|
|
Konu Araçları |
abidesi, hıristiyanlık, islâm, kutsal, museviliğin, türkiye’de |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiTürkiye’de İslam, Hıristiyanlık ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi Gezginin İnanç Yerleri Ayasofya Müzesi İstanbul Fotoğraf: Aytunç Akad Sultanahmet Meydanı ile Topkapı Sarayı arasında Bizans tarihçilerine göre ilk Ayasofya, İmparator Büyük Konstantin’in oğlu Konstantinus tarafından 390 yılında yaptırıldı Bazilika planlı olan ilk yapı ahşap malzemeyle yapılmıştı ve bütünüyle yandı Bugünkü Ayasofya’nın yapımına ise 532 yılında İmparator Iustinianus zamanında başlandı ve 537’de ibadete açıldı İki mimar birlikte çalıştı: Miletoslu İsidoros ve Trallesli Anthemios Şehrin en büyük kilisesi olduğu için büyük kilise anlamına gelen “Megali Ecclesia” diye adlandırıldı Bir süre “Th ea Sophia” diye anılan yapıya 5 yüzyıldan itibaren kutsal hikmet anlamına gelen “Hagia Sophia” adı verildi Ayasofya’nın 553, 557 ve 559 yıllarında yaşanan peşi peşine depremlerle kubbesinin yıkılan doğu kısmı mimar İsidoros tarafından onarıldı Ancak 869 ve 986 yıllarında meydana gelen depremlerde büyük hasar görünce bir süre ibadete kapatıldı Kapsamlı bir onarımdan geçerek mozaiklerle süslenen Ayasofya 13 Mayıs 994’te tekrar ibadete açıldı İstanbul Ayasofya’nın Haçlı istilası sırasında Hıristiyanlarca yağma edilişi, kapılarının ve kaplamalarının altın sanılarak sökülüşü tarihe bir trajedi olarak geçti Kilisedeki pek çok değerli eşya ve Hıristiyanların kutsallık atfettiği birçok nesne çalındı Depremler 14 yüzyılda da etkiledi Ayasofya’yı; 1317 ve 1346’da büyük kubbenin bir bölümünün çökmesiyle kilise tekrar ibadete kapatıldı Halktan alınan özel vergilerle 1354 yılında tekrar onarılarak ibadete açılabildi Bu Ayasofya’nın kilise olarak son kez ibadete açılış öyküsüydü Kilise olarak 916 yıl Hıristiyanların kutsadığı Ayasofya 481 yıl boyunca da Müslümanların ibadetine sahne oldu İstanbul’un tarihi değeri en yüksek mimari yapılarından Ayasofya 1934 Nisan’ında Atatürk’ün emriyle ibadete kapatıldı Ayasofya, 1453 yılında İstanbul’un Türkler tarafından alınmasından bir hafta sonra, 1 Haziran 1453 günü camiye çevrilecekti Bizans döneminde olduğu gibi Osmanlı döneminde de şehrin en büyüğü payesiyle birinci ibadet yeri unvanını korudu Bundan sonra da çeşitli onarımlar gördü; anıtsal görkemi Türk çini ve hat sanatının örnekleriyle yeni bir değer kazandı Yapılan eklemelerle mimari görünümü de zaman içinde epey değişti Birçok Osmanlı sultanı Ayasofya’ya cami niteliği kazandıran eklemeler yaptı İstanbul Fotoğraf: Sinan Çakmak İstanbul fatihi II Mehmet Ayasofya’yı camiye çevirdikten sonra ahşap bir minare ekletti Ahşap minare 16 yüzyıla kadar kullanıldı Yerine tuğladan yapılan minarenin mimarı ise Sinan’dı Saray kapısı önündeki minareyi II Mehmet’in (Fatih) oğlu II Bayezit yaptırdı Kanuni’nin oğlu II Selim zamanında eklenen öteki iki minareyle Ayasofya dört minareye kavuştu III Murat mermer küplerle dört mermer mahfi l; IV Murat taş kürsü; I Mahmut camiye bitişik kütüphane ile avludaki şadırvan, mektep ve imaret binalarını yaptırdı Osmanlı hanedanının gömülü bulunduğu beş türbenin Ayasofya’nın avlusunda olması, padişahların Ayasofya’ya verdiği değerin bir başka göstergesi olsa gerek Ayasofya kaba bir tanımla, büyük bir orta mekân, iki yan mekân, apsis, iç ve dış nartekslerden oluşan bölümleriyle kareye yakın dikdörtgen bir plan üstüne oturur Kubbesi 55 metre yükseklikte, ortalama 30-31 metre çapıyla devrinin bir mucizesi olarak nitelendirilir Göğü kapatan bu genişlikte bir kütlenin oluşturacağı karanlık, kubbeyi çevreleyen pencerelerle önlenmiştir Kubbe 11 metre aralıkla 40 kaburgaya dayanıyor İçeriyi aydınlatan 40 pencere işte bu 40 kaburganın arasında ve ak kısımlarında yer alır Yapının ağırlığını taşıyan 107 sütunun 40 tanesi aşağıda, 67 tanesi ise yukarıdadır Mozaikleri açısından ayrı bir değer taşıyan Ayasofya’daki en eski mozaikler iç narteks ve yan raflardaki altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olanlar İmparator kapısı üzerinde, apsiste, çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülen figürlü mozaikler 9-12 yüzyıllara tarihleniyor Bir süredir süren restorasyonda ilginç bir gelişme yaşandı ve geçtiğimiz ay (Temmuz 2009) Ayasofya’nın 160 yıldır üstü örtülü mozaiklerinden biri, Serafim adlı meleğin betimlendiği mozaik gün ışığına kavuşturuldu Kubbedeki mozaiğin 900 ile 1300 yılları arasında yapıldığı düşünülüyor Arap Camii İstanbul Fotoğraf: Gökhan Tan Galata’da, Galatamahkemesi Sokağı üzerinde Arapların 716-717 yılında kenti kuşatması sırasında yapıldığı rivayet ediliyor Ancak adı bu kuşatmadan değil, 15 yüzyılda İspanya’dan göçe zorlanarak İstanbul’a gelip cami çevresine yerleşen Endülüs Araplarından geliyor Bazı duvar kalıntılarından hareketle, caminin yerinde eskiden kilise olduğu tahmin ediliyor Bu kalıntıların üzerine 13 yüzyılda Latinler tarafından San Paolo Kilisesi inşa edildi Bu sırada Galata, İtalyan ticaret şehirlerinden Cenova’nın yönetimindeydi Papa XII Gregorius’un 1407’de tamirine destek olduğu kilise, 14 yüzyılda burayı kullanan Dominiklerin bağlı bulunduğu azizin adını alarak San Domenico Kilisesi oldu İstanbul Fotoğraf: Gökhan Tan İstanbul’un fethinden sonra 1475’te camiye çevrilen yapıya Galata Camii adı verildi Dikdörtgen planlı caminin ahşap tavanını 22 sütun taşıyor Mahfi l de sekiz ağaç sütuna dayanıyor Mihrap duvarına bitişik, çan kulesini andıran dört köşe minare ve altından geçen dehliz caminin belirgin özellikleri arasında Caminin duvarlarının kesme taş ve tuğla dizileriyle örüldüğü görülür Camiyi, duvarlarında üç kat halindeki 70 pencere aydınlatıyor Cami 1734 yılında II Mustafa’nın eşi ve I Mahmut’un annesi Saliha Sultan tarafından, 1868 yılında II Mahmut’un kızı Adile Sultan tarafından onartıldı Adile Sultan onarımı sırasında bahçesine bir şadırvan yapıldı Camide 1913 yılında yapılan onarım sırasında çıkarılan Latin mezar yazıtları İstanbul Arkeoloji Müzesi’ne kaldırıldı Caminin son cemaat yeri 1913 yılındaki onarımda eklendi Mihrap ve minberi mermerdir Arka avlusundaki şadırvan sekiz mermer sütunlu, kubbeli bir yapı Bab-ı Esrar - Yansımalar |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiFatih Külliyesi İstanbul Fotoğraf: Umut Kaçar Fatih’te Fevzipaşa Caddesi üzerinde II Mehmet (Fatih) tarafından 1463-1470 tarihleri arasında Mimar Atik Sinan’a yaptırılan Fatih Külliyesi cami, medrese, darüşşifa, tabhane, imaret, kervansaray, sübyan mektebi, kitaplık, hamam, Saraçlar Çarşısı, Deve Hanı ve türbelerden oluşuyordu Caminin yerinde Bizans dönemine ait Havariyun Kilisesi (Haghios Apostoloi) bulunuyordu 1509, 1557, 1754 depremlerinde hasar görüp onarılan caminin kubbesi 1766 yılındaki büyük depremde tamamen çöktü, duvarları yıkıldı İlk Fatih Camii’nin ortada bir büyük kubbesi ve mihrap tarafında yarım kubbesi, yanlarda daha alçak üçer küçük kubbeli bölümleri bulunuyordu Günümüzdeki cami, ilk Fatih Camii ile aynı yerde, yeni bir plana göre Sultan III Mustafa tarafından 1767- 1771 yılları arasında Mimar Mehmet Tahir’e yeniden yaptırıldı Yeni cami de 1894 yılındaki depremde zarar görerek onarıldı Dört büyük mermer sütuna oturan 26 metre çaplı merkezi kubbeyi dört yarım kubbe, bunları da 12 serbest yarım kubbe ile dört küçük kubbe çevreliyor Üç kapıdan girilen iç bahçeyi son cemaat yeri ile birlikte 12’si somaki mermer, altısı kırmızı granit, toplam 18 sütun ve 22 revak çevreliyor Avlunun ortasındaki, saçakları ve kubbesiyle alımlı şadırvan eski camiden kalma Kakma teknikli renkli taş işçiliğiyle dikkat çeken eski kapı, ilk Fatih Camii’nden günümüze ulaşan öğelerden biri Son cemaat yerinin iki yanında yükselen ikişer şerefeli minarelerin kürsü ve pabuçları da ilk yapımdaki özgünlüğünü koruyor İç avludaki kimi pencerelerin alınlıklarındaki çiniler de ilk camiden devşirilip kullanılan mimari öğeler arasında Külliyenin merkezini oluşturan camiyi, ortada dört ayağa dayanan büyük bir kubbe ile yanlara doğru da dört yarım kubbe örtüyor Kare mekânın köşelerinde de ayrıca dört küçük kubbe daha var Fatih Camii’nin minareleri 19 yüzyıla kadar tek şerefeliydi Bu tarihten sonra birer şerefe eklenen minareler iki şerefeli olarak uzatıldı İç mekân barok tarzda kalemişleriyle süslü Klasik Osmanlı medreseleri planındaki medrese, revakların arkasına dizili odalar ve bir derslikten oluşuyor Son cemaat yerinin duvarındaki mermer yazıt, İstanbul’un fethine dair hadisi Hattat Demir Çelebi’nin yazısıyla günümüze taşıyor: “İstanbul mutlaka fethedilecek Ne mutlu onu fethedecek askere ve o askerin emirine” II Mehmet’in (Fatih) cenaze namazının bu camide kılınması; ilk Türkçe ezanın da 29 Ocak 1932’de burada okunmuş olması tarihe düşülen notlardan II Mehmet (Fatih) ve eşi Gülbahar Sultan, Fatih Camii’nin güney avlusundaki türbede yatıyor Divan Edebiyatı Müzesi (Galata Mevlevihanesi) İstanbul Fotoğraf: Umut Kaçar Galata’da, Tünel Meydanı’ndan Karaköy’e inen Galipdede Caddesi’nin Tünel girişinde İstanbul’un en eski Mevlevihanesi Kulekapı Mevlevihanesi adıyla da anılan yapı külliye olarak 1491 yılında inşa edildi III Mustafa zamanındaki (1766) bir yangında hasar görüp yenilenen yapı, III Selim ve Abdülmecit dönemlerinde de onarım geçirdi Son onarımların etkisiyle 18 yüzyıl barok üslubunun gözlendiği yapı sekizgen planlı Giriş kapısı üzerinde Sultan Abdülmecit’in 1853 tarihli onarım kitabesi görülüyor Külliye semahane, derviş hücreleri, şeyh dairesi, hünkâr mahfi li (padişahın namaz kıldığı bölüm), bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, mutfak, türbeler, harize (mezarlık) bölümlerini bünyesinde toplamıştı Günümüzde “semahane” bölümü müze olarak kullanılıyor İstanbul Fotoğraf: Umut Kaçar Galata Mevlevihanesi 1925 yılına kadar etkinliğini sürdürdü Müze düzenlemesiyle 1967-1972 yıllarında bakıma alınan yapı, 1975 yılında ziyarete açıldı Müzik gereçleriyle Mevlevi kültürüne ait eserlerin sergilendiği müzede ahşap kafeslerle ayrılmış üst kısımda kronolojik sıra ile Şeyh Galip, İsmail Ankaravi, Esrar ve Fasih Dede ile şair Leyla Hanım’a ait elyazması eserler var Galata Mevlevihanesi’nin şeyhlerinden Şeyh Galip (Mehmet Esat) 18 yüzyılın ikinci yarısında 41 yıl yaşamış olmasına karşın önemli yapıtlar bırakmış bir şair Divan’ının yanı sıra 26 yaşındayken yazdığı Hüsn ü Aşk (Güzellik ve Aşk) adlı mesnevisi günümüzde de uluslararası çapta üne sahip Süleymaniye Külliyesi İstanbul Fotoğraf: Hakan Ezilmez İstanbul Üniversitesi’nin Beyazıt’taki tarihi binasının arkasında, Haliç’e, Marmara’ya ve Boğaziçi’ne bakan tepe üzerinde “Rüzgâr, deniz, endamlı ince kemerleri üstünde nasıl durabildiğine şaşılan eski bir taş köprü, ‘Çarşambayı sel aldı’ türküsü, bir yağlığın kenarındaki ‘oya’, bütün bunlar nasıl, ne kadar bir Cami değilse, bütün bunların Cami olmakla” ne kadar alakaları yoksa, bence Süleymaniye de öyle ve o kadar Cami değildir…” diyor modern şiirimizin kurucularından Nâzım Hikmet ve şöyle devam ediyor: “Süleymaniye, benim için, Türk HALK dehasının; şeriat ve softa karanlığından kurtulmuş; hesaba, maddeye, hesapla maddenin ahengine dayanan en muazzam verimlerinden biridir Sinan’ın evi, maddenin ve aydınlığın mabedidir” Mimar Sinan’ın evi, son dinlenme mekânı Süleymaniye, mimarının yer seçimindeki titizliği ve ustalığının göstergesi olarak tarihi yarımadanın en yüksek tepelerinden birine, Haliç ve Boğaz’a egemen bir alana konumlanmasıyla ayrıcalıklıdır Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” başlıklı şiirinde dediği gibi: “Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi/ Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kudsi tepeyi”… Mimar Sinan’ın 1550-1557 yılları arasında, I Süleyman’ın (Kanuni) emriyle yaptığı Süleymaniye Külliyesi mimarisi, ekonomik ve kültürel işleviyle klasik dönemin simgesidir adeta Yaklaşık 60 dönümlük engebeli alan üzerinde, geometrik bir düzen içinde yerleştirilen yapılar; cami, medreseler, türbeler, türbedar dairesi, darülhadis, tıp medresesi, darüşşifa, bimarhane, darülkurra, sübyan mektebi, imaret, tabhane, han, hamam, kitaplık ve pek çok dükkândan oluşan koca bir semt gibidir Ve bu semti günümüzde yarıya yakını kapalı 11 kapısı bulunan dış avlu olanca ferahlığıyla çevreliyor Süleymaniye Camii, Mimar Sinan’ın deyimiyle kendisinin ve Osmanlı mimarisinin “kalfalık dönemi”ni simgeliyor İstanbul Fotoğraf: Umut Kaçar Caminin dikdörtgen planının merkezindeki kareye yakın, 63x68 metre ölçülerindeki ana mekânını 53 metre yükseklikte, 26 metre çapında merkezi kubbe örtüyor Ana kubbeyi mihrap ve cümle kapısı önündeki iki yarım kubbe tamamlıyor Bunlardan başka iki yanda beşer kubbecik daha görülür Ana kubbenin kasnağına açılmış 32 pencere camiye gün ışığının girmesine olanak sağlıyor Caminin toplam pencere sayısı ise 138 Kubbeyi taşıyan dört ayağın üçü Baalbek yıkıntılarından, Eski Saray’dan ve İskenderiye’den getirildi Dördüncüsünün ise Fatih’teki Kıztaşı olduğu rivayet ediliyor Yapıda Hipodrom’un sütunları da kullanıldı Merkezi kubbenin örttüğü iç avluya üç ayrı kapıdan girilebilir Zeminine mermer döşenmiş olan iç avluyu 28 kubbeli revak çevreliyor Mermer ve pembe granitten kubbeler 28 sütunun birbirine bağlandığı sivri kemerlere oturuyor Mihrap ve minberin ince mermer işçiliğiyle göz kamaştırdığı camide mihrabın ayrıca 16 yüzyıl İznik çinileriyle taçlandırıldığı görülür Kapı ve pencere kanatlarındaki fi ldişi ve sedef kakma sanatının