Şuara Suresi İle Sıkıntılardan Kurtulmak |
08-06-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Şuara Suresi İle Sıkıntılardan KurtulmakBismillâhirrahmânirrahîm 26/ŞUARÂ-1: Tâ, sin, mim Tâ, Sin, Mim 26/ŞUARÂ-2: Tilke âyâtul kitâbil mubîn(mubîni) Bunlar, Kitab-ı Mübin'in âyetleri'dir 26/ŞUARÂ-3: Lealleke bâhıun nefseke ellâ yekûnû mu?minîn(mu?minîne) Onlar mü'min olmuyorlar diye, neredeyse kendini helâk edeceksin 26/ŞUARÂ-4: İn neşe? nunezzil aleyhim mines semâi âyeten fe zallet a?nâkuhum lehâ hâdıîn(hâdıîne) Eğer dileseydik gökten onlara âyet indirirdik Böylece onların boyunlarını gölgelerdi de (hükmü altına alırdı da) ona itaat ederlerdi 26/ŞUARÂ-5: Ve mâ ye?tîhim min zikrin miner rahmâni muhdesin illâ kânû anhu mu?ridîn(mu?ridîne) Ve Rahmân'dan hiçbir yeni zikir (emir) gelmez ki, ondan yüz çevirmiş olmasınlar 26/ŞUARÂ-6: Fe kad kezzebû fe seye?tîhim enbâu mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne) Böylece onlar yalanladılar Fakat alay etmiş oldukları şeyin haberleri onlara yakında gelecek 26/ŞUARÂ-7: E ve lem yerev ilel ardı kem enbetnâ fîhâ min kulli zevcin kerîm(kerîmin) Onlar yeryüzünü görmediler mi? Orada çeşit çeşit çiftlerin hepsinden, nicelerini (nice bitkiler) yetiştirdik 26/ŞUARÂ-8: İnne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu?minîn(mu?minîne) Muhakkak ki bunda elbette âyet vardır Ve (fakat) onların çoğu mü'min olmadılar 26/ŞUARÂ-9: Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîme) Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette Azîz'dir (yüce), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden) 26/ŞUARÂ-10: Ve iz nâdâ rabbuke mûsâ eni?til kavmez zâlimîn(zâlimîne) Ve Rabbin, Musa (AS)'a zalimler kavmine gitmesi (için) nida etmişti 26/ŞUARÂ-11: Kavme fir?avn(fir?avne), e lâ yettekûn(yettekûne) Firavun kavmi (hâlâ) takva sahibi olmuyorlar mı? 26/ŞUARÂ-12: Kâle rabbi innî ehâfu en yukezzibûn(yukezzibûni) (Musa AS): ?Rabbim, muhakkak ki ben, beni tekzip etmelerinden (yalanlamalarından) korkuyorum? dedi 26/ŞUARÂ-13: Ve yadîku sadrî ve lâ yentaliku lisânî fe ersil ilâ hârûn(hârûne) Ve göğsüm daralıyor ve dilim dönmüyor Bunun için Harun'a gönder 26/ŞUARÂ-14: Ve lehum aleyye zenbun fe ehâfu en yaktulûn(yaktulûni) Ve onlara göre ben, günahkârım Bu yüzden beni öldürmelerinden korkuyorum 26/ŞUARÂ-15: Kâle kellâ, fezhebâ bi âyâtinâ innâ meakum mustemiûn(mustemiûne) (Allahû Tealâ): ?Hayır, haydi âyetlerimizle (ikiniz birden) gidin! Muhakkak ki Biz, sizinle beraber işitenleriz? dedi 26/ŞUARÂ-16: Fe?tiyâ fir?avne fe kûlâ innâ resûlu rabbil âlemîn(âlemîne) Haydi, firavuna (ikiniz) gidin ve böylece ona: ?Muhakkak ki biz, âlemlerin Rabbinin resûlleriyiz? deyin 26/ŞUARÂ-17: En ersil meanâ benî isrâîl(isrâîle) Benî İsrail'i (İsrailoğulları'nı) bizimle beraber gönder! 26/ŞUARÂ-18: Kâle e lem nurabbike fînâ velîden ve lebiste fînâ min umurike sinîn(sinîne) ?Seni biz çocukken, içimizde himaye edip yetiştirmedik mi? Ve ömrünün birçok yılında içimizde kalmadın mı?? dedi 26/ŞUARÂ-19: Ve fealte fa?letekelletî fealte ve ente minel kâfirîn(kâfirîne) Ve sen, yapacağın işi yaptın (cinayet işledin) Ve sen, kâfirlerdensin 26/ŞUARÂ-20: Kâle fealtuhâ izen ve ene mined dâllîn(dâllîne) Musa (AS): ?Onu yaptığım zaman ben, dalâlette olanlardandım? dedi 26/ŞUARÂ-21: Fe ferartu minkum lemmâ hıftukum fe vehebe lî rabbî hukmen ve cealenî minel murselîn(murselîne) O zaman sizden korktuğumdan dolayı kaçtım Fakat Rabbim, bana hikmet bağışladı Ve beni, mürselinlerden (gönderilen elçilerden) kıldı 26/ŞUARÂ-22: Ve tilke ni?metun temunnuhâ aleyye en abbedte benî isrâîl(isrâîle) Ve bu bana lütufta bulunduğun ni'met, Benî İsrail'i (İsrailoğulları'nı) senin köle yapmandır 26/ŞUARÂ-23: Kâle fir?avnu ve mâ rabbul âlemîn(âlemîne) (Firavun): ?Âlemlerin Rabbi nedir (ne demektir)?? dedi 26/ŞUARÂ-24: Kâle rabbus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ, in kuntum mûkınîn(mûkınîne) (Musa AS): ?Eğer yakîn (hasıl ederek) inananlarsanız; (O), göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir? dedi 26/ŞUARÂ-25: Kâle li men havlehû e lâ testemiûn(testemiûne) (Firavun) etrafındakilere: ?