|  | Antonius Ve Kleopatra |  | 
|  08-03-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Antonius Ve KleopatraANTONIUS ve KLEOPATRA Shakespeare’in konusunu Roma tarihinden aldığı üç oyunu Julius Caesar, Coriolanus ve Antonius ve Kleopatra’dır  Bu üç tragedya aynı kaynaktan, yani Sir Thomas North’un Plutarkhos’un Hayatlar’ı çevirisinden faydalanarak yazıldığı ve Antonius ve Kleopatra tarih olayları sırası bakımından Julius Caesar’ı doğrudan doğruya devam ettirdiği halde, Antonius ve Kleopatra’nın havası Coriolanus’unkinden bambaşka olduğu gibi, Julius Caesar’ınkiyle de hiçbir ilgisi yoktur  Çünkü bu iki oyuna hâkim olan siyasal olaylar, ele aldığımız tragedyada ikinci plana düşmüş, Romalı general ile Mısır kraliçesinin aşkı ön plana geçmiştir  Antonius ve Kleopatra’nın ya 1606 ya da 1607 yıllarında yazıldığını ve hemen oynandığını sanıyoruz  Ama tragedya ancak 1623 Folio baskısında yayınlanmıştır  Antonius ve Kleopatra’nın ilişkisi Roma tarihinin en ünlü aşk hikâyelerinden biri olduğu için, Shakespeare’den önce de sonra da birçok tiyatro yazarları tarafından işlenmiştir  Shaw bile Kleopatra’nın dayanılmaz büyüsüne kapılmış, Caesar and Cleopatra’sında Mısır kraliçesinin ilk gençlik çağını ele almıştır  Shaw’un oyununda, henüz on altı yaşında, ayrı çocuk, yarı tehlikeli bir dişi olan Kleopatra’nın orta yaşlı Caesar ile ilişkisi ve onun sayesinde kraliçeliği nasıl öğrendiği anlatılır  Kleopatra, on iki yaşındayken bir tek kere gördüğü Antonius’u hâlâ unutamadığı için, Caesar oyunun sonunda Mısır’dan ayrılırken, Antonius’u genç kraliçeye göndereceğine söz verir  Antonius ve Kleopatra’yı inceleyen bütün eleştiriciler, Shakespeare’in tragedyasını överken onun şiir değeri üstünde ayrıca durmuşlardır  Bu eseri, Shakespeare’in en güzel dramını, dört büyük tragedyanın -yani Macbeth, Kral Lear, Hamlet ve Othello’nun- ayarında bir eser sayan Coleridge, bu oyunun üslubuna ve şiirine ayrıca hayranlık duyar  Aynı görüşü paylaşan Hazlitt’e göre, Nil nehrinin taşıp Mısır’a bereket getirmesi gibi, Shakespeare’in dehası da bu oyuna görülmedik bir ihtişam bağışlamıştır  Saintsbury’ye göre, Kleopatra’nın kendisi kadar çekivi ve değişik yönlü, sıcak, canlı ve renklidir bu tragedya  Quiller-Couch’a göre, Shakespeare’in en yüce başarılarından biridir  G  B  Harrison’a göre Shakespeare’in en muhteşem eseridir  Granville-Barker’e göre bazı bakımlardan Shakespeare’in en mükemmel oyunudur  Van Doren’e göre, Shakespeare’in yazdığı en muhteşem şiirdir  W  K  Wimsatt’a göre, şiir bakımından, bilhassa sonlarına doğru, görülmedik şekilde şahanedir  The Imperial Theme’de bu tragedyayı uzun uzun inceleyen Wilson Knight’a göre de, Antonius ve Kleopatra Shakespeare’in Everest’idir, en çok yüceldiği eserdir ve güzellik bakımından ancak Fırtına ile kıyaslanabilir  Eleştiricilerin Antonius ve Kleopatra’yı böylesine bir coşkunlukla övdükleri halde, bu oyunun planı ve yapısını