Prof. Dr. Sinsi
|
Plaj Cumhuriyeti
Plaj Cumhuriyeti
İnsan psikolojisinde doğurduğu davranış farklılıkları, kendi sosyal kurallarıyla kendine özgü bir mini cumhuriyet 
Yaz aylarını tanımlamak için, ünlü bir söz vardır: "Güneş, deniz ve seks" Aslında bu, Anglosaksonlar'ın buluşu olan "3-S" formülü (sea, sun and sex) Önceleri Anglosaksonlar'ın ve İskandinavlar'ın benimsediği formül, günümüzde giderek tüm tatilcilerin ortak sloganı haline dönüşmüş durumda  Bu üçlü formüle en güzel yanıtı veren tatil mekânı ise plaj 

Plajda yakınlığın en önemli işareti fiziksel temas  
Avrupa'da yapılan bir araştırma, insanların yüzde 60'ının yaz tatilinde deniz kıyısını tercih ettiğini ortaya koymuş Peki ama neden? Psikologlara göre, su kıyısında olmak insanı bir düş boyutuna taşıyor İnsanlar deniz kıyısında isteklerini karşılayacaklarını düşünüyorlar Plajın her türlü eğlenceye ve cinselliğe açık bir mekân olduğu inancındalar  Psikologlar, tatilin sadece kentten ve işyerinden değil, aynı zamanda günlük sıradan yaşamdan da bir kaçış olduğunu belirtiyorlar
Bir anlamda, bir çeşit kitlesel psikoterapi biçimi  Gerçekten de, rakamlar bu görüşü doğrular nitelikte İstatistikler, Avrupa'da en yoğun doğumların mart ve mayıs ayları arasında olduğunu gösteriyor Dokuz ay geriye gidersek, çiftlerin yaz mevsiminde daha fazla cinsel ilişkiye girdikleri ve bu ilişkide daha fazla özgürlük ara-dıkları sonucuna ulaşıyoruz
Yine bir araştırmaya göre, batı ülkelerinde insanlar, yaz giysileri için kış aylarına oranla çok daha fazla para harcıyorlar Kuşkusuz, kış aylarında satılan bir mantonun değeri 5-6 tişör-te eşit Ama burada istatistik, nicel değil nitel değerler dikkate alınarak yapılmış İnsanların yaz aylarında giyinmeye daha fazla para harcamaları, farklı ve daha güzel görünme isteğini de açıkça gösteriyor
Bir başka ilginç istatistik ise, insanların tatilde, özellikle plajda normal yaşamlarındakinin çok üstünde yemeleri  Tatile gidenlerin yaklaşık yüzde 55'i, yıl boyunca yaptığı rejimi bırakıyor
Bu da, tatilin "yasak" çiğneyici ve "özgürlük" çağırıcı özelliğini sergiliyor Ve son bir istatistik: Avrupa'da tatil ve plaj kavramına en soğuk bakan toplumsal katmanlar tüccarlar ve işçiler İlginçtir ki, Avrupa'da en az psikologa gidenler de bu iki sınıfın mensupları  Öyleyse tatil, bir anlamda en fazla psikologa giden toplumsal grupların, bu tedaviyi başka bir yolla sürdürmeleri anlamına geliyor
Tatilde zamanın dışında olma yanılsaması, sosyal ritimlerdeki farklılıklarda da kendisini hissettiriyor Yeme ve yatma saatleri olağanüstü bir esneklik kazanıyor Normal yaşamda yüklenilen görevler büyük değişiklikler gösteriyor Örneğin kadınlar, plajda, her sabah erkenden uyanıp çocuğuna süt veren toplumsal " anne" rolünü bırakıp, kolayca, eşinin ve çevredeki şezlonglarda güneşlenen öteki insanların dikkatini çekmeyi düşünen "bencil kadın" rolüne geçiyorlar



Ancak, plajda sosyal açıdan büyük devrim, gerçekte iktidar ve güç ilişkilerinde yaşanıyor Plajda insanlar, sadece bir mayoyla varlık gösteriyorlar ve profesyonel kapasite ilgi alanı olmaktan rahatlıkla çıkıyor İktidarı ve gücü bambaşka değerler belirlemeye başlıyor: güzel bir vücuda sahip olmak, sörf yapmak, çok iyi yüzmek, şarkı söyleyip dans etmek gibi 
