Prof. Dr. Sinsi
|
Nizâmeddîn Evliyâ
Nizâmeddîn Evliyânın sabrı ve affetmesi çoktu Bir gün dergâhına bir fakir geldi Hiçbir sebep yok iken, küstahca onu kötülemeye başladı O büyük velî, bütün bu saçma sözleri sadece sabırla dinledi Ayrıca, o fakir ne istiyorsa, hepsini verdi Fakir dergâhtan ayrıldıktan sonra, Nizâmeddîn Evliyâ orada bulunanlara; "Bizi sevenlerin çoğu, hediye ile geliyor Bizi kötülemek üzere gelecek olan birkaç kişi de bulunmalı Birisi gelip bizi kötülerse, biz ona, dünyâda olduğumuz sürece yanlış işler yapabileceğimizi ve kötülemeye mârûz kalabileceğimizi söyleriz" buyurdu
Bir gün meclisine gelenlerden bâzıları Nizâmeddîn Evliyâ'ya; "Halktan bâzı kimseler, sizin hakkınızda o kadar kötü konuşuyorlar ki, bunları dinlemeye tahammül edemiyoruz " dediler Nizâmeddîn Evliyâ onlara; "Bizim hakkımızda konuşanları affediyoruz Sizin onlarla münâkaşa etmenize gerek yok " dedi
Nizâmeddîn Evliyâ, kendisine düşmanlık besleyenlere karşı da çok sabırlıydı İnsanlara, düşmanlarına karşı sevgi ve sabırla muâmele etmeyi öğretiyordu Kıyaspur'da yaşıyan ve sebepsiz yere Nizâmeddîn Evliyâ'ya karşı kin besleyen ve dâimâ ona bir zarar vermeye çalışan, Şaşu isminde birisi vardı Nizâmeddîn Evliyâ, Şaşu'nun ölümünü işitince, defninden sonra bir kenarda iki rekat namaz kıldı ve onun eski hâlini affederek, kurtuluşu için duâ etti
Nizâmeddîn Evliyâ, talebelerini çok severdi Talebesi Emîr Hüsrev'e karşı olan muhabbeti çok meşhûrdur Talebelerini çok sevmesine rağmen, disiplini çok sıkı idi Bir defâsında en iyi talebelerinden olan Hâce Burhâneddîn Garîb, katlanmış bir battaniye üzerinde oturarak rahat olmaya çalıştığından, dergâhtan çıkarıldı Nizâmeddîn Evliyâ, onun bu işi, nefsinin arzusunu yerine getirmek için yaptığını düşünmüştü Uzun bir süre sonra Burhâneddîn Garîb, Nizâmeddîn Evliyâ tarafından affedilerek tekrar dergâha kabûl edildi
HâceMüeyyededdîn Kereh, Sultân Alâeddîn Hilcî şehzâde iken, onun çok sevdiği bir kişiydi Bu zât, sonra makâmını terk ederek, Nizâmeddîn Evliyâ'ya talebe oldu Alâeddîn Hilcî sultân olunca, Nizâmeddîn Evliyâ'ya bir elçi göndererek, HâceMüeyyededdîn'in saltanat hizmetine verilmesi için izin istedi Nizâmeddîn Evliyâ; "Hâce'nin başka önemli bir işi var Onu bitirmeye çalışıyor " diye cevap verdi Bu cevaptan hoşlanmıyan sultânın elçisi; "Efendim! Siz herkesi kendinize benzetmek istiyorsunuz " dedi Bunun üzerine Nizâmeddîn Evliyâ; "Sâdece benim gibi değil, benden de iyi olmasını istiyorum " diye cevap verdi Sultân bu cevâbı işitince, bir şey söylemedi ve konuyu kapattı
Hâce Şemseddîn, sarayda önemli bir mevkıde idi Daha sonra bu görevinden istifâ ederek, Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebesi oldu O büyük velînin mübârek sözlerini derleme vazifesini üzerine aldı HâceŞemseddîn bir gün hocasından, seyyahlar ve misâfirler için bir ev inşâ etmeye izin istedi Nizâmeddîn Evliyâ ona; "Ey Mevlânâ Şemseddîn! O iş, önce bıraktığın iş kadar değersizdir " buyurdu
Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebeleri arasında, kelâm ilminde büyük bir üne sâhip Kâdı Muhyiddîn Kâşânî isminde bir zât vardı Nizâmeddîn Evliyâ, bu talebesini de çok severdi Kâdı Muhyiddîn, Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebesi olunca, hocasının huzûrunda, bir yerin gelirinin kendisine verildiğini gösteren fermânı yırttı ve bir sûfî olarak fakirlik hayâtına kendini uydurdu KâdıMuhyiddîn, mânevî terbiyesini tamamladıktan sonra, Nizâmeddîn Evliyâ ona, şu yazılı emirle birlikte hilâfet verdi: "Dünyâyı terk edeceksin ve ona meyletmeyeceksin Sultandan herhangi bir köyün gelirini veya maaş kabûl etmeyeceksin Sana bir misâfir gelip de, ona ikrâm edeceğin bir şey bulunmayabilir Bu durumu Allahü teâlânın bir teveccühü olarak kabûl edeceksin Uymanı istediğim bu emirlere riâyet ettiğin takdirde benim halîfemsin " Hocasının yanından ayrıldıktan sonra, KâdıMuhyiddîn Kâşânî çok sıkıntılı günler geçirmek zorunda kaldı Kendisi ve çocukları günlerce aç kaldı Bu kötü durumu, birisi Sultân Alâeddîn'e haber verdi Sultân, bir köyün geliri ile birlikte, başhâkimliği teklif eden bir ferman gönderdi Kâdı Muhyiddîn, bu fermânı alınca hemen hocasının huzûruna gelip, durumu bildirdi Nizâmeddîn Evliyâ bu duruma üzüldü ve; "Önce senin aklına bu geldi ki, sultân böyle bir ferman gönderdi " dedi ve bundan sonra teveccühünü Kâdı Muhyiddîn'den çekti Bir yıl süreyle bu hâl üzere yaşıyan Kâdı Muhyiddîn, daha sonra hocası tarafından affedilerek teveccühe mazhar oldu
Nizâmeddîn Evliyâ, talebelerinden Kutbeddîn Münevver veNasîreddîn Mahmûd Çirağ'a aynı gün hilâfet verdi Birincisine hilâfetnâme'yi verdikten sonra, câmide iki rekat şükür namazı kılmasını istedi O namaz kılarken, Nizâmeddîn Evliyâ, halîfesi olarak tâyin ettiğini gösteren bir hırkayı Nasîreddîn Mahmûd'a giydirdi Sonra Kutbeddîn Münevver'i çağırttı ve Nasîreddîn Mahmûd'un hırkasını tebrik etmesini istedi Daha sonra da, Nasîreddîn Mahmûd'dan, Kutbeddîn Münevver'in hilâfetnâmesini tebrik etmesini istedi İki mümtaz halîfesinin karşılıklı tebrikleşmesinden sonra, Nizâmeddîn Evliyâ her ikisinin birbirlerini kucaklamalarını istedi Onlar kucaklaşırken; "Her ikiniz kardeşsiniz Halîfeliğimin size ihsân edilmesinde aslâ bir fark düşünmeyin " buyurdu Bu sebepten her ikisi, bütün hayatları boyunca aralarında kurdukları samîmî münâsebeti devâm ettirdiler
İlâhî kânunun îcâbı olarak, Nizâmeddîn Evliyâ'nın, Allahü teâlâ ve insanlığa hizmet yolundaki parlak vazifesi, bu dünyâda sona erdi Yüksek hocaları gibi, Nizâmeddîn Evliyâ da Resûl-i ekreme karşı dayanılmaz bir aşk ve muhabbet ile yanıyordu Vefâtından bir müddet önce, rüyâsında Resûl-i ekrem ona; "Nizâm, seni bekliyorum" buyurmuşlardı O günden sonra, Nizâmeddîn Evliyâ hayâtının son yolculuğunu dört gözle beklemeye başladı Vefâtından kırk gün önce, yemekten tamâmen kesildi ve bir şeyler yemesini istediklerinde; "Resûlullah efendimiz ile buluşmayı isteyen bir kimse, yemeğin lezzetini nasıl bulabilir?" buyurdu Durumu ağırlaştığında ve ilâç alması için kendisine istirhâm edildiğinde, Emîr Hüsrev'in şu beytini okudu:
Aşk derdiyle yanan hastaya, sevgiyle,
Kavuşmaktan başka bir şey fayda vermez