kusurlu bulan birçok kimseler çıkmıştır  Bunun başlıca sebebi, oyunların geçtiği yerin boyuna değişmesi ve bu beş perdelik oyunun 42 sahneye bölünmüş olmasıdır  Bu 42 sahneni 24’ü 75 satırdan kısadır; hatta bazıları dört, altı dokuz ya da on satırlıktır  Bilindiği gibi, Antonius ve Kleopatra’nın ilk metninde, yani 1623 Folio baskısında, perde veya sahneye bölünme diye bir şey yoktu  On sekizinci yüzyılın başlarına doğru Shakespeare’in derli toplu ve bilimsel bir edisyon kritik’ini hazırlamak isteyen Nicholas Rowe, kendi keyfine uyarak böyle bir bölünme yaptı ve Rowe’dan gelen editörler de bu bölünmeyi olduğu gibi benimsediler  Eğer Antonius ve Kleopatra, 42 kere dekor değiştirip, 42 kere perdeyi açıp kapatarak, kısa ya da uzun duraklamalarla sahneye konulursa, elbette ki bu oyun tiyatro tekniği bakımından kepaze olacaktır  Ama gene herkesin bildiği gibi, Elizabeth çağı tiyatrosunda beylik anlamda dekor olmadığı gibi, perde diye de bir şey yoktu; sahneler -arada hiçbirduraklama olmadan- hızla birbirinin peşi sıra oynanılırdı  Doğrusu da Antonius ve Kleopatra’yı bu biçimde, John F  Danby’nin dediği gibi, nerdeyse sinema tekniğine ve bir filmin hızlı temposuna uyarak sahneye koymaktır  Oyun, şimdiye kadar geleneksel tiyatro anlayışından kurtulamadığı ve böyle sahneye konmadığı için, çoğu Antonius ve Kleopatra temsilleri başarısızlığa uğramıştır  Oysa bu tragedya yakından incelendiği zaman, Bethell’i, Wilson Knight’ın ve bazı yeni eleştiricilerin işaret ettikleri gibi, çok bilinçli ve titizlikle, hatta insanı hayretler içinde bırakan bir ustalıkla planlanmış olduğu hemen anlaşılır  Antonius ve Kleopatra’da anlatılan hikâye gerçekte o kadar basittir ki, herhalde Aristoteles, klasik anlamda bir konu bile saymazdı buun: Pompeius, Antonius’u da Caesar’ı da tehdit ettiği için, Antonius Kleopatra’dan ayrılmak ve Caesar ile barışmak zorunda kalır  Bu barışı pekleştirmek için, Octavius Caesar’ın kız kardeşi Octavia ile evlenir  Ama bir süre sonra karısını bırakıp, Kleopatra’ya geri döner  O zaman Octavius Caesar ile Antonius arasında savaş başlar ve Antonius yenilir  Sonunda hem o, hem de Kleopatra kendilerini öldürürler  Üstelik de Shakespeare bu basit hikâyeyi anlatırken, esas konudan bir adım bile uzaklaşmamaya dikkat etmiştir  Granwille-Barker’in dediği gibi, oyunda görülen bütün kişiler, oyunda geçen her söz, yalnız bu konuyla ilgilidir  Gel gelelim bu basit hikâyenin dekoru bir tek şehir, bir tek ülke değil, Akdeniz’in bütün kıyılari ile çepeçevre kapsayan Roma İmparatorluğu, yani milattan önce I  Yüzyılda bilinen bütün dünyadır  Böylece Shakespeare boyuna sahne değiştirerek, seyircilerine yalnız İskenderiye ile Roma’yı değil, Messina’yı, Missenum’u, Atina’yı, Actium’u, Suriye’de bir çölü, Tyrrhene denizinde bir kalyonu, sanki bir projektörle bir an için aydınlatarak, birbirinin peşi sıra ve baş döndürücü bir hızla göstermek zorundadır  