Böylece plajda ekonomik ve sosyal iktidarın yerini, özel "plaj" yetenekleri alıyor Ve sonuçta, sınıflar arasındaki farklılık azalıyor Çok iyi dans etmesini beceren alt sınıftan bir genç, plajda göbekli bir para babasından daha fazla puan topluyor Nitekim, gençler arasında tatil için denizi seçenlerin sayısı yetişkinlerden daha fazla
Avrupa'da, tatili deniz kıyısında geçirmek isteyen insanların yaş ortalaması 37, buna karşılık dağ sporlarını tercih edenlerinki 43 Deniz kıyısını işaretleyenler içinde de plajı ön plana çıkaranlar daha da gençler Avrupa'da, tatilde plajı seçenlerin yüzde 55'i, 20-29 yaş arasındaki gençler  
Psikologlara göre, dağ ile deniz seçiminde, çocukluk günlerine dönüş de önemli bir etken  Suyun çekimi, özünde insanoğlunun 9 ay boyunca içinde yaşadığı ana rahmindeki suya özlemden başka bir şey değil  Nitekim, birkaç aylık bebekler bile suya bırakıldığında korkmuyorlar ve içgüdüsel hareketlerle yüzmeye başlıyorlar
Hatta, bazı paleontologlar daha da ileriye gidip, insanoğlunun evriminde su içinde yaşanmış bir dönemin olduğunu öne sürüyorlar Bunu kanıtlamak için de, insanın uzun kıllarını yitirmesini ve deri altı yağlarının varlığını gösteriyorlar
Tatile çıkıldığında plajın atmosferine pek kolay uyum sağlanamıyor İlk günlerde bir geçiş dönemi yaşanıyor Kişinin klasik kimliği kolay kolay "yüzücü" kimliğine dönüşemiyor Bu dönem, kişiden kişiye farklılıklar gösteriyor Kiminde birkaç saat, kiminde de birkaç gün sürüyor İşte bu nedenle psikologlar, "gerçekten özgürlük" anlamına gelen bir tatilin, en az 2 hafta sürmesi gerektiğini belirtiyorlar Ne de olsa düşler o kadar çabuk gerçekleşmiyor
Hiç kuşku yok, plaj kendi kuralları olan özel bir topluluk alanı  Bu kurallar hiçbir yerde yazılı değil; ama, hemen herkes bir şekilde haberdar Güneşlenmeye gelen bir kişi, şemsiyenin altında bir şezlonga yerleştiğinde, her şeye karşın duvarları olmayan bir odanın içinde olduğunun bilincinde Belki, bütün insanların bilinçaltında, yüzmeye giden ötekilerin davranışlarından ve ritüellerinden farklı bir şey yapma dürtüsü var
Ama, yine de çevredekilerin "toplumsal denetimi"nden yüzde yüz bir bağımsızlık asla söz konusu değil Tatilin ilk günlerinde plaj, aslında tipik bir restoranı anımsatıyor Herkes kendisine ayrılmış masaya oturuyor, restoran ne kadar dolu olursa olsun, sadece hizmet edenlerle sohbet ediyor Ancak, günler geçtikçe plaj dönüşüme uğruyor Dostluklar ve düşmanlıklar kuruluyor

1900 Lü Yıllar


Çevredeki şezlonglarda oturan kimilerine sempati duyuluyor, kimileri antipatik bulunuyor Ünlü bir toplumbilimci, plajın bu durumunu "apartman yaşamı"na benzetiyor Artık sevdiğiniz, görüştüğünüz, ancak bu arada, kapıda rastladığınızda selam bile vermediğiniz komşularınız var Tabii bu durum, zamanla tatilciler arasında "aynı deniz, aynı plaj" formülünü doğuruyor
Bu plaj topluluklarının bazıları o kadar güçlü ve sağlam oluyor ki, bu insanlar 20, 30, hatta 40 yıl boyunca, aynı plaja bir toplumsal-dinsel bir ayini gerçekleştirir gibi gidiyorlar Plajın alanı, bazı antropologlara göre gerçek bir "toplumsal zar" Ve ancak grup bölündüğü zaman parçalanıyor Deniz kıyısındaki yaşamın en tipik özelliklerinden biri, alanın sıkı bir biçimde sınırlı olması 