İşitmiyor musunuz?? dedi 26/ŞUARÂ-26: Kâle rabbukum ve rabbu âbâikumul evvelîn(evvelîne) (Musa AS): ?Sizin ve sizden evvelki atalarınızın da Rabbidir? dedi 26/ŞUARÂ-27: Kâle inne resûlekumullezî ursile ileykum le mecnûn(mecnûnun) (Firavun): ?Muhakkak ki size gönderilmiş olan resûlünüz mutlaka mecnundur (delidir)? dedi 26/ŞUARÂ-28: Kâle rabbul meşrıkı vel magribi ve mâ beynehumâ, in kuntum ta?kılûn(ta?kılûne) (Musa AS): ?Eğer akletmiş olsanız, şarkın ve garbın (doğunun ve batının) ve ikisi arasındakilerin de Rabbidir? dedi 26/ŞUARÂ-29: Kâle leinittehazte ilâhen gayrî le ec?alenneke minel mescûnîn(mescûnîne) (Firavun): ?Eğer gerçekten benden başka bir ilâh edinirsen, seni mutlaka zindana atılanlardan kılarım? 26/ŞUARÂ-30: Kâle e ve lev ci?tuke bi şey?in mubîn(mubînin) (Musa AS): ?Sana apaçık bir şey getirsem de mi?? dedi 26/ŞUARÂ-31: Kâle fe?ti bihî in kunte mines sâdikîn(sâdikîne) (Firavun): ?Öyleyse sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen, onu getir? dedi 26/ŞUARÂ-32: Fe elkâ asâhu fe izâ hiye su?bânun mubîn(mubînun) Bunun üzerine Musa (AS) asasını attı O zaman o, apaçık (gerçek) bir yılan oldu 26/ŞUARÂ-33: Ve nezea yedehu fe izâ hiye beydâu lin nâzırîn(nâzırîne) Ve elini çıkardı İşte o zaman onu seyredenler için o, bembeyaz (nurlu) oldu 26/ŞUARÂ-34: Kâle lil melei havlehû inne hâzâ le sâhırun alîm(alîmun) (Firavun), etrafındaki ileri gelenlere: ?Muhakkak ki bu, gerçekten bilgin bir sihirbazdır? dedi 26/ŞUARÂ-35: Yurîdu en yuhricekum min ardıkum bi sıhrihî fe mâzâ te?murûn(te?murûne) Sizi sihri ile yurdunuzdan çıkarmak istiyor Bu taktirde ne emredersiniz? 26/ŞUARÂ-36: Kâlû ercih ve ehâhu veb?as fîl medâini hâşirîn(hâşirîne) ?Onu ve kardeşini beklet Ve şehirlere toplayıcılar gönder!? dediler 26/ŞUARÂ-37: Ye?tûke bi kulli sehhârin alîm(alîmin) Bilgin (alîm) sihirbazların hepsini sana getirsinler 26/ŞUARÂ-38: Fe cumias seharatu li mîkâti yevmin ma?lûm(ma?lûmin) Böylece sihirbazlar, bilinen bir günün belli bir vaktinde biraraya getirildiler 26/ŞUARÂ-39: Ve kîle lin nâsi hel entum muctemiûn(muctemiûne) Ve insanlara: ?Siz toplandınız mı?? denildi 26/ŞUARÂ-40: Leallenâ nettebius seharate in kânû humul gâlibîn(gâlibîne) Eğer onlar gâlip gelirlerse o zaman biz, sihirbazlara tâbî oluruz 26/ŞUARÂ-41: Fe lemmâ câes seharatu kâlû li fir?avne e inne lenâ le ecran in kunnâ nahnul gâlibîn(gâlibîne) Sihirbazlar, firavuna geldikleri zaman: ?Eğer biz gâlip gelirsek, gerçekten bize mutlaka bir ecir (mükâfat) var mı?? dediler 26/ŞUARÂ-42: Kâle neam ve innekum izen le minel mukarrabîn(mukarrabîne) (Firavun): ?Evet, muhakkak ki siz o zaman, (bana) yakınlardan olacaksınız? dedi 26/ŞUARÂ-43: Kâle lehum mûsâ elkû mâ entum mulkûn(mulkûne) (Musa (AS) onlara): ?Atacağınız şeyi atın? dedi 26/ŞUARÂ-44: Fe elkav hıbâlehum ve ısıyyehum ve kâlû bi izzeti fir?avne innâ le nahnul gâlibûn(gâlibûne) Böylece iplerini ve asalarını attılar Ve ?Firavunun izzeti için muhakkak ki gâlip gelenler elbette bizleriz? dediler 26/ŞUARÂ-45: Fe elkâ mûsâ asâhu fe izâ hiye telkafu mâ ye?fikûn(ye?fikûne) Sonra Musa (AS) asasını attı İşte o zaman, o (Musa (AS)'ın asası) onların uydurdukları şeyleri yutuyordu 26/ŞUARÂ-46: Fe ulkıyes seharatu sâcidîn(sâcidîne) Sihirbazlar hemen secde ederek yere kapandılar 26/ŞUARÂ-47: Kâlû âmennâ bi rabbil âlemîn(âlemîne) ?Âlemlerin Rabbine îmân ettik? dediler 26/ŞUARÂ-48: Rabbi mûsâ ve hârûn(hârûne) Musa (AS) ve Harun (AS)'ın Rabbine (îmân ettik) 26/ŞUARÂ-49: Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sıhr(sıhra), fe le sevfe ta?lemûn(ta?lemûne), le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hılâfin ve le usallibennekum ecmaîn(ecmaîne) (Firavun): ?Benim size izin vermemden evvel, siz O'na îmân ettiniz Muhakkak ki O, size sihri öğreten büyüğünüz (ustanız) Artık yakında elbette bileceksiniz Ellerinizi ve ayaklarınızı mutlaka çaprazlama kestireceğim Ve sizin hepinizi mutlaka astıracağım? dedi 26/ŞUARÂ-50: Kâlû lâ dayra innâ ilâ rabbinâ munkalibûn(munkalibûne) ?