özgün örnekleri görülebilir Yapı, dönemin usta hattatları Karahisari Ahmet Efendi ve Hasan Çelebi’nin yazılarıyla bezelidir Süleymaniye Camii’nin dört minaresinden ötekilere oranla epey kısa tutulmuş ikisi ikişer şerefeli ve iç avlunun ön cephesinde yer alıyor Arka cephedeki uzun iki minare ise üçer şerefeli Caminin yapımı uzayınca ve tabii dedikodular ayyuka çıkınca hiddetlenen padişah inşaatın iki ay içinde bitirilmesini emreder Bir anlamda Mimar Sinan’ın “kelle”si tehlikededir, cami istenilen sürede tamama erdirilince ise padişah, Sinan’ı onurlandırmak için elinde tuttuğu anahtarı mimara uzatarak “açılışı” onun yapmasını söyler I Süleyman’ın cenaze namazının bu camide kılınması; minarelerinin “şifre”si tarihe düşülen notlardan Dört minare I Süleyman’ın İstanbul’un alınışından sonra dördüncü sultan olmasını; dört minaredeki toplam şerefe sayısının on ile sınırlanması ise I Süleyman’ın onuncu Osmanlı sultanı olmasını simgeliyor Süleymaniye’nin mermerleri Marmara Adası’ndan, renkli mermerleri Yemen’deki Belkıs yıkıntılarından, yeşil mermerleri ise Arabistan’dan Külliyenin kurucusu I Süleyman, mihrap önündeki türbede yatıyor Bitki motifi çinilerle bezenmiş türbeyi 28 sütuna oturan revaklar çevreliyor Hürrem Sultan Türbesi’nin yanı sıra külliyenin solunda bir sebil ve Mimar Sinan’ın türbesi bulunuyor |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiSultanahmet Külliyesi İstanbul Fotoğraf: Hakan Öge Sultanahmet Meydanı’nda, Ayasofya’nın karşısında, tarihi Hipodrom’un yanında Sultanahmet Meydanı’nın benim çocukluğumdaki yeri sanırım ömrüm boyunca büyüsünü koruyacak Öyle ki çocuk dimağımın kategorize etmeden emdiği tarih, mimari, güllerin donattığı küçük havuzun çevresinde her milletten insanlar… Yahya Kemal’in “Geçmiş Yaz” şiirinde dediği gibi; “Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde”… İlerleyen yaşım ve biriken bilgimle, o çocuğun rüyasının birbiri üstüne düşen rengârenk tüllerinin birini kaldırsam bir başkası düşüveriyor hemen gözlerime Bıyığı henüz terlememiş bir delikanlı düşünün, koca Osmanlı İmparatorluğu’nun sorumluluğu omuzlarına konmuş Üstelik barış zamanı da değil; devlet İran ve Avusturya ile savaş halinde! Genç ölümlü bir ömür düşünün; 14 yılı zamanının dünyasında söz sahibi bir imparatorluğun tahtında geçmiş Sultanahmet Camii’ne bir de bunları düşünerek girin Genç yaşta ölmüş çocuk padişahın Osmanlı tahtı için kardeş katline son veren kişi olduğunu akılda tutun Saltanatın babadan oğla değil, ailenin yaşça en büyüğüne geçmesi anlayışını başlatan, 13’ünde sultan olan, 27’sinde ölen I Ahmet’i… Sultan I Ahmet tarafından yaptırılan, temelini 1609 yılında bizzat padişahın attığı cami 1617 yılında tamamlandı (Bir ayrıntı: Ben görmedim ama Sultan I Ahmet’in cami temelini atarken kullandığı kazmanın Topkapı Sarayı Müzesi’nde olduğunu okudum bir kaynakta) Mimarbaşı Mehmet Ağa’nın yönetiminde yapılan cami, klasik üslupta olmakla birlikte, getirdiği yeniliklerle de Osmanlı mimarisinde özgün bir yeri olmasıyla dikkat çekiyor Yapı topluluğu cami, hünkâr kasrı, sübyan mektepleri, medrese, arasta, darüşşifa, tabhane, imaret ve türbelerden oluşuyor Günümüzde külliye bütünlüğü maalesef görülemiyor; bir bölümü yıkılmış ya da değişerek mimari özgünlüğünü yitirmiş Ayasofya ile karşı karşıya olan cami, 64x72 metre ölçülerinde ana mekânı, 43 metre yükseklikte, 336 metre çapındaki kubbesiyle, Ayasofya kadar görkemli Köşelerde dört küçük kubbe yer alır İç avluyu, 26 sütuna dayanan 30 kubbenin örttüğü revaklar çevreliyor Yapının öndeki ikisi ikişer şerefeli, arkadakiler üçer şerefeli olmak üzere altı minaresi var Tunç kapılarının özgün maden işçiliği görülmeye değer Tüm duvarlar ak üstüne mavi, yeşil, al, fi ruze ve kara İznik çinileriyle kaplı Mihrabın içindeki çiniler çiçek desenli Altın yaldızlı minber geometrik geçmeli ve kabartmalı Mermer döşemeli avlunun ortasındaki şadırvan kabartma rumi geçmelerle, lale ve karanfi l bezemeli “Bahti” takma adıyla şiirler de yazmış olan Sultan I Ahmet, medresenin yanındaki türbede yatıyor Türbesinin duvarları dıştan mermer kaplı, içten 17 yüzyıl çinileriyle bezeli II Osman, Kösem Sultan, IV Murat ve çocukları da aynı türbede yatıyor Hırkaişerif Camii İstanbul Fotoğraf: Serkan Şentürk Fatih ilçesinde, bulunduğu semte adını veren cami Muhtesip İskender Mahallesi’nde, Keçeciler Caddesi üzerinde Caminin adı ise, içinde korunan ve Hz Muhammed’in olduğuna inanılan hırkadan geliyor Hırkaişerif Camii, 1851 yılında Sultan Abdülmecit tarafından bu hırkanın korunması ve ziyareti için yaptırıldı Kesme taştan, sekiz köşeli yapı, pencereli bir kubbeyle örtülü Mihrap ve minber kırmızı som mermerden yapılmış Hz Muhammed’e atfedilen ve peygamber tarafından Veysel Karani’ye ( Üveys el Karani) verildiğine inanılan hırka caminin mihrabının önündeki kubbeli bölümde korunuyor Veysel Karani’nin ölümünden sonra kardeşlerinden devam eden Üveysi ailesi elinde korunan hırka, 17 yüzyılın başında I Ahmet’in isteğiyle Şükrullah Üveysi tarafından İstanbul’a getirildi Bundan sonra Üveysi ailesi de İstanbul’a yerleşti Bugün caminin bulunduğu mahallede Çorlulu Ali Paşa tarafından hırkanın korunması ve ziyareti için kâgir bir yapı, bitişiğinde çeşme ve imaret inşa edildi İstanbul Fotoğraf: Serkan Şentürk I Abdülhamit’in 1780 yılında, bugünki caminin kuzeyinde yaptırdığı kâgir yapıya taşınan hırka burada ziyarete devem edildi Bu yapı II Mahmut tarafından 1812 yılında yenilendi Abdülmecit tarafından yaptırılan şimdiki Hırkaişerif Camii, cepheleri hemen hiçbir süs barındırmayan ampirik üslupta bir yapı Girişlerde antik Yunan tapınaklarını andıran Dor üslubu sütunlar görülüyor Dolmabahçe Camii (Bezmiâlem Valide Sultan) İstanbul Fotoğraf: Emre Arıcan Dolmabahçe’de, İnönü Stadyumu karşısındaki sahilde, deniz kenarında Dolmabahçe, adı üstünde “doldurulmuş bir bahçe”dir… Eski kaynaklarda burası Karabâli Bahçeleri adıyla geçer Denizin sığ bölümleri I Ahmet zamanında (17 yüzyıl) doldurulmaya başlanır ve bölge Dolmabahçe adıyla padişahın bahçeleri arsına girer Daha sonra bahçe içine kasırlar ve saraylar yapılır En son II Mahmut’un yaptırdığı saray Abdülmecit tarafından 1853-1854 yıllarında yıktırılarak yerine bugünkü Dolmabahçe Sarayı yaptırıldı Dolmabahçe Camii de bu sırada, 1853 yılında Ermeni asıllı ünlü mimar ailesinden Karabet Balyan’a yaptırıldı Dolmabahçe’de saat kulesinin karşısındaki cami İkinci Mahmut’un eşlerinden, Abdülmecit’in annesi Bezmiâlem Valide Sultan’ın adıyla da anılıyor Bazı kaynaklarda camiyi yaptırdığı bilgisi yer alan Bezmiâlem Sultan caminin yapıldığı yıl ölmüştü Bahçe duvarından caminin denize bakan mihrap duvarına taşınan yazıtta, Bezmiâlem Valide Sultan’ın ölmesi üzerine inşaatı oğlu Abdülmecit’in tamamlattığı bilgisi yer alıyor Barok üsluptaki cami süslemeleriyle dikkat çekiyor Otaköy ve Mecidiye camileri tipinde olan caminin pencereleri de Cihangir Camii’nin pencerelerine benziyor Kıble tarafında beş, öteki yanlarda ise altışar pencere camiye gün ışığı girmesine olanak sağlıyor Ayrıca üç yanda, tavuskuşu kuyruğunu andıran üçer pencere sıralanıyor Orta kubbeden sarkan büyük avize, kırmızı somaki mermerden yapılmış mihrabın ve minberin görkemini tamamlıyor İki ince gövdeli, zarif minareye ve dıştan, kubbenin köşelerinde işlemeli dört kuleye sahip Duvarlar ve minarelerinin şerefeleri süslemeli kabartmalarla bezeli Hünkâr kasrı ise caminin önyüzünde yer alıyor Dolmabahçe Camii’nin 1948-1961 yıllarında Deniz Müzesi olarak kullanılması; İstanbul’u 2 Ekim 1923 tarihinde terk eden işgal kuvvetlerinin, cami ile saray arasındaki meydanda Türk bayrağını selamlama seremonisi tarihe düşülen notlar arasında Camiye adını veren Bezmiâlem Valide Sultan’ın sandukasının, Çemberlitaş yakınındaki II Mahmut Türbesi’nde bulunduğu bilgisini de meraklısı için aktarmış olalım Ortaköy Camii İstanbul Fotoğraf: Aytunç Akad Beşiktaş ilçesinde, Ortaköy İskele Meydanı’nın kuzey tarafında, deniz kenarında Bir adı da Büyük Mecidiye Camii Abdülmecit tarafından 1853 yılında Mimar Nigoğos Balyan’a (kimi kaynaklarda Garabet Balyan diye geçiyor) yaptırılan cami Ortaköy İskelesi yanında Tek kubbeli, iki ince minareli, barok üsluptaki yapının duvarları ak kesme taştan, mihrap mozaik ve mermer, minberi somaki mermerden yapılmış Caminin 1894 depreminde hasar alan minarelerinin petek ve külahı yeniden yapıldı Ortaköy Camii’nin denize doğru kaydığının saptanmasının ardından zemini 1960’tan sonra, 20 metre derine inen kazıklarla güçlendirildi Bu güçlendirmede caminin beden duvarları boyunca karşılıklı 64 kazık ve 80 ton çimento şerbeti kullanıldı Bu zemin güçlendirmesinin ardından 1984 yılında büyük bir yangın geçiren cami tekrar onarıldı Cami ana ibadet mekânı ve hünkâr kasrı olmak üzere iki bölümden oluşuyor Bir kenarı yaklaşık 12 metre olan, kare planlı ana mekânın kuzeyinde son cemaat yeri denebilecek küçük bir alan daha var Ana mekânı örten kubbenin kasnağında pencere görülmüyor, caminin gün ışığı gereksinimi beden duvarlarına açılan 20 pencereyle karşılanıyor Çağının modasına uyan Ortaköy Camii de barok üslupta bir yapı Yazarınız henüz hiçbir kitabına girmemiş “Ortaköy” başlıklı şiirinde dikkat çekmiştir çağın barok modasına: “Bir kubbenin yıldızlı alemine ve ayçasına/vurmuştur bir imparatorluğun gürültülü/ çöküşünün şavkı Ortaköy Camii’nin/ minaresinden bakınca, Kabataş’a kadar/ bir barok aranış görürsün Yaldızlar içinde/ Çırağan, Yıldız ve Dolmabahçe Sarayı/Yıkılan bir devin/ son bir kez/ ihtişamla doğrulma hayali” Ortaköy Camii’nin bulunduğu yerde daha önce, Vezir İbrahim Paşa’nın damadı Mahmut Ağa tarafından 1721 yılında yaptırılan mescit vardı Mahmut Ağa’nın Patrona Halil Ayaklanması sırasında ölmesiyle mescidin de yıkıldığı sanılıyor Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmeden üç gün önce cuma namazını Ortaköy Camii’nde kıldığı, tarihe düşülen notlar arasında |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiEyüp Sultan Külliyesi İstanbul Eyüp’te, iskele yakınlarındaki Camiikebir Caddesi üzerinde II Mehmet’in (Fatih) İstanbul’u aldıktan sonra yaptırdığı ilk yapı topluluğu olması açısından önemli Külliye 1458’de yapıldı Külliye için burasının seçilmesinin nedeniyse Hz Muhammed’in alemdarı (bayrak taşıyan) Ebu Eyyub Ensari’nin bu civarda gömülü olduğunun tahmin edilmesi Ebu Eyyub Ensari’nin kabri olarak bilinen yere, külliyenin yapımı sırasında bir de türbe yapıldı Külliye cami, türbe, medrese, imaret ve çifte hamamdan oluşuyordu Günümüze ulaşan cami ise 1798-1800 yıllarında III Selim zamanında barok üslupta yapıldı Mimarı Uzun Hüseyin Ağa Bu yenilenme sırasında, camiye 1724 yılında III Murat döneminde eklenen minareler korundu Caminin ana mekânını ortadaki merkezi kubbe ve yanlardaki sekiz yarım kubbe örtüyor Altısı yuvarlak, ikisi dört köşeli sekiz sütunun taşıdığı ana kubbenin çapı 1750 metre Dışa taşkın dört köşe mihrabın da yarım kubbeli olduğu görülür Mihrabı barındıran dışındaki üç duvar, 24 sütun üzerine oturan bir balkon ile çevrili Caminin sağında ve solunda ikişer şerefeli iki minare yükseliyor Cami avlusunun yanlarında medrese odaları yer alıyor İmaret kubbeli, iki büyük mekândan oluşuyor Dış bahçedeki çınarı II Mehmet’in (Fatih), iç bahçede, ortadaki çınarı ise Fatih’in öğretmeni Akşemsettin’in diktiğine inanılıyor Çınar dört köşeli, III Selim’in tuğraları ve çeşmelerle süslü bir parmaklıkla çevrili Eyüp Sultan (Eyyub Ensari) Türbesi kufeki taşından, sekiz köşeli ve kubbeli olarak 1458’de yapıldı Hz Muhammed’in bayraktarı Eyyub Ensari, İstanbul’un Araplar tarafından kuşatılması sırasında, 672’de şehit düştü Ensari’nin mezarını Fatih’in öğretmeni Akşemsettin’in bulduğu söylenir I Ahmet tarafından 1607’de yapılan eklemelerle türbe genişletildi Ortadaki sandukayı çevreleyen gümüş kafes ise 1793’te III Selim tarafından yaptırıldı Türbenin iç duvarlarını süsleyen ak, mavi çiniler ve vitraylı pencereler 16 yüzyılda eklendi Çinilerin üstünü yazı kuşağı dolanıyor Cami bunun dışında çevresinde birçok türbe barındırmasıyla da özellikle kutsal aylarda ve günlerde ziyaretçi akınına uğruyor Bu çevredeki türbelerden bazılarını anmak gerekirse; Ferhat Paşa, Feridun Paşa Türbesi, Mehmet Paşa, Siyavuş Paşa, Pertev Mehmet Paşa, Sokollu Mehmet Paşa, Mustafa Bulak Paşa, Hüsrev Paşa, Mihrişah Sultan, Sultan Reşat türbeleri… Eyüp Sultan Camii’nin eski minareleri 1724’te yıkılarak yenilendi Bunun nedeni, büyük camilerin minareleri arasına Ramazan ayında mahya takılmasını zorunlu kılan ve 1719’da buyurulan padişah fermanı idi Tahta çıkan Osmanlı padişahlarının kılıç kuşanma törenlerinin Eyüp Sultan’da yapıldığı; camide kılınan ilk cuma namazında III Selim’in de bulunduğu tarihe düşülen notlar arasında Zülfaris Sinagogu İstanbul Karaköy, Perçemli Sokak’ta Hahambaşılık kayıtlarında “Kal Kadoş Galata” adıyla geçen sinagogun Galata’da 17 yüzyıldan beri mevcut olduğu biliniyor Sinagogun bugünkü binası 19 yüzyılda yapıldı Sinagogun adı, bulunduğu sokağın eski adı olan “Zülfi Arus”tan geliyor 1905, 1962 yılında iki önemli onarım geçiren Zülfaris Sinagogu 1978 sonuna doğru yalnız cumartesi günleri açık tutuluyordu Sinagog 1985 yılına kadar ibadete açık idiyse de, yörede ikamet eden Yahudi cemaatinin kalmaması üzerine bu tarihte kapandı Bina, müze olarak düzenlenerek 25 Kasın 2001 tarihinde 500 Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi adıyla hizmete girdi İtalyan Sinagogu İstanbul İtalyan Sinagogu, diğer bilinen