Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
fethür, rabbani

Fethü'r Rabbani

Eski 08-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Fethü'r Rabbani




Fethü'r Rabbani



Fethü´r Rabbani
Gavsül Azam
Abdülkadir Geylani

Ey oğul! İki adım vardır ki, eğer bu iki adımı atabilirsen Hakk’a ulaştın demektir Eğer kalbin ve
ruhunla, dünyayla ahiretten birer adım, nefsinle diğer insanlardan da birer adım uzaklaşabilirsen, Hakk’a ulaşmış olursun

Sen, kalbin ve ruhun ile bu zahirleri terket İşte o zaman önce başlangıçta, sonra da sonda Hakk’a vâsıl olursun Sen önce başla İlk adımı at Onu tamamlamak, Aziz ve Celil olan Allah’a düşer Başlamak senden, bitirmek de Aziz ve Celil olan Allah’tan Öyle yatağında, yorganının altında ve kapalı kapılar ardında miskin miskin durma İş ara Çalışmak istediğini söyle

Eğer bina sağlam bir temel üzerine oturtulursa, yıkılmaz Yerinde karar kılar Sağlam bir temel
üzerine oturtulmadığı taktirde ise, kısa zamanda çöker, yıkılır Tıpkı bunun gibi, eğer sen de kendi halini dinin zahir hükümleri üzerine oturtursan, hiç kimse ona noksanlık veremez, herhangi bir yerinde gedik açamaz Fakat eğer dinî hayatını onun zahir hükümleri üzerine oturtmazsan, durumun sağlam olmaz Dinî hayatının bir tarafında bir gedik açılabilir Temel çürük olduğu için, bir mertebeye de ulaşamazsın

Allah yolunda halka hitab etme yetkisi insanlardan, onların da salihlerinden, pek ender kişilere nasib olur Salihlerin adeti susmak, sükut etmek, mümkün mertebe konuşmamak, daha çok dinlemek ve tefekkür etmektir Gerçi konuşmakla görevlendirilenleri de vardır Böyleleri,
istemeyerek ve her türlü meşakkatlere katlanarak konuşurlar Bu konuşmalardan sonra, hakikatler aşikar hale gelir İmam-ı Ali Efendimiz, bu konularla ilgili bazı sözlerinde şöyle der:

"Eğer perde kaldırılmış olsa, imanımdaki kesinlik ve sarsılmazlıkta hiçbir artış olmaz (İmanım o derece sağlam, kavi ve sarsılmaz bir noktaya gelmiş ki, hakikatlerin önündeki perdenin kalkmasının bile imanıma vereceği bir sağlamlık yok"

- Görmediğim Rabbe ibadet etmem (İbadet sırasında Rabbimi görüyorum)
- Kalbim bana Rabbimi gösterdi

İlim, kâmil âlimlerin ağzından öğrenilir Âlimlerin meclislerinde hüsn-ü edeple oturunuz Onlara itiraz etmeyiniz Onların meclislerine, ilim ve irfanlarından yararlanmak maksadıyla gidiniz
Başka maksatlarla gitmeyiniz Ta ki, ilimlerine siz de nail olasınız İlim ve irfanlarının bereketi size de gelsin Faydaları, size de şamil olsun

Ariflerin yanında, sükut ederek oturunuz Zahidlerin yanında, onlara rağbet edip ilgi göstererek oturunuz Arif, içinde bulunduğu her anda, Allah’a, bir önceki andan daha yakındır Arifin, İzzet ve Celâl sahibi Rabbine karşı beslediği huşu, tevazu ve alçakgönüllülük, her gelen an yenilenir O, gaipten değil, hâzırdan korkar Yani onun nazarında Rabbi, her an hâzır ve nâzırdır, gaib değildir Huşusunun artması, Rabbine olan yakınlığının artması nisbetindedir

Rabbinin huzurunda dilsizliğinin artması, O’nu müşahedesinin artması kadardır Kim ki Aziz ve Celil olan Allah’ı tanırsa nefsinin, hevasının, tabiatının, âdetinin ve bedeninin dilleri tutulur, dilsiz olur Buna karşılık kalbinin, özünün, halinin, makamının dilleri açılır Onlar tutulmaz, dilsiz olmaz Nail olduğu nimetleri açığa vurarak konuşurlar İşte bunun içindir ki arifler, daha çok
sükut ederek otururlar Ta ki, kendilerinden faydalanılabilsin Kalplerinden fışkıran irfan
şarabından içilebilsin Kim ki İzzet ve Celâl sahibi Allah’ı bilenlerle haşır neşir olmayı arttırırsa, o, nefsini bilir Rabbine karşı da daha çok mütevazi olur İşte bunun içindir
ki, şöyle denir:

"Nefsini bilen, Rabbini bilir" (Hadis)

Nefs, kul ile Rabbi arasında bir perdedir Nefsini tanıyan, Allah’a da, yaratıklara da mütevazi
davranır Nefsini tanıyan, ondan sakınır Onu tanıdığı için Allah’a şükreder Bilir ki, Allah ona
nefsini, sırf kendisinin dünya ve ahiret iyiliğini istediği için tanıtmıştır Arifin zahiri Allah’a şükür ile, bâtını da O’na hamd ile meşguldür Zahiri yükselmekte, bâtını toparlanmaktadır Neşesi içindedir, kederi dışındadır Bu, sırf halini gizlemek için böyledir

Arif, müminin aksine bir hal içindedir Zira müminin kederi kalbinde, yani içindedir, sevinci ise yüzünde, yani dışındadır

Nefsini bilen, bütün hallerinde müminin aksi bir halde bulunur Mümin, hal sahibidir Hal,
değişikliklere uğrar Arif ise makam sahibidir Makam değişikliklere uğramaz, sabittir
Allah dostlarının mecnunluğu, tabii adetleri, nefsani ve hevaî fiilleri terketmek ve şehvani,
nefsani zevklere karşı koyar olmak demektir Yoksa, aklını kaybetmiş deliler anlamında
mecnunlar değillerdir

Allah’ın rahmeti üzerine olsun, Hasan Basri Hazretleri şöyle der:

“Eğer siz Allah dostlarını görmüş olsaydınız, onların deli olduklarına hükmederdiniz Onlar da sizi görmüş olsalardı, bir an bile Allah’a inanmamış olduğunuza hükmederlerdi

Bence, iyiliği emredip kötülükten sakındırma görevini yapan kişi, inzivaya çekilmiş bin abidden
daha hayırlıdır Zira abid, nefsi kendisini helâke sürüklemesin diye inzivaya çekilmiş, böylece
onunla mücahedeyi, bir bakıma terketmiş demektir

Eğer nefsi kalbe ve öze tâbi olduğu bir halde inzivaya çekilmişse, bu makbuldür Zira bu
durumda nefs, onlara tâbi olur Onların görüşünden çıkmaz Onlarla birlik olur, aralarında fark kalmaz Kalp ile özün emrettiğini, nefs de emreder Onların yasakladığını o da yasaklar, onların seçtiğini o da seçer Bu taktirde nefs, nefs-i mutmainne haline gelir Kalp, öz ve nefs, hepsi de bir gayede ve bir hedefte birleşirler Nefs bir mertebeye erdiği zaman, onunla mücahede gevşetilebilir

Kur’an Yaratık Değildir

Ey ahali! Allah’ın kitabına hürmet ediniz Onunla edepleniniz, onunla ahlâklanınız O, Allah ile sizin aranızda yegane vuslattır Allah ile sizi birbirinize bağlayan yegane bağdır

Kur’an’ı mahlûk, yani sonradan varedilmiş bir şey saymayınız O, sonradan yaratılmış herhangi bir varlık değildir Bilakis, Allah’ın ezelî, ebedî kelâmıdır İzzet ve Celâl sahibi Allah, Kur’an için,
“Bu benim kelâmımdır,” deyip dururken, siz, “Hayır, o senin kelâmın değildir,” demeyin İmam

Şafii ile İmam Ahmed (b Hanbel) şöyle derlerdi:

“Kalem mahlûktur, sonradan varolmuştur Fakat kalemin mushaflara yazdığı, mahlûk değildir
Kur’an’ı ezberleyen kalp, zihin, mahlûktur, sonradan varolmuştur Fakat ezberlenen şey,
mahlûk değildir

Gizli Şirk (Putperestlik)

Ey oğul! Sen hiçbir şey üzerinde değilsin Senin müslümanlığın da sıhhatli değil İslam, üzerine
bina kurulan temelin ta kendisidir Senin şehadet getirmen de tam olmamış, eksik Zira dilinle Lâ ilâhe illallah: “Allah’tan başka ilâh yoktur” diyorsun, fakat kalbinle bunu yalanlıyorsun

Kalbinde, içinde birçok ilâhlar var Senin, devlet büyüklerinden ve mahalli idarecilerden korkman, içinde birer ilâhtır Kendi çalışmana, kendi kazancına, kendi gücüne kuvvetine, kendi kulağına, kendi gözüne, kendi zorbalığına güvenmen, içinde birer ilâhtır Zararı, faydayı, bir nimete nail olmayı, bir nimetten yoksun kalmayı insanlardan bilmen, içinde birer ilâhtır

İnsanların çoğu, kalpleriyle, işte bu saydıklarımıza güvenirler, dayanırlar Fakat kendilerine sorarsan, Allah’a dayanıp güvendiklerini söylerler

Lâ ilâhe: “Hiçbir ilâh yoktur,” dediğin zaman, bununla toptan bir reddi (nefyi) onaylıyorsun
İllallah: “ancak Allah vardır,” dediğin zaman ise, yine Allah için toptan bir kabulü (ispatı) onaylamış oluyorsun Bu durumda, her ne zaman kalbin, Hak’tan gayrı bir şeye dayanır, güvenirse; o zaman yukarıdaki külli ispatında yalancı durumuna düşmüş, yani kendi kendini yalanlamış oluyorsun

Kendisine dayanıp güvendiğin o şey de, senin ilâhın oluyor Gerçek ve fiili durum budur Zahire
itibar yoktur Kalbinde birçok ilâh varken, sen nasıl Lâ ilâhe illallah: “Allah’tan başka ilâh yoktur,” diyebilirsin? Allah’tan başka güvenip dayandığın her şey, senin putundur Kalbinde şirk, yani ortak koşma bulunduğu müddetçe, dilinle Kelime-i Tevhid’i söylemen sana fayda vermez Kalp pis oldukça, bedenin temiz olması sana yarar sağlamaz

Tevhid ehli, şeytanını ezer Şirk ehlini ise şeytanları ezer İhlas, sözlerin de, amel ve fiillerin
de özüdür Zira gerek sözler, gerekse fiil ve ameller ihlastan, içtenlikten yoksun bulundukları an, özü olmayan birer kabuk, birer posa haline gelirler Kabuk ve posa ise ancak ateşte yanmaya yarar; ateşte yandıktan sonra iş görecek hale gelir

Ey ahali! Nefsleriniz uluhiyet (ilâh olma) iddiasında Fakat sizin bundan haberiniz yok Zira
nefsleriniz, Hakk’a karşı büyükleniyorlar, kibirleniyorlar Onlar, Allah’ın muradının gayrını
istiyorlar Onlar Allah’ı sevmiyorlar, bilakis, O’nun düşmanı lanetlik şeytanı seviyorlar Allah’ın ezelde takdir ettiği kaderleri gelmeye ve vuku bulmaya başladığı zaman, olanlara boyun eğmiyorlar, teslim olmuyorlar, sabredip tahammül göstermiyorlar

Bilakis itiraz ediyorlar, kaderle çekişiyorlar İslam’ın hakikatinden onların haberi bile yok
Senin kendisine güvenip ümit bağladığın her şey, senin ilâhındır, mabudundur Kendisinden
korktuğun veya kendisine ümit bağladığın her şey, senin ilâhındır, mabudundur Esas sebep olan Allah’ı tamamen unutarak, zararın da, faydanın da kendisinden geldiğini kabul ettiğin her şey, senin ilâhındır, mabudundur Fakat kısa bir süre sonra görürsün sen Allah, kendisini bırakıp da güvendiğin ve bağlandığın ne varsa hepsini alır

