Hakikat Yolu (Sarı Dervişin Hikayesi) |
08-05-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hakikat Yolu (Sarı Dervişin Hikayesi)Hakikat Yolu Evvel zaman içinde… İki müridini çağırdı yanına mürşit Dedi ki, “Artık el alma vaktiniz gelmiştir” Ve iki dervişine de yol verdi Her iki derviş, birbirine ters yönlerde bin gece bin gündüz yürüyeceklerdi Onca zaman sonra da karşılarına çıkan ilk yerde ocaklarını kuracaklardı El alan dervişler, yayan yapıldak bin gece bin gün yol aldılar Dağları, ovaları aştılar Kentleri, köyleri geçtiler En sonunda vardılar varacakları yere Masal bu ya, onca zaman sonra ikisinin de karşısına kerhanlardan oluşan Edepsizler kenti çıkmıştı Şaşırdılar önce, karşılarına çıkan bu rezalet yuvasına bakarak Böyle bir yerde, hakikat ilmini öğretmeleri olacak iş mi? Kim dinler buralarda bir garip dervişi? Birbirlerinin nereye vardığını bilmeyen iki dervişin de aklından bu sorular geçti Yine de yapacak bir şey yoktu Zaman doğru, yol doğruydu Ama adres yanlıştı belki de Burada bir dervişi bekleyen kimse yoktu, burası Edepsizler kentiydi… Sarı Derviş’in Macerası… Evvel zaman içinde… Yine de deneyecekti, Sarı Derviş Denedi de ama ne zaman ağzını açsa, önce güldüler ona Sonra aşağıladılar Giderek kızdılar Ve en nihayetinde hırpaladılar Günler böyle geçti Hakikat ilmine dair kelam etmeye kalktığında, başına neler geleceğini artık biliyordu Sarı Derviş Önce kendisine kızdı, her defasında başarısız olduğu için ama giderek kendine kızmasının önüne geçti, bu edepsiz ahaliye yönelik öfkesi Öyle ya, Sarı Derviş başarısız Bunun sebebi bu kentin edepsiz ahalisiydi Çünkü dervişi dinlemiyorlardı Dinleyip de anlamıyorlardı Anlayıp da hak yolunu bulmuyorlardı Sarı Derviş’in bu kızgınlığı artıyor ve giderek başka yönlere kayıyordu Önceleri kendine ve sonra ahaliye kızarken, şimdi mürşidine kızmaya başlamıştı Öyle ya, kendisini bu edepsizler kentine o göndermişti Ama işte burası “bildiğin gibi değil”di Ne yapsa olmuyordu Zaten zaman geçtikçe, pek bir şey de yapmıyordu Sarı Derviş Sadaka bekleyen dilenci gibi, kendisini anlayacak birilerini bekliyordu Ama kimse gelmiyordu, gelip de Sarı Derviş’i baş tacı etmiyordu Bu durum, dervişi çileden çıkarıyor ve içine şüphe kurtçukları düşürüyordu artık Zira onca çabayla hatmettiği hakikat ilminin burada hiç değeri yoktu Bunu fak ettiğinden beri, şüphe kurtçukları inancını kemirmeye başlamıştı Belki de hakikat ilmi yanlıştı Sarı Derviş bir yandan böyle şeyler düşünürken, bir yandan da ahaliye bakıp “Bunlar adam olmaz” deyip duruyordu Bir intikam hissi büyüyordu kendisini anlamayan bu arsızlara karşı Bunlar ancak kuvvetten anlardı Ağa, paşa, bey görünce nasıl da eğiyorlardı başlarını Oysa tam tersini öğrenmişti Sarı Derviş, “Hakikat kuvvettir” diye biliyordu Ama öyle şeyler yaşanmıştı ki, artık bildiğine inanmaz olmuştu “Bildiğin gibi değil” deyip duruyordu kendi kendine… Evvel zaman içinde… Aradan uzun zaman geçti Günlerden bir gün, Kınalı ve Sarı Derviş’lerini görmek için yola çıktı mürşit Bin gün bin gece yürüdü Dağları, ovaları aştı ve Sarı Derviş’in yanına vardı Önüne çıkanlara Sarı Derviş’i sordu Kimse tanımıyordu “Burada derviş de, dergâh da yok Baba erenler, ama bir Sarı İmam’ımız var” dediler Ve caminin yolunu gösterdiler Mürşit camiye gittiğinde artık “imam” olan müridini buldu Hal hatır, hürmet, muhabbet derken, Sarı İmam macerasını anlatmaya başladı Nasıl zorlandığını, kızdığını ama sonra doğru yolu bulduğunu anlattı pirine Gerçi bu edepsizler kentindekileri doğru yola getirememişti, ama doğru yola gelmek isteyenler için cami kurmuştu Daha doğrusu camiyi kerhan beyleri kurup dervişin de imam olmasını istemişlerdi Sarı Derviş de kabul etmişti Öyle ya, sokakta adam arayacağına, camide beklerdi Hem bu iş için kerhan beyleri ödenek de veriyordu Çok şükür rahatı yerindeydi Eski müridinin yağlı suratına baktı pir, sonra ipek gömleğine, atlas kaftanına Baktı, dinledi ve “Yeter!” dedi “Artık yeter! “Sen” dedi, Hakikati yitirmişsin Biz seni edepsizler kentine yolladık ki, hakikati