Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
rabbimizi, tanımanın, yolu

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu



İmam-ı Gazali Hz'nin Kimya-yı Saadet kitabının bir bölümüdür

KENDİNİ BİLMEK, ALLAH'Ü TEÂLÂ'YI BİLMENİN ANAHTARIDIR

Bil ki, geçmiş peygamberlerin kitaplarında, insana hitab eden şu söz meşhurdur: «Ey insan! Rabbini tanımak için kendini tanı» Haberlerde [hadislerde] ve eserlerde [selef-i sâlihînin sözlerinde] geldi ki: «Kendini bilen, Rabbini bilir»

Bu söz şuna işarettir ki, insanın kendisi bir aynadır, ona bakan, Hakkı görür! Birçok insan kendine bakar ve fakat Hakkı göremez O hâlde kendini bilmek için, Allahü Teâlâ'yı bilmeye hangi yolun vesile olduğunu öğrenmek lâzımdır

Bu da iki şekildedir: Biri çok derindir Bunu çok kimse anlayamaz Bundan bahsetmek doğru olmaz Herkesin anlayabildiği şekil ise, su götürmez biçimde açıktır Avam insan, kendi zâtından Allahü Teâlâ'nın zâtının varlığını, kendi sıfatlarından Allahü Teâlâ'nın sıfatlarını, kendi bedeni ve âzaları olan şahsî memleketindeki tasarruftan, Allahü Teâlâ'nın bütün âlemlerdeki tasarrufunu bilendir
Bu, şöyle izah edilir: Her şeyden önce kendini varlığıyla bilince anlar ki, bundan önce, nice yıllar geçmiştir Kendinin namı, nişanı yok idi Hususan Allahü Teâlâ buyurur: «İnsanın üzerine uzun devirden öyle bir zaman gel [ib geç] di ki [o vakit] o, anılmaya değer bir şey bile değildi
Hakıykat, biz insanı birbiriyle karışık bir damla sudan yarattık Onu imtihan ediyoruz Bu sebeple onu işitici, görücü yaptık
İnsanın kendi aslından anlayabildiği, varlığından önce nutfe olmasıdır
Fena kokulu bir damla su; onda akıl, kulak, göz, baş, el, ayak, dil, damar, sinir, kemik, deri ve et gibi şeyler yoktur Belki, beyaz şekilde bir sudur
Fakat, bütün bu akıllara durgunluk veren hâller onda meydana gelmiştir Ama bunları o mu, yoksa bir başkası mı meydana getirdi? Ve yine zaruri olarak bilir ki, insan, kemâl mertebesinde, her âzası yerinde olduğu hâlde, bir kıl ucu yaratmaktan âcizdir Demek ki, bir su damlası iken daha âciz ve noksan idi Netice olarak anlaşıldı ki, kendi zâtının varlığından, Allahü Teâlâ'nın zâtının varlığı belli olur
Bir kısmını anlattığımız bedenindeki zahirî ve bâtınî şaşılacak hâllere bakınca, kendini yaratanın kudretini görür ve bilir ki, her bakımdan tam bir kudret [yaratan] vardır, istediğini, istediği gibi yaratır Bundan daha üstün hangi kudret olabilir ki, böyle hakir ve aşağı bir damla sudan olgun, güzel, hikmetli ve şaşılacak bir şahıs yaratıyor
Kendinde olan akıl almaz bu inceliklere ve âzalarının faydalarına ve herbirinin ne hikmetle yaratıldığına, el, ayak, göz, dil ve diş gibi zahirî azalarına, dalak, ciğer ve öd kesesine ve buna benzer diğer iç azalarına bakınca, kendini yaratanın ilmini bilip her bakımdan tam ve her şeyi kuşatmakta olduğunu ve yine böyle bir âlimin bildiğinin hiçbir şey olmadığım anlar
Çünkü, bütün akıllıların aklı bir araya gelse, onlara uzun ömür verilse, bu azalardan birini, yaratılışında olduğu şekilden çıkarıp daha iyi yapmayı düşünseler, yapamazlar!
Meselâ, yenilen şeyleri kesmek için keskin olan ön dişlerini, ezmek ve öğütmek için uçları düz olan azı dişlerini, değirmene ezebileceği, öğütebileceği şeyleri atan dil küreğini, dilin altında bulunup, icabettiği vakitte yemekleri ıslatacak, hamur hâline getirecek kadar salgı yapan kuvvetini, sonra boğaza gidip, orada da kalmamasını, bütün dünyanın akıllıları, bundan daha mütekâmil ve bundan daha iyi bir başka şekilde yapamazlar
Elin beş parmağı da bunun gibidir Dördü bir tarafta, baş parmak ise onlardan biraz daha uzakta ve kısadır Şöyle ki: Hepsiyle birleşebilir ve hepsinin üzerine gelebilir Hepsinde üç boğum, bunda ise iki boğum vardır Öyle yapılmıştır ki, isterse tutar, isterse avuç yapar, İsterse kürek gibi yapar, isterse sıkar yumruk yapar, isterse tekrar açar, kevgir veya tabak gibi yapar Birçok şekillerle nice işler yapar
Eğer cihanın âlimleri bu parmakların yaratılışında bir başka şekil düşünseler, meselâ hepsi aynı hizada, yahut üçü bir tarafta, ikisi bir tarafta, yahut beş yerine altı veya dört olması icabederdi, yahut boğumlar üç veya dört olması lâzım gelirdi deseler veya düşünseler, böyle düşünce ve sözleri eksik olup, Allahü Teâlâ'nm bu yarattığı en mütekâmilidir Bununla anlaşılıyor ki, "Yaratanın ilmi bu şahsı muhittir ve her şeye muttalidir"
İnsanın, her bir parçasında bunun gibi hikmetler, faydalar vardır Bir kimse bu hikmetleri ne kadar çok bilirse, Allahü Tealâ'nın ilminin azametine hayranlığı o kadar çok olur
İnsan kendi ihtiyaçlarına, önce yemeye, giymeye ve meskene bakınca ve yenecek şeylerin yağmura, rüzgâra, buluta, sıcağa ve soğuğa muhtaç olduğuna dikkat edince, onu salâha kavuşturacak san'atlara ve san'at için lâzım olan demir, tahta, bakır, pirinç ve diğer âletlere ve bu aletlerin nasıl yapıldığına dair bilgilere bakar
Sonra bütün bu yaratılan ve yapılanlardaki şeklin tamamlığına ve güzelliğinin mükemmeliyetine bakar Her birinden o kadar çeşitler bulunur ki, eğer yaratılmış olmasalardı, kimsenin hatırına gelmeyeceklerine, istenemeyeceklerine dikkat ederse, istenmeyen ve bilinmeyen bu şeylerin Allah'ın lütuf ve merhametiyle olduğunu görür
Buradan bir husus daha bilinir: Velilerin [Allah dostlarının] hayatı Allahü Tealâ' iledir Bu da, bütün mahlûklara, lütuf, rahmet ve inayettir Hususan, «Rahmetim, gazabımı aşmıştır» buyuruldu
Bunun gibi, Peygamber Efendimiz buyurdu ki: «Allahü Teâlâ'nın kullarına, şefkati, bir annenin süt emzirdiği çocuğuna şefkatinden daha çoktur»
O hâlde, kendi zâtının zuhurundan, Allahü Teâlâ'nm zâtını görür Kendi inceliği, parçalı ve âzalarının çokluğundan; Hakkın kudretini, kemâlini görür Etrafındaki şaşılacak hikmetler ve faydalarda, Hakkın ilminin kemâlini görür
Zaruri olarak, yahut ihtiyaç olarak, yahut, iyilik ve güzellik için olanların hepsinin kendinde yaratıldığını ve bir arada bulunduğunu anlayınca, Allahü Teâlâ'nm lütuf ve rahmetini görür, işte bunun için kendini tanımak, Allahü Teâlâ'yı bilmenin anahtarı olur

