Prof. Dr. Sinsi
|
Tunus
TUNUS
Sadece İman Ettikleri İçin Zulüm Gören Bir Halk
Osmanlı sonrası çok büyük bir kaosun içine itilen bölgelerin bir diğeri Kuzey Afrika’dır Devlet-i Ali, Kuzey Afrika’nın büyük bölümünü 16 yüzyılda egemenliği altına almış ve bölgede istikrarlı bir yönetim kurmuştu Ancak sömürgecilik, bölgede Osmanlı yönetimi ile birlikte huzur ve barışı da yok edecekti Sömürgeciliğin Afrika’ya girişi, 17 yüzyılda Hollandalılarla başladı Ardından Portekizliler, İngilizler ve Fransızlar kıtanın farklı bölgelerinde egemenlik kurdular Osmanlı’ya ait olan Kuzey Afrika topraklarını ele geçirebilmek içinse, 19 yüzyıla kadar beklemeleri gerekti Bu süreci yaşayan ülkelerin birisi de Tunus’tu
Tunus’un İslam ile tanışması, Abdullah bin Ebi Sarh komutasındaki İslam ordularının 648 yılındaki fethi ile gerçekleşmişti Kısa süre içinde Tunus bir İslam vatanı haline geldi ve 7 yüzyıla gelindiğinde tüm Tunus halkı Müslüman oldu Daha sonra pek çok kez yönetim değişikliği yaşayan Tunus’da gerçek huzur ve istikrar, 1574 yılındaki Osmanlı yönetimiyle başladı Tunus, Osmanlı Devleti’ne bağlı bir eyalet haline getirildi ve bu statüsü 1881’e kadar sürdü Avrupa medeniyetindeki zorba yönetim anlayışının aksine, Osmanlı ülkesinde İslam dininin bir özelliği olarak barış ve hoşgörü temeline dayalı bir yönetim anlayışı hakim olmuştu Ülke nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman Arapların yanı sıra, Berberiler ve Yahudiler gibi farklı etnik ve dini toplulukların huzur içinde ve kardeşçe yaşadığı Tunus’taki bu barış dönemi, Fransa’nın 1881’deki işgaline kadar sürdü
Fransa’nın Kanlı Sömürge Tarihi
Fransa, Tunus’u "yüksek komiser" denilen valiler kanalıyla yönetti Aynı Cezayir’de olduğu gibi burada da çok büyük bir zulüm politikası böylece başlamış oldu Her türlü muhalefet hareketi ve bağımsızlık yanlısı faaliyetler kanlı bir şekilde bastırıldı Bağımsızlık yanlısı İslami hareketlerin liderleri ve onları destekleyenler çok şiddetli baskı gördüler, büyük bir bölümü tutuklandı, işkencelere maruz kaldı
Fransa, güçlü bir İslami bilince sahip olan Tunus halkında oluşan tepkiyi durdurmakta, ayaklanmaları bastırmakta zorlanıyordu Bunun için her sömürgeci ülkenin yaptığı gibi o da kukla yönetimlere başvurdu Bunun için bağımsızlık mücadelesi amacıyla kurulan Düstur Partisi’ni kendi tarafına çekti Başına ise çok güvendiği bir "adamı"nı yerleştirdi: Habib Burgiba
İlk başlarda halkın desteğini almak için İslami bir çizgi izleyen Habib Burgiba, çocukluğundan itibaren Fransız eğitimi görmüştü Ancak gençlik döneminde özellikle Fransız işgal yönetimine karşı bir politika izlemiş, bu şekilde halkın desteğini almayı planlamıştı Hatta bunun için birkaç kez hapse girmiş, Tunus’tan Kahire’ye kaçarak halk nezdinde kahraman imajı kazanmaya çalışmıştı
Tunus’a döndüğünde halkı amaçsız bir isyana teşvik eden ve böylece kanlı bir Fransız müdahalesine zemin hazırlayan Burgiba, Fransızların 1956 yılında işgale son vermelerinden sonra, Fransa’nın Tunus’taki temsilcisi haline geldi Sömürgeci Fransız yönetimi ülkeyi terk ederken, geride kendilerine son derece sadık yönetim kadroları bırakmışlardı Bu kadrolar Fransızların menfaatlerini onlar kadar koruyan ve kendi vatandaşlarına onlardan bile daha fazla zulüm yapan Habib Burgiba yönetimindeki kadrolardı
