|
|
Konu Araçları |
anlatılmayan, kuşağının, soner, yalçın, öyküsü |
68 Kuşağının Anlatılmayan Öyküsü / Soner Yalçın |
08-03-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
68 Kuşağının Anlatılmayan Öyküsü / Soner Yalçın68 Kuşağının Anlatılmayan Öyküsü 68 kuşağı üzerine bugüne kadar pek çok kitap, makale yazıldı; belgeseller, diziler, filmler çekildi Ama bir konunun üzerinde nedense pek durulmadı Bu nedenle 68 kuşağı sanki hep eksik anlatılmış gibi geliyor bana Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, Sinan Cemgil, İbrahim Kaypakkaya ve nicelerini gerçekten tanıdığınızı mı düşünüyorsunuz? Gelin onların pek bilinmeyen yönlerini yazayım, kararı siz verin… Adnan- Nazife Cemgil çifti öğretmendi 1940’lar başında DTCF’deki üniversite mücadelesinin önde gelen aydınlarıydılar Adnan Cemgil işsiz kaldı; hapis yattı, sürgüne yollandı Oğulları Sinan Cemgil o zorlu yıllarda 1944’te doğdu Sinan Cemgil meraklıydı; babasına-annesine hep sorular sordu Onlar da oğullarının anlayacağı bir dille anlattılar Nitelikli bir kültür ortamında yetişen Sinan çok başarılı öğrenci oldu İngilizce, Fransızca, İspanyolca, İtalyanca öğrendi Arkadaşlarına Dante’den İtalyanca dizeler okurdu Ünlü Amerikalı artist Clark Gable’nin taklidini yapıp herkesi güldürecek kadar espriliydi ODTÜ Mimarlık’ta öğrenci iken devrimci mücadeleye katıldı Teorik derinliğiyle öğrenci liderlerinden oldu ODTÜ’de “Hoca” deme adetini Sinan Cemgil başlattı “Hoca” derlerdi arkadaşları bilgisinden ötürü Köylüleri, toprak ağalarına karşı ayaklandırmak amacıyla gittiği Nurhak Dağları’nda Jandarma tarafından öldürüldü Sırt çantasından 4 kitap, bir de kuru soğan çıktı Yirmi yedi yaşındaydı Bir yaşındaki oğluna, 21 yaşında öldürülen arkadaşı Taylan Özgür’ün adını vermişti Oğlunun cesedini almaya giden anne Nazife Cemgil, tabut başındaki meraklı köylülere seslendi: "Bu oğlum Sinan Bunlar da onun arkadaşları (Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan), kardeşleri Onlar da oğullarım Bu çocuklar, bu oğullar; bu ülkeyi, halkı, sizleri sevdiler Başka bir istekleri yoktu Her biri birer dehaydı Her biri üstün zekalı güzel çocuklardı Dileselerdi, düzenin adamları olsalardı, şimdi burada cansız yatmazlardı Birer milyoner olurlardı Ama onlar, halkı, sizleri sevdiler Sizin sorunlarınızı omuzladılar" Şairdiler Size 68’lileri anlatmalıyım: Mahir Çayan’ın şair olduğunu bilir misiniz; “Güneşi batmayan bir ada/Ben ne şuralıyım, ne buralıyım/Adalıyım… Adalıyım” Eşi Gülten Çayan atletti; 400 metrede milli takım seviyesinde bir koşucuydu Yakın arkadaşı erkekler 400 metre koşan atlet ise bugünün tanınmış gazetecisi Osman Saffet Arolat’tı Hüseyin Cevahir edebiyat eleştirmenliğine Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde başladı Şiir de yazdı Tunceli Alevi Dedesi torunu Hüseyin Cevahir, Rolling Stones dinlemeyi de çok severdi SBF’nin en çalışkan öğrencisiydi; “devrimci başarılı olmalıdır” diyordu hep arkadaşlarına Dürbünlü silahla hedef