Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aile, kitapliği

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği



Güne, ailece yapılan kahvaltıyla başlayın



Sabah kahvaltısı aile birlikteliği açısından çok önemli

Günümüz şartları, az zamanda çok şey yapmayı, evinize, çocuklarınıza, kendinize iyi bakmanızı, işinizi başarılı bir şekilde devam ettirmeyi gerektiriyor




Tüm bu hızlı tempo ve yapılması gerekenlerin yoğunluğu, evlilik hayatında araya çocukların da girmesiyle eşlerin görüşmelerini ve birbirlerine vakit ayırmalarını asgariye indirebiliyor Gerçek şu ki, eşiniz hayat yolunda beraber yürüdüğünüz arkadaşınız, can yoldaşınız Bu nedenle yoğun ve türlü sıkıntıyla geçen hayatınızda, evliliğinizi korumak ve beslemek için bazı şeylere dikkat etmeniz gerekiyor Ve ailecek yapılacak kahvaltılar da bunlardan biri


Birçok ailede mesai günlerindeki sabah saatleri genellikle telaş içinde geçen koşuşturmalı saatlerdir İşe gidecekler, okula gidecekler, hele anne de çalışıyorsa bu telaş biraz daha fazlaca yaşanabiliyor Tüm bunlara rağmen, üşengeçlik göstermeden biraz daha erken kalkmak ve kahvaltıyı bir öncelik haline getirmek önemlidir Aile fertleri, kendilerine gün içinde gerekli olacak hem maddi hem de manevi enerjiyi sağlıklı bir kahvaltıyla alabilirler Ama kimi zaman sabah saatlerinde iştahsızlık kimi zaman yorgunluk ve zamansızlık gerekçe gösterilerek aile fertleri kahvaltı yapmadan, alelacele evden çıkıyor Oysaki bizim değerlerimizde sabah seher vaktinde geçirilen zamana ve güne erken başlamaya ayrı bir önem verilir Kahvaltısız başlanan bir gün, yorgun, stresli ve konsantrasyon bozukluklarıyla geçiyor Çocuğunuz içinse sabah alınacak besinler, onun güne zinde ve öğrenmeye hazır biçimde başlamasının yanında, yetişkinlik dönemi boyunca sağlıklı bir beslenme kültürü oluşturması açısından önemli


Sabahın erken vaktinde yaşanan iştahsızlığı aşmanın en kolay yolu kahvaltıyı tüm aile fertleriyle birlikte yapmaktır Bu sayede, hem sağlıklı beslenmenin hem de aile içinde sevgi bağlarının güçlenerek güne birlikte başlamanın keyfi yaşanabilir Özellikle de birbirine zaman ayıramamaktan şikâyetçi olan çiftler için uyku mahmurluğunu yenip kahvaltıyla güne erken başlamaları bulunmaz bir fırsat olabilir


Güzel bir kahvaltıdan sonra hanımların eşini ve çocuklarını sevgi dokunuşları ve dua ile uğurlaması, aile içinde sevgi bağlarını güçlendirirken hem de geleceğin eşleri olacak çocuklarımız için iyi birer model oluşturacaktır Aynı şekilde evin beyleri de müsait oldukları ölçüde bunu yapmalılar


* Psikolojik Danışman


Abdullah Purtaş*

Zaman

13 Aralık 2007, Perşembe

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği







Birçok aile için ortak nokta çocukların ev ödevlerine karşı gösterdikleri dirençtir Aileler suçu genelde çocukta bulur Ama başarılı bir eğitim hayatı için anne-babaların da yapması gereken ev ödevleri olduğunu hiç düşündünüz mü?


Eğitim hayatının vazgeçilmez ögesi olan "ev ödevi" birçok öğrenci için kâbus niteliğinde olabiliyor Okula ve derslere ısınamamış, sorumluluğunun farkında olamayan çocuklar ödevlerini aksatıp, ders çalışma tempolarını düşürebiliyor Ancak buna karşılık anne ve babalar bu sorunu aşabilmek için pedagojiyle bağdaşmayan çeşitli yöntemlere başvurabiliyor Ev ödevleri çocuklara öz disiplini, sorumluluk duygusunu, ders çalışma alışkanlığını kazandırmak ve öğrendiklerini pekiştirmek amacıyla veriliyor Ev ödevleri, öğrenci ile anne ve babası arasında iletişime sebep olan bir metottur Eve getirilen her ödev bir sürü soru, kargaşa ve olumsuz duyguyu da beraberinde getirebilir ve bunlar sizinle çocuğunuz arasında problem çıkmasına neden olabilir Çocuklara, sınıfta eğitim ve öğretim adına öğretilenler kuramsal olarak kazanım sağlasa da evde bunların uygulamaya geçilmesi ve alışkanlık haline gelmesi adına anne ve babaya da görevler düşmektedir


Anne-babalar düzenli aralıklarla öğretmenler ile görüşerek, ev ödevleri hakkındaki tutum ve beklentilerinin nasıl olması gerektiğini, çocuklarına ev ödevlerinde nasıl yardımcı olacaklarını öğrenmeli


Çocuğunuzun ders çalışmasına veya ev ödevini yapmamasına sebep olabilecek olumsuz ortamların ortadan kaldırılması gerekmektedir


