Prof. Dr. Sinsi
|
Allah'tan Korkmak
'tan Korkmak
'tan korkmak, büyük makamlardandır Çünkü ü teâlâ buyuruyor ki: 'tan ancak âlim olanlar korkar
Hadis-i şeriflerde ise şöyle buyuruldu: - Hikmet ve ilmin başı
korkusudur
- Sizin en akıllınız,
'tan en çok korkanınızdır
korkusundan ürperip tüyleri kalkanın ağaçtan yaprak dökülür gibi günahları dökülür
korkusundan ağlayan Cehenneme girmez
- Günahını düşünüp ağlayanlar, hesapsız Cennete girecektir
- Cenâb-ı Hak katında,
korkusundan akan gözyaşından ve yolunda akan kandan sevgili damla yoktur
- Arşın gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf kimseden birisi de, yalnız iken
ü teâlâyı hatırlayıp gözyaşı dökenlerdir
ü teâlâ'dan korkandan her şey korkar 'tan korkmayanı her şeyle korkuturlar ü teâlâ buyuruyor ki, "izzetim hakkı için, bir kulda iki korku, iki emniyet bulundurmam Dünyada benden korkarsa, Ahirette onu emin ederim Ahıret hususunda emin ise, korkuturum
İnsan sevdiği şeylerin elden çıkmasından korkar Sevdiği kimselerin sevgisini kaybetmekten korkar Bunun için 'ı en çok sevenler, 'tan en çok korkanlardır Keza ü teâlâ'yı en iyi tanıyanlar da O'ndan en çok korkanlardır Çünkü hadis-i şerifte buyuruldu ki: - En arifiniz benim, en çok korkanınız da benim
'tan korkup günahtan sakınan kimselere "müttaki' denir Müttakîler hakkında çok müjdeler vardır Hadis-i şerifte buyuruldu ki: - Müttakîlerin hepsi hesapsız Cennete girerler
Alimlerimiz buyuruyorlar ki: - İnsan
'tan korkarsa, kalbi hikmetle dolar
- İnsanlar, fakirlikten korktukları gibi Cehennem'den korksalardı Cennet'e girerlerdi
- Dünya'da korkan, âhırette emin olur
- Kalbinde
korkusu bulunmayan kalbler harap olmuştur
'tan korkan kul, kendini hasta görüp ölüm korkusuyle bütün isteklerinden kaçınan kimsedir
korkusunun sebebi, ilim ve marifettir İlim ve marifet sahipleri, kendi ayıplarını, günahlarını ve ibâdetteki kusurlarını görerek, bunun yanında ü teâlâ'nın kendisine verdiği sayısız ni'metleri düşününce, yaptıklarından utanıp, kalbinde korku başlar Bu kimsenin hâli şuna benzer: Bir padişah bir kimseye iltifat ederek sayısız yardım ve ihsanlarda bulunsa, üstelik sadrazamlık rütbesi verse, bu kimsede, padişahın bu iyiliklerine karşılık nankörlük ve hıyanet etse, bunu da padişahın gördüğünü anlasa, o kimsenin kalbine bir korku ateşi düşer
Korkunun dereceleri vardır İnsanın kendisini arzulardan men etmesine İFFET, haramlardan men etmesine VERA, şüphelilerden men etmesine TAKVA denir 'a yaklaşmağa mâni olan her şeyden men etmesine ise SlDK denir Böyle kimselere de SIDDÎK denir
Bir kimse Cehennemden korkar, tevbesiz öleceğinden korkar, gaflete düşüp kalbinin kararacağından korkar, nimetlerin çokluğu sebebiyle zevke dalıp âhıreti unutacağından korkar, bütün kusur ve kabahatlerinin ortaya dökülüp rezil ve rüsvâ olacağından korkar En büyük korku da ezele ait olup imansızgitme korkusudur Basiret sahipleri akıbetlerinin ne olacağından korkarlar En büyük korku budur Çünkü ü teâlâ'dan celâl sıfatı sebebiyle korkmak, günahı sebebiyle korkmakdan daha üstündür Çünkü bu korku hiç gitmez Günâhı sebebi ile korkan kimse, günah işlemeyi bırakınca (Niçin 'tan korkayım) diye düşünür
Bu bakımdan ü teâlâ'dan Celâl sıfatı sebebiyle korkmak daha üstündür Cenâb-ı Hak, Dâvûd aleyhisselâma (Benden kükremiş arslan gibi kork!) buyurdu Çünkü arslan, senden korkmaz, öldürmek isteyince de seni bir kabahatinden dolayı öldürmez ü teâlâ'yı da böyle düşünenin korkmaması mümkün değildir