alınarak öldürüldüğünde 26 yaşındaydı İstanbul Hukuk'un efsanevi hocalarından Prof Dr Tarık Zafer Tunaya, derslerinden hep tam not alan Cihan Alptekin’i yakından tanımak için evine davet etti “Laz uşağı” Cihan yaşasaydı belki önemli anayasa profesörlerinden biri olacaktı Öldürüldüğünde 25 yaşındaydı Tunceli’de yakalanıp işkenceyle öldürülen İbrahim Kaypakkaya’nın elinden; Varlık, Papirüs, Soyut, Türk Dili gibi edebiyat dergileri düşmezdi Türk dilinin yapısını, sözcük hazinesini, şiirdeki gücünü ve müzikalitesini araştıran şair Kaypakkaya öldürüldüğünde sadece 24 yaşındaydı ODTÜ’nün Donları 1971 darbesinde Sansaryan Han’daki işkenceler sırasında polisler önemli bir delil buldu; devrimcilerin hemen çoğunda aynı tip mavi ya da kırmızı külot vardı Sordular; “bu donların anlamı ne; mavi ile kırmızının farkı ne; bunlar THKO’nun rütbeleri mi?” İşkencedeki sporcu gençler gülmemek için kendini zor tuttu, “bunlar” dediler; “ODTÜ Spor Kulübü’nün donları!” Futbolu severlerdi kuşkusuz… Devrimci Öğrenciler Birliği’nin tümü Beşiktaşlı’ydı Çarşı’nın devrimciliği nereden geliyor sanıyorsunuz? 68’lilerden futbol takımı kurulsa Deniz Gezmiş ilk 11’e mutlaka alınırdı Deniz’in ayrılmaz parçası Cihan Alptekin de… Mahir Çayan ise kesin teknik direktör; çok sevdiği futboldan iki bacağına takılan platin çubukları nedeniyle erkenden koptu Deniz Gezmiş sahada kesin hakemi kandırmaya çalışırdı Onun mizahçı yönü bilenmeden Deniz Gezmiş portresi yazılabilir mi? Beyaz at üstünde ODTÜ yurdunda kız arkadaşına serenat yapan bir romantikti o İdam edildiğinde henüz 25 yaşındaydı Aşkı da yaşadılar doyasıya… Sevgilisini son bir kez daha görmek için saklandığı evden çıkan ODTÜ’lü Koray Doğan, sırtından yediği polis kurşunuyla sevgilisinin evinin önünde can verdi O da 25 yaşındaydı O kuşak 1 kişiyi bile öldürmedi; ama tam 43 can verdiler Oysa… Okul koridorlarında gazoz kapağıyla futbol oynayan bir kuşaktı onlar Sanmayın ki fasulyesine poker ya da blöflü pişti oynamadılar? Sanmayın ki kolalı votka içmediler? Ya da rakı? Emel Sayın konserine gitmediklerini mi düşünüyorsunuz? Muhammed Ali, Joe Frazier’e yenildiğinde üzülmediklerini mi sanıyorsunuz? Ya da hiç küfür etmediklerini mi? En güzelini de bir ağız dolusuyla Deniz Gezmiş ederdi Ve yine Deniz Gezmiş her fırsatta en sevdiği türküyü söylemez miydi: “Ne ağlarsın benim zülfü siyahım/ Bu da gelir bu da geçer ağlama/ Göklere erişti feryadım ahım/Bu da gelir bu da geçer ağlama…” Dillerindeki şarkı; Imagine Delikanlıydılar İdealisttiler Devrimciydiler Bozulmamış saf bir kuşaktı onlar Kızıldere’de katledilen Kazım Özüdoğru gibi, “halka inmeyi” ayakkabı boyacılığı yapmak sanıyorlardı İşten atılan Çorumlu belediye işçileri için yürüdüler Kürtler için de yürüdüler; Kürtçe slogan atıp, Kürtçe şiirler okudular Varto Depremi nedeniyle kan bağışı kampanyası düzenlediler Azgın Zap Suyu’na köprü inşa ettiler Pancar, tütün, fındık, haşhaş mitingleri yaptılar Tam bağımsızlık için “Mustafa Kemal