Çocuğunuzun rahat çalışabileceği bir odası ve odasında dikkatini dağıtmayacak bir ortamın sağlanması, çalışması için gerekli araç-gerecinin olması, odanın ısısının ve aydınlatmasının yeterli olması ödevlerini yapılmasını kolaylaştıracaktır Çocuğunuzun ders çalışmasına ve ödev yapmasına engel olabilecek televizyon, internet, müzik, arkadaş grubu, telefon vb etmenler çalışmaya ve ödevlerin yapmasına engel olabilir Ama çocuğun sosyal gelişimi adına faydalı olsa da bunlara ayıracağı zaman çocukla birlikte planlanmalı ama tamamen ortadan kaldırılmamalı


Eğer çocuğunuzun bir odası yoksa, evin bir yerinin ders çalışma köşesi olarak oluşturulması ve bu yerinin sabitleştirilmesi çocuğunuza sunulabilecek alternatif olarak değerlendirilebilir Çocuğunuzla dersini çalışması ve ödevini yapması adına zamanının planlaması yapılmalı ve televizyon seyretmeye, internet, arkadaş gruplarıyla olmaya ve benzer sosyal faaliyetler de hazırlanan bu planlamanın içinde yer almalı


Anne ve babaların aşırı derecede denetleyici, baskıcı, sürekli uyarıcı ve cezalandırıcı oluşu çocukların ödevlerden hoşlanmamasına sebep olur Yardım istediği anda çocuğunuzun yanında olduğunuzu hissettirmeniz ödev yapma ve ders çalışma ile ilgili oluşabilecek birçok problemleri ilk baştan çözecektir Ayrıca çocuğun ödevini bitirince takdir edilmesi öz güven ve öz disiplininin gelişmesini sağlayacaktır *Psikolojik danışman


Şenol Yiğit*

Zaman

11 Aralık 2007, Salı

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği







Bebeğinizdeki aşırı ağlama ve huysuzluk gaz sancısının habercisi olabilir Gaz sancılarına ise birçok farklı etken yol açabiliyor Özellikle annenin endişeli ve gerilimli hali, bebeklerde kendini gaz sancısı olarak gösterebiliyor




Bebeklerde günde üç saatten fazla süren ve sebebi belli olmayan aşırı ağlama ve huysuzluk hali olarak tanımlanan gaz sancısı (kolik) yeni doğan her on bebekten birini etkiliyor Genellikle bebekliğin ikinci ve üçüncü haftasında başlayan ve beşinci ayın sonuna kadar devam eden gaz sancıları, genelde iyi beslenen ve çok emen bebeklerde görülüyor Annenin endişeli hali, doğum sonrası depresyon, annenin hamilelikte ve emzirme sırasında sigara kullanması gibi etkenler de gaz sancılarını tetikliyor Sema Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr Köksal Binnetoğlu, "Kolikli bebekler, haftada birkaç gün, iki veya üç saat ağlayabilirler Kolik nöbetleri, birkaç dakika sürebileceği gibi, üç saat ya da daha uzun bir süre devam edebilir Ataklar genelde akşam saatlerinde başlar ve gece 2300-2400 gibi sonlanır'' şeklinde konuşuyor Bu süreçte bebeklerdeki ağlamalar genellikle aniden başlar ve belirli bir sebebi yoktur Ağrı esnasında bebek kızarır, kakasını yapar gibi olur ve ayaklarını karnına çeker Sancıların, anne ve babanın kötü bakımı ile ilgili olmadığını belirten Dr Binnetoğlu, ebeveynleri kendilerini suçlamamaları ve sakin olmaları konusunda uyardı


Öte yandan uzmanlar, bebeğinizde kolik olduğunu düşünüyorsanız, problemin sebebinin bir hastalık olup olmadığını netleştirmek için bir uzmana başvurmayı öneriyor Çünkü bazen, ortakulak enfeksiyonu, idrar yolu enfeksiyonu, göze yabancı cisim kaçması gibi rahatsızlıklar da kolik ağrısına benzer ağlama krizlerine sebep olabiliyor


Gaz sancısının sebepleri


İnek sütüne alerji ya da aşırı duyarlılık


Olgunlaşmamış sindirim sisteminin sebep olduğu güçlü bağırsak kasılmaları


Yanlış emzirme tekniği (anne göğsünün uç kısmının emilmesi ve bebeğin hava yutması)


Bebeğinizdeki hormonal değişiklikler


Annenin endişeli hali, doğum sonrası depresyon


Annenin sigara kullanması



Gaz sancısı çeken bebekler için ne yapılabilir?


