Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hazırlanmak, ölüm, ölüme

Ölüm, Ölüme Hâzırlanmak

Eski 08-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ölüm, Ölüme Hâzırlanmak




Aşağıdaki bilgiler, seyyid Abdülhakîm bin Mustafâ efendi “rahmetullahi aleyh”in (Sefer-i âhıret) risâlesinden alınmışdır Bu risâle basılmamışdır:


Îmânı olan ve aklı olan ve bâliğ olan erkek ve kadınlara, (Mükellef) denir Mükellef olanların, ölümü çok hâtırlaması sünnetdir Çünki, ölümü çok hâtırlamak, emrlere sarılmağa ve günâhlardan sakınmağa sebeb olur Harâm işlemeğe cesâreti azaltır Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Lezzetleri yıkan, eğlencelere son veren ölümü çok hâtırlayınız!) Tesavvufculardan ba’zıları, hergün bir kerre hâtırlamağı âdet edinmişdi Muhammed Behâeddîn-i Buhârî “kuddise sirruh” hergün yirmi kerre, kendini ölmüş, mezâra konmuş düşünürdü


Ölmek, yok olmak değildir Varlığı bozmıyan bir işdir Mevt, rûhun bedene olan bağlılığının sona ermesidir Rûhun, bedenden ayrılmasıdır Mevt, insanın bir hâlden başka bir hâle dönmesidir Bir evden, bir eve göç etmekdir Ömer bin Abdül’azîz “rahmetullahi aleyh” buyurdu ki, (Sizler, ancak ebediyyet, sonsuzluk için yaratıldınız! Lâkin bir evden, bir eve göç edersiniz!) Mevt, mü’mine hediyyedir, ni’metdir Günâhı olanlara musîbetdir Fakîrlere râhat, zenginlere azâbdır Akl, Allahü teâlânın hediyyesidir Cehâlet, doğru yoldan çıkmağa sebebdir Zulm, insanın çirkinliğidir İbâdet, gözün nûru olan, sevinc ve neş’edir Allah korkusundan ağlamak, kalbin cilâsıdır Kahkaha ile gülmek, kalbin zehridir İnsan, ölümü istemez Hâlbuki mevt, fitneden hayrlıdır İnsan yaşamağı sever Hâlbuki mevt, ona hayrlıdır Sâlih olan mü’min, mevt ile, dünyânın eziyyet ve yorgunluğundan kurtulur Zâlimlerin ölümü ile, memleketler ve kullar râhata kavuşur Din düşmanlarından bir zâlimin ölümünde, hâtıra gelen eski bir beyti buraya yazmak uygundur Beyt:


Ne kendi etdi râhat, ne âleme verdi huzûr,

yıkıldı gitdi cihândan, dayansın ehl-i kubûr



Mü’minin rûhunun bedenden ayrılması, esîrin habsden kurtulması gibidir Mü’min öldükden sonra, bu dünyâya geri gelmek istemez Yalnız şehîdler, dünyâya geri gelip, bir dahâ şehîd olmak ister Dünyânın iyiliği gitdi Kederleri kaldı Bundan dolayı ölüm, her müslimân için hediyyedir Bir adamın dînini, ancak kabri korur Mü’minlere yapılacak ikrâmlardan birincisi, ölümdeki sevincdir Mü’mini râhatlandıran, ancak Allahü teâlâya kavuşmakdır Her mü’mine mevt, hayâtından dahâ iyidir Kâfirlere de mevt fâidelidir


Çabuk tükenen şeyin peşinde koşuyorsunuz Sonsuz kalacak şeye bakmıyor, ondan kaçıyorsunuz! Bir kimsenin ölümünde hayr yok ise, hayâtında da hayr yokdur Allahü teâlâya kavuşdurduğu için, mevt sevilir Sevdiğim adamın kalmasını da severim Ölmesini de severim Dost dosta kavuşmak istemez mi? Azrâîl “aleyhisselâm”, İbrâhîm aleyhisselâmdan rûhunu almak için izn istedikde, (Dost, dostun cânını alır mı?) dedi Allahü teâlâ, Azrâîl “aleyhisselâm” ile haber gönderip, (Dost dosta kavuşmakdan kaçınır mı?) buyurunca, (Yâ Rabbî! Rûhumu hemen al!) diye düâ eyledi