Önemli değil Muhakkak ki biz, Rabbimize dönücüleriz (dönecek olanlarız)? dediler 26/ŞUARÂ-51: İnnâ natmeu en yagfira lenâ rabbunâ hatâyânâ en kunnâ evvelel mu?minîn(mu?minîne) Muhakkak ki biz, mü'minlerin ilki olduk diye Rabbimizin, hatalarımızı mağfiret etmesini umuyoruz (istiyoruz) 26/ŞUARÂ-52: Ve evhaynâ ilâ mûsâ en esri bi ıbâdî innekum muttebeûn(muttebeûne) Ve Musa (AS)'a ?Kullarım ile gece yola çık Muhakkak ki siz, takip edilecek olanlarsınız? diye vahyettik 26/ŞUARÂ-53: Fe ersele fir?avnu fîl medâini hâşirîn(hâşirîne) Bunun üzerine firavun, şehirlere toplayıcılar gönderdi 26/ŞUARÂ-54: İnne hâulâi le şirzimetun kalîlûn(kalîlûne) Ve muhakkak ki bunlar, gerçekten (sayıları) az olan küçük bir grup 26/ŞUARÂ-55: Ve innehum lenâ le gâizûn(gâizûne) Ve muhakkak ki onlar, gerçekten bizi çok öfkelendiren (bize karşı çok öfke duyan) (bir toplum) 26/ŞUARÂ-56: Ve innâ le cemîun hâzirûn(hâzirûne) Ve muhakkak ki biz, gerçekten sakınılan (korkulan) bir topluluğuz 26/ŞUARÂ-57: Fe ahracnâhum min cennâtin ve uyûn(uyûnin) Böylece Biz, onları (firavun ve kavmini) bahçelerden ve pınarlardan çıkardık 26/ŞUARÂ-58: Ve kunûzin ve makâmin kerîm(kerîmin) Ve hazinelerden ve kerim (ikram edilmiş, yüksek) makamlardan (çıkardık) 26/ŞUARÂ-59: Kezâlik(kezâlike), ve evresnâhâ benî isrâîl(isrâîle) İşte böylece onlara (onların ülkesine), İsrailoğulları'nı varis kıldık 26/ŞUARÂ-60: Fe etbeûhum muşrikîn(muşrikîne) Böylece doğuya doğru (Kızıldeniz'e doğru), onların peşine düştüler 26/ŞUARÂ-61: Fe lemmâ terâel cem?âni kâle ashâbu musâ innâ le mudrakûn(mudrakûne) İki topluluk birbirini gördüğü zaman, Musa (AS)'ın ashabı, ?Gerçekten bize yetiştiler? dediler 26/ŞUARÂ-62: Kâle kellâ, inne maiye rabbî seyehdîn(seyehdîni) (Musa AS): ?Hayır, muhakkak ki Rabbim benimle beraber, O, beni hidayete (kurtuluşa) ulaştıracaktır? dedi 26/ŞUARÂ-63: Fe evhaynâ ilâ mûsâ enıdrib bi asâkel bahr(bahra), fenfeleka fe kâne kullu firkın ket tavdil azîm(azîmi) O zaman Musa (AS)'a: ?Asanı denize vur? diye vahyettik Hemen deniz infilâk etti (patlayarak yarıldı ve ikiye ayrıldı) Böylece her parça büyük ve yüksek dağ gibi oldu 26/ŞUARÂ-64: Ve ezlefnâ semmel âharîn(âharîne) Ve diğerlerini (de) oraya yaklaştırdık 26/ŞUARÂ-65: Ve enceynâ mûsâ ve men meahû ecmaîn(ecmaîne) Ve Musa (AS)'ı ve onunla beraber olanların hepsini kurtardık 26/ŞUARÂ-66: Summe agraknel âharîn(âharîne) Sonra diğerlerini (denizde) boğduk 26/ŞUARÂ-67: İnne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu?minîn(mu?minîne) Muhakkak ki bunda gerçekten âyet (ibret) vardır (Fakat) onların çoğu mü'min olmadılar 26/ŞUARÂ-68: Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu) Ve muhakkak ki senin Rabbin, işte O, elbette Azîz'dir (yüce), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden) 26/ŞUARÂ-69: Vetlu aleyhim nebee ibrâhîm(ibrâhîme) Ve onlara İbrâhîm (AS)'ın haberini tilâvet et (oku)! 26/ŞUARÂ-70: İz kâle li ebîhi ve kavmihî mâ ta?budûn(ta?budûne) Babasına ve onun kavmine: ?Taptığınız şey nedir?? demişti 26/ŞUARÂ-71: Kâlû na?budu asnâmen fe nezallu lehâ âkifîn(âkifîne) ?Biz putlara tapıyoruz Böylece onlara devamlı ibadet edeceğiz? dediler 26/ŞUARÂ-72: Kâle hel yesmeûnekum iz ted?ûn(ted?ûne) (İbrâhîm AS): ?Dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı?? dedi 26/ŞUARÂ-73: Ev yenfeûnekum ev yedurrûn(yedurrûne) Yoksa size fayda veya zarar veriyorlar mı? 26/ŞUARÂ-74: Kâlû bel vecednâ âbâenâ kezâlike yef?alûn(yef?alûne) ?Hayır, babalarımızı böyle yapıyor (ibadet ediyor) bulduk? dediler 26/ŞUARÂ-75: Kâle e fe raeytum mâ kuntum ta?budûn(ta?budûne) (İbrâhîm AS): ?Öyleyse taptığınız şeylerin ne olduğunu gördünüz mü?? dedi 26/ŞUARÂ-76: Entum ve âbâukumul akdemûn(akdemûne) Siz ve sizin, geçmişteki babalarınızın (taptığı şeyleri) 26/ŞUARÂ-77: Fe innehum aduvvun lî illâ rabbel âlemîn(âlemîne) Muhakkak ki onlar, benim için düşmandır ama âlemlerin Rabbi hariç 26/ŞUARÂ-78: Ellezî halakanî fe huve yehdîn(yehdîni) Beni yaratan da hidayete erdiren de O'dur 26/ŞUARÂ-79: Vellezî huve yut?