Şu hususu iyi bil ki, bütün eşya, sadece Allah’ın hareket ettirmesiyle hareket eder, durdurmasıyla durur O’nun iradesi ve kuvveti olmadan, ne duran bir şey harekete geçebilir, ne de hareket etmekte olan bir şey durabilir Kişi bu hususu böylece bilip kabul eltiği zaman, artık insanları ve diğer varlıkları Allah’a ortak tanıma yükünden ve suçundan kurtulur Allah’a şirk koşmaz

Melekler içinde resim, suret bulunan eve girmezlerse, içinde bir sürü suretlerle putlar bulunan senin kalbine Allah nasıl girer? Allah’tan gayrı her şey bir puttur Öyleyse sen, putları kır
Evi temizle Ey dünyaya kulluk edenler! Ey ahirete kulluk edenler! Siz, Allah’ı da, dünyayı da, ahireti de bilmiyorsunuz Kiminizin putu dünya Kiminizinki ahiret Kiminizinki insanlar Kiminizinki zevkler, nefsani arzular Kiminizinki övülme, halktan tasvip görme, alkış toplama
Allah dışında her şey, bir puttur Kişi Allah’tan gayrı neye bağlandı ve neye gönül verdiyse, o onun putudur

Senin bütün umudun insanlar Her şeyi onlardan bekliyor, onlardan umuyorsun Korkun da
onlardan Hep onlardan korkuyorsun Bu hal, Rabbine şirk koşmaktır, ortak tanımaktır Bu zaman, ahir zamandır Bu zamanda çoğu insanların mabudu, paradan ibarettir Bu zaman
insanlarının çoğu, Musa Aleyhisselam’ın kavmine benzedi Yahudilere benzedi Onlar, altın buzağıyı kendilerine mabud edinmişlerdi Bu zamanın insanının altın buzağısı da paradır Parayı kendine mabud edinmişsin, Rab edinmişsin Paraya tapıyorsun Senin Allah’ın para
Hükümdarlar, devlet büyükleri ve ikbal sahipleri, halktan birçoğunun nazarında birer ilâhtır Dünyevî imkânlar, zenginlikler, sıhhat, afiyet, kuvvet ve kudret, birçok insanların nazarında birer ilâhtır

İnsanların birçoğu, bunlara ve benzeri şeylere taparlar

Dünya zorbalarına, zenginlerine, firavunlarına ve hükümdarlarına saygı gösterip Allah’ı unuttuğun ve O’na saygı göstermediğin takdirde, senin hakkındaki hüküm de, putlara tapanlar hakkındaki hüküm gibidir Sen de putuna saygı gösterenlerden olursun Putlara kulluk etme, onları yaratana kulluk et İşte o zaman, putlar sana boyun eğecektir Sen, namazda iken bile yalan söylüyorsun

Mesela namaza dururken ve gene namaz sırasında, “Allahu Ekber” (Allah her şeyden büyüktür) diyorsun Böylece yalan söylemiş oluyorsun Çünkü senin kalbinde, Allah’tan başka bir ilâh vardır Kendisine güvenip bağlandığın her şey, senin ilâhındır, mabudundur Kendisinden korktuğun ve kendisine ümit beslediğin her şey, senin ilâhındır, taptığındır Kendisinde Allah’tan başka bir şey bulunduğu müddetçe, senin kalbin için kurtuluş yoktur Eğer sen, taşlar üzerinde Allah’a bin yıl secde etsen, değil mi ki kalbinle O’ndan başkasına yöneliyorsun, sana bu secdeler hiçbir fayda vermez Mevlâsından başkasını sever oldukça, o kalp için iyi bir akibet yoktur Allah’tan başka her şeyi kalbinden yoketmedikçe, saadete eremez, bahtiyar olamazsın

Nefs Ya İslam’ın bütün şartlarını hakkıyla yerine getir, ya da aksi halde, “Ben müslümanım,” deme Sen nefsinle beraber olmaya devam eltiğin müddetçe, bu mevkiye erişemezsin Sen, nefsinin heveslerini, arzularını ve zevklerini kendisine vermeye devam ettiğin müddetçe onun kaydındasın, onun ipine bağlısın Nefsinin hakkını ver, fakat heveslerine, arzularına ve zevklerine engel ol Onun bekası, kendisine haklarının verilmesiyledir Helâkı ve mahvolması da, hazlarının, heveslerinin ve arzularının verilmesiyledir Nefsin hakları, ihtiyaç miktarınca yiyecek, içecek, giyecek ve meskendir

Hazlar ise zevk aldığı şeyler ve şehvetler, heveslerdir Onun haklarını şeriat elinden al, yani
şeriatın ölçüleri dahilinde kendisine haklarını ver Hazlarını, Allah’ın ilmindeki ilâhi takdire bırak
Ona daima helâl şeyler yedir, asla haram yedirme Aza kanaat et Yeter ki helâl olsun Nefsini buna alıştır Eğer ilâhi takdirde senin için daha fazlası varsa ve gelirse, o da senindir

Eğer felah, kurtuluş istersen, Rabbine itaat konusunda nefsine muhalefet et, karşı gel Eğer
nefsin Allah’a itaate yönelirse, muvafakat et Allah’a karşı günah işlemeye yönelirse muhalefet
et, karşı koy Nefsinle beraber olmaya devam ettiğin müddetçe, insanları ve diğer varlıkları tanıyamazsın İnsanlarla beraber olmaya devam ettiğin müddetçe de, İzzet ve Celâl sahibi Hakk’ı tanıyamazsın Nefs, daima kötülüğe meyillidir Bu onun fıtratıdır, yaratılışıdır, tabiatıdır

Nefsle bütün hallerde mücahede et Nefsi mücahede ile yumuşat, erit Zira o, eridiği ve serkeşliğini yitirdiği zaman, akl-ı selime ve kalbe teslim olur Sonra kalp, sırr’a, öze teslim olur Öz de, İzzet ve Celâl sahibi Hakk’a teslim olur Böylece hepsinin kaynağı, oraya dayanır Nefsi yumuşatıp eritme işini tamamladığın zaman, sana kalbin yönünden şöyle seslenilir:

“Nefslerinizi öldürmeyiniz Hiç şüphe yok ki, Allah ziyadesiyle merhametlidir,” (Nisa, 4:29)

Sen, nefsin boş ve bâtıl emellerini kır İşte o zaman, o sana itaat edecek, senin istediğin noktaya
gelecektir Nefsini tedavi etmeye çalış Ona de ki:

- Yaptığın iyilikler kendi lehine, kötülükler de gene kendi aleyhinedir İyilik de yapsan, kötülük de yapsan, sonucu kendine dönecektir

Nefsine karşı mücahede et Onun kötü duygularını söküp atmak için savaş Ta ki doğru yolu bulana kadar

İzzet ve Celâl sahibi Allah şöyle buyurur: “Bizim uğrumuzda mücahede edenlere gelince, onları
elbette doğru yolumuza eriştiririz,” (Ankebut, 29:69)

Ve gene, “Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, O da size yardım eder,” (Muhammed, 47:7)

Nefse asla genişlik verme, müsamaha gösterme Onun isteklerine uyma İşte o zaman felah bulur, kurtulursun Onun yüzüne hiçbir zaman gülme Bin sözünden ancak bir tanesine cevap ver Ta ki ahlâkça güzelleşinceye, sükunet buluncaya ve kani oluncaya kadar Eğer senden zevklerle ve hevaî arzularla ilgili bir şey isterse, hep ileriye at, tehir et ve kendisine de ki:

- Heveslerini cennete sakla!

Onu, mahrumiyetin acılığına sabrettir Ta ki lütuf ve ihsan gelsin Eğer onu sabrettirirsen ve o da
sabrederse, Aziz ve Celil olan Allah, onunla beraber olur Zira, şanı yüce olan Allah şöyle
buyurur:

“Hiç şüphesiz, Allah sabredenlerle beraberdir,” (Bakara, 2:153)

Nefsinin hiçbir sözünü kabul etme Zira o, mutlaka şerre meyleder Onun senden yapılmasını
isteyeceği şey, mutlaka şerdir Eğer isteğine cevap verecek olursan, cevabın mutlaka menfi olsun Nefse muhalefet etmek, onun düzelmesine vesile olacak bir harekettir

Nefs ile Hak, bir arada bulunmaz Dünya ile ahiret bir arada bulunmaz Kim ki nefsi ile birlikte ise, o, Cenab-ı Hak’la beraberliği kaçırmıştır Sabırlı ol Allah’ın emirleri ve yasakları doğrultusunda hareket etmekte tahammül göster Eğer sabrın tam ve kâmil olursa, rızan da
tamamlanır, kemâle erer Olumsuz hareket ve davranışlardan sıyrılmışlık halin ortaya çıkar Senin yanında, her şey güzel olur Her hareket ve davranış, Allah’a şükre dönüşür Allah’a uzaklık, yakınlığa dönüşür

Allah’a şirk koşma, ortak tanıma halleri, tevhide dönüşür Artık insanlardan ne zarar görürsün, ne de fayda Senin için zıtlıklar kalmaz Tersine, kapılar ve yönler birleşir Sadece bir tek yön görürsün Bu nokta öyle bir haldir ki, insanların büyük çoğunluğu onu anlayamaz, idrak edemez Diyebiliriz ki bu seviye, ancak milyonda bir insana nasip olur Ve son nefesine kadar devam
edebilir

Allah’ın huzurunda, bu seviyeye erişmiş olarak ölmeye çalış Daha ruhun bedenden çıkmadan
önce, sen nefsini öldürmeye gayret et Onu, sabırla ve hevai isteklerine karşı gelerek öldür Yakında, böyle hareket etmenin faydasını ve güzelliğini öreceksin Sabrın biter Yani sabretme zamanları sınırlıdır Sabretme süresi tamamlandıktan sonra, ardından mükâfatını toplama faslı başlar Sabrın mükafatı bitmez

Ben, sabrettim Sabrın sonunun da daima güzel olduğunu gördüm Önce öldüm Sonra beni diriltti Onunla beraber oldum, onunla beraber malik oldum Seçim ve iradenin terki hususuda nefsimle cihad ettim, savaştım Sonuçta, benim için yukarıda bahsettiğim haller hasıl oldu

Önce bana gel Beni ziyaret et Sonra da Kâbe’ye git, orayı ziyaret et Ben Kâbe’nin kapısıyım Bana gel, ta ki nasıl haccedeceğini sana öğreteyim Sen, mânâya, muhtevaya ve öze değil, şekle rağbet ettin, şekilciliğe ilgi gösterdin Benim sohbetimi isteyen, kendisine söylediklerimi kabul etsin, onların gereği ile amel etsin Ben nasıl hareket ettiysem, o da öylece hareket etsin Aksi halde, benim sohbetime katılmasın:

Zira bu şekilde hareket etmeyen, kârdan çok zarar eder

Ben bir ziyafet sofrasıyım Fakat kimse benden bir şey yemiyor Kapı açık, fakat oraya kimse
girmiyor Ben size hakikatleri kaç kereler söyledim Fakat siz beni dinlemiyor, sözlerime kulak vermiyorsunuz Ben bu söylediklerimi sizin için, sizin iyiliğiniz için söylüyorum Kendim için
söylemiyorum Ben ne zaman ki kalbimden dünya sevgisini çıkarıp attım, işte o zaman bu mertebeye ulaştım Senin tevhidin nasıl doğru olabilir?