Boş bir plaja gelen ilk kişinin ilk yaptığı iş, havlusunu sermek Bu, aslında kendi yaşam alanının ve onun sınırlarının çizilmesi Havlu, bu alanın herkes tarafından görülmesini ve ötekileri belli mesafede tutmayı sağlayan bir araç  Nitekim, daha sonra gelenler, kendi sınırlarını ilk gelenden en az bir metre uzaklıkta belirliyorlar
İki havlu arasındaki mesafe, sosyologlara göre, insan ilişkilerini de betimliyor Plajda, iki insanın serdiği havlular arasındaki mesafe 1,25 ile 3 metre arasındaysa, bu, onların birbirlerini ta-nımadıklarını gösteriyor Ya da dostlukları henüz emekleme aşamasında  İki havlu arasındaki mesafe 44 santimetreyle 1,25 metre arasındaysa, ilerlemiş bir dostluktan söz edilebilir Yan yana serilmiş iki havlu arasında hiç mesafe yoksa, iki sevgili plaja gelmiş demektir
Ancak plaj, sadece herkesin savunduğu ve saygı görmeyi istediği küçük "havlu-cumhuriyetleri"nden oluşan bir yer değil O, aynı zamanda bir podyum İnsanların kendilerini ve fiziklerini sergiledikleri bir alan Sözgelimi, Batı Avrupa'da, küçük çaplı plajlarda gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, plaja her yeni gelen yabancı, oranın müdavimlerinde ilginç tepkiler oluşturuyor
Örneğin, birbirine kaynaşmış olan topluluk daha yüksek sesle gülmeye ve konuşmaya başlıyor Hareketlere de bir hızlılık geliyor Öte yandan, plaja her yeni gelen grup için yeni bir iletişim malzemesi oluyor Onun giysileri, yürüyüş biçimi, hatta oturmak için seçtiği yer bile ateşli tartışmalara yol açıyor Gelenin cinsiyeti de plajdaki davranış biçimlerini etkiliyor Gelen genç ve alımlı bir kadınsa, grubun erkekleri kültür-fizik hareketleri yaparak ya da daha hızlı yüzerek, dikkatini çekmeye çalışıyorlar
Gelen yakışıklı ve genç bir erkekse, bu kez podyuma çıkma sırası grubun kadınlarına geliyor Genellikle, nasıl daha iyi yüzme bildiklerini göstermek yerine, fizik özelliklerini ve mayo seçimlerini ön plana çıkarmayı deniyorlar Bunun için yaptıkları en yaygın numara, denizden çıkarken su seviyesinin dizkapaklarına geldiği noktada her zamankinden daha fazla oyalanmak 
Ne var ki, plaja yabancının gelmesini itici bir dürtü olarak görenlerin sayısı o kadar fazla değil  Genellikle insanlar, aynı dostlarla aynı koylarda yüzmek ve sörf yapmak eğilimini koruyorlar Avrupa'da yapılan bir araştırma, insanların yüzde 60'ının plaja dostlarıyla gitmek istediğini ortaya koymuş Yine de bu alışkanlığın hızla yıkıldığını belirtmek gerekiyor
Son zamanlarda, sürekli aynı plaja gitmek yerine, turlamak, plajın yanı sıra bölgeye yakın doğa güzelliklerini ve tarihi kalıntıları gezmek de tercih ediliyor Hızla sona ermekte olan, sadece aynı dostlarla aynı plajlara gitme eğilimi değil Ailece plaja gitme, çoluk çocuk eğlenme geleneği de giderek tarihe karışıyor Çünkü, plaj topluluğu oluşturan bireyler, giderek daha özerk ve farklı olma isteği taşıyorlar
Bunun bir göstergesi olarak plaj topluluğundan uzaklaşıp, tatil beldesinin asıl sakinleriyle ilişkiye girmek istiyorlar Ancak bu ilişkiler, henüz istenilen düzeyde değil Çünkü, tatil yöresi sakinleri, tatilcileri çoğunlukla birer tüketici olarak görüyorlar ve onlarla birebir temastan kaçınıyorlar Bu iletişimsizliğin en somut göstergesi ise, sakinlerin ve tatilcilerin güneşlenme ve denize girme saatleri arasındaki büyük farklılık