Yürüyüşü” düzenleyip Samsun’dan Ankara’ya yürüdüler Atatürk heykelleri tahrip edilmesin diye geceler boyu nöbet tuttular 68’li kızlar da vardı bu eylemlerde; hem de mini etekleriyle Hippiler yok muydu? “Özel okullara hayır” yürüyüşünde, uzun saçlı genç üniversiteli, sarışın kız arkadaşıyla hem sarmaş dolaş yürüyor hem de slogan atıyordu O hippi; Kızıldere katliamından tek sağ kurtulan Ertuğrul Kürkçü’ydü Hayalleri vardı; dillerinde ise John Lennon’un “Imagine” şarkısı SBF’nin Dans Partileri Mahkemedeki savunmaları sırasında, Mevlana resmi çizip altına “Ben İnsanım” yazıp, hakime gönderecek kadar bu ülke değerlerine inanan bir kuşaktı Resimden, edebiyattan gelmişlerdi Ellerinden kitap düşmedi hiç Nice yazarlar çıkarmaları boşuna değil ODTÜ İnşaat’tan “Balık Memet” yani yazar Mehmet Eroğlu’nu okumayanınız var mı? Dans da ettiler: SBF yatılı öğrencilerinin Salı ve Cuma akşamları 1845-2000 arası dans partileri vardı Carmina Burana’nın Türkiye’deki ilk bale gösteriminde harikalar yaratan balet Aydın Erol unutulabilir mi? Ya da; onca işkenceye rağmen cezaevinin soğuk koğuşunda bale yapan 20 yaşındaki balerin kız Ayşe Emel Mestçi? Anadolu türkülerini, Dadaloğlu’ndan Aşık Veysel’e şehre getiren 68’liler değil mi? Tiyatro da yaptılar; Uluslararası Üniversite Tiyatroları Festivali’nde üçüncü oldular FKF ilk başkanı İzzet Polat Ararat’ın DTCF tiyatro bölümü öğrencisi olması tesadüf mü? ODTÜ Sosyalist Kültür Kulübü üyeleri Ali Artun ve Yılmaz Aysan’ın bugünün tanınmış sanat galerisi Nev’in sahipleri olması, o dönem birikiminin ürünü değil mi? Dağcılık kulüplerini üniversitelerde ilk kimler kurdu sanıyorsunuz? Türkiye’de bu sporun gelişiminde 68’li Fikret Gürbüz, Tuncer Gürdil, Uçmaz Sungur, Sönmez Targan ve nicelerinin katkıları unutulabilir mi? Ardı ardına şampiyon olan efsanevi İTÜ basketbol takımının temelini TMTF İkinci Başkanı Cavit Savcı atmadı mı? Maratoncu Mehmet Yurdadön ülkeye madalyalar kazandırmadı mı? ODTÜ’lü Ömer Gürcan cezaevine sokulmasaydı, idam edilen babası Fethi Gürcan gibi ülkemizi binicilikte birincilik kürsüsüne çıkarır mıydı? SBF’nin tanınmış milli güreşçileri Necati Sağır, Mustafa Aynur aynı zamanda THKP-C’li değil miydi? Bugün judo ve karate de madalya alanlar, bu sporun gelişmesinde büyük emeği olan Murat Özdabak’ı anımsar mı? Peki ya boksörler milli sporcu Taşkın Konuralp’in adını duymuş mudur? ODTÜ Motor Kulübü’nün kurucularından Tayfur Cinemre motosikletiyle kimleri taşımadı ki; Ulaş Bardakçı, Yusuf Aslan, Cihan Alptekin… Fenerbahçe takımında yelken yapan Taner Türkantöz Mahir Çayan’ın en yakın yoldaşıydı Hangisini yazayım? 