Korkanların çoğu, akıbetinin kötü olmasından korkmuşlardır Ebu Derda hazretleri buyurdu ki (Hiç kimse, ölüm zamanında imanının geri alınmıyacağından emin olmaz ) Sıddıklar kötü akıbetten çok korkarlar Süfyan-ı Sevrî'yi ağlarken gördüler ( 'ın afvı, senin günahından büyük olduğunu bilmez misin?) dediler (İmanla öleceğimi bilsem, dağlar kadar günahım olsa yine korkmam ) buyurdu Mürid, günah işlemekten, arif ise küfre düşmekten korkar
İşte bu ilimlerden ve marifetten korku hâsıl olur Korkudan ise zühd, sabır, tevbe, sıdk, ihlâs ve nihayet bunlardan da muhabbet hâsıl olur Muhabbet makamı ise bütün makamların sonuncusudur Marifet, kendini ve Rabbini bilmek demektir Marifetten âciz olanlar ise, 'tan korkan marifet sahipleri ile sohbet etmeli, gafillerden uzak olmalıdır
Hazreti Ebu Bekir, o büyüklüğüyle, (Keşke bir kuş olsaydım) diye ağlardı Hazret-i Aişe validemiz (Adım ve sanım olmasaydı) diye döğünürdü Ata Sülemi Hazretleri, kırk sene korkusundan gülmedi Bütün Enbiya'lar ve Evliya'lar korktukları halde biz neden eminiz? Ya onların çok günahı vardı da bizim yok, yahuttâ onların marifeti çoktu da bizim marifetten haberimiz yok  Gerçekte ise günahların gafletinden dolayı eminmişiz gibi hareket ediyoruz Büyükler ise marifetleri sebebiyle çok ibâdet ettikleri gibi, çok da korkarlardı ü teâlâ'nın mekrinden emin olmak, öldürücü zehir olduğu gibi, O'nun rahmetinden ümitsiz olmak da öldürücü zehirdir Mü'min, daima ümit ile korku arasında bulunmalı dır Nitekim Hazret-i Ömer buyurdu ki: - Eğer dense ki, Cennete yalnız bir kişi girecek, o kişinin kendim olduğunu ümit ederim
Yine dense ki, Cehenneme yalnız bir kişi girecek, o kimsenin kendim olacağından korkarım
ü teâlâ'nın rahmetini ümit etmek, kulu Cennet'e çeken yular gibidir Havf, ya'ni 'tan korkmak ise, Cehennem'e düşmemek ve Cennete gitmesi için vurulan kamçı gibidir Ümitten muhabbet doğar Muhabbet makamından yüksek makam yoktur Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki: - Ölürken herkes,
ü teâlâyı hüsn-i zan etmelidir ( ü teâlâ buyuruyor ki: Kulum beni zannettiği gibi bulur
ü teâlânın rahmetinden ümit eden ve kendi günahlarından korkan kimseyi Cenâb-ı Hak, korktuğundan emin eder ve ümit ettiğine kavuşturur
Günahlarının çokluğu sebebiyle ümitsiz olan birisine Hazreti Ali buyurdu ki: (Ümitsiz olma, ü teâlânın rahmeti senin günahlarından büyüktür Rahmeti gazabını aşmıştır )
Büyüklerden birisi vefat edince rü'yâda gördüler
- ü teâlâ sana nasıl muamele etti?diye sordular
Şöyle cevap verdi:
- Yaptığım işlerden sorguya çekildim Bunu niçin yaptın, şunu niye böyle yaptın gibi sualler sordular Korktum Dedim ki, Ya Rabbi, seni bana böyle tanıtmadılar (Nasıl tanıttılar) buyurdu (Kulum Beni zannettiği gibi bulur ) Hadis-i kudsîyi söyledim
Sonra dedim ki,
- Ya Rabbi, ben rahmet bekliyordum Bunun üzerine (Sana rahmet ettim) buyurdu Cennete götürdüler Eşi benzeri bulunmayan ni'metlere kavuştum
Bir kimse, en iyi tohumu bulup, mümbit toprağa eker, yabani otlardan temizler, gübreler ve gerekli ilaçlamalarım da yapar ü teâlâ da bu mahsûlü çeşitli âfetlerden korursa, bu beklemeğe ümit denir İyi tohum atmaz, kültürel ve ilâçlı mücadelesini yapmazsa, üstelik toprak da mümbit değilse, bu tarla dan iyi mahsûl almak için beklerse, bu bekleyişe ümit denmez Çünkü sebeplerin hepsine yapışmamıştır Ama yine imkânsız olmadığı için buna temenni denir Bunun gibi, doğru iman tohumunu kalbine yerleştirip, burasını fena ahlâk dikenlerinden temizlerse, ibâdet suyu ile iman ağacını sularsa, ölünceye kadar her türlü âfetlerden koruması için ü teâlâya sığınırsa, ya'ni gerekenleri geciktirmeden vazifesini zamanında yaparsa, buna ümit denir