Kucağınıza alın ve sakinleştirmeye çalışın; bu, bebeği gevşetir ve uyutur


Kucağınızda gezdirirken sırtına yavaşça masaj yapın


Hafif ısıtılmış bir havlu ile karnına masaj yapın


Elektrikli süpürge, saç kurutma makinesi ya da başka bir cihazla ritmik hareket ve ses oluşturun


Bebeğinizi dizlerinize midesinin üstüne yatırın ve sırtını ovuşturun


Kendini rahat ve güvende hissetmesi için bebeğinizi bir battaniyeye sarın


Piyasada kolik ağrıları için bazı ilaçlar bulunuyor; ancak kullanmadan önce doktorunuza danışın



Çağlar Avcı / İstanbul

Zaman

15 Aralık 2007, Cumartesi

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği







Hayal dünyaları son derece geniş olan çocuklar, korkularını bastırmakta zorlanabiliyor Çizgi film kahramanlarını gerçek sanıp, birçok şeyden ürkebiliyorlar Onlara "amma da korkaksın!" demek problemi çözmüyor




Çocukların özellikle geceleri eve girecek kötü adamlardan, hırsızdan, canavardan, hayaletten, kedi-köpek gibi hayvanlardan korkması kimi zaman komik gelse de ciddiye alınması gereken durumlar arasında yer alıyor Küçük yaştan itibaren zihne yerleşen korku duygusu yetişkinlikte de etkisini gösteriyor Davranış Bilimleri Enstitüsü'nden Psikolog Şeyda Özdalga, tehlikeli bir durumdan kaçınma duygusu olarak gelişim yaşına göre korkunun normal olduğunu belirtiyor Ancak, çocuğun normal hayatını sürdürmesini engelleyecek seviyeye gelen korkuların ciddiye alınması ve doğru bir yaklaşımla çözülmesi gerektiğini söylüyor Korkunun öğrenilen bir duygu olduğuna dikkat çeken Özdalga'ya göre, hayali korkular okul öncesi dönemde başlıyor Çocuk korkuyu öncelikle ailesinden, yakın çevresinden, televizyondan, bilgisayar oyunlarından öğreniyor Anne-babanın korktuğu durumlardan korkuyor


Anne, köpek gördüğü zaman tepki gösteriyorsa çocuk onun korkulacak bir şey olduğunu öğreniyor Bazen de çocuk şartlanıyor Köpeği severken zarar verdiyse korku geliştiriyor Özellikle okul öncesi dönemde çocukların televizyonlardaki şiddet içerikli görüntüleri gerçek sandığını belirten Özdalga şöyle konuşuyor: "Anne-babaların bilgi vermesi gerekiyor Silahın olduğu yerde elbette öfke, kızgınlık, intikam gibi olumsuz duygular, ölüm ve kan oluyor Ailelerin sınırlayıcı olması gerekir"


Çocuğa, "öcü geliyor" demeyin


Korkularını anlatmalarına fırsat verin


Alay edip küçümsemeyin 'Erkek adam korkar mı, bundan da korkulur mu, sen bebek misin?' gibi ifadeler kullanmayın


Çocuğa model olun Kedi, köpek gibi hayvan korkularında sakin yaklaşın Kendiniz de korksanız bile belli etmeyin Bir kedi tırmalamışsa bunu bütün kedilerin yapmayacağını anlatın


Düştüğü zaman aşırı hassasiyet göstermek de, acımadı demek de doğru değil Gerçekte canı yanmış olan çocuk anlaşılmadığını düşünür ve kendini kötü hisseder Düştükten sonra annesinin korktuğunu gören çocuk, canı çok yanmamış olsa da aynı şeyi yaşamaktan korkar


Cesur olduğu, korkmadığı durumları destekleyin Hep olumsuza odaklanmak yerine olumluyu da alkışlamak gerekir


Çocuğu, öcü geliyor, ağlarsan iğneciye götürürüm, yaramazlık yaparsan polise veririm ve cin/peri gibi şeylerle korkutmayın


Çocuğu korkusuyla yüzleştirin Korktuğu yerlere birlikte gidin Asansörden korkuyorsa, birlikte binin Önce sadece bir kat çıkarak korkulacak bir şey olmadığını gösterin Denizden korkan bir çocuğu zorla suya sokmak yerine önce suyun kenarında kendi kendine oynamasına fırsat verin Suyla oynarken korkusunu aşar


Çocuklar karanlıkta bir şey gözükmediği için kendilerini güvende hissetmez Karanlıkta evde bir şey değişmeyeceğini gösterin Karanlığı eğlenceli hale getirin Mum yakıp komik oyunlar yapın Karanlıktan korkan çocukla birlikte yatmak doğru değil Bir süre odasında durarak korkusu telafi edilebilir


'Evimize canavar giremez' demek, canavarın varlığını kabul etmektir Bundan önce çocuğun kafasındaki canavar algısının ne olduğunu öğrenin


Çocukların yalnız kalmaktan korkmaması için birdenbire yanlarından kaybolmayın


Anne-babalar 3-4 yaşlarında bazı kuralları çocuklara daha net göstermeye başlar Ayrı yatılacak, kendi sorumlulukları olacak, evin kurallarına uyulacak gibi


Şemsinur Özdemir

Zaman

20 Aralık 2007, Perşembe

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği







Ebeveynler için en kolay şey çocuklarının beğenmedikleriyönlerini eleştirmektir Sorumluluklarından kaçan, "biz böyle değildik" diyen anne-babalar kolaya kaçmamalı

Anne babalar olarak zamane çocuklarından hep şikâyetçi olur ve "bizim zamanımızda" diye başlayan sözlerle günlerimiz geçer




Gerçekten de doğrudur, şimdiki çocukların davranışları ile eski çocukların davranışları arasında çok farklılıklar vardır Genellikle bu farklılıklarda olumsuz davranışlar fazladır Çocukların ders çalışmadığından, özgüven eksikliğinden, paranın ve eşyaların değerini bilmediklerinden şikâyetçi oluruz Peki, neden böyle olduğunu hiç düşündük mü? Neden çocuklarımız bizim yetiştiğimiz gibi yetişmiyorlar?