68 kuşağı bu özellikleriyle neden anlatılmaz? Oysa… Toplumsal bir gelecek hayali kuranlar bu mirası her yönüyle bilmelidir Hala 68’li Bir Devrimci: Yaşar YILMAZ İstanbul Teknik Üniversitesi inşaat bölümü öğrencisiydi İTÜ Öğrenci Birliği başkanlığını Harun Karadeniz’den sonra devraldı Hakkari’ye “Zap Suyu üzerine Devrimci Gençlik Köprüsü” yapmaya giden 84 devrimciden biriydi Deniz Gezmiş’in yakın yoldaşıydı Devletin ceberut baskısından her 68’li gibi o da nasibini aldı: 1971 darbesinde Ziverbey Köşkü ve Harbiye’de ağır işkencelerden geçti Yaşadıkları; 2,5 yıl cezaevi arkadaşlığı yaptığı Yılmaz Güney tarafından yazılan “Sanık” adlı öyküye konu oldu Mahkemedeki savunmasını ise “Söz Sanığın” adlı kitabında kendi yazdı Maltepe ve Selimiye cezaevlerinde 5,5 yıl yattı Hapisten sonra hep “sakıncalı” oldu; ekmeğini taştan çıkardı Sonra bir gün karar verdi; mühendisliği bıraktı; “ülkeme hizmet etmeliyim” diye düşündü Anadolu topraklarını 2,5 yıl karış karış dolaştı Unutulmaya yüz tutmuş, sahipsiz bırakılmış, 115 antik kentteki 119 antik tiyatroyu inceledi “Anadolu Antik Tiyatroları” adıyla kitaplaştırdı Bu çalışma Kültür Bakanlığı’nı heyecanlandırmadı Fakat Avusturya Kültür Bakanlığı, Yaşar Yılmaz’ı Salzburg’taki Mozart Üniversitesi “Antik Çağda Akustik ve Ses Dağılımı” konusunda konuşma yapmaya çağırdı Çünkü bugüne kadar bilinmeyen 2 önemli bulgu keşfetmişti İlki sesin iletilmesiydi: Sahnedeki oyuncu, şarkıcı, konuşmacı ya da müzik aletinden çıkan sesin 20-25 bin kişilik açık hava tiyatrosunun en uzak basamaktaki izleyiciye kadar gidebilmesini, o dönemin mühendisleri orta yola “sırtlı koltuklar” yerleştirerek sağlamışlardı Ses, koltuğun sırtlığına çarpıp yukarı basamağa kadar çıkabiliyordu İkinci buluş ise bugüne kadar düşünüldüğü gibi ilk tiyatro Antik Yunan uygarlığı döneminde değil, Erken Dönem medeniyetleri döneminde yapılmıştı ve ilk açık hava tiyatroları taş değil ahşaptı Hırsızların Peşinde Bir 68’li 68’li devrimci Yaşar Yılmaz antik tiyatrolar çalışmasını bitirdikten sonra köşesine mi çekildi Hayır 5 yıl önce, Anadolu’dan yağmalanan tarihi eserlerin ve kültürel varlıkların peşine düştü ABD, İngiltere, Avusturya, Almanya, Danimarka, Rusya, ve Yunanistan’a gitti Yüzlerce müze gezdi Türkiye’den kaçırılan 40 bin eseri buldu ve fotoğraflarını çekerek belgeledi Daha sırada 60 bin eser var Yaşar Yılmaz çalışmalarını sürdürüyor Evet, 68 kuşağı yazmakla bitmeyecek bir destandır (Yazının tamamı için: http://wwwodatvcom/nphp?n=68-kusaginin-anlatilmayan-oykusu--1112101200) |
68 Kuşağının Anlatılmayan Öyküsü / Soner Yalçın |
08-03-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
68 Kuşağının Anlatılmayan Öyküsü / Soner YalçınAma Ama Ama Onlar, bunlar olamaz Senin anlattıklarında sevgi var, aşk var, özveri var, sanat var, bilim var, spor var, edebiyat var, tiyatro var, başarılı öğrenci profilleri var, içlerinden geldiği halk için mücadele edenlerin ruhu var, ideaaller var, o ideallere adanmış hayatlar var Varoğluvar işte Altı üstü devrimci bunlar yahu! Millet düşmanı, vatan haini, anarşist vb yapıştırılmış ne kadar olumsuz sıfat varsa o işte Ezber bozdurma millete bak Yıllardır onları halkın gözünde "Tu kaka bir gençlik" olarak göstermeye çalışanların tekerine çomak sokma Az emek harcamadılar Hatta "asmak" bile dahil bu emeğe Emeğe saygı! lütfen Teşekkürler Şövalye |
|