Prof. Dr. Sinsi
|
Kuşeyrî
KUŞEYRÎ
Büyük velî, fıkıh, tefsîr, hadîs ve kelâm âlimi Künyesi Ebû Kâsım, adı Abdülkerîm babasınınki Havâzin'dir Kuşeyrî diye meşhûr olması, Kuşeyrî bin Ka'b Sagsa'nın soyundan olmasındandır Âilesi Arab asıllı olup, Horasan civârında yerleşmişti Annesi de Sülemî âilesine mensûbdu Kuşeyrî 986 (H 376) senesinde Horasan'ın Üstuvâ nâhiyesinde doğdu Daha çocuk yaşta babası vefât etti Kuşeyrî, akrabâsı Ebü'l-Kâsım Yemânî'den Arabca ve edebiyat okudu Bu arada zirâat tüccarı olan dayısının vergi işlerini yoluna koymak maksadıyla, hesab öğrenmek için Nişâbûr'a gitti Böylece hesab öğrenecek ve mâliye memuru olarak halkı aşırı vergiden kurtaracaktı Ancak, Nişâbûr'da büyük velîlerden Ebû Ali Dekkak ile karşılaşan Kuşeyrî, hükümette vazife almaktan vazgeçerek, mânevî ilimlere yöneldi Hocası Ebû Ali Dekkak'a tam bağlanarak, tasavvuf yolunda büyük merhaleler katetti Hocasının emriyle Muhammed ibni Bekr-i Tûsî'den fıkıh, Ebû Bekr ibni Fûrek'den kelâm ve usûl-i fıkıh, Ebû İshâk İsferâînî'den kelâm ilmini öğrendi
Kuşeyrî anlattı: Hocam Ebû Ali Dekkak buyurdu ki: "Hocam Nasrâbâdî'nin meclisine, gusül abdesti almadan gitmezdim " "Başlangıçta ben de hocam Ebû Ali'nin huzûruna oruçlu olmadan ve gusül abdesti almadan girmedim Medresenin kapısına gelir, hocamın heybetinden içeri girmeden geri dönerdim Bir defasında cesâret ederek içeri girdim Medresenin ortasına geldiğimde, beni bir hayret dalgası kapladı O anda bana iğne batırsalar hissedecek durumda değildim Daha sonra hocamın meclislerinde devamlı bulunmaya başladıktan sonra, dilimle ona bir şey sormaya hâcet duymadım Benim hâcetimi, ben söylemeden açıklıyordu Hocamın bu kerâmetini, daha onun sohbetlerine başladığım anda fark ettim
Bütün bunlardan ve tasavvuf yolunda vuslata, nihâyete kavuştuktan sonra da, kalbimde hocama karşı hiçbir îtirâz husûle gelmemiştir ve aklımdan geçmemiştir "
Kuşeyrî, İsferâînî'nin derslerinde not tutmaz, sâdece dinlerdi Bir gün hocası ona "Niçin yazmıyorsun? İyice öğrenmek için yazmak lâzım " deyince, Kuşeyrî, o âna kadar hocasının anlattığı derslerin hepsini tekrâr etti Bunun üzerine hocası; artık derse girmesine lüzum kalmadığını, bundan sonra kitapları kendisinin mütâlaa etmesini ve anlayamadığı yer olursa sormasını söyledi Kuşeyrî, İbn-i Fûrek ve Ebû İshâk İsferâînî'nin usûllerini iyice kavradıktan sonra, meşhûr kelâm âlimlerinden Ebû Bekr el-Bâkıllânî'nin kitaplarını mütâlaa etti Kuşeyrî'nin aklî ilimleri tahsil etmeye düşkün olması, kelâm ve akâid ilimlerini bütün incelikleriyle öğrenmesini sağladı Bütün bu ilimleri okurken, aynı zamanda hocası Ebû Ali Dekkak'ın sohbetlerine de devâm ediyordu Bu arada hocası Ebû Ali Dekkak'ın kızı, ilim, edeb sâhibi ve zamanın en çok ibâdet edenlerinden olan Fâtıma hâtunla evlendi Kuşeyrî'nin Fâtıma hanımından altı erkek ve bir kız olmak üzere yedi çocuğu olmuştur