Hayırseverlik ve takvâ, Nizâmeddîn Evliyâ'nın hayâtının derinliklerinde kök salmıştı Zîrâ kendisi, çocukluğunda ve gençliğinde, fakirlik ve mahrûmiyetin en acılarını tatmıştı Bu sebeple o, Hindistan'ın fukarâsının refâhı için yaşadı ve bu yolda vefât etti Vefâtından bir gün önce, husûsî hizmetlerini gören İkbâl'e, dergâhında ve erzak deposunda ne varsa, hepsini fakirlere dağıtmasını emretti ve böylece; "Allahü teâlânın huzûrunda hesap vermekten kurtulayım " buyurdu Talebelerden birisi, dergâhta kalanlar için biraz yemeklik bırakmıştı Bunu işittiklerinde; "Lütfen fakirler her şeyi alsın ve siz de erzak deposunun zeminini silin " buyurdu Bu emir, aynen yerine getirildi
1325 (H 725) senesinde vefâtından az önce, husûsî deri çantasından talebelerine çeşitli hediyeler dağıttı ve hakîkati anlatmak içinHindistan'ın bütün köşelerine gitmelerini emretti Altı yüz seneden beri Çeştiyye yolunun büyüklerinden gelip, hocası tarafından kendisine verilen mukaddes emânetleri, Dehlili Hâce Nasîreddîn Mahmûd Çirağ'a vererek; "Dehli'de otur ve insanların cefâsına katlan " buyurdu Bundan sonra, sabah namazını kıldılar Güneş ufuktan yükselirken, bu büyük velî ve mânâ güneşi, Hakk'ın rahmetine kavuştu Ömrü boyunca yanında bulunan talebeleri, halîfeleri, arkadaşları, sayıları yüz binlere varan bağlıları ve altmış sene onun emsâlsiz misâfirperverliğini görmüş binlerce fakir halk, kedere boğuldu Mültanlı Hâce Behâeddîn Zekeriyyâ Sühreverdî'nin torunu Şeyh Ebü'l-Fettah Rükneddîn, onun cenâze hizmetlerini görmekle şereflendi Sultan Muhammed Tuğlak, Nizâmeddîn Evliyâ'nın mezarı üzerine büyük bir türbe inşâ ettirdi
Nizâmeddîn Evliyâ'nın mübârek sözlerini ihtivâ eden beş önemli eseri vardır Bunlar: Fevâid-ül-Fevâd, Efdâl-ül-Fevâd, Râhat-ül-Mükâbin, Siyer-ül-Evliyâ, Mıknatıs-ül-Vahdet'tir Bunlardan Fevâid-ül-Fevâd, Hâce Hasan Sencerî tarafından hazırlanmıştır Sencerî, Nizâmeddîn Evliyâ'nın Bedâyun'da çocukluktan arkadaşı idi 73 yaşında iken, Nizâmeddîn Evliyâ tarafından bu yola çekilmiştir Bu durum şöyle anlatılır: "Bir gün Nizâmeddîn Evliyâ, bâzı talebeleriyle berâber Hâce Kutbeddîn Bahtiyâr Kâkî'nin türbesini ziyâretten dönüyorlardı Yolda bâzı türbelerin yanında Fâtiha okumak üzere durdular O sırada çocukluk arkadaşı Hasan Sencerî'yi çok neşeli bir hâlde gördü Sencerî, Nizâmeddîn Evliyâ'yı ve yanındakileri görünce, şu Fârisî şiir tercümesini alaylı bir şekilde okudu: "Yıllarca berâber bulunduk, fakat senin sohbetinin bir faydası olmadı Senin acıman benim günahkâr hayâtımı düzeltmedi O hâlde, benim günahkâr hayâtım, senin acımandan daha kuvvetlidir "Nizâmeddîn Evliyâ gülerek; "Hasan, insanın sohbetinin ve arkadaşlığının netice vermesi de zaman ister Sohbetin etkisi, insandan insana değişir" dedi Bu sâde ve doğru sözler, Hasan Sencerî'nin kalbine ok gibi işledi O neşeli ve alaycı hâli birden kayboldu ve çocuk gibi ağlamaya başladı Büyük velînin önüne çöktü, geçmiş kötü hayâtı için tövbe etti ve onun sâdık bir talebesi oldu 1301 senesinden 1319 senesine kadar hocasından duyduklarını kaydederek bir kitap yazdı ve bu kitaba Fevâid-ül-Fevâd ismini verdi "
Nizâmeddîn Evliyâ hazretleri buyurdu ki:
"İnsanın îmânı, dünyâya ve onun altınlarına bir deve pisliğinden fazla değer vermediği ve Allahü teâlâdan başka hiçbir şeye güvenmediğinde ancak tamam olur Kendine Allah âşığı diyen bir kimse, dünyâyı sever ve onu sevenlerle arkadaşlık yaparsa, o bir yalancı ve münâfıktır "