Sen Resulullah’ın şu sözünü hiç duymadın mı ki:

“Dünya sevgisi, her hatanın başıdır

Çıkarını sağlama ve zararları defetme evinden çıkmadıkça, senin konuşmaya hakkın yok
Hızla esasa gel, temele koş Temeli sağlamladığın an, binayı yapmaya koyul Temelin harcı fıkıhdır (İslam hukukudur) Fıkıh dedimse bundan maksadım, ilmihal ve fıkıh kitaplarında yazılan,
bedenle ve zahirle ilgili fıkıh değildir Bilakis, kalp fıkhıdır Kalp fıkhı, seni Allah’a yaklaştırır
Zahirle ve bedenle ilgili fıkıh ise, halka yakınlaştırır, hükümdarlara ve devlet ileri gelenlerine
yakınlaştırır

Zamanını ilim öğrenmekle geçiriyorsun, fakat öğrendiklerinle amel etmiyorsun Sen, Hakk’ın
huzurunda susmalı, sükut etmeli ve dilsiz olmalısın Ta ki, ondan konuşma izni gelinceye
kadar Konuşma izni gelince de, gene O’nun kudreti ile konuşursun, kendi kudretinle değil Bu
durumda senin konuşman, kalplerin hastalıklarına deva, özlere şifa, akıllara da ışık olur
Nefsinle cihad konusunda sana yardım edenle arkadaş ol Onun sohbetinde bulun Nefsinin
azmasına yardım edenle arkadaş olma Eğer cahil, ikiyüzlü (münafık), heva ve hevesler peşinde giden bir şeyh, mürşid ile arkadaş olur, onun sohbetinde bulunursan, o senin nefsinin azmasına yardımcı olur Bu tip şeyhlerin, mürşidlerin sohbeti, senin aleyhine olur

Senin yapacağın doğru hareket, nefsinin istek ve arzularına cevap bile vermemek, onun söyleyeceği sözlerle arana bir duvar çekmektir: Onu, tıpkı bir deliyi dinler gibi dinle Sözlerine asla iltifat etme Şehevî, bâtıl ve faydasız zevk ve arzularına kulak asma Senin mahvolman da, onun mahvolması da onun istek ve arzularını kabul etmendedir Eğer onun bâtıl isteklerini kabul eder ve yerine getirirsen, işte o zaman her ikiniz de mahvolursunuz Senin kurtuluşun da, onu kurtuluşu da onun istek ve arzularına karşı gelmendedir Nefs Allah’a itaat ettiği zaman, onun rızkı her yandan bol bol gelir İsyan ettiği ve kibirlendiği zaman ise, rızka sebep olan vasıtalar ortadan kalkar

Siz, işin aslına yapışmalısınız Kolayına kaçmamalısınız İşin esası ve zor kısmı tehlikelerle
ve zahmetlerle doludur Şu nefsi kendine hizmetkâr yap Onu işin esasına sevket İşin zor yanını ve aslını yapmayı, onun alışkanlığı haline getir Zira o, senin kendisine ne yüklersen onu taşır, onu yüklenir Onun tepesinden sopayı hiç eksik etme Eğer sopayı eksik edersen hemen uyur Sırtındaki yükleri de kaldırıp yere vurur Ona tebessüm bile etme O, ancak sopa korkusuyla iş gören kötü huylu bir köle gibidir Onu hiçbir zaman doyasıya yedirme Meğer ki, tokluğun onu azdırmayacağını ve tokluk karşılığında çalışacağını bilmiş olasın

Nefslerinizin üzerinden mücahede sopasını eksik etmeyiniz Onun hilelerine aldanmayınız Uyur
gözükmesine aldanmayınız Yırtıcı hayvanın uyur gözükmesine ve uyuşukluğuna aldanmayınız Zira o, kendisini size uyur gösterir, uyuşuk gösterir Gerçekte ise fırsat kollamaktadır Bunu,
tabiatındaki yırtıcılığın gereği olarak yapmaktadır İşte nefs de, tıpkı yırtıcı hayvanlar gibidir
Kendisini uyur ve uyuşuk gösterir Fırsat bulunca ise hemen harekete geçer Bu nefs, dışarıya karşı uysallık, alçakgönüllülük, itaat ve hayırlara muvafakat gösterişi yapar Halbuki içinde, bunların tamamen aksini gizlemektedir Onun için, onun bitirdiği ve görünürde boyun eğdiği konularda kendisine karşı gayet dikkatli ol, sakın

Ölmeden Evvel Ölmek

Rabbin ile aranda, sen kendin varsın Kendini aradan çıkar İşte o zaman, O’nu görürsün!
Nefsine muhalefet ederek, onunla savaşarak ve onun heves ve arzuları karşısında sağır kesilerek kendini aradan çıkar Nefsinin zevklerini, hevaî arzularını ve budalalıklarını asla yerine getirme İşte o zaman, mahviyete razı olur ve senin kalbinin yüzünden uzaklaşır Nefs-i emmarenin çıktığı yere nefs-i mutmainne girer Nefs, mutmainne hale geldiği ve hakkı kabule müsait olduğu zaman, ona daha önceki ruhtan başka bir ruh üfürülür Bu ruh Rububiyet ruhudur, akıl ruhudur

İki çeşit ölüm vardır Bunlardan biri, avam tabakasının bildiği ölümdür Bu, ruhun bedenden
ayrılması demek olan ölümdür ki, herkesçe bilinmektedir Bir de havas, yani seçkinler
tabakasınca bilinen bir ölüm vardır ki, bu da hevai duyguların, nefslerin, kör tabiatların ve kötü âdet ve alışkanlıkların ölmesi ve yokolması demektir Bu tür ölümde kalp dirilir, hayat bulur
Ölmeden önce öl Hem kendinden geç, hem de Allah’ın gayrı şeylerden İşte o zaman dirilir,
hakiki hayata kavuşursun O zaman, Hak ile birlikte ebedî hayata kavuşursun Görünüşte ölü
gibi olursun, fakat kaderin eli sende olur Onu istediğin tarafa çevirirsin O el, çabasız, gayretsiz
olarak nasibini alır

Allah, kulu bütün menfi duygu ve halleri ile yokolduktan sonra, onu yeniden yaratır Başka bir
yaratışla onu hayata iade eder Önce yokluk (fena) eli ile yokeder Sonrada varlık (beka) eli ile hayata iade eder

Nefs, Allah ile kullar arasında bir perdedir Onları Allah’a karşı perdeler O ortadan kalkınca, perde de kalkmış olur Bayezid-i Bestami Hazretleri demiştir ki:

- Rabbimi rüyada gördüm Dedim ki: “Sana ulaşmanın yolu nedir, Yarabbi?” Bana cevaben
buyurdu: “Nefsini bırak, gel” Bunun üzerine ben de, tıpkı yılanın kılıflarından sıyrılması gibi,
nefsimden sıyrıldım