Bölge sakinleri, denize inmek için tatilcilerin yemek için plajı terk ettikleri öğle saatlerini ya da piyasa için hazırlandıkları akşamın geç saatlerini tercih ediyorlar Yani plajın tamamen onlara ait olduğu saatleri 



Gerçekte, en doğal olanı denize çıplak girmek Ama plajların, denizden yararlanmanın yanı sıra, insanların birbirlerini fizikleriyle etkiledikleri bir ortam olması, herkesi şık giyinmeye zorluyor Plajlarda bu podyum havasına girmenin tarihi 2000 yıl öncesine dayanıyor İlk plaj kıyafetinin Yunanistan'da M Ö 300'de ortaya çıktığı tarihten, 21 yüzyıla kadar mayo modelleri sürekli değişti
Antik Yunan'daki ilk plaj kıyafetlerinin kulla-nılmasından hemen sonra, toga denen dikişsiz, uzun ve beyaz çarşaflar gündeme geldi Toga, antikçağlarda epeyce popüler oldu Sicilya'da, Piazza Armernia harabelerindeki antik bir villada, günümüz bikinilerine çok benzer giyinmiş kadın mozaikleri var Mayo modası, Romalılar'dan sonra uzun bir süre rafa kalktı Nedeni, deniz sporlarının bir eğlence değil, terapi unsuru olarak görülmesi 
Ancak 1700'lerde, Avrupa'da kadın ve erkekler plajlara birlikte gitmeye başladılar Bu olay, özellikle İngiltere ve Fransa'da yaygınlaşmıştı İlk plaj kıyafeti, bal peteği şeklinde büzgülü bornozu andıran bir elbiseydi Bu, rahatlıktan uzak ve kullanışsız kıyafetlerde stil önemli değildi, gösterişsiz olması yeterliydi Aslında yapılan tek şey, suda havalanıp bacakların açılmasını engellemek için, bornozlara dikilen metal ağırlıklardı
19 yüzyıla kadar tedavi edici özellikleri nedeniyle kullanılan plajlara, 1840 yılından itibaren, eğlence yerleri yaklaşımı egemen oldu Bu yıllarda, Kuzey Amerikalılar kıyılara eğlenmek için gelmeye başladıklarından, plaj kıyafetlerinde de ilk büyük değişiklik yapıldı Tren yollarının yaygınlaşması gibi teknolojik gelişmeler, insanların plajlara daha kolay ulaşmalarını sağladı Buna bağlı olarak da, tatillerde plajlara olan rağbet arttı
Gelişen ekonomiyle birlikte, insanlar eğlenmeye daha çok zaman ayırmaya başladılar; kıyı kasabalarına rağbet arttı Artık plaj giyiminde büyük değişimlerin zamanı gelmişti İhtiyaç duyulan, hem sade hem de yüzme sporlarının rahatça yapılabileceği bir modeldi İlk mayolar, şalvar ve siyah çoraptan oluşuyordu
1860'larda, teşhiri önlemek için bu modellere iç çamaşırı da eklendi Kadınlar yine de yüzmekten kaçınıyorlardı Çünkü, o günlerde yüzmenin yalnız erkeklere göre bir spor olduğu düşünülüyordu 1800'lerin sonlarında yüzme, üniversiteler arasında yaygınlaştı ve olimpiyat sporu oldu
Artık kadınlar da rahatça yüzebilirlerdi Plaj modası, o günlerde gelişmek için büyük bir fırsat yakaladı 1880'lerle birlikte, tek parça bir bluz ve pantolondan oluşan "princess" (prenses) kesimi bu-lundu Bu kesimde dize kadar inen ayrı bir etek ve belde düğme kullanılıyordu Princess modelini, çoğu zaman fırfırlı bir başlık tamamlıyordu



Yeni mayo modelleri vücut hatlarını daha çok ortaya çıkarmaya başladı ve bu durum, 20 yüzyıl kadın mayolarında yeni bir çağ açtı 1907'de Avustralyalı Annette Kellerman, Amerika'da tek parça bol bir kıyafetle yüzdüğü için yeni bir harekete neden oldu ve tutuklandı Daha sonraki yıllarda bu model kullanıldı Mayolar artık daha rahat, modaya daha uygun olmaya başladı
