kendisidir Var olan
Odur Var vardır, yok yoktur İlk ve son ve iç, yani gayip , dış yani
hazır, kendisi olan Alah için zaman düşünülemez Çünkü;mazi yani evvel,
ati yani son, hal yani hazır kendisi olan Var’a zaman olamaz Geçmiş,
gelecek ve hazır olan O olduğuna göre; geçmiş ve şimdiki ve gelecek O
birtek varlıktır O , daimi olduğuna göre, geçmiş, gelecek, şimdiki
daimi şimdidir Zaman varlığın belirtileri olan nesnelere göredir

Mutlak Varlık ezeli, ebedi ve daimi olduğundan, O’nun için zaman
düşünülemez Zaman, başı ve sonu olan sınırlı ve geçici varlıklar
içindir Fıskıyeden fışkıran damlacıkların havuzdan çıkıp tekrar havuza
döndüğü sıradaki olayda geçen bir zaman vardır Havuz bu sırada zamanla
bağımlı değildir Tıpkı onun gibi, O’ndan -Allah'tan- var olup, tekrar
onda yok olan nesneler zamanla bağlıdır Mutlak ve daimi var olan Allah
zamanla bağlı değildir O bizzat mekan ve zamandır Mekanın ve zamanın,
mekanı ve zamanı olmaz
__________________________________________________ _________________________________
Allah bize bizden yakın olduğunu bildirmiştir ve her şeyi kapladığını
söylemiştir Öyleyse O, bizim hem içimizde, hem de dışımızdadır İçi
röntgen ışınları ile ışıklandırılmış bir odaya giren insanın, o
şiddetli ışıklar bedenini deler geçer Bu durumdaki insanın ışık hem
içinde, hem de tüm çevresindedir

Bu durumu Niyazi Mısri: “ Hak bizim
sinemizde, biz de O’nun sinesindeyiz” sözü ile ne güzel ifade
etmiştir Allah'ın nurunda bilgi olduğu gibi, ses, konuşma ve görüp
işitme nitelikleri de vardır Yine Niyazi bundan 300 yıl önce: “Hak
Taâla nurunu eyleyip kelâm, Kelâmını nur” mısraı ile, bu durumu
açıklamıştır Bu gün radyo ve televizyon, Niyazi’yi doğrulamıştır Işık
sese, ses de ışığa dönüştürülebilmiştir Allah'ın var olanın kendisi ve
bize bizden yakın, hatta tüm nesneleri kapladığı ve bunu Kur’an’da
apaçık bildirdiği halde, insan Allah'tan neden bizzat faydalanamıyor?
O’nun kutsal nurundan, tatlı sesinden fayda görmüyor? Bunun örneği,
elektrik her yerde, maddede, suda, havada, hatta insanın kendi
vucüdunda vardır Ancak biz bunu göremez, anlayamaz ve faydalanamayız
Bir de elektrik teşkilâtı vardır Enerji üretimi ve ampüller vardır

Düğmeye bastığımızda ampül ışık yayar Çıplak kabloya elimizi sürsek
etkilenirizİşte elektrik her yanımızı sardığı halde ve kendi
bedenimizde olduğu halde, ondan nasıl ki doğrudan doğruya
faydalanamayız, Alah'dan da doğrudan doğruya ilişki kurup
faydalanamayız Çünkü Allah çok büyük ve sonsuz nurdur O, kendini
nesneler ve Olgun İnsan ile perdelemiştir Olgun İnsan, O nuru neşreden
ampül ve o enerjiyi muhafaza eden kablo gibidir Olgun İnsanla
karşılaştığımız zaman, ki bunlar Tanrısal kişilerdir (Peygamber ve
Allah bilgini Veliler) nur olan Allah'la ile karşılaşmış gibi oluruz

Onun kalbi, Allah'ı yansıtan büyük ve parlak bir ayna veya elektrik
neşreden bir ampül gibidirElektrik yüklü kabloya benzer Onun eli
beyazdır, “Elyedel beyza” Musa’nın ışık saçan beyaz eli gibidir O
Olgun İnsana uyan, doğrudan doğruya Allah'a uymuştur “İnnellezine
yubaiyuneke innema yubayiun Allah yedillahi fevke eydihim - Ey
Peygamber, sana uyanlar (biat edenler) ancak ve ancak Allah'a
uymuşlardır (tâbi olmuşlardır) ve Tanrının eli onların ellerinin
üstündedir, yani Allah'ın eline tutunmuşlardır” (Feth, 10 ) “Allah’ın
ipine tutunun” (Al-i İmran, 103) ayeti de bu gerçeği açıklar Çünkü
Peygamberin – Olgun İnsanın – nefsi,Allah'ın kutsal kelimi Kur’an’dır
“Men yütiür Resule fekad ata Allah'ın elçisine uyan, Allah'auymuştur
(Nisa, 80) “Kul inküntüm tuhibbun Allahe fettebiuni- De ki siz Allah'ı
seviyor iseniz, bana tâbi olun (bağlanın)” (Al-i İmran, 31) “Vebteu
ileyhil vesile- Allah'ı bulmak isteyen vesileye-aracıya uysun” (Maide,
35) ayetleri, Olgun İnsanın gereğini, önemini belirten apaçık
delillerdirOlgun insanı bulmadıkça ve Ona bağlanıp, Onun Allah yoluna
girmedikçe, Allah'dan ve mânevi nimetlerinden, Allah'ın feyzinden
faydalanmak imkânsızdır Karanlık bir gecede elektrik ışığı her yerde
deyip, ışığı ampülden başka yerde aramak şaşkınlıktan başka bir şey
değildir ÇünküAllah , yolunu, düzenini böyle kurmuştur İnsanlara bu
şekilde kendinden faydalanma yolunu göstermekle, adaletini de
belirtmiştir Allah, insanı kendi sıfatında yaratıp, Onu akıl nuru ile
çok büyük işler yapacak bir niteliğe kavuşturmuştur Bu gün, Göklerin
esrarını çözecek bir yeteneği bulunduğunu isbatlamıştır Bu durumda da
onu kendisine, insanlara ve elinin altındaki yönettiği başta çoluk
çocuğu olmak üzere, çevresine karşı sorumlu tutmuştur Göklere tırmanan
insan, çoluk çocuğunun ve devlet kurma yeteneği ile tüm aciz insanların
sıhhatini ve onların ekonomik yaşantılarını, eşitlik ve adaleti
sağlayacak yeteneklere sahiptir

Bu durumda, Diderot ve Russell gibi
yüksek bir bilgi seviyesine erdikleri halde “küçük çocukları Tanrı
niçin hasta ediyor? Tanrı olsa adil olur ve bu çocuklara hastalık
vermez” gibi saçma laflar insanı doğrusu düşündürmektedir Diderot,
Russell ve benzeri materyalist bilginler, ana-baba ve sosyal devlet
gerçeğini bilmeyecek kadar cahil olsalardı bu konuya değinmek
istemezdik Salgın hastalıkların dışında, çocukların hastalığından anne
ve babası ve o ülkenin devleti sorumludur Ölüm ise , Allah'ın
takdiridir Onu hiçbir kuvvet durduramayacaktır Harpler ,insanlar
tarafından çıkarılmaktadır Haksızları Tanrı muhakkak
cezalandıracaktır Harp vahşeti Tanrıya atfedilip, Allah inkâr
edilemez Bu da başka bir saçmalıktır Allah'ın düzenini hiç kimse
değiştiremeyeceği gibi, kurulu düzenini şunun bunun hatırı için kendisi
de değiştirmez



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.