gösteresin Sen ise kerhanlara imam olmuşsun Koşulları değiştiremeyince, onlara bağlanmışsın Sen artık bir yol düşkünüsün Sarı İmam Eğer hakikat yolundan yürümek istiyorsan, abanı giy sopanı al ve yeniden yollara düş Önce başı yerde sustu, sonra “Yapamam” dedi Dört karım, on dört çocuğum, bir de camim var Ben artık kerhanların imamı oldum… Kınalı Derviş’in Macerası Evvel zaman içinde… Sarı İmam’ı ardında bırakan mürşit yeniden yollara düştü Onca gece ve günden sonra Kınalı Derviş’i yolladığı kente geldi Bu kent, diğerinden daha rezil, bir edepsizlikler şehriydi Pir, kentte cami olup olmadığına baktı hemen Vardı Camiye vardığında sevindi içten içe Çünkü imamı Kınalı Derviş değildi Peki, ama Kınalı Derviş neredeydi? Yoldan gelip geçenlere sordu Kimse tanımıyordu Hatta soruyu duyan kaçar gibi uzaklaşıyordu yanından Mürşit, artık umutlarını yitirdi Gece olmuştu ve bulamamıştı Kınalı Derviş’i Uyudu bir köşede mürşit… “Uyan Baba erenler, uyan” diye fısıldıyordu birisi, kolunu sarsarak Gözlerini açtığında bir genç kız gördü Pir “Hayrola?” demeye kalmadan genç kız Pir’e “Kınalı Derviş’imizi görmek istiyorsanız, beni takip edin” deyiverdi Kızcağız yaşlı Pir’i çabuk adımlarla kent dışına çıkardı Bir ağacın altına geldiklerinde kız durdu ve “Kınalı Derviş burada” dedi Pir şaşırdı Çünkü orada sadece kendisi, bu kızcağız ve bir de asırlık ağaçtan başka bir şey yoktu Soran gözlerle genç kıza baktı Kız tekrar “Burada” dedi ve başladı anlatmaya Evvel zaman içinde… Kınalı derviş bu kente geldiğinde Sarı Derviş’in gördüklerinden daha beter bir durumla karşılaşmıştı Ne yalan söylemeli, çok şaşırmıştı oda İnsanların bencilliği, rezilliği, “bana ne”ciliğine hayret etmişti önceleri Ama zahiri olana aldanmamıştı Kınalı Derviş Çünkü hakikat ilminin ilk kuralı buydu: Her şeyin bir zahiri yüzü vardır Bir de batıni özü! Zahiriye aldanırsanız çengi kızların yüzündeki sürmeleri görürsünüz sadece Oysa o sürmeler altında ne kederler saklıdır İnsanların arasına karıştı Kınalı Derviş Tanıdı ahaliyi ve tanıdıkça anladı Anladıkça, nasıl anlatması gerektiğini de öğrendi Artık Derviş’in mürşidi ahali olmuştu Onlardan, onları öğrendi Çirkin yüzlerinin altındaki çaresiz güzellikleri gördü ve bu güzelliğin çiçek açacağına inandı derviş Zaten hakikat dediğin görünenin ardındaki gerçek değil miydi? O halde, bu insanlara da sahte görüntülerin ardındaki hakikati göstermeliydi Ve günler geçti Aç kaldı, açıkta kaldı ama zamanla birken üç, üçken beş oldular Edepsizliğin ortasında büyüyen edep oldular Kınalı Derviş’in bu gayretleri gözden kaçmadı elbet Kerhan beyleri haber saldılar Kınalı’ya “Gelsin” dediler, Gelsin eteğimize yüz sürsün de ona da yaldızlı bir cami açalım” Gülüp geçti bu davete Kınalı “Satılık değiliz” dedi sadece Cevabı Kerhan beylerinin sofrasına inen bir yumruk oldu Ve hafiyeler ve cellatlar ve alçaklar salındı sokaklara Ödüllerin en büyüğü verilecekti Kınalı’yı yakalayana Ve bir gün Kınalı Derviş yakalandı… Evvel zaman içinde… İbret-i alem için kentin meydanında dara çekilecekti Kınalı Kerhan beylerinin fermanı, İmam Efendi’nin cevazıyla hüküm kesinleşti Meydana getirildi Kınalı Derviş Meydanda toplanan ahaliye baktı Bu kente ilk geldiğinde bir kişiydi Amma velâkin şimdi böyle giderken çok kişiydi ardında kalanlar Bu bahtiyarlıkla haykırdı derviş, “Ey Kerhan Beyleri, mağlubiyetiniz yakındır Çünkü edepsizliğinizin ortasında bir edep ateşi yaktık ve hakikatin kılıcını kuşanmaya başladı ahali” Ve sonra… Sonrasını anlamıştı Pir Genç kız “O’nu buraya gömdük” dedi Yüreğini göstererek “Ama burada da yaşatıyoruz” Bu ağacın altına gömmüşlerdi Kınalı Derviş’i ama Kınalı yaşıyordu aslında… Evvel zaman içinden gelmişti bu masal belki de Belki de Kınalı Dervişler, edepsiz şehirlerin sokaklarındadır hala… Ve en edepsiz şehrin, en meşhur meydanında bir hakikat ateşi yanıyordur belki de “Dünyanın gizemini Batıni bakışla incele Zahiri gözlem onu keşfedemez Bu dünya, daha yüksek dünyaya götüren bir merdivendir Ve biz, onun basamaklarında yükselmek zorundayız…”* |
|