1920'lerin başında, mayolarda önlük gibi kullanılan etek yerine, alt parçayı örtecek uzunlukta bir üste geçildi Çoraplar hâlâ kullanılıyordu, ama bacaklar diz üstüne kadar açıktı 1920'lerde tatile ve eğlenceye verilen önem daha da arttı New York Madison Square Garden'da, 1916 Mayısı'nın "Bathing Suit Day" (Mayo Günü) olarak kabul edilmesi, ilginin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor
Mayolarda daha az parçadan oluşan, daha dar ve atletik değil, daha seksi modeller tercih edildi Su sporlarına artan ilgi ve Fransız yüzücülerinin alışılmamış mayo kesimleri, değişimin en önemli nedenleriydi Biçimsiz ve rahatsız korseler bırakıldı, cinselliği ortaya çıkaran modeller tercih edildi Artık kadınlar vücutlarını kapatmaya çalışmıyorlardı Böylece mayolar gittikçe küçüldü ve daraldı 1930'larda yeni kuşak modacılar, kullanışlı, düzgün ve modern modeller geliştirdiler
Bunun en iyi örneğini, ünlü Bauhaus modeli oluşturuyordu 1934'te, vücudu daha çok saran ve güneşlenmek için omuz askıları indirilebilen mayolar dikildi 1930'ların sonunda, daha dekolte olan "molded-fit" modeli hayata geçirildi Bu arada, kısa etekli "panel suit" denen model de yaygındı 1940'larda plaj güzelleri, fotomodel kızlar ortaya çıktı ve mayoları yüksek topuklu terlikler, takılar süslemeye başladı
Bunun en heyecan verici örneğiyse, iki parçadan oluşan "bikini" oldu 5 Temmuz 1946'da modacı Louis Reard, bu modeli Paris'teki gösterisinde tanıttı Model adını, Amerika'nın nükleer test yap-tığı yer olan Güney Pasifik'teki Bikini mercan adalarından aldı Bikini dünyayı kasıp kavurdu ve mayo sektörünü kökünden değiştirdi Reard bu modelin, o zamana kadar üretilen en kısa mayo olduğunu söyledi ve "Ne kadar kısa?" sorularına "O kadar kısa ki, giyen kadının, annesinin kızlık soyadı dışında her şeyini ortaya çıkarıyor" diye yanıt verdi
Savaş zamanı olması, üretimde kumaş kullanımını kısıtlıyordu Dolayısıyla, az kumaş gerektiren bu model mükemmel bir çözüm oldu 1950'lerde bir kadın, göğüsleri dolgun olduğu müddetçe arzulanırdı Kadınlar, göğüslerini pamukla takviye ederdi Pamuk, o dönemlerin Wonderbra'sıydı (günümüzün çok ünlü bir sütyen markası) Ancak, mayolarda bu pek rahat bir çözüm değildi Durumu fark eden Christian Dior, daha rahat bir görünüm için alternatif modeller üretti



1960'lar daha cüretkârdı Rudi Gernrich, üstsüz bir model olan monokiniyiortaya çıkardı Uzun bacaklı görünmek artık çok önemliydi 1970'teki sütyen yakma olayı, kadınların sadece göğüsleri için beğenilmesini protesto ediyordu Sütyensiz giyim moda oldu, yeni mesaj "ne görüyorsan onu alırsın" oldu Göğüsler artık pamukla gizlenmiyordu Bu durum şaşkınlık yaratmadı, ama kadınlar için büyük bir sorun haline geldi
Çünkü, hem göğüsleri için beğenilmek istemiyorlardı, hem de küçük görünen göğüslerini beğenmiyorlardı Bunun sonucunda, 1980'de plastik cerrahi yardıma koştu ve silikon modası başladı Dolgun ve dik göğüslerle kendilerine güvenmeye başlayan kadınlar, çok daha cüretkâr modeller giymeye başladılar 1984 yılında bikininin yaratıcısı Reard öldüğünde, bikini, Amerika ve Kanada kıyılarının vazgeçilmez kostümü olmuştu
Ameliyatların yol açtığı sorunlar nedeniyle, 1990'larda silikon destekli, balenli mayolar ön plana çıktı Çekici bir göğüs dekoltesi çok önemliydi ve bunu sağlamak için birçok model geliştirildi "Rio-cut", "hot pants" ve tanga adı verilen değişik alt parça modelleri de üretildi