Antonius ve Kleopatra’nın bir aşk tragedyası mı, yoksa tarihi bir tragedya mı olduğunu tartışan eleştiriciler vardır  Mesela Lord David Cecil’e göre, bu oyun Julius Caesar’ın bir devamıdır, tarih olayları ve siyaset burada ön planda gelir, aşk hikâyesinden daha büyük bir yer tutar  J  W  Mackail’e göre ise, burada tarih oyunları Antonius ile Kleopatra hem bir aşk tragedyası, hem de tarihi bir tragedyadır  Romalı general ile Mısır kraliçesinin tutkusu ne kadar önemli ise, siyaset de o kadar önemlidir burada  Bu tutku, Romeo ile Juliet tipinde düpedüz aşk tragedyalarında olduğu gibi, yalnız iki âşığı mahvetmekle kalmaz, koca bir dünyanın yıkılmasına da neden olur  Antonius, ne yaptığını bilmeyen bir âşık değildir sadece  Yüce bir komutan, şanlı bir devlet adamıdır  Kleopatra’ya sevgisi yüzünden şahane bir imparatorluğa kıyar, sevgilisini kucaklarken ülkeleri ve eyaletleri çarçur eder, aşk armağanları verircesine yeni devletler bağışlar ona  Aşk ile siyaseti ayırmanın yolu yoktur burada  Siyasi olaylar Antonius ile Kleopatra’nın ilişkisini etkiliediği gibi, aşıkların davranışı da siyasal olayları etkiler  Antonius’un bütün bir dünyayı, hem niçin yitirdiğini, hem de bu dünyanın tam ne biçim bir dünya olduğunu, nasıl ve kimler tarafından yönetildiğini etrafıyla anlatır bize Shakespeare  Kleopatra’nın aşkı uğruna Antonius bir imparatorluğu yıktığına göre, bu imparatorluk ve Antonius’un kendisi ne kadar yüce ise, onların yıkılışı ve onları yıkan tutku da o kadar değerlenecektir gözümüzde  İşte bu yüzden Shakespeare, hem Antonius’un gücü, ünü ve şanı üstünde, hem de bütün dünyayı kapsayan imparatorluğun sonsuz ihtişamı üstünde ısrarla durur  Antonius, dünyanın en büyük askeridir, yeryüzünün yarısını omuzlarında taşır, dünyayı ayakta tutan üç sütundan biridir, kılıcı ile dünyayı bölmüş ve gemileri ile okyanusun üstünde şehirler kurmuştur, dünyanın yarısı ile canı istediği gibi oynamıştır; “hey!” diye bağırdığı zaman, krallar, küçük çocuklar gibi birbirlerini ite kaka buyruklarına yerine getirmek için koşuşmuşlardır  Antonius, yalnız Kleopatra’nın değil, herkesin gözünde “yeryüzünün tacı”, “savaşın çelengi”, “askerliğin bayrağıdır”  Lepidus’un dediği gibi, onun kusurlarını bile karanlıkta ışıldayan yıldızları andırır  Dünyanın yarısını temsil eden bu insanüstü varlığın ölüm haberini alınca, yeryüzünde kıyamet kopmayışına Octavius Caesar bile şaşar  Antonius öldükten sonra, Kleopatra’nın gözünde büsbütün tanrılaşır  Onun yüzünü güneşli ve aylı bir gökyüzüne benzetir ve bu engin gökyüzünün aydınlattığı dünyayı, küçücük bir “o” harfinden farksız görür  Antonius bacakları ile okyanusları aşabilir, yükselen kolu dünyanın zirvesindedir; tabiatüstü bir ahengi olan sesi, öfkelenince gök gürültüsünü andırır; ülkeler ve adalar onun cebinden düşen gümüş paralar gibidir  Antonius kadar insanüstü olmamakla beraber, Kleopatra’nın da yüceliği vardır; nice şahane