Çocukların çocuk gibi davranmadıklarından, istediğimiz davranışları sergilemediklerinden yakınıyoruz Ama anne babalar olarak, bizler gerçekten üzerimize düşen görevleri yapabiliyor muyuz? Çocuklarımıza olumlu davranışlar kazandırmak için onlara iyi modeller sunabiliyor, kendimiz bu rolü üstlenebiliyor muyuz? Çocuklarımızın karınlarını doyurduğumuz kadar, kalplerini de doyurabiliyor muyuz? Çocuklarımızı mı, yoksa başarılarını mı seviyoruz? İşlerimize zaman ayırdığımız kadar çocuklarımıza da zaman ayırabiliyor muyuz? Çocuklarımızdan beklediğimiz saygıyı, anne babalar olarak birbirimize gösterebiliyor muyuz? Bu sorular daha uzatılabilir Gerçek çocuklar istiyorsak, gerçekten anne-baba olmamız gerekmiyor mu? * Psikolojik danışman


Çocuk, nasıl eğitilirse öyle büyür


Eğer bir çocuk, sürekli eleştirilmişse, kınama ve ayıplamayı öğrenir


Eğer bir çocuk, kin ortamında büyümüşse, kavga etmeyi öğrenir


Eğer bir çocuk, alay edilip aşağılanmışsa, sıkılıp utanmayı öğrenir


Eğer bir çocuk, sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse, kendini suçlamayı öğrenir


Eğer bir çocuk, hoşgörü ile yetiştirilmişse, sabırlı olmayı öğrenir


Eğer bir çocuk, desteklenip yüreklendirilmişse, kendine güven duymayı öğrenir


Eğer bir çocuk, övülmüş ve beğenilmişse, takdir etmeyi öğrenir


Eğer bir çocuk, hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse, adil olmayı öğrenir


Eğer bir çocuk, güven ortamı içinde yetiştirilmişse, inançlı olmayı öğrenir


Eğer bir çocuk, kabul ve onay görmüşse, kendini sevmeyi öğrenir


Eğer bir çocuk, çevresinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, iyi bir dost ve arkadaş olmayı öğrenir


Ziya Köse*

Zaman

23 Aralık 2007, Pazar

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği







Her türlü sıkıntıya rağmen gülebilmeli, enerjimizi bayram kucaklaşmalarından almalıyız

Bayramlar maddi-manevi zenginliklerin insanların üzerine yağdığı zaman dilimleridir Hem dini hayatımızda hem de toplumsal hayatımızda çok ayrı yerleri vardır Bayramlar gelip geçiyor ve küskünler hâlâ barışamıyorsa her iki taraf için de bu çok ciddi bir zaaftır




Bu, büyük ya da haklı olan tarafın "şefkat" eksikliğini gösterdiği gibi, küçük ya da haksız olan tarafın da inatçı ve "saygı" problemi yaşadığını gösterir Bayramlar barışmak için fırsattır Siz uğraşırsınız, yüzünüzü yıkıp barışmak için el uzatan taraf siz olursunuz da karşı taraf cevap vermezse o zaman Rabbinize karşı mesuliyetiniz kalkar Çünkü bir müminin bir başka müminle üç günden fazla küs kalması doğru değildir Bayram günlerinde herkes kendi imkan ve kabiliyetleri ölçüsünde neşe içindeyken biz "ayrık otu" gibi bir kenara kös kös oturamayız Hasta olabiliriz, borçlu olabiliriz, derin anlaşmazlıklar içinde olabiliriz Ama her derdin devası, her hastalığın ilacı, her borcun edası bayram günlerinin bereketlerinde saklanmıştır Yıllardır haberleşemediğiniz, görüşemediğiniz akrabalarınız, dostlarınız ve arkadaşlarınızla görüşmek, onların dualarını almak kim bilir sizin için ne gibi maddi ve manevi kapılar açacaktır


Kırk yılda bir görüştüğümüz insanlarla nispetçi duygularla değil samimi hislerle muhatap olalım


Sıla-i rahim berekettir Annemizin-babamızın ve diğer aile büyüklerinin ellerini öpüp, gidemiyorsak telefon edip hayır dualarını almalıyız Dinimizde Allah'a ibadetten sonra anne ve babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı "öf" demek dahi yasaklanmıştır Akraba ve komşularla tebrikleşerek, karşılıklı sevgi ve saygı duyguları aktarılmalı, karşılaştığımız herkesle selâmlaşarak tebrikleşmeliyiz Tanıdıklarımızı ziyaret ederek hatırlarını sormalı ve gönüllerini almalıyız


Hastanelerde ve evlerde yatan hastaları görmeli, şifa dileklerimizi sunmalıyız Yetimlerle ve kimsesiz çocuklarla ilgilenip onları okşamalı ve onlara anne ve baba gibi davranmalıyız Çevremizdeki yoksullara ve bakıma muhtaç çocuklara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız


Bayram günlerinde kabristanlar da bayram etmeli Bizden hayır dua bekleyen ölülerimizin mezarlarına giderek onlara dua etmeli, ruhları için hayır ve hasenatta bulunmalıyız Tanıdıklarımızdan dargın olanları barıştırmaya çalışmalı ve aralarını bulmalıyız Her zaman olduğu gibi bayram günlerinde de İslâm'ın emrettiği şekilde çevremizdeki insanlara iyi davranmalı, incitici davranışlardan sakınmalıyız