adıyla Kal de los Frankos, Galata’da Şairziyapaşa yokuşu üzerinde İstanbul’da yaşayan İtalyan Yahudi cemaati tarafından 1886 yılında kuruldu Orijinal bina 1931 yılında yıkılarak yerine bugünkü yeni sinagog inşa edildi Gotik stilde cephesi ve mermer merdivenleri ile görülmeye değer bir sanat eseridir Aşkenaz Sinagogu İstanbul Aşkenaz Sinagogu, Galata’da Yüksekkaldırım Caddesi üzerinde Avusturya kökenli Aşkenazlar tarafından 1900 yılında yaptırıldı Sayıları binin altına düşen Aşkenaz ritine mensup Musevilerin, bir zamanlar İstanbul’da bulunan birkaç sinagogundan halen hizmette kalan tek sinagogdur Avrupa stili cephesi ve Polonya etkili tahta pagoda stilindeki “ehal” ve “teva”sı ( dua kürsüsü) ile geleneksel Sefarad ve Romaniot sinagoglarından farklı bir görünüm arz eder Sinagogda, Aşkenaz geleneklerine bağlı kalınarak “Bar Mitzvah”, düğün gibi dini törenlerin yapılmasına devam ediliyor Neve Şalom Sinagogu İstanbul Galata’da Büyükhendek Caddesi üzerindeki Neve Şalom Sinagogu 1951 yılında kuruldu Adının kelime anlamı; “barış vahası”… Modern ve görkemli yapısında hizmet veren Neve Şalom, İstanbul’daki en büyük Sefarad sinagogu olma özelliği taşıyor Sinagogda, şabat duaları dışında “Bar Mitzva”, düğün, “Brit-Mila” ve cenaze gibi dini törenler gerçekleştiriliyor Neve Şalom Sinagogu’nun alt katında 1988 yılında kurulan “Neve Şalom Kültür Merkezi” bulunuyor İstanbul Neve Şalom Sinagogu 15 Kasım 2003 tarihindeki bombalı terör saldırısıyla dünyanın gündemine oturmuştu |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiFener Rum Patrikhanesi İstanbul Fotoğraf: Sinan Anadol Haliç’te, Fener semtinde Patrikhane sahille Bizans sur kalıntıları arasında uzanan dar, uzun arazi üzerine kuruludur Ortodoksların din merkezi olan Fener Rum Patrikhanesi’nin kilisesi 1600 yılından beri Aya Yorgi Kilisenin içinde Ayia Efi - mia, Ayia Th eofanu ve Ayia Solomani isimli azizelerin kemiklerinin olduğu üç lahit var Çeşitli zamanlarda restore edilen kilise I Ahmet döneminden başlayarak büyük yangınlar geçirdi ve onarıldı Bu yangınlarda değerli birçok elyazması da yandı Ancak kilise kütüphanesinin hâlâ büyük bir kısmı açılmamış zengin bir arşivi olduğuna inanılıyor Patrikhane kilisesi en son 1994 yılında restore edildi Kiliseye girince ilk dikkat çeken objeler, altın varaklı çerçeveler içindeki ikonalar Yan yana getirilen ikonalardan oluşan minber çevresinde doruğa ulaşıyor ikonaların görsel şöleni İstanbul Fotoğraf: Sinan Anadol Ortodokslar açısından paha biçilemez değerdeki “patrik tahtı” kilisenin önemli hazinelerinden biri olsa gerek Gerçi tahtın 1577 yılında başka bir kilise için yapıldığı geçiyor kayıtlarda ama şimdi burada Dini konulu bezemeleriyle tavan süslemeleri, ince işçiliğiyle dikkat çekiyor Dünya üzerinde 13 tane olduğu söylenen “taşınabilir mozaik ikona”ların ikisinin Aya Yorgi Kilisesi’nde olduğunu belirtmeden geçmeyelim Ayrıca patrikhanenin içinde din adamlarının odaları, çalışma birimleri ve kütüphane yer alıyor Buradaki binaların ahşap kısımları 1941 yılında büyük bir yangınla tamamen yandı Şimdiki dört bloktan oluşan yapı 1987-1989 yılları arasında, eski Türk konağı stilinde yapıldı Bu bahsi, büyük ustaların izni ve okuyucuların anlayışına sığınarak yazarınızın henüz hiçbir kitabına girmemiş “Konstantinopolis” başlıklı şiirinin fi nal dizeleriyle tamama erdirelim Şiir, yazarınızın 2000’li yılların başında Fener Rum Patrikhanesi’ni ilk kez gezişinin esiniyle yazılmıştı: “Fener Rum Patrikhanesi’nde dün oynadı/ beynimdeki paslı çivi yerinden Ben, İsa’nın/ zincire vurulduğu yeşim sütunun önünde mum gibi/ ak bir beden Sen kim bilir nerdesin, üryan gözlerimden” Sveti Stefan Bulgar Kilisesi İstanbul Balat ve Fener arasında Haliç kıyısındaki kilisenin tamamı dökme demirdendir Sveti Stefan Bulgar Kilisesi neogotik üslupta, yeşilimsi gri bir yapı Girişte yapılış serüveninin anlatıldığı küçük bir levha görülür İçi ve dışı, her parçası 1893-96 yıllarında Viyana’da dökülüp önce Tuna, sonra Karadeniz’den taşınarak İstanbul’a getirildi ve burada birleştirilerek 1898’de ibadete açıldı Orta nefi altı, yan nefleri üç metre genişliğinde olan kilisenin dikdörtken planının güneybatısındaki 15 metrelik çıkıntı giriş bölümünü oluşturuyor Kuzeydoğusundaki üç metrelik çıkıntıda ise apsis yer alıyor St Antuan (Antoine) Katolik Kilisesi İstanbul Fotoğraf: Fatih Metin Demirkol Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi üzerinde St Antuan Kilisesi 1912 yılında inşa edildi Mimarı İstanbul doğumlu Giulio Mongeri Gömme ayaklarla sınırlanmış giriş cephesi, daha yüksek ana nef hizasında öne çıkan orta bölüm ve iki yan bölümden oluşuyor İstanbul’un en büyük kiliselerinden biri olmasının yanı sıra, cemaati en geniş Katolik kilisesi de St Antuan Geniş bir avlu içerisinde bulunan betonarme kilise İtalyan neogotik tarzının izlerini taşıyor Kilisenin avlusuna, birbirine bir geçitle bağlanan iki apartman arasından giriliyor Bu iki apartman da kiliseyle aynı adı taşıyor Zira Antuan Apartmanları kiliseye gelir getirmesi amacıyla inşa edildi Ödemiş Ulu Camii İzmir Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün İzmir’in ilçesi Ödemiş’teki Birgi kasabasında Ödemiş Ulu Camii, Aydınoğullarının 1307-1348 yılları arasında başkenti olan Birgi’de Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından 1312’de yaptırıldı Aydınoğlu Camii adıyla da tanınıyor Büyük kesme taşlardan yapılan kare planlı ve beş sahınlı yapının son cemaat yeri sekiz sütunun taşıdığı ahşap çatı ile örtülü Caminin güney ve doğu duvarları mermer bloklarla yapıldı Cami içerisinde, tanınıyor bir yanda üç, öbür yanda dört sütun yer alıyor İzmir Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün Tek şerefeli minaresi, firuze sırlı tuğlaların baklava biçiminde dizilmesiyle süslenmiş Mihrap önünde küçük bir kubbe bulunuyor Mihrabın bezendiği mozaik çiniler firuze ve koyu mor renkli geometrik yıldız ve geçmeli Ahşap minberi çivisiz geçmeli (kündekâri) teknikle yapılmış Ceviz ağacından çivisiz, geçmeli pencereleri de kanatlarındaki bezemelerle ahşap işçiliğinin özgün örnekleri arasında yer alıyor Bu güzel ahşap işleri Mağribi Abdülvahit oğlu Muzaff er’in 1320’de tamamlayabildiğini minberindeki yazıdan öğreniyoruz Caminin doğu köşesinde Bizans döneminden kalma bir aslan heykeli var Aydınoğlu Mehmet Bey’in türbesi öldüğü yıl (1333) yapıldı Kare plan üzerine sekizgen türbe, mermeri andıran düzgün kalker taşından yapıldı Tek kubbeli, üç pencereli türbenin kapı kemeri çiçek motifl eriyle bezeli Türbede Mehmet Bey’in yanı sıra küçük oğlu İsa (Öl 1390), üçüncü oğlu İbrahim Bahadır (Öl 13) ve ikinci oğlu Gazi Umur’un (Öl 1343) mezarları bulunuyor |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiMeryemana Evi (Sainte Marie) İzmir Fotoğraf: Şebnem Eraş Selçuk’un dokuz kilometre güneyinde, Aladağ üzerinde, denizden 400 metre yükseklikte Hz İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra, havarilerinden Yuhanna’nın (St Jean Th eologos) Hz Meryem’in (Sainte Vierge, Sainte Marie) Kudüs’te kalmasını sakıcalı bularak onu Efes’e getirdiği kabul edilir Bülbül Dağı’ndaki, Panaya Kapulu olarak da bilinen Meryemana Evi’nin 4 yüzyılda inşa edildiği sanılıyor Hz Meryem’in son yıllarını geçirdiğine inanılan ev Ephesos (Efes) antik kentinin yedi kilometre kadar güneyinde, Aladağ’ın (Salmissos) üstünde Yatalak bir Alman rahibe olan Katharina Emmerich (1774-1824) böyle bir yeri düşünde gördüğünü ileri sürerek ayrıntılı biçimde tanımlamıştı İzmir’deki Lazarist keşişler 1891’de bu bilgilere dayanarak yaptıkları araştırmalarda Ephesos yakınlarında, anlatılanlara uyan küçük bir yapının kalıntılarıyla yanında bir su kaynağı buldu Araziyi satın aldıktan sonra Selçuk kasabasına bir yolla bağladılar ve her yıl hac töreni düzenlemeye başladılar Katolik Kilisesi önceleri çekimser kaldıysa da Papa XXIII Johannes 1961’de Meryemana Evi’ni kutsal hac yeri ilan etti Daha sonra yapının kalıntıları üstünde bir şapel yapıldı Bu şapeli Papa VI Paulus (1967) ve Papa II Johannes Paulus (1979) ziyaret etti Meryemana Evi, hem Hıristiyanlar hem de Müslümanlardan yoğun ilgi görüyor Çevresinde hızla artan tesislerle Meryemana Evi canlı bir turizm merkezi oldu Evin karşısındaki çeşmeden akan suyun şifalı olduğuna inanılıyor Haç planlı ve kubbeli yapıda giriş, apsisin bulunduğu salona açılıyor Apsiste Meryemana heykeli, apsisin iki yanında mutfak ve yatak odası yer alıyor Bronz Meryemana heykeli kazılar sonucu bu evde bulundu Burada, her yılın 15 Ağustos’undan sonraki ilk pazar günü Meryemana’nın göğe alınması, Asompsion yortusunda İzmir Katolik başpiskoposu yönetiminde dini tören ile anılıyor St Jean Bazilikası İzmir Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün Selçuk’un kuzeybatısındaki Ayasuluk (Ayasuluğ) Tepesi’nde Hıristiyanlık dünyasında İS 2 yüzyıla uzanan geleneğe göre, Havari Yuhanna’nın (St Jean Th eologos) İzmir Ephesos’ta ölünce bugün ona ithaf edilen bazilikanın bulunduğu tepeye (Ayasuluk) gömüldüğüne inanılır Kutsal sayılan mezarın bulunduğu yere İS 5 yüzyılda, ahşap çatılı bir kilise yapıldı Iustinianus tarafından da İS 6 yüzyılda aynı yerde kubbeli bir bazilika inşa edildi Ephesos halkının İS 7 yüzyıldan sonra Ayasuluk’a taşınması ile St Jean Bazilikası Ephesos’taki eski Piskoposluk Kilisesi’nin yerini aldı Bizans döneminde önemli bir kent ve hac merkezi konumunu sürdüren Ephesos 1304 yılında Türklerin eline geçti Bundan sonra “Ayasuluk” adını alan kent 1350’den sonra Aydınoğulları Beyliği’nin bir dönem başkenti oldu Erken Osmanlı döneminde Batı Anadolu’nun liman kentlerinden biri olan Ayasuluk, daha sonra Kuşadası ve İzmir’in gelişmesiyle köy haline geldi Cumhuriyet döneminde Selçuk adını alan ilçe turistik özellikleriyle öne çıktı Üç nefl i, haç planlı yaklaşık 130 metre uzunluğundaki yapının batısında atrium (sütunlu avlu) yer alıyor Yuhanna’nın mezarının kuzeyindeki küçük şapelin duvarlarını aziz resimlerinden oluşan freskler süslüyor Yöredeki arkeolojik araştırmalarda İmparator Iustinianus ve eşi Th eodora’nın monogramlarını (isimlerinin ilk harfl erinden oluşan simge) taşıyan sütunlar bulundu St Jean Kilisesi’nin güneybatı eteğinde İsa Bey Camii, Efes’e sapan yolun başında, birkaç sütunu ayakta duran dünyanın yedi harikası arasında sayılan Artemis (Diana) Tapınağı yer alıyor Şifa verici bir toz çıktığı için Hıristiyanlarca kutsal sayılan St Jean Kilisesi 1969 yılında onarıldı Selçuk İsa Bey Camii Ayasuluk Tepesi(İzmir) Fotoğraf: Turgut Tarhan Selçuk’un kuzeybatısındaki Ayasuluk (Ayasuluğ) Tepesi’nin güneybatı yamacında Artemis Tapınağı ile St Jean Kilisesi arsında kalan İsa Bey Camii, 1375 yılında Aydınoğlu İsa Bey tarafından yaptırıldı Mimarı, Şamlı Dımeşklioğlu Ali’dir Yapı 19 yüzyılda kervansaray olarak kullanıldı Dağ yamacındaki camiye doğu ve bayı yönündeki iki kapıdan giriliyor Simetrik olmayan bir yapı sergileyen caminin planı 4868x5653 metre alana oturuyor Batı duvarları mermerle kaplı caminin öteki üç yöne bakan duvarları kesme taştan yapılmış Ana mekânı örten iki kubbesinden birinin çapı 936, ötekinin çapı ise 813 metre Merkezi mekânı iki dizi halinde dört sütun belirliyor Mihrap üzerine rastlayan kubbe kasnağı levhalarla süslü Kemeri taşıyan başlıklar ise Selçuklu taş işçiliğinin özgün örnekleri arsında sayılıyor İzmir Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün İsa Bey Camii, pencerelerinin her biri ayrı desendeki taş işlemelerinin güzelliğiyle de tanınıyor Dikdörtgen planlı yapıyı, üç yanını 12 sütun üzerinde sıralanan revakların dolandığı avlu çevreliyor Batıda, bahçe ile camiye bitişik yerde, şerefeden yukarısı yıkık olan tuğladan yapılmış minare sekizgen taban üzerine oturuyor Doğudaki minare ise tamamen yıkılmış Caminin yanında tuğla ve taş duvarlı, sekizgen, piramit çatılı bir Selçuklu türbesi bulunuyor Türbe, camiyi yaptıran İsa Bey’e ait değil, zira o Birgi’deki Aydınoğlu Mehmet Bey Türbesi’nde gömülü |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiIhlara Vadisi Kiliseleri Ihlara Vadisi(Aksaray) Fotoğraf: Ahmet Özyurt Aksaray, Hıristiyanlığın ilk yıllarında önemli bir merkezdi Eski adı “Peristremma” olan Ihlara Vadisi, 14 kilometre boyunca Ihlara kasabasından Selime’ye kadar yer yer 80 metreye kadar genişleyerek uzanır Vadi içerisinde 5 bin yerleşim yeri ve 105 kilise bulunuyor Bunlardan yirmiye yakını gezilebiliyor Belisırma, Ihlara ve Güzelyurt’u içine alan kayalık bölge zamanla manastır ruhuna uygun, kayalara oyulan kiliseler topluluğu haline geldi Arap akınlarına karşı Hasan Dağı’ndaki savunma kaleleri başarılı olunca buradaki kiliseler de faal bir ibadet merkezi olma konumlarını sürdürdü Dönemin din anlayışını tasvirleriyle ve mimarisiyle canlandıran, freskli veya fresksiz tek ve çift nefli, kapalı veya açık Yunan haç planlı kiliseler ve şapeller vadinin dik yamaçlarında sağlı sollu sıralanıyor Vadi, doğal yapısının elverişli olmasıyla 9 yüzyıldan itibaren keşişler ve rahipler tarafından uygun bir inziva ve ibadet yeri olarak kullanıldı Vadideki kiliselerde fresklerde genellikle “Hz İsa’nın Doğumu”, “Müjde”, “Ziyaret”, “Mısır’a Kaçış”, “Son Akşam Yemeği” gibi İncil’de geçen konuların işlendiği görülüyor Ihlara Vadisi’nde kayalara oyulmuş freskli kiliseler, yeryüzünde eşine rastlanmayan bir tarihsel ve dinsel miras olarak günümüze dek varlığını korudu İlk çağlardan itibaren doğayla tarihin bir arada bulunduğu Ihlara Vadisi’ndeki kiliselerin resim tekniği iki kısma