Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
insankadın

İnsan-Kadın

Eski 08-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İnsan-Kadın




İNSAN - KADIN

Kudret'in şu muazzam saltanatının an nâzik, en nâzdar ve en niyazdar bir mâzharı olan "İNSAN" mefhûmu hakkında birkaç söz söylemek isterim
Evet, insan mefhûmu kadar hâlli güç, anlatılması zor hiçbir mevzu yoktur
Zîrâ her devletin bir sınırı, her sâhanın bir ölçüsü vardır Fakat mevcûdâtın bütün hüsn-i ânını toplayan bu devlet-i insânın ne sâhası vardır, ne de sınırı
İmdi, elli altmış kiloluk kan ve kemik torbasına taallûk eden bu geniş ma'nâ nedir ?
Enfüste sessiz, sözsüz, bizsiz, sizsiz konuşan, sus dediğin vakit susmayan, dur dediğin vakit durmuyan, el ile tutulmayan, göz ile görülmeyen o ma'nâ nedir?
Bu akıntı nereden geliyor? Bu vâridat nereye gidiyor ? Bidâyet neresi ? Nihayet neresi?
Rûhun penceresi diye açılan bu gözdeki rü'yet nedir ?
Okuduğumuz mevzûât bize gözü ta'rif ediyor da, niçün rü'yeti tâ'rîf edemiyor?
Kudret, konuşmak için önce işitmeyi şart koyuyor Fakat işittiğimiz halde, işitmenin ne olduğunu bilemiyoruz
Yine mevzûât-ı ilmiyye, bize kulağı ta'rîf ediyor da işitmeyi niçün ta'rif edemiyor?
Aynı mahalden, aynı echizeden çıkan bir söz ba'zan muhâtabını ihyâ ediyor, can veriyor, ba'zan da aynı mahalden, aynı echizeden çıkan söz imhâ ediyor Bir arş kumandası, milyonlarca insânı yürütüyor
İşte bu nutk nedir ?
Bu zekâ nedir ?
Ya o temâyülât-ı kalbiyye nedir ?
Zâhirde çok küçük görünen, hakîkatte çok büyük olan, bütün avâlimi kendi enfüsüne sokabilen bu vücud nedir ?
Hulâsa, bütün eşyâ kendisine müsahhar kılınan, mechûlden ma'lûmu çıkaran insan nedir ? Bu mevcûdiyyetini kendinden mi aldı ?
Kendinden aldı dersek; vücûdu, vâcib ve bi'z-zarûre dâimâ mevcûd olması lâzım gelirdi
Halbuki insânın zâhiri değişiyor, bozuluyor, ihtiyarlıyor, bir gün seviniyor, bir gün yeriniyor, tûrdan tûra geçiyor, dâimâ bir şanda duramıyor
O mükellef konuşan dil, bir gün çene kemiklerinin arasında un-ufak oluyor
O, gözleri tezyîn eden, bakmaya kıyılamayan kirpiklerden Kudret duvar üzerinde diken yapıyor Yine insan ba'zan her şey'i yapar gibi görünüyor Semâlara kadar uzanıyor, denizlerin dibinde gidiyor, dağları deliyor Fakat îcâbında gözle göremediği, el ile tutamadığı bir mahlûkun pençe-i kahriyyesinde âciz kalıyor
İstediği bir kadınla evlenip de istediği şekilde bir çocuk yapamıyor? Halbuki kendi kendini yapan, her şey'i yapması lâzım idi, yapamadı Binâen'aleyh bu varlığı da kendinden almadı
Acabâ her şey'i yapaar gibi görünen, îcâbında hiçbir şey'i yapamayan, acz içinde kıvranan, kabrin kapısını kapayamayan, asıl doğum olan ölümü öldüremeyen, mevcûdattan aczi gideremeyen insan, bu varlığı muhîtinden mi aldı ?
Tedkîk edecek olursak muhîti ondan âciz!
O halde bu kâbil, bir fâilin mazharı, bu mıstar, bir masdarın mazharı Bu muazzam varlık, bir Sâni'ın sun'u
İşte zâhiri halk, bâtını Hak olan bu ma'nâyı kim taharrî eder de bulursa, Rabbisine ârif olan da odur