Günümüzde mayo alıcılarının dikkat etmesi gereken birçok nokta var Öncelikle, bir mayo ıslak-kuru, gece-gündüz fark etmeden her ortamda iyi durmalı
Ayrıca, son yıllarda gelişen moda sektörü sayesinde, herkesin kendi vücuduna göre bir mayo ya da bikini bulabilmesi, alıcılara çok daha fazla seçenek sunuyor Artık farklı renk, çizgi ve kesim hileleriyle, tek bir mayoyla ince bir bel, uzun bacaklar, dolgun göğüsler veya dik kalçalar elde etmek mümkün Örneğin, dolgun bir görünüm için kırmızı, portakal rengi, sarı ve beyaz gibi sıcak renkler; ince bir görünüm için mavi, yeşil, turkuvaz ve siyah seçebilirsiniz
Dikey çizgiler vücudu daha uzun gösteriyor; yatay çizgiler genişlik kazandırıyor; çapraz çizgilerse, vücut çatlaklarını, yarattığı göz yanılmasıyla belirginlikten uzaklaştırıyor Çizgilerle ve farklı kesimlerle, kalçaları da değişik göstermek mümkün Bu özellikler farklı modellerde birleşebiliyor Örneğin, "blouson" modeli bel hatlarını ortaya çıkarmıyor, dikkati kalçalara çekiyor
Bu model, kalın ve bel boyu kısa kadınlar için uygun "Maillot" ise, klasik sırtı açık tek parça bir mayo En çok tercih edilen modellerden biri; çünkü, çoğu kadına en iyi görünümü veriyor "Dressmaker", bacaklarının üst kısımlarını kapamak isteyen kadınlar için en ideal model Kısa bir etekle istenmeyen bölgeleri örtüyor "Tunic", çatlakları kapamak için uygun
Bunların dışında "monokini" ve "tanga" modelleriyse, güzel vücutlu ve cesur genç hanımlar için  
Kendini bırak ve aşık olmaya hazırlan! Psikologlara göre, tatilde olmak duygusunun kendisi bile "yıldırım aşkları"nı kolaylaştırıcı bir etken  Kuşkusuz, bunların büyük bir bölümü macera düzeyinde kalırken, uzun süreli ilişkilere dönüşenlerin sayısı da az değil  Peki ama, neden tatilde, özellikle de plajda insan aşık olmaya daha yakın bir noktada duruyor?
Psikologlar, bunun temel nedeni olarak, insanın gevşemesini ön plana çıkarıyorlar Günlük iş ve sorumluluk stresinden kurtulan insan, çevresin-dekilere daha fazla dikkat etmeye, ama asıl önemlisi ayrıntıları kaçırmamaya başlıyor Böylece, stresli bir ortamda, çok yoğun iken dikkatlerden kaçan bir karşı cins, tatil ortamının rahatlığında etkileyebiliyor
Üstelik, insanlar tatilde kendilerini sadece toplumsal sorumluluklardan değil, aynı zamanda bazı etik yükümlülüklerden de uzak hissediyorlar Karşı cinse yönelik ilk hamleler çok daha kolay geliyor Sessizliğin ve utangaçlığın yasakladığı birlikteliğin altyapısı, çok daha kolay inşa ediliyor
Öte yandan, plajda "flört", gençler için tatilde başarının bir kriteri  Birçok genç, daha tatile giderken bu olayın ağırlığını sırtında hissediyor Tatil dönüşünde, mahallede ya da okul arkadaşlarına anlatılacak başarılar arasında, "flört" sayısının kabarıklığı belirleyici bir rol oynuyor Ayrıca psikologlar, bu toplumsal-psikolojik baskıyı sadece gençlerin değil, yetişkinlerin de yaşadıklarını söylüyorlar
Yaz tatiline çıkarken aşık olmayı, düşlerindeki eşle karşılaşmayı hedefleyen yetişkinlerin sayısı hiç de az değil Çünkü, istatistiklere göre, yüksek eğitim kurumları ve işyerinden sonra, tatil, insanların karşı cinsle en fazla tanışma olanağı buldukları ortam  Yine, plaj aşklarında ilişkinin kısa ya da uzun süreli olması, yaşa göre de değişmiyor Kısacası, yetişkinler ve gençler, tatil boyunca aşk karşısında aynı coşkuyu, ama aynı zamanda da aynı korkuları yaşıyorlar