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu



Allah'ü Teâlâ'nın sıfatlarını, kendi sıfatlarından, ve zâtını, kendi zâtından bildiği gibi, Allahü Teâlâ'nın tenzih ve takdisini de kendi tenzih ve takdisinden bilir
Allah'ü Teâlâ hakkında tenzîh ve takdisin mânâsı, vehme ve hayâle gelen her şeyden beri, mukaddes ve yüksek olmasıdır O'nun, tasarrufunun haricinde olan hiçbir yer olmadığı hâlde, kendisine bir yer izafe edilmekten münezzehtir, uzaktır
İnsan, bunun numunesini kendinde görebilir Kalb dediğimiz ruhunun hakikati, vehim ve hayâle gelen her şeyden münezzehtir Onun için ölçü ve sayı olmayacağını, bölünemeyeceğini de söylemiştik Böyle olunca, rengi, şekli de olmaz Şekli ve ölçüsü olmayan bir şeyin hayâle gelmesi imkânsızdır Gözün gördüğü veya benzerini gördüğü şey, hayâle gelir Göz ve hayâle verilenler ise şekil ve renklerden başka' bir şey değildir
Yaratılış icabı sorulacak olan (nasıl bir şeydir?) in mânâsı, şekli nasıldır, küçük müdür, büyük müdür? demektir Bu sıfatların kendisine yanaşamadığı bir şey için, nasıl sorusu lüzumsuz ve boş olur
Nasıldır sorusunun kendisine sorulamayacağı bir şeyi bilmek istersen, kendi hakikatine bak Hakkı tanımak yeri olan senin hakikatin bölünmez, ölçülmez, kemmiyet ve keyfiyet ona yanaşamaz
Bir kimse, «Ruh nasıl şeydir?» diye sorsa, cevabı, «Nasıl demenin ona yolu yoktur!» olur
Kendini bu sıfatlarla bilince, Allahü Teâlâ'nın bu takdis ve tenzihe daha lâyık olduğunu anlarsın, insanlar nasıl olduğu bilinmeyen bir varlığa şaşarlar, işte kendileri öyledir ve kendilerini bilmezler!
Hattâ insan kendi bedenine dikkat ederse, nasıl olduğu bilinmeyen binlerce şey bulur Bunların hiçbirini görmez Meselâ, aşk ve derdi göz görmez Nasıl olduğunu bilmek istese, yine bilemez Çünkü, böyle şeylerin şekli ve rengi yoktur Bu suale sebep bile yoktur
Hattâ bir kimse sesin hakikatini öğrenmeye çalışsa, yahut kokunun ve tadmanın hakikatinin nasıl olduğunu bilmek istese, bilemez Bunun sebebi, nasıl ve ne gibi? sorular, görme duygusundan meydana gelen hayâl icabı şeyler olduğu için, her şeyden gözün nasibini, payını aramak istemesidir Ses gibi, kulakla alâkalı olan şeyden, gözün hiç nasibi yoktur Gözün, sesin nasıl ve ne gibi olduğunu öğrenmek istemesi ise muhaldir [imkansızdır]
Çünkü ses, gözün nasibi olmaktan münezzehtir Renk ve şekil de kulağın nasibi olmaktan münezzehtir Bunun gibi, lâzım olan şeyi kalbin anlaması ve aklın bilmesi, bütün his âzalarının nasibi olmaktan münezzehtir Nasıl ve ne gibi sorular, his olunanlar içindir Burada uzun yazmak ve derine dalmak icabeder [gerekir]
Akli ilimlerden bahseden kitablarımızda uzun uzun anlattık Bu kitabda bu kadan kâfidir Maksad; insanın nasıl olduğu bilinmeyen kendinden, Allahü Teâlâ'nın nasıl olduğunun bilinemeyeceğini anlamasıdır
İnsan bilir ki, ruh vardır ve bedenin padişahıdır Bedeninde bilinebilen her şey, onun ülkesidir O ise nasıl olduğu bilinmeyen bir şeydir Bunun gibi, kâinatın padişahı (Allahü Teâlâ'nın da nasıl olduğu bilinemez His olunan gibi bilinen her şey onun mülkü, memleketidir
Allah'ü Teâlâ'nın tenzihini bildiren diğer bir husus da, ona hiçbir yer izafe edilmemesidir Ruh da hiçbir şeye izafe olunamaz Ruh, eldedir, ayaktadır, baştadır veya başka bir yerdedir denemez Belki bedenin bütün kısımları ayrılır, bölünür, o ise bölünmez Bölünemeyenin bölünene girmesi muhaldir
Çünkü, o zaman, o da bölünebilir bir hâl alır! Hiçbir uzuvda olduğu söylenemediği hâlde, hiçbir uzuv onun tasarrufunun dışında kalmaz Bilâkis hepsi onun emrinde, tasarrufundadırlar O hepsinin hâkimidir
Hususan, bütün kâinat, kâinatın hâkimi olan Allahü Teâlâ'nın tasarrufundadır O ise, kendisine bir yer izafe edilmekten, filân yerdedir denmekten münezzehtir, beridir Takdisi bu şekilde anlatmak, ruhun hususiyetini ve sırrını açıklamakla olur
Buna ise izin yoktur Hepsini anlayabilmek, «Allahü Teâlâ Âdemi [yâni Ademin hakikatini, rûhunu] kendi suretinde yarattı» hadîs-i şerifiyle açıklanabilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu



Allahü Teâlâ'nın zâtının var olduğu, sıfatları, nasıl ve ne gibi sorulardan münezzeh ve mukaddes olduğu, bir yerde olmaktan münezzeh olduğu, hepsinin anahtarı insanın kendi nefsini tanımak olduğu anlaşılınca, bilmekten, tanımaktan bir kısım kalmış oluyor Meleklere iş vermesi, meleklerin onun emrine uyması, melekler vasıtasiyle işlerin olması, gökten yere emir göndermesi, göklerin ve yıldızların hareketi, yerde olanların işlerinin göklere bağlı olması, rızıklar anahtarının göğe havale edilmesi nasıl oluyor? diye sorulması mümkün olan sorulardandır
Allahü Teâlâ'yı tanımakta, bu mühim bir bahistir Buna «Mârifet-i ef’âl», yâni fiilleri tanıma denir Bundan öncekilere, «Mârifet-i zât ve mârifet-i sıfat» denildiği gibi Bunun anahtarı da, kendini tanımaktır Kendi memleketindeki padişahlığını nasıl yürüttüğünü bilmezsen, kâinatın padişahının hükmünü yürüttüğünü nasıl bilmek istersin?
Önce kendini tanı ve bir işine dikkat et Meselâ kâğıt üzerine Bismillah yazmak istediğin zaman, önce arzu ve istek meydana gelir, sonra kalbinde bir hareket ve kımıldama duyulur Bu etten olan yürek ki, sol taraftadır Ondan bir cism-i lâtif hareket eder ve beyne gider Bu cism-i lâtife tabibler, ruh diyorlar His ve hareket kuvvetlerini taşımaktadır Hayvanlarda olan ruh ise daha başkadır Bu ruh ölebilir Bizim kalb dediğimiz ruh ise, hayvanlarda yoktur Asla ölmez
Çünkü o, Allahü Teâlâ'yı bilme, anlama yeridir Bu ruh beyne ulaşınca, Bismillâh'ın sureti hayâl kuvvetinin yeri olan beynin birinci odasında (merkezinde) meydana gelmiş olur Beyinden çıkan sinirler her tarafa dağılır Parmaklarının ucunda iplik gibi düğümlenir Beyinden bu sinirlere uyarma verilir Zayıf, kuru olanların kollarında sinirler görülebilir Sonra sinirler kımıldanır, parmakların uçlan hareket eder ve sonra da parmaklar kalemi harekete geçirir Kalem de mürekkebi harekete geçirir Böylece hislerin yardımıyla hayâl hazinesinde olan Bismillâh'ın suretine uygun olarak Besmele kâğıtta meydana gelir Bunda bilhassa gözün yardımı çoktur
Bu işin başlangıcında sende bir istek meydana geldiği gibi, her işin evvelinde Allahü Teâlâ'nın sıfatlarından bir sıfat vardır; buna-irâde denir
Bu irâdenin ilk eseri, kalbinde meydana geldiği ve sonra diğer yerlere ulaştığı gibi; Allahü Teâlâ'nın irâdesinin eseri de önce Arş'ta meydana gelir, sonra diğer yerlere ulaşır, Buhar gibi bir cism-i lâtîf kalb damarlarıyla bu eseri beyne ulaştırdığı gibi —ki bu cisme ruh derler—, Allahü Teâlâ'nm lâtif bir cevheri de o eseri Arş'a-ulaştırır; Arş'tan da, Kürsi'ye ulaştırır Bu cevhere melek denir, ruh denir ve Rûhu'l-Kudüs denir
Kalbin eserinin beyne ulaşması, beynin kalbin tesiri [etkisi] ve tasarrufu altında olması gibi, irâde eseri önce Allahü Teâlâ'dan Kürsi'ye ulaşır; Kürsî ise Arş'ın altındadır Senin fiilin ve muradın olan Besmele'nin sureti, beynin birinci odasında meydana geldiği ve yaptığı iş buna uygun olarak ortaya çıktığı gibi, kâinatta meydana gelecek her şeyin sureti, önce Levh-i Mahfûz'a nakşedilir Beynindeki lâtif kuvvetin sinirleri, sinirlerin eli ve parmakları, parmakların da kalemi hareket ettirdiği gibi, Arş'ın ve Kürsî'nin üzerinde müvekkel olan [orada iş gören] lâtif cevherler, gökleri ve yıldızlan hareket ettirir