Allahü teâlânın emrlerine uyan bir mü’mine, ölümden dahâ sevincli birşey olmaz Allahü teâlâya kavuşmağı seven mü’min, mevti ister Mevt, dostu dosta kavuşduran bir köprüdür Kavuşmak şevkı, büyük ve yüksek derecedir Bu dereceye yükselen mü’min, mevtin gecikmesini istemez Rabbine iştiyâkından dolayı, Ona kavuşmağı, Onu görmeği sever Cenneti seven ve ona hâzırlanan insan mevti sever Çünki, mevt olmayınca, Cennete girilmez


Bir kimsenin îmân ile öleceği son nefesde belli olur Bir insan, bu devlete kavuşunca, Allahü teâlânın ihsânları başlar Bu ânda, elbette sevinir Se’âdet sâhibi ol kimsedir ki, Azrâîl “aleyhisselâm” gelip, (Korkma, Erhamürrâhimîne gidiyorsun Asl vatanına kavuşuyorsun Büyük devlete erişiyorsun!) der Böyle kimseye, bundan dahâ şerefli bir gün yokdur Bu dünyâ, bir konakdır O cihâna bakınca zindândır Bu geçici varlık, bir görünüşdür Gölge gibi, yavaş yavaş çekilmekde, geçip gitmekdedir Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar) Dünyâ hayâtı, rü’yâ gibidir Mevt uyandırıp, rü’yâ bitecek, hakîkî hayât başlıyacakdır Müslimânın ölümü, hayâtdır Hem de, sonsuz hayât!


Bir köylüye sen öleceksin demişler O da, ölünce nereye giderim diye sormuş Allahü teâlâya! cevâbını alınca, hayrı ancak kendisinde bulduğumuz Rabbime kavuşduracak olan ölümden korkum kalmamışdır der


Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî “kuddise sirruh”, Azrâîl aleyhisselâmı görünce: (Çabuk gel, cânım çabuk gel Beni Rabbime çabuk kavuşdur!) demişdir


Cân vermek acısı, dünyâ acılarının hepsinden dahâ acıdır Fekat, âhıret azâblarının hepsinden dahâ hafîfdir Mü’min, rûhunu teslîm edeceği vakt, rahmet meleklerini, Cennet hûrilerini görüp, onların zevkı ile, cân verme acısını duymaz Rûhu, tereyağından kıl çeker gibi, kolay çıkar Ni’metlere kavuşur


Her müslimânın, ölüme hâzırlanması lâzımdır Bunun için de, tevbe etmelidir Kul hakkı altında kalmamağa dikkat etmelidir Ya’nî, hakları sâhiblerine verip halâllaşmalıdır Allahü teâlânın haklarını da ödemek lâzımdır Bu hakların en mühimmi, islâmın beş şartını yerine getirmekdir Nemâz kılmıyan bir kimse, müslimânların hakkını da vermemiş oluyor Çünki, her nemâzda oturunca, (Ve alâ ibâdillahissâlihîn) diyerek mü’minlere düâ etmek vazîfemizdir Nemâz kılmıyanlar, mü’minleri bu düâdan mahrûm bırakıyor Hakları olan bu düâyı yapmıyor


Borcları ödiyerek, emânetleri sâhiblerine vererek, ölüme hâzırlanmak ve vasıyyet yazmak vâcibdir 816 cı ve 1028 ci sahîfelere bakınız!