"Bir talebe için, Allahü teâlâya bağlılığın şu altı esâsı vardır: 1) Nefsini yenmek için insanlardan uzak kalmalıdır 2) Her zaman temiz ve abdestli olmalıdır 3) Her gün oruç tutmaya çalışmalı, yapamıyorsa az yemelidir 4) Allahü teâlâdan başka her şeyden uzaklaşmaya çalışmalıdır 5) Hocasına sâdık ve itâatkâr olmalıdır 6) Allahü teâlâyı ve hakîkati her şeyden üstün tutmalıdır "
"Bir talebe, şu dört şeyden sakınmalıdır: 1) Dünyâ ehli ve özellikle zenginlerle görüşmekten, 2) Zikirden başka bir şeyden bahsetmekten, 3) Allahü teâlâdan başka bir şeye sevgi beslemekten, 4) Allahü teâlâdan başka bütün dünyevî şeylere kalbi bağlamaktan "
"Kalb kırmak, Allahü teâlânın lütfunu incitmektir Neye uğrarsa uğrasın, sâlih kimse, aslâ kimseye kötü söylememeli ve lânet etmemelidir İnsanların kabahatlerini açıklamamalıdır "
"Komşunuz borç isterse verin Başka şeye ihtiyaç duyarsa, verin Hastalık ve felâkete uğradığında, sizin güler yüzünüze ihtiyâcı var ise ona güleryüz gösterin Vefât edince, cenâzesine katılın ve kurtulması için duâ edin "
BAŞKA ZAFERLER DE SİZİ BEKLİYOR
SultanAlâeddîn, bir gün ordusunu güney bölgesine sefere göndermişti Bir süre bu sefer hakkında hiç haber alamadı ve endişeye kapıldı Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebelerinden olan bâzı komutanları ona göndererek, şu mesajı yolladı: "Sizin, İslâma sevgi ve saygınız bizden çok fazladır Eğer mânevî gözünüzle, güneydeki seferin durumu ve sefer haberlerini öğrenip bize bildirirseniz, bizi çok sevindirmiş olacaksınız Çünkü durumdan çok endişeliyim "Cevâb olarak Nizâmeddîn Evliyâ buyurdu ki: "Bu zaferden hâriç, başka zaferler de sizi bekliyor " Buyurdukları gibi, bir süre sonra ordu zafer haberi ileDehli'ye geldi Sultan, şükrân ifâdesi olarak, KaraBeğ ile Nizâmeddîn Evliyâ'ya beş yüz altın gönderdi KaraBeğ bu para ile dergâha vardığı sırada, dergahta bulunan Horasanlı bir derviş; "Hediye müşterek " diye seslendi Bunun üzerine Nizâmeddîn Evliyâ; "Yalnız bir kişi alırsa daha güzel olur " diyerek, o beş yüz altını ona verdi
HAYAT DÜSTURLARI
Nizâmeddîn Evliyâ, hayâtı boyunca her gün, hocasının şu emirlerine uyarak yaşadı: "1- Dâimâ kendini mücâhede ile meşgûl eyle Boş kalmak, şeytana çalışma alanı açar 2- bizim yolumuzda oruç tutmak, muvaffakiyetin yarısıdır Geriye kalan diğer yarısı da; namaz kılmak ve hacca gitme ile kazanılır 3- Kendini ve talebeni terbiye et 4- Bütün günahlardan kaçın 5- Başkalarını düzeltmeden önce, mümkün olan bütün gayretini, kendi hatâlarını düzeltmeye sarfet 6- Benden ne duymuş isen, onu hatırla ve her tarafa yay 7- İnzivâya çekileceksen, onu namazın cemâatle kılındığı câmide yap 8- Nefsini istemez hâle getir Dünyâyı yok ve ehemmiyetsiz olarak düşün 9- Hırstan ve bütün dünyâ arzularından vazgeç 10- Senin yalnızlığın veya inzivân, seni Allah'a bağlılıkla meşgûl etmelidir Eğer böyle bir inzivâdan ve mücâhedelerden yorgun düşmüş isen, daha küçüklerini yap 11- Eğer nefsinle bir meselen olursa, onu uyku ile memnun et 12- Sana kim gelirse, ihsân ve inâyetini, teveccüh ve keremini onun üstüne yağdır "
İHTİYÂCIM YOK