ımunî ve yeskîn(yeskîni) Ve beni yediren ve içiren, O'dur 26/ŞUARÂ-80: Ve izâ maridtu fe huve yeşfîn(yeşfîni) Ve hastalandığım zaman bana şifa veren, O'dur 26/ŞUARÂ-81: Vellezî yumîtunî summe yuhyîn(yuhyîni) Ve beni öldürecek, sonra (da) beni diriltecek olan, O'dur 26/ŞUARÂ-82: Vellezî atmeu en yagfira lî hatîetî yevmed dîn(dîni) Ve dîn günü, benim hatalarımı mağfiret etmesini umduğum da O'dur 26/ŞUARÂ-83: Rabbi heb lî hukmen ve elhıknî bis sâlihîn(sâlihîne) Rabbim bana hikmet bağışla ve beni salihlere dahil et 26/ŞUARÂ-84: Vec?al lî lisâne sıdkın fîl âhırîn(âhırîne) Ve beni, sonrakilerin lisanlarında sadık kıl (sonraki nesiller arasında benim anılmamı sağla) 26/ŞUARÂ-85: Vec?alnî min veraseti cennetin naîm(naîmi) Ve beni, ni'metlendirilmiş cennetlerinin varislerinden kıl 26/ŞUARÂ-86: Vagfir li ebî innehu kâne mined dâllîn(dâllîne) Ve babamı mağfiret et, muhakkak ki o dalâlette kalanlardan oldu 26/ŞUARÂ-87: Ve lâ tuhzinî yevme yûb?asûn(yûb?asûne) Ve beas günü (yeniden dirilme günü, kıyâmet günü) beni mahzun etme 26/ŞUARÂ-88: Yevme lâ yenfau mâlun ve lâ benûn(benûne) Çocukların ve malın fayda vermediği gün (beni utandırma) 26/ŞUARÂ-89: İllâ men etâllâhe bi kalbin selîm(selîmin) Allah'a selîm (selâmete ermiş) kalple gelenler hariç 26/ŞUARÂ-90: Ve uzlifetil cennetu lil muttekîn(muttekîne) Ve cennet, takva sahiplerine yaklaştırıldı 26/ŞUARÂ-91: Ve burrizetil cahîmu lil gâvîn(gâvîne) Ve cehennem azgınlara (azgınlar için) bariz olarak gösterildi 26/ŞUARÂ-92: Ve kîle lehum eyne mâ kuntum ta?budûn(ta?budûne) Ve onlara: ?Tapmakta olduğunuz şeyler nerede?? denildi 26/ŞUARÂ-93: Min dûnillâh(dûnillâhi), hel yensurûnekum ev yentesırûn(yentesırûne) Allah'tan başka (ilâhlarınız) size yardım ediyorlar mı (edebiliyorlar mı) veya kendilerine yardım edebiliyorlar mı? 26/ŞUARÂ-94: Fe kubkıbû fîhâ hum vel gâvun(gâvune) Onlar (putperestler) ve azgınlar, oraya (cehenneme) yüzüstü (burunları yere sürtünerek) atılırlar 26/ŞUARÂ-95: Ve cunûdu iblîse ecmeûn(ecmeûne) Ve iblisin ordularının hepsi 26/ŞUARÂ-96: Kâlû ve hum fîhâ yahtesımûn(yahtesımûne) Onlar (taptıkları şeyler ve onlara tapanlar) orada hasım olarak (düşmanca çekişerek) dediler ki? 26/ŞUARÂ-97: Tallâhi in kunnâ le fî dalâlin mubîn(mubînin) Allah'a yemin olsun ki, biz mutlaka apaçık bir dalâlet içindeydik 26/ŞUARÂ-98: İz nusevvîkum bi rabbil âlemîn(âlemîne) Âlemlerin Rabbi ile sizi (putları) bir tutuyorduk 26/ŞUARÂ-99: Ve mâ edallenâ illel mucrimûn(mucrimûne) Ve bizi mücrimlerden (hidayete mani olanlardan) başkası dalâlette bırakmadı 26/ŞUARÂ-100: Fe mâ lenâ min şâfiîn(şâfiîne) Artık bizim için bir şefaatçi yoktur 26/ŞUARÂ-101: Ve lâ sadîkın hamîm(hamîmin) Ve (bizim için) sadık bir dost yoktur 26/ŞUARÂ-102: Fe lev enne lenâ kerraten fe nekûne minel mu?minîn(mu?minîne) Bizim için keşke bir kere daha (dünyaya dönüş) olsaydı, o zaman biz mü'minlerden olurduk 26/ŞUARÂ-103: İnne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu?minîn(mu?minîne) Muhakkak ki bunda elbette bir âyet (ibret) vardır Fakat onların çoğu (buna rağmen) mü'min olmadılar 26/ŞUARÂ-104: Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu) Ve muhakkak ki senin Rabbin, O, Azîz'dir (yüce), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden) 26/ŞUARÂ-105: Kezzebet kavmu nûhınil murselîn(murselîne) Nuh'un kavmi, mürselinleri (resûlleri) tekzip ettiler (yalanladılar) 26/ŞUARÂ-106: İz kâle lehum ehûhum nûhun e lâ tettekûn(tettekûne) Onların kardeşi Nuh (AS) onlara: ?Takva sahibi olmuyor musunuz?? demişti 26/ŞUARÂ-107: İnnî lekum resûlun emîn(emînun) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm 26/ŞUARÂ-108: Fettekûllâhe ve etîûn(etîûni) Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) Ve bana itaat edin 26/ŞUARÂ-109: Ve mâ es?elukum aleyhi min ecr(ecrin), in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne) Ve ona (tebliğe) karşı sizden bir ücret istemiyorum Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir 26/ŞUARÂ-110: Fettekûllâhe ve etîûn(etîûni) Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) Ve bana itaat edin 26/ŞUARÂ-111: Kâlû e nu?minu leke vettebeakel erzelûn(erzelûne) ?Sana en basit insanlar tâbî olduğuna göre, biz (de) mi sana inanalım?? dediler 26/ŞUARÂ-112: Kâle ve mâ ilmî bimâ kânû ya?melûn(ya?melûne) ?Onların yapmış oldukları şey hakkında benim ilmim (bilgim) yoktur? dedi 26/ŞUARÂ-113: İn hısâbuhum illâ alâ rabbî lev teş?urûn(teş?urûne) Onların hesabı, sadece Rabbime aittir, keşke farkında olsanız 26/ŞUARÂ-114: Ve mâ ene bi târidil mu?minîn(mu?minîne) Ve ben mü'minleri tardedici (kovacak) değilim 26/ŞUARÂ-115: İn ene illâ nezîrun mubîn(mubînun) Ben sadece apaçık bir nezirim (uyarıcıyım) 26/ŞUARÂ-116: Kâlû le in lem tentehi yâ nûhule tekûnenne minel mercûmîn(mercûmîne) Dediler ki: ?Ey Nuh! Eğer sen, gerçekten (bizi uyarmaktan) vazgeçmezsen, sen mutlaka taşlananlardan olacaksın? 