Ölüm, bir ânda gelebileceğinden, afvı kabûl olmıyan ve kabûl olabilir ise de, henüz afv edilmemiş olan (Had) ve (Ta’zîr) cezâlarının yapılmasına imkân bırakmak vâcibdir Ya’nî, meydâna çıkmış olan günâhlarının dünyâdaki cezâlarının yerine getirilmesini te’mîn etmelidir Afvı kabûl olmıyan suç, Server-i âlemi “sallallahü aleyhi ve sellem” sövmekdir Afvı kabûl olan hadler, ya’nî cezâlar, zinâ, sirkat, iftirâ, içki içmek gibi suçların dünyâdaki cezâlarıdır


Hasta olanların, bu vâcibleri dahâ çabuk yerine getirmesi lâzımdır


Hastanın yatağı, çarşafı ve çamaşırları temiz olmalıdır Sık sık değişdirmelidir Çünki, temizliğin kalbe ve rûha büyük te’sîri vardır Ölüm zemânında ise, temizliğin kalbe ve rûha te'sîri, kalbin ve rûhun temiz olması, başka zemânlardan dahâ mühimdir Tedâvî câizdir Fekat, şifâyı halk eden, devâda te’sîri yaratan Allahü teâlâdır Allahü teâlâ, isterse, kullanılan ilâcda te’sîr halk etmez Eğer öyle olmasaydı, her tedâvî edilen hasta, iyi olurdu


Ağır hastalara iğne yaparak tesellî ilâcları vermemelidir Hastaya eziyyetdir Câiz değildir Ağır hastaları hastahâneye kaldırmamalıdır Evde, âilesinin, sâlih kimselerin yanında, Kur’ân-ı kerîm okuyarak ve Kelime-i şehâdet telkîn ederek, cân vermesine çok uğraşmalıdır


Hastalıkda, îmân, i’tikâd bilgileri çok konuşulmalıdır Gelen ziyâretciler, bunlardan konuşmalı, kimse gelmezse, hasta kendisi, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarından âhıret bilgilerini okumalıdır Kitâbdan okuyamazsa, düşünmelidir Cenâb-ı Hakkın rahmetinin bol olduğunu gösteren hikâyeler söylenmeli, günâhların, Allahü teâlânın merhameti yanında hiç oldukları hâtırlatılmalıdır Afv ve magfiret ümmîdi çok olmalıdır


Hasta, nemâzlarını geçirmemeğe, her zemândan dahâ çok dikkat etmelidir Kalbini Allahü teâlânın sevgisi ile doldurmalı, Kelime-i tevhîdi çok söylemelidir İslâmiyyetin emrlerini yapmağa dikkat etmelidir Vasıyyet etmeli veyâ yazmalıdır


Hastaya, imâm-ı Alînin “radıyallahü anh” ve çocuklarının sevgisi pek lâzımdır Çünki, Ehl-i beyti sevmek, son nefesde îmân ile gitmeğe sebeb olacağını, Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” sözbirliği ile söylemekdedir


Ölüm hastası, İhlâs sûresini [ya’nî Kulhüvallahü ehad] çok okumalıdır Yatağı karşısında (Kelime-i tevhîd) yazılı levha asılı olmalıdır


Karyola ve yatak yerini ve odayı değişdirmek, hastaya ferahlık verir Kâbil ise hasta, abdestli olmalıdır Hizmetci, aşçı, hemşîre kadınlar, mahrem olmadıklarından, çok büyük mahzûrdur Hastaların, ihtiyârların kızı, âile yerini tutamaz Mahrem hizmetleri yapamaz İhtiyârların, hastaların harâmdan kurtulmak için, hizmet eden kadını nikâh etmeleri lâzımdır Dedikoduya ehemmiyyet vermemeli, genç de olsa, hizmet edecek nikâhlı âile edinmelidir


Ziyâretciler, hasta yanında çok oturmamalıdır Sevdiği insanlar olsa da, çabuk kalkmalıdır Hasta teklîf ederse, biraz dahâ oturup, kalkmağa teşebbüs etmeli, tekrâr teklîf etmezse gitmelidir Ağır hastanın yanına kimseyi sokmamak doğru değildir Hasta istemese de, sâlih insanlar, gidip, bir İhlâs okuyacak kadar oturmalıdır Doktor, kimse görüşmesin, konuşmasın dedi diyerek, hastayı mahrûm etmemelidir Yanına sulehâ girip, Yasîn-i şerîf okumalıdır Gizli okumak da fâidelidir