Arifler, seçkinler kıyametlerini daha dünyada iken vuku buldurmuştur, daha dünya hayatında
nefslerinin tepesine kıyameti dikmişler ve azap gelmeden önce, ağlamasını bilmişlerdir
Sizin hiçbiriniz, “Kıyamet ne zaman kopacak?” diye bir soru sormasın Kıyametin kopmayacağı
zannına kapılmasın Zira unutmasın ki, kendisi öldüğü an, kıyameti kopmuş demektir Kim ki
ölürse, onun kıyameti kopmuştur Senin nefsin, sevgilindir Sen, nefsine aşıksın Halbuki eğer onun, senin düşmanın ve katilin olduğunu bilseydin, mutlaka kendisine karşı çıkar, yemesine içmesine bile engel olur, ancak ihtiyaç miktarı gıdasına izin verirdin Esasen ihtiyaç miktarı yiyecek, onun hakkıdır

Nefsinle savaş Hem de o, olumsuz ve kötü duygularıyla birlikte ölünceye, yokoluncaya kadar
Onunla savaşıp, kötü duygularıyla birlikte kendisini öldürdükten sonra, tekrar dirilt Bu sefer
o, fakih, âlim ve hakikat ihtirasına ermiş olarak dirilecektir

Kader

Kaderi bahane etmek, tembellerin dayanağıdır Tembeller, “Ne yapalım, kader böyle imiş,” derler ve daha çok güzel ameller işlemekten kendi kendilerini yoksun bırakırlar Biz Allah dostları, tembeller gibi hareket etmeyiz Bilakis orta, vasat yolu tutar, çalışır çabalar ve güzel ameller işleriz Biz, “O, şöyle dedi Biz, şöyle dedik Niçin? nasıl?” gibi tartışmalara girmeyiz Sadece çalışır ve gayret sarfederiz

Allah ise dilediğini işler Nitekim, “Allah, yapacağından mesul olmaz İnsanlar ise yapacaklarından sorumlu tutulurlar,” (Enbiya, 21:23)

Allah’a yakın bir kapıda adın yazılmış olmakla beraber, buna mağrur olup da kendini koyuverme
Zira hiç şüphe yok ki onu yazan, silmeye ve yoketmeye de kâdirdir Binayı yapan, yıkmaya da
muktedirdir

Daima taat, korku ve çekinme ayağı üzerinde ol Ta, ölüm gelinceye ve dünyadan ahirete, selamet ayağı üzerinde varıncaya kadar İşte ancak o zaman, Allah’a yakın kapı üzerinde yazılı o iyi halinin, kötü bir hale dönmeyeceğinden emin olabilirsin

Allah, peygamberlerine indirmiş olduğu kitaplardan birinde şöyle buyurur:

- Ben Allah’ım Benden başka ilâh yoktur Kim Benim hükmüme teslimiyet gösterir, vereceğim
belâlara sabreder ve nimetlerime şükrederse, katımda onu sıddıklar topluluğundan yazarım Kim
de Benim hükmüme teslimiyet göstermez, belâlarıma sabretmez ve nimetlerime şükretmezse,
kendisine Benden başka bir Rab arasın

Kaza ve kadere razı olmadığın, belâlara sabretmediğin ve nimetlere de şükretmediğin zaman, senin için Rab yoktur Kendine Allah’tan başka bir Rab ara Halbuki O’ndan gayrı Rab da yok Sana isabet edecek olan mutlaka isabet eder Sen sakınmakla ondan korunamaz ve kurtulamazsın Sana isabet etmeyecek olan da isabet etmez Sen kendi gayret ve çalışmanla onu kendine getiremezsin

İçi Düzeltmek

Ey sofilere mahsus elbiselere bürünmüş kişi! O elbiseyi önce özüne, sonra kalbine, sonra nefsine,
en sonra da bedenine giydir Zühd ve takva özden başlar, bâtından başlar, içten başlar Zahire doğru
gider Zahirden başlayıp bâtına doğru gitmez İlk düzeltilecek şey, evin içidir Evin içinin düzeltilmesini tamamladığın zaman, kapısının düzeltilmesine yönelebilirsin Bâtınsız zahir olmaz Yaratansız yaratılan olmaz Ev olmadan kapı olmaz

Önce İslam’ı olduğu gibi ve doğru olarak anla, gör Sonra al İslam, istislam’dan türemedir Bu, “kayıtsız şartsız teslimiyet ve itaat” demektir Kendisinde ihlas, içtenlik bulunmayan her amel, içi boş bir cevizdir, özü bulunmayan bir kabuktur, kurumuş bir ağaçtır, ruhsuz bir cesettir, mânâ’sız bir surettir Bu, münafıkların amelidir Lafsız amel ol Riyasız ihlas ol Lafını edeceğine amel işle İnsanlara gösteriş yapacağına Allah için
yap Şirksiz tevhid ol Sessiz zikir ol Tasavvuf kelimesi, safa’dan türemedir Yani bu kelimenin aslı, safadır ki bu, halis, safî, temiz demektir

Kişi Rabbini Nasıl Görebilir?

Kulun kalbi bütün fanilerden boşaldığı ve orada Allah’tan başka hiçbir şey kalmadığı zaman, Allah dilediği şekilde kendisini ona gösterir Nasıl ki başkalarını zahiren gösteriyorsa, kendisini de bâtınen gösterir Nasıl ki Mirac gecesinde Peygamber Efendimiz’e gösterdiyse, tıpkı bunun gibi, o kuluna da gösterir Nasıl ki bu kul uykuda iken, gözleri kapalı olduğu halde gördüğü rüyada kendi kendisini görüyorsa, aynen bunun gibi,
Allah’ı da görebilir Gerçekten insan rüyada, o anda gözleri kapalı bulunduğu halde, kendi kendisini aynen ve birçok şekillerde görebiliyor

Tıpkı bunun gibi, Allah o kuluna öyle bir mânâ ihsan eder ki, onunla Rabbini görür O’na yakınlığını görür Sıfatlarını görür Lütuflarını, fazlını ve ihsanını görür Hediyelerini görür Tecelli yerlerini görür Benim söylediklerimi anlamaya çalışınız Onları arkanıza atmayınız Ben, hak içinde hakkı söylüyorum Tecrübelere dayanarak konuşuyorum