ayrılır Ihlara civarındaki kiliseler Kapadokya tipi diye bilinen sanat özelliklerini gösterir Bir dönem Atlas’ta da yazmış olan Gürsel Korat, öyküsü 13 yüzyıl Kapadokya’sında geçen Güvercine Ağıt adlı romanında bölgeyi şöyle betimliyor: “Ihlara Vadisi’ndeki kayalıkların arasından akan derenin sesi de olmasa, insan zamanın donduğu bir doğa parçası içinde dolaştığı yanılgısına düşebilir Her şey durağandır, gökyüzünde ışıldayan ay bile donmuş, sessizliği izlemektedir Kayalıklara oyulmuş olan bütün kilise, şapel, manastır, ahır, kışla ve evlerin kapısı kocaman bir kaya kütlesi olduğu için, geceleyin burada yaşayan binlerce canlının sesi kayaların altındaki öteki dünya tarafından yutulur Yeraltındaki dünya yıkılsa yeryüzünün ruhu duymaz” Bölge coğrafyasını tarihsel konulu romanlarında canlandıran Gürsel Korat’ın ayrıca bölgedeki mimari yapıları incelediği, Taş Kapıdan Taçkapıya Kapadokya adlı bir de araştırma kitabı var Ihlara Vadisi kiliseleri birkaç kümede gezilebilir Örneğin Ala, Direkli, Bahattinsamanlığı ve Aya Yorgi kiliseleri için Belisırma köyü; Eğritaş, Kokar, Pürenliseki, Ağaçaltı, Yılanlı ve Sümbüllü kiliseler içinse Ihlara’daki müze girişi başlangıç noktası seçilebilir Ala Kilise Belisırma köyünün kuzeyindeki vadinin doğu yamacında kayaya oyulmuş kilise Hıristiyanlığın serbest hale gelmesinden sonra yapıldı Cephesinin üst kısmında havarilerin ve azizlerin resimleri yer alıyor Kiliseyi üç kubbe örtüyor Duvarları ve örtü sistemini kaplayan freskler kısmen harap olmuş; “Doğum”, “Anastasis”, “Kudüs’e Giriş”, “Mısır”, “Meryem’in Takdis Edilmesi” gibi konular işleniyor Yüksek Kilise’den Görünüm(Aksaray) Fotoğraf: Fatih Pınar Direkli Kilise Belisırma köyünde, bir manastır kilisesi olup 11 ila 13 yüzyıllara tarihlendiriliyor Haç planlı, üç mihraplı kilisenin merkezi kubbesini altı direk taşıyor Kilisenin içindeki kapıdan keşiş türbelerine ve kilisedeki görevlilerin mestenlerine geçiliyor Kilise üstündeki sütunlarda ikişer sıra halinde resimler var Azizlerin ve havarilerin iki taraflarında Latince kitabeler görülüyor Bahattinsamanlığı Kilisesi Belisırma köyünde, tek koridorlu kilisede fresk yok Kuzey ve batı yan duvarlara oyulmuş birer hücre ile güney duvara oyulmuş üç hücre kubbesi de beşik çatı şeklinde Aya Yorgi (Kırkdamaltı) Kilisesi Bölgedeki en yüksek kilise olup 1283–1295 yılları arasında yapıldığı sanılıyor Bir apsisli bazilika planlı bir kilise Yunanca bir kitabe, kilisenin tüm çevresini dolanıyor Kilisedeki fresklerde İncil’den konuların yanı sıra Selçuklu Sultanı II Mesut’un tasvir edildiği resimler yer alıyor Eğritaş Kilisesi Tek koridorlu ve beşik çatılı kilise fazla tahrip olmuş durumda Kilisede cenaze salonu, mezarlar ve freskler yer alıyor Ihlara Vadisi (Aksaray) Fotoğraf: Hakan Öge Kokar Kilise Haç planlı kilisenin 9 yüzyılın sonuna veya 11 yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen fresklerinde konular oldukça zengin: “Son Yemek”, “Çarmıha Gerilme”, “Mesih’in Defnedilişi”, “Göğe Çekilme”, “Havarilerin Görevleri” gibi zaman zaman konu bütünlüğü gösteriyor Kilisenin iki mezar odasındaki süslemeler, kırmızı boya ile yapılmış ilk örneklerdir Pürenliseki Kilisesi Kayaya oyulmuş dört bölümden oluşuyor Narteks zemininde mezarlar var Freskler 10 yüzyıl başı ile 12 yüzyıl arasına tarihlendiriliyor “Peygamberlerin Kehaneti”, “Meryem ve Piskoposlar”, “Müjde”, “Ziyaret”, “Çobanların Tapınması” “İsa’nın Çocukluğu” gibi İncil’den çeşitli sahneler konu ediliyor Ağaçaltı (Daniel) Kilisesi Haç planlı kilise, vadiye inen merdivenlerin sağında yer alıyor Resimler diğerlerine göre eski olmalarına rağmen iyi durumda Duvarlarda “Vahiy”, “Ziyaret ve Doğum”, “Mısır’a Kaçış”, “Hz İsa’nın Vaftizi” ve “Hz Meryem’in Ölümü” sahneleri görülüyor Büyük kubbede, civardaki kiliselerde bulunmayan “Göğe Çekiliş” sahneleriyle dikkat çekiyor Batı kolunda, kiliseye ismini veren Daniel’in aslanlar arasındaki tasviri var Manastır Vadisi (Aksaray- Güzelyurt) Fotoğraf: Fatih Pınar Sümbüllü Kilise Vadi girişinin aşağı solunda yer alıyor İki kattan oluşan 10 yüzyıl yapısının üst katında cepheye gelen kaya düzenlenerek uzun bir koridor oluşturulmuş ve cephe kemerli nişlerle dekore edilmiş Koridorun altında yeni sağır nişler, kapılar ve yalancı sütunlar yer alıyor Kayalardan sızan sular freskleri kısmen bozmuş Burada azizler, İncil’den sahneler ve orta kubbede yuvarlak bir pano içinde, elinde kitap tutan Hz İsa tasviri var Kilise Camii (Aziz Gregorios Kilisesi) Kapalı Yunan haçı planlı kilise, Güzelyurt ilçe merkezinde İS 385 yılında inşa edilen kilisenin çan kulesi minare haline getirilerek camiye çevrildi Bahçesinde ayazma var Aziz Anargirios Kilisesi Güzelyurt ilçe merkezindeki kilisenin kubbeleri ve kolonları dâhil olmak üzere tümü kayaya oyularak yapılmış Narteks ve ön cephe daha sonra kapatılmış Kilise, son olarak 1884 yılında tamir gördü Kubbesindeki 1887 tarihinden, fresklerinin onarımından üç yıl sonra yapıldığı anlaşılıyor Günümüzde Vatikan’dan buraya gelip hacı olanlar var Her yıl Aziz Anargirios’un yortu gününde (1 Kasım) tekrarlanan törenlerde hastalar sabahlara kadar dua ediyor Kızıl Kilise (Aksaray) Fotoğraf: Fatih Pınar Yüksek Kilise Kızlar Manastırı olarak da bilinen kilise Güzelyurt ilçe merkezine üç kilometre mesafede, dik kayalar üstüne oyulu Kızıl Kilise Kırmızı kesme taştan yapıldığı için Kızıl Kilise adını alan yapı, Güzelyurt ilçesi Sivrihisar köyünde Üç nefl i kilise 5-6 yüzyıla tarihlendiriliyor Orta nefi dört sütunun taşıdığı kubbe örtüyor Freskler yer yer dökülmüş Selime Katedrali Selime kasabasında, kayalara oyulmuş yüksek bir yerde olan katedral içinde iki sıra halinde sütunlar var Bu sütunlar katedrali üç sahına ayırıyor Kale Manastır Kilisesi Selime kasabasındaki manastır Kapadokya’daki dini yapıların en büyüklerinden biri Manastır 8 ila 10 yüzyıl, kilisedeki fi gürlü freskler ise 10 yüzyıl sonu ila 11 yüzyıl başları arasına tarihlendiriliyor Fresklerde “İsa’nın Göğe Çıkışı”, “Müjde”, “Meryem” gibi konular işleniyor |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiAslanhane Camii Ankara Fotoğraf: Kerem Yücel Samanpazarı semti, Aslanhane Mahallesi, Can Sokağı’nda Ahi Şerafettin Camii adıyla da biliniyor Ahi yöneticilerinden Şerafettin Mehmet’in babası Hüsamettin ile amcası Hasan tarafından 1290 yılında yaptırıldı Minberindeki yazıdan camiyi yapan ustanın Ebubekir oğlu Mehmet olduğu anlaşılıyor İlk yapılışı 13 yüzyılın başına rastlayan cami 1289-1290’da önemli bir onarım gördü Uzunlamasına beş sahınlı bazilikal plan üzerine oturan caminin dış görünüşü oldukça sade Roma ve Bizans’ın eski yapılarından devşirilen taşlarla yapılmış, 215x24 metre boyutlarındaki caminin üzeri sivri kurşun kaplama çatıyla örtülü Kıyıları işlemeli üç kapısı kuzey, batı ve doğu girişlerinde yer alıyor Caminin kuzeydoğu duvarına bitişik olan tek şerefeli minare, taş kare kaideli ve silindirik tuğla gövdeli On iki pencere ile aydınlanan caminin içinde, altışardan dört sıra olarak dizili 24 çam sütundan on altısı çatıyı, sekizi kadınlar mahfi lini taşıyor Tavanı ağaç oymaları süslüyor Tavana kadar yükselen çinilerle süslü mihrabı, Selçuklu dönemi mihraplarının en güzel örneklerinden sayılıyor Caminin doğusunda bulunan türbe duvarına gömülü antik aslan heykelinden dolayı Aslanhane Camii olarak anıldığını belirtelim Caminin yanında Aslanhane Tekkesi, Ahi Şerafettin Türbesi ve Kesikbaş Türbesi bulunuyor Hacıbayram Camii Ankara Fotoğraf: Kerem Yücel Ulus, Bayram Sokağı’nda Sanatsal değerinin yanı sıra Hacı Bayram Veli’nin kişiliğinden kaynaklanan özelliğiyle Hacıbayram Camii Ankara’nın en önemli tarihi camilerinden biri Asıl adı Numan olan ve Ankara’da doğup yine Ankara’da ölen (1429) Bayram Veli “Bayramiye” tarikatının kurucusuydu Ulus’ta Roma devrinden kalma Augustus Tapınağı’nın bitişiğinde yer alan cami, 1427-1428 yıllarında Hacı Bayram Veli tarafından Hamedanlı Ebubekir Mehmet’e yaptırıldı 16 yüzyılda Mimar Sinan tarafından onarıldı Bir başka onarımsa caminin güneydoğu duvarındaki yazıta göre 1714’te Hacı Bayram soyundan Şeyh Mehmet Baba tarafından yaptırıldı Son onarım Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1940’ta Mimar Alaattin’e yaptırıldı Ankara Fotoğraf: Kerem Yücel Caminin doğu duvarı Augustus Tapınağı’na, güney duvarı Hacı Bayram Veli Türbesi’ne bitişik Uzunlamasına dikdörtgen plan üzerine oturan cami taş kaideli, taş temel üzerine kırmızı tuğla duvarlı ve kiremit çatılı bir yapı Caminin kare planlı ve iki şerefeli minaresi taş kaide üzerinde, silindirik tuğla gövdeliyle Hacı Bayram Veli Türbesi’nin güneydoğu duvarında yükseliyor Tavan ortası ve pervazları 18 yüzyılda yapılmış aşıboyası nakışlarla bezeli Alçı mihrabında da tavana kadar yazı ve bezemeler var Minberi ağaç olup çokgen biçimli geçmeli parçalardan oluşuyor; aşıboyası nakışlarla süslü Caminin alt pencereleri dışta sivri kemerli nişler kuşatır, üst pencereler ise sivri tuğla kemerli Caminin kadınlar ve hünkâr mahfili Mimar Sinan’ın dostu ünlü Nakkaş Mustafa tarafından 16 yüzyıl sonuna doğru işlendi Camiye Kütahya çinileri daha geç dönemde eklendi Camiyi yaptırdıktan iki yıl sonra ölen Hacı Bayram Veli, caminin bitişiğinde, 1429 yılında yapılan türbede gömülü St Nikolas (Noel Baba) Kilisesi Antalya Fotoğraf: Aytunç Akad Kaş’ta, kalenin iki kilometre kuzeyinde, Demre antik kentinde Antalya’nın Demre (antik dönemdeki adıyla Myra) beldesindeki St Nikolas Kilisesi, 6 yüzyılda inşa edildi Yöre, Hıristiyan dünyasının azizlerinden Nikolas’ın 4 yüzyılda piskoposluk yaptığı yer olarak tanınıyor Günümüz dünyasında yaygın olarak kutlanan “Noel” etkinliği “Noel Baba” olarak da adlandırılan St Nikolas’a (Aya Nikola, Santa Claus) dayanıyor Demre Roma’ya giden öbür havarilerle Aziz Paulus’un son kez buluştuğu yer olarak biliniyor Çevresindeki araziye göre yaklaşık sekiz metre aşağıda olan kiliseye 27 basamaklı bir merdivenle iniliyor Rodos’taki Rus konsili tarafından 1860 yılında onarılan kilisenin duvarlarında azizlerin betimlendiği freskler, taban döşemesinde ise mozaik kalıntıları görülebiliyor Üç salonlu bazilikanın doğusunda, kubbeli ve mihraplı odalardan birinde bulunan Aya Nikola’nın mezarı mermer işçiliğiyle dikkat çekiyor İtalyan denizcilerince kırılarak Bari kentine kaçırılan St Nikolas lahtinden kalan birkaç parça, Antalya Müzesi’nde sergileniyor Her yıl 6-8 Aralık tarihleri arasında Demre ve Kaş’ta düzenlenen “Uluslararası Noel Baba Festivali” son yıllarda Antalya’da yabancıların da katıldığı bir sempozyuma dönüştü Öte yandan Demre’nin kuzey kısmında sur kalıntılarıyla çevrili akropol ve yamaçta Romalıların 2 yüzyılda yaptığı tonozlu tiyatro da gezilebilir Yivliminare Camii Antalya Fotoğraf: Sinan Anadol Antalya Kaleiçi semtinde Ulu Cami olarak da bilinen Yivliminare Camii, Hamidoğulları beyi Mübarizeddin (ya da Zincirkıran) Mehmet tarafından 1373 yılında yaptırıldı Mimarı Balaban Tavaşi Yivliminare Camii, kubbeyle örtülü çok ayaklı camilerin Anadolu’daki en eski örneği Caminin doğu kapısı üzerindeki yazıtta eski bir Bizans kilisesinin yerine 1373 yılında Komutan Zincirkıran Mehmet Bey (Öl 1378) tarafından yaptırıldığı yazıyor Üzerini iki sıra halinde altı kubbe ve kuzeybatı ucunda yapıyı bütün enince geçen beşik tonozu örtüyor Kubbe sistemini toplam 12 sütun taşıyor Kubbelerin üstü kiremit kaplı Mihrabı hem kıble duvarının ortasında olmaması, hem de doğru yöne gelmesi için eğik yerleştirilmesiyle dikkat çekiyor Kıblenin yerleştirilmesinde yaşanan bu sorun, yapının eski bir kilisenin temelleri üzerinde yükseldiğini akla getiriyor Cami 1934-1969 yılları arasında arkeoloji müzesi olarak, 1974 yılından sonra ise bir süre etnografya müzesi olarak kullanıldı Camiye adını veren “Yivliminare” ise Selçuklu Sultanı Alaattin Keykubat döneminde (1220-1237) yapılan daha eski bir camiden kalma Yivliminare ilk bakışta göze çarpan bir anıt gibi yükselmesiyle kentin simgesi kabul edilir Cami binasından ayrı ve caminin hemen yanında, Kale Kapısı Meydanı’nda inşa edilen minarenin, tabanı kare biçimli blok taştan oluşuyor Şerefenin üzerindeki kısa petek ve külah yeni yapıldı Aralarında firuze çinilerin de kullanıldığı, tuğladan örülmüş minare gövdesi dilimli ve sekiz tane yarım silindir biçiminde Dilimler arasındaki yivler sayesinde minarenin kalın gövdesi hantallığından kurtuluyor Yapı topluluğu cami, medrese, Mevlevihane ve iki türbeyle birlikte bir külliye görünümü arz ediyor Camiyi yaptıran Mübarizettin Mehmet’in türbesi, cami yakınında 1378 yılında yapıldı Ayrıca II Bayezit’in eşi ve Şehzade Korkut’un annesi Nigar Hanım’a ait 1502 tarihli türbe de camiye yakın konumda Altıparmak (Barhal) Manastır Kilisesi Camii Artvin Fotoğraf: Turgut Tarhan Yusufeli ilçesine 12 kilometre mesafedeki Altıparmak köyünde Kilise yapısı 10 yüzyılda “Vaftizci Yahya” adına Bagratlı Krallığı’nca inşa ettirildi Üç nefl i ve bazilikal planlı kilise 17 yüzyılda camiye çevrildi ve halen cami olarak kullanılıyor Anıtsallığı ve düzgün taş işçiliğiyle dikkat çeken yapı günümüzde de oldukça sağlam durumda Bölgede Bagrat Krallığı döneminden kalma ve birçoğu günümüzde cami olarak kullanılan kiliseler var Hamamlı Kilisesi Artvin merkezine bağlı, dokuz kilometre doğuda Hamamlı köyündeki cami de 10 yüzyıldan kalma bir Bagratlı kilisesi İşlemeli kapısının özelliğini günümüze kadar korumuş olmasıyla dikkate değer Dolisane Kilisesi olarak da anılıyor Tibeti Kilisesi Şavşat ilçesine altı kilometre mesafedeki