Hasta yanında, hastalığı artdıracak, merâklı sözler söylememeli, gazetelerden, hikâyelerden, mâl, ticâret, siyâset ve hükûmetden lâf açmamalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla

Ölüm, Ölüme Hâzırlanmak

Eski 08-03-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ölüm, Ölüme Hâzırlanmak




Ölüm hastası halâlden ve mümkin olduğu kadar abdestli ve kalbi uyanık kimselerin Besmele ve düâ ile hâzırladığı şeyleri yimelidir


Hasta yanında, Velîlerin, âlimlerin ve sâlihlerin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hikâyeleri ve sözleri konuşulmalı, bunlara sevgisi artdırılmalıdır Evliyâ-yı kirâmın “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” söylenmesi, rahmete sebeb olur


Ölüm alâmetleri görülünce, yanında, çocuk, cünüb, özrlü kadın bulundurulmamalıdır Odada ve hattâ evde resm bulunmamasına çok dikkat etmelidir Yanında âlim, sâlih birkaç kimse bulunup, zorlamamak üzere, Kelime-i tevhîd söylemesi te’mîn edilmelidir Söylemesi için sıkışdırmamalıdır Yanındakiler söyleyip ona duyurmalı, usandırmamalıdır Bir kerre söyler ise, bir dahâ söyletmemeli, başka şey söyler ise, Kelime-i tevhîdi bir dahâ söylemesi hâtırlatılmalıdır Ya’nî, son sözü, Kelime-i tevhîd olmalıdır Zorlamadan, bir kerre, (Lâ ilâhe illallah) demek, yanındakilere sünnetdir Kelime-i tevhîdi hâtırlatanların, hastanın düşmanı, vârisi olmaması uygundur Kimse yok ise, vâris hâtırlatır


Hasta yanında (Yasîn) sûre-i şerîfesini okumak mühim sünnetdir Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Yanında Yasîn-i şerîf okunan hasta, suya doymuş olarak vefât eder ve doymuş olarak kabre girer) Ya’nî, cân vermenin hâsıl edeceği susuzluğu duymaz Yasîn sûre-i şerîfesi, kıyâmetde olan şeyleri, dünyânın geçici olduğunu, Cennet ni’metlerini ve Cehennemdeki azâbları bildirdiğinden, hasta yanında okununca, îmân ile gitmeğe sebeb olan şeyleri işitmiş olur (Ra’d) sûresini okumak, rûhun çıkmasını kolaylaşdırır İnsan ölünce, Hanefîde necs olur Kur’ân-ı kerîm, yanında değil, karşısında ve sessiz okunabilir Diğer üç mezhebe göre necs olmaz


Kur’ân-ı kerîmi, ölüler de işitir ve fâidelenir Cenâze taşıyanların, kabr ziyâret edenlerin, maddî bir karşılık düşünmiyerek, Kur’ân-ı kerîmden bir parçayı, Allah rızâsı için okuyarak, sevâbını meyyitin rûhuna hediyye etmeleri sünnetdir


Ölüm hâlinde su içirmek sünnetdir İhtiyâcı görülürse vâcib olur İçince ferahladığı görülürse vâcibliği artar O ânda şeytân, sâf su gösterip, senden başka ma’bûdüm yokdur dersen, sana içiririm dediği, hadîs-i şerîflerde bildirilmişdir Yasîn sûre-i şerîfesini okumanın on fâidesi vardır:


1 — Aç olan, tok olur Ya’nî, ummadığı yerden rızk gelir


2 — Susuz olan, kanıncıya dek su bulur


3 — Elbisesi olmıyan, elbise bulur


4 — Eceli gelmiyen hasta şifâ bulur


5 — Eceli gelen hasta ölüm acısı duymaz


6 — Ölürken, Cennet melekleri gelip, görünür


7 — İnsan korkduğundan emîn olur


8 — Müsâfir ve garîb yardımcı bulur


9 — Bekârların evlenmesi kolay olur


10 — Gayb olan şey bulunur


Fekat bunlara niyyet ederek ve inanarak okumak lâzımdır


Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Ölüm hastası yanında, bir sûre okununca, her harfi için bir melek gelip, rûhun kolay çıkmasına düâ eder Yıkanırken yanında bulunurlar Cenâzesi ile birlikde giderler Nemâzında bulunurlar Gömülürken bulunurlar Hep düâ ederler) Bir hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Müslimân bir hasta yanında Yasîn-i şerîf okunursa, Rıdvân ismindeki melek Cennet şerbeti getirir Suya doymuş olarak rûh teslîm eder Doymuş olarak kabre girer Suya ihtiyâcı olmaz)


Hasta, Allahü teâlânın afvına, merhametine güvenmeli, Rabbim beni magfiret eder demelidir Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde buyuruyor ki, (Kulum, beni nasıl umarsa, onu öyle karşılarım Öyle ise, benden hep iyilik bekleyiniz!) Server-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem”, vefâtından üç gün önce buyurdu ki, (Allahü teâlâdan iyilik umarak cân veriniz!) Hasta yanındakilerin, iyilik ümmîdini artdıracak şeyler söylemesi, Rabbimizin rahmetini umduğumuzu hâtırlatmaları sünnetdir Ölüm hâli görülünce, rahmet ümmîdini artdıracak şeyler söylemek vâcib olur Kılmamış nemâzları varsa, tevbe etmesine teşvîk eylemek sünnetdir


Ölür ölmez, borclarını bir ân önce ödemelidir Borcları ödenmedikce, rûhu, iyiler derecesine kavuşamaz Zevcesine, vaktîle ödemediği (Mehr), ya’nî nikâh parası da, borcudur Verilmemiş, birikmiş zekât, fıtra da borcdur Hırsızlık etmesi, zor ile alması da borcudur Kabre koymadan, borclarını ödemek mümkin olmaz ise, meyyitin velîlerinden [ya’nî yakın akrabâsından] biri, borcu (Havâle üsûlü) ile, kendi üzerine alır Ya’nî borclar bunun olur Böylece, hak sâhiblerinin kabûl etmesi ile, meyyit borcdan kurtulmuş olur Borclar, velî üzerinde kalır Bu yol, havâle üsûlüne tam uymuyor ise de, meyyitin ihtiyâcı çok olduğu için, islâmiyyet izn vermişdir Server-i âlem “sallallahü aleyhi ve sellem” borclu olan birinin nemâzını kılmak istemedi Ebû Katâde-i Ensârî “radıyallahü anh” ismindeki bir sahâbî, borcunu, bu üsûl ile, kendi üzerine alarak kabûl edince, cenâze nemâzını kılmağı kabûl buyurdu Bu meyyitin borcu iki dînâr, ya’nî iki miskâl [4,8 gramlık sikkeli, ya’nî kesilmiş, ölçülü iki altın] olup, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Ebû Katâdeye, (Bu iki altın borc, senin üzerine oldu mu ve meyyit borcdan kurtuldu mu?) buyurdu Ebû Katâde (Evet) deyince, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, cenâzenin nemâzını kıldı Görülüyor ki, yabancı bir kimse de borcu kendi üzerine alırsa, meyyit borcdan kurtulmakdadır Borcu üzerine alan kimsenin alacaklıya (Meyyiti halâl et!) dimesi uygun olur Böyle halâllaşma ile, meyyit borcdan temâmen kurtulur

Alıntı Yaparak Cevapla

Ölüm, Ölüme Hâzırlanmak

Eski 08-03-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ölüm, Ölüme Hâzırlanmak