Bayram ziyaretlerinde sohbetlerimiz Allah rızası için olmalı Konuşmalarımız "sahici" olmalı, "Ee, daha daha nasılsınız!"lar, "Siz dana mı kestiniz? Biz de düve kestik Kaç kilo et çıktı?"lardan öteye geçmeli Müslümanların, ortak sorunları konuşma gündemimizde yer almalı


Kurban'ın özünü Hz İbrahim, Hz İsmail ve Hz Hacer'in teslimiyetleri oluşturuyor O yüzden her hanım Hz Hacer'in (ra), her baba Hz İbrahim'in (as), her oğul da Hz İsmail'in (as) teslimiyetinden kendine dersler çıkarabilmeli Aile&Sağlık


Zaman

22 Aralık 2007, Cumartesi

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği




sivetok´isimli üyeden Alıntı





Her türlü sıkıntıya rağmen gülebilmeli, enerjimizi bayram kucaklaşmalarından almalıyız

Bayramlar maddi-manevi zenginliklerin insanların üzerine yağdığı zaman dilimleridir Hem dini hayatımızda hem de toplumsal hayatımızda çok ayrı yerleri vardır Bayramlar gelip geçiyor ve küskünler hâlâ barışamıyorsa her iki taraf için de bu çok ciddi bir zaaftır




Bu, büyük ya da haklı olan tarafın "şefkat" eksikliğini gösterdiği gibi, küçük ya da haksız olan tarafın da inatçı ve "saygı" problemi yaşadığını gösterir Bayramlar barışmak için fırsattır Siz uğraşırsınız, yüzünüzü yıkıp barışmak için el uzatan taraf siz olursunuz da karşı taraf cevap vermezse o zaman Rabbinize karşı mesuliyetiniz kalkar Çünkü bir müminin bir başka müminle üç günden fazla küs kalması doğru değildir Bayram günlerinde herkes kendi imkan ve kabiliyetleri ölçüsünde neşe içindeyken biz "ayrık otu" gibi bir kenara kös kös oturamayız Hasta olabiliriz, borçlu olabiliriz, derin anlaşmazlıklar içinde olabiliriz Ama her derdin devası, her hastalığın ilacı, her borcun edası bayram günlerinin bereketlerinde saklanmıştır Yıllardır haberleşemediğiniz, görüşemediğiniz akrabalarınız, dostlarınız ve arkadaşlarınızla görüşmek, onların dualarını almak kim bilir sizin için ne gibi maddi ve manevi kapılar açacaktır


Kırk yılda bir görüştüğümüz insanlarla nispetçi duygularla değil samimi hislerle muhatap olalım


Sıla-i rahim berekettir Annemizin-babamızın ve diğer aile büyüklerinin ellerini öpüp, gidemiyorsak telefon edip hayır dualarını almalıyız Dinimizde Allah'a ibadetten sonra anne ve babaya saygı ve iyilik emredilmiş, onlara karşı "öf" demek dahi yasaklanmıştır Akraba ve komşularla tebrikleşerek, karşılıklı sevgi ve saygı duyguları aktarılmalı, karşılaştığımız herkesle selâmlaşarak tebrikleşmeliyiz Tanıdıklarımızı ziyaret ederek hatırlarını sormalı ve gönüllerini almalıyız


Hastanelerde ve evlerde yatan hastaları görmeli, şifa dileklerimizi sunmalıyız Yetimlerle ve kimsesiz çocuklarla ilgilenip onları okşamalı ve onlara anne ve baba gibi davranmalıyız Çevremizdeki yoksullara ve bakıma muhtaç çocuklara yardım ellerimizi uzatmalı, onların da bayram sevinci yaşamalarını sağlamalıyız


Bayram günlerinde kabristanlar da bayram etmeli Bizden hayır dua bekleyen ölülerimizin mezarlarına giderek onlara dua etmeli, ruhları için hayır ve hasenatta bulunmalıyız Tanıdıklarımızdan dargın olanları barıştırmaya çalışmalı ve aralarını bulmalıyız Her zaman olduğu gibi bayram günlerinde de İslâm'ın emrettiği şekilde çevremizdeki insanlara iyi davranmalı, incitici davranışlardan sakınmalıyız


Bayram ziyaretlerinde sohbetlerimiz Allah rızası için olmalı Konuşmalarımız "sahici" olmalı, "Ee, daha daha nasılsınız!"lar, "Siz dana mı kestiniz? Biz de düve kestik Kaç kilo et çıktı?"lardan öteye geçmeli Müslümanların, ortak sorunları konuşma gündemimizde yer almalı


Kurban'ın özünü Hz İbrahim, Hz İsmail ve Hz Hacer'in teslimiyetleri oluşturuyor O yüzden her hanım Hz Hacer'in (ra), her baba Hz İbrahim'in (as), her oğul da Hz İsmail'in (as) teslimiyetinden kendine dersler çıkarabilmeli Aile&Sağlık