Beyin kuvveti vücut kirişlerini [veterleri], kasları ve parmak sinirlerini harekete getirdiği gibi, melek denen bu lâtif cevherler, yıldızlar ve onların şuaları vasıtasiyle süfli olan âleme gelir ve oradaki dört unsuru harekete geçirir Bu dört şey sıcaklık, nemlilik, soğukluk ve kuruluktur Mürekkep kalemini, Besmele meydana gelecek şekilde kaydırıp durdurduğu gibi, bu sıcaklık ve soğukluk, suyu, toprağı ve bu dört unsuru harekete geçirir Kâğıdın mürekkebi kabul etmesi, mürekkebin bazı yerde dağınık, bazı yerde toplu olması gibi, yaşlılık, nemlilik bu dört unsura şekil verir Kuruluk bu şekilleri bozmaktan korur
Eğer yaşlılık olmasaydı, kat'iyyen şekil olmazdı Kuruluk olmasaydı, şekiller bozulurdu Gözün yardımıyla kalemin işini tamamlaması, hareketini bitirmesiyle hayâl hazinesinde olana uygun olarak Besmele'nin yazılması gibi, meleklerin yardımıyla sıcaklık ve soğukluğun bu unsurları hareket ettirip, hayvan, bitki ve diğerleri bu dünyada, Levh-i Mahfûz'-da olduğu şekilde meydana gelir
Bedende bütün işler önce kalbde zahir olduğu ve sonra bütün azalara dağıldığı gibi, madde alemindeki işler de evvelâ Arş'ta meydana gelir ve Arş'tan bütün madde âlemine ulaşır Bu hususiyeti evvelâ kalbin kabul edip, diğerlerinin ondan aşağı olması ve kalbde bir yer isnad edip, «Orada mesken kurmuşsun» düşüncesi gibi, Allahü Teâlâ'nm her şeye galibiyeti Arş vasıtasiyledir Bunun için yeri orasıdır zannederler
Kalbine galib olup, işlerin doğru olduğu ve böylece bütün beden memleketini güzel idare ettiğin gibi, Allahü Teâlâ Arş'ın yaratılmasında Arş'a galib olup, Arş'ı doğrulttu Karar kıldı Memleketin düzeni yapılmış oldu Bahusus âyet-i kerîme böyle geldi: «Arş'ı istilâ edip, her şeyi hükmü altına aldı Bütün işleri idare ediyor»
Bil ki, bunların hepsi doğrudur Basiret sahiplerine açık keşiflerle bildirilmektedir Bunu da «Allahü Teâla, Âdem'i [Adem'in hakikatini, ruhunu] kendi suretinde yarattı» hadîs-i şerifinin hakikati ile bildirmişlerdir
Muhakkak bilmelisin ki, padişahı ve padişahlığı padişahlardan başkası bilmez Eğer böyle olmasaydı, sana onun 'memleketinde padişahlık verilirdi Allahü Teâlâ'nın mülkünden ve padişahlığından sana bir parça verilmiş olurdu; o zaman âlemlerin sahibini tanıyamazdın O hâlde senin için yaratılmış olan padişahlığa şükret Sana padişahlık ve kendi memleketine benzeyen bir memleket verdi Kalbini Arş eyledi Kalbin menba'ı olan hayvani ruhunu İsrafil, beynini Kürsi, hayâl hazineni Levh-i Mahfuz, göz, kulak ve bütün duygularını ayrı ayrı birer melek; sinir sisteminin merkezi olan beyinciğini de gökler ve yıldızlar gibi yarattı Parmağını, kalemi ve mürekkebi senin emrine verdi
Seni tek ve nasıl olduğu belli olmayan şekilde yarattı ve hepsine padişah eyledi Sonra da sana, «Sakın! Kendinden ve padişahlığından gafil olma ki, yaratandan da gafil olmayasın» buyurdu Elbette Allahü Teâla Âdem'i kendi suretinde yarattı O hâlde, ey insan! Nefsini bil ve Rabbini tanı