Gerek böylece, gerekse, islâmiyyetin gösterdiği başka yollar ile, meyyit, haklardan kurtarıldıkdan sonra, vasıyyeti yerine getirmek lâzımdır Günâh olan birşeyi yapmak için vasıyyet etmek sahîh olmaz Böyle vasıyyetler yerine getirilmez Böylece, meyyit, vasıyyetden hâsıl olan sevâbdan ve düâdan mahrûm bırakılmamış olur


Hastalıkdan ve dünyâ sıkıntılarından kurtulmak için ölümü istemek câiz değildir Dinde sıkıntı ve fitnelerden korkarak, Allahü teâlâdan ölümü istemek sünnetdir Allah yolunda şehîd olmağı istemek de böyledir Mekke-i mükerremede ve Medîne-i münevverede olduğu zemânda ve Evliyâ-yı kirâm “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’azîz” türbelerinin yanında ölümü istemek de câizdir


Allahü teâlâya kavuşmağı sevdiği için ölümü istemek müstehabdır Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Bir kimse, Allahü teâlâya kavuşmağı severse, Allahü teâlâ da ona kavuşmağı sever)


Tedâvî, ya’nî doktora gitmek, ilâc kullanmak sünnetdir Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Hastalığınızı tedâvî ediniz! Çünki, Allahü teâlâ, ölümden başka her hastalık için, devâ, ilâc yaratmışdır)


(Mevâhib-i ledünniyye) ikinci cildde diyor ki, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” üç dürlü ilâc kullanırdı: Kur’ân-ı kerîm veyâ düâ okurdu Fen ile bulunan ilâcları kullanırdı Her ikisini karışık kullanırdı (Kur’ân-ı kerîmden şifâ beklemiyene şifâ nasîb olmaz) buyururdu (Fâtiha) sûresini okumanın, hastalıklara şifâ olduğunu bildiren hadîs-i şerîfler (Beydâvî) ve (Çerhî) tefsîrlerinde ve Senâullah-ı Dehlevî “rahmetullahi aleyh”nin yazdığı (Tefsîr-i Mazherî)de yazılıdır İmâm-ı Kuşeyrî “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki, Kur’ân-ı kerîmdeki altı şifâ âyetini bir tabağa yazıp, su koyarak eritilir Hasta içerse Allahü teâlâ şifâ ihsân eder Âyet-i kerîme ve düâ elbette şifâ verir Fekat şartların gözetilmesi de lâzımdır Okuyanın veyâ yazanın ve hastanın buna inanması şartdır Hastanın, zararlı olan gıdâlardan, şübheli ilâclardan perhîz etmesi, soğukdan sakınması, lüzûmlu şeyleri yapması, harâmdan, zulmden sakınması lâzımdır Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâyı unutarak, gafletle edilen düâ kabûl olmaz) buyuruldu Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz hasta olunca, (Kul e’ûzü)leri okuyup, kendi üzerine üflerdi


(Şifâ âyetleri) şunlardır: Tevbe sûresi, ondördüncü âyetinin sonu, Yûnüs sûresi, elliyedinci âyetinin ortası, Nahl sûresi, altmışdokuzuncu âyetinin orta kısmı, İsrâ sûresi, seksenikinci âyetinin baş tarafı, Şü’ârâ sûresinin sekseninci âyeti, Fussilet sûresi, kırkdördüncü âyetinin orta yeridir Bunlar, safranlı su gibi, renkli bir sıvı ile bir çanağa yazılıp, yağmur suyunda eritilir Zevceden mehr parasından hediyye isteyip, bu para ile bal alınır Balı bu su ile karışdırıp içmelidir Şifâ âyetlerini, abdestli olarak, bir kâğıda yazıp, bu kâğıdı, bir kapdaki suya koymak da olur