Aradaki tek farklılık, cinselliği ve ilişkiyi yaşama biçiminde ortaya çıkıyor Yetişkinler tüm deneyimlerini ilişkiye taşıyorlar, karşı cinsin istekle-rini karşılamaya çalışıyorlar, ancak, kendileri de karşı cinsten bazı fedakârlıklar bekliyorlar Gençler ise, plaj aşkları boyunca, çok daha doğallar ve her türlü deneyime ve yeniliğe açıklar
Avrupa'da yapılan bir araştırma, genellikle dört ay olan yaz mevsiminde (haziran, temmuz, ağustos ve eylül), plaj aşklarının, özellikle temmuz ve ağustos aylarında ivme kazandığını gösteriyor Psikologlar, bunun kişiye özgü bir nedeni olduğunu düşünmüyorlar Olay daha çok sosyo-ekonomik boyutlarda açıklanıyor Çünkü, özellikle Avrupa'da okullar haziran ayının sonlarına kadar sürüyor ve insanlar, toplu halde temmuz, hatta ağustos aylarında tatile çıkıyorlar
Plajdaki kalabalıklar ve doğal olarak ilişki şansı da bu aylarda artıyor Avrupa'da, Akdeniz kıyısındaki ülkeler dışında, eylül ayı boyunca plaj tatili iklim nedeniyle çok, ama çok kısıtlı  
Peki ama bir plaj aşkını diğer tip aşklardan ayıran temel özellikler neler? Bunun yanıtı tek kelimeyle tutku  Plajda doğan aşklar kendi başına daha yoğun, ama bir bütün olarak da daha bulaşıcı
Psikologlar, insan beyninin günlük sorunlarla meşgul olmadığı durumlarda, duygusal ya da erotik isteklerin daha çok ve güçlü olduğunu belirtiyorlar Aşkı daha hızlı ve tüm saniyelerini değerlendirerek yaşamak istemenin bir başka nedeni ise, tarafların, açıkça itiraf etmeseler bile, tatil sonunda bu ilişkinin biteceğine yönelik beyinlerinde küçük de olsa bir tereddüt bulunması  
Yaz aşklarının yoğunluğuyla birlikte bir başka sorun daha ortaya çıkıyor: ihanet  İnsanlar, tatil boyunca sevgililerinin ya da eşlerinin daha duyarlı, karşı cinsten gelecek sinyallere daha açık olduklarını biliyorlar Bu durumda, onların tek başına gittikleri tatil, kalanlarda "ihanet" duygusunu filizlendiriyor
Avrupa'da çeşitli özel hafiyelik kuruluşlarının ortaklaşa yaptıkları bir araştırma, özellikle ağustos ayında, eşlerinin ihanetinden kuşkulanan insanların sayısında ciddi bir artış bulunduğunu göstermiş Ancak, psikologlar ve sosyologlar "yaz ayları ihanet ayları"dır yaklaşımının yanlışlığını ve bu inancın, 1960'lı yıllarda tatilin "kitle hareketi"ne dönüştüğü günlerden kalma hatalı bir yorum olduğunu ileri sürüyorlar
Gerçekten de, 60'larda sosyal hareketlerin sonucu çalışanlar "ücretli tatil izni" hakkını kazandıklarında, bazı tutucu çevreler, tatilin, özellikle eşlerin birbirinden ayrı tatil yapmalarının, aile birliğini tehdit edeceğini öne sürmüşlerdi Bu eleştiri, bugün tümüyle anlamını yitirdi Çünkü tatil, değil aile birliğini bozmak, tam tersine sarsılan ailelerin daha güçlenmesini ve asıl önemlisi, yeni ailelerin kurulmasını kolaylaştırıyor
Kısacası, "yaz ayları ihanet ayları"dır ifadesi, geleneksel değerlerin savunulmasını sağlayan bir "mit"ten başka bir şey değil Üstelik, antropologlara göre, yaz tatili ve yaz aşkları, bir tür "olumlu yıkıcılık" işlevi görüyor İnsanların yaşam tarzlarını değiştirerek, onlara daha fazla hareket özgürlüğü vererek, toplumu alt üst edecek yerde, daha da güçlenmesini sağlıyor
Alıntı
|