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu



Bu zavallı ve nasipsiz tabiiyyeciler [tabiatçılar] ve müneccimler [astrologlar, astronomi ile uğraşanlar], işleri, tabiata ve yıldızlara havale eylediler Bunların hâli kâğıt üzerinde yürüyen karınca gibidir Siyahlaşan ve üzerinde bir şekil meydana gelen bir kâğıt görür; dikkat eder, kalemin ucunu görür ve sevinip der ki; «Bu işin hakikatini anladım ve kanaat getirdim ki; şekilleri kalem yapıyor» Bu, âlemlerin hareket ettirilmesinden âciz olup, bir şey bilmeyen bir tabiiyyeci gibidir
Sonra gelen ikinci karıncanın, gözü daha açık ve görüş mesafesi daha fazladır Der ki: «Hatâ ettin Çünkü, ben bu kalemi müstakil bulmuyorum Onun ötesinde başka bir şey daha görüyorum, bu şekilleri o yapıyor» Buna sevinir «Doğrusunu anladım ki, şekli yapan kalem değil, parmaktır Kalem ise onun emrindedir» der Bu, görüşü biraz daha geniş olan ve hâdiselerin yıldızlar vasıtası ile olduğunu zanneden, fakat yıldızların meleklerin emrinde olduğunu ve bunun ötesindeki mertebeleri bilemeyen müneccim gibidir
Madde âleminde, müneccimler ve tabiiyyeciler arasındaki fark, bir ihtilâf mevzuu olduğu gibi, ruhlar âlemine yükselen insanlar arasında da bu ihtilâf vardır Zira, birçok insanlar madde âleminden terakki eylediler, maddenin dışında başka bir şeye kavuştular Sonra evvelki dereceye indiler
Böylece ruhlar âlemine yükselme yolu onlara kapandı Nurlar âlemi olan ruhlar âleminde de bunun gibi, tehlikeli geçitler ve mâniler çoktur O derecelerin bazısı yıldız gibi, bazısı ay gibi ve bazısı da güneş gibidir Bu merdiven, göklerin melekûtu kendilerine gösterilen kimselerin miracıdır
Hususan, İbrahim aleyhisselâm hakkında Allahü Teâlâ şöyle bildirdi: «Böylece İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösterdik» O makamda İbrahim aleyhisselâm şöyle der: «Şüphesiz ki ben, muvahhid [Allah'ı bir tanıyıcı] olarak, yüzümü o gökleri ve yeri yaratmış olan Allah'a yönelttim»
Bunun için Peygamberimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu: «Muhakkak ki, Allahü Teâlâ için yetmiş nur perdesi vardır Eğer onları açarsa güzelliği bakanları yakar»
Maksadımız, zavallı tabiiyyecilerin bir şeyi, sıcaklığa, yaşlığa, soğukluğa ve kuruluğa havale etmelerini bildirmektir Çünkü onlar diyor ki, eğer bunlar Allahü Teâlâ'nın sebepleri arasında olmasaydı, tıb ilmi bozulurdu
Fakat yanılmalarının sebebi, kısa görüşlü olması ve ilk merhalede takılıp kalmalarıdır O merhalede tâbilik değil asillik, hizmetçilik değil efendilik ispat etmesidir, O ise, kendini, en arkada, ayakkabıların bulunduğu yeri seçen, en pejmürde hizmetçilerden eyledi Sebepler arasına yıldızları koyan müneccimler derler ki, böyle olmasaydı, gece - gündüz aynı olurdu
Çünkü, güneş dünyayı aydınlatan ve ısıtan bir yıldızdırKış ve yaz aynı olurdu Yazın sıcak olması, güneşin yakın olmasındandır [Yazın sıcak olması güneş ışığının daha dik açıyla dünyaya gelmesidir Dokuz asır evvel böyle söylenmesini normal karşılamak lazım] Kışın ise uzak oluyor Güneşi ışık ve hararet [sıcaklık] verici şekilde yaratan Allahü Teâiâ'nın kudreti, Zuhal yıldızını soğuk ve kuru, Zühre yıldızını ise, sıcak ve nemli yaratsa hiç şaşmamak lâzım
Bu, islâmiyet'e dokunmaz Müneccimin yanıldığı yer, yıldızları asıl ve işlerin havale edildiği son yer zannetmesi ve onları bir kudret ve emir altında görmemesi ve «Güneş, ay ve yıldızlar, onun emri altındadır», kelâmını bilmemesidir Emir altında olan iş yapar O hâlde güneş, ay ve yıldızlar kendilerine verilen vazifeleri yapan işçilerdir Kendiliklerinden değil, iş yaptıran melekler tarafından işte bulunduruluyorlar
Bunlar beyinde bulunan bir kuvvet merkezi tarafından, etrafın tahriki altında iş yapan sinirler gibidir Kalemin yazması gibi en küçük işler, bunların eli altında olup, geri saflarda bulunan dört ana unsur şeklinde olmadıkları, hattâ baş köşede oturdukları hâlde, yıldızlar da basit birer hizmetçi gibidirler