krallar soyundan gelen bir prenstir, güneş bile Mısır kraliçesine tutkundur, yeryüzünün ayıdır, Doğunun yıldızıdır  Başlıca düşmanları olan Octavius Caesar’ın gözünde bile, Antonius ve Kleopatra dünyanın en ünlü çiftidir  Bu iki eşsiz insan arasındaki aşk ise, Antonius’un tragedyasının başlangıcında dediği gibi, bu dünyanın sınırlarına sığmayacak kadar, yeni bir gökyüzü ve yeni bir dünyanın yaratılmasını gerektirecek kadar uçsuz bucaksızdır  Antonius’un malı olan ve Kleopatra uğruna harcadığı, yitirdiği dünya, bu yüce adamın kendisi kadar ve kurbanı olduğu tutku kadar muhteşemdir bu oyunda  Shakespeare’in benzetme ve metaforlarını inceleyen ve her oyunda ne çeşit imajların hakim olduğunu belirten Caroline Spurgeon’un işaret ettiği gibi, öteki Roma tragedyalarında, yani Julius Caesar ve Coriolanus’ta 17 ve 19 kere geçen “dünya” kelimesi, Antonius ve Kleopatra’da 42 kere geçer  Dünya, gökyüzü ve okyanusla ilgili ve genel olarak sonsuz bir büyüklük ve genişlik duygusunu veren imajlar, dekoru bütün dünyayı kapsayan bu tragedyada ayrıca belirlidir, Wilson Knight da aynı noktaya işaret ederek, güneşi, ayı, yıldızları ele alan bu imajlar sayesinde, Antonius ile Kleopatra’nın sevgisinin büsbütün yüceleştiğini ve bütün tragedyanın da ışığa boğulduğunu söyler  Antonius ve Kleopatra’da Shakespeare’in böylece aydınlattığı bu evren, birbirine tamamıyla aykırı, birbirine tamamıyla aykırı, birbirine ölesiye düşman iki kutba, iki ayrı dünyaya bölünmüştür: Batı ve Doğu, yani Roma ve Mısır  Roma’da siyaset ve savaş, yükselmek ve güçlü olmak hırsı, devlete ve imparatorluğa hizmet etmek ödevi ön planda gelir  bir erkekler dünyasıdır Roma  Bir kadınlar dünyası olan Mısır’da ise, aşk ve duygu, keyifle yaşamak, sevmek ve sevilmek isteği ön planda gelir  İşte Antonius ve Kleopatra’da asıl tragedya, bu iki dünyanın çatışmasından, Roma’ya bağlı kalması, İmparatorluğun buyruklarına göre davranması gereken Antonius’un Mısır kraliçesine duyduğu aşktan doğar  Bu iki ayrı dünyayı her zaman gözümüzün önünde tutan Shakespeare, Roma ile Mısır’ın değişik ihtişamlarını belirtirken, bütün kepazeliklerini de canlı şekilde önümüze serer  Aklınv e dürüst bir siyasal düzenin temsilcisi olması gereken Roma İmparatorluğu, manevi bakımdan çürüme halindedir aslında  Roma İmparatorluğunu yöneten üç kişiyi, bir yapıyı ayakta tutan üç sütuna benzetir Shakespeare  Bu sütunların yalnız üçüncüsü, yani yalnız Antonius değil, öteki ikisi de yani Octavius Caesar ile Lepidus da hiç sağlam değildirler gerçek değer ölçülerine göre  Zerre kadar kişiliği olmayan Lepidus, güçsüz, silik bir gölgeyi andırır  Octavius Caesar, güçlü olmasına güçlüdür ama; soğuktur, merhametsizdir, fazlasıyla hesaplıdır; tam anlamıyla temsil ettiği İmparatorluğun sembolü halini alan soyut bir kavramı, ya da bir politika makinesini andırır  Bradley’nin dediği gibi, henüz gencecik olmasına rağmen, bir çelik parçası kadar