Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hayat, hayatıdır, hayatın, Îmân

Hayat Ve İman: İman Hayatın Hayatıdır

Eski 08-05-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayat Ve İman: İman Hayatın Hayatıdır



Hayat denilince öncelikle, büyüme-gelişme özellikleri taşıyan, bütün kâinatla münasebet ve ilişki kurabilen bir varlık düşünürüz


İman ise bir iğnenin ustasız, bir harfin kâtipsiz olmayacağını bilen bir aklın, kendisini ve yaratılan her şeyin de ustasının var olduğuna inanmasıdır İman için Bediüzzaman “ İman, insanı Sani-i Zülcelaline nisbet ediyor” diyor Yani iman Kâinatın Sultanıyla ve bütün varlıklarla bir bağlantı kurulması olayıdır


Nasıl ki bir varlık hayat sayesinde güneşle, havayla, suyla, rızk’la, kısacası bütün kâinatla bir bağ kuruyorsa iman da eğer bir insanın hayatına girse, yani hayatı iman ile hayatlanırsa, o insan ebediyete uzanan bir varlığa kavuşur


Göz için güneşin ışıkları ne kıymette ise, kalp için de iman nuru o kıymettedir Zira göz ışık ile her şeyi görür, kalp te iman nuru ile her şeyin sahibini bulur Olayların ne mana ifade ettiğini görebilirGözünde hayat olan biri güneşe, yıldıza ulaşabilirken, kör biri önünü görememektedir Kalbinde iman nuru olan biri ebediyeti düşleyip, cennetin hayalini kurarken, iman nuru kalbinde olmayan birisi yarınının endişeleriyle kıvranıp durur


İmanın hayata benzemesi gibi imansızlık da bir cansızlık, bir ölü doğma hadisesidir Cansız bir varlığın hiç bir şeyden faydalanamayacağı gibi imansız bir insan da dünyada birçok şeyden, ebediyet hayatında da her şeyden mahrum olacaktır İman ile dünya hayatında kendisine sunulan harika ikramlara teşekkür etmeyen bir kişiye ebediyet hayatında tekrar ikram yapılır mı? Dünyada her gün açılan harika manzaraların, sergilerin takdirini yapmayana “Gerçek hayat olan Ahiret hayatında” daha güzel sergiler gösterilir mi? Zaten İmansız olarak ölen bir insan, ebediyet yurdu olan ahirete “ÖLÜ DOĞUM” yapmış olur, o kişi için ebediyen mahrumiyetler söz konusudur


Dünyada imansızlığın zararları


İnsan “İMAN” ile dünyanın bir sahibi olduğunu kabul etmediğinden, başına gelen her bela ve musibeti de, imtihan sorusu olarak algılayamaz Tarlada rahatı arayan insan huzursuzluğu sergiler durur Ebediyeti bilmediğinden her isteğinin yerine gelmesini arzu eder Çünkü ona göre hayat bir defadır, o da zevk ile yaşanmalıdır Hile yapmaktan, hırsızlıktan ve kul hakkı yemekten çekinmez Polisin olmadığı yerde, kendisini kimsenin görüp, gözettiğini düşünmez Kamera karşısında pür dikkat kesilirken, ilahi kameraların her an kayıtta olduğundan gaflet eder Haram-Helal kelimelerinin onun lûgatında yeri yoktur, yoksula yardım, anne babaya itaat, komşu hakkı gibi daha nice güzel hasletleri, imansızlığından kaynaklanan çarpık anlayışından dolayı layığınca değerlendiremez


Kendisi her şeyi menfaatine göre değerlendirdiği için herkesi de menfaati peşinde koşan insanlar olarak algılar, kardeşine bile emniyet duymaz hale gelir…


Ruh, cesetten çıkınca, vücudun tüm organlarında bozulmanın başlaması gibi, hayatımızda da iman olmazsa, iç dünyamızda bozulmalar, sıkıntılar, stresler eksik olmayacaktır…


Evet, imanı hayata taşımak gerek İmanın, insanların kalplerinde, bir manevi bekçi, rolünü oynaması lazım Her yaptığının görüldüğünü, kayıt edildiğini bilen bir insan, nasıl başıboş yaşar? Siz düşünün İlahi kameraların kayıtta olduğunu bilen bir insan, nasıl kul hakkı yer, nasıl fakiri görmezden gelir, nasıl ahlaksızlık yapabilir?