İman tohumu doğru olduğu halde, kötü ahlâktan temizlenmez ve ibâdet suyu ile sulanmazsa, rahmet beklemek ahmaklık olur Buna ümit denmez Hadis-i şerifte buyuruldu ki: - Ahmak o kimseye denir ki, her istediğini yapar ve rahmete kavuşmasını ümit eder
Demek ki bütün sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi beklemek ümit olur Sebepleri ne atar, ne araya koyarsa temenni olur Sebeplere yapışmazsa ahmaklık olur Hadis-i şerifte buyuruldu ki: - Din işleri temenni ile doğru olmaz
O hâlde ihlâsla tevbe eden, kabul edildiğini ümit etmelidir Tevbe etmediği hâlde günahına üzülürse, üzülmesi tevbeye sebep olur Çünkü, Cehennem tohumu ekip, Cennet beklemekten büyük ahmaklık yoktur Salih amel işlemeden, büyüklerin kavuştukları dereceyi ümit eden kimseden akılsızı yoktur
Ümitli olmak için ü teâlânın ni'met ve ihsanlarını düşünüp ibret almalıdır (Her bir kimse benim rahmetimden ümitsiz olmasın!) âyet-i kerimesini düşünmelidir
Hadis-i şerifte, bu ümmete merhamet olunduğu, onların azabı dünyada çektikleri, hastalık, belâ, fitne, zelzele v s olduğu bildirilmiştir Hadis-i şerif de buyuruldu ki: - Kul günah işleyip istiğfar ederse,
ü teâlâ, ey meleklerim, bakın bu kul, bir günah işledi ve bir sahibi olduğunu anlayarak günahı için istiğfar edip afv diledi Siz şahit olun ki onu afvettim
- Altı saate kadar melek, kulun günahını yazmaz
Eğer istiğfar ederse hiç yazmaz Tevbe ve taat etmezse, sağ taraftaki melek, diğerine der ki, defterinden bir günah düş, ben de ona karşılık bir sevap düşeyim On günaha bir sevap rastlar Dokuzu kendine kalır
- Kul istiğfar ettiği müddetçe, yani istiğfar etmekten bıkmadıkça,
ü teâlâ da afvetmekten bıkmaz, iyilik yapmağa niyyet edince, o işi daha yapmadan melek sevap yazar Yaparsa on sevap yazar Hattâ yedi yüz misline kadar yazar Günah işlemeğe niyyet edince yazmaz İşleyince bir günah yazar
Bir kimse Peygamberimize gelip, namaz ve oruçtan başka ibâdet edemediğini, parası olmadığı için zekât veremediğini ve hacca gidemediğini, hâlinin, ne olacağını arz etti Resûlullah buyurdu ki:
-Eğer kalbini riya ve hasetten, dilini gıybetten ve yalandan, gözünü nâmahremden ve ü teâlânın kullarına hakaretle bakmaktan korursan Cennette benimle olursun
Bir Arap, Peygamberimize sual etti:
-Kıyamet günü hesabı kim yapacak?
- ü teâlâ yapar
-Kendi kendine mi yapacak?
-Evet 
-Arap güldü Peygamber aleyhisselâm sordu:
-Niçin güldün?
-Kerîm olan galip olunca afveder, hesap sorarsa kolaylık gösterir
-Doğru söyledin ü teâlâdan kerîm kimse yoktur Sen akıllısın ü teâlânın sevgili kullarından birini aşağı görmek, Kâbeyi yıkmaktan daha kötüdür
- ü teâlânın sevgili kulları kimlerdir?
-Bütün mü'minler, ü teâlânın sevgili kullarıdır
Hadis-i şerifte buyruldu ki: ü teâlâ, kıyamet günü, o kadar çok rahmet verir ki, hiç kimsenin kalbinden o kadarı geçmiş değildir Hattâ şeytan bile merhamet olunacağını düşünerek başını kaldırır
Bildirildi ki, Cehennemden iki kişiyi çıkarırlar ü teâlâ, (Yaptıklarınızın karşılığını gördünüz Çünkü ben zulmetmem ) buyurduktan sonra Cehenneme götürürler Birisi çok hızlı yürür, diğeri ise yürümez Her ikisine bunun sebebini sorarlar Hızlı yürüyen (Emir, dinlememenin neye mal olduğunu anladım, onun için hızlı yürüyorum ) der Diğeri ise (Rabbime hüsn-i zan ettim Cehennemden çıkarınca, bir daha sokmaz diye ümit ettim ) der Her ikisini de Cenâb-ı Hakkın ihsanı ile Cennete götürürler
Kaynak: Bir Bilene Soralım -3, Türkiye Gazetesi
|