26/ŞUARÂ-117: Kâle rabbi inne kavmî kezzebûn(kezzebûni) Nuh (AS): ?Rabbim, muhakkak ki kavmim beni tekzip etti (yalanladı)? dedi 26/ŞUARÂ-118: Feftah beynî ve beynehum fethan ve neccinî ve men maiye minel mu?minîn(mu?minîne) Bu durumda benimle onların arasını öyle bir açışla aç ki (ve böylece) beni ve mü'minlerden benimle beraber olanları kurtar 26/ŞUARÂ-119: Fe enceynâhu ve men meahu fîl fulkil meşhûn(meşhûni) Böylece onu ve onunla beraber olanları, dolu bir gemi içinde kurtardık 26/ŞUARÂ-120: Summe agraknâ ba?dul bâkîn(bâkîne) Sonra Biz, (onların) arkasında kalanları (gemiye binmeyenleri) boğduk 26/ŞUARÂ-121: İnne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu?minîn(mu?minîne) Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır Ve onların çoğu mü'min olmadılar (Allah'a ulaşmayı dilemediler) 26/ŞUARÂ-122: Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu) Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz'dir (yüce), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden) 26/ŞUARÂ-123: Kezzebet âdunil murselîn(murselîne) Ad kavmi, mürselini (gönderilen resûlleri) tekzip etti (yalanladı) 26/ŞUARÂ-124: İz kâle lehum ehûhum hûdun e lâ tettekûn(tettekûne) Onların kardeşi Hud (AS) onlara: ?Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?? demişti 26/ŞUARÂ-125: İnnî lekum resûlun emîn(emînun) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm 26/ŞUARÂ-126: Fettekullâhe ve etîûn(etîûni) Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun) 26/ŞUARÂ-127: Ve mâ es?elukum aleyhi min ecr(ecrin), in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne) Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir 26/ŞUARÂ-128: E tebnûne bi kulli rîın âyeten ta?besûn(ta?besûne) Bütün yüksek tepelere, âyet (eserler) bina ederek abesle mi iştigal (boşuna mı uğraşıyorsunuz) ediyorsunuz? 26/ŞUARÂ-129: Ve tettehızûne mesânia leallekum tahludûn(tahludûne) Ve (bu dünyada) ebedî kalacağınızı umarak, yapıtlar ediniyorsunuz 26/ŞUARÂ-130: Ve izâ betaştum betaştum cebbârîn(cebbârîne) Ve yakaladığınız zaman cebirle (zorbalıkla) yakaladınız (zulmettiniz) 26/ŞUARÂ-131: Fettekullâhe ve etîûn(etîûni) Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun) 26/ŞUARÂ-132: Vettekûllezî emeddekum bimâ ta?lemûn(ta?lemûne) Ve bildiğiniz (sizlere öğrettiği) şeylerle size yardım eden (Allah'a) karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) 26/ŞUARÂ-133: Emeddekum bi en?âmin ve benîn(benîne) Size hayvanlar ve oğullarla yardım etti 26/ŞUARÂ-134: Ve cennâtin ve uyûn(uyûnin) Ve bahçelerle ve pınarlarla? 26/ŞUARÂ-135: İnnî ehâfu aleykum azâbe yevmin azîm(azîmin) Muhakkak ki ben, azîm günün (kıyâmet gününün) azabının sizin üzerinize olmasından korkarım 26/ŞUARÂ-136: Kâlû sevâun aleynâ e vaazte em lem tekun minel vâızîn(vâızîne) ?Sen, bize vaazetsen de veya vaazedenlerden olmasan da bizim için eşittir? dediler 26/ŞUARÂ-137: İn hâzâ illâ hulukul evvelîn(evvelîne) Bu ancak evvelkilerin hulûkundan (yaratmalarından, uydurmalarından) başka bir şey değildir 26/ŞUARÂ-138: Ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne) Ve biz azaplandırılacak değiliz 26/ŞUARÂ-139: Fe kezzebûhu fe ehleknâhum, inne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu?minîn(mu?minîne) Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar) Biz de bu sebeple onları helâk ettik Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır Ve onların çoğu, mü'min olmadılar (Allah'a ulaşmayı dilemediler) 26/ŞUARÂ-140: Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu) Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz'dir (yüce), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden) 26/ŞUARÂ-141: Kezzebet semûdul murselîn(murselîne) Semud (kavmi) de mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı) 26/ŞUARÂ-142: İz kâle lehum ehûhum sâlihun e lâ tettekûn(tettekûne) Onların kardeşi Salih (AS) da onlara: ?Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?? demişti 26/ŞUARÂ-143: İnnî lekum resûlun emîn(emînun) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm 26/ŞUARÂ-144: Fettekullâhe ve etîûn(etîûni) Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun) 26/ŞUARÂ-145: Ve mâ es?elukum aleyhi min ecr(ecrin), in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne) Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir 26/ŞUARÂ-146: E tutrakûne fî mâ hâhunâ âminîn(âminîne) Siz, burada bulunduğunuz yerde emin olarak bırakılacak mısınız? 