Kuşeyrî hazretleri bu arada Nişâbûr'da ders vermeye başlamış ve Hatîb el-Bağdâdî, Ebü'l-Kâsım Nasrabâdî, Ebû Ali Farmedî gibi birçok âlim yetiştirmiştir Ebû Ali Dekkak'ın vefâtından sonra, Ebû Abdurrahmân es-Sülemî ile sohbet etmiştir 1053 (H 445) yılında mu'tezile denilen sapık fırkaya mensup vezir Amîd-ül-mülk Kündürî'nin, Ebü'l-Hasen hazretlerine dil uzatması üzerine, Ebü'l-HasenEş'arî'nin üstünlüğünü anlatan ŞikâyetüEhl-is-Sünneti bimâ Nâlehüm min-el-Mihneti adlı bir risâle yazarak, bütün İslâm memleketlerine gönderdi Gerçeğin anlaşılmasından korkan vezir Kündürî, Kuşeyrî'yi Nişâbûr'da bir kaleye hapsetti ise de, o kendisini seven halk tarafından kurtarıldı Fitnenin tekrar tekrar alevlenmesini istemeyen Kuşeyrî, 1056 (H 448) yılında Nişâbûr'dan ayrılarak Bağdât'a geldi Bağdât'ta hadîs ve fıkıh okuttu Halîfeyi de ziyâret etti ve onun husûsî sarayında sohbet etti Sonra İmâm-ül-Haremeyn, Beyhekî gibilerin de bulunduğu binlerce âlimle birlikte hacca gitti Bunların arasında, dört yüz kadar da kadı bulunuyordu Bu sebeple o seneye Senet-ül-kudâd "Kâdılar senesi" denilmiştir Kâdılardan Harem-i şerîfte bir hutbe okunması istenince, orada bulunanlar hutbeyi ancak Kuşeyrî gibi büyük bir âlim okuyabilir dediler Bunun üzerine İmâm-ı Kuşeyrî çok beliğ, fasîh, vâz ve hikmet dolu bir hutbe okudu Hacdan sonra Nişâbûr'a dönen Kuşeyrî, burada fazla kalmıyarak âilesi ile birlikte Tûs şehrine gitti ve Tuğrul Bey'in vefâtına kadar orada kaldı Alp Arslan'ın sultan, Nizâm-ül-Mülk'ün vezir olmasından sonra râfızîlerin çıkardığı fitne durdu Bunun üzerine vatanlarını terk eden âlimler ve Kuşeyrî tekrar memleketlerine döndüler Alp Arslan ve Nizâm-ül-mülk, Kuşeyrî'ye çok hürmet ederlerdi Hattâ İmâm-ül-Haremeyn ve Kuşeyrî gibi âlimler, sultan ve vezîrin yanına serbestçe girerler ve onlarla sohbet ederlerdi Kuşeyrî, Nişâbûr'da vefât edinceye kadar ders verdi 1072 (H 465) senesinde 92 yaşında vefât eden Kuşeyrî, hastalığının en şiddetli ânında dahi namazlarını ayakta kıldı Cenâzesi hocası Ebû Ali Dekkak'ın yanına defnedildi
Kuşeyrî, iyi bir hatipti Güzel, fasîh ve beliğ bir hitâbeti vardı Latif ve hoş sözler söyleyip, etrafındakilere tesir etmesini çok iyi bilirdi Sohbetlerinde bulunan kâfirler, müslüman olmakla şereflenirdi
İmâm-ı Kuşeyrî hazretleri buyurdu ki: Takvâ; seni Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylerden sakınmaktır
Verâ; şüphe edilen şeyleri terk etmektir
Kalbi huşû' içinde bulunan kimseye şeytan yaklaşamaz
Nefse ve arzuya uymak, Allahü teâlâdan uzaklaştırır Nefse uymamak ibâdetlerin başıdır
Her düşmanlığın kalkması ümid edilir Yalnız kıskançlıktan sonra düşmanlık edenin düşmanlığının kalkması ümid edilmez