Sultân Celâleddîn, Nizâmeddîn Evliyâ'nın Dehli'deki ilk zamanlarında, aşırı derecede fakru zarûret içinde olduğunu öğrenince, ona bâzı hediyeler gönderdi ve bir köyün gelirinin ona bağışlanmasına izin verip vermeyeceğini araştırdı Fakat o, sultânın teklifini kabûl etmeyerek; "Benim köye ihtiyâcım yok Ben ve benimle olanlar, Allahü teâlâya güveniriz O, bizim ihtiyâçlarımızı gözetir " buyurdu Talebelerinden bâzıları bunu işitince; "Efendim! Siz günlerce açlığa ve susuzluğa katlanabilirsiniz Fakat, yiyeceksiz bizim hâlimiz korkunçtur Eğer sultânın teklifi kabûl edilseydi, vücut ve rûhumuzu birlikte muhâfaza etmemize faydası olacaktı " dediler Fakat o, talebelerinin sözlerini dikkate almadı ve hepsi onu terketseler bile, kendisi yalnız olarak bu yola devâm etmeğe karar verdi Sultânın bu teklifi hakkında diğer sûfîler ile istişâre ettiği zaman, onlar hep bir ağızdan; "Eğer sultânın teklifini kabûl etseydin, senin dergâhında su bile içmezdik " dediler Nizâmeddîn Evliyâ, onların bu konudaki hassâsiyetlerini tebrik ederek; "Cenâb-ı Hakk'a şükürler olsun Sizin gibi, prensiplerimize bağlılıkta bana yardımcı olan arkadaşların olduğunu görmek, beni mesûd ediyor " dedi
TAŞ KALBLİ İNSANLAR
Nizâmeddîn Evliyâ, dâimî sûrette Allahü teâlâya bağlılığı yanında, insanlara karşı olan vazifesini de aslâ unutmadı Bir gün Şeyh Bedreddîn Semerkândî'nin meclisinde, bir zât alay edercesine; "Nizâmeddîn Evliyâ bu kadar zenginliğini sadaka olarak dağıtıyor Zîrâ, âile ve çoluk-çocuk endişesi ve mesûliyeti yok " dedi Bunu işiten Şeyh Şerîfeddîn, bu sözün açıklanmasını istemek düşüncesiyle Nizâmeddîn Evliyâ'ya geldi Fakat o daha birşey söylemeden, o büyük velî kendiliğinden şu açıklamayı yaptı: "Ey Şerîfeddîn! Benim çektiğim endişe ve ızdırâbı belki de hiç bir kimse çekmiyor Birisi bana endişe ve ızdırâbını söylediği zaman, muhakkak sûrette, ondan daha fazla acı çekiyorum Bu durumu anlatamam Arkadaşlarının acılarını görüp de onların biçâre hâline bir âh bile etmeyenler taş kalbli insanlardır Onların bu hâllerine çok şaşıyorum " Acı çeken insanların keder ve üzüntülerine böyle içten alâka gösteren bu büyük velînin, diğer insanların ızdırapları karşısında nasıl bir kalb taşıdığı düşünülmelidir Her gün tuttuğu orucunu açarken bile, hiçbir şey yemezdi Sâdece getirilen yemeğin tadına bakardı Hattâ sahurda hiçbir şey yemezdi Bir gün, hizmetlerini gören talebesi; "Efendim! Bu kadar az yemeği bile yemezseniz, zâfiyet size galebe çalabilir" dediğinde, Nizâmeddîn Evliyâ göz yaşlarını tutamadan; "Birçok fakir ve muhtaç insan, şu anda câmi köşelerinde veya mütevâzî evlerinin köşelerinde yiyecek bulamadan aç uyuyorlar Bu lokma, kolaylıkla benim boğazımdan nasıl geçebilir?" dedi Günümüzde torunlarının nezaretinde dergâhından her gün binlerce fakire yemek verilmektedir Garip ve fakirlerin sığınağı olan dergâhın belli geliri yoktur Cenâb-ı Hakk'ın ihsânı ile kazanlar kaynamaktadır
1) Siyer-ül-Evliyâ; s 100, 151, 551
2) Ahbâr-ül-Ahyâr; s 60
3) Fevâid-ül-Fuât; s 28, 75, 149
4) Nizâm-ı Ta'lim; c 2, s 94, 150
5) Cevâmi-ül-Kelîm; s 296
6) Saviours of İslamic Spirit; c 2, s 145
7) The Big Five of India in Sufism; s 138
8) Tam İlmihâl Seâdet-iEbediyye; (49 Baskı) s 1130
9) Nefehât-ül-Üns; s 583
10) Hadrat-i Mahbûb-iİlâhî (Hüseyin Dehlevî)
11) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c 10, s 348
|