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu



İnsanlar arasındaki ayrılıkların çoğu, hepsinin sözünde bir sebeple doğruluk bulunmasıdır Fakat bazıları görmedikleri hâlde, her şeyi gördüklerini zannederler Bunlar şehirlerine fil gelmiş olduğunu duyup, onu tanımak isteyen körler gibidirler
Şehirdeki körler fili elle tanıyacaklarını zannettiler Ellerini ona dokundurdular Birinin eli hayvanın kulağına, diğerininki ayağına, bir başkasınınki baldırına, diğer birininki de dişlerine rast geldi Bu körlerin hepsi bir araya gelince, filin nasıl olduğunu bunlardan sordular Eli, hayvanın ayağına gelen dedi ki: Fil sütun gibidir Eli hayvanın dişlerine temas eden dedi ki: Fil direk gibidir Eli kulağına gelen dedi ki: Halı gibidir Hepsi doğru söylediler ve hepsi yanıldılar! Zira her biri fili tamamen anladıklarım sandılar Ama anlayamadılar
Bunun gibi, müneccimler ve tabiblerden her birinin gözü Allahü Teâlâ'nm huzurunda hizmet görenlerden birine takıldı Onun saltanat ve hâkimiyetinden şaşırıp, «Benim hâkimim budur Benim Rabbim budur» dediler Tâ o zamana kadar ki, bir kimseyi daha ilerlettiler, bütün noksanlarını ve onun ötesini gördü ve «Bu, diğerinin altındadır Altta olan ilâh olamaz» dedi Bahusus Kur'ân-ı Kerim, ibrahim aleyhisselâmın, «Batanları, örtülenleri sevmem,» dediğini haber veriyor

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu



Yıldızlar, uydular, on ikiye ayrılan yıldızlar semâsının burçları ve hepsinin ötesinde, çok uzağında olan Arş, bir yönden bir padişaha benzemektedir ki, vezirin oturduğu hususi bir odası, bu odanın etrafında on iki pencereli bir salon vardır Her pencerede vezirin bir vekili bulunur Yedi tane süvari vekil, bu on iki pencerenin etrafında dönerler Vezirden kendilerine gelen emirleri bu vezir naillerinden [vekillerinden] duyarlar
Bu dört piyade ellerine verilen dört kemendi atarlar ve bir grubu, emre uyarak o hazrete gönderir, bir grubu ise o huzurdan uzaklaştırırlar Arş, hususi odadır Memleketin vezirinin bulunduğu yerdir O ise meleklerin Allahü Teâlâ'ya en yakın olanıdır Yıldızlar semâsı salon gibidir
On iki burç, on iki penceredir Vezirin nâibleri [vekilleri! diğer meleklerdir Onların dereceleri en mukarreb meleklerin derecesinden daha aşağıdır Her birine ayrı ayrı ilim verilmiştir Yedi gezegen yedi süvaridir Bu on iki pencerenin etrafında dolaşır ve her pencereden başka bir emir; kendilerine ulaşır Dört unsur dedikleri ateş, su, hava ve toprak, dört yaya hizmetçi gibidirler Kendi vatanlarından ayrılmazlar Sıcaklık, soğukluk, yaşlık ve kuruluk olan dört tabiat [yaratılış] onların elinde dört kemend gibidir
Meselâ, bir kimseye yüzünü dünyadan döndürecek, üzüntü ve korku kaplayacak, dünya nimetleri kalbine iyi gelmeyecek ve akıbetinin üzüntüsü kendisini istilâ edecek bir hâl olursa, hekim, bu hasta oldu der Buna malihulya hastalığı denir Bunun ilâcı, kaynatılmış kimyondur Tabiiyyeci der ki, bu hastalığın aslı tabiatın kuruluğundan gelmektedir Beyni kaplar Bu kuruluğun sebebi kış havasıdır Bahar gelip havada nem miktarı fazlalaşmayınca düzelmez Müneccim der ki, bu onda meydana gelen bir sevdadır
Sevda Merih ile aralarında beğenilmeyen bir uygunluğun vâki olduğu Utarit yıldızından zahir olur Utarit, Zühre ile Müşteri'nin yanına gelmeyince, yahut aralarında üç burç uzaklık olan iki yıldız bir araya gelmeyince bu hâl iyi olmaz Hepsi doğru söylüyorlar Fakat «Bu onların kavuştukları ilmin miktarıncadır»
Allahü Teâlâ'nm huzurunda saadetinde karar verilen kimse için, Utarit ve Merih denen iki usta ve işgüzar nakîbi, bu piyadelerden biri olan havaya kuruluk kemendini atmak, onun başına ve beynine düşürmek ve yüzünü bütün dünya lezzetlerinden çevirmek, korku ve elem kamçısı ve irâde ve istek dizginleri ile onu Allahü Teâlâ'nın huzuruna davet için gönderirler Bu ne tıb ilminde, ne tabiat bilgisinde, ne de astronomi [felekiyyât] bilgilerinde bulunur
Bilâkis bu, memleketin her tarafını kuşatan, O hazretin âmil, nakîb hizmetçilerini içine alan, her birinin ne iş yaptığını ve hangi emirle hareket ettiğini; insanları nereye çağırıp, neden menettiğini bilen peygamberlik makamına mahsus ilim denizinden çıkmaktadır
O hâlde hepsinin söylediği doğrudur Fakat memleketin padişahının ve kumandanlarının sırrından haberi yoktur Allahü Teâlâ bu yolla; belâ, hastalık, sevda ve mihnet ile; halkı kendisine çağırıyor ve diyor ki: «Bu hastalık değildir Bizim lütuf kemendimizdir Sevdiğim kullarımı bununla kendime çağırırım Belâ önce peygamberlere, sonra evliyaya ve sonra da herkesin fazilet ve derecesine göredir» Onlara hasta gözüyle bakmayın ki, onlar bizdendir «Hasta oldum bana bakmaya gelmedin (kudsi hadîs) onlar hakkında bildirilmektedir
O hâlde evvelki misâl, kendi bedeni içinde insanın padişahlığının, bu misâl de, bedenin dışındaki memleketin doğru yolda olduğunu göstermektedir Bu yüzden bu bilgi de, kendini bilmekten meydana gelir Bunun için kendini tanımayı kitabın birinci unvanı eyledik