1959’da ülkeyi süresiz olarak yürütme yetkisini tek başına eline alan Habib Burgiba, bir zaman sonra kendisini "ölümüne kadar cumhurbaşkanı" ilan etti 7 Kasım 1987’de akli dengesi yerinde olmadığı gerekçesi ile Başbakan Zeynel Abidin tarafından devlet başkanlığı görevinden alınana kadar, yani 31 yıl boyunca, Tunus’u tek başına yönetti Bu dönem boyunca ülkeyi kültürel, siyasi ve ekonomik yönden Fransa’ya bağımlı kıldı ve ülkenin zenginliklerini Fransa’ya akıttı
Bu İslam aleyhtarı diktatörün en önemli özelliklerinden biri ise, diğer benzerleri gibi yüksek rütbeli bir mason oluşuydu 32 Masonik kimliği, Habib Burgiba için Müslüman kimliğinden de, Tunuslu kimliğinden de daha önemliydi O, Müslüman Tunus halkının değil, Fransız Büyük Locası’nın menfaatlerini ön planda tutuyordu Bunu da ülkesinde İslam’a karşı büyük bir savaş açarak gösterdi
Burgiba’nın ilk icraatı yargıda ve eğitimde Fransız sistemi benzeri bir sistem kurmak oldu Bu sistemin en büyük özelliği ise İslam düşmanlığı ile şekillendirilmesiydi Burgiba, camileri sıkı denetimi altına aldı, belli vakitlerin dışında namaz kılınmasını yasakladı İslami toplum amaçlayan tüm Müslümanları, rejim muhalifi sıfatıyla tutuklattırdı ve çok ağır işkenceler uyguladı Tunus’un sembolü olan Zeytune Üniversitesi başta olmak üzere İslami eğitim kurumlarının hepsini kapattırdı Oysa Mısır’daki El-Ezher Üniversitesi’ne denk sayılabilecek bir üniversite olan Zeytune Üniversitesi, Kuzey Afrika’daki İslami hayatı canlı tutan, oradaki halkın önünü açan ilim adamlarını yetiştiren önemli bir merkezdi Burgiba yaptığı baskılarda o kadar ileri gitti ki, Ramazan ayında televizyona çıkıp içki içerek "ülkenin ekonomik kalkınmasını ve çalışma temposunu yavaşlattığı" bahanesiyle Ramazan’da oruç tutmayı yasakladı Hac için Mekke yolculuğunun pahalı olduğu gerekçesi ile Mekke yerine Magrip’in kutsal kenti kabul edilen Keyrevan’ın ziyaret edilmesini istedi
Bugün hala Tunus ve Cezayir, kendi Müslüman halkına sömürge döneminden daha şiddetli bir baskı ve zulüm uygulayan iki ülkedir Bu iki ülkedeki Müslüman halkın yaşadıklarının, Kuran’da anlatılan inkarcılara ait bir zulüm yöntemi olduğuna da dikkat etmek gerekir Kuran’da bildirildiği üzere, zalim yöneticilerin insanların dinlerini yaşamalarını engellemek için kullandıkları baskı yöntemlerinden biri de, cami gibi kutsal mekanları yok etmektir
Bakara Suresi’nde Kendi adının anılmasını engellemek isteyenlerin dünyada ve ahiretteki durumlarını şu şekilde bildirmektedir:
’ın mescidlerinde O’nun isminin anılmasını engelleyen ve bunların yıkılmasına çaba harcayandan daha zalim kim olabilir? Onların (durumu) içlerine korkarak girmekten başkası değildir Onlar için dünyada bir aşağılanma, ahirette büyük bir azab vardır (Bakara Suresi, 114)
Ayette vaat edilen büyük azap, İslam topraklarında İslam’ı yok etmek için çalışan tüm zalim yönetimlerin ahiretteki karşılığıdır Müslümanlar, bu gerçeğin farkında olmalı ve uğradıkları baskılar karşısında, zalimlerin ahiretteki durumunu düşünmeli, gerçek galiplerin kendileri olduğunu bilmelidirler
Burgiba sonrası Tunus’ta değişen tek şey, Müslümanların yıllarca çektikleri zulüm ve baskıcı politikaların katlanarak artması olmuştur Burgiba’nın yerini alan Zeynel Abidin Bin Ali bugün selefini aratmayacak, hatta son zamanlardaki icraatlarıyla onu bile geride bırakacak bir konuma gelmiştir Bugün Tunus halen, Zeynel Abidin sebebiyle bölgenin en katı ve antidemokratik yapıya sahip ülkesi durumundadır 33 Toplumda geniş tabana sahip olan Müslümanlar ülkelerine ve halklarına bir zarar vermeden demokratik yollardan yönetimi devralmayı beklemektedirler
alıntıdr 
|