(Tuhfe) kitâbının sonlarında, şî’îlerin onüçüncü te’assublarını anlatırken buyuruyor ki, imâm-ı Alî Rızâ hazretleri Nîşâpûra gelince, Ehl-i sünnetden yirmibinden çok âlim ve talebe, kendisini karşıladı Dedelerinden gelen bir hadîs-i şerîf okuması için yalvardılar İmâm hazretleri, bütün dedelerinin ismlerini sayarak, şu kudsî hadîsi okudu: (Lâ ilâhe illallah kal’amdır Bunu okuyan, kal’ama girmiş olur Kal’ama giren de, azâbımdan kurtulur) İmâm-ı Ahmed ibni Hanbel hazretleri buyurdu ki, bu hadîs-i şerîf, bildirenlerin ismleri ile berâber, deliye okunursa, aklı başına gelir Hastaya okunursa, şifâ bulur Böyle olduğunu, İbni Esîr “rahmetullahi teâlâ aleyh” de, (Kâmil) kitâbında bildiriyor Bu hadîs-i şerîfin hastaya nasıl okunacağı (Hak Sözün Vesîkaları) kitâbının (Birleşelim-Sevişelim) kısmında bildirilmişdir


Yirmibeş kerre (Estagfirullah) denir Sonuncusunda (ve etûbü ileyh)e kadar okunur Sonra, onbir (İhlâs) ve yedi kerre (Fâtiha-i şerîfe) ve otuzüç kerre (Allahümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed) okuyup sevâbını Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmın “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” ve Evliyânın “rahmetullahi aleyhim ecma’în” rûhlarına ve sonra büyük âlimlerin ismlerini söyleyip, bu büyüklerin rûhlarına hediyye edilir Bu büyükler hurmetine şifâ vermesi için Allahü teâlâya düâ edilir Hergün sabâh ve akşam böyle düâ edilir ve gerekli ilâc alınıp, perhîz yapılır Büyük âlim Abdüllah-i Dehlevî, (Mekâtîb) kitâbının yirmisekizinci mektûbunda buyuruyor ki, (Düâ istiyorsunuz Büyüklerimizin ismlerini gönderiyorum Birincisindeki ismlerin rûhlarına, başka zemânda da, ikincisindeki büyüklerin rûhlarına Fâtiha okur, bunların vâsıtası ile Allahü teâlâya düâ edersiniz!) Yüzonyedinci mektûbda buyuruyor ki, (Her işiniz için, büyüklerin temiz rûhlarını vesîle ederek, Allahü teâlâya yalvarınız! Ona sığınınız! Allahü teâlâ sevdiklerinin vâsıtası ile yapılan düâları kabûl ederek, din ve dünyâ ihtiyâclarınızı ihsân eder) Yâ, doğruca şifâ ihsân eder, yahûd, şifâ için sebeb yapdığı tabîbi, ilâcı karşınıza çıkarıp, onun vâsıtası ile şifâ verir Çünki, sebebler vâsıtası ile yaratmak âdetidir Bunun için, sebeblere yapışmak sünnetdir (Silsile-i aliyye), ya’nî büyük âlimlerin ismleri, üçüncü kısm, elliüçüncü madde sonunda yazılıdır Şifâ için (Kasîde-i Bürde) okumanın çok fâideli olduğu, (Kıyâmet ve Âhıret) 126cı sahîfesinde uzun yazılıdır


(Tefsîr-i Azîzî) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, kırk gün sabâh nemâzının sünneti ile farzı arasında kırkbir kerre Fâtiha okunur Besmelenin sonundaki Mîmi Fâtihanın Lam harfi ile birlikde okunur [Ya’nî (Rahîm-ilhamdü) denir] Sonra yapılan düâ kabûl olur Suya üfleyip hasta veyâ büyülenmiş kimseye içirilirse, [eceli gelmemiş olan hasta] şifâ bulur ve büyü çözülür Baş, diş, mi’de ve her ağrı için, yedi Fâtiha okuyup, üflemelidir Bir Fâtiha okuyup edilen düâ kabûl olur