26/ŞUARÂ-147: Fî cennâtin ve uyûn(uyûnin) Bahçelerde ve pınarlarda? 26/ŞUARÂ-148: Ve zurûın ve nahlin tal?uhâ hedîm(hedîmun) Ve ekinler, çiçekleri açılmış hurmalıklar? 26/ŞUARÂ-149: Ve tenhıtûne minel cibâli buyûten fârihîn(fârihîne) Ve dağlardan maharetle evler oyuyorsunuz (yontuyorsunuz) 26/ŞUARÂ-150: Fettekullâhe ve etîûn(etîûni) Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve bana itaat edin (bana tâbî olun) 26/ŞUARÂ-151: Ve lâ tutîû emral musrifîn(musrifîne) Ve müsriflerin (haddi aşanların) emrine itaat etmeyin 26/ŞUARÂ-152: Ellezîne yufsidûne fîl ardı ve lâ yuslihûn(yuslihûne) Onlar (müsrifler), yeryüzünde fesat çıkarırlar ve ıslâh etmezler 26/ŞUARÂ-153: Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne) ?Sen, sadece büyülenenlerdensin? dediler 26/ŞUARÂ-154: Mâ ente illâ beşerun mislunâ, fe?ti bi âyetin in kunte mines sâdikîn(sâdikîne) Sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin Öyleyse eğer sen, sadıklardan isen bize bir âyet (mucize) getir 26/ŞUARÂ-155: Kâle hâzihî nâkatun lehâ şirbun ve lekum şirbu yevmin ma?lûm(ma?lûmin) (Salih AS): ?İşte bu dişi deve Su içme hakkı onun Bilinen (belirlenen) gün(ler)de de su içme hakkı sizin? dedi 26/ŞUARÂ-156: Ve lâ temessûhâ bi sûin fe ye?huzekum azâbu yevmin azîm(azîmin) Ve ona kötülükle dokunmayın (Dokunursanız) o zaman büyük günün azabı sizi alır (yakalar) 26/ŞUARÂ-157: Fe akarûhâ fe asbahû nâdimîn(nâdimîne) Buna rağmen onu kestiler Sonra da pişman oldular 26/ŞUARÂ-158: Fe ehazehumul azâb(azâbu), inne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu?minîn(mu?minîne) Böylece onları azap aldı (yakaladı) Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır Ve onların çoğu mü'min olmadılar (Allah'a ulaşmayı dilemediler) 26/ŞUARÂ-159: Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu) Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz'dir (yüce), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden) 26/ŞUARÂ-160: Kezzebet kavmu lûtınil murselîn(murselîne) Lut (AS)'ın kavmi (de) mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı) 26/ŞUARÂ-161: İz kâle lehum ehûhum lûtun e lâ tettekûn(tettekûne) Onların kardeşi Lut (AS) da onlara: ?Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?? demişti 26/ŞUARÂ-162: İnnî lekum resûlun emîn(emînun) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm 26/ŞUARÂ-163: Fettekullâhe ve etîûn(etîûni) Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) Ve bana itaat edin (bana tâbî olun) 26/ŞUARÂ-164: Ve mâ es?elukum aleyhi min ecr(ecrin), in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne) Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir 26/ŞUARÂ-165: E te?tûnez zukrâne minel âlemîn(âlemîne) Siz âlemlerden (insanlardan) erkeklere mi gidiyorsunuz (yaklaşıyorsunuz)? 26/ŞUARÂ-166: Ve tezerûne mâ halaka lekum rabbukum min ezvâcikum, bel entum kavmun âdûn(âdûne) Ve Rabbinizin sizin için yarattığı zevcelerinizi (eşleriniz olan kadınlarınızı) bırakıyorsunuz Hayır, siz azgın (haddi aşan) bir kavimsiniz 26/ŞUARÂ-167: Kâlû le in lem tentehi yâ lûtu le tekûnenne minel muhracîn(muhracîne) ?Ey Lut! Eğer gerçekten sen, (bizi uyarmaktan) vazgeçmezsen, sen mutlaka (yurdundan) ihraç edilenlerden (çıkarılanlardan, kovulanlardan) olacaksın? dediler 26/ŞUARÂ-168: Kâle innî li amelikum minel kâlîn(kâlîne) ?Muhakkak ki ben, sizin amellerinize şiddetle buğzedenlerdenim (kızanlardan, tiksinenlerdenim)? dedi 26/ŞUARÂ-169: Rabbi neccinî ve ehlî mimmâ ya?melûn(ya?melûne) Rabbim, beni ve ehlimi (ailemi ve bana tâbî olanları), onların yaptıklarından kurtar 26/ŞUARÂ-170: Fe necceynâhu ve ehlehû ecmaîn(ecmaîne) Bunun üzerine Biz de onu ve ehlini (ailesini ve ona tâbî olanları), hepsini kurtardık 26/ŞUARÂ-171: İllâ acûzen fîl gâbirîn(gâbirîne) Geride kalanların içinde bir ihtiyar kadın (Lut (AS)'ın hanımı) hariç 26/ŞUARÂ-172: Summe demmernel âharîn(âharîne) Sonra diğerlerini dumura uğrattık (nesillerini sona erdirdik) 26/ŞUARÂ-173: Ve emtarnâ aleyhim matara(mataran), fe sâe matarul