Zaman

22 Aralık 2007, Cumartesi



ALLAH RAZI OLSUN

Allaha Emanet Olun

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği







ABD'de yapılan bir araştırma, ayda bir gün oruç tutanların, tutmayanlara göre daha az kalp damar tıkanıklığı hastalığına yakalandığını ortaya koydu Kilosu, yaşı, yüksek kolesterolü ve kan şekeri olanlar araştırmaya dahil edildiğinde bile kalp hastalığı oruç tutanlarda yüzde 8 oranında çıktı




Amerikalı tıp uzmanlarının yaptığı son araştırma, ayda bir gün tutulan orucun kalp hastalıklarını önlemeye yardımcı olduğunu ortaya çıkardı Son bilimsel çalışma, Müslümanların Ramazan ayı dışında tuttukları pazartesi ve perşembe oruçlarının sağlıklı yaşam açısından önemli olduğu görüşünü de destekliyor Utah eyaletinde inançları gereği sigara gibi bazı kötü maddeleri kullanmayan Mormonlar üzerine yapılan araştırma, ilginç sonuçlar verdi Yasak olduğu için sigara içmeyen Mormonların daha az kalp rahatsızlığına yakalandığını tespit eden bilim adamları, yeni araştırmada Mormonların ayda bir tuttukları orucun da kalp sağlığına yardım ettiğini ortaya çıkardı Mormonların yoğun olarak yaşadığı Utah'ta yapılan araştırma, ayda bir gün oruç tutanların, düzenli olarak oruç tutmayanlara göre daha az kalp damar tıkanıklığı hastalığına yakalandığını ortaya koydu


Utah Salt Lake City Üniversitesi uzmanları, araştırmayı 1994-2002 yılları arasındaki hastalar arasında, oruç tutanların tıbbi kayıtlarını inceleyerek gerçekleştirdiler Bütün hastaların 4 bin 629'unda kalp hastalığı ya da kalp yetmezliği teşhis edildi (Yüzde 70) Mormonlarda kalp hastalığı oranı yüzde 61, Mormon olmayanlarda ise yüzde 66 oldu


Tütün kullananlar ve farklı sebepler dahil edildiği halde Mormonlarda kalp damar hastalığı oranının Mormon olmayanlara göre yine düşük olduğu anlaşıldı Mormonların dinî inançları üzerinde duran bilim adamları; aylık oruç tutan, kahve, çay ve alkolden uzak duran, haftada bir günü dinlenerek ve kiliseye giderek geçiren bu kişilerin kalp damar hastalıklarında en çok hangi davranışın etkili olduğunu araştırdılar 515 Mormon üzerinde yapılan çalışma; sadece oruç tutmanın kalp riskinde büyük bir değişiklik yaptığını ortaya koydu Oruç tutanların sadece yüzde 59'una kalp hastalığı teşhisi konurken, oruç tutmayanlarda kalp damar tıkanıklığı hastalığı oranı yüzde 67 çıktı Kilosu, yaşı, şekeri, yüksek kolesterolü ve kan şekeri olanları işin içine kattıklarında bile oruç tutanlarda yüzde 8 oranında kalp hastalığı düşük tespit edildi


Çalışma sonucu ortaya çıkan yeni rapor, American Heart Association'a (Amerikan Kalp Derneği) sunuldu Amerika'nın Utah eyaletinde yaşayanların yüzde 70'ini oluşturan Mormonlar, inançları gereği her ayın ilk pazar günü oruç tutuyorlar


Resmî adı "The Church of Jesus Christ of Latter Day Saints (İsa Mesih'in Ahirzaman Azizleri Kilisesi)" olan Mormonluk, 1830 yılında, Joseph Smith Jr adlı bir Hıristiyan'ın oluşturduğu dinî hareket Diğer Hıristiyan gruplarca Hıristiyan olarak kabul edilmiyorlar Mormonlar ise, kendilerini Hıristiyan görüy or; ancak Katolik, Protestan ya da Ortodoks geleneklerle bağları olmadığını dile getiriyor İncil ve Tevrat dışında, Mormon kitabı dedikleri kitapları var Yarısı ABD dışında olmak üzere 13 milyon civarında Mormon olduğu tahmin ediliyor ABD'deki Mormonların çoğunluğu Utah eyaletinde yaşıyor


İdris Gürsoy

Zaman

16 Aralık 2007, Pazar

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği







Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof Dr Turan Karadeniz, kalbi kuvvetlendiren nar suyunun, karaciğer zafiyetini giderdiğini, mide iltihabını ve ağrısını geçirdiğini söyledi




Karadeniz, narın Türkiye'de batı, Güneydoğu Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde yetiştiğini belirtti Nar meyvesinin yüzde 15'inin karbonhidrat, yüzde 0,8'inin protein olduğunu, ayrıca B1 ve B2 vitaminleri ile kalsiyum, fosfor ve demir bakımından zengin olduğunu ifade eden Karadeniz, "Nar mideyi temizlemekte, deniz tutmasına karşı iyi gelmektedir Ayrıca nar içindeki zarları ile yendiğinde mide ülserini iyileştirmektedir" dedi


Nar suyunun böbrek ve karaciğer hastalıklarına karşı çok faydalı olduğuna dikkati çeken Turan Karadeniz, şu bilgileri veriyor:


Nar suyu yüksek tansiyon hastalığının tedavisinde, kalp ağrılarında, basur hastalığının tedavisinde faydalı olmaktadır


