Prof. Dr. Sinsi
|
Celâleddîn-İ Rûmî Kimdir?
Taninmis büyük evliyâdan Asil adi Muhammed, lakabi Celâleddîn, ünvâni Mevlânâ'dir
Taninmis büyük evliyâdan Asil adi Muhammed, lakabi Celâleddîn, ünvâni Mevlânâ'dir Hüdâvendigâr, Sultân-ül-Âsikîn, Sultân-ül-Mahbûbîn, Molla-yi Rûm ve Molla Hünkâr gibi lakaplari da vardir Babasi, Sultân-ül-Ulemâ (Âlimlerin Sultâni) ismiyle meshûr Muhammed Behâeddîn Veled hazretleridir Soyu hazret-i Ebû Bekr'e ulasir Annesi sâlihâ ve evliyâ bir hanim olan Mü'mine Hâtun, Ibrâhim Edhem hazretlerinin neslindendir 1207 (H 604) senesi Rebîulevvel ayinin altinci günü Horasan'in Belh sehrinde dogdu 1273 (H 672) senesi Cemâziyelâhir ayinin besinci günü Konya'da vefât etti Kabr-i serîfi Konya'nin en meshur ziyâret yerlerindendir
Mevlânâ Celâleddîn, küçük yasta ilim tahsîline basladi Âlim ve evliyâ bir zât olan babasinin terbiye ve himâyesinde yetisti Mânevî olgunluklara kavustu Henüz bes yasinda iken kendisinden bir takim hârikulâde ve olaganüstü hâller görüldü Kirâmen kâtibîn meleklerini görür, evliyânin ruhlariyla konusurdu Melekler ve Allahü teâlânin ricâl-i gayb ismi verilen velî kullarinin rûhlari kendisini ziyâret ederlerdi Zâhiren tanimadigi bu kimselerin böyle sik sik görünmelerinden dolayi, mübârek benizleri sararip solardi Babasi Sultân-ül-Ulemâ, ondaki bu hâlin, meleklerin ve velîlerin oglunu ziyâreti sebebiyle oldugunu bildigi için memnûn kalirdi Ancak, aklina bir noksanlik gelmesin diye, talebelerinden birkaçini ogluyla mesgûl olmalari için vazîfelendirip; "Oglum Muhammed'e görünenler, Allahü teâlânin çok sevdigi velî kullaridir Sefkat ve merhâmetleri sebebiyle ogluma görünüp, onunla sohbet ediyorlar Kendi hâllerini ona ögretiyorlar, melekler âlemini gezdirip gösteriyorlar Her ne kadar bunlar iyi seyler ise de, o daha küçüktür Kendisini zaptedemeyip, aklina bir âriza gelmesinden korkarim Bunun için sizler, onun heyecanlanmasina engel olun " derdi
Mevlânâ Celâleddîn'in çocukluk yillarinda, terbiyesiyle mesgul olan ve kendisini çesitli ilimlerde yetistiren Seyyid Burhâneddîn Tirmizî hazretleri, babasi Sultân-ül-Ulemâ'nin ileri gelen talebesiydi Tirmiz sehrinde yasardi Bir gün talebeleriyle sohbet ederken birden; "Eyvah! Eyvah! Hocam Sultân-ül-Ulemâ vefât etti Haydi namazini kilalim " diyerek, talebeleriyle giyâben hocasinin cenâze namazini kildilar Ondan sonraki gecelerden birinde, rüyâsinda hocasini gördü Hocasi Sultân-ül-Ulemâ; "Burhâneddîn! Oglum Celâleddîn Muhammed'e ilim ögretmeye devâm et!" emri üzerine yollara düstü Konya'ya geldi Bu sirada Mevlânâ, Lârende'de bulunan kayinpederinin yanina gitmisti Hocasinin Konya'ya geldigini duyunca, derhal döndü ve tahsîline devâm etmeye basladi Seyyid Burhâneddîn, zâhirî ilimlerde kemâl derecesine yükselen Mevlânâ'yi mârifet, Allahü teâlâyi tanima ilminde de en yüksek seviyeye çikarmak için Mevlânâ Celâleddîn'e riyâzet, nefsin isteklerini yapmama ve mücâhede, nefsin istemedigi ve ona zor gelen seyleri yaptirmaya basladi Bir müddet sonra Halep ve Sam'a gidip, oradaki âlimlerden de ilim ögrenmesi gerektigini Mevlânâ'ya anlatti Böylece onu Halep ve Sam'a gönderdi Kendisi de Kayseri'ye gitti
Hocasinin emri üzerine Mevlânâ ilim tahsîli için Sam'a giderken, Nusaybin'de hiristiyan papazlarinin toplantisina rastladi Papazlar sihir yapip âdet disi bâzi seyler gösteriyorlardi Mevlânâ'yi görünce, bir oglani havaya uçuruverdiler Mevlânâ bu ise ilgi göstermeyip murâkabeye, Allahü teâlâyi düsünüp kalbini uyanik bulundurarak, gâfil olmama hâlini muhâfazaya vardi Oglan, havada oldugu yerde kaldi "Beni kurtarin, yoksa düsüp ölecegim " dedi Papazlar ne yaptilarsa bir çâre bulamadilar Nihâyet oglan; "O yaninizdaki zâtin murâkabesi yüzünden ben bu hâle düstüm Onun yardimi olmazsa, muhakkak helâk olurum " dedi Papazlar ister istemez Mevlânâ'ya yalvardilar Mevlânâ; "Onu bir sey kurtaramaz, ancak Kelime-i sehâdet kurtarir " buyurdu Oglan bunu duyunca, hemen Kelime-i sehâdet getirdi ve kolayca yere indi Mevlânâ'nin ellerini öptü Bu hâli gören papazlarin hepsi müslüman olmakla sereflendi
BIR ANDA KIRK YERDE
Birbirinden habersiz, kirk kisi, ayri ayri, Eve dâvet ettiler, bir gece Mevlânâ'yi
Hiçbirini kirmayip, eylediler icâbet, Hepsi ile oturup, ettiler gece sohbet
Ertesi gün onlardan; birbirini görenler, Hemen birbirlerine, verdiler bunu haber
Ve lâkin digerleri, sasirarak bir nice, Dediler ki: "Mevlânâ, bizde idi dün gece "
Halbuki hiçbirinde, degildi o büyük zât, Kendi hânelerinde, yalniz idi o saat
TAYY-I ZAMAN, TAYY-I MEKÂN
Hazret-i Mevlânâ'nin, mübârek hanimlari, Diyor ki, bir gün evde, görmedik Mevlânâ'yi
Halbuki biraz önce, otururdu odada, Biraz sonra baktik ki, görünmüyor ortada
Biz böyle konusurken, aksam oldu nihâyet, Sonra kapi açilip, içeri etti avdet
Çevirmek isteyince, ayakkabilarini, Gördüm kenarinda, Mekke'nin kumlarini
Nereden geldigini, ondan suâl edince, Buyurdu ki: "Mekke'de, bir dostum vardi önce
Onun ziyâretine, gitmistim biraz evvel, O kumlar da Hicaz'in, kumlaridir muhtemel "
Düsündüm ki "Bu kadar, kisacik bir zamanda, Hicaz'a gidip gelmek, nasil olur acaba?"
O bunu anlayarak, buyurdu ki: "Velîler, Kerâmet ehli olup, sanki rûh gibidirler
Kisaltir Hak teâlâ, onlar için bu yeri, Bir adimda giderler, uzun mesâfeleri "
|