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu




selamünaleyküm YUSUF kardeşimiz


Bu sayfayı yazmaya başladığınız günden beri takip ediyorumKonunuzu bölmemek için bir süre yazmak istemedimAma güncellenmesi gereken önemli bir konu ve bu faydalı paylaşımınız dolayısıyla size teşekkür etmem gerekiyordu


En az bu paylaşımınız kadar faydalı ve önemli diğer yazılarınızın da takipçisiyimVe yazınızın devamını da beklemekteyim

Rabbimiz emeklerinizi zayi etmesinSizi , razı olduğu ve muhabbet beslediği kullardan eylesin


Allah Celle Celalühe emanet olunuz

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu




Ve Aleyküm Selam Ve Rahmetullahi GEVHER kardeşim
Katkınızdan dolayı mevla sizdende razı olsun inşaAllah
Duanıza canı gönülden amin diyorum
Bu aralar yogunlugumuzdan dolayı konuları devam ettiremedik
ama inşaAllah elimizden geldiğince mevla nasip ettiği sürece
konuları tamamlayacağız
Allah'ın rahmeti bereketi üzerinize olsun
Allah'u tealaya emanet olun


GEVHER´isimli üyeden Alıntı

selamünaleyküm YUSUF kardeşimiz

Bu sayfayı yazmaya başladığınız günden beri takip ediyorumKonunuzu bölmemek için bir süre yazmak istemedimAma güncellenmesi gereken önemli bir konu ve bu faydalı paylaşımınız dolayısıyla size teşekkür etmem gerekiyordu

En az bu paylaşımınız kadar faydalı ve önemli diğer yazılarınızın da takipçisiyimVe yazınızın devamını da beklemekteyim
Rabbimiz emeklerinizi zayi etmesinSizi , razı olduğu ve muhabbet beslediği kullardan eylesin

Allah Celle Celalühe emanet olunuz




Alıntı Yaparak Cevapla

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #9
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu



Şimdi şu dört muhtasar kelimenin mânâsını bilmeye sıra geldi Bunlar Allahü Teâlâ'yı tanımaya kâfidir «Sübhanallahi ve'l-hamdülülâhi ve la ilahe illâllahü vallahü ekber» Kendi tenzihinden onun tenzihini bilince Sübhânallah'ı anlamış oldun
Kendi padişahlığından, hâkimiyetinden, onun hâkimiyetini, padişahlığının tafsilini, bütün sebep ve vasıtaların, kâtibin elindeki kalem gibi onun emrinde olduğunu anlayınca, Elhamdülillâh'ın mânâsını bilirsin Bilirsin ki, ondan başka nimet veren yoktur Ondan başkasına hamd ve şükür olmaz
Hiç kimsenin kendi başına buyruk olmadığını anlayınca, La ilâhe illâllah'ın mânâsını bilirsin
Şimdi Allahu Ekber'in mânâsını anlamana sıra geldi Bil ki, bütün bunları öğrendin ve Allahü Teâlâ'dan hiçbir şey bilemedin Zira Allahü Ekber'in mânâsı görünüşte, Allahü Teâlâ daha büyük demektir Hakikatta, insanların kendi kıyasları ile anlamalarından daha büyüktür
Bunun mânası bir başkasından daha büyüktür, demek değildir Çünkü, Ondan başka bir şey yoktur ki, Allahü Teâlâ ondan daha büyük olsun! Bütün var olanlar O'nun vücûdunun nurundandır Güneşin ziyası, güneşten başka değildir ki, güneş nurundan, ziyasından daha büyüktür denilebilsin Allahü Ekber'in mânâsı, insanların kendi akıllarının ölçüsü ile onu tanıyabilmelerinden çok büyük ve yüksek demektir Onun takdis ve tenzihinin, insanın takdis ve tenzihi gibi olmasını söylemekten Allahü Teâlâ'ya sığınırız
Hattâ, bütün yarattıklarına benzemekten berî ve uzaktır Nerede kaldı ki, İnsana benzesin! Onun hâkimiyetinin insanın kendi bedenindeki hâkimiyeti gibi olduğunu, yahut O'nun îlim, Kudret ve diğer sıfatlarının insanın sıfatlan gibi olduğunu söylemekten yine Allahü Teâlâ'ya sığınırız Belki bunların hepsi, Allahü Teâlâ’nın cemâlinden bir şeyin insanlığın âczine göre, insanda hâsıl olması için birer numunedirler
Bu numune şuna benzer Eğer bir çocuk bize, «Başkanlığın, saltanatın ve memleketi elinde bulundurmanın zevki, lezzeti nasıldır?» diye sorsa, ona deriz ki: Cirit atmak ve top oynamak lezzeti gibidir Çünkü o, bundan başka lezzet bilmez Kendisinde olmayanları, kendinden olanlara benzeterek bilebilir
Halbuki padişahlığın lezzetinin, cirit atmakla hiç alâkası olmadığını herkes bilir Fakat lezzet ve zevk her ikisi içinde kullanılmış oldu Kelimelere muhatap olmak bakımından ikisi de aynıdır Bu sebeple marifetin numunesi, çocuklarda bulunur Bu numune ve benzetme işlerini de bu kabilden bil O hâlde: Allahü Teâlâ'nın kemâl ve hakikatini kendinden başkası bilemez