Böbrek zafiyetine karşı nar suyu içilmesi yararlıdır


Nar suyunun harareti giderici özelliği bulunmakta, şeker ve kurdeşen hastalığına iyi gelmektedir


Kalbi kuvvetlendiren nar suyu, karaciğer zafiyetini gidermekte, mide iltihabını ve ağrısını geçirmektedir


Nar ekşisi şeker hastalarına tavsiye edilmektedir


Nar şırasının şekerle hazırlanan şerbetinin idrar söktürücü özelliği vardır


Romatizma ağrılarının hissedildiği eklem ve uzuvlara nar şırası sürüldüğünde, ağrı kesici özelliği bulunmaktadır


Bayılmalara karşı nar şerbeti içilmelidir Tatlı nar suyu, ses kısıklığı ve zatürreye karşı şifalıdır


Narın meyvesi ve suyunun yanı sıra çiçekleri ve kabuğu da yararlarıdır Nar çiçeği bağırsak yara ve iltihaplarını iyileştirir Boyun tutulmasında nar çiçeği lapası boyna konursa şifalı gelir


Narın kabuğu çay gibi demlenerek içildiğinde, mide ve bağırsak hastalıkları ile ishal ve dizanteriye karşı oldukça faydalı olmaktadır Trabzon, aa


Zaman

25 Aralık 2007, Salı

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği







Soğuk havalar ve zorlu kış şartları göz sağlığımız ile ilgili büyük bir tehlike unsuru olarak karşımıza çıkıyor




Kış aylarında; alerji, kızarıklık, çapaklanma, kaşıntı, sulanma, yanma, batma ve ağrı ile kendini gösteren göz enfeksiyonları, erken tedavi edilmediği takdirde gözün kaybına neden olabiliyor Memorial Göz Merkezi'nden Op Dr Mustafa Temel, kimyasal maddelerle temas, tedavi edilmemiş gözlük kusurları, kontakt lens kullanımı ile göz ve el temizliğine dikkat etmemenin hastalıklara davetiye çıkardığını belirtiyor


Özellikle kornea tabakasında oluşan enfeksiyonların görmeyi de etkileyebildiğine dikkat çeken Temel, ''Bu durum kalıcı görme kayıplarına yol açabilir hatta tedavi edilmediği takdirde gözün kaybına kadar da gidebilir'' uyarısında bulunuyor


Kış aylarında yeterli havalandırılmayan ev, ofis gibi kapalı mekanlar, kalorifer ve klimalar ile bilgisayarlar gözler için tehlike oluşturuyor Bu tür ortamlarda pek çok kişi göz kuruluğu problemi ile karşı karşıya kalıyor Bulunulan ortamın sık sık havalandırılması, klimaların dikkatli kullanılması, hava akımının doğrudan göze gelmesinin önlenmesi, bilgisayar karşısında saatlerce kalınmaması ve doktor kontrolünde alınacak suni gözyaşı damlaları göz kuruluğunu gidermenin etkin yolları olarak gösteriliyor


Çağlar Avcı, İstanbul


Zaman

13 Aralık 2007, Perşembe

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #11
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği







Günümüzde birçok insanda görülen ve ortama rahatsızlık veren ağız kokusu birkaç yöntemle ortadan kaldırılabiliyor Uzmanlar dişeti hastalığı, diş çürüğü, problemli dolgu ve ağzında tükürüğün az bulunmasını sebepleri arasında gösterdiği ağız kokusunun, düzenli fırçalama ve diş hekimine gidilmesiyle ortadan kaldırılabileceğini ifade ediyor




Ayrıca, bu zamana kadar çok duymadığımız dilin fırçalanması da kokunun engellemesinde fayda sağlıyor


Özel Yeşiltepe Polikliniği Diş Hekimi Murat Sözmen, çevremizdeki birçok insanda ağız kokusunun büyük bir sorun olarak karşılarına çıktığını belirtiyor İnsandaki ağız kokusunun yüzde doksan nedeninin diş ve dişeti hastalıklarından kaynaklandığına dikkat çeken Sözmen, kokunun önlenmesi için düzenli diş fırçalamanın ve diş ipi kullanmanın öneminden bahsediyor Çünkü ağız kokusunun en temel sebebi diş aralarında kalan gıda artıkları Bunun yanında ağızda kokuya sebep olan, çürük, problemli dolgu, dişeti çekilmesi ve diş taşı sorunu bulunuyorsa mutlaka bir diş hekimine gitmeniz tavsiye ediliyor Çünkü dişlerinizi düzenli fırçalasanız da bunların tedavisi diş hekimi koltuğundan geçiyor


Sözmen'in, kokuya neden olan faktörler arasında bahsettiği diğer bir önemli gerekçe ise ağızdaki tükürük miktarı Ağızda salgılanan tükürüğün yıkayıcı etkisi bulunması, dişleri temizleyerek, ağızdaki zararlı maddelerinin etkisini azaltıyor Tükürüğün az olması bu etkiyi zayıflatıp, ağız kokusuna sebep oluyor Sözmen, ''Böyle durumlarda hastada diş taşı çok olur Koku da fazla Bir de dişini iyi fırçalamıyorsa tehlike ciddi boyutlara ulaşır Kişi bol su içmeli ve düzenli diş fırçalamalı ki denge sağlansın'' diyor Sözmen öte yandan, dilin de fırçalanmasının ağız kokusunu engellemede önemli olduğu vurgusunu yapıyor Çünkü sigara, çay ve kahve içenlerde dil pası oluşuyor Bu da kokuya neden oluyor Sözmen bu durumda 'dişlerinizi fırçaladıktan sonra dilinizi de mutlaka fırçalayın'' şeklinde konuşuyor