Birçoğunuz müslümanlık iddiasında Fakat yanlarında, İslam’ın hakikatinden eser bile yok Vah sizlere! Üzerinizde İslam’ın yalnızca ismi var Bu isim müslümanlığı size fayda vermez İslam’ın şartlarını sadece zahirî yönüyle işliyorsunuz, zahirî yönüyle yaşıyorsunuz Bâtın yönüne ise hiç girmiyorsunuz Amelleriniz hiçbir şeye denk değildir

İmtihan

Sınanma ve denenme, mutlaka gereklidir Özellikle de Allah dostluğunda iddialı olanlar için Eğer sınav ve imtihan olmasaydı, her önüne gelen evliyalık iddiasında bulunur, Allah dostu olduğunu söylerdi İşte bunun içindir ki, büyüklerden biri şöyle demiştir: “Belâ, velayete vekil tayin edilmiştir Ta ki, her önüne gelen evliyalık iddiasına kalkışmasın” Halktan gelen eza ve cefalara sabredip katlanmak ve onların kusurlarından vazgeçmek de, evliyalığın alâmetleri cümlesindendir

İşin kolay olduğunu sanmayınız Sizin birçoğunuz, ihlaslı birer mümin olduklarını iddia ederler Halbuki onlar, gerçekte birer münafıktırlar Eğer imtihan olmasaydı, ihlaslı mümin olma iddiaları çoğalırdı Herkes, kendisinin Allah dostu olduğunu iddia ederdi

Kim ki kendisinin hilim (yumuşaklık) sahibi olduğunu iddia ederse, biz de onu, kendisini öfkelendirme yoluna başvurarak imtihan ederiz Aynı şekilde, cömertlik sahibi olduğunu iddia edeni, kendisinden bir şeyler isteyerek imtihan ederiz Hasılı, her kimki bir şey iddia ederse, biz de onu iddia ettiği şeyin zıddı ile imtihan ederiz

Kul Marifetullah’a eriştiği zaman, Allah onun kalbini bütünüyle kendisine yaklaştırır Vereceklerini bütünüyle verir Onu bütünüyle kendisine dostluk ettirir Bütünüyle aziz kılar Kişinin bütün bu ilâhi lütuflara tamamen sahip olduğu bir anda, -Hz Eyyüb’e yaptığı gibi- onları birdenbire elinden alır Kendisini fakir düşürür
Nefsini başına tekrar musallat eder Onunla arasına bir perde koyar Bütün bunları yapmakla Allah, kulunu denemek, nimetler elinden gidince nasıl hareket edeceğini bizzat kendisine göstermek ister

Eğer kul, halinde sebat eder ve Allah yolundan ayrılmazsa, perdeleri kaldırır ve daha önceleri, sırf denemek için geri aldığı nimetleri ve ilâhi lütufları kendisine gene bahşeder Belâdan kaçma Zira, sabırla karşılandığı takdirde belâ, her hayrın esasıdır, temelidir Peygamberliğin de, risaletin de, evliyalığın da, marifetullah’ın da,
muhabbetin de esası, belâdır Belâlara sabredip tahammül göstermediğin takdirde, senin için temel yok demektir Halbuki herhangi bir bina, ancak temel olursa ayakta durabilir

Allah seni kendisine yakınlaştırır Seni yedirir, içirir Sana hakikatlerin kapılarını açar Seni kendi lütuf ve yakınlık sofrasına oturtur Önüne nimetler serer Buna karşılık, senin de bu hayatta asla eminlik içinde bulunmamanı ister Bu dünya, hüzün yeridir Şimşek, bir parlayıştan ibarettir Çoğu kez, peşinden hemen yağmur gelir

Hz Musa ve Ateş

Musa Aleyhisselam şiddetli hüzün, keder ve darlığa düşünce, daha önce gizli kalmış olan sarsılmaz iman ve inancı ortaya çıktı Gece karanlığının ve karısının çekmekte olduğu acının basmasıyla, Allah ona alâmetlerini belli etti, gösterdi Bunun üzerine Musa Aleyhisselam, yanındakilere şöyle dedi: - Siz burada durun Ben, bir ateş gördüm, (Ta-Ha, 20:10)

Hz Musa, şunları demek istiyordu:

- Ben bir nur, bir ışık gördüm Benim özüm, kalbim, sırrım ve mânâm bir ışık gördü Ezelde hakkımda takdir edilen hüküm geldi Hidayetim geldi İnsanlardan gına geldi Bana velilik ve halifelik geldi Bana, asıl olan geldi İkinci derecedeki gitti Bana hükümdarın bizzat kendisi geldi Hükümdarlık ise benden gitti Firavun
korkusu benden gitti Şimdi bu korku, Firavun’a geçti Artık o korksun

Hz Musa, aile efradına bunları söyledikten sonra, onlara veda etti Onları Rabbine teslim ederek, bir
nur olarak gördüğü ilâhi tecelliye doğru yola çıktı İşte, mümin de böyledir Allah onu kendisine
yakınlaştırdığı ve zatına yakınlık kapısına çağırdığı zaman, onun kalbi sağa, sola, öne, arkaya bakar ve
Allah’a giden yönden başka bütün yönlerin kapalı olduğunu görür Bunun üzerine nefsine, hevasına,
uzuvlarına, âdetine, aile fertlerine ve daha ilgisi bulunan neler varsa, hepsine hitaben şöyle der:

Ben, kalbin nurunu gördüm Onunla dostluk peydah ettim O, Aziz ve Celil olan Rabbimden geliyor İşte ben hemen ona gidiyorum Eğer dönmek mümkün olursa, size gelirim