Cevizli köyünde Tibeti Kilisesi diye bilinen yapının yontma taştan yapılmış dört yüzeyden ibaret çatısının her yüzeyinde “koç heykeli” bulunur İç mekânındaki “havari” fi gürleri ve bitkisel desenli süslemeleri hâlâ görülebilir 1920 yılına kadar cami olarak kullanıldı Şimdi kubbesi yıkık Dörtkilise Manastırı Yusufeli ilçesine dört kilometre mesafedeki Tekkale köyü kırsalında bulunan, Dörtkilise Manastırı diye anılan yapı topluluğu da aynı dönemden kalmıştır |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiTaksiyarhis Kilisesi Balıkesir Fotoğraf: Erdem Yavaşca Ayvalık’ın Alibey (Cunda) Adası’nda çok sayıda kilise ve manastır bulunuyor Kiliselerin en büyüğü 1873 yılında 1300 metrekarelik alanda inşa edilen Taksiyarhis Kilisesi İşlemeli taşlarıyla dikkat çeken Aşağı Çeşme sırasındadır Kilisenin bulunduğu mahalle, Hıristiyanlar ile Müslümanların birlikte yaşadığı kentin ilk mahallesi olarak biliniyor Kilise içteki mermer işçiliği, dini konuları içeren tavan süslemeleri, İsa’nın doğumundan ölümüne kadar anlatıldığı resimleri, balık derisi üzerine yapılmış azize portreleri ile kentin halen bozulmamış en dikkate değer yapısı Balıkesir Fotoğraf: Erdem Yavaşca Taksiyarhis Kilisesi’nin büyük çanı Bergama Müzesi’nde sergileniyor Şunu da belirtmeden geçmeyelim ki Cunda’nın mucizeleriyle ünlü bir de tarihi manastırı var: Aslında bir burun olduğu halde “Tımarhane Adası” diye ünlenen mevkideki Ayia Paroskevi Manastırı Buraya “Tımarhane Adası” denmesinin bir nedeni de bu manastırın psikolojik rahatsızlıklara iyi geldiği inancı Ulu Cami Bursa Atatürk Bulvarı’nda Orhan Bey tarafından 1326’da alındıktan sonra başkent yapılan Bursa’daki tarihi cami ve mescitlerin sayısı yüzlerle ifade edilebilir Mimarisi, ahşap işçiliği ve duvarlarını süsleyen hat örnekleriyle Ulu Cami’nin Bursa’daki eserler arasında özel bir yeri var Ulu Cami, Sultan Yıldırım Bayezit tarafından 1396– 1400 yıllarında yaptırıldı Dikdörtgen planlı ve üç büyük giriş kapısı olan çok kubbeli camilerin en büyük ve en anıtsal örneği olarak biliniyor Caminin on iki kare ayağa ve kesme taştan yapılmış kalın beden duvarlarına oturan yirmi kubbesi var Cami 56x68 metrelik alana yayılıyor Camiyi beş bölüme ayıran dörderden üç sıralı 12 tane dört köşeli kalın sütun, beşerden dört sıra halindeki sekizgen kasnaklara oturan 1060 metre çapındaki 20 kubbeyi taşıyor İkinci sıranın ortasındaki kubbe açık olup camekânla örtülü Bu kubbenin altında, on altı musluklu, on altı köşeli havuzu ve üç çanaklı fıskiyesiyle 19 yüzyıl eseri şadırvan görülür Caminin iki minaresi kuzey cephesinin köşelerinde, mermer kaideler üzerinde yükseliyor Minareler tuğlalarla örülmüş Kuzeydoğudaki minare I Mehmet zamanındaki onarımda eklendi 1855’teki depremde iki minaresi ve yedi kubbesi yıkıldı Abdülmecit döneminde onarıldı Oyma desenlerle işlenmiş ahşap kapıları ve duvarlarını süsleyen hat sanatının seçkin örnekleriyle Bursa Ulu Camii ününü hak ediyor “Mevlid” yazarı Süleyman Çelebi bu camide imamlık yaptı Yeşil Cami Bursa Fotoğraf: Fatih Özenbaş Yeşil Caddesi’nde, Yeşil Türbe karşısında Yeşil Cami, 1419-1424 yılları arasında I Mehmet (Çelebi) tarafından yaptırıldı Cami adını süslemede kullanılan fi ruze ve yeşil çinilerden alıyor Çini süslemeler caminin en önemli özelliği aynı zamanda Yeşil semtine adını veren caminin mimarı Hacı İvaz Paşa’dır Yeşil Cami tamamen kesme taş ve mermer kullanılarak inşa edildi Mermer taçkapısı zengin bezemeler ve yazılarla kaplı İki kubbe ile örtülü ana mekânın ilk bölümündeki havuzun fıskiyesi de yekpare mermer Ortadaki kubbenin çapı 1180, yüksekliği 2480 metre, kıbledeki kubbenin çapı ise 1040, yüksekliği 2280 metre Yeşil Cami’nin giriş cephesinde son cemaat yeri olmamakla birlikte, beden duvarındaki üzengi taşlarından, beş gözlü bir son cemaat yerinin yapılmadan bırakıldığı anlaşılıyor Bu cephenin iki ucundan yükselen minareler ise 19 yüzyıldan kalma Caminin mermer kaplı cephelerindeki pencere söveleri, kemer tablaları, cemaat yerine bakan üst kattaki maksureleri, cümle kapısının çevresi kabartma yazılarla, rumilerle ve kıvrıkdallarla zengin bir bezemeye sahip Caminin üç duvarının yanı sıra üç mahfi linin duvarları da çinilerle kaplı Eni altı, yüksekliği 105 metreyi bulan mihrap da döneminin çini sanatının görkemli örnekleriyle bezeli Caminin inşaatı sürerken Edirne’de 1421’de attan düşerek 34 yaşında ölen Sultan Çelebi Mehmet, Yeşil Cami’nin karşısında, yapımı ölümünden 40 gün önce biten kendi yaptırdığı Yeşil Türbe’de toprağa verildi Türbe caminin güneyindeki terasın üzerinde Yeşil çinileriyle Bursa’nın her yerinden görülen türbe şehrin sembolü sayılıyor Türbenin 1855’teki depremde yıkılan kubbesi, Bursa Valisi Ahmet Vefi k Paşa tarafından 1863’te yaptırıldı Son onarım ise 1946-48 yılları arasında yapıldı Türbede I Mehmet’in ailesinden sekiz kişinin daha sandukası var Asıl mezarlar alt kattaki cenazelik bölümünde Cami, batısındaki medrese (Türk İslam Eserleri Müzesi), güneydoğusundaki imaretle birlikte yapı topluluğu Yeşil Külliye olarak anılıyor Yazır Camii Denizli Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün Acıpayam ilçesine 15 kilometre mesafedeki Yazır köyünde Yazıtından 1801 yılında Ömer Ağa tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor Kareye yakın dikdörtgen planlı yapının çatısı kiremitle örtülü Ana mekânı iki dizi ahşap sütun üç bölüme ayırıyor Caminin içini iki dizi pencere aydınlatıyor Caminin minberi ve minaresi yakın zamanda eklendi Yapı, mimarisinden çok süslemeleriyle ilgi görüyor Barok üsluplu caminin içini boydan boya süsleyen panolarda üzüm, ağaç ve gül, lale, karanfi l gibi çiçek motifl eri dikkat çekiyor Gül ve yapraklarla bezeli ahşap tavan çok küçük panolara ayrılmış durumda Ulu Cami Diyarbakır Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün Surların ortasında, Harput Kapısı yakınında, Mesudiye ve Zinciriye medreselerinin arasında Kaynaklarda Diyarbakır 639 yılında Müslüman Araplar tarafından işgal edildiğinde, şehrin en büyük kilisesinin kısmen camiye çevrildiği geçer Bu, Ulu Cami’dir ve bu hesaba göre de aynı zamanda Diyarbakır’ın en eski camisidir Bazı kaynaklara göre ise Anadolu’daki en eski cami unvanını da taşıyor Diyarbakır Fotoğraf: Fatih Pınar Daha sonraki dönemlerde de çevresindeki yapılarla birlikte onarım gördüğü biliniyor Nitekim Diyarbakır Ulu Camii’nde, çeşitli dönemlerde yapılan değişikliklere ilişkin birçok kitabe bulunuyor Plan itibarıyla Şam’daki Emeviye (Ümeyye) Camii’nin Anadolu’daki bir yansıması olarak görülen yapı, Müslümanlar tarafından “5 Haremi Şerif” olarak kabul görür Haremi Şerif; başlangıçta Mekke’de Kâbe’ye ve Medine’de Hz Muhammed’in gömülü bulunduğu yere verilen unvandı Bu sıfat daha çok peygamberlerin kabrini nitelemekle birlikte, Kudüs’teki Mescidi Haram ve Mescidi Aksa için de kullanıldı Diyarbakır Ulu Camii’nin beşinci sırada bu sıfatla anılmasının nedeni, Diyarbakır’ın 7 yüzyılda Araplar tarafından alınması olsa gerek Daha sonra tekrar Bizans hâkimiyetine giren şehir, 958 yılında Selçuklularca fethedildi Arada Timur ve Safevi istilalarını gören Diyarbakır 1515 yılında I Selim (Yavuz) tarafından Osmanlı topraklarına katıldı |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiSelimiye Camii Edirne Fotoğraf: Fatih Pınar Şehrin ortasındaki tepede yükselen cami, şehrin her yerinden görülüyor Kuzeyden Bulgaristan, batıdan Yunanistan ile sınırımızı çizen ildir Edirne Bursa’dan sonra Osmanlı İmparatorluğu’na yaklaşık 90 yıl başkentlik eden kenti Lala Şahin Paşa 1361 yılında Osmanlı topraklarına kattı Fethedildiğinde mamur bir kasaba olmadığı için padişahın Dimetoka’da oturduğu geçer bazı kaynaklarda Sonraları hızla imar edilen Edirne, İstanbul’dan sonra imparatorluğun ikinci şehri oldu Mimar Sinan’ın 80 yaşında yaptığı ve “ustalık eserim” dediği anıtsal yapı ise Edirne’nin dünya çapında saygı gören sembolü Sultan II Selim’in (Sarı Selim) buyruğu üzerine kentin merkezinde 1569-75 yılları arasında yapılan cami, Sultanselim Camii adıyla da anılıyor İstanbul Süleymaniye’yi anlatırken de değindiğimiz gibi Mimar Sinan’ın yapıyı kurmadan önce yer seçmedeki titizliğinin bir örneği de burada görülüyor Selimiye çok uzaklardan bile dört minaresiyle göz doldurarak adeta şehri de kuşatıyor Edirne Fotoğraf: Gökhan Tan Kesme taştan yapılan caminin alanı 1575 metrekare, her şeyiyle ise 2 bin 475 metrekare Mimarlık tarihinde en geniş mekâna kurulmuş yapı olarak nitelenen Selimiye Camii’nin yerden yüksekliği 4328 metre, kubbe çapı ise 3130 metre Ayasofya’nın kubbesinden daha büyük olan kubbe, altı metre genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan sekiz büyük ayak üzerine oturuyor Cami mimari niteliklerinin yanı sıra taş, mermer, çini, ahşap, sedef gibi süsleme öğeleriyle de önemli Mihrap ve minberi mermer işçiliğinin başyapıtları arasında sayılıyor İznik’te yapılan çinileri 16 yüzyıl çiniciliğinin en güzel örneklerinden Çiniler, “sıraltı” tekniğiyle yapılmalarıyla ünlü Selimiye Camii’nin üçer şerefeli dört minaresinin her birinin çapı 380 metre, yüksekliği ise 7089 metre Minarelerden cümle kapısının iki yanındaki ikisi, üç şerefeye üç ayrı merdivenle çıkılmasıyla ünlüdür Caminin işlemeli kapısı olan ön bahçe revaklarla süslü 18 kubbe ve Kıbrıs, Aydıncık ve Suriye kalıntılarından getirilen 16 sütunla çevrili Külliye olarak inşa edilen yapının geniş dış avlusunda darüssübyan, darülkurra ve darülhadis yapıları bulunuyor Lala Mustafa Paşa Camii Erzurum Fotoğraf: Umut Kaçar Cumhuriyet ve Menderes caddelerinin kesiştiği köşede Kitabesine göre 1562 yılında Lala Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır Bilindiği gibi Mustafa Paşa’nın “Lala” unvanı, II Selim’in öğretmeni olmasından geliyordu Mimarbaşı Koca Sinan’ın eserlerinin listesini veren tezkirelere göre caminin mimarı Sinan’dır Atlas okurları anımsayacaktır, ÇEKÜL Vakfı’nca hazırlanan ve Atlas’ın 195 sayısının (Haziran 2009) eki olarak verilen “Mimar Sinan’ın Eserleri III” adlı posterde de yer almıştı Lala Mustafa Paşa Camii Ortada dört ayak üzerine oturan, 1056 metre çaplı merkezi kubbeyi dört yandan yarım kubbelerin desteklediği görülür Yarım kubbeleriyse köşelerdeki küçük kubbecikler tamamlıyor Yukarıda sözünü ettiğimiz Atlas ekinden, camide tıpkı hünkâr mahfi llerinde olduğu gibi dışarıya açılan özel kapılı bir paşa mahfi linin bulunduğunu ama sonraki onarımlardan birinde bu kapının kapatıldığını öğreniyoruz Caminin taçkapı çevresi 1870’ten sonra yenilendi Camide çini alınlıklardan başka özgün hat örnekleri görülebilir Birkaç yıl önce camiden alınarak müzeye konulan, kiminin boyu bir metreye yaklaşan dört büyük bakır şamdanın bizzat Lala Mustafa Paşa tarafından camiye vakfedildiğini de belirtelim Bir hamam, muvakkıthane, şadırvan, sübyan mektebi gibi ilavelerle caminin zamanla bir külliyeye dönüştüğü görülür Şadırvan 1970’li yıllarda yapılmış olsa da hayvan fi gürleri ve bitkisel bezemelerin görüldüğü ahşap direklerinin tarihi ve sanatsal değeri vardır Yunus Emre Türbesi Eskişehir Fotoğraf: Oktar Güloğlu Mihalıççık ilçesi, Yunusemre (Sarıköy) köyünde İnanışa göre; Yunus Emre’nin ilk mezarı 13 yüzyıla ait olup demiryolu bitişiğinde, dikdörtgen planlı taşlardan 15-2 metre yüksekliğinde avlu duvarları içinde idi Yunus Emre, Yunan işgalinde yıkılan ilk mezarından 1949 yılında alınarak podyum üzerindeki ikinci mezarına, 1970 yılında da üçüncü mezarına nakledildi Üçüncü mezarının bulunduğu türbe, Selçuklu mimarisini andıran sekiz sütunlu, kemerli, etrafı açık sekizgen biçiminde Karaman, Aksaray, Sivas, Ünye, Erzurum, Bursa, Kula, Kütahya, Sandıklı ve Isparta gibi birçok yerde Yunus Emre mezarları var Yunus Emre Camii ve Türbesi (Karaman) Karaman’ın Kirişçi Mahallesi’nde, Karamanoğulları dönemine ait yapı kesme taştan, merkezi kubbeli bir cami Son cemaat yerinde dört sütun üzerinde, ortada oval, yanlarda yuvarlak kubbeler var Kubbeye, içten dört köşede yarımşar kubbe ile geçiliyor Sarkıtlı alçı mihrabın geometrik ve kıvrık dal motifl eri nesih yazı ile dekore edilmiş Daha önce birçok onarımla özgünlüğünü yitiren cami, 1994 yılında aslına sadık kalınmaya çalışılarak restore edildi Caminin bitişiğinde kesme taştan yapılmış Yunus Emre Türbesi’nin üstünü tonoz kubbe örtüyor Yunus Emre Türbesi (Aksaray) Aksaray ilinin Ortaköy ilçe merkezine 20 kilometre mesafedeki Reşadiye köyünde de bir Yunus Emre Türbesi var Türbenin bulunduğu tepe, halk tarafından “ziyaret tepesi” olarak biliniyor Türbenin düzgün zemine oturtulması amacıyla önce taştan bir platform hazırlanmış Platform üzerinde güney tarafa türbe inşa edilmiş, kuzey kısmı duvar ile çevrilmiş Türbeye giriş batıdan olup, üç basamakla çıkılmaktadır Türbenin 500 metre doğusunda çilehane bulunuyor Taptuk Emre Camii ve Türbesi (Aksaray) Yunus Emre’nin şeyhi Taptuk Emre’nin, Aksaray ilinin kuzeyinde, 20 kilometre mesafede bulunan Taptukemre köyünde yaşadığı rivayet edilir Burada dağ eteğinin en üst kısmında, son yıllarda yeniden çevre düzenlemesi yapılan cami ve türbe de Taptuk Emre’ye atfen onun adıyla anılıyor Rumkale Gaziantep Fotoğraf: Hakan Öge Fırat Nehri ile Merziman (Merzime) Çayı’nın birleştiği, Fırat’ın batı sahilinde yüksek kayalarla örtülü tepe üzerindeki Rumkale (Hromgla), Gaziantep’in Yavuzeli ilçesi sınırlarında, Kasaba köyü yakınında Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinin de dört kilometre kuzeyinde Stratejik açıdan önem taşıyan Rumkale’nin Assur Kralı III