munzerîn(munzerîne) Ve onların üzerine yağmur yağdırdık İşte bu uyarılanların yağmuru, çok kötü idi 26/ŞUARÂ-174: İnne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu?minîn(mu?minîne) Muhakkak ki bunda mutlaka bir âyet (ibret) vardır Ve onların çoğu mü'min olmadılar (Allah'a ulaşmayı dilemediler) 26/ŞUARÂ-175: Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu) Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz'dir (yüce) Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden) 26/ŞUARÂ-176: Kezzebe ashâbul eyketil murselîn(murselîne) Eyke halkı (da) mürselini (resûlleri) tekzip etti (yalanladı) 26/ŞUARÂ-177: İz kâle lehum şuaybun e lâ tettekûn(tettekûne) Şuayb (AS) onlara: ?Siz takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?? demişti 26/ŞUARÂ-178: İnnî lekum resûlun emîn(emînun) Muhakkak ki ben, sizin için emin bir resûlüm 26/ŞUARÂ-179: Fettekullâhe ve etîûn(etîûni) Öyleyse Allah'a karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) Ve bana itaat edin (bana tâbî olun) 26/ŞUARÂ-180: Ve mâ es?elukum aleyhi min ecr(ecrin), in ecriye illâ alâ rabbil âlemîn(âlemîne) Ve ona (tebliğime) karşı sizden bir ücret istemiyorum Benim ücretim sadece âlemlerin Rabbine aittir 26/ŞUARÂ-181: Evfûl keyle ve lâ tekûnû minel muhsirîn(muhsirîne) Ölçüyü ifa edin (mizanınızı eksiye düşürmeyin) Ve muhsirinden (nefslerini hüsrana düşürenlerden, kaybettiği dereceler kazandığı derecelerden fazla olanlardan) olmayın 26/ŞUARÂ-182: Vezinû bil kıstâsil mustekîm(mustekîmi) İstikamet üzere olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) kıstası (ölçüsü) ile (kaybettiğiniz derecelerden daha fazla derece kazanın) tartın 26/ŞUARÂ-183: Ve lâ tebhasun nâse eşyâehum ve lâ ta?sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne) İnsanların şeylerinden kısmayın (Allah'a ulaşmayı dilemelerine mani olarak, kazandıkları derecelerin, kaybettiği derecelerden az olmasına sebebiyet vermeyin) Ve (buna sebep olarak) yeryüzünde fesat çıkararak bozgunculuk yapmayın 26/ŞUARÂ-184: Vettekûllezî halakakum vel cibilletel evvelîn(evvelîne) Ve sizi ve evvelki toplumları yaratana karşı takva sahibi olun (Allah'a ulaşmayı dileyin) 26/ŞUARÂ-185: Kâlû innemâ ente minel musahharîn(musahharîne) ?Sen sadece büyülenmişlerdensin? dediler 26/ŞUARÂ-186: Ve mâ ente illâ beşerun mislunâ ve in nazunnuke le minel kâzibîn(kâzibîne) Ve sen, bizim gibi bir insandan başka bir şey değilsin Ve biz, seni mutlaka yalancılardan zannediyoruz 26/ŞUARÂ-187: Fe eskıt aleynâ kisefen mines semâi in kunte mines sâdıkîn(sâdıkîne) Öyleyse eğer sen, sadıklardan (doğru söyleyenlerden) isen üzerimize gökyüzünden bir parça düşür 26/ŞUARÂ-188: Kâle rabbî a?lemu bi mâ ta?melûn(ta?melûne) (Şuayb AS): ?Rabbim, sizin yaptıklarınızı çok iyi bilir? dedi 26/ŞUARÂ-189: Fe kezzebûhu fe ehazehum azâbu yevmiz zulleh(zulleti), innehu kâne azâbe yevmin azîm(azîmin) Böylece onu tekzip ettiler (yalanladılar) Bunun üzerine, ?gölge günün azabı? onları aldı (yakaladı) Muhakkak ki o, azîm günün (büyük bir günün) azabıydı 26/ŞUARÂ-190: İnne fî zâlike le âyeh(âyeten), ve mâ kâne ekseruhum mu?minîn(mu?minîne) Muhakkak ki bunda, mutlaka bir âyet (ibret) vardır Ve onların çoğu, mü'min olmadılar (Allah'a ulaşmayı dilemediler) 26/ŞUARÂ-191: Ve inne rabbeke le huvel azîzur rahîm(rahîmu) Ve muhakkak ki senin Rabbin, elbette O, Azîz'dir (yüce), Rahîm'dir (Rahîm esmasıyla tecelli eden) 26/ŞUARÂ-192: Ve innehu le tenzîlu rabbil âlemîn(âlemîne) Ve muhakkak ki O (Kur'ân), gerçekten âlemlerin Rabbinden indirilmiştir 26/ŞUARÂ-193: Nezele bihir rûhul emîn(emînu) O'nu, Ruh'ûl Emin (Cebrail AS) indirdi 26/ŞUARÂ-194: Alâ kalbike li tekûne minel munzirîn(munzirîne) Nezirlerden (uyaranlardan) olman için senin kalbine 26/ŞUARÂ-195: Bi lisânin arabiyyin mubîn(mubînin) Apaçık bir Arap lisanı ile 26/ŞUARÂ-196: Ve innehu lefî zuburil evvelîn(evvelîne) Ve muhakkak ki O, evvelkilerin (kitaplarının) sayfalarında mutlaka vardır 26/ŞUARÂ-197: E ve lem yekun lehum âyeten en ya?lemehu ulemâu benî isrâîl(isrâîle) Ve Benî İsrail'in ulemasının (âlimlerinin) O'nu bilmesi, onlar için bir delil olmadı mı? 26/ŞUARÂ-198: Ve lev nezzelnâhu alâ ba?dıl a?cemîn(a?cemîne) Ve eğer Biz, O'nu bir kısım a'cemine (Arap olmayan bir gruba) indirseydik 