Alıntı Yaparak Cevapla

Rabbimizi Tanımanın Yolu

Eski 08-03-2012   #10
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rabbimizi Tanımanın Yolu



Allahü Teâlâ'yı tanımayı anlatmak uzundur Bu kitaba sığmaz Bu tanımanın tamamını aramaya teşvik ve tenbih için bu kadarı yetişir Saadetin tamamı, bu marifetten insanın alabildiği kadar almasıdır İnsanın saadeti, Allahü Teâlâ'yı tanımakta ve ona kulluk ve ibadet eylemektedir Marifetin, yâni Allahü Teâlâ'yı tanımanın, saadet-i ebedi olmasının sebebi daha önce anlatıldı Kulluk ve ibadet etmenin insanın saadetine sebep olması şöyledir: İnsan ölünce, Allahü Teâlâ ile olacaktır «Dönüş O'na doğrudur» Bir kimse, bir kimse ile devamlı kalacaksa, onun rahat ve saadeti o kimseyi sevmesindedir Onu ne kadar çok severse, o kadar mes'ûd olur Zira sevdiğini görmesiyle lezzet ve rahatı artar
Marifet ve çok zikir olmaksızın Allah sevgisi kalbde galib olmaz Herkes sevdiğini çok zikir eder, çok anar Onu ne kadar çok zikrederse o kadar çok sever Bunun için Davud aleyhisselâma vahiy geldi: «Senin çâren Benim, esâs işin Benimledir Bir ân Benim zikrimden gafil olma»
Zikrin kalbi istilâsı, ibadete devamla olur ibadet zevkini o zaman bulur İşte bu zaman arzu ve şehvet bağları kalbden kopar Arzu bağlarının kalbden kopması, mâsiyetten, günahtan el çekmekle olur O hâlde günahlardan sakınmak, kalbin rahatlığına sebep olur Saadetin tohumu da budur Buna «felah [kurtuluş] denir Hususan Allahü Teâlâ buyurur: «Muhakkak ki, kendini temizleyen ve Rabbinin ismini anan kurtuldu»
Bütün ameller ibadet olmaya lâyık değildir Bazıları lâyık, bazıları değildir Bütün isteklerden el çekmek de mümkün değildir Zaten bütün arzu ve isteklerden el çekmek doğru da değil Zira yemek yemezse ölür, cima' etmezse [cinsi münasebette bulunmazsa] nesli kesilir O hâlde bazı arzuları bulundurmamak, bazılarını yapmak lâzım olup, birini diğerinden ayıracak sınırı da bilmek lâzımdır Bu sınır, iki şıktan biridir: Ya insan aklı, isteği ve gayreti tarafını tutar ve kendi görüşünü tercih eder, yahut da bir başkasına uyar İhtiyar [kendi seçimi] ve gayreti ile iş yapması mümkün olmaz Çünkü, onda galib olan arzular daima doğru yolu ona gizler, istediği şeyi doğru imiş gibi ona gösterir O hâlde tercih dizgininin onun elinde değil, bir başkasının elinde olması icabeder Herkes, halkın en doğru görüşlüsü olmaya lâyık değildir Görüşleri en doğru olanlar, peygamberlerdir (salâvatullahi aleyhim ecmâin)
Demek ki, şeriata uymak, hudut ve ahkâmını gözetmek, saadet yolunun anahtarıdır Ve kulluk dabu demektir Kendi tasarrufuyla, şeriatın hududunu aşan helak olur Bunun için Allahü Teâlâ buyurdu: «Her kim Allahü Teâlâ'nın gösterdiği ölçü ve hududu aşarsa kendine zulmetmiş olur»

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.