Salmanassar tarafından İÖ 855 yılında zapt edilen “Şitamrat” olduğu düşünülmektedir Bölge, İÖ 9 yüzyıl ortalarından itibaren Assur, Med, Pers, Roma ve Arap medeniyetlerinin yönetiminde kaldı Günümüze ulaşan mimari kalıntılar, Geç Roma ve ortaçağ karakteri taşıyor Tarihi yapılar arasında en dikkat çekici olanı, geniş ve silindirik havalandırma kuyusu ile kuyunun kenarından kıvrımlı yol ile Fırat seviyesinin altına kadar inen sistemdir Hıristiyanlar, Hz İsa’nın havarilerinden Johannes’in (Yohanna) Hıristiyanlığı yaymak amacı ile Roma döneminde Rumkale ve çevresinde yaşadığına inanıyor Johannes’in Rumkale’de inzivaya çekilerek İncil müsveddelerini kopyaladığı, muhafaza ettiği, daha sonra bulunan müsveddelerin Beyrut’a kaçırıldığı rivayet ediliyor Hıristiyanlarca Johannes’in mezarının da Rumkale’de bulunduğuna inanılıyor ve kutsal sayılan mekân ziyaret ediliyor Merkezi Şanlıurfa’da olan Urfa Haçlı Kontluğu’nun başlıca kalelerinden birisi de Rumkale olmuştu Haçlıların yenilgisi ile 1292 yılında kale ve çevresi Müslümanların yönetimine geçti Rumkale’de tarihten günümüze ulaşanlar arsında Türk İslam dönemine ait birçok eser var Aziz Petrus (St Pierre) Kilisesi Hatay Fotoğraf: Umut Kaçar Antakya-Reyhanlı yolu üzerinde Doğal bir mağarayken eklemelerle kiliseye dönüştürülen yapı, kente iki kilometre mesafedeki Habib Neccar Dağı eteklerinde Tarihte ilk defa bu kilisede Hz İsa’nın dinini tanıyanlara “Hıristiyan” denildiği rivayet edilir Kilise, İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Petrus’un (St Pierre), İsa’nın ölümünden sonra Hıristiyanlığı yaymaya çalıştığı yer olarak önemlidir Mağara kilise 950x1300 metre boyutunda ve 7 metre yüksekliğinde Önyüzü 13 yüzyıl gotik özellikleri gösteriyor Kapısı üzerinde ve apsis duvarlarında gül motifl eri görülüyor Merdivenle girilen mağara içinde, duvarlarda fresk ve tabanda mozaik kalıntıları bulunuyor Hatay Fotoğraf: Fatih Özenbaş Mihrabın sağındaki kayalardan vaftizde kullanılan ve şifalı olduğuna inanılan su damla damla akıyor Kilisenin zemininde mozaik kalıntıları, duvarlarda ise freskler görülebiliyor Apsisin sağında kayalardan sızan suyun toplandığı küçük bir havuz, solunda ise saldırılar sırasında kaçmak için kullanılan gizli tünelin girişi var Tünelin sonundaki “günahkârlar hamamı”nda cehennem kayıkçısı Haron kabartması yer alıyor Aziz Petrus Kilisesi 1963 yılında Papa VI Paul tarafından hac yeri olarak ilan edildi Kilise her yıl 29 Haziran’da düzenlenen dinsel törenlere sahne oluyor 29 Haziran’ın, Aziz Petrus’un kilisenin gizli tünelinde öldürüldüğü gün olduğuna inanılıyor |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiHabib Neccar Camii ve Türbesi Hatay Fotoğraf: Umut Kaçar Habibün Neccar’ın Antakya’da yaşadığına ve dülgerlike (marangozluk) uğraştığına inanılıyor Kuran’da adı anılmaksızın kendisinden bahsedilir Yahya Suresi’nin 13-27 ayetleri arsında anlatılan olaylar onunla ilişkişlendirilir Buna göre Allah, Antakya halkı sapıtınca iki elçi yollar (yorumculara göre Yahya ve Yunus), sonra bir üçüncüsünü gönderir (Şem’un) Ancak elçileri dinlemeyen halk sapkınlığa devam eder Halkı elçilerin sözüne uyma konusunda uyaran bir kişi öldürülür Bu öldürülen Habibün Neccar’dır Araplar Neccar’ın mezarının bulunduğu Silpius Dağı’na Habibün Neccar adını verir Habib Neccar Camii, Hatay’da yapılan ilk cami olarak biliniyor Baybars zamanında eski bir tapınağın yerine yapılan cami, 9 yüzyılda depremden zarar gördüğü için yeniden yapıldı ama minare eski şeklini korudu Kitabesinde yeniden yapım tarihi olarak hicri 1275 yazıyor Caminin bir köşesinde Habib Neccar’ın türbesi yer alıyor Aziz Paulus (St Paul) Kilisesi Isparta Fotoğraf: Fatih Özenbaş Aziz Paulus (St Paul) Kilisesi, Yalvaç ilçesinin yaklaşık 1 kilometre kuzeyinde, Sultan Dağları’nın güney yamaçlarında kurulu Antiocheia antik kentinde yer alıyor İlk Hıristiyan kiliseleri arasında yer almasından dolayı önem taşıyor İsa’nın havarilerinden St Paul’ün, St Barnabas ile birlikte İS 46 yılında kente gelerek buradaki sinagogda ilk resmi vaazını verdiği söylenir Daha sonra bu sinagog üzerine St Paul Kilisesi inşa edildi Antiokheia’nın ilk ve en büyük kilisesi olan St Paul, Roma hamamının 200 metre güneyinde yer alıyor Yapı bazilikal planlıdır Kilisede yapılan araştırmalar, daha önce inşa edilmiş küçük boyutlardaki bir sinagogun varlığını doğruladı Kilisenin taban mozaikleri ile sütunlu bir duvarın görünümü oldukça etkileyici Kilisenin içinde çok sayıda mezar ve iskelet kalıntılarına rastlandı Kilisede yer alan kitabelerde Optimus Ortodoks liderlerinin adı geçiyor Aya Thekla(Meryemlik) Çel Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün Silifke’ye 5 kilometre mesafede, Taşucu yolu üzerinde bulunan Aya Th ekla Hıristiyanlığın en eski ve en önemli merkezlerinden biri olup, İS 50 yılında kurulduğu tahmin ediliyor Meryemlik’in tarihi Azize Th ekla’nın buraya gelişi ile başlıyor Hz İsa’nın havarilerinden olan Aziz Paulus’un (St Paul) vaazlarını dinleyerek etkilenen ve kendini Hıristiyanlık dinine adayan 17 yaşındaki Azize Th ekla, yörede (Konya, Yalvaç, Kapadokya) Hıristiyanlığı yaymaya çalışırken paganların (putperest Romalılar) baskılarına maruz kalıp öldürüleceğini anlayınca kaçarak Silifke’ye gelir Yeraltında bulunan mağaralarda saklanan ve dinini yaymaya devam eden azizenin, bunun yanı sıra hastalara yardım ettiği rivayet ediliyor Azize Th ekla’nın öldürüleceğini anlayınca bu mağarada kaybolduğuna inanılıyor Azize Th ekla’nın içinde yaşadığı mağara, onun kayboluşundan sonra Hıristiyanlarca kutsal yerlerden sayıldı İS 312 yılında bu din serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanıldı Bu mağara bölümü daha sonra 4 yüzyılda kiliseye (yeraltı kilisesi) dönüştürüldü Üzerinde bugün sadece apsisinin biri bulunan Aya Th ekla Kilisesi, üç nefli Th ekla Bazilikası, büyük sarnıç, nekropol alanı ve kutsal yol görülmeye değer yerlerden Ashabı Kehf Mağarası Çel Fotoğraf: Şebnem Eraş İçel’in Tarsus ilçesine 12 kilometre mesafedeki Ulaş köyü yakınında Kuranı Kerim’de bir sureye adını veren bu mağara, hem Müslüman, hem de Hıristiyanlarca kutsal sayılıyor İnanışa göre çoktanrılı dönemde, tek Tanrıya inandıkları için eziyet edilmekten kaçan Hıristiyan dinine mensup yedi genç (Yemliha, Mekseline, Mislina, Mernuş, Sazenuş, Debrenuş ve Kefeştetayuş), köpekleriyle birlikte bu mağaraya saklanırlar Mucizevi bir şekilde taş kesilip 300 yıl uykuya dalan bu dindar kişiler, uyandıklarında her şeyin çok farklı olduğunu görürler İçlerinden birisi yiyecek almak için kente gider, ancak yakalanır Yakalayanlar, onunla birlikte mağaraya geldiklerinde yedi yavru kuşun tünediği bir yuvadan başka bir şey görmez Bu nedenle burası “Yedi Uyurlar Mağarası” olarak adlandırılır Mağaranın üstünde 1873 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan camiye sonradan üç şerefeli bir de minare eklendi Ashabı Kehf söyleni Anadolu insanını çok etkilemiş olmalı ki birçok yerde daha aynı adla ya da “Yedi Uyurlar”, “Yedi Uyuyanlar” adlarıyla anılan mağaralar görülüyor Bunlardan en bilinenlerini anmadan geçemedik Yedi Uyurlar Mağarası (İzmir) İzmir’deki Yedi Uyurlar Mağarası’nın söyleni ise 3 yüzyılın başında hüküm süren ve Hıristiyanlara karşı acımasızlığıyla bilinen Roma İmparatoru Decius zamanına dayandırılır Buna göre; Decius’un zulmünden kaçan yedi kişinin, sığındıkları Panayır Dağı’ndaki Yedi Uyurlar Mağarası’nda 200 yıl süren bir uykuya daldıkları kabul edilir Dört katı ortaya çıkarılan mağaralarda, iki kilise ve birçok mezar bulunuyor Ashabı Kehf Külliyesi ve Camii (Kahramanmaraş) Afşin’in 8 kilometre batısında, yüksek bir tepe üstündeki yapılar topluluğu 13 yüzyıldan kalma Cami, kervansaray, ribat ve planı saptanamayan birçok küçük yapıdan oluşuyor Son yıllarda onarıldı Ashabı Kehf Mağarası’nın önünde, Bizans kilisesinden camiye dönüştüren yapı Ashabı Kehf Camii olarak biliniyor Kayaya oyulmuş, geniş kemerle birbirine bağlı iki tonozlu mağara bölümünün önünde üç bölümlü yapı yer alıyor Caminin doğusunda ikisi tonozlu, biri küçük kubbe ile örtülü üç bölümlü son cemaat yeri var Bir bölümü kayalara oyulmuş olan ribat iki katlı; alt katı kesme taş, üst kat ise tuğla ile inşa edilmiş Yapıya güneydeki görkemli taçkapıdan giriliyor Dışa taşkın dikdörtgen taçkapı iç içe bordürlerle bezeli Mukarnaslı, yıldız geçmeli bordürlerin ortasında bitkisel ve geometrik rozetler yer alıyor Taçkapıdan girilen uzun koridorun sağında, üç kemerle açılan başka bir salon, salonda ise kemerle bağlanan tonozlu mescit ile buna dikey eyvan yer alıyor Aziz Paulus (St Paul) Kilisesi Çel İçel’in Tarsus ilçesinde bulunan ve Aziz Paulus’a (St Paul) adandığı bilinen yapının İS 11-12 yüzyıllarda inşa edildiği tahmin ediliyor İkinci kez 1862 yılında yeniden yapılan kilise, iki sıra halinde dört sütunla üç nefe ayrıldı ve üzeri tonozla örtüldü Kuzeydoğu köşesinde çan kulesi bulunan kilisenin iç mekânı fresklerle süslü olup, aziz ve melek tasvirleri ile Hz İsa tasviri yer alıyor Aziz Paulus Kuyusu Yine Tarsus ilçesinde, Cumhuriyet Alanı’nın yaklaşık 300 metre kuzeyinde, öteden beri “St Paul’un Evi” olarak kabul edilen bir avluda bulunan kuyunun St Paul adına yapıldığı rivayet ediliyor Tarihi açıdan zengin geçmişi olan kuyu ve yakın çevresi günümüzde koruma altına alınarak arkeolojik araştırmalar yapıldı Bu araştırmalarda, St Paul Kuyusu ve çevresinin Roma, Bizans ve Osmanlı dönemi kültür katlarını verdiği tespit edildi Suyunun şifalı olduğuna inanılan St Paul Kuyusu, turistlerden yoğun ilgi görüyor Binbir Kilise (Maden) Kahraman Fotoğraf: Özcan Yüksek Maden, Karaman’ın 50 kilometre kuzeyinde Karadağ eteklerine kurulmuş Binbir Kilise olarak bilinen tarihi kalıntıların üzerinde yer alıyor Köye girişte sağdaki ilk bina Büyük Kilise olarak anılıyor Düzgün kesme taştan yapılmış Büyük Kilise’nin (Mahalaç Kilisesi) girişi ile dokuz kemerli sol kanadı ayakta kalmış Kilisenin kuzeyinde büyük bir sarnıç bulunuyor Kent susuz bir arazi üzerinde kurulduğundan tüm mabetler, keşişhaneler, rahip ve öğrenci odalarında ve konutların hepsinde sarnıç olduğu görülüyor Kentin kuzeyinde bulunan Çanlı Kilise ise yıkıntı halinde Kentin tam ortasında bir mezarlık bulunuyor Birinci kilisenin kuzeybatısında, ikinci bir kilise daha var Bu kilisenin apsis kısmı ile girişi ayakta Maden antik şehri bu değerlerinden dolayı kentsel sit alanı ilan edildi Derbe Karaman’a 23 kilometre mesafedeki Ekinözü (Aşıran) köyündeki antik Derbe yerleşiminde Kerti Höyük’ün yanı sıra Hıristiyanlığın ilk yıllarına ait kilise kalıntısı bulunuyor Bu kilisenin Ephesos’taki Meryemana Kilisesi’nden 13 yıl önce kurulan bir Hıristiyan kilisesi olduğu rivayet ediliyor Kilisenin İS 41 yılında St Paul ve St Barnabas tarafından yapıldığı rivayet edilir Bab-ı Esrar - Yansımalar |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiAktekke (Maderi Mevlana) Camii Karaman Fotoğraf: Özcan Yüksek Karaman’da, Karamanoğulları dönemine ait olan cami merkezi tek kubbeli, yüksek minareli bir yapı I Alaattin Bey tarafından Mevlana Celaleddin Rumi’nin annesine atfen 1371 yılında yapılan cami, 1925 yılında tekkelerin kapatılmasına kadar Mevlevi dergâhı olarak da kullanıldı Büyük bir kubbenin örttüğü caminin son cemaat yerini de iki mermer sütun ve yan duvarların üzerine dayanan üç kubbe örtüyor Son cemaat yerinin solunda tek şerefeli bir minare yer alıyor Karaman Fotoğraf: Yıldırım Güngör Giriş kapısının sağında ve solunda iki mihrapçık yer alıyor Giriş kapısında, mermer kemerin üzerine bir Mevlevi sikkesi işlendiği görülüyor Camide, ayrılmış bölümde Mevlana’nın annesi Mümine Hatun ile ağabeyi Muhammet Alaattin’in sandukasıyla birlikte 20’den fazla, taş sanduka bulunuyor Sandukalardan bazılarının Seyfettin Süleyman gibi Karamanoğlu emirlerine ait olduğu sanılıyor Cami avlusunun karşısında, Mevlevi dervişlerin nefi slerini terbiye etmek için 40 gün kalarak çile doldurduğu “çilehane” var Mevlana’nın annesi için yapıldığından Maderi Mevlana Camii de deniyor Meryemana Katedrali (Fethiye Camii) Kars Fotoğraf: Oktar Güloğlu Ani antik kentinde Kars’a 48 kilometre mesafede, Ocaklı köyü yakınında Arpaçay Nehri kenarındaki Ani kentinin kuruluşu İÖ 350-300 yıllarına dayanıyor Ani kenti 10 yüzyılda en parlak dönemini yaşadı; yerli Hıristiyan beyliğinin başkentliğini üstlenerek birçok kilise ve sivil binalarla donatıldı Katedralin yapımına 1010’da başlandı Bazilikal planlı, üç nefl i ve silindirik gövdeli, konik çatılı kubbesi ile görkemli bir yapı olan katedral, 1064’te Alpaslan’ın Ani’yi almasıyla birlikte bir süre cami olarak kullanıldı Kayıtlardan yapının 1319 yılında depremden hasar gördüğünü ve Mimar Tiridat tarafından onarıldığını öğreniyoruz Ani’deki en iyi korunarak günümüze ulaşan yapılardan biri de Meryemana Kilisesi’dir Menuçehr Camii Kars Fotoğraf: Mehmet Gulbiz Menuçehr Camii de Ani’de Kars gibi Ani de jeopolitik durumu dolayısıyla birçok devletin istilasına ve yıkımına uğradı Selçuklu Sultanı Alparslan, Ani’yi 1064 yılında alarak onarmış, kenti Selçuklu soyundan Şeddatoğullarına bırakmıştı Şeddatoğulları da Ani’de önemli imar çalışmaları ve onarımlar yaptı Selçuklu mimarisi örnekleri camiler, hamamlar, saraylar, konutlar, pazaryerleri ile kenti zenginleştirdiler Şeddatoğullarından Ebu Süca tarafından 1072 yılında yaptırılan Menuçehr Camii, Selçukluların Anadolu’da inşa ettikleri ilk cami olarak dikkati çekiyor Üç nefli olup tavanlarındaki mozaik görünümlü taşları ve