Bunları söyledikten sonra dünyaya ve ondakilere, bütün sebeplere, bütün heva ve heveslere veda eder Bütün varlıklara veda eder Sonradan varolan, yani ezelî ve ebedî olan Allah’ın dışındaki her şeye veda eder Ve Yaratan’a gitmek üzere yola çıkar Şüphesiz Allah, onun aile fertlerinin ihtiyaçlarını karşılar Kendilerine yardım eder Bütün sebepleri, onların ihtiyaçlarının karşılanması için vesile kılar Bu iş, gündüz oruç tutup gece namaz kılmakla olmaz Nefs, heva, kötü tabiat, cehalet ve kalpte Allah’tan gayrı şeylerin sevgisi varoldukça, sırf
kaba elbiseler giymek ve değersiz yemekler yemekle olmaz Bunlarla hiçbir şey olmaz Sır, sırrın sırrıdır Musa Aleyhisselam, Sina Dağı tarafında bir ateş görünce, aile fertlerini hemen o anda, bulunduğu yerde bıraktı O, ne görmüştü? Kafa gözü bir ateş, kalp gözü de bir nur görmüştü Kafa gözü bir fani görmüş, Kalp gözü ise Hakk’ı görmüştü Şanı yüce olan Allah, Hz Musa’nın kalbinin ağacından ışıldayan bir ateşi, onun nefsine, hevasına, sebeplere ve maddi varlığına göstermişti


Yağmur ve Toprak

Yüce Allah şöyle buyurur:

“Hiçbir şey yoktur ki, hazineleri Bizim nezdimizde bulunmasın Biz onları belli bir miktar dışında
indirmeyiz,” (Hicr, 15:21)

Yağmur, gökten yere iner Sonra, ondan da bitkiler biter Bizim bahsettiğimiz bu hususlar da gene gökten iner Fakat arza, yere değil, kalplerin toprağına iner İnen bu ilâhi nefhalar ve tecelliler sonucunda kalpler titrer, ürperir Herbirinde bir hayır biter, çimlenir Sırlar çimlenir, hikmetler çimlenir, Tevhid çimlenir Allah’a yakınlık
çimlenir O zaman bu kalpte yemyeşil ağaçlar bulunur, meyvalar bulunur O zaman bu kalp, insanların, cinlerin, meleklerin, ruhların toplanma yeri olur, içtima yeri olur

Hz Yusuf

Yusuf Aleyhisselam, kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştı Daha sonraları da zindana düşmüştü Bütün bu sıkıntılara katlandı Sonunda hepsinden kurtulup düze çıkınca ve her şey elinin altına gelince, kardeşlerine şöyle dedi:

- Bütün aile efradınızı bana getirin, (Yusuf,12:93)

O, bu sözleri, başına zenginlik ve devlet kuşu konunca ve sıkıntılar gidip ferahlık, genişlik gelince söyledi Daha önceleri ise, içine atıldığı kuyuda ve zindanda bir dilsiz idi Oradan kurtulunca açık ve seçik olarak konuşmaya başladı

Hz İbrahim

İbrahim Aleyhisselam, ateşe atılmak üzere mancınığa konduğu zaman, bütün fani vasıta ve yardımcılardan sıyrıldı Rabbinin dışında hiçbir şeye meyil vermedi, gönül bağlamadı İşte bunun içindir ki, o anda Allah, ateşe şöyle emir verdi:

- Ey ateş, İbrahim’e karşı serin ve selamet ol, (Enbiya, 21:69)

Kul, Rabbini tevhid ettiği ve Allah için tam bir ihlas sahibi olduğu zaman, bazen O’nun yarattığı bir varlık olarak Tekvin (kevnetme, yaratma) sıfatının çerçevesine girer Bazen de Tekvin sıfatı, kendi yetkisine verilir Bütün bunlar, Allah kullarının seçkinleri (havas) içindir

Cennete giren herkes, bir şey için “Ol” diyebilir, o da olur Bu, Allah’ın Tekvin sıfatının kul tarafından kullanılması demektir Bu, yarın değil, bugün olabilen bir husustur

Kıtmir

Allah dostları, nefslerini erittiler Öyle ki, mânen öldüler, yokluğa erdiler Kader denilen ölü yıkayıcısı da onları bir sağ yanlarına, bir sol yanlarına döndürüyor Ashab-ı Kehf’in Kıtmir’i misali, köpekleri de iki ön ayaklarını ileri doğru uzatmış, yatıyor Nefsin kalıntıları, kader eşiğinin altına serilmiş, yatıyor Yani onların nefslerinin
kalıntıları, kader karşısında hareketsiz duruyor İlim İlim, amel içindir Yoksa sırf ezberlemek ve insanlara anlatmak için değildir

Önce öğren ve öğrendiğinle amel et Sonra da başkasına öğret Önce öğrenir, sonra da öğretirsen,
sendeki ilim konuşur Sen sussan ve konuşmasan bile, ilim, amel diliyle konuşur Yani ilminle işlediğin amel, ilmin amel olarak konuşması demektir

Sen, önce zahir ilmini öğren, sonra da zahir ilminden bâtın ilmine atla Sen, önce şu zahir ilmi ile amel et, zahir ilmini tatbik et Ta ki onunla yaptığın amel, seni yapmadığın şeyin ilmine götürsün

Sen zahir ilmi ile amel et ki, o, seni bâtın ilmine ve bâtın ameline götürsün Şu zahir ilmi, zahirin ışığıdır Bâtın ilmi de bâtının ışığıdır Bâtın ilmi, Rabbinle senin aranda bir ışıktır Her ne zamanki ilminle amel edersen, yolun Allah’a yaklaşır

Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:

- Âlimler, peygamberlerin vârisleridir Âlimler, peygamberlerin ilimleri ile amel edince, onların halifeleri, vârisleri ve naibleri, vekilleri olurlar

İlim kışırdır, kabuktur Amel ise özdür, usaredir Kabuk, özün muhafazası için korunur Öz, tohum ise, kendisinden yağ çıkarmak için korunur Kabuğun içinde öz bulunmayınca, o ne yapılır ki? Özün yağı bulunmadıktan sonra, o neye yarar ki? İlim gitmiş, ziyan olmuştur Çünkü ilimle amel edilmeyince, yani amel gidince, hiç şüphe yok ki ilim de gider Bunun için Peygamber Efendimiz, şöyle buyurmuşlardır:

- İlim, kendisiyle amel edilmesi için çağrıda bulunur Eğer kendisiyle amel edilirse, ne âlâ Aksi halde, ilim geçer, gider

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.