Prof. Dr. Sinsi
|
Tasavvuf Ve Mistisizm
Tasavvuf Ve Mistisizm
Mistisizm ve tasavvuf kelimeleri, kendilerine yüklenen anlamlar itibariyle çoğu kez bir arada kullanılan kavramlar olmuşlardır İslam mistisizmi, sufizm, tasavvuf gibi ifadeler genellikle yanyana ve birbirinin yerine geçen ifadeler şeklinde ele alınmıştır Mistik ya da mistisizm kelimeleri genel bir anlam taşımakta ve gerçeği arayanların ve gizemcilerin arayışlarında önemli manalara işaret eder olmuşlardır Kelime anlamına baktığımızda; mistisizm eski Yunancada, "Dilsiz olmak, konuşmamak, dudakları ve gözleri yummak" gibi anlamlara gelmektedir Kimilerine göre de Grekçe'de "gözlerini kapamak" anlamına gelen "myein" sözcüğünden türetilmiştir Terim olarak ise, insanı ahlâken yüceltme, rûhî saâdete erdirme, özündeki hakîkati kavratma, görünen dünyânın üstünde ve ötesinde görünmeyenin şuûruna erdirme çabası şeklinde ifade edilmiştir
"Mistik tecrübe" denilen rûhî hissediş, anlayış ve algılamalar, hemen hemen tüm din ve felsefî sistemlerde benzerlikler ortaya koymuştur Farklılıklar ise mistiklerin yetiştikleri kültür ve medeniyet ortamına göre değişiklik arzetmiştir Mistisizmin tamamiyle spiritüel bir aktivite ve kavrayış sistemi olduğu düşünülmektedir Bu büyük ölçüde doğru olmakla beraber tam bir anlam bütünlüğü sağlayamamaktadır Genel anlamıyla mistisizmin, çeşitli yöntemler kullanarak insan rûhunun ahlâken yükselmesini sağlamaya çalıştığı ve hedef olarak da ruhi tekamülü ele aldığını söylemek yanlış olmaz Mistisizmde bilinen bilimsel yollardan giderek ya da akıl yürüterek erişilemeyecek bir şeyin varlığından söz edilir ve buna ancak "gözünü kapatarak" inanma sonucu ulaşılabileceğine inanılır
İslamda sufilik, sufizm ya da tasavvuf; mistisizm kapsamında ele alınmaktaysa da tasavvuf birçok konuda gerek Batı gerekse Hint mistisizminden farklılıklar göstermektedir Mistik tecrübeler genellikle temsili ifade ve sembollerle anlatılır Bunun sebebi de, mistiklerin yaşadıkları mânevî zevki ehil olmayandan gizlemek düşüncesidir Mistik, dış alemle bütün ilişkisini keser ve hakikati vecd halindeki deneyimlerinde arar Mistiğin ulaşmak istediği hedef, aydınlanma ya da uyanma denilen yüksek bir şuur halidir Mistisizme göre bu, uzun zaman gerektiren deneyimlerle aşama aşama yaklaşılan, fakat ulaşılıp ulaşılamayacağı bilinmeyen bir hedeftir Reenkarnasyona inanan kimi mistiklere göre, bu hedefe ulaşma süreci pek çok enkarnasyonu kapsayan uzun bir süreçtir İslam ve tasavvuf ise bu tür düşüncelere kapalıdır Nitekim Kur’an-I Kerim’de reenkarnasyon meselesi açık bir şekilde reddedilir Her ne kadar mistiklerde ******sal yeteneklere, ruhsal fenomenlere rastlanmışsa da ve her ne kadar büyük mistiklerin birçoğu, ruhun tekrar bedenlenmesini (reenkarnasyon) kabul eden görüşlere sahip olmuşlarsa da, ruhçu sistem ile mistik sistem gerek teorik gerekse pratik açıdan da pek çok noktada birbirlerinden ayrılırlar
Tasavvuf ile mistisizm çoğu zaman karıştırılmakla birlikte, aralarında bir takım farklar vardır Bunlardan bazıları şu şekilde izah edilebilir Tasavvuf, insana rûhî bir yükselme sağladığı hâlde, mistisizmde gelip geçici hazlar vardır Mistisizm'de ıstırap önem taşıdığı hâlde tasavvufta ıstırabın özel bir yeri yoktur Tasavvufta terbiye metotları bireylerin karakter yapılarına göre farklılık arz ettiği hâlde, mistisizmde bu farklılık ve zenginlik bulunmamaktadır Kişilerin meşreplerine ve sahip olduğu kapasiteye göre farklı usul ve yöntemler uygulanabilmektedir
Tasavvufta mânevî yükseliş için kişisel çaba esas olduğu hâlde mistisizmde bu şekilde değildir Mistik, sadece vecd ehli olduğu hâlde, sûfî hem vecd ehli, hem de ilim talibidir Tasavvufta zikir ve şeyh ile birlikte bulunmak (sohbet) esastır Mistisizmde böyle bir esas yoktur Mistisizm, rûhun cesede hakîmiyetini sağlama çalışmalarıdır Tasavvuf ise rûhun arıtılıp Hakk'a vuslata erdirilmesidir Ancak peygamber veya onun vârisi olan kâmil insan bu derin manayı insanın anlayabileceği bir dilde aktarır
Araştırmalar, İslamiyetten önceki Türk ve İslam öncesi çok dinli Arap topluluklarında da mistisizmin yaşadığını göstermektedir Buna göre, örneğin şaman dinine inanan insanlar, evrende hiç bir şey yokken, bir tek varlığa inanırdı O' da güzellik yani "cemal" idi Ondan başka duyan ve gören yoktu Mitolojik inanca göre, evren ve dünya, güzel olan bu varlığın, bir gün yalnızlıktan usanması ve evreni yaratmasıyla oluşmuştu Şaman dinine inanan Türklerin İslam’dan inandığı Şaman dinindeki Tanrı bu örneğe uygun bir Tanrıdır