zengin motifli geometrik süslemeleriyle özgün bir Anadolu Selçuklu eseri Külah kısmı yıkılmış olan 99 basamaklı minaresinin şerefesinin altında renkli taşlarla yazılmış “Allah” yazısı Ani de okunuyor Soğanlı Kiliseleri Karabaş Kilisesi (Kayseri) Fotoğraf: Sinan Çakmak Yeşilhisar ilçesine bağlı Soğanlı köyünde Soğanlı, Kayseri’ye 80 kilometre mesafede Aşağı ve Yukarı Soğanlı olarak ikiye ayrılan yöre, kaya kiliseleri ve mağaraların günümüz konutlarıyla iç içe olduğu, yeşillikler arasında bir açık hava müzesi sanki Soğanlı Vadisi (Kayseri) Fotoğraf: Sinan Çakmak İS 4 yüzyıldan itibaren Hıristiyanlığın Kappadokia’daki merkezlerinden biri olan Soğanlı’da 50’ye yakın kaya kilisesi ve mağara var Soğanlı kiliselerinin en önemlileri; Yılanlı Kilise, Gök Kilise, Balıklı Kilise, Karabaş Kilisesi, Tokalı Kilise, Geyikli Kilise, Meryemana Kilisesi, Kubbeli Kilise ve Aziz Barbara Kilisesi… Kiliselerdeki fresklerde genellikle İncil’den alınmış konuların işlendiği görülüyor |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #13 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiAhi Evran Camii ve Türbesi Kırşehir Fotoğraf: Fatih Pınar Ahievran Mahallesi, Tekke Sokağı’nda Ahilik Anadolu’da esnaf arasında yardımlaşma temelli bir örgütlenmeydi Ama belli dönemlerde siyasi etkisi de olduğu biliniyor Arapçadan dilimize geçen “ahi” sözcüğü “kardeş” anlamına geliyor Arap kültüründeki Ahiliğin bir çeşit tarikat kimliği taşımasına karşın Anadolu Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Türk halkı arasında yaygınlaşan örgütlenme gündelik geçim kaygısı ve insani ilişkileri düzenleyen, daha çok ahlaki kurallara vurgu yapan bir özellik gösteriyordu Anadolu’daki Ahilik örgütlenmesinin kurucusu olarak Ahi Evran (1236-1329) kabul edilir Ahi Evran adına 1482 yılında inşa edilen cami Kırşehir kent merkezinde Caminin yanındaki Ahi Evran Türbesi’ne 20 yüzyılın başında yapılan minare ile namaz odasından merdivenle geçilir Alaattin Camii Konya Fotoğraf: Özcan Yüksek Alaattin Tepesi’nin kuzeyinde Konya’nın Anadolu Selçuklu dönemine ait en büyük ve en eski camisidir Cami, şehrin merkezinde yüksekçe bir höyük olan Alattin Tepesi üzerinde yer alıyor Selçuklu Sultanı I Rüknettin Mesut’un son zamanlarında başlayan, II Kılıçaslan döneminde (1156– 1192) devam eden caminin yapımı I Alaattin Keykubad tarafından 1221 yılında tamamlandı Eski Arap stilindeki çok sütunlu camilerin Anadolu’daki en eski örneklerinden olan cami 57x86 metre boyutlarında, mimarı Mehmed bin Havland Düz çatılı caminin ilgi gören özelliklerinden biri, abanoz ağacından yapılmış minberi Minber, Anadolu Selçuklu ahşap işlemeciliğinin en güzel örneklerinden Kuzeydoğu köşesinde tek şerefeli bir minaresi var Çatıyı taşıyan düz, mermerden yuvarlak 62 sütun çeşitli Roma ve Bizans devri eserlerinden sökülerek camide kullanıldı Batıda sonradan eklenen kubbeli kısmın iç yüzeyi çinilerle kaplı Ahlatlı Mengum Berti tarafından 1155 yılında yapılan mihrap çinilerle süslü Caminin kuzeyindeki bahçede, camiye bitişik kubbeli ve on köşeli Sultanlar Türbesi yer alıyor Mevlana Müzesi Konya Fotoğraf: Özcan Yüksek Mevlana Celaleddin Rumi 1207‘de Horasan’ın Belh şehrinde doğdu Döneminin ünlü bilginlerinden “Sultanül Ulema” denilen babası Bahaeddin Veled ve ailesinin öteki bireyleriyle birlikte 1229’da Konya’ya yerleştiler İyi bir eğitim almış olan Mevlana tasavvufi şiirleriyle ve kurucusu olduğu Mevlevilikle günümüzde de dünya çapında üne sahip Mevlana 1244’te Şems-i Tebrizi (Muhammed Şemseddin) ile tanıştıktan sonra ders vermeyi bırakıp kendini bütünüyle tasavvufi düşünceye adadı Doğu şiirinin yüzyıllara yayılan birikimi içinde en başarılı yapıtlardan biri sayılan 25 bin 618 beyitten (ikilik) oluşan Mesnevi’yi, Farsça olarak bu dönemde yazdı Vaazları, rubaileri ve mektuplarının yanı sıra 43 bin beyitten oluşan bir Divan’ı var Günümüzde müze olarak kullanılan Mevlana Dergâhı’nın ilk çekirdeğini babasının mezarı oluşturdu Babası 1231’de ölünce surların yakınındaki gül bahçesine gömüldü Daha sonra Mevlana onun başucunda hazırlanan kabre gömüldü Mevlana 1273’ ölünce oğlu Sultan Veled, türbe yaptırmak isteyen müritlerin isteğini kabul etti Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled öldüğünde de müritleri bir türbe yapılması için ısrar etmiş ama Mevlana “Gök kubbeden daha iyi kubbe mi olur” diyerek izin vermemişti Kubbei Hadra (Yeşil Kubbe) denilen türbenin mimarı Tebrizli Bedrettin Bu tarihten sonra inşaat faaliyetleri eklemelerle 19 yüzyılın sonuna kadar devam etti Mevlevi dergâhı ve türbe, 1926 yılında Konya “Asârı Atika Müzesi” adı altında hizmete açıldı “Mevlana Müzesi” adını ise 1954 yılında yeniden düzenlenerek açılışında aldı Müzenin avlusuna “dervişan” kapısından giriliyor Derviş hücreleri avlunun kuzey ve batı yönü boyunca sıralanıyor Güney yönü, matbah ve Hürrem Paşa Türbesi’nden sonra Üçler Mezarlığı’na açılan “hamuşan” (susmuşlar) kapısı ile son buluyor Mevlana ve aile fertlerinin mezarlarının da içinde bulunduğu ana bina avlunun doğusunda Burada ayrıca Sinan Paşa, Fatma Hatun ve Hasan Paşa türbelerinin yanı sıra semahane ve mescit bölümleri görülür Avluda, I Selim’in (Yavuz) 1512 yılında yaptırdığı, üzeri kapalı şadırvan ile “Şebi Arus” (Düğün Gecesi) havuzu ve avlunun kuzeyinde “Selsebil” adı verilen çeşme bulunuyor Mevlana Müzesi’nde sergilenen eserler arasında; Tilavet Odası’nda çeşitli hat örnekleri, semahanede halılar, madeni ve ahşap eserlerle bazı müzik aletleri, mescit kısmında halı ve ahşap kapı örnekleri, cilt, hat ve tezhip örnekleri, derviş hücrelerinde çeşitli kıymetli halılar sayılabilir Şems-i Tebrizi Camii ve Türbesi Konya Fotoğraf: Özcan Yüksek Asıl adı Muhammed Şemseddin olan Şems-i Tebrizi kimi kaynaklara göre 1164 yılında Tebriz’de doğdu Yine kimi kaynaklar 1247 yılında Konya’da öldüğünü söylese de ölüm tarihi de doğum tarihi gibi kesin değil Kimi kaynaklara göre Şems, Mevlana’nın tasavvuf anlayışında etkili oldu Konya’ya ilk gelişinde kısa süreli kalıp Şam’a döndükten bir süre sonra Mevlana, oğlu Sultan Veled’i göndererek Şems’i Konya’ya geri getirtti Şems’in bu gelişinde Konya’da evlendiği rivayet ediliyor Buna karşın bir gün habersizce ortadan kaybolmasının ardından, Mevlana’nın bazı müritleri tarafından öldürüldüğü de rivayet edildi Cami ve türbe Şerafettin Camii’nin kuzeyinde eskiden mezarlık olan Şems Parkı’nın içinde yer alıyor İlk yapının 13 yüzyılda yapıldığı sanılıyor, ancak kim tarafından yaptırıldığı bilinmiyor Cami, 1510 yılında Abdurrezzakoğlu Emir İshak Bey tarafından türbeyle birlikte elden geçirildi ve genişletildi Cami bölümüyle bitişik durumda, içten tavanlı, dıştan sekizgen tambur üzerine piramidal külahla örtülü Eyvan şeklinde olan türbe mescide kalemişi bezemeli ahşap Bursa kemeri ile açılıyor Diğer yönlerde, biri altta, diğeri üstte olmak üzere ikişer penceresi var Türbenin duvarlarında herhangi bir süsleme görülmezken tavanı geometrik motifl erle bezeli Gövdesi taştan, tambur ve külahı ise tuğladan yapılan türbe, 1977 yılında onarımı sırasında özgünlüğünü yitirdi Kapı Camii Konya Fotoğraf: Sinan Anadol Sarrafl ar (Çıkrıkçılar) Caddesi üzerinde Caminin asıl adı İhyaiyye Eski Konya Kalesi’nin kapılarından birine yakın olduğundan Kapı Camii adı ile anılıyor Cami, ilk defa 1658 yılında Mevlevi dergâhı şeyhlerinden Pir Hüseyin Çelebi tarafından yaptırıldı Bir süre sonra yıkılan bu camiyi 1811 yılında Konya Müftüsü Esenlerlizade Seyyid Abdurrahman yeniledi Ancak 1867 yılında bir yangın, cami ile birlikte çevredeki vakıf dükkânlarını da yok etti Bu olaydan bir yıl sonra cami, üçüncü kez yeniden yapıldı Taçkapısı üzerinde görülen 1868 tarihli kitabe üçüncü yapımında kondu Kapı Camii, Konya’da yer alan Osmanlı dönemi camilerinin en büyüğü Kuzeyinde 10 mermer sütuna oturan yüksek bir son cemaat mahalli ve basık kemerli bir cümle kapısı var Ayrıca, doğu ve batı yönlerinde de birer kapısı bulunuyor Kesme taştan inşa edilen caminin üzeri dıştan çatı, içten büyüklü, küçüklü sekiz kubbe ile örtülü Taş mihrabı ve ahşap minberi sade bir işçilikle yapılmış Sultan (Mesir) Camii Manisa Fotoğraf: Kubilay Akdemir İzmir Caddesi’nde Manisa deyince “mesir macunu” akla geliyor Mesir Şenlikleri’nde halka mesir dağıtılan yer ise “Mesir Camii” de denen Sultan Camii Cami, I Süleyman’ın (Kanuni) annesi Ayşe Hafsa Sultan adına, 1522’de yapıldı Medrese, sübyan mektebi ve imaretten oluşan külliyeye sonradan darüşşifa ve hamam da eklendi Yüksek dört duvar üzerine sekiz köşeli kasnakla oturtulmuş olan merkezi kubbenin iki yanında ikişer tane küçük kubbe var Kesme taş ve tuğladan yapılmış caminin iki yanında birer şerefeli iki minaresi de kesme taştan Gün ışığı camiye 20 pencereden giriyor Camide halka mesir dağıtılmasının tarihi ise 1540 yılına kadar gidiyor Mesirin burada dağıtılmasının nedeni ise ilk kez külliyenin darüşşifasında görevli Merkez Efendi (1460-1552) tarafından yapılmış olması Merkez Efendi’nin 41 çeşit baharat kullanarak yaptığı mesir macunu caminin minaresinden, 21 Mart’ta Nevruz gününe denk getirilerek avluda toplanan halka atılmış Asıl adı Musa Muslihittin bin Kılıç olan Merkez Efendi ünlü bir mutasavvıf olmasının yanı sıra hekimliğe de aşinadır Sultan Camii’nin darüşşifasına İstanbul’dan getirilmesinin nedeni de hekimliğidir I Süleyman (Kanuni) zamanında İstanbul’a geri dönen Merkez Efendi, Şeyh Sümbül Sinan’ın müridi, sonra şeyhinin yerine geçerek Kocamustafapaşa Tekkesi’ne şeyh oldu İlahileriyle de bilinen Merkez Efendi’nin türbesi Yenikapı civarında İstanbul’daki Merkezefendi semtinin adı da ondan geliyor |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #14 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiDeyrüzzeferan Manastırı Mardin Fotoğraf: Hüseyin Keten Mardin ilinin üç kilometre doğusunda bulunan manastır, 4 yüzyılda kuruldu Yukarı Mezopotamya’nın tarihi yapıları içinde en tanınmışlarından biri ola Deyrüzzeferan, Süryani Kadim cemaatinin dini merkezi Arapça “deyr” sözcüğü tapınak, mabet, kilise, manastır anlamına geliyor Mardin Fotoğraf: Ayk Kökçü Manastır içinde, yapıldığı dönemden kalma mozaikler bugün de görülebiliyor Manastırın mihrabı özgün İki katlı bir yapı olan manastır bünyesinde çeşitli devirlere ait üç ibadethane bulunuyor Duvarlarının alt kısmında 1x3 metre boyutlarında taş blokların harçsız tutturulmuş olmasıyla dikkat çekiyor Canlı bir tarih görünümünde olan manastırın en büyük özelliklerinden biri de içinde 52 Süryani patriğinin mezarlarının bulunması Göreme Nevşehir Fotoğraf: Fatih Özenbaş Nevşehir’e 13 kilometre mesafedeki Göreme kasabasının iki kilometre doğusunda yer alanda kayalara oyularak inşa edilmiş birçok yaşam alanı ve dini yapı bulunuyor Bölgenin İS 4 yüzyıldan 13 yüzyıla kadar yoğun biçimde manastır yapımına sahne olduğu biliniyor Hemen her kaya bloğunun içinde kiliseler, şapeller, yemekhaneler ve oturma mekânları var Bugünkü Göreme Açık Hava Müzesi manastır eğitim sisteminin başlatıldığı yer olarak kabul ediliyor Soğanlı, Ihlara, Açıksaray ise aynı eğitim sisteminin daha sonraları görüldüğü yerler Kiliselerde belli başlı iki boyama tekniği saptandı Düzeltilen kaya yüzeyinin boyanması ve fresko tekniği ile yapılan boyama Kiliselerde işlenen konuların İncil ve Hz İsa’nın hayatından alınmış olduğu görülür Göreme Açık Hava Müzesi’nde Rahipler (Erkekler) ve Rahibeler (Kızlar) Manastırı, Aziz Basil Kilisesi, Elmalı Kilise, Aziz Barbara Kilisesi, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise bulunuyor Rahibeler ve Rahipler Manastırı Müze girişinin solunda yer alan altı yedi katlı kaya kütlesi “Rahibeler Manastırı” olarak biliniyor Bu manastırın birinci katında yemekhane, mutfak, birkaç oda; ikinci katında ise yıkık şapel günümüzde de ayakta Kilisede doğrudan kaya üzerine yapılan Hz İsa freskinin yanında kırmızı bezemeler görülüyor Manastırda katlar arasındaki bağlantı tünellerle sağlanmış Tehlike anında tünelleri kapatmak üzere yeraltı şehirlerinde olduğu gibi “sürgü taşları” kullanılmış Sağdaki Rahipler Manastırı’nda ise erozyon nedeniyle katlar arasındaki geçişler kapandığından, sadece giriş katındaki birkaç oda görülebiliyor Aziz Basileos Şapeli Göreme Açık Hava Müzesi’nin girişindeki kilise 11 yüzyıla tarihlendiriyor Ana apsiste Hz İsa portresi, önyüzünde Hz Meryem ve çocuk İsa, kuzey duvarında at üzerinde Aziz Th eodore, güney duvarında ise yine at üzerinde ejderle savaşan Aziz George tasviri, Aziz Demetrius ve iki azize tasviri bulunuyor Nevşehir Fotoğraf: Fatih Pınar Elmalı Kilise Elmalı Kilise 11 yüzyılın ortası ve 12 yüzyılın başına tarihlendiriliyor Kiliseye, kuzeyden açılan bir tünelle giriliyor Elmalı Kilise’nin ilk süslemeleri doğrudan duvara kırmızı boya ile yapılan haç ve geometrik motiflerden oluşuyor Fresklerinde İncil kaynaklı sahnelerin yanı sıra Tevrat, İbrahim Peygamber’in konukseverliği ve üç Yahudi gencin fırında yakılması sahneleri görülüyor Azize Barbara Şapeli Elmalı Kilise’nin bulunduğu kaya bloğunun arkasındaki şapel 11 yüzyılın ikinci yarısına tarihlendiriliyor Motifl er kırmızı boya ile doğrudan kaya üzerine çizilmiş Duvarlarda ve kubbede zengin geometrik motifler, mitolojik hayvan betimleri yer alıyor Yılanlı (Aziz Onophorios) Kilise Yılanlı Kilise 11 yüzyıla tarihlendiriliyor Kilise tonozunun her iki yanında Kappadokia’da saygın olan azizlerin tasvirleri bulunuyor Fresklerde canlandırılan sahneler arasında; çıplak, uzun saçlı ve önünde palmiye ağacı bulunan Aziz