![]() |
Nefs-İn Tuzağı |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Nefs-İn TuzağıMevlânâ Hazretleri, nefs-i emmârenin, rûhâniyeti bertaraf edebilmek için ne gibi hilelere başvurduğunu, bizlere şu temsîlî hikâye ile nakleder ![]() ![]() “Hilekâr bir fare ile vefâkâr bir kurbağa, kaderleri icabı dere kıyısında tanıştılar, birbirlerine yakınlık duydular ![]() ![]() ![]() Bu buluşmadan ikisinin de gönlü ferahlıyor ve huzûra gark oluyordu ![]() ![]() ![]() O hile ve kandırma üstadı olan fare, zavallı kurbağa ile buluşunca neşeleniyor, küçük, parlak gözleri ışıklar saçıyor, heyecanlanıyor, kurbağaya maceralarla dolu geçen beş yıllık hayatının hikâyesini anlatıyordu ![]() Kandırmada sanatkâr olan fare bir gün kurbağaya; «–Ey herkese akıl veren, akıl ışığı olan dost!» dedi ve sözlerine şöyle devam etti: «–İçim daralıp da sana bir sır söylemeye, dertleşmeye, senin fikrini almaya geldiğim zamanlar sen hep suyun dibinde bulunuyorsun ![]() ![]() ![]() Sonra devamla: «–Ey aziz yâr, ey sevgili dost! Seni görmeden yapamıyorum, bir an bile duramıyorum ![]() ![]() «–Ey benim sevgilim! Sen gel de güzel huyunla benim gönlümü aydınlat! Çirkinliğimize, kötülüğümüze bakma; biz, dağ yılanı gibi zehirle doluyuz! Ben de çirkinim, bütün huylarım da çirkin! Bu ihtiyacı sonsuz olan kul, senin sonsuzluğuna muhtaç; lutfunu esirgeme, onu bırakma! Ben ölürsem, yine senin lutfun bana gözyaşı döker! Öldükten sonra toprağıma söyleyeceğin sözleri, şimdi şu gamlı kulağıma söyle! Ey kardeşim! Ben toprağa mensubum, topraktanım; sen ise deryâların içindesin ![]() ![]() Ben dere kıyısında seni can u gönülden çağırıp durmadayım ![]() Sahtekâr bir dost olan fare, sonunda kurbağayı ikna etti ve nihayet şöyle bir karara vardılar: Bir uzun ip bulacaklar ve ipi çekince birbirlerine kavuşacaklardı ![]() Fare: «–İpin bir ucunu seni çok seven bu kulun ayağına, öbür ucunu da senin ayağına bağlarız! Bu iple, iki ayrı beden olarak yaşayan sen ve ben, can bedenle nasıl birleşiyorsa öyle birbirimize karışalım, bir vücut olarak birleşelim! Zaten şu bedenimiz ile rûhumuz birbirine bağlanmış ipe benzer!» dedi ![]() Can kurbağası kendinden geçmiş, suyuna dalmış, o hoş mavi âlemde “beden faresi”nden kurtulmuş iken, fare daima onu iple karaya doğru çekmeye çalışır ![]() Hâlbuki beyni kokmuş pis farenin bu çekmesi olmasaydı, kurbağa suyun içinde ne safâlar sürecek, ne zevkler edecekti! «–Öyle yapalım; ipin bir ucu benim ayağıma bağlansın, öbür ucunudasen kendi ayağına bağla!» dedi fare ![]() Bu söz kurbağanın hoşuna gitmedi, fakat kabul etti ![]() «Bu pis fare beni nasıl bir tuzağa düşürecek acaba?!» diye düşünüyordu ![]() Farenin ise sevincine diyecek yoktu ![]() ![]() Kurbağa düşünceli olarak dereye dalarken fare neşeli neşeli toprak üstünde zıplıyor ve kendi kendine diyordu ki: «Nasıl olsa ipin ucunu artık elime geçirmiş bulunuyorum! Ne zaman istersem onu görebileceğim…» Derken, yem arayışına çıkmış olan aç ve hırçın bir karga ansızın süzülüp indi ve gâfil fareyi yakaladı ![]() Karga havalanınca, suyun derinliklerinde bulunan kurbağa da fareye bağlı olduğundan, sudan çıktı ![]() ![]() Bu hâli görenler; «Karga nasıl bir hileye başvurdu, nasıl bir kurnazlık etti de, suyun derinliklerinde yaşayan kurbağayı da avladı?» diyorlardı ![]() Havada asılı kalan kurbağa da diyordu ki: «Rûhâniyet deryâsından uzakta kalıp da süflî kişilerle dost olanın hâli budur ![]() Şu bir hakîkattir ki, terbiye olan bir nefis, mahlûkât içerisinde insanı en mükerrem bir mevkîye yüceltebilirken, bunun aksine terbiye görmemiş ham bir nefis ise onu esfel-i sâfilîne düşürebilir ![]() ![]() Gazâlî Hazretleri, nefsi azgın bir ata, rûhu da süvârîye teşbih ederek şöyle buyurur: “Atını terbiye eden süvariyi, atı istediği menzile götürür ![]() ![]() Bu sebepledir ki, nefis tezkiyesi, her mü’min için son derece hayâtî bir mes’ûliyettir ![]() “Muhakkak ki nefsini tezkiye eden (kötülüklerden arındıran) kurtuluşa ermiş, onu fenâlıklara gömen de ziyân etmiştir ![]() ![]() ![]() Bu sebepledir ki Âlemlerin Efendisi bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuşlardır: “(Hakikatte) mücâhid, nefsine karşı cihâd eden kimsedir ![]() Bir diğer hadîs-i şerîflerinde ise: “Ümmetim adına en çok korktuğum şey; nefislerinin hevâlarına uymalarıdır ![]() ![]() Hazret-i Mevlânâ da bizleri şu ifâdeleriyle îkâz ve irşâd eder: “Ey Hak yolcusu! Gerçeği öğrenmek istiyorsan; Mûsâ da, Firavun da ölmediler; bugün senin içinde yaşıyorlar, senin varlığına gizlenmiş, senin gönlünde savaşlarına devam ediyorlar! Bu sebeple birbirine düşman olan bu iki kişiyi kendinde araman gerekir!” “Teni aşırı besleyip geliştirmeye bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek bir kurbandır ![]() ![]() “Bedenine yağlı ballı şeyleri az ver ![]() ![]() “Rûha mânevî gıdâlar ver ![]() ![]() Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri tezkiye edilmemiş ham bir nefsin Allah ile kul arasında kalın bir perde olduğunu bildirdikten sonra şöyle der: “Nefs-i emmârelerinizi kurban ediniz ![]() ![]() Şiblî Hazretleri de şu sözlerle bu hakîkate dikkat çeker: “Nefis ölmeden ruh dirilmez ![]() ![]() Unutmamak gerekir ki, nefsin özünde bir mücevher gibi müsbet bir mâhiyet de vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Nitekim Kur’ân’ın sır ve hikmet dolu mânâ iklîmine girebilmenin, nefis tezkiyesiyle kemâle ermeye bağlı olduğunu Mevlânâ Hazretleri şöyle ifade buyurur: “Kur’ân’ın mânâsını Kur’ân önünde kurban olmuş, benliğinden geçmiş, alçalmış, âdeta rûhu, ayn-ı Kur’ân kesilmiş kişiden sor ![]() Yâ Rabbi! Bizleri nefislerimizin hile ve desîselerinden muhâfaza buyur ![]() ![]() Âmin… |
![]() |
![]() |
|