Herkes kendisi için bir şey seçti Ben ise, Hak teâlânın benim için seçtiği şeyi seçiyorum Şâyet Allahü teâlâ beni zengin kılarsa, dîninin emirlerini yapmayı terk etmem Şâyet fakir kılarsa, harîs ve O'nun emirlerinden yüz çeviren bir kul olmam
Şarab haramdır Çünkü aklı gideriyor ve insanı sarhoş ediyor Gaflet, yânî Allahü teâlâyı unutmak şarabından sarhoş olanın sarhoşluğu, şarab içenin sarhoşluğundan daha zayıftır Şarab içmenin cezâsı haddir Gaflet şarabının cezâsı uzaklıktır Şarab içen, sarhoşken namaz kılmaktan men olunur Gâfil olan, namazdan mahrum olur Sarhoş ayılmayınca had vurulmadığı gibi, gaflet sarhoşu da ölüm kamçısıyla uyanmayınca, kendine gelmeyince, nasîhat kâr etmez Şarab bütün günahlara ve hatâlara sebeb olduğu gibi, gaflet de bütün uzaklık ve ayrılıkların sebebidir
Kur'ân-ı kerîmdeki altı şifâ âyeti bir tabağa yazılıp, su koyarak eritilir Hasta içerse, Allahü teâlâ şifâ ihsân eder Âyet-i kerîme ve duâ elbette şifâ verir Fakat şartların gözetilmesi de lâzımdır Okuyanın veya yazanın ve hastanın buna inanması lâzımdır Hastanın zararlı gıdâlardan, şüpheli ilâçlardan perhiz etmesi, soğuktan sakınması, lüzumlu şeyleri yapması, haramdan, zulümden sakınması lâzımdır
Kuşeyrî, sûfiyye-i aliyyenin büyüklüğüne, sûfilerin hâl tercümelerine, tasavvufun mâhiyetine, zühd ve takvânın izâhına dâir yazmış olduğu Risâle-i Kuşeyriyye adlı eseriyle meşhûr olmuştur Bu eser her tarafta yayılmış, âlim ve mutasavvıflar tarafından medhedilmiştir Fransızcaya ve diğer batı dillerine tercümesi yapılmıştır
İmâm-ı Kuşeyrî, Risâle'den başka, çoğu tasavvufa, tefsîr ve hadîse dâir birçok eser yazmıştır Bunlardan bâzıları şunlardır:
1) Letâif-ül-İşâret, 2) El-Mi'râc, 3) Şikâyetü Ehl-is-Sünne bimâ Nâlehüm min-el-Mihneti, 4) El-Vasıyye, 5) Et-Teysîr fî İlm-it-Tefsîr, 6) Tertîb-üs-Sülûk fî Tarîkıllah, 7) El-Luma' fî Akâid-i Ehl-i Sünne, 8) El-Akîdet-ül-Kuşeyriyye, 9) En-Nahv-ul-Müevvel, 10) Et-Tabhîr fî İlm-it-Tezkîr, 11) Er-Risâle fit-Tevbe ve Ahkâmihâ, 12) Risâletün fî Beyân-is-Sülûk, 13) Uyûn-ül-Ecvibe fî Fünûn-il-Es'ile, 14) Mensûr-ül-Hitâb fî Meşhûr-il-Ebvâb, 15) Kitâbu Âdâb-is-Sûfiyye, 16) Nahv-ül-Kulûb, 17) Fasl-ül-Hitâb fî Fadl-in-Nutk-ül-Mustetâb, 18) El-Müntehâ fî Nükte-i üli'n-Nüha, 19) El-Erbaûne Hadîsen, 20) Kitâb-ül-Cevâhir, 21) Kitâb-ül-Münâcaat, 22) Ahkâm-üs-Semâ, 23) Et-Temyîz fî İlm-it-Tezkîr, 24) El-Kasîdet-üs-Sûfiyye, 25) Et-Tevhîd-ün-Nebevî, 26) El-Makâmât-üs-Selâse, 27) İstifâdât-ül-Murâdât
1) Risâle-i Kuşeyrî Mukaddimesi; s 1
2) Tabakât-üş-Şâfiîyye; c 5, s 153
3) Vefeyât-ül-A'yân; c 3, s 305
4) Târih-i Bağdâd; c 1, s 83
5) Nefehât-ül-Üns; s 313
6) Tabakât-ül-Evliyâ; s 257
7) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s 1104
8) Rehber Ansiklopedisi; c 10, s 347
9) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 5, s 228-241
|