Onophorios, yanında takdis pozisyonunda Aziz Th omas ve elinde bir kitapla Aziz Basileos betimi dikkat çekiyor Karanlık Kilise (Nevşehir) Fotoğraf: Ahmet Özyurt Karanlık Kilise Kilise 11 yüzyıl sonu ile 12 yüzyıl başına tarihlendiriliyor Narteks kısmındaki küçük pencereden çok az ışık almasından dolayı Karanlık Kilise olarak adlandırılıyor Fresklerinde İncil kaynaklı sahnelerin yanı sıra Elmalı ve Çarıklı Kilise’de olduğu gibi Tevrat kaynaklı sahneler de görülüyor Azize Katerina Şapeli Karanlık Kilise ile Çarıklı Kilise arasında yer alan Azize Katerina Şapeli 11 yüzyıla tarihlendiriliyor Şapelin sadece naos kısmında figürler görülür Pandantifl er kabartma geometrik süslemelerle bezeli Çarıklı Kilise Kilise 12 yüzyıl sonu, 13 yüzyıl başına tarihlendiriliyor Hz İsa’nın hayatını konu alan tasvirler, İbrahim Peygamber’in konukseverliğini gösteren Tevrat sahnesi, aziz ve kiliseyi yaptıran kişinin tasvirleri iyi korunmuş durumda Elmalı ve Karanlık Kilise’ye benzemekle beraber, Hz İsa’nın çarmıha gerilişi ve çarmıhtan alınış sahneleri kiliseyi ötekilerden farklı kılıyor Buradaki figürler genellikle büyük ve uzun olmalarıyla ayrılıyor Tokalı Kilise Bölgenin bilinen en eski 10 yüzyıl sonu, 11 yüzyıl başı) kaya kilisesi olup dört mekândan oluşur: Tek Nefli Eski Kilise, Yeni Kilise, Eski Kilise’nin altındaki kilise, Yeni Kilise’nin kuzeyindeki Yan Şapel Çeşitli azizlerin tasvirleri ve çoğunlukla Hz İsa’nın mucizelerine ait sahneler yer alıyor Paşabağları ve Zelve Örenyerleri Bir kilometre uzaktaki peribacaları en iyi Zelve örenyerinden görülüyor Burada ayrıca Aziz Simeon adına yapılmış şapel ve birçok kaya mekânı var Paşabağları’nın daha ilerisinde Göreme- Avanos karayolundan iki kilometre içeride, üç vadiden oluşan Zelve örenyeri, peribacalarının en yoğun olduğu yer Bölge Hıristiyanların 9 ve 13 yüzyıllarda önemli yerleşim ve dini merkezlerinden İkonaklastik dönem öncesine ait Balıklı, Üzümlü ve Geyikli kiliseler vadinin önemli kiliseleri Yeni Tokalı Kilise (Nevşehir) Fotoğraf: Ahmet Özyurt Çavuşin Kilisesi Göreme-Avanos yolu kenarında, Göreme’ye iki buçuk kilometre mesafede yer alıyor İmparator Nicephoros Phocas adına yapılan Çavuşin Kilisesi 964-965 yıllarına tarihlendiriliyor Fresklerinde, öteki kaya kiliselerinde görüldüğü gibi İncil Hz İsa’nın hayatından alınmış sahnelerin işlendiği görülüyor Açıksaray Harabeleri Gülşehir’e 3 kilometre mesafede Tüf kayalar içinde oyulmuş sayısız mekânlar ve kiliseleriyle önemli bir örenyeri 9-10 yüzyıla tarihlendiriliyor Bu yörede bulunan mantar şeklindeki peribacası Kappadokia’da sadece bu örenyerinde görülüyor Aziz Jean Kilisesi Kilise apsisinde yer alan yazıta göre 1212 yılında yapıldı Gülşehir ilçe merkezi girişindeki iki katlı yapının alt katında şarap mahzenleri, su kanalları ve mezarlar bulunuyor Üst katı ise kilise olup duvarları İncil’den alınmış sahneler süslüyor Bugünkü haline 1995 yılında onarımla kavuştu Özkonak Yeraltı Şehri Avanos’a 14 kilometre mesafedeki Özkonak kasabasında bulunuyor Özkonak Yeraltı Şehri, İdiş Dağı’nın kuzey yamaçlarında volkanik, granit bünyeli tüf tabakalarına inşa edilmiş Kaymaklı Yeraltı Şehri Nevşehir’e 20 kilometre mesafede bulunan Kaymaklı kasabasında Sekiz katlı şehrin ilk katı erken döneme tarihleniyor Roma ve Bizans dönemlerinde de diğer alanların oyularak genişletilmesi suretiyle yeraltı şehri haline dönüştürüldü Dar koridorlarla birbirlerine bağlanan oda ve salonlar, şarap depoları, su mahzenleri, mutfak ve erzak depoları, havalandırma bacaları, su kuyuları, kilise ve dışarıdan gelebilecek herhangi bir tehlikeyi önlemek için kapıyı içten kapatan büyük sürgü taşları görülüyor Derinkuyu Yeraltı Şehri Nevşehir-Niğde karayolu üzerinde, Nevşehir’e 30 kilometre mesafede bulunan Derinkuyu ilçesinde Yeraltı şehri sekiz katlı Kaymaklı yeraltı şehrinden farklı olarak burada misyonerler okulu, günah çıkartma yeri, vaftiz havuzu ve ziyaretçilerin ilgisini çeken kuyu mevcut Elmalı Kilise(Nevşehir) Fotoğraf: Şebnem Eraş Mazı Yeraltı Şehri Antik adı “Mataza” olan Mazı köyü, Ürgüp’ün 18 kilometre güneyinde, Kaymaklı yeraltı şehrinin ise 10 kilometre doğusunda Kısa koridordaki iri sürgü taşı, yeraltı şehrinin giriş çıkışını kontrol altına alıyordu İç kısımdaki küçük odanın, sürgü taşının rahat hareket etmesi için yapıldığı düşünülüyor Yeraltı yerleşiminin geniş alanlarına yayılan ahırlar, diğerlerinden farksız Ahırlardan kısa bir koridor vasıtasıyla yeraltı şehrinin kilisesine ulaşılıyor Bu mekânın girişi sürgü taşı ile kapatılabiliyor Kilise apsisi kabartmalarla süslü Özlüce Yeraltı Şehri Eski adı “Zile” olan Özlüce köyü merkezindeki yeraltı şehri, Nevşehir-Derinkuyu karayolu üzerindeki Kaymaklı kasabasının altı kilometre batısında Yeraltı şehrine girişi sağlayan taştan yapılmış mekânlar, asıl yeraltı şehrini oluşturan kaya oyma mekânlara göre daha yeni Girişteki koridorun bitiminde 175 metre çapında, sert granitten yapılmış sürgü taşı bulunuyor Girişteki ana mekân, yeraltı yerleşiminin en geniş alanı Büyük mekânın sağında erzak depoları, solunda ise oturma odaları bulunuyor Tatlarin Kilisesi ve Yeraltı Şehri Acıgöl ilçesine 10 kilometre mesafedeki Tatlarin kasabasında, “Kale” olarak adlandırılan tepenin yamacında yer alıyor Oldukça iyi korunmuş olan fresklerdeki sahneler bantlarla birbirinden ayrılmış Zeminde koyu gri, tasvirlerde ise mor, hardal ve kırmızı renkler kullanılmış Öteki yeraltı şehirlerinde pek bulunamayan tuvalete sahip olmasıyla dikkat çekiyor Tağar (St Theodore) Kilisesi Ürgüp ilçesinin Yeşilöz köyünde Pandantiflere oturan kubbesinin altında bir galeri bulunuyor Bu bakımdan Kapadokya kiliseleri içinde bir benzeri daha yok Resimler 11 ve 13 yüzyıla ait Taşıdığı iki ayrı üslup nedeniyle iki ayrı ressam tarafından yapıldığı anlaşılıyor Kırk Şehitler Kilisesi Ürgüp’ün 80 kilometre güneyinde Şahinefendi köyündeki kilisede Sebaste’nin 40 din şehidinin resmi yer alıyor Kilise 11 yüzyılda, Selçuklu egemenliği döneminde boyanmış Pancarlı Kilisesi Ortahisar kasabasının güneyinde, Ürgüp-Mustafapaşa yolunun sağındaki Pancarlık Vadisi’nde yer alıyor Kilisedeki freskler oldukça iyi korunmuştur İncil’den sahnelerin yer aldığı freskler içeren kilise, 11 yüzyılın ilk yarısına tarihlendiriliyor Mustafapaşa (Sinasos) Ürgüp’ün altı kilometre güneyinde yer alan Mustafapaşa, 20 yüzyılın başlarına kadar Rum ve Türklerin birlikte yaşadığı bir kasabaydı Eski Rum evleri zengin bir taş işçiliği sergiliyor Mustafapaşa’nın batısında yer alan Gömede Vadisi morfolojik açıdan Ihlara Vadisi’nin küçük bir benzeri Ihlara Vadisi’nde olduğu gibi kaya kiliselerine ve barınaklara sahip Mustafapaşa’daki önemli kilise ve manastırlar; Aios Vasilios Kilisesi, Sinasos Kilisesi, Alakara Kilisesi, Aios Nichole Manastırı, Konstantin- Helena Kilisesi, Manastır Vadisi kiliseleri ve Basil Kilisesi |
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal Abidesi |
08-04-2012 | #15 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Türkiye’De İslam, Hıristiyanlık Ve Museviliğin 70 Kutsal AbidesiHacı Bektaş Veli Müzesi Nevşehir Fotoğraf: Ergün Candemir Asıl adı Muhammed bin Musa olan ve doğum ile ölüm tarihi net olmayan Hacı Bektaş Veli’nin 1242-1337 tarihleri arasında yaşadığı sanılıyor Horasan’ın Nişabur şehrinde doğdu Hicaz’a gittikten sonra Anadolu’ya gelerek Kırşehir civarında Karahöyük’te (Hacıbektaş) yerleşip dergâhını kurdu İkinci Osmanlı hükümdarı Orhan’ın yeniçerilik teşkilatını kurduğu zaman Hacı Bektaş Veli’nin duasını istediği, hatta “yeniçeri” adını da onun koyduğu rivayet edilir Yeniçeri külahından sarkan keçenin Hacı Bektaş Veli’nin hırkasının sarkık kolunu temsil ettiği söylenir Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesindeki Hacı Bektaş Veli Dergâhı 13 yüzyılda yapılmış olmakla birlikte, sonradan birçok onarım gördü Nevşehir Fotoğraf: Sinan Anadol Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan onarım projesi ile 1958-1964 yılları arasında onarıldı; 16 Ağustos 1964 tarihinde arkeoloji ve etnografya müzesi olarak düzenlenip ziyarete açıldı Müze binası plan bakımından üç ana bölümden oluşuyor Birinci avluya güneydeki anıtsal görünümlü çatal kapıdan giriliyor “Üçler Çeşmesi” bu avluda İkinci avluya ise üçgen alınlıklı ve sivri kemerli “Üçler Kapısı”ndan giriliyor Avluda Aslanlı Çeşme, Şevi, Baba Köşkü, Tekke Camii, havuz, mihman evi, meydan evi, kibr evi, Dedebaba Köşkü bulunuyor “Hazret Avlusu” da denen üçüncü avluya basık kemerli, yeşil kanatlı, “Altılar Kapısı”ndan giriliyor Bu avlu içinde Atatürk Köşesi, pir evi, Balım Sultan Türbesi ve hazine bulunuyor Müzede ayrıca Suluca- Karahöyük kazılarında ele geçen buluntular Eski Tunç, Assur Ticaret Kolonileri, Hitit, Phryg, Roma, Doğu Roma eserlerinin yanı sıra çeşitli etnografik eserler sergileniyor Gümüşler Manastırı Niğde Fotoğraf: Bünyad Dinç Niğde’ye dokuz kilometre mesafedeki Gümüşler kasabasında Manastır, Bizans sanatının Anadolu’daki en iyi korunmuş örneklerinden biri Büyük bir kaya kütlesi içine kazılmış manastırın bulunduğu bölge 1973 yılında arkeolojik sit alanı ilan edildi Fresklerle bezeli, dört sütunlu manastır 10 yüzyıla tarihlense de yapımının 8 ila 12 yüzyıllar arasında sürdüğüne dair izlere rastlandı Manastırın kilise kısmına, kayaya oyularak yapılmış bir koridordan geçilerek giriliyor Buradaki kare planlı avlunun doğu, güney ve kuzey kısımlarında odacıklar sıralandığı görülür Kuzeydeki büyük odanın mezar odası olarak kullanıldığı sanılıyor Güneyde ise, avludaki havalandırma boşluğundan da fark edilebilen iki katlı yeraltı kenti bulunuyor Kilisenin kuzey duvarlarını kapsayan apsisteki fresklerin en üstünde bir otorite sembolü olarak Hz İsa taht üzerinde resmedilmiş olarak görülüyor İsa’nın yanında Meryem, St John, meleklerden Cebrail ile Mikail ve diğer kutsal semboller bulunuyor Orta bölümde 12 havarinin portreleri, alt kısımda ise pelerin giymiş Meryem, onun sağ ve solunda da kilisenin ileri gelenleri resmedilmiş Bu merkez apsisinin sağ ve solundaki iki niş içerisinde Meryem ve St John tasvirleri var Sol nişteki “Gülümseyen Meryem ve Bebek İsa” freski ise ayrıcalıklı bir eser Kilisenin batı duvarlarında da İncil’den alınmış konuların betimlendiği freskler yer alıyor Alaattin Camii Niğde Fotoğraf: Bünyad Dinç Şehir merkezindeki Alaattin Tepesi’nde Türk-İslam eserleri arasında büyük bir öneme sahip olan Alaattin Camii, Selçuklu Sultanı I Alaattin Keykubat döneminde, Niğde Sancak Beyi Zeynettin Beşare tarafından 1223 yılında yaptırıldı İl merkezindeki Alaattin Tepesi üzerine inşa edilen cami, giriş kapısındaki “Taçlı Kadın Başı” figürüyle tanınıyor İki portalli caminin en görkemli kısmı, geleneksel Selçuklu sundurma özelliklerine göre yapılan doğu portali Güneş ışıkları, belirli saat ve dakikalarda (yaz ayları saat 10:00 / 11:00 civarında), portaldaki taş oymalar üzerinde bıraktığı gölgelerle “taçlı kadın başı” oluşturuyor Kapısı Selçuklu bezeme sanatının tüm inceliklerini yansıtan Alaattin Camii’nin duvarlarında gri ve sarı olmak üzere iki renk taş kullanıldığı görülür Çatı sularını toplayan çörtenler, aslan başı biçimine yapılmış Veysel Karani Camii ve Türbesi Siirt Fotoğraf: Fatih Pınar Baykan ilçesinin Yeşilçevre (Ziyaret) köyünde Cami ve türbe Diyarbakır- Bitlis karayolu üzerinde, Baykan ilçesine yaklaşık sekiz kilometre mesafede yer alıyor Hz Ali zamanında Sıffın Savaşı’nda, 657 yılında şehit olan Veysel Karani’ye atfedilen türbe Selçuklu döneminde yapıldı Günümüzdeki Veysel Karani Camii 1887 yılında inşa edildi Türbesi ise 1901 yılında onarım gördüyse de 1967 yılında yeniden yapıldı Yörenin “cas” denilen harcıyla yapılıp kubbe ile örtülen türbe, 1974 yılında Vakıfl ar Genel Müdürlüğü’ne devredildi Türbe, karayolundan geçen bütün araçların uğrak yeri olduğu gibi, bahar aylarında yurdun dört bir yanından gelen ziyaretçilerin akınına uğruyor Külliyede 2001 yılında restorasyon çalışmaları yapılarak, dokuya uygun proje çerçevesinde hizmete sunuldu Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası Sivas Fotoğraf: Fatih Pınar Divriği’de, kalenin güneyinde Divriği Ulu Camii, Mengücekoğullarından Ahmet Şah tarafından 1228 yılında yaptırıldı Bu nedenle Ahmet Şah Camii olarak da anılıyor Cami ile darüşşifası 32x64 metrelik alanı kaplıyor Camiye kuzey, doğu ve batı yönünde yer alan üç kapıdan giriliyor Kuzeydeki görkemli taçkapının güzel taş işçiliği Divriği Ulu Camii’ni Anadolu camilerinin tümü arasında özel bir konuma oturtuyor Taçkapı oymalı geometrik ve çiçek motifleriyle dantel gibi işlenmiş olmasıyla tanınıyor Camiyi 25 değişik tonoz ve kubbe örtüyor Kubbe sistemini dört sıra halinde 16 sütun taşıyor Sütunlar, sekiz kenarlı kılıfla 18 yüzyılda kalınlaştırıldı Caminin kuzeybatısında, boyu kısa, tek şerefeli bir minaresi var Mihrabın üst yarısı bitkisel motiflerle, abanoz minberi geometrik motiflerle süslü Darüşşifası ise Behram Şah’ın kızı Melike Turan Melek tarafından 1228 tarihinde yaptırıldı Bu eşiz anıt 768 metrekarelik alana oturuyor 18 yüzyılda medrese haline getirildiği için Şifahiye Medresesi de deniliyor Anadolu’da erken dönem mimarisinin en seçkin örneği olan Divriği Ulu Camii ve şifahanesi; plan, mimari elemanların oranları, süsleme, örtü biçimlerinin dengeli ve uyumlu bir şekilde ayarlanmasıyla başlı başına kendine özgü bir yapıttır UNESCO’nun koruma çalışmaları kapsamında yürütülen “Dünya Kültür Mirası” listesine Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası da dâhil edildi |
|