Hâdisat ve tasavvurâttan münezzeh, vücûdu ile mevcûd, sıfâtı ile muhît, esmâsı ile ma'lûm, af'âli ile zâhir, âsârı ile meşhûd olan Allâh'ı beyân eden bu kitâb-ı kâinat içerisinde etiket-i İlâhîyi taşıyan yalnız insandır
Mühr-i hümâyûn-ı Sübhânî yalnız insâna vurulmuştur
İnsan: Nâib-iHak'dır
İnsan: Aslını bulmak aşkıyla doğmuş, kerâmetli bir mevcûddur
İnsan: Esrâr-ı Zâtiyye'ye âgâh ve niyâbet-i İlâhiye lâyık olacak isti'dâdda yaradılmış bir mazhar-ı tamdır
İnsan: Envâr-ı hakîkat ve hedâyâ-yı ma'neviyyeyi kabûle müstaid bir candır
İnsan: Tenezzülât-ı Sübhânînin ilk mazharı, zulmetin mukâbili olmayan "Evvelü mâ halâkallâhü nûrî" fermânının mefhûmu bulunan, ne Melek velvelesi, ne Felek meş'alesi yok iken, kader nakkaşı Semâvâtın tezyînâtını vurmamış iken, ne eserden, ne esîrden hiçbir şey bilinmez iken Hazret-i Ulûhiyyette sâcid olan ma'nâ-i Muhammedînin, o nefs-i nâtıka-i kâinâtın kalbi'nin bir meyvasıdır
İşte bütün mahlûkâtın en mümtâzı olan insan, şu kâinâtın hakîkî sâhibi ve mutasarrıfı, bilerek ve hikmetle tasarruf edeni tarafından çok sevilerek, pek seçilerek yaradılmış, aşk denilen bir nur da onun ma'nâsına rekzedilmiştir
Her şey'i görerek, bilerek terbiye eden, hikmetleri, gâyeleri, fâideleri irâde ederek tedvîr eden, bir şey'i her şey, her şey'i bir şey yapan Zât-ı Mutlak, muhabbet-i İlâhîsinin sûretinin sûreti olan bu sınıfa bilmek hassasını vermiş, bilenin konuşmasını lâzım kılmış
Bu âlemde kendisine muhâtab tuttuğu bu mahlûku ile; mektûbu ile konuştuğu gibi, bir gün de tercemansız ve hicâbsız kendileri ile konuşacağını i'lân etmiş
Konuşturan, elbette kendisi de konuşacak !
Ve her insan kendisindeki bu varlığı, kendinin zannetmesin, benim olduğunu bilsin diye emretmiş !
Nihâyet insânın, hakîkati taharrî edip, kendisinde bulunan bu âriyet varlığı Hak'da boşaltacak olursa büyük bir kâm alacağı da beyân edilmiş
Fânîyi bâkî ile tebdîl etmenin çâreleri îzâh edilmiş
İmdi, eğer insan fânîyi bâkî ile değiştirmeyip de kendine varlık verip Kudretin bu muazzam bahr-ı ummân-ı ahadiyyetinde kendi kulaçlarımla yüzerim derse, derhal boğulur Zîrâ bu denizin iki mühim dalgası vardır ki, birine "Celal", diğerine "Cemâl" denir Biri çıkarır, biri batırır Nihâyet tâkat kesilir, tıkanılır
Fakat tamâmıyle teslîm olunursa üstünde tutar
Zikretmiştim ki insan, muhabbet-i İlâhî'nin sûretinin sûretidir Muhabbet-i İlâhî'nin sûreti, ma'nâ-i Muhammedî'dir
Cenâb-ı Hak hubb-i Sübhânîsi ile tecellî ettiği vakit, Akl-ı Küll olan, zulmetin mukâbili olmayan, nefs-i nâtıka-i kâinâtın kalbi bulunan Nûr-ı Ahmedî zuhûr etti
Bütün varlığın sâhibi olan Allah, bu nûru bütün eşyânın masdarı yaptı Ve rütbelerin en yükseğinin de, muhabbet rütbesi olduğunu izhâr etti
Vücûd-ı mukayyed-i insânî, ikinci bir taayyün olarak ilm-i İlâhîdeki muhabbetinin bir tecellîsinin mazharı oldu
Binâen'aleyh vücûd-i insânî Hak'kın muhabbetinin bir mazharı olarak taayyün etti Onun içün bir kimse hayvâniyyetini fethederek, insâniyyete kadem basıp kendi hakîkatine ma'rifet peydâ etmesi, Rabbisinin ma'rifetine bir mukaddime teşkîl etti
"Ve nefahtü fîhi min rûhi" sırrına mazhar olan, ya'ni nefhâ-i İlâhi ile sâir sınıftan mümtâz kılınan bu insan, Rabbisine kavuşmak aşkı ile mücehhez kılındı