İman hayata girince kalpte bir yasakçı bırakır? İşte bir misal:


Sahabenin ileri gelenlerinden Muaz bin Cebel Hazretleri, Hazret-i Ömer devrinde zekât memurluğu vazifesiyle çalışıyor, kabileleri dolaşıp onların verdikleri zekâtları toplayarak Halifeye getiriyordu Muaz, yine bir gün, Medine civarındaki kabileleri dolaşıp onların zekâtlarını almış, Halifeye teslim etmiş ve sonra da evine dönerek istirahata çekilmişti


Muaz'ın hali fakirceydi Bu fukaralık, bazen hanımının canına yetiyordu Kocasının eve eli boş geldiğini görünce, ona şu şekilde sitem etmeye başlamıştı:


- Günlerdir çöllerde dolaşıp duruyor, halkın zenginlerinden zekâtlarını topluyorsun İnsan, bu arada kendine de bir şeyler ayırır, eve getirir Kim bilecek, kim duyacak? Hz Muaz, hanımının sitemine şu karşılığı verdi:


- Bunu nasıl yaparım hanım? Peşimde her an gözcü var Biri beni gözetliyor


- Ne söylüyorsun bey, demek sana 'ın Resulü güvendi, Ebû Bekir güvendi de, Ömer güvenmeyip peşine gözcü koydu, seni gözetletiyor ha? Şimdi ben ona gösteririm


Kadın öfkeyle gitti, Halifenin huzuruna çıkarak kocasının peşine niçin gözcü koyduğunu sordu Fakat Halifeden, kesinlikle böyle bir durumun olmadığını öğrenince, mahcup olarak geri döndü Bu sefer de kocasına çıkıştı:


- Beni Halifenin huzurunda mahcup düşürmeye ne hakkın var? Neden yalan söylüyor, Halife peşime gözcü koydu, diyorsun? Muaz, karısına şu manalı cevabı verdi:


- Hayır hanım, yalan söylemiyorum Ben, peşimde gözcü var, biri beni gözetliyor, dedim Fakat o gözcüyü Halife peşime taktı demedim Peşimdeki gözcü, Halifenin değil, 'ın gözcüsü idi 'ın Kirâmen Kâtibin melekleri, iyi kötü her şeyi yazıp kaydetmiyorlar mı? her yaptığımız işten haberdar değil mi? O'nun ilminden kaçmak, bilgisinden uzak kalmak mümkün mü? Zerre kadar iyiliğin de, zerre kadar kötülüğün de yarın ahiret’te hesabı sorulmayacak mı? Muaz'ın hanımı, bu cevap üzerine derin derin düşünceye daldı Fakirliğin verdiği sıkıntı ile nasıl yanlış düşüncelere saplandığını anladı Kocasına hak vererek, ona bir daha bu konuda sitem etmemeye karar verdi


Bugün toplumda iman edenler arasında da çok farklılık görülmektedir Bunun sebebi de kanaatimce şu cümlelerde saklıdır


“Cenâb-ı Hakkı tanıyan ve seven, nihayetsiz saadete, nimete, envâra, esrara, ya bilkuvve veya bilfiil mazhardır


Çekirdek “bilkuvve”ye, ağaç ise “bilfiil”e örnek verilebilir Yani çekirdekteki bilkuvvenin bilfiil haline gelmesine ağaç diyoruz Çünkü çekirdeğin ağaç olması için içerisinde şifrelenmiş olan programın belirli şartların yerine gelmesi ile ortaya çıkması gerekmektedir Toprak altında beklemeli, sulanmalı, gübrelenmeli, ışık ihtiyacı giderilmeli ki, ağaç olmaya yani mükemmele doğru bir yürüyüş sergileyebilsin Ve sonuç olarak herkesin gölgesinden, meyvesinden, renginden, kokusundan faydalandığı bir ağaç olsun Eğer çekirdek gerekli şartları yerine getirmezse, bu güzelliklerin hiçbirini sergileyemeyecektir


Aynen öylede bir insan iman etse, ama ibadet toprağına kendini atmazsa, İslamiyet güneşinden beslenmezse, Kuran suyu ile sulanmazsa, imanın güzellikleri kendisinde nasıl görünecektir


İmanın hayata taşınması, gereklerini yapmakla olur Yoksa iman ettiği halde imanı çekirdekte kaldığından güzellikleri sergileyemeyince, çevreden; “bu nasıl Müslüman, bu nasıl mümindir?” şeklinde itirazlar yükselmeye başlar Buradaki kusur imanda ve islamda değildir Aksine kusur, çekirdeğini ağaç haline getirmeyene aittir Yoksa iman çekirdeği içinde her türlü saadetin ve nurun şifresi vardır


Evet, geliniz daha dünyada iken cennet hayatının esintilerini hissedelim, ebedi hayatın sevinci ile geleceğe bakalım, Bizi yokluk karanlıklarından çıkarıp aziz bir misafir olarak yaratan Rahim bir sahibimiz olduğunu düşünerek ona el açalım ve asıl o zaman HAYATIN NASIL BİR HAYAT OLABİLECEĞİNİ görelim… Bunun için de HAYATIMIZI İMAN İLE HAYATLANDIRALIM…

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.