Prof. Dr. Sinsi
|
Aşk İnadına Bir Alçalıştır
Aşk inadına bir alçalıştır

Tanrı var  Tanıdım ben onu  Dokundum ben ona  O var ve ben onu çok özlüyorum  Hem de çok  Tanrı var ve şu anki halimden o sorumlu
Sadece o  
Odamda bir başınayım ve ne yapacağımı bilmiyorum Günlerdir dışarıya çıkmadım Hiçbir şey bana heyecan vermiyor Her şey cansız sanki  
Her sey yavan ve tatsız  Birazdan dergiden arayıp bu haftaki yazımı getirmemi isterler Oysa yazdığım falan yok Çünkü sadece onunla doluyum Dopdoluyum Yazmak ona ulaşmak içindi, onu bulmak içindi Şimdi buldum onu  Aradığımı buldum Ama o yok ortada  Tanrı yok  Hem var, hem yok  
En son aradığımda benimle uzun konuşamayacağını, uzak bir yerden misafirlerinin geldiğini söylemiştin Seni özledim, biraz konuşalım, dedim Sesini özledim, dedim Ama, rahat değilim, konuşamam, dedin Sonra  Sonra  Ne zaman sonra  Yarın aramaya çalışırım, dedin “Yarın”ı öyle kolay söyledin ki, deliye döndüm hırsımdan Oysa ben hiçbir zaman tanrı olamadım Hiçbir zaman yarının geleceğinden senin kadar emin olamadım Birine deliler gibi aşıkken yarınlar hep çok uzaktı bana Yolu kardan kapanmış, kimselerin arayıp sormadığı ve sonsuz bir unutuluşa terk edilmiş köyler gibi uzak ve imkansızdı  Evdeki bütün elektrikli ısıtıcıları yakıp kazak üstüne giyiyorum, ama yine de üşüyorum  Çok derinlerden gelen bir üşüme bu  Çocukluğumdan gelen Çok eski bir üşüme  İlk terk edilişlerden, ilk hayal kırıklıklarından, ilk vedalaşmalardan gelen  Çocukluk üşümesi bu, her aşkta ortaya çıkan  Canım kardeşim benim, canım çocukluğum, ne kadar üşütsen beni, o kadar artıyor sana duyduğum mahcubiyet  Ellerim ne zaman boşluğu sarsa hep seni hatırlıyorum Ben büyüdüm, sen orada kaldın  Hep orada  Hep soylu, hep kırgın  Ben insanların arasına karıştım, sen orada kaldın  Her imkansız aşk, bana çok uzakta bıraktığım çocukluğumu anımsatır  Tanrıya benzettiğim imkansız sevgili, beni uzaktaki o çok kırgın çocukluğumla buluşturduğun için minnettarım sana  Tanrıya benzettiğim imkansız sevgili, beni o çok uzaktaki, o çok kırgın ve hep kendine kanayan çocukluğumla bu sonu gelmez, bu kapkaranlık gecenin ortasında bıraktığın için nefret ediyorum senden ve sensiz olamıyorum  Böyle bir duayı ilk sen başlattın  Sağ ol tanrım, yeni bir çığır açtın!   
Aradığınız numaraya şuan ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar arayın Aradığınız aşk şuan çok meşgul, ona bir türlü ulaşılamıyor  
Seninle arama bir sürü gereksiz ve aşağılık adam ve kadın giriyor Kim bunlar? Seninle aramda işleri ne? Tanrım, gerçek buysa, gerçek olan her şey bende tiksinti uyandırıyor Donmuş bu dünya  Cansız  Ölü gibi Soluk alıp vermiyor  Sadece senin aramanı bekliyorum  Sen ararsan dünya buzlarından arınacak ve hiç olmadığı kadar canlanacak  Sen ararsan dünya bütün kimsesiz ve kanayan çocuklarıyla birlikte soluk alıp verecek  Sen ararsan  Sen ararsan  Sen ararsan  
Evet alçalıyorum Ama elimden başka bir şey gelmiyor Aşk bu  Alçalma, yükselme tanımıyor Bu dünyaya ait her duygu ona yabancı Aşık olsaydın bilirdin  Sevgilisine, ben senin köpeğinim, diye mektuplar yazan Rus şair Mayakovski’yi bir kez daha hatırla Hiç utanmıyorum söylemekten, ben senin köpeğinim Öyle olmasam, içim titreyerek ve bu dünyadaki her şeyden elimi eteğimi çekip yalnızca senin telefonunu bekler miydim?   Biliyor musun aşk sonsuz bir alçalıştır sevgili, bunu senin varlığın öğretti bana  Aşk inadına bir alçalıştır, bunu senin yokluğun öğretti bana  
Evine başka köpek aldığın için vücudu önce yaralar döken, sonra da acılar içinde ölen bir köpeğin vardı, hani yıllardır sana bağlı, senden başkasını tanımayan  Senden gizlicen annen gömmüştü onu, evinizin arkasında uzak bir bahçeye  İşte ben o köpeğin ta kendisiyim  Üzerime soğuk topraklar örtülse de, benden umut kesilse de, yine de beni ziyaret etmeni, bir kez olsun ayağıma gelmeni, toprağıma o sıcacık ellerinle dokunmanı istiyorum Ben bunun için öldüm biliyor musun; toprağıma o güzel, o eşsiz ellerinle dokunman için  Ben senin ihmal ettiğin ölü köpeğinim  
Cezmi Ersöz
|