26/ŞUARÂ-199: Fe karaehu aleyhim mâ kânû bihî mu?minîn(mu?minîne) Böylece onlara, O'nu okusaydı (gene de) O'na îmân etmezlerdi (mü'min olmazlar, Allah'a ulaşmayı dilemezlerdi) 26/ŞUARÂ-200: Kezâlike seleknâhu fî kulûbil mucrimîn(mucrimîne) Biz O'nu, mücrimlerin kalplerine işte böyle soktuk (işledik) 26/ŞUARÂ-201: Lâ yu?minûne bihî hattâ yeravul azâbel elîm(elîme) Onlar elîm azabı görmedikçe O'na îmân etmezler (mü'min olmazlar, Allah'a ulaşmayı dilemezlerdi) 26/ŞUARÂ-202: Fe ye?tîyehum bagteten ve hum lâ yeş?urûn(yeş?urûne) Böylece o (azap), onlara ansızın gelir ve onlar farkında olmazlar 26/ŞUARÂ-203: Fe yekûlû hel nahnu munzarûn(munzarûne) ?O zaman biz, bekletilenler (mühlet verilenler) olur muyuz?? dediler 26/ŞUARÂ-204: E fe bi azâbinâ yesta?cilûn(yesta?cilûne) Yoksa onlar azabımızı acele mi istiyorlar? 26/ŞUARÂ-205: E fe raeyte in metta?nâhum sinîn(sinîne) İşte gördün mü? Onları senelerce metalandırsak bile 26/ŞUARÂ-206: Summe câehum mâ kânû yûadûn(yûadûne) Sonra vaadolundukları şey (azap) onlara geldi 26/ŞUARÂ-207: Mâ agnâ anhum mâ kânû yumetteûn(yumetteûne) Onların metalandırıldıkları şeyler, onlara fayda vermez (onları müstağni kılmaz) 26/ŞUARÂ-208: Ve mâ ehleknâ min karyetin illâ lehâ munzirûn(munzirûne) Ve hiçbir kasabayı, nezirler olmadıkça (ona nezirler göndermedikçe) helâk etmedik 26/ŞUARÂ-209: Zikrâ, ve mâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne) Hatırla ki Biz, zalimler (zulmedenler) olmadık 26/ŞUARÂ-210: Ve mâ tenezzelet bihiş şeyâtîn(şeyâtînu) Ve O'nu (Kur'ân'ı), şeytanlar indirmedi 26/ŞUARÂ-211: Ve mâ yenbagî lehum ve mâ yestetîûn(yestetîûne) Ve (bu), onlara yakışmaz (onların harcı değildir) ve onlar, (buna) muktedir olamazlar 26/ŞUARÂ-212: İnnehum anis sem?i le ma?zûlûn(ma?zûlûne) Muhakkak ki onlar, (vahyi) işitmekten kesin olarak azledilmiş (men edilmiş) olanlardır 26/ŞUARÂ-213: Fe lâ ted?u meallahi ilâhen âhara fe tekûne minel muazzebîn(muazzebîne) Öyleyse Allah ile beraber diğer bir ilâha dua etme O taktirde azap edilenlerden olursun 26/ŞUARÂ-214: Ve enzir aşîretekel akrebîn(akrebîne) Ve en yakının olan aşiretini uyar 26/ŞUARÂ-215: Vahfıd cenâhake li menittebeake minel mu?minîn(mu?minîne) Ve mü'minlerden, sana tâbî olan kimselere kanatlarını ger 26/ŞUARÂ-216: Fe in asavke fe kul innî berîun mimmâ ta?melûn(ta?melûne) Eğer onlar, sana asi olurlarsa (isyan ederlerse), o zaman: ?Muhakkak ki ben, sizin yaptıklarınızdan uzağım? de 26/ŞUARÂ-217: Ve tevekkel alel azîzir rahîm(rahîmi) Ve Azîz (yüce) ve Rahîm olan (Rahîm esmasıyla tecelli eden) (Allah'a) tevekkül et (O'nu vekil et ve güven) 26/ŞUARÂ-218: Ellezî yerâke hîne tekûm(tekûmu) O, sen kıyam ettiğin zaman seni görür 26/ŞUARÂ-219: Ve tekallubeke fîs sâcidîn(sâcidîne) Ve secde edenler arasında senin dönmeni (de görür) 26/ŞUARÂ-220: İnnehu huves semîul alîm(alîmu) Muhakkak ki O; O, Sem'î'dir (en iyi işten) Alîm'dir (en iyi bilen) 26/ŞUARÂ-221: Hel unebbiukum alâ men tenezzeluş şeyâtîn(şeyâtînu) Şeytanlar kimlere iner size haber vereyim mi? 26/ŞUARÂ-222: Tenezzelu alâ kulli effâkin esîm(esîmin) (İftira eden) yalancı günahkârların hepsine inerler 26/ŞUARÂ-223: Yulkûnes sem?a ve ekseruhum kâzibûn(kâzibûne) Onlar, (şeytanlara) kulak verirler (dinlerler) ve onların çoğu yalancıdırlar 26/ŞUARÂ-224: Veş şuarâu yettebiuhumul gâvun(gâvune) Ve (Allah'a karşı olan) şairler; onlara (sadece) azgınlar tâbî olurlar 26/ŞUARÂ-225: E lem tera ennehum fî kulli vâdin yehîmûn(yehîmûne) Bütün vadilerde onların (hayal peşinde) koştuklarını görmedin mi? 26/ŞUARÂ-226: Ve ennehum yekûlûne mâ lâ yef?alûn(yef?alûne) Ve muhakkak ki onlar yapmadıkları şeyleri söylerler 26/ŞUARÂ-227: İllellezîne âmenû ve amilus sâlihâti ve zekerûllâhe kesîran ventesarû min ba?di mâ zulimû, ve se ya?lemullezîne zalemû eyye munkalebin yenkalibûn(yenkalibûne) Âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler) ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar ve Allah'ı çok zikredenler ve kendine zulüm yapıldıktan sonra (Allah tarafından) yardım edilenler hariç zulmedenler, yakında hangi dönüş yerine (cehenneme) döneceklerini (ulaştırılacaklarını) bilecekler sıkıntılarından kurtulmak isteyenler günde enaz birkez şuara suresini okusunlar bu tavsiye tecrübeyle sabittir |
|