Benzer bir durum, İslamiyetten önce yaşamış olan Arap toplumları için de geçerlidir Bu dönemde, çok Tanrılı inanca sahip olan Araplar için, her Tanrının, korkuyla beslenen bir etki ve yaptırım gücü vardı Hıristiyanlıkta da mistisizm kelimesini ilk kullanan Kneber’dir
Tasavvuf, evreni var eden, Allah (CC) ile insan arasında bir sevgi bağı oluşturma, vahdette kesreti (birlikte çokluğu görme ve seyir), kesrette vahdeti bulma (çoklukta birliği görme ve seyir) ve farkındalık temeline dayanmaktadır
Tasavvuf insanoğlunun vazgeçilmez ihtiyacıdır Her devirde kendini göstermiş, ancak müslümanlıkla kemâle ermiştir Bu noktada kemale ermiş bir mistisizm ve tasavvuf anlayışı İslâm tasavvufu şeklinde tam manasını bulabilir Dolayısıyla bizim kullanacağımız ve düşüneceğimiz tasavvuf anlayışı İslam tasavvufudur
Ken’an Rifai bu konuda şöyle diyor: “İnsanlıkla beraber başlayan ve dinlerin cevherini meydana vurma keyfiyeti diyebileceğimiz tasavvuf son istihâlelerini (gelişimini) İslâm dini ile beraber yaparak en olgun ve en kemâlli halini bulmuştur Nasıl ki İslâm dini geçmiş bütün dinleri câmi (kapsayan) ve onların zemini üstünde âbideleşmişse İslâm tasavvufu da böyledir Püsküren bir yanardağın lâvlarını tutacak bir el ayası bulunmadığı gibi tasavvufun da yer yüzüne akmasını önleyecek bir kuvvet yoktur ”
Esaslarını Kur’an ve sünnetten alan tasavvuf anlayışında birarada olmak ve cemaat çok önemli bir kavramdır Allah’a ulaşmayı hedefleyen seyri sülukta kamil bir mürşid ve rehber esas alınmaktadır Kâmil insan, dünyayı gaye bilmeyen ve ücreti yalnız Allah’tan taleb eden kimsedir Çağırdıkları insanları doğruya ve güzele götürürler “Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir ” (Yasin/21)
Görüldüğü üzere tasavvuf, çok uzun bir tarihte, çok geniş bir sahada asırlar boyu farklı kültür çevreleri tarafından uygulanmış dini yaşama tarzı olmuştur Muhakkak ki İslâm'dan önceki yaşam tarzlarının, örflerinin, adetlerinin, kültürlerinin, çevrelerindeki insanların tesiri vardır İran-Hind tesiri, hristiyanların daha önceki zâhidlerinin, rahiblerinin tesirleri var
Bu kadar uzun asırlar Atlas Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a, Sibirya'dan Afrika'nın güney ucuna kadar geniş sahalarda yayılmış olan, bir dini yaşam tarzının arasında farklılıklar olabilir Bunun güzel temsil edilmesi de olabilir, cahillik veya yozlaşma da olabilir Bunu her sahada müşahede etmek veya her sahadan buna misal göstermek mümkündür Ancak zirve, son durak tasavvuf yani İslâmî tasavvufu olmuştur
Tasavvuf kelime olarak Arapça safa kelimesinden gelmekte olup arınma ve temizlenme manasına gelmektedir Umumi bir ifade kullanmak gerekirse ahlak ve ihlas ilmi, kalbin ve ruhun kötülüklerden temizlenmesini öğreten ilimdir Tasavvuf, Allah (CC) sevgisi ve ilahi aşk esası üzerine kurulmuştur İmam-ı Gazali Hazretleri tasavvufu; kalbi sadece Allah'a bağlayıp, masivaya (Allahtan gayrı herşey) gönül bağlamamak şeklinde ifade ederken,
İmam-ı Rabbani hazretleri ise tasavvufun, Allahü Tealanın emir ve yasaklarını yerine getirmekte yardımcı olarak dindeki ihlas mertebesini elde etmeye yaradığını belirtmiştir Tasavvuf herşeyin ötesinde, fuzuli ve gereksiz işleri terketmektir Tasavvuf edep demektir Edepleri gözetmeyen Mevla'nın rızasını kazanamaz Tasavvuf herşeyi yerli yerince görmek demektir
Bir olan Allah dışında birşey görmemek, diğer bir ifade ile de eşyanın hakikatine vakıf olmak, tecellilere saf bir ayna olabilmenin yollarını aramak demektir Kalpleri gaflet ve masivadan koruyan, nefisleri Allahü Teala'ya itaat ettiren, temiz ve pak bir kalbe kavuşturan haldir tasavvuf
Ehl-i sünnet itikadının sağlamlaşıp kalbe yerleşmesini, şüphe ve kötü tesirlerden bu ulvi itikadın korunmasını temin eder Mevla'nın emir ve yasaklarını yerine getirip, ibadetleri kolay ve takva-tadili erkan üzerine yapmayı, ibadetlerden lezzet almayı, ihlasın hasıl olmasını ve nefsi emmarenin tesirinden kişinin korunmasını sağlar O halde inananlar olarak; tasavvufu anlamaya çalışmamız ve bu konuda gayretle öğrenme ve anlama niyeti içerisinde olmamız gerekmektedir
|