(Tefsîr-i Mazherî) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Talâk) sûresinin üçüncü âyetinin tefsîrinde buyuruyor ki, (İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, din ve dünyâ zararlarından kurtulmak için, hergün beşyüz kerre (Lâ havle velâ kuvvete illâ billah) okurdu Buna (Kelime-i temcîd) denir [İkinci kısm, onbirinci maddeye bakınız!] Okumağa başlarken ve okudukdan sonra da yüzer kerre (Salevât) okurdu Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlânın bir ni’met vermesini ve bunun devâmlı olmasını isteyen, Lâ havle velâ kuvvete illâ billah çok okusun!) buyuruldu (Sahîhayn)daki hadîs-i şerîfde, (Bu, Cennet hazînelerinden bir hazînedir!) buyuruldu Bir hadîs-i şerîfde de, (Lâ havle velâ kuvvete okumak, doksandokuz derde devâdır Bunların en hafîfi, hemmdir) buyuruldu Hemm, gam, hüzn, sıkıntı demekdir


(Fevâid-i Osmâniyye) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki, (Fâtiha), (Âyet-el-kürsî) ve (Dört Kul) yedişer kerre okunup hastaya üflenirse, bütün âfetler, derdler için ve sihr, nazar için ve hayvân sokması ve ısırması için iyi gelir Tuz üzerine okunup, suda eritip içirmek ve ısırılan yere sürmek de tecribe edilmişdir Dört Kul, Kâfirûn, İhlâs ve Mu’avvizeteyn sûreleridir Süleymâniyye kütübhânesi Lâleli kısmında, 3653 sayılı risâlenin 211ci sahîfesinde diyor ki, (Cum’a günü seher vaktinde sağ elinin avucuna şu âyet yazılıp, sonra dili ile yalayıp yutulur Kırk senelik sihr dahî olursa, def’ olur Zâil olur Nisâ sûresi 99cu âyeti (ve men yahruc)den (rahîmâ)ya kadardır)


(Bostân-ül-Ârifin) sonunda diyor ki, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Osmân bin Ebil’âsı “radıyallahü teâlâ anh” ziyârete geldi Hasta idi Çok ağrısı ve sancısı vardı (Ağıran yeri sağ elin ile yedi kerre mesh eyle! Her def’asında E’ûzü bi’izzetillahi ve kudretihi min şerri mâ-ecidü ve ühâzirü oku!) buyurdu Osmân diyor ki, buyurduğu gibi yapdım Hastalığım hiç kalmadı Abdüllah ibni Mes’ûd buyurdu ki: Bir kimse sabâh ve akşâm, Bekara sûresinin başından dört âyet ve Âyet-el-kürsî ile sonraki iki âyeti ve bu sûrenin sonundaki üç âyeti okursa, evine şeytân girmez Mecnûn üzerine okunursa, iyi olur Sıkıntısı olan kimse, çok (istigfâr) okusun!


(Hazînet-ül-esrâr)da diyor ki: Ömer-ül-Fârûk “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Yağmur suyunu toplayıp, üzerine, Fâtiha-i şerîfe, Âyet-el-kürsi, İhlâs-ı şerîf ve Kul-e’ûzü sûreleri yetmişer kerre okunur Bu sudan aralıksız yedi sabâh içenlerin hastalıkları, ağrıları zâil olur) [Beş, on sâlih müslimân toplanıp, okuyup, suya üflemelidirler] İmâm-ı Ahmed ve Tirmüzî ve Nesâî ve Hâkim ve Beyhekî bildirdiler ki, Sa’d ibni Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Yûnüs aleyhisselâm balığın karnında, Enbiyâ sûresinin 87 ci âyetini söyliyerek düâ etdi [Düâsını kabûl eyledi ve kıyâmete kadar bunu okuyan mü’minlerin düâlarını kabûl edeceğini bildirdi] Bir müslimân, bu âyet-i kerîmeyi okuyup düâ edince, Allahü teâlâ düâsını muhakkak kabûl eder) Kırk kerre okumalıdır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.