Biraz daha açalım:
Cenâb-ı Hak rûh-ı küllîsinden, insânı, -keyfiyeti bizce mechûl olan- nefha-i ruh ile tekrîm ederek ondan aslına karşı bir meyl-i iştiyâkî hâsıl etti
Onun içün beşerin fıtratında aslına kavuşmak aşkı vardır Bu cibillîdir Ve ismini koyamadığı bütün muhabbetler hakîkatte Allâh'adır Fakat gâfil, ismini koyamaz, onu eşya ile kayıdlar da ayağı kayar
Âdem nasıl mazhar-ı Hak olup Hak'ka şevk ile muhabbet ettiyse, Cenâb-ı Hak'kın Âdem'e şevkı daha eşed oldu
Ve muhabbette kemâle erenlere, kendi likâsını has kıldı
İşte bütün nedîmân-ı İlâhînin aradıkları da budur
Şuraya dikkat edelim:
Cenâb-ı Hak Âdem'i kendisine müştak kılıp, kendisine delîl kıldığı gibi, Âdem'e delîl olmak üzere, Âdem'den mer'eyi, ya'ni kadını halk etti Ve kadın erkeğin cüz'ü olup, erkeğe delil kılındı Âdem kendisini mer'ede müşâhede etti Âdem'in recülliyyeti ve sıfat-ı fi'liyye ile ittisâf-ı ma'rifetine Havvâ mukaddime oldu Havvâ olmasaydı, Âdem bu sınıfla zâhir olmaz idi
Ona binâen Cenâb-ı Nebî:
"Hubbibe ileyye min dünyâküm esselâsetü ennisâü vettıybi ve kurreti aynî essalâtü" "Dünyamızdan, bana üç şey sevdirildi" diye ferman buyurduktan sonra, önce (Nisâ)yı zikretmişlerdir"
Evet kadın, erkekten bir cüz'dür Kadın, erkek içün vücûd-i sâniyedir
Erkeğin kadına muhabbeti, kendi aslına muhabbeti demektir Kadının da erkeğe muhabbeti, kendi aslına iştiyakı demektir
Kadın, erkeğe delîldir Erkek, Hak'ka delîldir
Binâen'aleyh kadın, erkeğin yakîni ve enfüsi olmakla kendi vücûdu ona yakîn olduğundan emr-i nebî'de (Nisâ) takdîm edilmiştir
Ve taraf-ı İlâhiden, tahbîb edildiğini beyân etmişler, (Ahbebtü) demeyip, (Hubbibe) buyurmuşlardır Ya'ni /Sevdim) demeyip (Sevdirildi) diye emretmişlerdir
Binâen'aleyh kendisinden, muhabbet edenin Hak olduğunu duyurmuşlardır
Eğer Hak'kın, kuluna muhabbet olmasaydı kul, Rabbisine muhabbet edemez idi Aynı zamanda Hak'kın abdine muhabbeti küllîdir, abdin Hak'ka muhabbeti ise cüz'îdir
Çünkü Hak'kın abdine muhabbeti, kendi nefhettiği rûhuna muhabbetidir
Bu âlemde kesâfetini izâle edip, letâfete inkılâb ettiremeyen kulun, kendi libâs-ı beşerriyeti, Rabbisiyle arasında perdedir
Vaktâ ki hakîkatte vuslat olan ölüm, bu perdeyi kaldırır kaldırmaz Rabbisiyle likâ hâsıl olur Ve kendisinin nefes-i Rahmânîden taayyün ettiğini o vakit apâşikar görür
Binâen'aleyh nefes-i Rahmân kimde varsa onun insân olduğu tahakkuk eder
Bu âlemde teâlî edip kesâfetini letâfete inkılâb ettiren nedîmân-ı İlâhî, mevt-i irâdi ile yaşadıklarından , mevt-i ıztırâriden evvel bu sırra vâkıf olurlar
İyi dikkat edilirse, Cenâb-ı Hak'kın insâna tecellî eden muhabbetidir ki, işte Melâike o muhabbetin nûruna secde etmeyi emir almıştır
Allâhû Teâlâ hubb-i Sübhânîsine Âdem'i ayîne kılmıştır
Bu emri-i Sübhânî insânın kadr ü azametini ne muazzam şekilde gösterir
Nefes-i Rahmânı hâmil olan hazret-i insânın sûreti olarak yaradılan nisâ'ya, ricâl, taraf-ı İlâhîden tahbîb ettirilmiştir

muhammed şemseddin yeşil hazretleri

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.