Diş heki mi Murat Sözmen, dişte oluşan ve başta kokuya sebep olan diş taşlarının temizlenmemesi durumunda dişin çekilmesinin söz konusu olabileceğini aktarıyor Sözmen, "Diş, taşları zamanla diş eti çekilmesine neden olur Bu durum diş ile dişeti arasında derinliği açar En son olarak dişi sadece kemik tutar Diş enfeksiyona açık hale gelir Sallanır Çekilmesi zaruri olur'' diyor Sözmen ayrıca, 20'lik dişlerin de uygun çıkmaması durumunda çekilebileceğini anlatıyor


Et kalıntıları da koku yapar


Diş hekimi Murat Sözmen ''Etler lifli gıda olduğu için diş aralarında kalabiliyor Bu da diş fırçalamayla ya da diş ipiyle çıkarılmaz ise kokuya sebep olabilir'' uyarısında bulunuyor Bu etlerin çıkarılmasında kürdan kullanmanın tehlikeli olabileceğini anlatan Sözmen, ''Bu enfeksiyona neden olur Bu durumda ağız sağlığı tehlikeye girer'' dedi



Çağlar Avcı / İstanbul

Zaman

25 Aralık 2007, Salı

Alıntı Yaparak Cevapla

Aile Kitapliği

Eski 08-04-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Aile Kitapliği



Evliliğinizi hiç bakıma aldınız mı?





"Alo, hayatım neredesin?"

"Arabayı servise götürdüm de"

"Yine mi? Daha geçen gün götürmedin mi? Senin de bir ayağın serviste Varsa yoksa araban"




"Senin de bir ayağın alışveriş merkezinde varsa yoksa evin"


Evet, erkekler arabalarına, kadınlar evlerine itina gösterir


Öyle erkekler var ki, arabasının sesini dinler "Acaba bu ses nereden geliyor? Egzoz mu patladı? Frenler mi boşaldı? Motorun yağı mı bitti? Lastikler mi eskidi? Bu arabanın burası neden çizilmiş?" der dururlar


Kadınlar, "Ay bu halının burasına ne dökülmüş? Bu masa neden eskimiş? Bu perdeler niye yıpranmış? Eve iyi bir bakım yapmak gerek Mutfak masraflarını kısarak evin eşyalarını değiştireyim" diye hesap yaparlar


Peki ama kaç erkek ve kaç kadın eşini gözbebeği gibi koruyor? 'Evliliğim nasıl gidiyor?' diye düşünüyor? Arabasının aksi sesini dinleyen erkek, eşinin çıkardığı ufak tefek seslere kulak verip "Hanımdan bu ses neden çıkıyor? Bir yanlış mı yapıyorum? Evi mi ihmal ediyorum? Sevgimi mi belli etmiyorum? İlgim mi azaldı? Ondaki, bu memnuniyetsizliği gidereyim" diye düşünüyor mu?


Arabasını bakıma aldığı gibi evliliğini bakıma alıyor mu? Ülfet denilen, sevgiyi yutan canavarı öldürüyor mu? Eşinin mutluluğu için davranışlarında değişiklik yapıyor mu? Yoksa hep eşinden gelen cızırtılara "Şu cızırtıyı kes" demekle mi yetiniyor?


Tek görevinin para kazanmak olduğunu düşünüp sonra da eve gelip TV'nin karşısında çayını, kahvesini yudumlayarak eşinin ve çocuklarının bütün sıkıntılarına kulağını mı tıkıyor?


Eşiyle iki çift laf etmeden koltukta uyuya mı kalıyor? Çalışma odasına çekilip "beni rahatsız etmeyin" diye hobileriyle mi ilgileniyor?


Peki ya hanımlar?


Evini temiz tutmak için gösterdiği özeni eşinin gönlünü hoş tutmak için gösteriyor mu? Yerdeki bir kırıntıyı hemen alıp çöpe attığı gibi eşinin kalbine attığı küçük bir sıkıntı tohumunu nisyan toprağına atıp çürütüyor mu? Yoksa onu günlerce kalbinde saklayıp sık sık eşinin önüne serip "filan zaman sen benim kalbime böyle bir kin tohumu atmıştın" diyerek kendini tamamen koyverip:


"Boş ver, nasıl olsa alan aldı satan sattı" veya "beni beğenen beğendi" "beğenilmeye gerek yok" mu diyor?


Tek görevini ev temizleyip yemek yapıp çocuklarla ilgilenmek olarak mı görüyor? Akşam yorgun olarak eve gelen eşiyle ilgilenmek yerine takip ettiği dizilerin karşısında taş mı kesiliyor?


Sanırım her erkek, arabasına, her kadın da evine gösterdiği itinayı eşine gösterse bütün evlilikler ilk günkü gibi mutluluğunu sürdürerek canlılığını korur


Gülay Atasoy

Zaman

27 Aralık 2007, Perşembe

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.