sert ve pürüzsüzdür  Hiçbir zaafı, hiçbir duygusu olmadığı gibi, şahsen yükselme hırsı bile yok gibidir  Böylece ellisini aşmış Antonius aşk yüzünden yıkılıp giderken, su katılmamış bir politik gücü temsil eden bu delikanlı, önce Antonius’tan faydalanıp Pompeius’u ortadan kaldırır, derken Lepidus’u iskartaya çıkarır, sonra da Antonius’un karşısına dikilir ve yücelikten tamamıyla yoksun olmasına rağmen tam bir başarıya ulaşır  “Augustus” unvanını alır, Roma’nın ilk resmi imparatoru olur sonunda  Oyunun başlangıcında bu üç yöneticiye karşı çıkan Pompeius ise, büyük bir adamın değersiz oğludur  Babasının ününden faydalanarak kendi hırsı uğruna İmparatorluğu kana boğmaya hazırdır, ve ikinci perdenin yedinci sahnesinde göreceğimiz gibi, kendi yapmaktan çekindiği bir namussuzluğu adamlarının yapmasına razı olacak kadar düşüktür ahlak bakımından  Mısır dünyası da pek verimli sayılmaz  Şehvete, keyfe, eğlenceye fazlasıyla düşkündür Mısırlılar  Sırasında çeşitli hilelere başvururlar, hiç çekinmeden yalan söylerler  Gel gelelim, Roma’nın yoksun olduğu bütün o sıcak duygularla, sevgiyle, coşkunlukla ve canlılıkla doludur Mısır dünyası  Her bir yandan taşıp çevresindeki topraklar abereket saçan Nil nehrinin güneşten ılınmış suları, bu dünyanın bir sembolü sayılabilir  Ama Mısır’ın gerçek sembolü Kleopatra’nın kendisidir  Mısır’ın bütün kusurları, hem de o eşsiz çekiciliği Kleopatra’nın kişiliğinde birleşir  Hatta bu tragedyada Mısır ile Kleopatra öylesine kaynaşmışlardır ki, Antonius sevgilisine “Kleopatra” demez; her zaman, ölürken bile, “Mısır” adını verir ona  Dram yazarı olarak başlıca özelliklerinden biri olan tarafsız ve objektif tutumuna rağmen, bu iki dünyayı karşılaştırırken, Shakespeare kendisi, Roma’nın olumsuz değerlerinden fazla, Mısır’ın olumlu kusurlarını tutmuştur bize kalırsa  Gerçi Antonius, devlet adamı olarak da, asker olarak da başarısızlığa uğrar; ama Roma, ahlak bakımından öylesine çürük, öylesine düşük siyasal bir ortamdadır ki, Kleopatra’nın sevgisinde bulduğu sıcak ve büyülü havaya kapılıp gittiği için Antonius’u pek ayıplayamayız  Coleridge’e göre, Antonius ve Kleopatra’da tutku ve şehvetin, Romeo ve Juliet’te ise sevgi ve tertemiz içgüdülerin hakim olduğunu anlamak için, Shakespeare’in belli başlı iki aşk tragedyasını birbiriyle karşılaştırarak okumak gerekir  Gerçekten de Antonius ve Kleopatra’da gördüğümüz aşk Romeo ve Juliet’te gördüğümüz aşktan bambaşkadır  Çünkü Romeo ve Juliet, çok sade, çok saf, gencecik iki çocuktur  Acı deneylerden geçmemişler, hatta yaşamamışlardır henüz  Ailelerinin arasındaki düşmanlık, sevgilerine hiçbir huzursuzluk, hiçbir kuşku katmamıştır  Oysa Antonius ile Kleopatra, hem son derece çapraşık kişilikleri olan orta yaşlı insanlardır, hem de yaşadıkları o iki ayrı dünyanın çatışması, çevrelerindeki düzen ve ahlak bozukluğu, onların ilişkilerini de etkilemiştir tabiatıyla   | 
|   | 
|  | 
|  |